DÖNEM: 23
CİLT: 67 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
90’ıncı Birleşim
21 Nisan 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer
alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, hemşirelik
mesleğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/681)
2.- Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, sel
felaketlerinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/682)
3.- BDP Grup Başkan Vekili
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adli Tıp
Kurumunun işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/683)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/645) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi
2.- (10/137) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
3.- (10/351, 10/454, 10/527)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
B) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel
Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23
Nisan 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak
görüşmelerdeki konuşmacılar ve konuşma süreleri ile bu birleşimde başka konuların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI. - AÇIKLAMALAR
1.- Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, BDP grup önerisine
ilişkin açıklaması
2.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
4.- Niğde Milletvekili Mümin
İnan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
5.- Muğla Milletvekili Gürol
Ergin’in, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
6.- Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü’nün, BDP grup önerisine ilişkin
açıklaması
7.- Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
8.- Van Milletvekili Kayhan
Türkmenoğlu’nun, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
9.- Manisa Milletvekili Şahin
Mengü’nün, MHP
grup önerisine ilişkin açıklaması
10.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
11.- Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü’nün, CHP grup önerisine ilişkin
açıklaması
12.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
13.- Samsun Milletvekili A.
Haluk Koç’un, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
VII. -
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, mensubu
bulunduğu Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mersin Milletvekili İsa
Gök’ün, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
5.- Ankara Milletvekili Ahmet
İyimaya’nın,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Ankara Milletvekili Ahmet
İyimaya’nın, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Ankara Milletvekili Ahmet
İyimaya’nın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- Anayasa Komisyonu Başkanı
ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Konya Milletvekili Atilla
Kart’ın, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Kooperatifler Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811,
2/633) (S. Sayısı: 496)
5.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497)
IX.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Barış ve Demokrasi
Partisi Grubuna üye milletvekillerinin kürsüde yapmış oldukları konuşmalar
sırasında, Parlamento Başkanı sıfatıyla, milletvekillerinin ifadelerine karşı
göstermiş olduğu tutum nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
X.- DİSİPLİN
CEZALARI
1.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’e, uyarı cezası verilmesi
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Bursa’da depreme yönelik çalışmalara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı
(7/13170)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, tamamlanamayan kadastro çalışmalarına ilişkin
sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/13329)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, izinsiz halka arz faaliyetinde bulunan şirket
ve holdinglerin oluşturduğu mağduriyete,
İzinsiz halka arz
faaliyetinde bulunan şirket ve holdinglere,
İlişkin soruları ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan’ın cevabı (7/13397), (7/13413)
4.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, kadınlara yönelik şiddet olaylarına,
Medyadaki cinsiyetçi
yaklaşımlara ve bir reklama,
İlişkin soruları ve
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/13488),
(7/13489)
5.- Antalya Milletvekili
Hüseyin Yıldız’ın, TÜİK’in endeks ve enflasyon
verilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
(7/13628)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.04’te açılarak yedi oturum yaptı.
Birinci, İkinci Oturum
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, Şırnak’ta bir
saldırı sonucu şehit olan Jandarma Yüzbaşı Levent Çetinkaya’ya
Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı dileyen ve ayrıca
Kayseri’de menfur bir saldırı sonucu yaralanan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’a geçmiş olsun dileklerini sunan ve saldırıyı şiddetle kınadığına
ilişkin bir konuşma yaptı.
Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, taş ocaklarının çevreye
etkilerinin (10/678),
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, okullaşmada yaşanan sorunların (10/679),
Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
kışlalardaki şiddet iddialarının (10/680),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan:
(10/575) esas
numaralı, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,
(10/391) esas
numaralı, esnaf ve sanatkârların yaşadığı sorunların tespiti ile çözüm
yollarının bulunması için Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin
görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
(10/353, 10/354,
10/677) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel
Kurulun 20/4/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte
yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol,
Eskişehir
Milletvekili M. Cevdet Selvi,
Çorum Milletvekili
Agâh Kafkas’ın, şahsına sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, Ergene ve Meriç Havzası Su ve Kanalizasyon İdaresi
Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/245) İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu, Edirne Milletvekili Rasim Çakır
ve Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma
yaptı.
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman,
Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı,
Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu,
Ergene
Havzası’ndaki kirliliğin Trakya’nın büyük bir sorunu olduğuna ve bu sorunun
mutlaka çözülmesi gerektiğine;
Kırıkkale Milletvekili
Osman Durmuş, Kırıkkale belediyeleri içinde MHP’li belediyelere, İller Bankası
ve İçişleri Bakanlığının gönderdiği paraların verilmemesi nedeniyle zor durumda
olduklarına,
Edirne
Milletvekili Necdet Budak, iktidarları döneminde Trakya’ya cumhuriyet tarihinin
en büyük yatırımlarının yapıldığına,
Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut, Trakya’nın atardamarı olan Ergene Nehri’nin
tıkandığına, bu damarın açılması gerektiğine ve Balıkesir Susurluk Çayı’nın da
Ergene Nehri gibi olmaması için çevre atıklarından korunması gerektiğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Birleşime saat
18.33’te ara verildi.
Sadık YAKUT |
Başkan Vekili |
|
Harun TÜFEKCİ
Murat
ÖZKAN |
Konya
Giresun |
Kâtip
Üye
Kâtip
Üye |
|
Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci Oturum
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
(1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
(1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),
4’üncü sırasında bulunan, Kooperatifler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları
Raporlarının (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496),
Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
5’inci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
(2/656) (S. Sayısı: 497) birinci görüşmesinde 6’ncı maddesine kadar kabul
edildi.
Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın,
Grubuna sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu,
Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in
konuşmasında Anayasa Mahkemesi kararını okumasının AK PARTİ Grubuna sataşma
olarak değerlendirilemeyeceğine, Oturum Başkanının bu değerlendirmeyle söz
vermesinin İç Tüzük’e uygun olmadığına ilişkin bir açıklamada bulundu.
21 Nisan 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat
11.00’de toplanmak üzere birleşime 03.53’te son verildi.
Mehmet Ali ŞAHİN |
Başkan |
|
Bayram ÖZÇELİK
Murat
ÖZKAN |
Burdur
Giresun |
Kâtip
Üye
Kâtip
Üye |
|
Harun TÜFEKCİ |
Konya |
Kâtip
Üye |
No.: 126
II.- GELEN KÂĞITLAR
21 Nisan 2010 Çarşamba
Teklifler
1.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un; 4848 Sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun Geçici Maddelere Ek Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/672) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2010)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 3 Milletvekilinin;
Elektronik Haberleşme Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/673) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.4.2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü Madde Değişikliği Teklifi (2/674) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.4.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, hemşirelik mesleğindeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/681) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.03.2010)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, sel felaketlerinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/682) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.02.2010)
3.- BDP Grup
Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın,
Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/683) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.03.2010)
21 Nisan 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 90'ıncı Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A
M A
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Yoklamayla açın Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama
yapın.
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim, adil davrandınız.
BAŞKAN - Yoklama için beş
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
11.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A
M A
BAŞKAN - Yapılan ilk
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, hemşirelik mesleğindeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/681)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hemşirelerin, performansa
göre ek ödeme (Döner Sermaye) uygulaması ile tamamen hekim merkezli
değerlendirilmeleri, yine performans uygulaması ile rekabete yönlendirilmeleri,
meslek hastalıkları ve risklerine karşı koruyucu önlemlerin yetersizliği,
meslekte branşlaşma ve uzmanlaşmanın olmaması her
poliklinik/klinikte çalışmak zorunda olmaları, işyerlerinde ara meslek elemanı
olarak görülmeleri, hemşirelik mesleğine cinsiyetçi yaklaşım gibi devasa
sorunları yaşayan hemşirelerin sorunlarının tespit edilip, çözüm önerilerinin
belirlenmesi için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan
Kışanak
(Diyarbakır)
3) Ayla Akat
Ata
(Batman)
4) Bengi Yıldız
(Batman)
5) Akın Birdal
(Diyarbakır)
6) Emine Ayna
(Mardin)
7) Fatma Kurtulan
(Van)
8) Hasip
Kaplan
(Şırnak)
9) Hamit Geylani
(Hakkâri)
10) İbrahim Binici
(Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman
(Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik
(Siirt)
15) Özdal
Üçer
(Van)
16) Pervin Buldan
(Iğdır)
17) Sebahat Tuncel
(İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır
(Şırnak)
19) Sırrı Sakık
(Muş)
20) Şerafettin Halis
(Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'de hemşirelik, sağlık
hizmeti veren ekip üyelerinden biri olarak önemli bir yere sahip olmakla
birlikte hak ettiği değeri görememektedir. Hemşirelik, toplumumuzda hekimin
yardımcısı gibi algılanmakta, sağlık hizmetinin bir ekip hizmeti olduğu dile
getirilse de bu söylem uygulamaya yeterince yansımamaktadır. Oysa sağlık
hizmetleri bir bütündür ve hemşireler de bu bütünün önemli bir dinamiğidir
Ülkemizde hemşirelik eğitimi
lisans, ön lisans, açık öğretim, lise sonrası 18 aylık kurs ve ortaokul sonrası
4 yıllık lise şeklinde beş ayrı düzeyde verilmiştir ve bu farklılık devam
etmektedir. Bu heterojenlik mesleği algılama, mesleki çabaları benimseme,
belirli bir gelire sahip olma gibi özelliklerinden dolayı hemşirelik mesleğini
olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle eğitim düzeylerinin farklılığı, çalışma
yaşamında yetki ve sorumluluklara yansımamaktadır
Ülkemizde hemşirelerin
yaşadığı diğer bir sorun da istihdam olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamusal
istihdamın daraltılması nedeniyle, hemşireler ya işsiz kalmakta, ya özel
sektörde ya da kamuda sözleşmeli statüde çalışmaktadır. Sağlıkta dönüşüm adıyla
yürütülen politikalar, genelde sağlık çalışanlarını, özelde hemşireleri oldukça
olumsuz düzeyde etkilemiş; hâlen de etkilemeye devam etmektedir. Bu politikalar
tedavi edici sağlık hizmetlerine dayandığı, koruyucu sağlık hizmetlerini yok
saydığı ya da finansal olarak bireysel sorumluluk alanını daralttığı için
önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Koruyucu sağlık hizmetlerine
önem verilmemesinin tedavi edici sağlık hizmetlerinde yığılmaların olmasından
ve bu yığılmalar sonucu, yüzde 90'ı tedavi edici sağlık hizmetlerinde istihdam
edilen hemşirelerin iş yükünün arttığı ve çalışma saatlerinin uzadığı
belirtilmektedir. Yaşama geçirilmeye çalışılan aile hekimliği uygulamasıyla da
koruyucu sağlık hizmetlerinde hemşirenin etkinliği daha da azaltılarak,
güvencesiz çalışma ortamı yaratılmaktadır.
Yine yaşanan diğer bir sorun
ise, cinsiyetçi yaklaşımın birçok alanda olduğu gibi sağlık alanında da
görülmesidir Ülkemizde erkek hemşirelerin sayılarının çok az olması
hemşireliğin kadınlara özgü bir meslek olarak algılanması durumunu ortaya
çıkarmakta, bu da mesleğin gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre
nitelikli bir sağlık hizmeti için bir hemşireye 3 hasta düşmesi gerekirken,
Türkiye'de hemşire başına daha fazla sayıda hastanın düştüğü belirtilmektedir.
İş güvencesiz çalışan hemşireler, devlet memuru meslektaşlarıyla aynı işi
yapmalarına rağmen onlarla aralarında ücretler ve sosyal haklar bakımından da
büyük farklar bulunduğu sağlık örgütleri tarafından dile getirilmektedir.
Sonuç olarak, ulusal ve
uluslar arası mevzuatlarda hemşirelik hizmetleri ile ilgili hükümlerin çalışma
yaşamına yansıtılması gerekmektedir. Hemşireler çalışma ortamındaki aşırı iş
yükü, yoğun çalışma saatleri, ücret, iş sağlığı ve güvenliği gibi pek çok
konularda olumsuzluklar yaşamaktadır. Bu olumsuzlukların ve sorunların
giderilmesi, daha etkin politikalar oluşturulması için bir meclis araştırma
komisyonu kurulması gerekmektedir.
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, sel felaketlerinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/682)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Türkiye'de sık sık meydana gelen sel baskınlarının önlenebilmesi, selden
etkilenen yerlerin tespit edilmesi, sonrasında vatandaşların mağduriyetinin
sağlıklı bir şekilde giderilmesi ve sosyal boyutunun incelenmesi amacıyla
Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 22.02.2010
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan
Kışanak
(Diyarbakır)
3) Ayla Akat
Ata
(Batman)
4) Bengi Yıldız
(Batman)
5) Akın Birdal
(Diyarbakır)
6) Emine Ayna
(Mardin)
7) Fatma Kurtulan
(Van)
8) Hasip
Kaplan
(Şırnak)
9) Hamit Geylani
(Hakkâri)
10) İbrahim Binici
(Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman
(Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik
(Siirt)
15) Özdal
Üçer
(Van)
16) Pervin Buldan
(Iğdır)
17) Sebahat Tuncel
(İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır
(Şırnak)
19) Sırrı Sakık
(Muş)
20) Şerafettin Halis
(Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye bulunduğu jeolojik
konumundan dolayı deprem, sel baskınları, heyelan gibi afetlerin sıkça
gerçekleştiği bir ülkedir. Bu nedenle her yıl meydana gelen sel afetlerinde
onlarca kişi hayatını kaybederken aynı zamanda ekonomik ve sosyal zararlarla
karşı karşıya kalmaktayız. Afetler sadece bir doğa olayı olarak algılanmaması
gereken, sosyal, ekonomik ve ekolojik boyutları olan
olaylardır. Bu nedenle afet yönetimi ve afet öncesi ve sonrası alınacak
önlemler büyük önem kazanmaktadır.
Türkiye her yıl farklı
şehirlerde meydana gelen sel felaketleri haberleriyle karşı karşıya
kalmaktadır. 2009 yılında İstanbul, Bolu, Bartın illerinde meydana gelen sel
felaketlerindeki can kayıplarının ardından sosyal ve ekonomik zararlar henüz
kapatılmamışken, son günlerde Edirne'de Meriç ve Tunca nehirlerinin taşması
sonucu mahallerin sular altında kaldığı olaylar yaşanmıştır. Edirne'de yaşayan
vatandaşlar her an baraj kapakları açılırda yine sular altında kalırız
tedirginliğiyle yaşarken, bir yandan ekili arazileri sular altında kalarak
maddi zarara uğramışlardır. Zira Antalya'da meydana gelen sel felaketinde can
kaybı yokken sel sonucu seraların sular altında kalması çiftçileri zarara
uğratmıştır. Türkiye'nin kışın sebzesinin karşılandığı Antalya bölgesindeki bu
gelişme ülke genelinde sebze fiyatlarının artmasına neden olarak farklı
ekonomik zararları da beraberinde getirmiştir. Sel riski ortadan kalksa dahi,
binlerce kişi işine gitmede, evlerini ve arabalarını sular altından kurtarmada
ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır. Ne yazık ki nehir yataklarının çeşitli çıkar
ilişkisi sonucunda imara açılması olası en ufak bir sel olayında çok daha ciddi
can kayıplarının yaşanmasına neden olduğu bilinmektedir. Yakın zamanda Silivri
devlet hastanesinin bile imara kapalı dere yatağında yapılarak tüm çalışanların
ve hastaların hayatının riske atıldığı, hatta İkitelli'de
8 kadın tekstil işçisinin bir minibüs aracında ölmesine varan durumların
yaşandığı kamuoyuna yansımıştır. 2 Kasım 2006 tarihinde Batman'da gerçekleşen
sel felaketinden 35 mahalle etkilenmiş ve 11 kişi hayatını kaybetmişken
yüzlerce kişi selden etkilenmiştir. Bu kişilerin mağduriyetleri halen devam
etmektedir.
Afet Yönetimi Stratejik Planı
Komisyonu'nun 2006 yılında doğal afetlerle ilgili yayınladığı raporda, sel
baskınları depremden sonra %14 oranıyla ikinci sırada gelmektedir. Su
baskınları Türkiye'de en sık meydana gelen afetler olmakla beraber ekonomik
kayıpları oldukça yüksek olan afetler olarak belirtilmiştir. Depremlerden sonra
en çok can ve mal kayıpları, su baskınları, bunlardan hemen sonra gelişen çamur
akmaları nedeniyle meydana gelmektedir. Rapora göre, Devlet Su İşleri’nin istatistikleri
Türkiye'de 1955-2002 yılları arasında toplam 1,308 sel
baskını meydana geldiği ve bu baskınlar sonucu 1,235 kişi yaşamını yitirdiği,
61 bin konutun yıkıldığı ya da kullanılmaz hale geldiği belirtilmektedir.
Şanlıurfa, Mardin, Elazığ ve Batman'ın yer aldığı 24 ilde 5-9
milyon dolar, Mersin ve İstanbul'un içinde bulunduğu 27 ilde de 10-100 milyon
dolar arasında ekonomik kayıp hesaplanmıştır.
Tüm bu veriler olayların
sadece ekonomik boyutlarını gösterirken, afet yönetimin sosyal sorunların da önlenebilmesi
ve vatandaşların sağlıklı ve güvenli yaşam haklarının sağlanması adına önemli
olduğu hatırlanmalıdır. Türkiye'nin önemli bir sorunu olan sel baskınlarının
önlenebilmesi, yerel yönetimlerle etkin afet yönetimi birimlerin kurulması,
selden etkilenen yerlerin tespit edilmesi, zararlarının tazmin edilmesi ve
gerekli mevzuatların hazırlanabilmesi ve uygulanması amacıyla bir meclis
araştırma komisyonunun kurulmasını önermekteyiz.
3.- BDP Grup
Başkan Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın,
Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/683)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Günümüzde çocuk hakları,
kadın hakları, hasta hakları ve işkencenin önlenmesi gibi her grup hakkın konu
edildiği çok geniş bir yelpazede resmi bilirkişilik kurumu olarak görev yapan
Adli Tıp Kurumunun işleyişi, çalışma yöntemi ve vermiş olduğu raporların insan
haklarına uygunluğunun araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve
105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
Ayla
Akat Ata
Batman
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi ile başlayan ve zamanla her çeşit hakkın yer aldığı uluslararası
metinler ile insan hakları bir bütün olarak güvence altına alınmıştır. Pek çok
ülke insan hakları alanında oluşturulan uluslar arası belgelere taraf olarak,
insan haklarının korunması, geliştirilmesi, ihlallerin engellenmesi ve ortaya
çıkarılmasında taahhütte bulunmuştur.
İnsan hakları ihlallerinin
ortaya çıkarılması ve ihlallerle mücadelede Adli Tıp bilimi önemli yöntemlerden
birini oluşturmaktadır. Adli tıp hukuk ve tıp bilimlerinin ortak alanında ölüm,
yaralanma ve en geniş anlamıyla travmaların
belirtilerini, nedenlerini, sonuçlarını araştıran, davanın taraflarında dava
konusu eylem veya işlemin anlam ve sonuçlarını algılama yeterliliğini ve
davranışlarını yönlendirme yeteneğini inceleyen ve irdeleyen bir tıp
disiplinidir. Bu nedenle bir insana, insan haklarına ve onuruna aykırı bir
muamele yapılıp yapılmadığının belirlenmesinde, yaşanan durumun bilimsel ve
tarafsız olarak tespitinde adli tıp önemli bir role sahiptir. Bu bakımdan adli
tıbbın ortaya koyacağı veriler, kişilerin haklarının korunması ve adaletin sağlanması
noktasında vazgeçilmez bir nitelik taşımaktadır.
İnsan hakları ihlali söz
konusu olduğunda, bunun saptanabilmesi için olaydan hemen sonra adli tıp uzmanı
veya uzmanları tarafından yapılacak muayene ile yaşanan durumun rapor edilmesi
önemlilik arz etmektedir. Bu nedenle adli tıp raporu, adli makamlar tarafından
hekimden istenen ve kişinin sağlığını ilgilendiren her türlü olayda hekimin
görüş ve kanaatini bildiren, adli mercilere yol gösteren niteliğe sahip
raporlardır. İşkence, kötü muamele ve istismar sonucu meydana gelen hak
ihlallerinin yarattığı hasarların tespit edilmesinde bilirkişilik görevini
üstlenmiş olan Adli Tıp uzmanları, bu görevi insan hakları yararına yerine
getirmekle yükümlüdürler. Böylesi önemli bir misyonu
bulunan Adli Tıp Kurumu, "bilirkişilik" fonksiyonunu, objektif ve
tarafsız şekilde yerine getiren bir bilim dalı ve kurumu olma zorunluluğu
taşımaktadır. Adli tıbbın önemi, adil ve dürüst yargılamanın yapılabilmesini
sağlayabilmektir.
Ancak en büyük bilirkişilik
kurumu olan Adli Tıp Kurumu, gerek çalışma yöntemi gerekse de vermiş olduğu
raporlarla bilirkişiliğin en öncelikli koşulu olan güvenilirliğini toplum
nezdinde kaybetmiştir. Adli bilimlerin olmazsa olmaz kaynağı olan
üniversitelerden, bilim insanlarından ve bilimsel incelemelerden destek
almaksızın düzenlenen raporların bilimsel ve hukuksal olarak kabul
edilemeyeceği ilgili sivil toplum kuruluşlarınca da her fırsatta dile
getirilmektedir.
Nitekim yakın zamanda 14
yaşında bir kız çocuğuna yönelik cinsel istismar suçlamasıyla ilgili olarak,
Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun vermiş olduğu bilirkişi raporu kamuoyunda
uzunca bir süre tartışılmıştır. Raporun hazırlandığı ortamın çocuk açısından
uygun olmayışı, konu hakkında uzman kişilerin bulunmayışı, çocuğun muayene
dışındaki davranışlarına yönelik verilerin toplanmamış olması kurum tarafından
verilen raporun bilimsel niteliklere sahip olmadığı pek çok defa ifade
edilmiştir.
Adli tıp tarafından 'yaşamını
idame edebilir' raporu verilen bir çok hasta tutuklu
ve hükümlünün yaşamını yitirmesi, kurumun tüm bireylerin "tıbbi bakım alma
hakları" olduğu gerçeğine aykırı hareket ettiği, eşitsiz uygulamaları ile
kamuoyuna yansımıştır.
Yine uluslar arası
sözleşmelerle kesin bir şekilde yasaklanan işkencenin belgelenmesinde,
"resmî bilirkişilik" kurumu olan Adli tıp raporlarının yeterli
olmadığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Türkiye aleyhindeki kararlarında
açıkça ifade edilmiştir.
Çocuk hakları, kadın hakları,
hasta hakları ve işkencenin önlenmesi gibi her grup hakkın konu edildiği çok
geniş bir yelpazede resmi bilirkişilik kurumu olarak görev yapan Adli Tıp
Kurumunun işleyişi, çalışma yöntemi ve vermiş olduğu raporların kamuoyunda
tartışmalara neden olması meclis araştırması açılmasını zorunlu kılmaktadır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/645)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi
21.04.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 21.04.2010
Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, oy birliği sağlanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler
Kısmının 533 üncü sırasında yer alan 10/645 hayvancılık sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun
21.04.2010 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisinin lehinde söz isteyen Nuri Yaman, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Muş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin hayvancılık ve süt, süt ürünleri
konusunda ülkemizin önemli bir sorununun bu yüce Meclis tarafından araştırılıp
çözüme kavuşturulması konusundaki araştırma önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye’nin beslenme ve
sağlıklı bir neslin yetişmesinde bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi hayvansal
ürünlerin ve dengeli beslenmedeki proteinin önemi konusunda yapılmış çok sayıda
bilimsel araştırmalar vardır. Bu araştırmalar, hem doğumdan ölüme kadar
insanların düşünce yapılarının oluşmasında, insanların doğuştan sonraki ilk
altı yıllık süreçteki fiziksel beyin ve organların oluşmasında protein
fazlalığı ve protein eksikliklerinin bilimsel değerleri herkes tarafından kabul
edilmiş ve ülkeler bu konuda da hükûmetlerin aldıkları
programlar ve planlar dâhilinde de bu sorunu çözüme kavuşturmuştur.
Ülkemizin coğrafi yapısı,
iklim koşulları, Türkiye’nin gelişmesiyle ilgili sektörler içinde tarımın çok
önemli bir yeri olduğu hiç yadsınamaz. Öyle ki nüfusumuzun yıllar itibarıyla
büyük bir çoğunluğu kırsal alanda yaşadıkları için genelde aile ekonomisi
içinde en çok uğraştığı ve bir bakıma gizli işsizliğin de kamufle
edildiği bir alan da tarım ve hayvancılık sektörüdür. Ancak yıllardan
beri hükûmetlerin bu konudaki eksiklikleri, bu konudaki
yetmezlikleri ne yazıktır ki ülkemizde bu sektörün günden güne geri gitmesini
sağlamıştır. Bir zamanlar büyükbaş hayvan sayısında ve küçükbaş hayvan
sayısında yüz binlere varan sayılar ne yazık ki son otuz yıllık çatışmalı
ortamın, Türkiye’nin, bilhassa Kürtlerin yoğun bir biçimde yaşadığı bölgemizde
bu sektörü bitirme noktasına getirmiştir. Bu sektörle ilgili devletin ve onun
illerdeki temsilcisi olan mülki idare amirlerinin bu konudaki yanlış, eksik ve
tamamıyla bu hayvancılık sektörünü öldürmeye yönelik yayla yasağı olayı da bu
sektörün günden güne geri gitmesini ve bu sektörü, deyim yerindeyse, tükenme
noktasına getirmiştir.
Bu konularla ilgili olarak bu
coğrafyada denetimde bulunduğum Erzurum gibi, Van gibi hayvancılığın tek geçim
kaynağı olduğu ve halkımızın beslenmesinin temel ürünü olan hayvan
yetiştiriciliği konusunda, tamamıyla güvenlik nedeniyle, aslında bir noktada
halkın düşürülmesi, fakirleştirilmesi ve bu konuda burada yaşayan insanların
zorunlu göçe sürüklenmesini sağlamaya yönelik ne yazık ki yanlış politikalar
uygulanmıştır.
Yayla yasaklarıyla ilgili
olarak her ne kadar her yıl İçişleri Bakanlığınca bu konuda gerek mülki idare
amirlerine ve gerekse kırsal alandaki jandarma bölgelerindeki ilgili yasakların
halkın bu geçim kaynağının önüne geçilmemesi konusunda genelgeler yayınlanmış
ise de ne yazık ki bu genelgelerin gereği bir türlü yerine getirilememiştir.
Öyle ki bu halkın bu geçim kaynağının sona erdirilmesi konusunda çaresiz kalan
halk büyük kentlere, metropollere göç etmiş ve otuz
yıllık birikimden sonra bu insanların bu dağlarda, bu yaylalarda hayvancılıkla
ilgili işlemleri tükenme noktasına gelmiştir.
Biz eğer metropollerdeki
bu insanlarla ilgili görüşmeler yaparsak, bunların ne kadar zor şartlar içinde
yaşadığını görürüz. Geçende, belki sizler de izlediniz, “Zorunlu Hayat” adıyla
TRT 2’de çok anlamlı ve bu ülkenin gerçek sorunlarını dile getiren bir program
izledik. Bu programı izlerken gelip varoşların, taşlı tarlanın ve
Gaziosmanpaşa’nın o insanlık dışı koşullarında sekiz, on ailenin yaşarken,
kendi cennetlerinden, on yıl, yirmi yıl önce yaşadıkları köylerden bahsederken
öyle sanıyorum ki benim gibi sizler de göz yaşlarınızı
tutamadınız. Bu insanlar orada yüzlerce koyun, keçi ve büyükbaş hayvan
beslerken aynı zamanda bahçelerinde, bağlarında, bugün adına artık
rastlamadığımız incirinden tutun cevizine kadar bir sürü gıda maddesini
yetiştirdiğini, hayvanlarının buradan sağladığı ürünlerle geçimini çok rahat
sağladığını gayet açık ve göz yaşları içinde
anlattıklarını sizler de izlediniz.
İşte bu önemli sektörün bu
noktasında bu konudaki olumsuzlukları dile getiren bu programdan sonra, öyle
sanıyorum ki son dönemde Tarım ve Gıda Bakanlığı yeni bir proje başlattı. Bu
proje Kırsal Alan Kalkınma Kooperatifleri Projesi. Sayın Bakanım, sanıyorum
biraz önce burada, salondaydı. Kendisiyle, bilhassa hayvancılığın ve -bu
konudaki tek geçim kaynağı köylerde- hayvan ve süt ürünleriyle uğraşan
arkadaşların buna büyük bir hevesle sarıldıklarını ve Muş özelinde birden çok
projelerin hem il merkezinden hem de ilçe merkezinden sunulduğunu sevinçle
gördük. Kalkınma ajanslarının ve Bakanlığın bu konudaki
çalışmalarını halk büyük bir heyecanla takip etti ama ne yazıktır ki Sayın
Bakana da bire bir iletmemize rağmen, bu halkın geleceğini garanti altına alacak
ve sağlıklı beslenmesini sağlayacak olan bu sektörle ilgili iyi niyetleri,
partizanca birtakım yaklaşımlarla çok sayıda kişinin bu projelerine olumlu
yanıt verilmedi.
Sayın Bakanım, bu konuyu
yakından takip edeceğimi bir kez daha buradan belirtmek istiyorum ve o
konulardaki yapılan yanlışların düzeltilmesiyle ilgili birkaç defa bana
verdiğiniz sözün takipçisi olacağım.
Değerli milletvekilleri,
hayvancılıkla ilgili bölgede yaşanan önemli sorunlardan biri olan, mevsimsel
yayla hayvancılığı yapan, kış aylarında sıcak iklimlerde, yaz aylarında da Süphan’ın, Ağrı’nın ve Erzurum’un dağlarında yayla hizmeti
gören “Koçerler” dediğimiz gezici ve kış aylarında tekrar yurduna dönen
insanların sorunlarından da bahsetmeden geçemeyeceğim. Buralarda terör bahanesiyle,
birtakım yasa dışı faaliyetlere yataklık yapılıyor gerekçesiyle yıllardır bu
insanlar baskı altında tutuldu. Bu insanların kendi geleceklerinin teminatı
olan, çoluk çocuklarının geçiminin sağlanmasında tek yolları olan hayvancılıkla
ilgili bu başvuruları ne yazık ki devletin yetkilileri tarafından güvenlik
nedeniyle göz önüne alınmadı. Bunların hem sağlık sorunları hem eğitim
sorunları görmezlikten gelindi. Bilhassa köylerde köy tüzel kişiliğine ait
yaylaların kiralanmasında partizanca birtakım tavırlarla bazı köylerin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız
Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
Teşekkür ederim.
…bazı yerleşim yerlerine bu
olanak verilmesine rağmen, yine devreye siyasilerin girmesiyle çok yerde göçer
durumda olan bu Koçerlerin ne sağlık sorunları ne eğitim sorunları ne de
insanca yaşamalarını sağlamaya yönelik diğer hizmetleri yetkililer tarafından
yerine getirilmedi. Bu kişilerle ilgili bire bir yaşadığım olaylar hepimizi
gerçekten bu konuda bir çözüm bulmaya ve bu konuda bu sorunun çözümünde bu
Meclisin bir araştırma yapmasının zorunlu olduğunu gösteriyor. Bu nedenle
ülkemizin diğer bölgelerinde de olduğu gibi bu sorun önemli bir sorundur. Gelin
hep beraber bir Meclis araştırması kapsamı içinde bu sorunun temel başlıklarını
saptayalım ve çözüm önerileri konusunda da ilgili bakanlıklarımızı harekete
geçirmek suretiyle bu konuda önemli bir sektörün ölmesinin önüne geçilmesini
diliyor, bu konudaki yardımlarınızdan ve katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yaman.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli milletvekili.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun
hayvancılığın sorunlarının araştırılmasıyla ilişkili olarak verdiği araştırma
önergesinin gündeme alınması konusunda verilen grup önerisinin aleyhinde değil,
aslında üzerinde söz aldım. Tabii, benim ilimde, Tunceli ilinde en önemli geçim
kaynaklarından birisi hayvancılıktır. Özellik-le
ilimizin Çemişkezek, Pertek ve Hozat ilçelerinde çok sayıda koyun, küçükbaş
hayvan ve keçi beslenmektedir. İlimizin Ovacık, Nazımiye ve Pülümür ilçelerinde
de çok yaygın yaylalıklar var ve bu “Erzincan tulum peyniri” dedikleri peynir,
aslında bizim Tunceli’deki koyunların peyniridir ama nedense işte “Erzincan
peyniri” diye söyleniyor.
Şimdi, tabii ilimizdeki bu
hayvancılık çok sıkıntılı şartlar altında yapılmaktadır. Hele 12 Eylülden sonra
yaylalar yasaklandı, o insanların hayvan besleme imkânları aşağı yukarı yok
edilmeye çalışıldı ama o şartlarda çok ciddi mücadeleler vermek suretiyle,
hayvanların yaylalara gönderilmesi için epey mücadele verdik. Tabii yine de
hâlâ o sıkıntılar devam etmektedir. İşte, yaylaya giderken bir il komisyonu
karar alıyor. “Yok efendim kamyonlarla nakledilsin,
dönüş kamyonlarla sağlansın.” gibi birtakım sorunlar da var. Aslında,
biliyorsunuz, son zamanlarda et fiyatlarında yüzde 300’e yakın artış oldu, 10,
13, 15 lirayken şimdi 30, 40 liraya çıktı etin kilosu.
Bence, her şeyden önce,
hayvancılığın sorunlarının halli için Hükûmetin ve
Meclisin çok acil bir tedbir alması lazım. İşte, ihracatın
engellenmesi lazım. Yaylaların en iyi şekilde, hayvan yetiştiricilerinin
orada hayvan yetiştirmesini sağlayacak bir düzene getirilmesi lazım. Birçok
ilde maalesef yaylaya giden vatandaşlardan çok fahiş miktarlarda ücret
alınmaktadır Mera Kanunu’na göre. Alınan bu ücretlerin bir kısmı meraların ıslahı
için kullanılmamakta, birçoğu maalesef mülki idare amirlerinin özel makam
arabalarının alınmasında kullanılmakta, çok lüks harcamalarda kullanılmakta.
Bence bunları ciddi bir denetim altına almak gerekiyor.
Yaylada o kadar zor şartlarda
insanlar yaşıyor ki bir bakıyorsunuz, kadın, üç aylık, beş aylık bebeğini sırt
çantasına almış, dağın en tepesinde, çok zor şartlar altında yaşantısını devam
ettiriyor. Bence, evvela, o yaylalarda, yaylaya giden vatandaşların orada
barınabilecekleri yayla evleri yapmak lazım, en azından, insanların rahatça
orada barınmasını sağlayacak, o soğuk şartlarda kendisini koruyacak bir düzen
kurulması lazım. O yaylalarda barınılacak evlerin yanına yeteri miktarda
altyapı yani işte tuvaletini yapmak lazım, suyunu getirmek lazım, elektriğini
getirmek lazım.
Bunlar Türk ekonomisine,
ekonomimize çok büyük katkı veren faaliyetlerdir. Özellikle,
birçok yerdeki ürünlere getirilen taban fiyatı buraya da getirmek lazım. Koyuna
taban fiyatı, keçiye taban fiyatı, ineğe taban fiyatı getirmek lazım. Onların
ürettikleri süte ve peynire taban fiyatı getirmek lazım. Devletin, bunların
işte vatandaşın elinde kalmaması için, bozulmaması için ve sıhhat şartlarına
uygun o yaylalarda üretilen sütten sağlıklı peynir elde etmek için, oralarda bu
insanlarımızı eğitmesi ve orada sağlıklı bir peynir üretilmesi için var olması
gereken sıhhi şartlar neyse o konuda tedbir alması lazım ve bu insanlarımıza
özellikle yaylalar için koyun başına veya hayvan başına ödenen ücretin bir
kısmını devletin karşılaması lazım, burada sponse
edilmesi lazım. Ama o kadar zor şartlarda, işte hayvan üreticiliğini
yapan ve ülke ekonomisine çok büyük bir katkı sağlayan bu vatandaşlarımıza
-işte bizim memleketimizde özellikle Şavak grubu diye
bir grup var- maalesef devlet hiçbir tedbir almamaktadır, üstelik de yaptıkları
o insanların hayatını çekilemez hâle sokmaktadır.
İşte, geçmiş 12 Eylül
sıralarında ben çok olaylarla uğraştım. Bir gün Pülümür’den geliyorum, sabahın
saat sekizi. 15 tane aile, işte eşek ve katır sırtında, yanlarında çocuklar.
Baktım, orada bekliyorlar, Kırmızı Köprü’de. “Niye bekliyorsunuz kardeşim”
dedim, “Efendim, buradaki güvenlik kuvvetleri hüviyetlerimizi aldı.” Saat daha
sekiz. “Niye aldılar?” “Sabahleyin gidemezsiniz, akşam saat dokuzu
bekleyeceksiniz.” Gittim, arkadaşa dedim: “Niye bekletiyorsun bunları
kardeşim?” “Efendim, işte yanlışlık oldu.” “Peki, hüviyetleri ver.” dedim,
“Peki, vereyim.” dedi, verdi hüviyetleri. Ben aşağı gittim, bir kahvede
oturdum. Yani bunları niye anlatıyorum? İnsanlarımızın çektiği sıkıntıları dile
getirmek için anlatıyorum. Gittim, biraz çay, kahve içtim. Baktım, yine adamlar
orada. “Niye gitmediniz?” “Hüviyetlerimizi vermedi.” dedi. “Niye?” dedim,
“Bakın, sabah saat sekiz, akşam sekizde gideceksiniz.” Keyfî uygulamalar… Yani
insanlarımız o kadar keyfî uygulamalarla karşı karşıya kaldı ki…
İşte, Elâzığ’dan Pertek’e
geçerken bir feribotla geçiyorsunuz, Elâzığ tarafında arama var; geçiyorsunuz
karşı tarafta arama var; yani bir feribottan bir feribota biniyorsunuz, orada
arama var; oradan geçiyorsunuz öteki tarafa… Yani çok büyük sıkıntılar yaşandı
insanlarımız üzerinde. Bunlar kısmen giderildi ama hâlâ eski alışkanlıklarına
devam etmeye çalışan birtakım insanlar var. Bunların şiddetle
önüne geçmek lazım. Yani, vatandaş koyununu, ta Erzurum’dan -çünkü
Tunceli’deki hayvanların büyük bir kısmı Erzurum yaylalarına gidiyor, Bingöl
yaylalarına gidiyor- tutuyor, sürüyor getiriyor Tunceli hududuna. Bir
bakıyorsunuz, Tunceli hududunda “Dur” diyor yani “Yürüyemezsiniz” diyor. E ne
yapacak kardeşim? “Kamyon tutacaksın.” Yahu kardeşim, bir kamyon, 100 milyon,
200 milyon lira, niye veriyor? Vatandaş burada sürüklesin getirsin. Yani,
gecenin saat on ikisinde, sabahın yedisinde çok insanlar bana telefon etti
“Sayın Milletvekilim, biz bu hayvanlarımızı götüremiyoruz.” dediler ve çok da
yani zor şartlarda. Mümkün olduğu kadar, bu insanlara yardımcı olmaya çalıştım.
Hatta, yani inanınız ki o Şavaklı
bir hemşehrimizin dağ başında koyununun bacağı
kırılsa yine beni arar, buna bir çare bulmaya çalışırız. Yani, bu insanlarla da
bu kadar ilgili olduğumu da belirtmek istiyorum.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Sen de bizim mesleğe göz diktin ya!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bir de memleketimizde, son mart ayında bir deprem meydana
geldi. İşte, bu deprem sonuçlarına göre, mesela, bakın, bana
şu anda ulaşan şeye göre: Tunceli merkezde az hasarlı 132, orta hasarlı 125,
ağır hasarlı 57; Mazgirt’te 631 az hasarlı, 504 orta hasarlı, 365 ağır hasarlı;
yine Nazımiye’de 214 az hasarlı, 144 orta hasarlı ve 111 ağır hasarlı; Tunceli
Pertek’te 123 az hasarlı, 167 orta hasarlı, 200 tane de ağır hasarlı var, iş
yerlerinde de kısmen var.
Şimdi, burada, bu Elâzığ’da
meydana gelen deprem, işte görüyorsunuz ki Tunceli’de çok büyük, ağır, orta ve
hafif hasarlı bir duruma sebebiyet verdi. Şimdi, araştırıyoruz, Hükûmete diyoruz ki: Kardeşim, o zaman, bu Nazımiye,
Mazgirt ve Pertek’in bu bölümlerini afet bölgesi ilan et. “Yok
efendim, etmeyiz.” E, niye etmiyorsunuz? Diyorlar ki: “Vay efendim işte 6
büyüklüğündeki bir depremin ancak yayabileceği bir hasarlı alan var.” Yahu,
kardeşim, sen ortada kendin tespit etmişsin. Niye bunları afet bölgesi ilan
etmiyorsun?
Bu kadar ev hasarlı -orta
hasarlı, ağır hasarlı ve az hasarlı- e, peki, bunları ne yapacaksın? Yok,
karşımızda suskun bir Hükûmet var. Yani ulaşacağımız
da bir kesim yok.
Ben, kim yetkiliyse, burada
kendilerine sesleniyorum. En azından, meydana gelen bu deprem nedeniyle bütün
herkes gitti, oraları gezdi. Bundan sonra… Ama Tunceli’ye kimse gitmedi. Bir de
diyorsunuz ki: “Tuncelililer bize niye oy vermiyor?” İşte bunun için
vermiyorlar, orayı ayrıma tabi tuttuğunuz için. Yani, işte, Elâzığ’a gidin…
Tabii ki Elâzığ’a ben de gittim. Oradaki insanlarımız da insan, hemşehrilerimiz ama Tunceli’deki insanlar da Türkiye Cumhuriyeti
devletinin vatandaşları. Bunların evleri hasarlı. Ne
yapacaksınız? Allah rızası için birisi -Hükûmetten
kimse var mı, yok mu burada- çıksın burada bize bir cevap versin. Bunu ne
yapacaklar? Bu vatandaşlar şimdi orada oturmuyorlar.
Bir de çadır göndermiyorlar.
Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar? Kaymakama telefon ediyorum, diyorum ki:
“Yahu, Kaymakam Bey, şuraya bir çadır gönder.”, “Yahu, valla bize gelmiyor
çadır.” diyor. Yani böyle bir şey olur mu arkadaşlar yahu? Çadırı taa, bilmem, Pakistan’a gönderiyorsunuz, yahu oraya da
gönderin. Bilmem, Afganistan’a gönderiyorsunuz, Cide’ye gönderiyorsunuz. E, bu
Tunceli’deki vatandaş da Müslüman, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Buzdolabı, televizyon gönderiyorlar ya, yetmiyor mu canım?
KAMER GENÇ (Devamla) – O da
“Ben de Müslüman’ım.” diyor. Yahu bu kadar ayrımcılık olmaz değerli
milletvekilleri.
Bakın, biz gerçek dışı
konuşuyorsak, buyurun, açın, ilgililere sorun. Yani bir çadır bile…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Buzdolabıyla televizyon gönderdiler ya kardeşim.
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen
tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bir
çadır bile vatandaştan korunuyor. Hâlâ -geçen gün gittim, inanmanızı istiyorum-
arabamız çamurdan çıkmıyor. Ana yolda yani grup köy yollarında gidiyoruz.
Ama ne yaptınız? Tabii, bu
paraları çarçur eden Vali için “Ben Valimi kimseye yedirtmem.” dediniz,
Giresun’a Vali tayin ettiniz. Ceza da aldı, gitti Yargıtaydan
ceza da aldı, e, şimdi, hâlâ Vali. Tabii, bu insanlar böyle keyfî işlemler
yaparlarsa, ondan sonra biri çıkarsa, “Ben bunu yedirtmem.” derse onlar tabii,
onun yerine giden…
Tabii, bugünkü gelen Valide
ben en azından bir devletin valisi niteliğini gördüğüm için -kendisinden özel
bir isteğim de olmamıştır- kendisine gitmişim, tebrik etmişim, demişim ki:
“Sayın Vali, Türkiye Cumhuriyeti devletinin valisi ol.” Bakın, “Benim özel bir
isteğim varsa yapma ama yeter ki burada bir siyasi iktidarın valisi olma.”
Gerçekten yeni gelen arkadaşa
bir diyeceğimiz yok ama giden vali, o giden, paraları har vurup harman savurdu,
yani AKP’nin âdeta orada bir militanı idi. Ama siz bu adamı hâlâ vali
tutuyorsunuz. Böyle olmaz arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – İşte,
böyle durumlarda suçlu kimse onun görevine son vermek lazım.
Ben bunları burada dile
getirdim de inşallah Hükûmetten bir ses çıkar
efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Genç.
Grup önerisi lehinde söz
isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin lehinde söz aldım. Grup önerisi hayvancılık sektörünün
sorunlarının araştırılmasıyla ilgili bir Meclis araştırması açılması istemini
içeriyor.
Değerli arkadaşlarım,
öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Türkiye'nin bu çalışma usulü Anayasa’mızın
87’nci maddesine ve Anayasa’mızın 98’inci maddesine aykırı, çünkü AKP grup
önerisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi artık denetleme konularına yer
veremiyor. Hâlbuki, hem Barış ve Demokrasi Partisinin
hem Milliyetçi Hareket Partisinin hem Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği Meclis
araştırması önergeleri AKP çoğunluğuyla reddediliyor ve Anayasa’mızın 87’nci
maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli görevlerinden biri
olan Başbakanı ve bakanları, yani siyasi iktidarı denetleme görevi burada
engelleniyor. Bunu öncelikle belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii
ki “hayvancılık” denilince tarımı, hepsini birlikte düşündüğünüzde çiftçinin
sorunlarını aslında sorgulamamız lazım.
Değerli arkadaşlarım, AKP
iktidara geldiğinden bu yana gerçekten Türk çiftçisi çok zor günler geçiriyor.
Türk çiftçisi, artık -birazdan alıntılar yapacağım- eşlerini yediemin olarak,
bir anlamda rehin olarak bırakılan bir duruma getirilmiş durumda.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
bir gazetemizin haberi: “Çiftçilerin karısını yediemin yaptılar” İcra memuru
geliyor, eşine yediemin olarak haczedilen traktörü, malı bırakıyor, sonra da
borç ödenmeyince, o traktör bulunamayınca çiftçinin eşi ceza almak suretiyle
cezaevine gönderiliyor.
“Evlerin yüzde 90’ı ipotekli,
jandarmayı gören çiftçi kaçıyor.” Çiftçi terörist değil, çiftçi jandarmadan
kaçıyor, jandarmayı görünce kaçıyor.
Bakın, yine geçen gün
aktardım: “Her 10 çiftçiden 9’u borçlu, 3’ü icra takibinde, 1’i hapiste” Bir
olay, bir gazetemizin aktardığı olay: “4 kişilik Kurtçu ailesinin reisi ve 2
çocuğu hapiste. Anne Hanife Kurtçu hakkında yakalama emri var ama firarda.” Olayı
anlatıyor: “Her şey iki yıl önce o traktörü almakla başladı. Eşim İbrahim
Kurtçu bana geldi ve bana ‘Traktör alacağız. Bu malı senin üstüne yapacağım.
Ben ve oğlun ise kefil olacak’ dedi. Duyunca sevindim. Üzerime mal olacaktı. 36
bin TL tutacaktı ve 4 yılda ödeyecektik. Her yılın eylül ayında 9 bin TL
verecektik. İlk yıl güzelce ödedik –sonra ödenememiş- ve sonradan icra
memurları geldi. Bizim mallara, eşyalara baktılar, beğenmediler. Sonra bir
kâğıt imzalattılar bizim adama. Oradan da diğer kefil bizim büyük oğlana.” Ve baba cezaevinde, oğul cezaevinde. Sonunda da çiftçinin eşi hapis
tehdidi altında.
Bakın, çok ilginç, başka bir
çiftçinin anlatımı: “Tarlamı ekmiyorum, bu sayede borçsuz tek çiftçi benim.”
diyor. Kırkağaç’ta, Manisa’nın Kırkağaç ilçesinde ve söylediği olay şu: “Bize
ibretlik bir cevap veriyor: ‘35 dönüm arazim var, babadan kalma. Burada
neredeyse herkesin borcu var ama benim yok. Çünkü ben tarlamı ekmiyorum.
Tarlayı işlemeye kalksam bankadan kredi almak zorundayım. 35 dönümü işlemek
için en az 10 bin TL kredi çekmek zorundayım. Bunun faiziyle birlikte yıllık
maliyeti 13 bin TL’yi buluyor.’” Düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım,
çiftçi “Tarlamı ekmiyorum, o nedenle borcum yok.” diyor. Üretemeyen bir ülke…
Tarımıyla hayvancılığıyla
övünen Türkiye sekiz yılda ne hâle geldi işte görün. Et neredeyse ihraç eden
bir ülke, artık et ithal eden bir ülke hâline dönüşmüş. Yoksulumuzun mutfağında
artık et yok değerli arkadaşlarım. Et çok pahalı, hayvancılık bitmiş. Yani
hemen hemen her tarım ürününü -burada birçok zamanda konuştuk- pamuğundan
tutun ayçiçeğine kadar, pirincine kadar, buğdayına kadar artık ithal eder
olduk; Amerika Birleşik Devletleri’nden, kimi Avrupa Birliği ülkelerinden ithal
eder duruma geldik. Değerli arkadaşlarım, bu yaşadığımız olaylar gerçekten
içler acısı olaylar.
Değerli arkadaşlarım, bir de
çiftçinin karşı karşıya kaldığı başka bir sorun da var. Yine bir gazetemizde
başka bir anlatım: “Türk halkı vergiyi soygun ve haraç olarak görüyor.” diyor.
“Yapılan araştırmada halkımız ödediği verginin yol, su, elektrik olarak geri
dönmediğini, vergi denilince Türk halkının aklına haraç, ceza, soygun, kazık ve
sömürünün geldiğini söylüyor.” Bu bir araştırma, ciddi bir araştırma.
Değerli arkadaşlarım, bütçe
açıklarını kapatmanın yolu bu son sekiz yılda hep vergi, hep dolaylı vergi.
Yani vergide adalet aradığınız zaman çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi
almak vergi adaletinin temel prensibi. Şimdi çiftçiden girdim… Çiftçimiz
kazanamıyor, üretemiyor ama kendisinden alınan dolaylı vergi olduğu için
kazanamayan, üretemeyen çiftçi büyük miktarda vergi ödemek durumunda kalıyor.
Geçen gün bir gazetemizde bir
haber: “Kazların sayısı arttı.” diye. “Kaz” diye kastettiği de gazetemizin
vergi mükellefi. Bir devlet, çiftçisini, esnafını, tüccarını, sanayicisini,
halkını yolunacak kaz olarak görürse ve dolaylı vergileri artırmak suretiyle,
vergileri artırmak suretiyle bütçe açıklarını kapatmaya kalkarsa o devlete
sosyal devlet denmez değerli arkadaşlarım.
Bugün Türkiye’de bunların
konuşulması gerekir. Türkiye’de bugün Barış ve Demokrasi Partisinin, Cumhuriyet
Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği araştırma önergelerinin
görüşülmesi lazım. Türkiye’de işsizlik sorunlarının, açlığın, yoksulluğun,
yolsuzluğun konuşulması lazım. Bütçe açıklarının nasıl kapatılması gerektiği,
bu ülkenin daha zengin nasıl olması gerektiği, halkımızın bu pastadan daha ne
kadar büyük pay alması gerektiği konuşulması gerekirken Türkiye’de dayatılan
bir Anayasa teklifini görüşüyoruz.
Milletin birçoğu uyuyor,
sabah saat yedilere, dörtlere kadar… Milletvekillerinin de birçoğu uyuyor.
Uyunan bir ortamda Türkiye'nin hak ettiği bir anayasayı yaşama geçirebilmek
mümkün müdür değerli arkadaşlarım? Türkiye'nin gerçek meselelerinin gözden uzak
tutulup toplumun uyutulmak istendiği böyle bir teklifin görüşülmesi doğru mudur
değerli arkadaşlarım? Biz bunları konuşmayacağız da bu kürsüde…
Değerli arkadaşlarım,
görüyoruz, çeşitli engellemelerle karşılaşıyoruz. Konuşmak için maddelerde bir
sürü önerge verdim, değişiklik önergeleri verdim. Biz bir önerge veriyoruz,
AKP’li arkadaşlarımız klasörle geliyor. Şu gündem dışı konuşmalarda söz
alabilmek için olağanüstü çabalar sarf ediyoruz, grup başkan vekillerinden
ricacı oluyoruz, eksik olmasınlar. Ama, değerli
arkadaşlarım, bu kürsüde bunlar konuşulmalı.
Tabii ki Anayasa
değişiklikleri de konuşulmalı ama Anayasa değişikliklerinin bir uzlaşı
içerisinde, bir öncelik… Tabii, bir öncelik, hangi konuda? Yani şu birkaç
gündür konuştuğumuz konular hemen hemen bütün siyasi
partilerin hayır demeyeceği maddelerde. Esas can alıcı maddeler bugün
görüşülecek. Bugüne kadar maddelerde siyasi partilerin veya toplumun o kadar da
itiraz ettiği maddeler yoktu ama bugünden başlayacak görüşmelerde Türkiye Büyük
Millet Meclisi ciddi anlamda gerilecek, toplum ciddi anlamda gerilecek.
Değerli arkadaşlarım, tekrar
söylüyorum, bu kürsüden artık Türkiye'nin gerçek sorunlarını konuşma zamanı
gelmiştir. Bundan kaçmamak gerekir ve bundan kaçarken de konuşmamın başında
söylediğim gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen
tamamlayınız.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkan.
…Anayasa’nın 87’nci
maddesinde ve 98’inci maddesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli
görevlerinden biri olan denetleme işlemini engellememek gerekir. Bunu
engellemek dahi görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik Teklifi’nin şekil, biçim
açısından aykırılığı konusu da Anayasa Mahkemesinde gündeme gelecektir diyorum.
Sabırlarınız için sizlere
teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP, MHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın İçli.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ahmet Ertürk,
Aydın Milletvekili.
Buyurun Sayın Ertürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin ülkemiz
hayvancılığının ve hayvan üreticilerinin içinde bulunduğu sorunların
araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu Meclis araştırmasının aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde tarımla geçimini sağlamaya çalışan, üretimini tarımla geliştirerek
hem aile ekonomisine hem de ülke ekonomisine katkı sağlamaya çalışan
insanlarımızın, çiftçilerimizin tarımla uğraşımı hem onların gelenekleridir hem
de onların gelecekleridir. Onun için Hükûmetimiz
bitkisel üretimle beraber hayvancılığa fevkalade önem ve ehemmiyet vermekte,
hayvancılığımızın gelişmesi için pek çok kararlar alarak onları uygulamaya
koymaktadır.
Şu anda, araştırma önergesi
talebinde hem et fiyatlarının yüksek olduğu hem süt fiyatlarının yüksek olduğu
ancak hayvancılıkla uğraşan insanların da büyük sorunlar içerisinde oldukları
söylenmektedir. Birbiriyle çelişen iki tez vardır. Eğer et fiyatları ve süt
fiyatları yüksekse üretici kazanıyor demektir.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Bilimsel veriler öyle demiyor ama.
AHMET ERTÜRK (Devamla) –
Burada tüketici belki bu yüksek fiyatlardan oluşan et ve süt ürünlerini, süt
mamullerini alamıyorsa bunun çaresini konuşmak gerekir ancak şunu gözden
kaçırmamalıyız değerli milletvekillerimiz:
2007 yılında yani bu
Parlamentoyu teşkil eden milletvekillerinin seçildiği yıl Türkiye’de çok büyük
bir kuraklık yaşandı. Ülkemizde böyle son elli altmış yıldır görülmemiş derecede
oluşan kuraklıkla yem bitkileri alanlarımız fevkalade azaldı, ürünlerimiz,
ürünlerimizin rekolteleri çok düştü. Örneğin 50 ton
buğday hasat eden bir çiftçimiz 10-15 tonlarda kaldı.
40 ton pamuk hasat eden bir çiftçimiz 20 tonlarda kaldı. Dekarda 6-7 ton silajlık mısır üreten hayvancılıkla geçimini
sağlayan çiftçimiz ancak 2,5-3 ton üretim sağlayabildi çünkü kuraklık nedeniyle
aşırı sıcaklıktan ve tarlaların sulanamayışından ve hak ettiği yağışı
alamayışından ötürü yaşanan bu kuraklık çiftçilerimizi gerçekten büyük
sıkıntılarla karşı karşıya bıraktı.
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Bereketi kaçırdınız!
AHMET ERTÜRK (Devamla) – Hükûmetimiz buna karşılık bir kuraklık desteği ikamesiyle
bu sorunu çözmeye çalıştı ancak tabii yeterli olduğunu söylememiz çok zor ama
hemen arkasından Hükûmetimiz yeni çalışmalar
başlattı. Değerli Başbakanımızın talimatıyla, değerli bakanlarımızdan Çevre ve
Orman Bakanımız Devlet Su İşleri marifetiyle, şu anda, ülkemizde, bin tane
baraj yapılamayan yerlerde gölet yapıyor. Böylece, hem sulama rejiminin
geliştirilmesi hem hayvancılıkta su fırsatlarının artırılması hem de orman
yangınlarının da bir yerde hemen kısa zamanda pratik su alınmasıyla önlenmesi
yönünde iyi bir fırsat yaratılıyor.
2008 yılında, değerli
milletvekillerimiz, dünyada petrol fiyatlarının 150 dolara yükselmesiyle, mazot
ve gübre fiyatlarında da anormal bir artış oldu. Çiftçilerimiz, bir yıl önce
kullandıkları mazotu neredeyse 1,5 katı bedel ödeyerek yurt dışından ithal
ettiğimiz bu petrol ürününü kullanmak zorunda kaldılar üretimlerinde. Gene aynı
şekilde tarlalarında yem bitkileri ve organik ürünler yetiştirirken veya kültür
ürünlerini yetiştirirken, her türlü bitkisel üretimi yaparken, tabii
hayvancılıkla da ilgili olan kısmı -yonca ekiyor çiftçimiz, silajlık mısır
ekiyor, fiğ ekiyor, korunga ekiyor, arpa, çavdar ekiyor- danelik çeşitli
ürünler ekimi yapmak suretiyle hayvanlarını besleyecek fırsatları yaratıyor…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ahmet
Bey, küçükbaş hayvan bir buçuk senede yetişir.
AHMET ERTÜRK (Devamla) – …bu
da Hükûmetimizin dekar başına 50 lira ile 125 lira
arasındaki bir desteğini haizdir. Bu uzun zamanlardan beri yapılagelen
desteklemeyle, bugün neredeyse çiftçilerimiz, kaba yem üretimlerinde hiç
ceplerinden para çıkmadan, tamamen Hükûmetimizin
verdiği, devletimizin verdiği yem bitkisi, kaba yem bitkisi destekleriyle
hayvanlarını besleyebilmektedirler.
KADİR URAL (Mersin) – Hocam,
kendin inanıyor musun bu söylediklerine?
AHMET ERTÜRK (Devamla) –
İşte, burada da artan mazot ve gübre fiyatlarına karşılık, Hükûmetimiz…
KADİR URAL (Mersin) – Nerede
yapıyorlar bunu?
BAŞKAN – Sayın milletvekili,
lütfen…
KADİR URAL (Mersin) – Nerede
yaşıyorsun sen, Türkiye’de mi, Bulgaristan’da mı?
AHMET ERTÜRK (Devamla) –
…mazot ve gübre desteklemesi yapmak suretiyle, çiftçilerimizin burada da
ceplerinden fazla çıkan parayı ikame etmeye çalıştılar.
KADİR URAL (Mersin) – Ya Ali,
söyleyemiyorlar, söylesene kardeşim ya! Hayret bir şeysin ya!
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ne
bağırıyorsun sabah sabah!
KADİR URAL (Mersin) – Ali,
yapma ya!
AHMET ERTÜRK (Devamla) –
Değerli milletvekilimiz, dinler misiniz.
KADİR URAL (Mersin) – Ali,
sen bu işlerin içindesin, çıksan da söylesen ya!
AHMET ERTÜRK (Devamla) – Bir
dinler misiniz…
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekili…
KADİR URAL (Mersin) – Millet
sütü yola döküyor ya, haberin yok mu?
AHMET ERTÜRK (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, böylece…
KADİR URAL (Mersin) – Yapma
Ali! Gözünü seveyim ya!
Sen kendin inanıyor musun
söylediğine ya?
Ali, çık bir konuş ya.
AHMET ERTÜRK (Devamla) –
Değerli milletvekillerimiz, böylece 2007 ve 2008 yılında, hem aşırı kuraklık
nedeniyle hem de mazot ve gübre fiyatlarının aşırı artmasıyla, tarımla uğraşan
çiftçilerimiz iki büyük sorun yaşadılar ve şimdi bu iki büyük sorunu aşma
yolunda yoğun çalışmalar, gerek Tarım Bakanlığında gerekse Hükûmetimiz
nezdinde yoğun çalışmalar sürdürüldü. Pek çok sıkıntılar, pek çok aşılması
gereken problemler aşıldı, ancak hepsi de aşıldı diyemeyiz, bütün sorunların
üstesinden gelindi diyemeyiz. Ülkemizin pek çok sorunu vardır, çiftçilerimizin
de pek çok sorunu vardır. Ancak, ülkemizin, Türkiye’mizin, devletimizin o
sorunları çözmek için büyük bir iradesi vardır ve bunlar yavaş yavaş çözüm noktasındadır.
İşte şu anda, hayvancılıkla
ilgili görüştüğümüz bu konuda da çiftçilerimiz 80 kuruşa varan süt fiyatlarıyla
bu sene iyi bir trend yakalamışlardır.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Süt
üreticileri öyle demiyor ama.
AHMET ERTÜRK (Devamla) –
Ancak bahar aylarının gelmesiyle, doğumların artmasıyla, yem bitkilerindeki
artışlarla, havaların ısınmasıyla beraber süt üretimindeki artışa paralel
olarak bugünlerde süt fiyatlarında bir durgunluk yaşanmaktadır. Ancak, kurmuş
olduğumuz, yasasını beraber çıkardığımız Ulusal Süt Konseyi’yle bu sorun
çözülmeye çalışılmaktadır.
Değerli milletvekillerimiz,
Türkiye artık hayvan ürünlerini ihraç eden, hayvansal ürünleri ithal eden
değil, ihraç eden bir ülke, bir bölge lideri olmak durumundadır. Bu konularda
da Hükûmetimiz muhtelif desteklemeler yapmaktadır.
Mesela, yumurtada bin adet yumurta ihraç eden üreticimize 15 dolar, kümes
hayvanlarında da kanatlı da tonda 186 dolar ihracat destekleri verilmektedir.
Aynı destekler, inşallah, şap hastalığı konusunda… Maalesef komşularımızda,
veteriner hekimlik yönünden güneydoğu, doğu sınırlarımızdaki komşu
devletlerimiz sınırlarındaki, kendi ülkelerinde veterinerlik sorunlarını
çözemedikleri için hayvan girişleri olduğunda şap hastalığı konusunda hâlâ
sorun yaşanmaktadır. Bunu çözdüğümüz takdirde de bugün pek çok ülkeye ihraç
edebilecek bir hayvancılık sanayisini ülkemiz kurmuş durumdadır.
Değerli milletvekillerimiz,
bütün bunların yanında pek çok bölgemizde, başta güneydoğu illerimizde terör
nedeniyle köyleri boşaltılmış çiftçilerimizin köylerine dönmeleri yönünde
Et-Balık Kurumu ve tarım kredi kooperatifleri ve organizasyonuyla 15 adet besi
hayvanı verilmek suretiyle ve Et-Balık Kurumu kombinalarında kestirilmek
suretiyle, kilogram başına ette 1,5 lira hayvancılık desteği verilmektedir.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Kime
veriyorsunuz bu desteği?
AHMET ERTÜRK (Devamla) –
Ayrıca yine, güneydoğu illerimizde farklılıkları gidermek için, en az 50 baş
işletme kuran çiftçilerimize de üreticilerimize de yüzde 40’a varan ahır, ekipman ve hayvan edindirme kredileri verilmektedir.
Tabii, gönlümüzden geçen
bunun ülkemizin bütün bölgelerine yayılmasıdır. Belki oranları farklı olabilir
ama bir Trakya bölgesinde, bir Batı Anadolu’da, bir Orta Anadolu’da, bir
Karadeniz Bölgesi’nde de belki bu yüzde 40 oranları yüzde 25, yüzde 20
olabilir; bununla ilgili çalışmalar devam etmektedir.
Değerli milletvekillerimiz,
bunların dışında mevcut süt destekleri, hayvan başına destekler, tarımsal ekipman destekleri de yoğun bir şekilde sürdürülmektedir.
Süt desteği kilogram başına 40 lira büyükbaşta, küçükbaşta 100 lira, yani 10
kuruş devam etmektedir. Hükûmetimiz geçen ay süt
desteklemelerini ödemiştir. Bir önceki ay kaba yem desteklerini ve mazot, gübre
desteklerini ödemiştir. Bu ay da inşallah, nisan ayının son haftasında hayvan
başına destekler ödenecektir.
Bakınız, Hükûmetimiz,
devletimiz, çiftçimiz tarlaya inmeden, daha kış aylarında iken üretim sezonu
başlamadan vermeyi vaat ve taahhüt ettiği, çiftçilerimizin de almayı hak
ettikleri tarımsal destekleri sezon başında çiftçilerimize ödemektedir.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Vatandaş bir yıldır bekliyor.
AHMET ERTÜRK (Devamla) –
İnşallah bu ay hayvan başına büyükbaşta 225 lira ve ıslah çalışmalarına
katıldıysa, suni tohumlamayla hayvanlarını gebe bıraktıysa çiftçimiz, soy kütük
çalışmalarına katıldıysa artı 50 lira da almak suretiyle, 275 lira hayvan
başına destekleme devam edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ertürk, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET ERTÜRK (Devamla) –
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
İnşallah, bu Anayasa
çalışmalarımız devam ederken, nisan ayının son haftasında bu destekleme çiftçilerimize
ödenecektir.
Böylece, şubat ayında kaba
yem destekleri, mart ayında süt destekleri ve nisan ayında da hayvan başına
destekler ödenmek suretiyle üç ay üst üste hayvancılık desteklerini Tarım
Bakanlığımız ve Hükûmetimiz çiftçilerimize
ulaştırmaktadır.
Değerli milletvekillerimiz,
gene bu vesileyle kırsal kalkınma desteklerimizde, ekipman
desteklemelerimizde 3 Mayısa kadar müracaat son gündür. 3 Mayısa kadar
çiftçilerimiz ihtiyaç duydukları otuz tane ekipmandan
(mibzerdir, rotovatördür, ilaç makinesidir, balyalama
makinesidir, biçerdöverdir) her türlü ekipmanı Tarım Bakanlığına müracaat etmek
suretiyle edinebilirler. Burada da yüzde 50 hibe vardır yani ekipman
bedelinin, fatura bedelinin üzerinden yüzde 50 nispetinde karşılıksız hibe
olarak, tarımla uğraşan çiftçilerimizi Hükûmetimiz
desteklemektedir.
Ayrıca Ziraat Bankasında da
yüzde 50 ve yüzde 60 faiz indirimleri vardır. Böylece, hayvancılığımız iyi
yoldadır. Türkiye’mizi besleyen ve doyuran çiftçilerimizin daha güzel
hizmetlere ihtiyacı vardır.
Bu duygularla yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Ertürk.
KADİR URAL (Mersin) – Bravo,
bravo Hocam! Helal olsun! Yani önünüze birisi yazmış getirmiş, onu okumaktan
başka bir şey yapmıyorsun. Bunda bari eksiğinizi kabul edin! (AK PARTİ
sıralarından “Ayıp ya!” sesleri)
BAŞKAN – Sayın Akcan, Sayın
Özkan, Sayın Öğüt ve Sayın İnan; söz talepleriniz var, birer dakika süre
vereceğim.
Sayın Akcan, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Barış ve Demokrasi Partisinin
vermiş olduğu hayvancılığın sorunlarıyla ilgili Meclis araştırma önergesi
çerçevesinde söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Gerçekten Türkiye
hayvancılığı zor durumda. Öyle, Sayın Ahmet Ertürk’ün çizdiği pembe tablolarla değil. Hem üretici hem
tüketici memnun değilse bunda bir sıkıntı var demektir. Bu sıkıntının ortadan
kaldırılması için daha hassas politikalar izlemek gerekiyor, başta Süt Konseyi
olmak üzere. Onu etkin hâle getirmek gerekiyor. Süt Konseyi yapması gerekeni
yapmayınca sütünü sokağa döken vatandaşın, sanayici sütünü almadığı zaman, bunu
tehdit eden sanayiciyi de devletin tehdit etmesi gerekiyor.
Dolayısıyla hem desteklemenin
Türkiye'nin her tarafında, Batı Anadolu bölgesinde, Orta Anadolu bölgesinde,
Trakya bölgesinde negatif ayrımcılığı ortadan kaldıracak bir hayvancılık ve
destekleme politikası izlenmesi gerekiyor. Bu noktada devletine küsmüş durumda
Orta Anadolu, Batı Anadolu, Trakya bölgesi hayvan yetiştiricileri. “Niye biz bu
desteklemeleri, Doğu ve Güneydoğu’daki illerde olduğu gibi alamıyoruz?”
diyorlar ve bu noktada haklıdırlar. Ben, doğru politika düzenlemeye ve uygulamaya
davet ediyorum Hükûmeti.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Akcan.
Sayın Özkan, İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesine göre, buyurun.
Bir dakika süre veriyorum.
2.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Anayasa madde 45: “Devlet,
bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin
üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır.” der. Ancak,
hayvancılığın sorunları, süt ve süt üreticilerinin sorunları, et ve et
üreticilerinin sorunları günümüzde oldukça artmıştır. Bu anlamda, Barış ve
Demokrasi Partisinin verdiği araştırma önergesinin dikkate alınmasını, bu
kalabalığı bulmuşken… Biraz önce arkadaşlarımız yoktu, çok güzel şeyler
anlatıldı, mahrum oldular. Bu sorunlar devam etmektedir. Bu sorunların acilen
çözümü için araştırma grubunun oluşturulmasını yüce Meclisten diliyor, tümünüze
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Sayın Öğüt, buyurun; yine İç
Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre.
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, BDP grup önerisine
ilişkin açıklaması
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Barış ve Demokrasi Partisinin
vermiş olduğu önergeyi destekliyorum çünkü Türkiye'nin en büyük ihtiyacı olan,
köylünün kalkınması, çiftçinin kalkınmasıdır. Bugün, et fiyatları en yüksek, en
çok artan fiyatlar oldu. Yerli üretim, aile işletmeciliği maalesef öldü. Hükûmetin çıkartmış olduğu bir teşvikte, 50 baş ve üstü
hayvan besleyenlere teşvik ve hibe yardımı yapılıyor. Köylünün 50 baş ve üstü
hayvanı beslemesi için, ahır ve süt toplama tanklarını yapabilmesi için 250-300 milyar para gerekiyor. Bunun için de köylünün bunu
yapması mümkün değil. Küçük işletmeci, aile işletmeciliği Türkiye’de olmadığı
takdirde hayvancılığı geliştirmek mümkün değil. Bu nedenle, bu önergeyi
destekliyorum ve bu önergenin, komisyon kurularak derhâl Türkiye'nin
gündeminde…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Öğüt.
Sayın İnan, buyurun.
4.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
MÜMİN İNAN (Niğde) –Teşekkür
ediyorum.
Türkiye’de son dönemlerde,
özellikle tarım ve hayvancılıkta çok büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. İster
bitkisel ister hayvansal tarım olsun, özellikle üreticilerimizin önemli bir kısmı,
girdi maliyetlerinin çok yüksek olması dolayısıyla üretilen malın para
etmemesi, çiftçilerimizi topraktan ve hayvancılıktan koparmaktadır. Yanlış
tarım politikaları ve ithalat politikaları yüzünden marketler yabancı ürünlerle
doludur. Türkiye’de işsizlik önemli oranda artmakta, bunların büyük bir
bölümünü de tarımdan kopanlar oluşturmaktadır. Ünlü bir sanayici “Bugünkü
işsizliğin en önemli sebepleri tarım ve hayvancılığa Türkiye'nin son zamanlarda
önem vermemesi ve bunu ihmal etmesinden kaynaklanmaktadır. “ demektedir.
Niğde’mizde, yörede ve İç
Anadolu’da hayvancılık destekleri diğer yörelerden düşüktür ve bu bir
haksızlıktır. Dolayısıyla Hükûmetten bu haksızlığın
giderilmesini özellikle talep ediyorum ve çiftçilerimizin, hayvancılarımızın ve
üreticilerimizin sonuna kadar desteklenmesi gerektiğini özellikle belirtiyorum.
Üretim olmadan kalkınmanın olmayacağını da özellikle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın İnan.
Sayın Ergin, buyurun.
5.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de bu araştırma
önergesinin desteklenmesi yönünde konuşacağım. Biraz önce Sayın Ertürk’ü dinleyince hayretler içinde kaldım. Süt
fiyatlarının nasıl artıp nasıl eksildiğini çok enteresan bir açıklamayla
gündeme getirdi.
Sevgili arkadaşlarım, aralık
ayının sonunda süt fiyatları 85 kuruşa çıkarıldı, doğru. Ama mart ayına gelince
sanayici, bu kooperatiflere, birliklere yazdığı yazılarla “85 kuruştan değil,
72,5 kuruştan ödeme yapacağım.” diyerek ödemeyi de bu fiyattan yaptı. Yapılan
sözleşmelere rağmen gerekli fiyat verilmedi, para verilmedi. Bunların
söylenmesi lazım. “Hayvancılık bu kadar iyiye gidiyor.” diyorsunuz,
“2007, 2008’de kuraklık oldu.” diyorsunuz. Niye 2007, 2008’de kuraklık varken
siz hayvancılığa verilen destekleri üçte 1 oranında azalttınız? Niye sınırsız
süt tozu, Türkiye’ye süt tozunu getirerek Türkiye’de hayvancılığı bu hâle
soktunuz? Niye Türkiye’de 500 bin dolayında çok iyi, çok güzel süt hayvanı
kesime gitmek zorunda kaldı? Niye Afyon’un Kışlacık köyünde köylüler
böbreklerini borçlarını ödemek için satmak zorunda kaldı? Niye bugün
gazetelerin sürmanşetlerinde “10 çiftçiden 9’u borçlu, 6’sı icralık, 1’i
hapiste.” diye yazmak durumunda kaldı. Niye Kozan’da…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ergin,
teşekkür ediyorum.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Efendim, kaç kişiye söz vereceksiniz? Bilsek de ona göre…
6.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, BDP grup önerisine
ilişkin açıklaması
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Barış ve Demokrasi Partisinin
önergesi şu açıdan çok önemli Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: Bizde
bitkisel üretim ağırlıklı bir yapı var. Toplam tarım üretiminin yüzde 70’i,
yüzde 75’i bitkisel üretimden geliyor, yüzde 25-30’u hayvansal üretimden
geliyor. Gelişmiş ülkelerde tam farklı bir yapı var. Orada hâkim üretim biçimi
hayvansal üretim, yüzde 70-yüzde 75 hayvansal üretimden geliyor; bizden farklı
bir yapı. Türkiye'nin
bir an önce bu yapıyı hayvansal üretim ağırlıklı bir yapıya
dönüştürmesi lazım ve bunun için hayvancılığın özel önem taşıyan bir sektör
konumuna getirilmesi gerekiyor. Bunu bir an önce yapmak durumundayız çünkü
hayvancılık demek, on iki ay üretim, on iki ay istihdam, on iki ay…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tütüncü,
teşekkür ediyorum.
Sayın Koyuncu, buyurun.
7.- Bursa
Milletvekili Ali Koyuncu’nun, BDP grup önerisine
ilişkin açıklaması
ALİ KOYUNCU (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarımız; şimdi, bu ülkede, maalesef, doğru bilinen yanlışlar var. Doğru
bilinen yanlışlardan bir tanesi de sütlerin döküldüğü yönünde arkadaşlarımız
ifadede bulundu. Bu kesinlikle yanlış bir bilgi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Televizyonlar gösterdi.
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hükûmetle alakalı veya süt fiyatlarının maliyeti
karşılamama noktasında üretici kardeşlerimizin, üretici arkadaşlarımızın bir
tepkisi değildir bu tepki. Bu tepki, az önce de değerli arkadaşımız anlattı…
Türkiye'de süt ihaleleri üç aylık dönemler hâlinde yapılır. Aralık ayında
yapılan ihale sonucunda ocak, şubat ve mart ayının süt ihaleleri neticesinde
850 bin lira litre fiyatı olarak belirlendi. Mart ayında sanayicinin, sözleşmeleri
olmasına rağmen, süt fiyatını tek taraflı olarak 725 bin lira litre fiyatı
olarak belirlemesinden kaynaklanan bir tepkiyi ortaya koydu üretici. Hükûmete karşı veya devlete karşı yapılan bir tepki
değildi, bu bir.
İkincisi de, bu ülkede…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GÜROL ERGİN (Muğla) – Hükûmet nerede, bakanlık nerede, siz neredesiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Koyuncu.
KADİR URAL (Mersin) – Ali,
bir çık da anlat şunu!
BAŞKAN - Sayın Türkmenoğlu,
buyurun ve son söz.
Buyurun Sayın Türkmenoğlu.
8.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Sayın Başkanım, özellikle bir söz vardır; yiğidi öldür, hakkını yeme. Şimdi
burada, hayvancılıkla ilgili arkadaşlarımız görüş belirtmişlerdir. Bence
hayvancılık, özellikle bölgemde hayvancılık sektörünün gerilediği dönem 2001
yılıdır. Van ve Ağrı’daki hayvan pazarlarının kapatılması, bizim bölgemizde
hayvancılık sektörüne vurulabilen en büyük darbedir. Bugün Türkiye’de gelmiş geçmiş
hayvancılık sektöründe verilebilecek en mükemmel teşvik de bu teşviklerdir. 5,1
milyar Türk lirası son dönemde çıkan teşvik, “yarısı bizden” projesi Tarım
Bakanlığımız tarafından yürürlüğe girmiştir. Hayvancılığa verilen, özellikle
süt inekçiliğine, ekipmanına verilen yüzde 40’lık
destek, bugüne kadar hayvancılık sektörüne verilebilmiş en önemli, en büyük
destektir. Bunun üstüne söylenebilecek de bir söz yoktur. Üreticiyse; üretici
şu anda bu teşviklerden faydalanmanın gayreti içerisinde olmalıdır. Sektör
üretimle desteklenir diyorsak, teşviklerin desteklenmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Türkmenoğlu.
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/645)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır;
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- (10/137)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 21.04.2010
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan 10/137 esas numaralı, “Kredi
kartları ve bireysel krediler alanlarındaki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve
105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel
Kurulun 21.04.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Serdaroğlu,
Kastamonu Milletvekili.
Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerimizin lehinde söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.
2010 yılı Nisan ayı
itibarıyla ülkemizdeki en önemli iki sorunun birisi işsizlik ise, diğeri hiç
kuşkusuz ödenemeyen borçlar ve kredi kartı sorunudur.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde 26 milyon kişi yaklaşık 40 milyon adet kredi kartı kullanmaktadır. Bu
kartlarla yaklaşık 36 milyar lira harcama yapılmaktadır. Bunun yaklaşık 20
milyarı düzenli olarak ödenirken 3 küsur milyarlık kısmı temerrüttedir. Kredi
kartlarıyla ilgili asıl sorun ise asgari tutar ödenerek çevrilmeye çalışılan
yaklaşık 15 milyarlık kısımdır. Yani 15 katrilyon, patlamaya hazır bomba gibidir.
Bu durumda olanlar büyük bir hızla temerrüde düşmektedirler. Önümüzdeki bir iki
yıl içinde ekonomimizin en büyük kâbusu, bu durumdaki kartların patlaması
olacaktır. Bunun tek çözümü, döndürülmeye çalışılan bu borçların tüketici
kredisine çevrilerek yeniden yapılandırılmasıdır.
Sayın Ali Babacan ile
bankaların üst düzey yöneticileri kredi kartı borçlarının tüketici kredisine
çevrilerek kapatılması konusunda bizimle aynı fikirdedirler ancak onların
bilmezden geldikleri şey ise bankaların kredi kartı borcu olanlara tüketici
kredisi vermediğidir. Çünkü bankalar en fazla parayı, asgari tutar ödeyerek
günü kurtarmaya çalışan müşterilerinden kazanmaktadır. Limiti dolanların
limitini artırarak temerrüde düşmelerini geciktirmekte, faiz üstüne faiz almaya
devam etmektedirler. Çaresi, derhâl ama derhâl, Milliyetçi Hareket Partisinin
kredi kartı borçlarının tüketici kredisine çevrilmesini öngören kanun
teklifinin gündeme alınıp kanunlaştırılmasıdır. Yoksa,
patlayacak bombanın altında bankalar ve AKP ile birlikte büyük milletimiz de
kalacaktır.
Değerli milletvekilleri,
kredi kartı borçlarının bu derece büyümesinde tüketicinin hiçbir suçu yoktur.
Bütün suç, milleti kazandığıyla geçinemez hâle getiren İktidarınızda ve
aklınıza gelebilecek her yerde, insanların yaşına başına, borcuna harcına
bakmadan kredi kartı dağıtan bankalardadır.
Ey milletim, ey kredi kartı
borçluları; kredi kartı borçlularının sorunlarını çözmek için teklif üstüne
teklif vermekteyiz ama Anayasa Mahkemesine bir yandaş hâkim seçebilmek için
sabahlara kadar Meclisi çalıştıran bu AKP, sizin için bir yarım saat bu Meclisi
çalıştırıp teklifimizi kanunlaştırmıyor. AKP’nin bu duruşunu biz çok
görmüyoruz. Biz ne zaman milletin lehine bir kanun teklifi versek, onlar hep
bankaların yanında ve lehinde yer aldılar. Biz, kredi kartlarından kanunsuz
olarak alınan aidatları yasaklayalım diye kanun teklifi verdik, AKP ne yaptı
biliyor musunuz? Hiçbir kanunda yer almayan kart aidatını kanuna sokup yasal
hâle getirmeye çalıştı. İşte, AKP’nin gerçek yüzü bu konuda budur. Hiçbir zaman
milletin yanında yer almamışlardır, hep bankaların yanında olmuşlardır.
Ey milletim, bütün dünyada
bankalar batarken bizim bankalarımız 20 milyar lira kâr etti. Nasıl ettiler
biliyor musunuz? Kredi kartlarından ve mevduat hesaplarından aldıkları kart
aidatı ve hesap işletim ücretleriyle ettiler. Tüketiciler Derneğinin
hesaplamalarına göre, bankaların topladığı aidat ve hesap işletim ücretlerinin
tutarı 5 milyar liradır. Bu rakam bile, tüketicilerimizin bankalara karşı, bu
kredi kartı cehenneminin sahiplerine karşı kanunla korunması gerektiğini
göstermektedir.
Ey milletim, bir konuda daha
sizleri uyarmak istiyorum. Bankalarda oyun bitmiyor. Şu cebinizdeki maaş
kartları var ya, şu bankamatik kartları, işte bu kartların hepsi birer gizli
kredi kartıdır. “Ek hesap” derler, “maaş hesabı” derler, kartınıza maaşınızın 2-3 katı para koyarlar, işte bu paraları çekip
harcadığınızda ödediğiniz faiz, kredi kartı nakit çekim faizinin neredeyse 3
katıdır.
Biliyorum, yüzde 80 ve
90’ınız, AKP’nin size reva gördüğü maaşla ay sonunu getirememektesiniz.
Biliyorum, ayın 20’sinden sonra ek hesaptan harcamaktasınız. Bunu yapmayın. Ek
hesapları kullanmayın. Kredi kartı nakit çekim faizi yıllık yüzde 25 ise
kredili mevduat hesabının yıllık faizi yüzde 60-70’tir. Bankaların bize attığı
kazıkların en büyüğü de buradadır.
Çok değerli milletvekilleri,
vatandaşlarımızın geliri azaltılıp, alım gücü düşürülüp, ihtiyaçlarını
karşılayamaz duruma getirilmiştir. Daha açıkçası, geliri ile giderini
karşılayamaz bir toplum yaratılmıştır. Çeşitli kredi yollarına başvurarak borç
batağı içinde vatandaşımız boğulmaktadır. Aslında İktidarın bilinçli
politikaları sonucu toplum borçlandırılarak, iradelerine ipotek koymak
anlayışının hâkim olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çünkü borcu olanın hürriyeti
olmaz. İktidar bu anlayışla, borçluya istikrarın bozulacağı tehdidini yaparak
iradelerine ipotek koymayı benimsemiş ve geçtiğimiz iki seçimde de bunu
uygulamıştır.
Değerli milletvekilleri,
toplumun borç yükü sekiz yılda 10 kat artarak 140 katrilyona çıkmıştır. Borç
ödeme gücü ise maalesef 1 kat artabilmiştir. Bu, sekiz yıllık ekonomi
yönetiminizin en büyük aynasıdır değerli milletvekilleri.
Ekonominin iyileştiğinden
bahseden İktidar gerçekten gaflet içindedir. Sıkıntıları fark etmez bir görüntü
içinde. Kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler, kalpleri vardır
hissetmezler, bu ise Araf suresindeki tarife tam ve tam uymaktadır.
Sayın milletvekilleri, yoksul
nüfus açısından Sri Lanka ve Jamaika’nın gerisinde olan Türkiye’de nüfusun yüzde 19’unun geliri 2 dolar
ve altındadır; nüfusun yüzde 4’ü günlük 1 dolar gelire sahipken, günlük 1
dolardan az gelirli nüfus itibarıyla da daha geçen günlerde problemler yaşayan
Kırgızistan, Malezya, Makedonya ve Fas’ın gerisinde kalmaktayız. Bu durum karşısında
tutuyor bir de adaletli gelir dağılımından bahsediyorsunuz. Bu şartlarda
Türkiye’de fert başına gelirin 11 bin dolar olduğunu kesinlikle söylememeniz
lazım. Eğer şayet söylerseniz, bu 10 bin dolarların kimlerin cebinden olduğunu
da söylemeniz gerekir.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak yaptığımız bütün ikazlarımıza rağmen ekonomide ciddi tedbirleri
almadınız, alamadınız ve kendi kendinizi kandırdınız. Hep söylediğimiz gibi,
100 milyar dolar sıcak paranın gölgesinde debelendiniz durdunuz, bir başka ifadeyle
yan gelip yattınız. Adaletsiz gelir dağılımıyla dolar milyarderleri yaratırken,
yoksulluğu bu milletin kaderi hâline, açlığı bu halkın kaderi hâline
getirirken, sadakalı yaşamı “lüks hayat” ilan ettiniz. Çay-simit hesabına
dayanan ekonomik kriterlerinizde her şeyi tozpembe
gördünüz. İşte, şimdi geldi çattı ramazan, millet kan ağlıyor değerli
milletvekilleri. Siz ise Ergenekon’la, ıslak imza ile kozmik oda ile Balyoz’la
ve Anayasa değişikliğiyle uğraşarak sorunların üstüne örtü çekmeye
çalışmaktasınız. Bütün bunların sonucunda ekonomideki çöküşü ve topluma verdiği
zararı da dünya krizine bağlayıp, önlem alma sürecinde “teğet”e inandınız.
Önlem almayı gururunuza yediremediniz, dolayısıyla bunda da yine, aynı az evvel
ifade ettiğim gibi, yan gelip yattınız.
Bakın, krizin ne kadarı dünya
ne kadarı kendimizin, edebildiğim kadar izah etmeye çalışacağım. Sizler de
lütfen iyi dinleyin.
Krizin merkezindeki Amerika
Birleşik Devletleri’nde eksi 2,17 küçülme olurken, dünya ortalaması eksi 1,1
olurken, bizim de içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerde ise büyüme artı
1,7’dir ve Türkiye’deki küçülme 4,7’dir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O da
yanlış.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) –
Buradan hareketle kendi krizimizin ne kadar olduğunu sizlere şöyle ifade etmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, lütfen tamamlayınız.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) –
Amerika Birleşik Devletleri’ne göre, 4,7-2,7= 2,
Türkiye'nin kendi krizidir. Dünya ortalamasına göre, 4,7-1,1=
3,6, Türkiye'nin kendi krizidir. Gelişmekte olan ülkelere göre ise, 4,7+1,7=
6,4, Türkiye'nin ta ve ta kendi krizidir.
OKTAY VURAL (İzmir) – AKP
krizi!
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) -
Yani bu millet, dünya krizinden değil kendi krizimizden…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – AKP
krizi!
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) -
…dolayısıyla AKP krizinden mustariptir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Serdaroğlu.
Sayın milletvekilleri,
birleşime elli beş dakika, 13.50’ye kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati:
12.54
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 13.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi üzerinde şimdi söz sırası, aleyhte söz isteyen Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin kredi kartları
ve tüketici kredileri alanındaki sorunlar ve çözüm yollarını belirlemek
amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması açılması önerisinin aleyhinde söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aleyhinde söz almamın nedeni,
26/2/2008 tarihinde verilen bu kadar önemli bir
önergeyi niye bugüne kadar işleme aldırmak için daha çok çaba göstermemelerine
ilişkindir.
Değerli milletvekilleri,
ekonomide köşeye sıkışan, işsizlik sorununu çözme sorumluluğunu üzerinden
atmaya çalışan Hükûmet, gündemi değiştirmek için
Anayasa’yı günah keçisi ilan etmiştir. Komisyonda kamuoyuna açıklanan bazı
ekonomik göstergeler, 2009 yılındaki gerilemeden bağımsız olarak verilmek
suretiyle, krizden çıkılıyormuş gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılmaktadır. Oysa
üretim ve büyümede açıklanan son rakamlar, 2009 yılındaki küçülmeleri telafi
edecek düzeyde değildir. Sorumluluğu üzerinden atmaya çalışsa da, işsizlik Hükûmetin yakasına yapışıp kalmıştır. Ekonomi, 2009 yılında
düştüğü noktada patinaj yapmakta, tutunmaya çalışmaktadır. Arabayı tekrar
hareket ettirebilmek için Hükûmetin sanayici ve iş
adamlarının önerilerine kulak vermesi gerekmektedir. Bu konuda kulaklarını
tıkaması, arabanın patinaj yaptığı noktada daha da dibe oturması anlamına
gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin uyguladığı yanlış ekonomi politikaları nedeniyle,
hayatlarını idame ettirebilmek için kredi kartı ve tüketici kredileriyle borç
batığına saplanan, haciz işlemlerine maruz kalan, tefeci faizi ödemek zorunda
bırakılan, yeni borç bulmakta sıkıntıya düşen vatandaşlarımızın bu
sıkıntılarının ortadan kaldırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi için
söz konusu araştırmanın daha fazla geciktirilmeden açılması gerektiği
düşüncesindeyim.
Değerli milletvekilleri,
88’inci Birleşimde yaptığım konuşmamda, aksine yargı kararları olmasına rağmen
Anayasa’mızın “Anayasa değişikliklerinin ivedilikle görüşülemeyeceği” hükmünden
ne anlaşılması gerektiğini gerekçelerimle ifade ettikten sonra, getirilen
Anayasa değişiklik teklifinin görüşmelerine Genel Kurulun ilke olarak
çalışmadığı pazar günü başlanılması, çalışmalara hafta sonu devam edilmesi,
hazırlanırken yüksek yargı dâhil bilim insanlarının görüşlerinin alınmaması,
kamuoyuyla paylaşılan kaygı ve endişelere itibar edilmemesi, Genel Kurulun olağan
çalışma saatleri dışında görüşmelerin saat 11.00’den program tamamlanana kadar
sürdürülmesi, maddeler üzerindeki kişisel söz ve değişiklik önerge haklarının
iktidar grubuna mensup milletvekilleri tarafından engellenmesi, açılan bir usul
tartışmasında sadece 2 kişiye söz verilmesi gibi tespitlerin, Anayasa
değişiklik teklifinin Anayasa’ya aykırı bir biçimde ivedilikle görüşüldüğünü
ortaya koyduğuna vurgu yapmıştım. Sözlü soruların görüşülmemesi
ve gündem dışı konuşmaların yaptırılmamasını da “ivedilikle görüşülmeme”
kuralına aykırılık şeklinde değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum.
Anayasa değişikliğiyle
ilgili, 19 Nisan 2010 günü saat 13.00’te başlayan müzakereler ertesi gün
07.00’ye kadar devam etmiş, aynı gün saat 15.00’te başlayan müzakereler de bu
sabah 04.00’e kadar sürmüştür. Bu müzakere yöntemi değişikliğin ivedi, yani tez
elden sonuçlandırılmasının istendiği anlamına gelmektedir. Gece 24.00’ten
sabahın 07.00’sine kadar devam eden tartışmalar muhtemel bir referanduma karar
verecek olan milletimizin gözünden kaçırılmış olmuyor mu?
Değerli milletvekilleri,
Anayasa değişikliğini acele olarak çıkarmak istediklerini AKP’ye mensup
milletvekilleri yaptıkları konuşmalarda da itiraf etmişlerdir. Bu çerçevede,
Sayın Canikli, 88’inci Birleşimde görüşmelerin hızlı
bir şekilde gerçekleştirilmesini istediklerini söylemiştir.
Yine AKP Adıyaman
Milletvekili Sayın Aydın, aynı birleşimde “Şimdi AK PARTİ olarak bizler de
bugün bir grup önergesiyle halkımızın bizden çok acil olarak beklediği bir
Anayasa değişikliği paketini getirdik.” demiştir. Bütün bu hususlar muhtemel
bir yargı denetiminde mutlaka dikkate alınacaktır.
Değerli milletvekilleri, AKP
Anayasa değişikliklerini acil görüşmediklerini ispat için bazı gerekçeler
yaratma çabası içindedir. Nasıl mı? Bir örnek vermek istiyorum: AKP, grup
önerisiyle Anayasa değişikliklerini öne alırken sadece bunu öne almadıklarını
göstermek için, 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı kırk sekiz saat geçmeden
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının
6’ncı sırasına almasını istemiştir. Anayasa değişikliklerinin
ilk turunun on gün sürmesinin kararlaştırıldığı bir durumda, on gün
görüşmelerine başlanamayacak bir kanun tasarısının, üstelik kırk sekiz saat
geçmeden gündemin ön sıralarına alınmasının sizce başka bir amacı olabilir mi?
Bununla “Bakın, biz sadece Anayasa değişikliklerini ön sıraya almadık, başka
bir kanun tasarısını da öne aldık.” denilmek istenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
önergelerin işleme alınmasıyla ilgili olarak İç Tüzük’e aykırı olduğunu
düşündüğüm bir uygulamayı da bu arada tutanaklara geçirtmek istiyorum. İç
Tüzük’ün 87’nci maddesinin birinci fıkrasında, kanunlarda ve İç Tüzük’te aksine
bir hüküm yoksa, kanun tasarısı veya teklifinde bir
maddenin değiştirilmesi, metne ek veya geçici madde eklenmesi hakkında
milletvekilleri, esas komisyon veya Hükûmetin
değişiklik önergeleri verebileceği, bu esaslar dairesinde milletvekilleri
tarafından Anayasa’ya aykırılık önergeleri dâhil her madde için yedi önerge
verilebileceği, her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge
verme hakkının saklı olduğu öngörülmektedir. Başkanlık Divanı, İç Tüzük’ün
saklı tuttuğu grup önerilerini miras hukukundaki saklı pay gibi düşünüp yedi
önerge hakkı içinde değerlendirmektedir. Bu uygulamanın doğru bir hukuki yoruma
dayanmadığı kanaatimi tekrar ifade etmek istiyorum. Vereceğim örnekte bu
uygulamanın yanlışlığının kendiliğinden ortaya çıktığını sizler de
göreceksiniz. Diyelim Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok parçalı bir yapı
oluştu ve sekiz adet siyasi parti grubu ortaya çıktı. O takdirde, grupların
dışında hiçbir milletvekiline değişiklik önergesi verme hakkı tanımasanız bile
grupların saklı olan haklarını yine de veremeyeceksiniz. Gruplar dışında
milletvekillerine değişiklik önergesi verme hakkının yasama faaliyetini
yavaşlatacağını düşünüyorsanız, o takdirde İç Tüzük’ün ilgili hükmünü
değiştirmelisiniz. AKP’nin İç Tüzük’ten doğan bir hakkı kötüye kullanarak
verdiği engelleyici önergeleri bir tarafa bırakalım, sırf İç Tüzük’ün söz konusu
hükmünün yanlış uygulaması nedeniyle benim ve başka bazı milletvekillerinin
değişiklik önergelerinin Anayasa değişikliğinde işleme alınmaması Genel Kurulda
yapılan bu Anayasa değişikliği müzakerelerini sakatlamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
88’inci Birleşimde Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Kuzu’ya, Anayasa
değişikliğine göre oluşacak yeni Anayasa Mahkemesi üyelerinin, içinde
kendileriyle ilgili hükümlerin de yer aldığı bu Anayasa değişikliğinin
Anayasa’ya uygunluğunu denetleyip denetleyemeyeceklerini sordum. Sayın Başkanın
istemeye istemeye verdiği cevap: “Ee,
tabii ki, yani, kendiyle alakalı yeri denetleyecektir. Gayet doğal. Bunda bir
şey yok ki. Ama Anayasa değişikliğine şekil bakımından bakacak. Onun altını
çizelim evvela. Yani bakacağı şeyler belli.”
Değerli milletvekilleri,
Sayın Kuzu verdiği cevapta, yeni Anayasa Mahkemesi üyelerinin kendileriyle
ilgili bu değişikliğe bakacaklarını ifade ettiği gibi, onlara nasıl
inceleyecekleri konusunda direktifte bulunmuş olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) –
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Bu Anayasa değişikliğini
hazırlayanların planlarını düşünebiliyor musunuz? Yapılan değişikliğe göre
belirlenen Anayasa Mahkemesi üyeleri kendilerinin seçimlerini de kapsayan bir
Anayasa değişikliğinin Anayasa’ya uygunluğunu denetleyebilecektir. Bunun
içindir ki, yeni üyelerin seçim süresi otuz gün içine sıkıştırılmıştır. Bu
düzenleme, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kapatılması istenen bir
siyasi partinin üyelerinin kapatma davasının açılmasına izin vermeye yetkili
kılınmalarının bir başka versiyonudur.
Değerli milletvekilleri, bu
Anayasa değişikliği teklifi milletin değil AKP’nin acil ihtiyaçlarına cevap
vermek üzere hazırlanmıştır. Değişiklikle ne işsize iş ne yoksula aş ne esnafa
siftah ne memur ve emekliye zam ne daha iyi sağlık, eğitim ve güvenlik hizmeti
ne iddia edildiği gibi demokrasi vardır. Teklifin içinde askerî ihtilalin 82
Anayasası’nın…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) -
…geçici 15’inci maddesiyle kendisine tanıdığı koruma kalkanına benzer bir
kalkan AKP için öngörülmektedir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Eğer
önce siz, ardından millet bu teklifin yasalaşmasına engel olmaz iseniz, bu kez
askerî değil ama sivil bir diktatörlüğümüz olacağından kuşkunuz olmasın.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Esfender
Korkmaz, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılar sunuyorum. Ben, lehte söz almış
bulunuyorum.
Size gazetede çıkan ve İnternet’te
çıkan bir ilanı aynen okumak istiyorum: “Herhangi bir bankadaki sistemin
yarattığı tabloya şöyle bir bakalım.” diyor ilan. “Diyelim ki 5 bin lira kredi
borcunuz var. Bankaya asgari yüzde 20 ödeme yapıyorsunuz. Banka sizden ayda 250
lira, yılda 3 bin lira faiz alıyor. Bitmez bu borç.” diyor. Aynen ilan öyle
diyor: “Bitmez bu borç.” Hani biz derdik ya, yahut da
deniyor ya: “Ömür biter, yol bitmez.” Bu da diyor ki: “Hayat biter, borç
bitmez.” Ve ilan devam ediyor: “Biz tüm borcunuzu kapatıyoruz. Bize on iki ayda
800 lira faiz veriyorsunuz.” Yani, düşünün ki bir asgari
ücretli, 4 kişilik bir ailenin çalışan asgari ücretlisi ayda 605 lira alıyor,
kredi kartından dolayı bankaya her ay 250 lira faiz ödemek zorunda kalıyor,
yani 600 liranın 250 lirasını hayat boyu ödemek zorunda ama bu ilanda diyor ki:
“Bize on iki ayda 800 lira faiz veriyorsunuz.” Bu ilanı veren kim
arkadaşlar? Bu faizi alan bankalar, bu ilanı veren tefeci.
Bakın, çok ağırdır, ifadesi
mümkün değil; tefeciler halkı bankaların elinden kurtarıyor. Tefeci ilan
veriyor “Ben sizi bankaların elinden kurtaracağım.” diyor. Arkadaşlar,
Türkiye’nin kredi kartının gerçeği budur ve daha çok gerçeği var.
Kredi kartı faizinin azami
oranlarını yasaya göre Merkez Bankası tayin ediyor. Yirmi bir bankanın tamamı,
ilan edilen azami, en yüksek faiz üzerinden, yani nakit çekilmesi hâlinde
yıllık yüzde 33,6, gecikme faizi olarak da yıllık yüzde 42,6 faiz alıyor.
Merkez Bankası referans faizi olarak haftalık repo faizini yüzde 8 ilan ediyor.
Bakın, aklınızda tutun, Merkez Bankası bankalara yüzde 8 faizle para veriyor,
bankalar mevduata yüzde 8 faiz veriyor ama kredi kartlarından yüzde 42,6 faiz
alıyor. Bu, ne demektir? Merkez Bankası bu faizleri tayin ettiğine göre, Merkez
Bankası bankaların bir ajansı gibi çalışıyor. Yüzde 42,6 faiz ilan eden bir
Merkez Bankası, bir ülkede, söyler misiniz, istikrarı nasıl sağlayacak,
enflasyonu nasıl sağlayacak ve piyasa düzenine, para düzenine nasıl hâkim
olacak?
Arkadaşlar, yirmi bir banka
var, bu yirmi bir bankanın tamamı ilan edilen en yüksek orandan faiz alıyor.
Yani bu ne demektir? Bankalar arasında hiç rekabet yok mu? Hepsinin en yüksek
orandan faiz alması fiilî kartel demektir arkadaşlar. Bu yani sanal değil,
gerçek olarak fiilî kartel demektir.
Peki, Anayasa ne diyor? Anayasa’nın
167’nci maddesi “…piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve
kartelleşmeyi devlet önlemek zorundadır.” Arkadaşlar, fiilî kartel var ama Hükûmet yok. Yani Hükûmetin işi
Anayasa’yı uygulamak değil mi?
Bir başka örnek vereyim. Yine
Anayasa’nın aynı maddesi diyor ki: “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet
piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici
tedbirleri almak zorundadır.” diyor.
Şimdi, bankalar yüzde 8’le
mevduatı alıyor, yüzde 420 kârla, gecikme faizlerinden de yüzde 532 kârla
tüketiciye satıyor. Arkadaşlar, yüzde 532 kâr spekülatif
kâr mıdır, normal kâr mıdır? Bize göre spekülatiftir.
Merkez Bankası bu şartlarda, faizi tayin ediyor ya, spekülasyona
alet oluyor mu, olmuyor mu? Spekülasyonu yaratan, spekülasyon
ortamını yaratan Merkez Bankası mıdır, değil midir?
Şimdi ve nihayet, bankaların
tüketiciye yüzde 532 kârla para satmasına acaba Hükûmet
niye kayıtsız kalıyor, yani neden kayıtsız? Bu sanal değil, bu da gerçek.
Arkadaşlar, böyle bir istismar
hiçbir piyasa düzeninde olmaz. Aslında gerek Merkez Bankası gerek Hükûmet Anayasa suçu işliyor, çok açık, net.
Bankalar dolar kredilerinden
de, bakın, ne alıyor? Yüzde 37,3 alıyor, dolar kredilerinden. Yüzde 30,5
senelik, hani nakit çekersiniz ya, oradan faiz alıyor, kredi kartıyla nakit
çektiğiniz zaman. Libor faizi ne? Sıfıra yakın.
Arkadaşlar, bunlar, bu
faizler Guinness Rekorlar Kitabı’na geçer mi, geçmez mi? Ben size söyleyeyim;
Sayın Başbakanın “İşsizlik yok, sanaldır.” yani “Türkiye’de işsizlik sanaldır.”
demesini gelin hep beraber Guinness Rekorlar Kitabı’na götürelim. Ben kırk
yıldır iktisatçıyım, tövbe, böyle bir şey görmedim. Yani günde 10 kişi bizi
arıyor işsiziz diye. Efendim...
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) –
Buna inananlara bak ya! Buna öyle inananlara bak!
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, hepimizin kapısını her gün insanlar çalıyor. İş Bulma
Kurumu önlerinde bir sürü kuyruklar var.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Yanlış görüyorsunuz Hocam, herkesin işi var!
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) –
6 milyon insan işsiz. Bakın, işsizlik platosu nasıl yükseldi, onu da
söyleyeyim. 1995-2000 arasında ortalama işsizlik yüzde
7, 2001-2008 arasında yüzde 10,7, 2010 ve sonrası, orta vadeli planda var,
yüzde 14. Şimdi, arkadaşlar, ben size soruyorum: Bu sanal mıdır, gerçek midir?
Eğer sanalsa niye TÜİK böyle bir yanlış yapıyor? Yani TÜİK’in
işi sanal olan işsizliği mi açıklamak?
Şimdi değerli arkadaşlar,
gerçekten bu Guinness Rekorlar Kitabı’na bunun girmesi lazım.
Şimdi, ne oluyor arkadaşlar,
sonuçta ne oluyor? Sonuçta, eğer bir probleme doğru teşhis koymazsanız doğru
çözüm üretemezsiniz. Eğer siz işsizliğe sanal derseniz işsizliği çözemezsiniz.
İşsizliği çözemezseniz ne olur? İşte, görüyorsunuz, 4 tane gençten 1’i işsiz, 5
tane vatandaştan 1’i işsiz. Peki, işsizlik önemli bir sorun değil mi? İşsizlik
en önemli sorun çünkü işsizlik demek terör demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz,
lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) –
İşsizlik demek anarşi demektir, işsizlik demek yoksulluk demektir.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de işsizliğin çözülmesi olmazsa olmazdır. Eğer başka bir ülkede
olsaydı, bizim gibi fiilî işsizlik oranı yüzde 21, yüzde 22 düzeyinde olsaydı
hiçbir hükûmet kalamazdı. Bizim bu Hükûmet
nasıl kalıyor, aklım ermiyor arkadaşlar.
“Orada kimse yok mu?”
Hürriyet’in bugünkü manşetini lütfen okuyun: “Orada kimse yok mu?” Bu, işte
Türkiye’deki işsizliği sanal sananların getirdiği sonuçtur. İşsizlik sanal
değil, işsizlik bu ülkenin gerçeğidir. Bu gerçekleri görmediğimiz takdirde
Türkiye’yi yönetemeyiz, yönetme hakkımız yoktur.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Korkmaz.
Grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin önerisinin
aleyhinde söz aldım. Yüce Meclisi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce konuşan
hatiplerden birisi Anayasa’nın 148’inci maddesinde geçen ivedilikle görüşülmeme
hususunu dile getirdi. 148’inci maddeyi 175’inci maddeyle birlikte
değerlendirmek gerekmektedir. Burada ivedilikle görüşülmeme konusu, Anayasa
değişiklik tekliflerinin Genel Kurulda iki defa görüşülmesi olarak
açıklanmaktadır. Bu, özel hükümdür. Anayasa Mahkemesinin kararları da bu
doğrultudadır.
Bunu açıkladıktan sonra,
değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çok önemli bir Anayasa
değişikliğini gündemine almıştır. Toplumun büyük bir kesiminde değişmesi
konusunda mutabakatın olduğu Anayasa değişikliklerinin bir an önce
görüşülmesini milletimiz bizden beklemektedir. Ülkemizin demokrasi
standartlarının yükseltilmesi, hukuk devletinin güçlendirilmesi, muasır
medeniyet seviyesinin üstüne çıkılması hedefindeki engellerin ortadan
kaldırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerçekleştirdiği bu tarihî
görüşmelerin kararlaştırdığımız takvime göre tamamlanmasını milletimiz bizden
beklemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’nin kalbi Ankara’da atıyor. Milletin gözü
temsilcilerin üzerindedir. 12 Eylül darbe Anayasası’nı değiştirmeye
çalışıyoruz. Buna niçin, kimler karşı durabilir? Milletimiz bu büyük demokrasi
projesine “evet” diyen parmaklar ile “hayır” diyen parmakları ödüllendirecek
veya cezalandıracaktır. Tarih, tarihi yapanlar ile bu tarihi bozanları elbette
yazacaktır. Milletimizin her problemi bizim için çok önemlidir.
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
İnanarak söyle! İnanarak söyle!
AHMET YENİ (Devamla) – Ancak,
bütün milletimiz anayasayı değiştirmemizi beklemektedir ve bütün milletimiz, şu
anda buna kilitlenmiş durumdadır. Meclise getirdiğimiz yasal düzenlemeler, tüm
vatandaşlarımızla birlikte bütün piyasalarımızın, ekonomimizin biraz daha
canlanmasına, turizmin, ticaretin daha da gelişmesine, yatırımların daha da
hızlanmasına yönelik çalışmalarımız olmuştur. Aynı zamanda, insanımızın gelir
seviyesini, alım gücünü artırmak, üretici ve tüketicilerimizin hepsinin
haklarını koruduğumuz kanuni düzenlemeler olmaktadır.
Biz milletimiz için, ülkemiz
için getirilen her türlü desteğe açık bir partiyiz. Bu yapılanların tüm
milletimize mal olduğunu, her kazanılan zamanın ülkemiz lehinde işlediğini
bilmekteyiz. Muhakkak ki, bankalarımız kredi arzında bulunacaklardır. Ticari işleyişlerini,
kârlılıklarını artırmaya yönelik çalışmalar yapacaklardır. Bu anlamda, kredi
sunumlarıyla birlikte banka kartlarını da ço-ğaltacaklardır. Muhalefetin “Ekmek, peynir gibi kredi kartı
dağıtılıyor.” tenkitleri, yerinde değildir. Kredi kartlarının artışındaki bu
işleyiş, ortaya çıkan talebe yönelik olarak yapılan bir çalışmadır.
Ey milletim, 2002 öncesi
DSP-MHP-ANAP döneminde olduğu gibi, bankalar ve dolayısıyla şirketler batsın
mı? Bunu mu istiyorsunuz?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Çığ
gibi geliyor, çığ gibi; duramayacaksınız karşısında.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Ahmet
Bey, hâlâ 2002; başka sermayeniz kalmadı galiba!
AHMET YENİ (Devamla) – Buna
milletimiz izin vermez ve bugüne kadar da vermedi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; büyüyen bu bankalarımızın reel sektöre verdiği destek,
ekonomimizde iş ve istihdam alanlarımıza aktardığı kredi imkânları, ülkemizin
kalkınması için büyük önem arz etmektedir. Tüm dinamiklerimizle birlikte ele
alarak çözmek zorundayız. Bizler bunun gibi her konuda yaptığımız tüm yasal
çalışmalarımızı, Türkiye ekonomisinin bütün aktörleriyle, mali ve ticari tüm
faktörleriyle birlikte ele alarak ortaya koyduk ve bu çerçevede çözüm getirdik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her çalışmada olduğu gibi kredi kartlarında da bütün
kesimlerle, sosyal ve ticari gruplarla, tüketicilerle, birlikte konuşarak,
farklı alternatifleri de getirerek çözümleri ürettik. Geçtiğimiz sürede, bir
kısım çevrelerce devamlı olarak kasıtlı ve haksız olarak eleştirilen Hükûmetimiz ve bizler, her gün, her alanda ortaya
koyduğumuz gerçekçi yaklaşımlarla, attığımız emin adımlarla ilerlemekte,
vatandaşlarımızın taleplerine çare olmaktayız. Piyasalarımızın ve işleyen tüm
sistemlerimizin moral ve motivasyon kazanması için
elimizden gelen tüm tedbirleri almaktayız ve alıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaptığımız düzenlemeyle bankalarımızın işleyişinde önemli bir
faktör olan kredi sistemimizi daha sağlıklı bir zemine taşıdık. Bir taraftan da
kredi taleplerine cevap veren bu kuruluşlarımıza daha güçlü ve daha güvenli bir
ortam hazırladık, milletimize kolay ve ucuz kredi sağlasınlar diye.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Parlamentoda bu dönem yani 23’üncü Dönem başladığından bu yana
birçok kanun tasarı ve tekliflerini görüşmüş bulunmaktayız. Çıkardığımız her
yasal düzenleme, ekonomiden sanayimize, eğitimimizden güvenliğimize kadar her
alanda bizlere, milletimize katkı ve kazanç sağlayan çalışmalar olmuştur. Aynı
zamanda, yapılan bu yasal düzenlemeler, bizleri milletimizin nazarında huzurlu
ve mutlu kılmakta, görevimizi yerine getirmemiz anlamında vicdan rahatlığı
oluşturmaktadır.
Banka Kartları ve Kredi
Karları Kanunu’nda düzenleme getiren beş maddelik düzenleyici kanun, yıllardır
birikerek gelen, çığ gibi büyümüş bir borç yığınını düzene koymuştur. Artık,
dünyanın her yerinde, mali, ticari, sanayi piyasalarımızın tamamında yerleşmiş
olan bu devasa para hareketinin yaşandığı ekonomik döngüyü daha sağlam temeller
üzerinde işletmek, akılcı ve makul bir anlayışla… Sisteme dâhil olanları da bir
kısım mali yükümlülüklerle birlikte sistemli bir işleyişe kazandırdık. Artık,
kredi kullananlar, tüm bireyler, tüketicilerimizin hepsi, bankalarımızın
finansman kaynaklarımızın başında geldiğini, ekonomimizin bel kemiği olduğunu
biliyoruz. Bunlara karşılık, tüm bireylerimizden de, bu arenada bulunan
herkesten de yapıcı ve yaklaşımcı adımları atmasını bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nda yaptığımız yasal
düzenleme, bankalarımızla kredi kartı kullanıcıları arasındaki bağı sağlıklı
olarak sürdürmek, hak ve sorumlulukları net olarak belirlemek, biriken
borçların da makul bir şekliyle ödenmesini sağlamak amacıyla yapılmıştır ve
uygulamaya da konmuştur. Kredi kartlarının amacının dışında kullanılması, borç
ödeme aracı veya borcu öteleme aracı olarak kullanılması gelecekte daha büyük
sorunlarla karşılaşılmasına sebebiyet verecektir. Bu şekilde kullanımın çok
daha pahalı bir bedelle ödeneceğini herkes bilmektedir; bu, dünyanın her
yerinde de böyledir. İşte, bu nedenlerle, kredi kartlarını daha rasyonel
olarak, esas amacına uygun şekilde kullanarak bunlardan istifade etmenin
yollarını milletimize anlatmalıyız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; banka kredi kartları, günlük alışverişlerden tüm ticari
faaliyetlere kadar yapılan her ticari işlemin kayıt dışı kalmaması yönünden,
buradan da direkt olarak vergi gelirlerimize yansıması açısından önemini bir
kat daha artırmış bulunmaktadır.
Kredi kartları, esasen, bir
nakit kullanım aracı gibidir. Geleceğe yönelik, ancak zamanı geldiğinde borcun
ödenmesi gereken bir harcama aracıdır. Tabii ki bu kullanımın getirdiği
sorumluluklarımızı da, yükümlülüklerimizi de hep beraber bilmek zorundayız.
İşte, yapılan bazı düzenlemelerle alakalı birkaç örnek vermek istiyorum: Kredi kartı
kullanım bedelini, asgari ödeme tutarını, temerrüde düşmüş kredi borçlarının
yapılandırılmasını yeniden düzenledik ve bu çerçevede birçok düzenlemeler ve
kolaylıklar getirdik. Kullanılan kredinin bir gün ödeneceğini vatandaşımıza
anlatmamız lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen
tamamlayınız.
YILMAZ TANKUT (Adana) – İşten
çıkardıysan nasıl ödeyecek?
AHMET YENİ (Devamla) –
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada, gelip, ödememenin nasıl yapılacağını milletimize
anlatmaktan ziyade, bu sistemin nasıl çalıştığını yüce milletimize anlatıp bu
kolaylıklardan istifade etmelerini sağlamamız gerekiyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– İş vereceksin, iş!
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Nerede kolaylık var? Kolaylık nerede?
AHMET YENİ (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, bizim gayemiz, Türkiye'nin standartlarını
yükseltmektir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Ama kendi standardınızı yükselttiniz!
AHMET YENİ (Devamla) – Bizim
amacımız, ülkemizi her alanda medeniyetler seviyesinin üstüne taşımaktır.
Değerli milletvekilleri,
milletimiz, bugün, bizden bir an evvel Anayasa değişikliğini bekliyor. Bütün
ekranlar buna kilitlendi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Kimse beklemiyor.
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Kart mağdurları da seni dinledi ama!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Bravo(!)
AHMET YENİ (Devamla) – Sizler
bunu ne kadar tıkamaya çalışırsanız çalışın, yüce milletimiz bizi ekranları
başında izliyor. [CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)]
Hepinize sevgiler, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Çok güzel! Samsun seninle gurur duyuyor Ahmet Bey!
KADİR URAL (Mersin) – Samsun
sana selam söylüyor(!)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yeni.
Sayın Mengü…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Okay, Sayın Mengü’nün bir talebi
var galiba.
Sayın Mengü,
bir söz talebiniz var. İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince bir dakikalık süre
veriyorum.
Buyurun Sayın Mengü.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, kredi
kartlarında olan borçlar ülkeyi büyük bir kaosa doğru
götürüyor. Bu tabiri bilerek ve altını çizerek söylüyorum, Türkiye bir ikinci
banker faciasıyla yüz yüze. Acaba, Hükûmet bugünden
tedbir almayı düşünüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Mengü.
Sayın Tütüncü, yine İç
Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince size bir dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
10.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, MHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Değerli AKP Sözcüsünü dinledik. Yani doğrusu, böyle bir şeyi
düşünmek dahi mümkün değil.
Bakınız, kredi kartı borcunu
ödemeyenlerin sayısı 2008 ve 2009 yıllarında 4 kat artmıştır, ferdî kredi
borçları 12 kat artmıştır. Bu tablo neyi gösteriyor? Bu tablo, Türkiye’de bir
numaralı sorunun işsizlik ve yoksulluk sorunu olduğunu gösteriyor.
Şimdi, Sayın AKP Sözcüsü
buraya çıkıyor, diyor ki: “Türkiye'nin
bir numaralı sorunu Anayasa değişikliğidir. Millet Anayasa değişikliğini
bekliyor.” O zaman, ben bir öneri yapıyorum: Lütfen, o çağdışı görmüş olduğumuz
o sosyal güvenlik yardımı var ya, hani kömür dağıtıyordunuz, gıda paketi
dağıtıyordunuz, bundan sonra Anayasa kitapçığı dağıtınız olur mu değerli
milletvekilleri!
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tütüncü.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Yoklama talebimiz var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Değerlendireceğim
Sayın Okay.
Şimdi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım ancak oylamadan önce bir
yoklama talebi vardır, yerine getiriyorum:
Sayın Okay,
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Keleş, Sayın Mengü, Sayın Kart, Sayın Erenkaya,
Sayın Özkan, Sayın Korkmaz, Sayın Köse, Sayın Çöllü, Sayın Güvel,
Sayın Arat, Sayın Ağyüz, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Karaibrahim, Sayın Hamzaçebi,
Sayın Tütüncü, Sayın Erbatur, Sayın Arat, Sayın
Bingöl, Sayın Selvi.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/137)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
3.- (10/351,
10/454, 10/527) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin
Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde
birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
21.04.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında
oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri :
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/351), (10/454) ile
(10/527) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel
Kurul'un, 21.04.2010 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ali Arslan,
Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehine söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, grup
önerisi, Türkiye’deki emekli yurttaşlarımızın sorunlarının tespiti ve
sorunlarına çözüm bulunmasıyla ilgili bir Meclis araştırması komisyonu
kurulmasıyla ilgili.
Çok önemli bir konu
gerçekten. Tıpkı siftahsız kepenk kapatmak zorunda kalan, alışveriş
merkezleriyle rekabet edemedikleri için her birisi bir borç batağına gömülmüş
esnaflarımız gibi; yine, tıpkı AKP’nin uyguladığı tarım politikaları nedeniyle
yıllardan beri ürettiklerinin fiyatı neredeyse aynı kalan, hatta bazı ürünlerde
azalan ama kullandığı tarım girdileri katlanarak arttığı için aynı esnaflarımız
gibi borç batağına gömülen, büyük sıkıntı çeken çiftçilerimiz gibi; yine, bin
bir güçlükle üniversite sınavlarını kazanıp üniversiteyi bitirdikten sonra iş
bekleyen, neredeyse toplumun en önemli sorunlarından birisi olan işsizlik gibi,
işsiz yurttaşlarımız, işsiz gençlerimiz gibi emeklilerimiz de maalesef çok
büyük sıkıntı içindeler. Sanıyorum, Meclisin üzerinde
çalışması gereken en önemli, acil çözüm bekleyen sorunlardan birisi bu emekli
yurttaşlarımızın sorunu olsa gerektir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa
ülkelerinde emekliler, emeklilik dönemlerini bir ikinci yaşam olarak
değerlendiriyor. Çalışırken gerçekleştiremedikleri hayallerini emekli olduktan
sonra gerçekleştirecekleri umuduyla yaşıyorlar ve gerçekten de bu hayallerini
gerçekleştirme fırsatı buluyorlar. Bir ikinci yaşam! Ben Muğla Milletvekiliyim,
turizm beldelerinde görüyorum, Avrupa’nın, dünyanın birçok ülkesinden emekli
yurttaşlar, emekli kişiler Türkiye’ye tatile geliyor. Bir ikinci yaşamı
gerçekleştirme şansını buluyorlar. Ama bakın, Türkiye’de hangi emekli bir başka
tatil beldesine tatile gidebiliyor? Bırakın başka bir ildeki emekli
yurttaşımızın tatil beldesine gitmesini, Muğla’daki emekli yurttaşlarımız
Muğla’nın o cennet kıyılarında, Bodrum’da, Marmaris’te bir gün bile tatil yapma
fırsatını bulamıyor, hatta denizi görmeyen yurttaşlarımız var. Nerede ikinci
yaşam? İkinci yaşam değil Türkiye’deki emeklilerin durumu, bir yaşam kavgası,
yaşam mücadelesi, hayatta kalma kavgası; âdeta öyle.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
Türkiye İşçi Emeklileri Derneğinin bir araştırması var, 4.362 kişiyle yapılan
bir anket bu, kırk yedi ilde yapılmış. Emeklilerimize sormuşlar “Hiç tatile
gittin mi?” diye, yüzde 95’i “hayır” diyor. Emeklilerimizin yüzde 81’i hiç
sinemaya bile gitmemiş, bırakın tatile gitmeyi!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Cahilliklerindendir(!)
ALİ ARSLAN (Devamla) – Ne
oldu ikinci yaşam? Yok ki ikinci yaşam. Yaşam kavgası
var, yaşam mücadelesi var. Tatili, sinemayı, kitabı, tiyatroyu unutmuş, yok;
gündeminde öyle bir konu yok, yaşam kavgası veriyor.
Yüzde 75’i emeklilerimizin,
borçlu. Yine yüzde 75’i açlık sınırının altında ücret
alıyor. Geçtiğimiz günlerde ben yine bu kürsüden emekli yurttaşlarımızın
sorunlarını dile getiren bir konuşma yaptım. Sağ olsunlar, büyük teşekkürlerini
aldım emeklilerin. Hemen arkasından “Emekli maaşları zammıyla ilgili Başbakan
açıklama yapacak.” dendi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı “Bakanlıkta
emeklilerin maaşını artırmak üzere büyük bir çalışma gerçekleştiriyoruz.” dedi.
Bildiğiniz gibi emekli
vatandaşların bir intibak sorunu var. Aynı yıl çalışmış, aynı yıl işe girmiş ama
emeklilik tarihi farklı farklı olan yurttaşlarımız
çok farklı maaşlar alıyor, yüzde 60’ı bulan farklılıklar var. Bunun giderilmesi
gerekiyor. Bakan da dedi ki “Bu konuda çalışma yapıyoruz.” Sevindik. Sonra
geldi Başbakan dedi ki “Müjde veriyorum emeklilere, emekli maaşlarını
artıracağım.”
Ne kadar arttı arkadaşlar? 30
lira, 40 lira ancak. Başbakanın verdiği emeklilere zam, 30 lira, 40 lira!
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul)
– Yüzde 24…
ALİ ARSLAN (Devamla) – Yüzde
24 değil. Zaten yüzde 4,6’sını vermek zorundaydınız. 60 liraya tamamlamak
durumunda kaldınız en düşükleri. Verdiğiniz zam 34 lirayı bulmuyor -ekstradan
verdiğiniz zam- en düşük maaşı olanlara.
Değerli arkadaşlarım, tam bir
aldatmaca, tam bir kandırma!
Şimdi, bakın, anketten bazı
rakamlar vermek istiyorum size. Krizle, biliyorsunuz, işsizler, işini
kaybedenler, dükkânını kapatanlar annelerinin babalarının evlerine sığındılar,
emekli maaşlarıyla geçiniyorlar. Soru şu: Bakmakla yükümlü olduğunuz kaç
çocuğunuz var? Yüzde 72,5’i diyor ki: “Bakmakla yükümlü olduğum insan var.”
Bakın, o kıt kanaat, az emekli maaşıyla sadece emeklinin kendisi geçinmiyor,
bütün aileyi geçindirmeye çalışıyor. Ama verdiğimiz maaş gerçekten çok komik.
Büyük sıkıntı çekiyor
yurttaşlarımız, intihar ediyorlar biliyorsunuz. Başbakanlığın önünde şakağına
tabanca dayadı emeklinin birisi. Gazetelerin 3’üncü sayfaları
emekli intiharları haberleriyle dolu. Büyük sıkıntı çekiyorlar, bu
sıkıntıyı bu Meclisin çözmesi gerekiyor. Bence en büyük kararlarından birisi bu
olmalı.
Yüzde 60,5’inin ise çocuğu
var. Üçte 1’i kirada yaşıyor. Emekli olmuş, yıllarca çalışmış; bu devlete, bu
millete hizmet etmiş, üçte 1’i kirada yaşıyor.
“Emekli aylığını yeterli
buluyor musunuz?” diye sormuşlar. Yüzde 95,7’si “Hayır.” diyor. Gerçekten bir trajedi, bir dram. Bunu çözmek zorunda bu Meclis, bu
Meclisin en büyük görevlerinden birisi bu.
“Yeterli besleniyor musunuz?”
diye sormuşlar. Yüzde 90’ı “Hayır.” diyor. Ayda 1 kilogramdan az et alan emekli
sayısı emeklilerin yarısı, değerli arkadaşlarım. Ayda 1 kilo et alamıyor emekli
yurttaşlarımızın yarısı, büyük sorun. Ne yapıyor? Ekmekle karnını doyuruyor.
Çok enteresan bir rakam var: Emekli yurttaşlarımızın yüzde 80’i evine bir ile
altı arasında ekmek alıyor. Aç kalan karnını ekmekle doyurmaya çalışıyor.
Değerli arkadaşlarım, borcu
var mı? Yüzde 74,3 borcu olan.
Sağlıkla ilgili büyük
sorunları var. Sürem yetmeyecek, sanıyorum geçtiğimiz oturumda, geçen bu
kürsüye çıkıp anlattığımda bahsetmiştim sağlık sorunlarından, onu geçiyorum.
Bakın, tabii sorun bu kadar
büyük olunca, sorun da çözülmeyince bir soru var, çok çarpıcı bir sonuç: En
güvenilir kurumlar içinde Hükûmetin payı yüzde 6,8;
Meclis yüzde 5,3. Yani siz emeklinin sorununu görmezden gelirseniz, emekliyi de
intiharla baş başa bırakırsanız, emekliyi sabahları ucuz ekmek almak için ekmek
kuyruklarında can vermek zorunda bırakırsanız, bu rakamlar çok bile değerli
arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, bakın
emekli maaşıyla ilgili yaptıklarınız emekliye bir işkence aslında. Bakın, 1999
yılında emekli maaşları hesaplanırken TÜFE, artı, ülkenin kalkınmasından,
gelişmesinden pay veriliyordu maaş hesaplanmasında. Ne yaptınız 2008 yılında?
Cumhuriyet Halk Partisinin büyük itirazlarına rağmen bir emeklilik hesaplama
yöntemi belirlediniz. Ne yaptınız? Kalkınmadan emekli maaşlarına yansıyan
bölümü emekli maaşlarından çıkardınız, sadece TÜFE’ye
bağladınız ve dediğim gibi emeklilerin yüzde 95’i açlık sınırının altında
maaşlarla yaşamak zorunda kalıyor.
Değerli arkadaşlarım, sorun
çok büyük. Türkiye'nin gerçek gündemi bunlar. Türkiye'nin gerçek gündemi
işsizlik, Türkiye'nin gerçek gündemi emekliler, Türkiye'nin gerçek gündemi
memurların sorunu, Türkiye'nin gerçek gündemi tarım sorunları. Biz ne
yapıyoruz?
Değerli arkadaşlarım,
gittiğiniz yerlerde, Allah aşkına soruyorum size, mahkemelerden şikâyetçi olan
bir yurttaş gördünüz mü? (AK PARTİ sıralarından “Çok” sesleri.) Ne diye
gördünüz?
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sen
nerede yaşıyorsun, nerede?
ALİ ARSLAN (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, gittiğiniz yerlerde emekliler mi size daha çok yakınıyor
“Emekli sorunlarımı çöz.” diye, mahkemelerden mi daha çok yakınıyorlar? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Mahkemelerden mi?
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin gerçek gündemini unuttunuz. Sanal gündemlerle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Arslan, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla) –
Efendim, işsizlik sanalmış, emekli sorunları sanal, e sizin İslam cumhuriyeti
kurma hedefleriniz reel, öyle mi? (AK PARTİ sıralarından “Nereden
çıkarıyorsun?” sesleri) Sanal olan sizin, sizin niyetiniz. Sanal olan
sizinkiler değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin gerçek gündemi… Gidin kahvelere,
gidin tarlalara bakalım Türkiye'nin gerçek gündemi ne? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Var Anayasa’yla ilgili
vatandaşın şikâyeti, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili var.
Türkiye’deki yolsuzlukların temelinde dokunulmazlıkların olduğunu herkes
öğrendi. Var mı pakette? Yok. 2/B’yle sorunları var
topraksız orman köylüsünün. Pakette 2/B’yle ilgili
bir düzenleme var mı? Yok.
Değerli arkadaşlarım, siz
vatandaşın derdini değil, kendi niyetinizi gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz ama
seçim yakın.
ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Halüsinasyon görüyorsun.
ALİ ARSLAN (Devamla) -
Buradan sizi uyarıyorum, gerçekten en azından emeklilerden, 9 milyon emekliden
büyük bir tokat yiyeceksiniz. Ben bunu görüyorum, uyarıyorum sizi! Bırakın
sanal hedeflerinizi, Türkiye'nin gerçek gündemine dönün.
Ben bu duygularla yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ne olursunuz emeklilerin sorununa kulaklarınızı
tıkamayın diyorum. Hepinizi saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Arslan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı grubum adına “İslam cumhuriyetini
kurmak istiyorsunuz, böyle bir niyetiniz var mı?” diye bir sataşmada bulundu.
Cevap vermek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “söyledi” sesleri)
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı,
yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika süre veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, hepiniz
milletvekiliyiz, Parlamentonun içindeyiz. Hepiniz kendi yörelerimizden, seçim
çevrelerimizden seçilerek buraya geldik. Bu seçilme Anayasa’mızda ifadesini
bulan Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, sosyal, laik ve bir hukuk devleti
olması ilkesinden kaynaklanarak aldı. Bizlerin mevcudiyeti halkımızın iradesine
bağlıdır. Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Bu ilkeleri buradan tekrar
etmek durumunda kalıyorum çünkü arkadaşlarımız, ne yazık ki üzülerek ifade
etmek zorundayım ki bu kürsüyü yanlış beyanlarla, yanlış diyaloglarla, yanlış
tanımlamalarla zaman zaman işgal ediyorlar ve
grubumuzu bu anlamda karalama niyetini gösteriyorlar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İşgal
değil, işgal değil, o kelimeyi yanlış kullanıyorsun.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yanlış
konularla Meclisi işgal ediyorsunuz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Halkımız bunu biliyor sevgili arkadaşlar. Bu söylemleri, grubum
hakkında, grubum aleyhinde söyleyenlere şunu bir kez daha söylemek istiyorum:
AK PARTİ Türkiye'nin bütün illerinde birinci sırada yer almış olan bir partidir,
halkın iradesinin tecelli ettiği bir partidir.
KADİR URAL (Mersin) –
Mersin’i ayır, Mersin’de alamadınız!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Bugün demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin inancı AK PARTİ
kadrolarında, AK PARTİ milletvekillerinde, bütün AK PARTİ Grubu çalışanları
için de kayıtsız şartsız birinci derecede, birinci ilke olarak yer almaktadır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KADİR URAL (Mersin) –
Alamadınız kardeşim, Mersin’i alamadınız! Birinci parti değilsiniz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Bunu defalarca tekrar edeceğiz. Bıkmadan söyleyeceğiz çünkü bilinç
oluşturmak bir maharet işidir, yetenek işidir. Eğer bilinç oluşturma konusunda
yeteneğiniz yoksa bizim görevimiz bu bilinci sizde oluşturmak için sizin
hatırınıza bir kez daha, bir kez daha çalışmaktır. Bunu yapacağız. Bizim
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerinden hiçbir kuşkumuz yok.
HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) –
Vay, vay, vay! Ne zaman cumhuriyetçi oldunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Sizin varsa, bunu burada tekrar etmenize gerek yok, bunu
tartıştırmanıza da gerek yok. Sizin varsa, kimin varsa…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Bahçekapılı, lütfen… Teşekkür ediyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Bağlayacağım Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı
lütfen… Vermiyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/351,
10/454, 10/527) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin
Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde
birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhine söz isteyen Mithat Melen, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Melen. (MHP
sıralarından alkışlar)
MİTHAT MELEN (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi adına Cumhuriyet Halk Partisinin emekliler
hakkındaki verdiği araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Melen,
isterseniz düzeltelim, şahsınız adına istediniz sözü.
MİTHAT MELEN (Devamla) –
Düzeltiyorum, özür dilerim şahsım adına. Şahsım adına olması daha iyi o zaman.
Daha iyi, çünkü şahsım adına olunca daha önemli bir şey söylemek istiyorum o
zaman: Emekli zaten ölmek üzere olduğu için aleyhte de söz edecek bir şey yok.
Yani gerçekten ben de bir emekli olarak emeklinin ne durumda olduğunu çok iyi
biliyorum. Bu konuda fazla araştırma yapmaya da gerek yok. Emekli gerçekten
-elimde rakamlar var- en düşük 633 liradan 1.150 liraya kadar para alıyor. Biz
iyi ki milletvekili emeklisi olabildik ki hayatta yaşama şansını bulabiliyoruz.
Onun dışında…
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Milletvekili olmadan önce ne kadardı?
MİTHAT MELEN (Devamla) –
Vaktimi size cevap vererek harcamıyorum, açın, bakın.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Değmez
zaten!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MİTHAT MELEN (Devamla) – Açın
bakın!
Ama esas mesele o da değil.
Bakın, Türkiye'de 9 milyon emekliyi siyasi açıdan kullanan bir yapı, devamlı olarak
her seçim öncesi bunlara 5-10 kuruş para verip, onları
idare edip, ondan sonra her seçimden sonra bunlardan vazgeçip sürünme
sınırlarına getiren bir yapı. Esas mesele burada. Bu
yapıyı değiştirmek zorundayız. Niye? Yirmi tane hükûmet
programına baktım ben.Yirmi tane hükûmet
programı, Türkiye'de kadroların hakikaten yenilenmesi, yapılması üzerine
programda yazı yazıyor, programa maddeler koyuyor; her gelen hükûmet devlet memuru adedini, sayısını artırıyor. O zaman
ne oluyor? Birçok emekli doğuyor ve erken emeklilik meselesi ortaya çıkıyor ve
herkese taviz vermek açısından devlet kesesinden yaptırımla yatırım yapmak
zorunda kalıyoruz ve emeklilere de; çok emekliyle az memuru veya tersi, az
memurla çok emekliyi beslemek zorundayız. Bir kere bu sistemi değiştirmek için
oturup düşünmekte yarar var. Yoksa, emeklilerin
maaşını her seçim öncesi birkaç kuruş artırıp, bir de dünyadaki IMF de başta
olmak üzere birçok ülkeden baskı görüp bunları zaman zaman
gereksiz yere devre dışı bırakmak, zaman zaman da iş
sıkıya geldi mi devreye almakla bu işi çözemeyiz. Bütçedeki transferler
konusundaki yük, bazen yatırımlardan daha fazla. Bunu da çok iyi düşünmek
zorunda Türkiye, ama yaptığımız Sosyal Güvenlik Reformu’nun bile yeterli
olmadığı konusunda hepimiz hemfikiriz. Onun için, araştırmadan çok, oturup
bunları çözmek zorundayız.
Bu arada başka bir şeyi
söylemekte yarar görüyorum: Bakın, şu son iki üç günden beri çok ciddi bir
zorlama içerisinde, hem Türkiye hem hepimiz. Sabah yedilere kadar, altılara
kadar burada oturup öyle önemli bir zorlama içerisindeyiz ki, parlamenter
sistemdeki vekili zorluyoruz. Vekili ezmek niçin bu kadar önemli hâle geldi?
Eğer parlamenter sistemin esası Türkiye Büyük Millet Meclisi ise onun da asli
unsuru vekil. Bu vekil hakikaten zorlama içerisinde, hür iradesini söylemekte
bile zorlanıyor. Niye? Sabah saat altıya kadar belirli şekilde el kaldırıp
indirmekle oy vermekte. Hiç bunu düşünüyor musunuz arada?
Bakın, Anayasa’nın 50’nci
maddesinde “Dinlenmek, çalışanların hakkıdır.” deniyor. Hiç bizim burada
dinlenmekle ilgili bir fikrimiz yok. Niye? Çünkü, biz
bir de sözüm ona bu piyasayı, bu Türkiye’yi düzenleyeceğiz, bunların, 75
milyonun önüne bir Anayasa çıkaracağız, onların refahını artıracağız. Fakat, milletvekili kendini düşünmeyen bir vekil! Sabah saat
altıda mantıklı, aklı başında düşünen kaç vekil var?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Hepsi… Hepsi…
MİTHAT MELEN (Devamla) - Veya
doğru karar alabilecek aklen ve bedenen hakikaten sağlam kalabiliyor muyuz
buralarda? Hiçbirimiz kalmıyoruz. Anayasa’nın 50’nci maddesi bu lafı söylüyor.
Bizim burada bütün yaptıklarımız Anayasa’ya aykırı “Devlet herkesin hayatını,
beden ve ruh sağlığını sağlamakla görevlidir.” diyor. Türkiye Büyük Millet
Meclisi kendi vekillerinin beden ve ruh sağlıklarını pek sağlayamıyor, onun
için, her gün kavga çıkıyor burada!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Kastediyorlar…
MİTHAT MELEN (Devamla) -
Yani, bu, eğer hakikaten demokratik bir hakkı kullanmaksa, yanlış
kullanıyorsunuz, yanlış iş yapıyorsunuz, yanlış karar alıyoruz onun için. Gerçekten
bir kere düşünün! Kendi beden ve akli sağlığını düşünmeyen bir Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve sayın vekillerin çıkardıkları kanunlar çok doğru mu olur?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Türkiye’ye nasıl sağlar?
MİTHAT MELEN (Devamla) -
Nasıl sağlar Türkiye? Zaten halkın çok ciddiye aldığı yok, milletin. Ben çok
ciddiyetle bakıyorum kim televizyonları izliyor diye. Kimsenin baktığı yok,
kimsenin izlediği yok. Hatta, bu Anayasa maddelerini
kimsenin anladığı da yok.
ALİ KUL (Bursa) – Hocam,
odalarımız güzel Allah’tan.
MİTHAT MELEN (Devamla) – Yok,
ben prensip olarak laf atmalarına cevap vermiyorum. Sonra şikâyet etmek zorunda
kalırım yukarıya, onun için. Ona da kızarsınız. Onun için, hayır, onlara cevap
vermeyeceğim.
Bakın, aramızda bir sürü
hasta var. Zaten bundan sonraki dönemde çok ciddi hasta olacak. Belki bu
Anayasa çıkacak ama 550’mizden 50’miz hasta olacağız. Birçoğumuz kalp krizi
inşallah geçirmeyiz. İnşallah ölüm olmaz burada.
POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) –
Allah sağlık versin Hocam.
MİTHAT MELEN (Devamla) –
Evet, evet… Göreceksiniz, bir hafta sonra hep birlikte göreceksiniz. Hep
birlikte göreceksiniz. Bu kadar gayriinsani şartlar
altında çalışan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi! Kime şikâyet edeceğiz onu
acaba? Herhâlde Allah’a. Yani Avrupa Mahkemesine falan edemiyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Başbakana…
MİTHAT MELEN (Devamla) –
Başbakana şikâyet edemeyiz; onun edilecek hâli yok. O da dün çok perişandı
burada.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Başbakan da burada Sayın Melen.
MİTHAT MELEN (Devamla) – Onun
da durumu iyi değil, görüyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Başbakan da bizimle beraber çalışıyor.
MİTHAT MELEN (Devamla) – Onun
için… Onun için bakın, Anayasa, Anayasa’yı değiştirmek… Tamam değiştirmeye
hiçbir şeyimiz yok. Ee, bu kadar hepimiz uzlaşılmaz
adamlar mıyız? Biz de uzlaşı için varız. Niçin uzlaşmıyoruz ki? Niçin şöyle
daha insani, daha çok düşünerek… Şu Anayasa’nın 17 kere değiştirildiğini herkes
biliyor; demek ki her seferinde yanlış yapıyorsunuz. 18’inci kere
değiştirilecek, 20 kere değiştirilecek, yine değiştirilecek. Çünkü acele, çünkü
hep siyasi, her şeye siyasi yaklaşıyoruz ve oturun, lütfen oturun ve şu
konuşmalardaki içeriğe bir bakın. Kimler ne konuşuyor, neler diyoruz
birbirimize? Bir bakın da hakikaten aczimizi anlayın. Türkiye’nin sorunlarına,
birbirleriyle devamlı itişme ve kavga içerisinde olan, birbirlerine insan
olarak saygı göstermeyen, sağlıklarını düşünmeyen bir 550 kişinin Türk
toplumunun meselelerini böyle çözmesi mümkün değil. Bunu bir kere vicdanen bir
düşünmemiz lazım. Gerçekten bunu söylüyorum. Yoksa Anayasa da değişir, kanun da
yapılır ama bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türk toplumunun önünde olması
lazım. Bu davranışlarıyla Türk toplumunun hepimiz gerisindeyiz. Bunları
kafamızın bir tarafına lütfen bir koyalım. Her konuda böyle. Çünkü
araştırma yapılmadan, hiç işin derinine inilmeden… Türkiye’de
Anayasa da öyle. Hep işte, burada bilim adamları da anlattılar;
dayatmacı Anayasa. Bu farklı bir Anayasa değişikliği mi? Bu Anayasa bir daha
değişecek. 20’nci kere değişecek, 30’uncu kere değişecek. Niye? Çünkü dünyanın
hiçbir ülkesinde… Bazı ülkeler anayasasız idare ediyor kendilerini, biz devamlı
Anayasa değiştiriyoruz. Niye? Günlük konjonktüre göre.
On beş yıl ötesini düşünen hiçbirimiz yok, burada edilen sözlerin hiçbiri on
beş yıl ötesiyle ilgili değil, hep geçmişle ilgili. Söylenen şikâyetler de
böyle. “Siz şunu yaptınız, biz bunu yaptık.” O zaman oturun, onları yapmayın, o
yanlışlardan örnek alın; madem öyle, ekonomi konusunda da öyle, siyaset
konusunda da öyle, şimdi Anayasa konusunda da öyle.
Çok ciddi bir yanlış bu, hele
böyle gayriinsani çalıştırmak yanlışı! İşte, dua
ediyorum, inşallah şu Anayasa görüşmeleri bir on gün sonra bittiği zaman aklen
ve bedenen kavi olarak hepimiz kalırız ama öyle kalmayacağımıza da eminim çünkü
yavaş yavaş fire vermeye başladık, yerinden kendini
kaybeden arkadaşlarımız var gerçekten. Niye? Bu kadar aç susuz, sinir
içerisinde bu davranışlar da çok normal. Arada hekimler var, bir hekimlere
sorun bakalım veya çağırın, bilirkişi olarak hekimleri dinleyin. Bu şartlarda
insan düzgün düşünebilir mi, bu koşullarda insan hakikaten, gerçekten önemli
karar alabilir mi? Bana zor geliyor. Yine Anayasa’nın 18’inci maddesi var,
“Zorla çalıştırılamaz kimse.” diye yasak var. O ne olacak?
Bakın, emeklilerle başladık
ama hakikaten Türkiye'de o kadar çok sorunlu sektör var ki. Ekonomi… Ben sizi
takdir ediyorum gerçekten, iktidar partisini. Çünkü niye? Çok akıllı bir
biçimde ekonomi yokmuş gibi davranıyorsunuz, biz de bunları gerçekten yutuyoruz
ve bu işlerle uğraşıyoruz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Türkiye'de bir
yangın var, ekonomide bir yangın var ama biz hiç ekonomi konuşmuyoruz çünkü
gerek yok, her şey iyi gidiyor çünkü! Ama sadece sizde kabahat yok, biz de
burada konuştuğumuz zaman da böyle, hiç önemli meseleler yokmuş…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Melen, lütfen
toparlayınız.
MİTHAT MELEN (Devamla) – On
dakikadan fazla konuşmuyorum da aştım, özür dilerim Sayın Başkan. Çok teşekkür
ederim.
Daha fazla konuşmaya da gerek
yok. Şu ekonomiyi bir gündeme getirelim bakalım şu yanan Türkiye'de. Gerçekten
yangın var piyasada. Ayrıca efendim, bu iktidarın falan meselesi değil,
hepimizin meselesi. Bu ekonomi çatlarsa hepimiz altında kalırız ama yine, öyle
bir şey yok gündemde, herkes o kadar rahat ki! İflas eden şirketler var,
parasızlık çok önemli bir mesele, borçlar artıyor, hiç onlardan da konuşmuyoruz
ama Anayasa çok önemli. Tabii önemli, Anayasa çok önemli. O
Anayasa’da da bir tane, lütfen, sosyal ve ekonomik komite maddesi var. O da
öyle bir madde ki sanki sosyal ve ekonomik kurul devletleştirilmiş gibi.
Efendim, devletin değil ki, ismi üzerinde “Sosyal ve Ekonomik Komite” o. O da
devlet memurlarıyla doldurulmuş.
Onun için, hep birlikte
bunları düşünmek dileğiyle saygılar sunuyorum yüce heyete. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Melen.
Grup önerisi lehinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi lehinde söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, konuştuğumuz konu
oldukça önemli. SSK’dan emekli, dul, yetim 4 milyon 605 bin kişi, BAĞ-KUR’dan 1 milyon 783 bin kişi, Emekli Sandığından 1 milyon
660 bin kişi yani 8 milyon kişiyle ilgili bir konuyu konuşuyoruz; aileleriyle
beraber aldığınız zaman 20 milyon kişiyi yakından ilgilendiren bir konu.
Peki, çalışan işçilerin onda
1’inin sendikalı olduğu ülkemizde 8 milyon emeklinin 800 bininin örgütlü
olduğunu biliyor musunuz? Evet, dünyanın 17’nci büyük ekonomisiyiz. Biz, sosyal
devlet olmanın, sosyal adaletin, sosyal eşitliğin gereği olarak bu konuda ne
yaptık?
2010 bütçesine bakıyorum:
Halkı, emekçileri borca mahkûm eden bu bütçe yüzde 3,5 büyüyeceğine, özel
tüketim harcamaları yüzde 2,5, dolaylı vergilerde artış yüzde 18,2’le gelir
hedefi konuluyor. Hemen arkasından bakıyoruz, iki yılda temel harcama kalemleri
karşısında reel olarak maaşların kaybı ne? Yüzde 40’a ulaşan kayıplar yaşanıyor.
Şimdi, krizin etkisiyle bunlar yaşanırken diğer yandan, otomatik olarak doğal
gaza, petrole, akaryakıta, elektriğe, suya, şekere, gıda maddelerine de zam
geliyor. Bir de devlet rutin olarak her ocak ayında vergi harçlarına, mahkeme
harçlarına, pasaport harçlarına, araç vergilerine otomatik zam yapıyor.
Şimdi, bunun karşısında
emeklinin hakkını nasıl koruyacağız, nasıl korunması lazım? Parlamenter
sistemlerde hükûmetlerin programında bu yer alır.
Elimde Hükûmet Programı var, 2007. Özenle okudum,
üşenmedim, “Bu konuda sosyal devletle ilgili bir şey var mı?” diye. “Biz
kimsesizlerin kimsesi olacağız.” diye bir cümle buldum. Şimdi, 8 milyon
kimsesizin, -burada jammerler çalışmıyor herhâlde,
telefonum çalıyor- 8 milyon kişinin de herhâlde bunun içinde olması gerekiyor.
Sonra üşenmedim, sonraki yıllara baktım. 2008, Sayın Başbakanın buradaki
konuşmasını aldım. Yine “Sosyal devlet, sosyal eşitlik, sosyal adalet,
emekliler, ücretlerle ilgili bir şey var mı?” diye baktım, onu da bulamadım ama
bir cümle buldum yani onu odalarınıza asabilirsiniz: “Cumhuriyet tarihinin
sosyal yönü en güçlü bütçelerinden biridir.” diyor. Asın, altına da “Recep Tayyip Erdoğan” yazın iftiharla.
Şimdi, niye bunu söylüyorum?
Bağışlayın. Evet, emekli işçilerle ilgili İstanbul 5. İş Mahkemesinin Anayasa
Mahkemesine gönderdiği bir dava var. Ücret farklarını alamıyorlar, vergilerini
alamıyorlar, birçok sıkıntıları var. Artık, Hükûmet,
8 milyon emeklisiyle mahkemelik durumda. Mahkemelik olmuşsunuz kardeşim, bunun
ötesi var mı? Sorun çözememişsiniz, emekliniz gitmiş mahkemeye. Nasıl gitmiş?
Bu haklarını elde etmek için.
Sonra, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının verilerini aldım. “Evet, gerçekten, emeklilerin durumu
iyi değil, biz de çok para vermek istiyoruz ama imkânlarımız dâhilînde -aynen
tutanaktan okuyorum- vergi vermek istiyoruz. Vergilerinden aldığımız gelir,
emeklilik primi gelirlerinin aylık giderleri karşılamada 2008’de yüzde
Şimdi, ben bunu
söylemeyeceğim. Yalnız, bu maaşlarla ilgili, lütfen, bir yanlışım varsa bütün
gruplar beni doğrulasın veya düzeltsinler diye… Şimdi, 2007… 2008, bir yıl
sonra, Sayın Başbakan diyor ki: “SSK’da ortalama emekli aylığı 276 iken 538
oldu.” 2008, Sayın Başbakan diyor ki: “598 oldu, yüzde 132,7 arttı.” Yani 60
lira artmış arkadaşlar, bu nasıl oluyor, yüzde 132? Sayın Başbakan diyor ki:
“BAĞ-KUR esnafı: 2007’de 566 TL’ye çıkardık maaşını.” 2008’de, bir sene sonra
diyor ki: “En düşük BAĞ-KUR esnafının emekli aylığı 468 TL.” Arkadaşlar bu
nasıl artmış yüzde 214,1? Şimdi söyler misiniz, 566 rakamını 2007’de alıyor ama
2008’de 468 TL!
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Başbakan
matematik bilmiyor!
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Şimdi hadi onu geçtik, çiftçi emeklisine bakıyoruz: 2007’de 335 alıyor, bir
sene sonra 312 YTL. Arkadaşlar, yani şimdi bu rakamlar, diyor ki: “Yüzde 372,7
oranında artmış.” Dalga geçmeyin arkadaşlar, vatandaşla dalga geçilmez. Yani
vatandaşla dalga geçerseniz, vatandaş da sandıkta sizinle dalga geçer, bunun
ötesi yok.
Bakın, mehter marşı gibi bir
ileri iki geri. Hangisi doğru? Düzeltin lütfen bunu. Bu, hükûmet
belgeleri, burada da 2010 bütçesinin görüşmeleri var. Tabii, bunlar çok önemli
değil. Şu an Avrupa Sosyal Şartı’nı okusam, “Bunun önlemlerinin alınması
gerekiyor.” diyor teker teker. O da önemli değil. Ne
önemli peki? Bu ara Anayasa önemli değil mi? Evet, Anayasa, eski model, 80,
Kenan Evren modeli bir Anayasa’nın rektefiye
ediyorsunuz hortumlarını, şasilerini değil, bujilerini, farlarını
değiştiriyorsunuz. Şasi aynı şasi, kaporta aynı kaporta, model aynı model; siz
şimdi üç dört madde değiştirdiğiniz zaman bunun değişeceğini mi sanıyorsunuz?
Şimdi, bu Anayasa, ırkçılık,
postal, işkence, kan, fiş, yasak, depolitizasyon, zulüm kokmuyor mu? Çıkıp
biriniz “Kokmuyor.” dese amenna! Peki, niye farklılıkları yok
sayan bu Anayasa, kültürleri yok sayan bu Anayasa, en temel hakları ve
emekçilerin haklarını, yani emeklilerin haklarını yok sayan bu Anayasa,
bağımsız yargıyı yok sayan bu Anayasa vesayetçi değil mi, militarist değil mi, şovenist değil mi, faşist değil mi? Otuz senedir bu deli
gömleğini sırtımızda taşıttıran sağ iktidarların, sağ hükûmetlerin
günahı, vebali büyüktür; sağ hükûmetlerin bunda
günahı, vebali büyüktür. Bugünkü Anayasa ile de günahınız, vebaliniz
asla ayrılmayacak. Çünkü hukuk yok, özgürlük yok, eşitlik yok, adalet yok. Siz
neyi savunacaksınız bu Anayasa’da söyler misiniz?
Türkiye Cumhuriyeti’nin
tapusunun 72 milyonun elinde olduğunu bilmiyor muyuz? Her vatandaş hissesi
oranında tapusuna sahiptir bu ülkenin. Milyonlarca Kürt, milyonlarca farklı
kimlikler, dinler, diller, mezhepler, milyonlarca Alevi yurttaş, milyonlarca
emekçi aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusunu beraber taşıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Dilleri yasaklayacaksınız, eşit vatandaşlığı görmeyeceksiniz, sonra da
dibacesini değiştirmeyeceksiniz Anayasa’nın ve geleceksiniz partileri kapatan
bu Anayasa’yı, milletvekillerini düşüren bu Anayasa’yı, belediye başkanlarını
tutuklatmaya yol açan bu Anayasa’yı, kadınlara köleliği dayatmaya çalışan bu
Anayasa’yı bize üç rötuşla yutturmaya kalkacaksınız. Yapmayın! Yapmayın bunu!
Yapacak yüreğiniz varsa eğer Kürt dili üzerindeki yasağı kaldırın. Yapacak
yüreğiniz varsa her geldiğinde bu kürsüye “Farklılıklarımız çoğulculuğumuzdur.”
diyen Başbakan Türkiye üst kimliğinin arkasında dursun. Gelsin dobra dobra herkes tezini koysun, dobra dobra
konuşalım, dobra dobra anlatalım; dürüst olalım,
samimi olalım, açık olalım. Üç tane kıytırık maddeyle,
üstelik oylanmayacak maddeyi de içine katarak halkı aldatmaktan vazgeçelim.
Bizim görevimiz, misyonumuz bu yanlışlara dikkat
çekmekti. Bunları anlatacağız.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) –
Oylamaya katılmayarak mı?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Sırası gelecek, sözümüz olacak.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Ünal Kacır, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kacır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce, kulisteyken bir
arkadaşım aradı, bir vatandaşımız aradı, dedi ki: “Yahu, siz sabahlara kadar
Anayasa değişikliğiyle ilgili çalışıyordunuz, şimdi nasıl oldu, gündem nereden
değişti yani bu konular nereden çıktı? Meclisin çalışmasını anlayamıyoruz.”
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sabaha
kadar uyuyorsunuz.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ben de
dedim ki: Maalesef, Meclisimiz böyle çalışıyor.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Niçin maalesef?
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
Niye maalesef?
ÜNAL KACIR (Devamla) –
Söyleyeceğim niye olduğunu efendim.
Az önce Sayın Melen burada
çok önemli şeyler söyledi.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Milletin derdini getirmeyecek miyiz?
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Sabahlara kadar neden çalıştığımızı… “Sağlığımızı düşünmemiz gerekmez mi?” diye
sordu. Doğru söylüyor. Meclisimiz bugün saat 11.00’de açıldı ama saat şu anda
üçü çeyrek geçiyor, daha gündeme gelemedik. Niçin?
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) –
Sana mı soracağız?
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Milletin meselelerini konuşuyoruz burada Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Niçin?
Anayasa değişikliklerini yapmak için sabaha kadar çalışan Meclisi gündüz
oyalama taktikleri sürdüğü için.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) –
Allah Allah!
ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet.
Bu konular yeni konular
değil. Bugün Milliyetçi Hareket Partisi taktik değiştirdi, aleyhte söz aldılar
ve aleyhte konuştular. Hâlbuki geçenlerde yine Meclis çalışmalarını engellemek
için onlar peş peşe getirmişlerdi bu, aynı teklifi. O zaman da çıkıp konuştuk.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
Partinize baksanıza kaç milletvekiliniz var?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim
denetim hakkımızı nasıl alırsınız? Önce onun hesabını ver.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Efendim, denetim hakkınızı almıyorum ama her şey zamanında görüşülmeli diye
düşünüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen
kendi işine bak. Burada sizin memurunuz yok.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, burada çıkıp söz alan arkadaşlarımız emeklilerin sorunları
olduğunu söylediler. Doğrudur, emeklilerimizin sorunları var.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Emeklilerin sorunu yoktur(!)
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Emeklilerimizin maaşlarının düşük olduğunu söylediler. Evet, doğrudur,
emeklilerin maaşları düşüktür.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Birazını geri alın(!)
BİLGİN PARÇARIZ (Edirne) –
Sorunu olmayan insan var mı? Elini vicdanına koy, sorunu olmayan insan var mı?
Sekiz yıllık AKP Hükümetinin döneminde halkı felç ettiniz, felç.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ama burada
AK PARTİ Hükûmetlerini suçlamak, AK PARTİ Hükûmetlerini bunda sorumlu tutmak hususuna gelince, işte
burada yanlış vardır.
Biz geldiğimizde ne
durumdaydı emeklilerimiz, bugün ne durumda, bunu incelediğimiz zaman neyi
görüyoruz? Şimdi, birkaç örnek vermek istiyorum.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) –
Hadi yüreğin yetiyorsa erken seçime gir de görelim bakalım.
ÜNAL KACIR (Devam) - Değerli
arkadaşlar, 2002 Kasımından sonra iş başına gelen AK PARTİ yönetimi neyi
devraldı, neyi önünde buldu? SSK en düşük emekli aylığı 252 lira idi, o günden
bugüne yüzde 92,2 takribî enflasyon var. Enflasyon oranında bu artırılmış
olsaydı, değerli arkadaşlar, 485 lira olurdu bugün en düşük SSK emeklisinin
maaşı ama bugün kaç para diye baktığımız zaman, 660 liranın üzerinde olduğunu
görüyoruz.
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Bir de telaffuz etme.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Yani,
enflasyonun üzerinde, çok çok üzerinde bir artış
yapılmıştır.
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Söyleme bile, yahu!
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) –
Allah’ından kork, 1 kilo et 25 TL.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, BAĞ-KUR emeklisinin aldığı maaş kaç paraydı, hatırlıyor
musunuz?
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Ya bırak kaç para olduğunu, şu anda kaç para?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Niye?
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Şu anda kaç para?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Niye
bırakalım?
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Şu anda kaç para?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Niye
bırakıyoruz? Niye konuşuyoruz?
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Konuşmayayım mı? İzin mi alayım?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Bırakacaktık
da niye konuşuyoruz? 142 lira 80 kuruştu. Enflasyon kadar artmış olsaydı 275
lira olurdu en fazla.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Başka bir şey bildiğin yok. Eline yazmışlar vermişler her konuşmanda bunu
söylüyorsun. Başka şeyler de konuş.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Peki,
kaç para olmuş? 538 lira, 540 lira olmuş. En düşüğünü konuşuyoruz. Demin, bir
arkadaşımız, Hükûmetin açıklamalarındaki çelişkiyi
sordu. Bir tanesinde ortalama rakam verilmiş, daha sonraki yılda da en düşük
maaş verilmiş yani elma ile armut birbiriyle karşılaştırılırsa farklı görülür.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Buyurun, bize dağıttığınız kitapçık bu; bakın, tek tek
rakamlara, maaşa bakın! Lütfen herkes baksın!
ÜNAL KACIR (Devamla) - İyi
okuyun anlarsınız.
Hâlbuki bir tanesinde en
düşük maaştan bahsediyor, diğerinde ortalamadan bahsediyor.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) –
Benzin ne kadar, benzin? 4 TL, 4;
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Mazota bak, tüpe bak, tüpe!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet,
değerli arkadaşlar, bakın, size bir şey daha söyleyeceğim: İnsan unutuyor,
unutuyor; unutuyoruz.
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Biz mi?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Biz
hepimiz, insanoğlu, unutuyoruz.
Bak, biz geldiğimizde “köylü
BAĞ-KUR”u dediğimiz var ya, çiftçilere ödenen BAĞ-KUR
kaç paraydı biliyor musunuz? Kaç para alıyorlardı emekli maaşı? 66 lira. Yani
sizin döneminizde efendim, sizin döneminizde 66 lira veriyordunuz ya, şimdi bizim
verdiğimiz 60 lira zamma az diyorsunuz. Evet, azdır ama ülkenin içinde
bulunduğu şartlar doğrultusunda bunlar yapılmaktadır.
Peki, 66 liradan nereye
çıkmış? 367 liraya çıkmış 66 liradan.
AHMET BUKAN (Çankırı) –
Benzin kaç lira, benzin?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sayın Kacır, bu konuşmayı 10 defa yaptın, git biraz
evde çalış da farklı bir şey anlat. Başka konu bilmiyor musun?
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, deniliyor ki: “Ya, iyi de siz enflasyona göre baktığınız
zaman bu kadar artış görülüyor ama emeklinin enflasyonu toplam genel
enflasyonla eş değer değil, onun için emeklinin alım gücü düştü.” diyorlar.
AHMET BUKAN (Çankırı) –
Benzin kaç lira, mazot kaç lira?
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Hakikaten bir bakalım bizim dönemimizde emeklinin alım gücü düştü mü? Ben,
CHP’nin grup önerisindeki tekliflere, oradaki şeye baktım, orada elektrik
fiyatlarına gelen zamlardan, doğal gaza gelen zamlardan falan bahsediliyor.
Evet, şimdi karşılaştıralım, bakalım:
Bakın arkadaşlar, 2002
yılındaki en düşük SSK emekli maaşıyla 953 kilovatsaat
elektrik alınabiliyormuş, 953 kilovatsaat elektriğe
tekabül ediyormuş. Peki, ocak ayında ne olmuş? Yani 2010’un ocağında ne olmuş?
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Ne olmuş? Hiçbir şey olmamış!
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Ya
arkadaş, bozuk plak gibi hep aynı şeyleri kürsüde söylüyorsun, sen başka bir
şey bilmiyor musun? Ezberlemişsin bir kere, her konuşmanda aynı şeyi
söylüyorsun! Başka bir şey bilmiyor musun?
BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen karşılıklı konuşmayın. Sayın Kacır, Genel Kurula hitap eder misiniz?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Bak,
ne olmuş, biliyor musun?
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – A’dan başka B’yi bilmiyor musun
sen?
BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
lütfen.
ÜNAL KACIR (Devamla) - 953 kilovatsaatten 2.509 kilovatsaate
çıkmış. Yani ciddi artışlar olmuş.
Bakın,
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Ne olmuş?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sizin
döneminizden kat kat güzel olmuş, kat kat iyi olmuş.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Vatandaşın işi var mı işi?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Bakın
değerli arkadaşlar, en düşük BAĞ-KUR emeklisi sizin verdiğiniz maaşla 141 kilo
ekmek alabiliyormuş. Şimdi 2010’un ocağında 272 kilo
ekmek alabiliyor. 141 kilo ekmek mi çok, 272 kilo ekmek mi çok? Yani emeklinin
ekmeğini kim artırmış?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sen
söyle, sen söyle!
ÜNAL KACIR (Devamla) - AK
PARTİ Hükûmeti.
Değerli arkadaşlar, bak şimdi
ayçiçeği yağı… BAĞ-KUR emeklisi
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Yağ tavan yaptı.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Peki,
belki BAĞ-KUR’lununki farklıdır, öbürüne bakalım,
köylü BAĞ-KUR’una bakalım. Bak, köylü BAĞ-KUR’u 64 kilo makarna alabiliyordu maaşıyla, 64 kilo, bak,
189 kilo olmuş.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Köylüye makarna veriyorsun, kendin karides yiyorsun, balık yiyorsun.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Bak,
40 kilo şeker alabiliyordu, 142 kilo şeker alabiliyor. İyi artırmış mıyız?
Artırmışız. Yeter mi? Yetmez. Daha fazlasını kim yapar? AK PARTİ yapar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından “Bravo(!)” sesleri)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Bravo(!)
ÜNAL KACIR (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, şimdi, efendim, sağlık hizmetleri alımı konusunda burada
tenkitler getirildi. Değerli arkadaşlar, biz emeklilerimiz… “İşçi emeklisisin
sen, devlet hastanesine gidemezsin! Sen işçi emeklisisin, özel hastane,
kapısından geçemezsin! İlaç mı alacaksın? SSK hastanesinin bodrum katı seni bekliyor.” Beş tane ilaç
yazmıştır doktor, akşama kadar beklersin, iki tane ilaç var, üç tanesi yok. Samatya’da beklediysen derler ki sana: “Okmeydanı’na git,
orada bulursun belki.”
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Başkanım, doğru söylemiyor.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Orada
da beklersin, ertesi günü orada da iki tanesini bulursun, bir tanesini
bulamazsın. Ondan sonra sana derler ki: “Git kendin başka bir SSK hastanesi
bul.” Şimdi, ilacı nereden almak istiyorsan oradan alabilirsin. Hangi eczaneden
istiyorsan oradan alabilirsin, bunun önünde bir engel var mı? Yok. Devlet
memuru özel hastaneye gidebiliyor muydu? Gidemiyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen toparlayınız, buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Yakında hepsini Sayın Erdoğan’ın eczanelerinden alacaksın Kacır,
tek hastane, tek eczane olacak.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet
toparlıyorum.
Dolayısıyla, emeklilerimiz
bunları çok iyi biliyor. Biz görüyoruz, konuşuyoruz. Onların elbette ki
beklentileri var, elbette ki beklentileri karşılanacak. Ülke ekonomimiz her
geçen gün daha iyiye gidiyor, daha iyiye gittikçe de biz imkânlarımızı
emeklilerimizle, asgari ücretlimizle ve diğer kesimlerimizle paylaşmaya devam
ediyoruz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Kacır, hiç bir tiyatroda rol aldınız mı?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Hiç
kimse yanlış anlamasın, verdiğimiz maaşların çok olduğunu söylemiyoruz, fazla
olduğunu söylemiyoruz, daha fazlasını verme imkânımızı buldukça halkımızla
paylaşacağız diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kacır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan, oylamadan önce yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Anadol.
Henüz 3 sayın
milletvekilimizin söz talepleri var onları değerlendirdikten sonra sizin
yoklama talebinizi de değerlendireceğim.
Teşekkür ediyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hay
hay. Bir daha kalkmamıza lüzum yok o zaman.
BAŞKAN – Sayın Tütüncü, Sayın
Asil ve Sayın Koç söz talepleriniz var. İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince
birer dakika süre veriyorum.
Sayın Tütüncü, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, CHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
burada üç grubun, üç konuyu acil olarak yüce Meclisin önüne getirdiğine tanık
oluyoruz, olduk. Bir tanesi, hayvancılık sektörünün sorunları, diğeri kredi
kartı ve bireysel kredi borçlularının sorunları ve üçüncüsü de emeklilerin
sorunları.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin gerçek gündemi budur, gerçek politika çerçevesinde düşündüğümüzde
gündem budur ama burada, üzülerek ifade etmek durumundayım ki AKP sözcülerinin
hepsi diyorlar ki: “Hayır, Türkiye'nin gerçek gündemi Anayasa’dır. Millet
Anayasa değişikliğini bizden bekliyor ve milletin derdini çözecek tek bir konu
var, Anayasa değişikliği.” Yapmayın değerli kardeşlerim, lütfen!
Yüzde 1,83, birinci altı ay
için emeklilere verdiniz, ikinci altı ay için yüzde 1,83 verdiniz, ortalama
yüzde 2,76…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tütüncü,
teşekkür ediyorum.
Sayın Asil, buyurun.
12.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, CHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Az önce konuşan AKP Vekili
Sayın Ünal Kacır, bugün muhalefet partilerini Meclisi
oyalamakla suçladı. Gündeme getirilen konular, emeklinin sorunları,
hayvancılığın sorunları, kredi kartı sorunları yani milletin gerçek gündemi.
Milletin gerçek gündemini
hafife alan AKP zihniyetini ve Sayın Kacır’ı şiddetle
kınıyorum ve AKP’yi gerçek gündeme yani milletin gündemine davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Asil.
Sayın Koç, buyurun.
13.- Samsun
Milletvekili A. Haluk Koç’un, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Belki yadırgatıcı olacak ama
AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bahçekapılı’nın sözleri
üzerine bir iki cümle sarf etmek istiyorum.
Kendisini çok yadırgadığımı
ifade etmek isterim. Türkiye Büyük Millet Meclisini ve bilhassa muhalefet
sıralarına bakarak bir eğitim eksikliği noktasında konuştular. Millî irade ve
millî egemenlik konusunda eğitim eksikliğimiz varmış, Sayın Bahçekapılı bizi
eğitecekmiş. Ben böyle bir algılamada bulundum. Sayın Bahçekapılı’ya
hatırlatmak istiyorum: Kırık bir siyasi çizgiden geliyor ve kendisi eğer bugün
millî iradeyi temsil ettiğini zannediyorsa Sayın Başbakanın kendisini listeye
yazması sonucu vatandaşların ikinci seçmen olarak oy kullanmasıyla buraya
gelmiştir kendisi. Yani hukukçu olarak öncelikle bu kavramlar konusunda
kendisini eğitmesini tavsiye ediyorum.
Teşekkür ederim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi vardır.
Şimdi bu talebi yerine getireceğim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Vazgeçtik.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/351,
10/454, 10/527) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin
Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde
birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik
ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla
Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23 Nisan 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak
görüşmelerdeki konuşmacılar ve konuşma süreleri ile bu birleşimde başka konuların görüşülmemesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
21/4/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 90 ıncı yıl dönümünün ve
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün önem ve anlamının
belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2010 Cuma günü saat 14.00'te toplanması, bu
toplantıda yapılacak görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına,
siyasî parti grupları başkanlarına ve grubu bulunmayıp da Mecliste üyesi
bulunan siyasî partilerin genel başkanlarının görevlendireceği bir
milletvekiline 10'ar dakika süreyle söz verilmesi ve bu Birleşimde başka
konuların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca
önerilmiştir.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Nurettin Canikli
Kemal
Kılıçdaroğlu |
Adalet ve Kalkınma Partisi
Cumhuriyet Halk
Partisi |
Grubu Başkan vekili
Grubu Başkan
vekili |
Mehmet Şandır
Ayla
Akat Ata |
Milliyetçi Hareket Partisi
Barış ve Demokrasi
Partisi |
Grubu Başkan vekili
Grubu Başkan
vekili |
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan,
Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın;
Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633)
(S. Sayısı: 496)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.34
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.43
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Gündemin 5’inci sırasında yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve
264 Milletvekilinin; 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun birinci görüşmesine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709
Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Geçen birleşimde teklifin
5’inci maddesinin oylaması tamamlanmıştı.
Şimdi 6’ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 6- Türkiye Cumhuriyeti
Anaya-sasının 53 üncü
maddesinin kenar başlığı “A. Toplu iş sözleşmesi ve toplu
sözleşme hakkı” olarak değiştirilmiş, üçüncü ve dördüncü fıkraları yürürlükten
kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Memurlar ve diğer kamu
görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.
Toplu sözleşme yapılması
sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna
başvurabilir. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu
sözleşme hükmündedir.
Toplu sözleşme hakkının
kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin
yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere
yansıtılması, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve
esasları ile diğer hususlar kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 6’ncı madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Ekici söz talebinde bulunmuşlardır.
Sayın Ekici’yi
davet ediyorum efendim.
Buyurun Sayın Ekici. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır efendim.
MHP GRUBU ADINA MEHMET EKİCİ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Anayasa değişiklik
teklifinin 6’ncı maddesi üzerine söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
mevcut Anayasa’mızın 53’üncü maddesi “Toplu iş sözleşmesi hakkı” başlığı
altında düzenlenmiş olup bu maddenin 1’inci ve 2’nci paragrafları değişiklik
teklifinde aynen korunmuş, 4, 5, 6’ncı paragraflarla yeni düzenleme
yapılmıştır. Bu düzenlemelerin özü memur ve diğer kamu görevlilerinin toplu
sözleşme yapma haklarına ilişkindir.
Değerli milletvekilleri,
bütün bu görüşme süreci boyunca değişiklik teklifi sahipleri, sözcüleri ve
sayın bakanlardan duyduğumuz sözler var; uluslararası normlar, AB kriterleri, demokratik hak ve hürriyetlerin genişletilmesi,
özgürlük alanlarının genişletilmesi gibi. Bu anlamda, cezbedici
ve genel geçer başlıklar altında yapılan izahatların gerçeği ifade etmediğini
büyük bir üzüntüyle tespit ediyoruz. Çeşitli vesilelerle bu kürsüden çalışma
hayatımızın uluslararası anlaşma ve hukuk normlarına uygun hâle getirilmesi
gereğini ifade etmiş bir siyasi parti olarak, bu düzenlenen maddenin bırakın
uluslararası çalışma hayatı kriterlerine uygun hâle
gelmemizi tam tersine aykırılık ve çelişki meydana getirdiğini tespit ediyoruz.
Bu tespitlere geçmeden önce,
öncelikle bu konuda Hükûmetin siciline bakmakta yarar
olduğunu düşünmekteyim. Bilindiği gibi kamu görevlileri konfederasyonları ile
Kamu İşveren Kurumu arasında 2002 yılından itibaren sekiz toplu görüşme
gerçekleştirilmiş ve bunlardan yalnızca 2005 ve 2008 yılları olmak üzere iki
tanesi mutabakatla sonuçlanmıştır. 4688 sayılı Kanun’un 34’üncü maddesi “Bakanlar
Kurulu üç ay içinde mutabakat metni ile ilgili uygun idari ve icrai düzenlemeleri gerçekleştirir ve kanun tasarılarını
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.” diyerek mutabakat metni ile ilgili
düzenleme yükümlülüklerini Bakanlar Kuruluna vermiştir. Oysa,
mutabakat metni çerçevesinde 2005 yılında mali haklarla ilgili 5, çalışma
şartlarıyla ilgili 16 madde ve özelleştirme uygulamalarıyla ilgili 10 madde ile
ilgili hiçbir düzenleme yapılmamıştır. 2008 yılı mutabakat metninde mali haklar
dışında 23 ayrı konuda anlaşma yapılmış olmasına rağmen büyük çoğunluğu asla
yerine getirilmemiştir yani Hükûmet kamu
görevlilerine verdiği sözleri tutmamıştır, anlaştığı konularda kanunun
kendisine verdiği görevleri yerine getirmemiştir. Bakanlar Kurulu, kanunların
amir hükümlerini hiçe sayan uygulamalara imza atmıştır, kanunlar karşısındaki
bu vurdumduymaz tavrıyla sosyal diyaloğu, toplu
görüşme ve Uzlaştırma Kurulu sisteminin yasak savmadan ibaret bir süreç hâline
gelmesine neden olmuştur. 2002, 2003, 4, 6, 7 ve 9 toplu görüşmelerinin
arkasından doğan uzlaşmazlık sonucu Uzlaştırma Kuruluna gidilmiş, Uzlaştırma
Kurulu kararları AKP Hükûmeti tarafından yok
sayılmış, Kurul işlevsiz ve etkisiz hâle getirilmiştir.
İyi niyetli bir iktidar
mevcut 4688 sayılı Kanun’la da memurların birçok sorununu çözebilirdi ancak
tercihini çözümsüzlükten yana kullanmıştır. Bugün kamu görevlileriyle ilgili
olarak ortaya çıkan sorunların büyük bölümü Hükûmetin
kanunları hiçe sayan uygulamalarından mutabakat metinleriyle Uzlaştırma Kurulu
kararlarını uygulamamasından kaynaklanmaktadır. Böyle bir kötü sicile rağmen Hükûmet şimdi kalkmış yukarıda saydığım normları gerekçe
göstererek Anayasa değişiklik teklifini, sosyal tarafların, muhalefetin, usul
ve esas yönlü uyarılarını dikkate almadan değiştirmeye kalkmaktadır. Eğer
kanunlara uyulmayacaksa Anayasa değişikliği beyhudedir. Bu mutabakat
metinlerini uygulamayanların yarın toplu sözleşme hükümlerini uygulayacağının
garantisini kim verebilir? İşte bu noktada teklifin en önemli eksiği de ortada.
Eğer toplu sözleşme hakkı tanıdığınız kamu çalışanına grev
hakkını tanımış olsaydınız, daha çağdaş ve uluslararası bir yaklaşımı kabul
ettiğinizi, toplumsal yaşamda meydana gelen gelişmeyi gerçekten kavradığınızı,
demokrasi anlayışınızın dar ekipçilikten kurtulduğunu, endüstri ilişkilerindeki
gelişmeyi gerçekten anladığınızı, bu değişiklik teklifinde samimi olduğunuzu ve
bu madde düzenlemesinin bazı niyetleri gizlemek için konulmuş bir madde
olmadığını anlar, kavrar ve buna uygun bir davranış içinde olurduk.
Ancak şimdi sizlere soruyorum
sayın milletvekilleri: Gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi, ILO’nun değişik sözleşmeleri işçi
memur ayrımı yapılmaksızın tüm çalışanlara toplu sözleşme ve grev hakkını
tanırken, Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansı’nın 64’üncü toplantı
kararları ortada dururken, 27 Haziran 1978 tarihli 151 No.lu Sözleşme ortada
dururken, Avrupa Sosyal Şartı, AB istihdam ve sosyal politikasıyla ILO
Sözleşmesi Türkiye’yi memur sendikacılığının gelişimi konusunda yükümlülük
altına sokarken, 87 No.lu ILO Sözleşmesi, 98 No.lu ILO Sözleşmesi, 151 No.lu
ILO Sözleşmesi’nin taahhütleri ortada dururken, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi
hükmü çerçevesine rağmen, Danıştay kararlarına rağmen grevsiz toplu sözleşme
hakkını Anayasa’ya koyarak bu iktidar kimi kandıracağını zannediyor, gerçek
niyetlerine hangi kesimleri alet edeceğini zannediyor?
Yaptığınız tasarı sadece bir
kandırmadan ibarettir. İyi niyetli ve çağdaş bir yorumla hareket etmiş
olsaydınız, Anayasa’nın 53’üncü maddesinde ifadesini bulan toplu sözleşme ve
54’üncü maddesinde konu edilen grev hakkıyla ilgili düzenlemeyi memurları da
kapsayacak hâle getirirdiniz ama niyetiniz üzüm yemek değil bağcı dövmekten
ibaret ve bu gerçek gün gibi aşikâre düşmüş bir gerçektir.
Bu arada bazı aklıevvellerin
“Grev hakkı ile iş güvencesi bir arada olmaz” sözleri ve tehditlerine de maruz
kaldığımız oluyor. Bu görüşü savunanlar, ancak cahilliklerini ortaya koyarlar
çünkü bu tezi ortaya koyanlar sosyal devlet ilkesini kavrayamamıştır, literatürü takip etmemiştir, memurluğun ne olduğunu
anlamamıştır ve çağdaş verileri özümseyememiştir.
Değerli milletvekilleri, bu
kürsülerden durmadan bir tehdit, güya bir tehdit atılıyor: “Halka gideriz.”
Şimdi, en temel ve vahim hata da burada yapılıyor. Özellikle uluslararası
alanda kabul görmüş temel hak ve hürriyetlerin halkoyuna sunulması, ilk başta
büyük bir usul hatasıdır ve vahimdir. Bu konuda iktidarı uyarıyoruz. Bu
şekliyle halkoylamasından olumsuz sonuç çıktığını düşünün bir an için; Hükûmet, toplumun temel hak ve özgürlüklerinden taviz mi
verecek eğer halkoylaması aleyhine çıkarsa? Giderse aleyhine çıkacağı da çok
aşikâr görülüyor. Ama maalesef popülizm birilerinin
kanına işlemiş. Tüm insanlıkça kabul edilmiş temel hak ve hürriyetler
referandum konusu yapılamaz. Referandum sonucu “hayır” çıkarsa, Hükûmet, ülkemizdeki cinsel istismara, cinsiyet
eşitsizliğine, memur ve işçinin temel hak ve hürriyetlerinden mahrum
bırakılmasına devam mı edecek?
Temel hak ve hürriyetleri
millete oylatmak, topluma oylatmak hangi demokrasi kültürünün eseridir?
Durmadan sözünü ettiğiniz Venedik Kriterlerinin 30’uncu maddesini bu teklifi
hazırlayan ulema takımı hiç okumadı mı? Dolayısıyla yapılması planlanan her
türlü değişiklik, daha fazla hak, daha fazla özgürlük sağlarsa anlamlı olur ve
toplumsal desteği artar. Demokrasi de kazanır, millet de kazanır. Aksi hâl -ki
bugün mevcuttur- uzlaşma ve müzakere kültürünün yok edilmesinden başka sonuç
vermez. Unutulmamalıdır ki kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkının iktidar mücadelesinde
daha fazla güç elde etmek için millete pazarlık malzemesi yapılması, değişiklik
girişiminin daha ilk aşamada toplum vicdanında sorgulanmasına neden olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ekici, on
dakikalık süreniz doldu. Size ilave iki dakika daha süre veriyorum, lütfen
tamamlayınız.
MEHMET EKİCİ (Devamla) –
Tabii, bu teklifte iyi iki husus vardır, onu da hakkı teslim adına söylemek
istiyorum.
Emeklilerin toplu sözleşme
hakkından yararlanması olumludur. Dördüncü fıkranın metinden çıkarılması da
olumludur. Ama bir olumsuzluk örneği de Uzlaştırma Kurulu
yani Hakem Kurulu olarak tespit edilen Kurulun prensipleri, oluşumu ve
Uzlaştırma Kurulu raporunun sonuçlarının mahkemeye taşınabilirliği konusunda
bugün ortada hiçbir somut verinin olmadığı gerçeklerine dikkat ederseniz de,
Uzlaştırma Kuruluyla bağımsız bir denetim mekanizması meydana getirilmiyor,
Bakanlar Kurulu etkisi yok edilmiyor, yok ediliyor gibi görünse de bu, gerçeği
ifade etmiyor.
Onun için, yapılması gereken
iş, Milliyetçi Hareket Partisinin her zaman teklif ettiği gibi, bu 12 Eylül
Anayasası’ndan -ki daha sonraki konuşmamda buna biraz daha geniş değinmek
istiyorum- şikâyetiniz varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı altında,
bütün partilerin katıldığı, süreçli ve münazaraya açık bir sürecin
yaşatılmasını temin maksadıyla, bu maddeleri şimdiden çekmenizdir çünkü bu
yanlış hesap elbette Bağdat’tan dönecektir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ekici, teşekkür
ederim.
Şimdi, madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk Grubunun görüşlerini ifade edecekler. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Öztürk,
sizin de süreniz on dakika efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6’ncı madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
fotoğraflarda gözükenler derya kuzusu değil. Bunlar, bu Mecliste uyuyan milletvekilleri
ve bakanlarımızın fotoğraflarıdır. Milletin hem kendisi uyutularak hem de
vekilleri Mecliste uyuyarak bir Anayasa değişikliği yapmaya çalışıyoruz.
Elbette ki askerî darbenin
etkilerinden kurtulmak, demokratik hak ve özgürlükleri geliştirmek, değişen
Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamak, demokrasiyi güçlendirmek adına yeni bir
anayasaya ihtiyaç vardır. Ancak, bu yeni anayasayı yapma ihtiyacının bugünkü
ortamda ve bugünkü anlayışla karşılanması mümkün değildir. Çünkü
değerli arkadaşlarım, bugün Türkiye’de demokrasinin özünü oluşturan hukuk
devleti, kuvvetler ayrılığı ilkesi, bağımsız yargı gibi kavramlarla arası hiç
mi hiç hoş olmayan, tüm güçleri elinde toplamak isteyen, Türkiye’yi hızla
güçler ayrılığından kuvvetler birliği ilkesine doğru götüren, Türkiye’de
yargısız hükûmet etmek isteyen, millî iradeyi
Türkiye’de Büyük Millet Meclisindeki çoğunluk partisinin görüşünden ibaret
sayan, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak yasama ve yürütmenin yargı
tarafından denetlenmesini millî iradenin vesayet altına alınması olarak gören,
yargısal denetimi hiç hazmedemeyen, bütün bu yanlışlıklara karşı direnenleri
halk iradesine karşı direnmekle suçlayan, bağımsızlığını korumaya çalışan yargı
üzerinde sert mücadeleler estiren ama hepsinden önemlisi demokratik
cumhuriyetin temel niteliklerinden biri olan laiklik sistemini yıkmaya yönelik
hareketlerin odak ve merkezi olmaktan dolayı Anayasa Mahkemesince sabıkalı hâle
gelmiş ve bu nedenle de sürekli kapatılma korkusu, kaygısı, paniği içerisinde
olan bir siyasal parti ve onun Başbakanı vardır. Değerli arkadaşlarım,
böyle bir ortamda gerçekten toplumun ihtiyaçlarını karşılayan, demokrat,
çağdaş, ilerici, devrimci bir anayasa yapmak mümkün değildir. Nitekim, AKP’nin hazırladığı bu Anayasa değişikliğinin
içeriğine baktığımızda, bunun ana omurgasını, eksenini yargıya yönelik
düzenlemelerin oluşturduğunu görürüz ve bu değişikliğin aslında yargıdan
rahatsız olan bir anlayışın ürünü olarak Meclise getirildiğini görürüz. Ancak
bununla beraber bu acı zehri yutturabilmek için bunun üzerine birtakım pudra
gibi şekerlemelerin yapıldığı, yine oltanın ucuna yem gibi konulan bazı
maddelerin olduğunu görürüz. Aslında bugün şu görüştüğümüz 6’ncı madde de, işte
Anayasa değişikliği içerisine şeker gibi konulan, oltanın ucuna yem olarak
takılan maddelerden bir tanesidir. Siz bu paketteki şekerleri ayıkladığınız
zaman, bu paketteki oltadaki yemi aldığınız zaman gerçek tüm çıplaklığıyla
ortaya çıkar.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkına yer verilmiş gibi görülse de aslında
toplu sözleşme yapma hakkı yoktur. Çünkü, fiilen
kullanıldığı zaman hak sahibi yararına olumlu bir sonuç doğurmayı sağlayacak
mekanizmalardan yoksun olan bir hakkın gerçekte, fiilen ve hukuken var olduğunu
söylememiz mümkün değildir. Grev hakkı, toplu iş sözleşmesi hakkının motorudur,
kalbidir. Grev hakkı olmadan toplu sözleşme yapmanın yaptırım gücü yoktur. Grev
hakkıyla silahlandırılmayan toplu sözleşme kurumu, motorsuz güçtür, kalpsiz
insan gibidir. Nasıl ki, kalpsiz bir insan yaşayamazsa, grev hakkı olmayan bir
toplu sözleşme düzeninin yaşaması mümkün değildir değerli arkadaşlarım.
Bu getirilen düzenleme hem
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi hükmüne
aykırıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında toplu sözleşme ve grev
hakkı açıkça bir hak olarak kabul edilmiştir. AİHM kararlarında sendikalar
toplu sözleşme yapan, grev yapan örgütler olarak kabul edilmiştir, böyle
tanımlanmıştır. Ancak burada grev hakkı tanınmadığı gibi, barışçıl bir çözüm yolu
olan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu sendikaların yerine konulmuştur. Sendika,
karar veren değil, talep eden konumuna sokulmuştur. Kamu Görevlileri Hakem
Kurulu kararlarına kesinlik sağlanarak, grev hakkı tanınmamış, toplu sözleşme
hakkı da fiilen kullanılamaz hâle sokulmuştur. Hükûmet,
söz yerindeyse, kamu görevlilerinin, kamu çalışanlarının sorunlarını Kamu
Görevlileri Hakem Kuruluna havale etmiştir. Anayasa’mıza grev yasağı
sokulmuştur. Kısacası, memura grev yasaktır bu hükümle değerli arkadaşlarım. Çalışma,
bir ödev olmaktan çıkarılıp temel bir hak olarak tanımlanmamıştır. Eğer kamu
çalışanları yönünden gerçekten demokratik ve çağdaş bir anayasa yapılmak
isteniyorsa, işçi, memur ayrımı olmaksızın tüm çalışanlara grevli toplu
sözleşme hakkının verilmesi gerekmektedir. Nitekim,
1961 Anayasası’nda bu yönde var olan hüküm, 12 Mart 1971 darbesiyle işbaşına
gelen askerî diktatörlük yönetimi tarafından kaldırılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu
mevcut düzenlemede, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması gibi
bir hüküm konulmuştur, bu hüküm de aslında yanıltmaya yöneliktir. Zaten mevcut
uygulamada, memur maaş zammı memur emeklilerine yansıtılmaktadır, işçi ve
BAĞ-KUR emeklilerine yansıtılmıyor, bu anlamda adaletsizlik var. Asıl önemli
olan, emeklilere sendika hakkının tanınmasıdır. İtalya’da sendikaların
üyelerinin 1/3’ü neredeyse emeklidir.
Yine, 54’üncü maddede, siyasi
grev, dayanışma grevi gibi alanlardaki grev yasağı kaldırılmış gibi gözükse de
aynı maddede grev erteleme müessesesi yerli yerinde durmaktadır. Mevcut
uygulamada, grev ertelendikten sonra uyuşmazlığı Yüksek Hakem Kurulu çözüyor
yani grev ertelenmesi sonrasında tekrar greve başlanılamıyor. Oysa 12 Eylül
öncesindeki uygulamada, grev erteleme süresi bittikten sonra da yine greve
başlanabiliniyordu.
Diğer önemli bir konu, hak
grevinin tanınmamasıdır, 1982 Anayasası’yla getirilen yasak hâlâ korunmaktadır,
değişiklikte buna ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Paket, kısacası, hem kamu
çalışanları yönünden hem de diğer emekçiler yönünden bir makyaj olmaktan öteye
gidememiştir, tümüyle bir makyaj niteliğindedir değerli arkadaşlarım.
Bakın, bundan önce de çeşitli
vesilelerle bu konularda düzenlemeler yapılmış, nitekim,
o dönem muhalefette olan Fazilet Partisinin sözcüleri, grev hakkıyla donatılmayan
bir toplu iş sözleşmesi ya da toplu sözleşmenin geçerli olmadığını açıkça
belirtmişlerdir.
Bakınız, bu Hükûmetin, özellikle bugünkü oylamaların sonucuna
baktığımızda, kamu çalışanlarını istismar ettiğini görürüz. Şayet, daha önceki
vaatlerinde ve sözlerinde duruyorlarsa, bugün görüştüğümüz hükümler gibi,
çalışanlara sendikal hak verilmeliydi.
“Bakınız, vermiş olmanız bir
şeyi çözmüyor ki... Sizin verdiğiniz hak, sendikal bir hak değil, toplu
sözleşmeli, grev hakkı olan bir hak değil; sadece dernek kurma hakkı. “ Yine,
burada, aynı şekilde devam ediyor: “Siz hâlâ 1961 mantığını korumak
istiyorsunuz. Güya, 12 Eylülü öven maddeleri çıkarmakla bu Anayasa’nın ruhu
değişmiş mi oldu? Askerlerin yapmış olduğu, her şeyiyle hâkim olduğu Anayasa
aynen duruyor. Siz ne yapıyorsunuz? Eğer, yapmış olduğunuz değişikliğin...”
diyerek gidiyor. Değerli arkadaşım, bunlar, bu sözler, o dönem Fazilet Partisi
olarak görev yapan ancak bugün AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı olan Salih Kapusuz’undur. Yani, Salih Kapusuz,
1991 yılında, grev silahıyla donatılmayan toplu sözleşme görüşme hakkının bir
hak olmadığını, grev hakkının verilmesi gerektiğini söylüyor ancak bugün ne
düşündüğünü çok merak ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
Anayasa değişikliği paketi, halkın ihtiyaçlarından, köylünün ihtiyaçlarından,
adliye binalarında sabah gidip akşam gelen, yıllarca sürüm sürüm
sürünen, adil yargılanma hakkı isteyen, haksız tutuklanan insanların sorununu
çözmüyor. Bu Anayasa değişikliği paketinin içerisinde işçi, köylü, orman
köylüsü, çalışanlar yoktur. Bu Anayasa değişikliği paketinin buraya
getirilmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, size de iki dakika ilave süre veriyorum. Lütfen
konuşmanızı tamamlayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Bu Anayasa değişiklik paketinin Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilip
dayatılmasının nedeni, AKP’nin ve özellikle Sayın Başbakanın yargıdan duyduğu
rahatsızlıktır. Yine, Sayın Başbakanın ve onun yol arkadaşlarının, yarın mahşer
gününde yani bu dünyadaki mahşer gününde, Anayasa Mahkemesinde kendi tanıdığı
hâkim ya da savcıların önünde hesap vermeyi güvence altına alma anlayışıdır.
Burada, gerçekten halkımızın
sorunlarını çözme yolunda, gerçekten demokrasiyi güçlendirme, insan haklarını
büyütme yönünde bir adım görülmemektedir. Büyük bir iddiayla, demokrasi ve
özgürlükler iddiasıyla ortaya sunulan bu Anayasa değişiklik paketinin hangi
maddesinin gerçekten demokrasiyi güçlendirdiğini, gerçekten hangi maddesinin
özgürlükleri güçlendirdiğini ben anlamadım, anlamakta da güçlük çekiyorum ki
çok arıyorum, bir türlü bulamıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
demokrasiyi savunmak, aslında bir hukuku savunmaktır. Hukuku öteleyerek, yargı
denetimini, yasama ve yürütmenin yargı tarafından denetlenmesini millî iradenin
vesayet altına alınması olarak görerek siz demokrasiyi savunamazsınız çünkü
hukuk olmadan, hukuk mücadelesi olmadan demokrasi olmayacaktır.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, bu ülkede, gerçekten halkımızın istediği, tam demokrasiyi savunan,
insan haklarını güvence altına alan, çağdaş, demokrat ve devrimci bir anayasayı
mutlaka yapacağız. Bu anayasayı yapma mücadelemiz devam edecektir. Biz,
halkımızın kurtuluşu için, her aşamada yılmadan, bıkmadan mücadele etmeye devam
edeceğiz. Bu anlayışla hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
Gruplar adına üçüncü söz
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya’ya aittir.
Sayın Büyükkaya,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin, Anayasa’nın 53’üncü maddesinde değişiklik yapan çerçeve 6’ncı
maddesi hakkında AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; evet, demokratik ve sosyal bir hukuk devletinde, bir sendikal
hakkın olmayacağından bahsedilemez. Bu, gerçekten de doğrudur. Zaten, yapmış
olduğumuz düzenlemelerin temelinde de bu vardır. Gene, bir özgürlükten
bahsediyorsak, evet, çalışan bütün kesimlerin de sendikal bu haklardan
yararlanması elbette gerekli.
Geçmişimize bir bakalım,
nereden nereye geldik: Ülkemizde ilk defa, 1947 yılında, işçi ve işveren
sendikaları hakkında düzenlemeler yapılmış. Daha sonra, 1961 Anayasası’yla,
kamu görevlilerini de kapsayacak şekilde bu anlayış genişletilmiş. 63 yılında
ise ilk defa, Grev ve Lokavt Kanunu kabul edilmiş Sendikalar Kanunu’yla
birlikte. 64 yılında ise Devlet Personeli Sendikaları Kanunu çıkarılarak
böylece bu haklar yeniden düzenlenmiş. Güzel. Sonra, 82 Anayasası gelmiş. Hepimizin şikâyet ettiği bir Anayasa. Peki, bu Anayasa’yla
bu haklar ne olmuş? Geriye gitmiş, alınmış. Sonra, 1995 yılında, 82
Anayasası’nın 51 ve 53’üncü maddelerinde değişiklik yapılarak kamu hizmeti
görevlilerine sendika kurma ve toplu görüşme yapma hakkı -görüşme yapma hakkı,
sözleşme değil- tanınmış. Son olarak da 2003 yılında, Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanunu kabul edilerek o iş yeniden bir zemine oturtulmuş.
Şimdi, burada en önemli nokta
şu: Sözleşme mi, görüşme mi? Eğer “Görüşme devam etsin.” diyorsanız bu
değişikliğe ihtiyaç yok. O zaman mevcut Anayasa’mızdaki hükümler aynen devam
etmeliydi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yeterli mi Alaattin Bey?
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Evet, niye bu değişikliğe gidiyoruz o zaman? Niye bu değişikliğe gidiyoruz?
53’üncü maddemiz
-Anayasa’mızın 53’üncü maddesi- açıkça şunu söylüyor, toplu görüşme hakkından
bahsediyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Abdestsiz namaz kılıyorsunuz.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Toplu sözleşme yapma hakkı değil, toplu görüşme hakkından bahsediyor ve onun
için de yapılan görüşmelerin sonuçları Bakanlar Kurulunun takdirine sunuluyor.
İster bu, uzlaşma kurulundan gelsin, ister anlaşsın, ister anlaşamasın…
MUHARREM VARLI (Adana) – Ne
değişti? Şimdi de öyle zaten. Ne farkı oldu?
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Bakanlar Kurulunun takdirine sunuyorlar yani siyasi iradenin takdirine
sunuyorlar…
OKTAY VURAL (İzmir) – Takdir
sizsiniz yani.
MUHARREM VARLI (Adana) – Her
şey siyasi iradenin takdiri.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– …ve her dönemde de, unutmayalım ki, bu takdir çoğu zaman, daha çok “Kamunun
hukukunu koruyalım.” düşüncesiyle, farklı bir anlayışla yorumlanıyor.
Peki, geçmişte görev yapanlar
bunu bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı. Değiştirmeye cesaret ettiler mi? Hayır.
MUHARREM VARLI (Adana) – Yani
siz neyi değiştirdiniz?
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Peki, bu durum böyle devam etsin mi?
MUHARREM VARLI (Adana) –
Farklı olan nedir, onu bir söyleyin.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Evet, onu söyleyeceğim zaten.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
2001’de yapılan değişikliklerden haberin yok herhâlde senin.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Bu durum böyle devam etsin mi?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen Hatibe yerimizden müdahale etmeyelim.
MUHARREM VARLI (Adana) – Grev
hakkı verdiniz mi, verebiliyor musunuz?
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Hayır, biz “Bu durum böyle devam etmesin.” diyoruz.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Milletimizi aldatmasın, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Böyle bir usulümüz
yok. Lütfen…
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Bu durum böyle devam etmesin.
MUHARREM VARLI (Adana) –
…doğruları söylesin.
BAŞKAN – Olur mu öyle şey?
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Bu durumu değiştirelim, daha insani, daha çağdaş bir yaklaşım getirelim.
Bunun için buradayız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sen bilmiyorsun herhâlde 2001’deki değişiklikleri.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Peki, yapılan düzenleme ne? Yapılan düzenleme şu…
MUHARREM VARLI (Adana) – Grev
hakkı verdin mi, grev hakkı? Grev hakkı verebiliyor musun? Yap, hep beraber
oylayalım haydi.
AHMET YENİ (Samsun) –
Arkadaşlar, dinleyelim sözcüyü.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Müsaade ederseniz, dinlerseniz, hepsinin cevabını bulacaksınız.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Senin gücün yetmez herhâlde bunu yapmaya.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Doğruları söylersen dinleyeceğiz.
BAŞKAN – Sayın Varlı, hiç
uygun olmuyor, hiç böyle bir usulümüz yok.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– 53’üncü maddenin kenar başlığı vardır: “Toplu iş sözleşmesi hakkı.”
Şimdi, biz ne diyoruz? Buraya
bir cümle ekliyoruz: “Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı.” Niye bu
cümleyi ekliyoruz? Niye bunu ekliyoruz? Çünkü burada kamu görevlilerinin
hakkına bir anayasal güvence kazandırmak istiyoruz.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) –
Mevcut Anayasa’da zaten var.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Daha sonra ne diyoruz, bakın: “Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu
sözleşme yapma hakkına sahiptirler.” “Görüşme” demiyoruz dikkat ederseniz,
“toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.”
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Makyaj o, makyaj…
OKTAY VURAL (İzmir) – Toplu
iş sözleşmesi yok yani.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Bu düzenleme ilk defa oluyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Yüksek Hakem Kurulunda işveren çoğunlukta mı, ona bak.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Ve diyoruz ki: “Eğer taraflar anlaşamazsa Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna
başvurabilirler. Bunun aldığı karar kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.”
ATİLLA KART (Konya) – Yargı
yolu niye kapalı?
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Şimdi, diyoruz ki: Bu bağımsız bir kurul olacak…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yargı yolu niye kapalı?
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– …ve bu bağımsız kurul…
ATİLLA KART (Konya) –
Bağımsız kurullara karşı yargı yolu yok mu?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
– Bağımsız kurullara karşı yargı yolu yok mu?
ATİLLA KART (Konya) – Yargı
yolu niye kapalı?
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– …tabii ki -şimdi, söyleniyor- belirli kişilerden, öğretim üyelerinden… Bugüne
kadar bağımsız bir kurulun nasıl oluştuğunu hepimiz biliyoruz; işçiden de
olacak, işverenden de olacak, belirli yargıdan da olacak ve bu bir kanunla da
düzenlenecek.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Anayasa’da sınırları yok ki.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Anayasa’da var mı?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Anayasa’da sınırı yok ki.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Sayın Anadol, böyle karşılıklı
olmaz.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Evet, müsaade ederseniz efendim…
Toplu sözleşme hakkının
kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin
yapılma şekli, usulü, yürürlüğü ve toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere
yansıtılması gibi Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun şekli, hepsi kanunla
belirlenecek, kimsenin şahsi inisiyatifine de
bırakılmayacak. Bu anayasal bir güvenceye kavuşturuluyor.
Peki, bu düzenleme ne gibi
yenilikler getiriyor? Bir: Sendikalarımızın en temel görevi toplu sözleşme
yapma hakkıdır. Toplu sözleşme yapma hakkı getiriliyor. “Görüşme” demiyorum,
“toplu sözleşme hakkı” getiriliyor. Bu ilk defa Türkiye’de.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Tekel işçilerinin Ankara’ya girmesine izin vermeyen hangi sözleşmeye izin
verecek?
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Ayrıca, Bakanlar Kurulunun takdir yetkisi çıkıyor, yapılan anlaşma artık
doğrudan yürürlüğe girebilecek.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Doğruları söyleyin efendim, doğruları.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
- Eğer bir anlaşma olmazsa bağımsız Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna gidilecek
ve bu, toplu sözleşme hükmünde olacak. Böylece siyasi irade devre dışı
bırakılıyor, çalışanın, kamu görevlilerinin hukuku doğrudan korunmuş oluyor.
Ayrıca, yine ilk defa –hep
emeklileri konuştuk bugün- emeklilerimize de bunun yansıtılacağı, toplu
sözleşmeyle sağlanan hakların yansıtılacağı hem anayasal hem de yasal bir
güvenceye kavuşturuluyor, sadece iki dudağın arasına değil.
Sonra, yine, MHP’den
arkadaşım -onu bir olumlu olarak- ben takdirle teşekkür ediyorum onun
sözlerine. 53’üncü maddenin dördüncü fıkrası kaldırılıyor. Böylece serbest,
gönüllü toplu pazarlık ilkesi getiriliyor.
Evet “Grev
hakkı yoktur.” diyebilirsiniz. Peki, grev hakkı, lokavt hakkıyla beraber değil
mi, ikisi beraber işlemiyor mu?
OKTAY VURAL (İzmir) - Grev olmadan
nasıl sözleşme hürriyeti olacak?
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Kamu görevlilerinin çalışma hukuku düzenlendiği zaman, bunlarla ilgili
düzenlemeler yapıldığı zaman bu konuda gelişmeler de elbette sağlanacaktır.
Ayrıca, biraz önce de belirttim, buradaki her türlü husus yasayla belirleneceği
için, bundan sonra artık herkes, kamu görevlilerimiz, gerçekten de yasal bir
güvence içerisinde çalışma hakkına sahip olacaklardır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yumurtasız omlet pişirmeye çalışıyorsunuz!
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
- Unutmayalım, kamu görevlilerimiz, ömür boyu iş güvencesi ve gelir güvencesi
altındalar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yumurtasız omlet bu!
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
- Yani bu işi bilen herkes bunun nasıl çalıştığını çok iyi bilir. Onun için,
grev ve lokavt beraber işleyen bir müessesedir.
ATİLLA KART (Konya) – Hangi
sınıfı temsil ediyorsunuz bunu gösteriyor bu!
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Evet, dolayısıyla, bu düzenlemeyle çağdaş, daha ileri bir düzenleme, bir
gelişme sağlanmaktadır. Ben bu konuda emeği geçen bütün herkese, bir
milletvekili olarak, Türk milletvekili olarak şükranlarımı sunuyorum, teşekkür
ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Büyükkaya, süreniz doldu. Size de ek süre veriyorum efendim.
Lütfen tamamlayın konuşmanızı.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
– Teşekkür ederim efendim.
Ve inanıyorum ki, bu
düzenlemeyle kamu görevlilerimiz daha ileri bir hakka sahip olacaklardır.
İnşallah bunun daha da ilerisini gene AK PARTİ iktidarlarında bu Meclis yerine
getirecek ve yapacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Üzgünüm, bu millet sizi gönderecek.
BAŞKAN – Sayın Büyükkaya, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 6’ncı madde
üzerinde gruplar adına son konuşmaya sıra geldi.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Van Milletvekili Sayın Özdal Üçer söz
talebinde bulundular.
Sayın Üçer, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER
(Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; 497 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin Anayasa’nın 53’üncü maddesiyle ilgili değişiklik içeren 6’ncı
maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Aslında bu ülkenin en temel
ihtiyaçlarından birincil ihtiyaç olarak değerlendirilebilecek Anayasa için
bugün içinde bulunulan yapay tartışmaların kamuoyunun vicdanını
rahatlatmadığını hepimiz bilmekteyiz. Bunu en iyi iktidar partisi
milletvekilleri bilirler diye düşünüyorum. Çünkü tepkilerin çoğu onlara mail
olarak akıyor diye biliyorum.
Evet, darbeci generallerin
darbeyle yaptıkları toplumsal kıyımla yetinmeyip, ülkenin tüm geleceğini
karartmak için düzenlemiş oldukları 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi konusunda
toplumumuzun her kesimi ortak düşüncededir diye düşünmekteyiz. Toplumun farklı
tüm kesimlerinin demokratik katılımıyla, 1982 Anayasası’nın mağdur ettiği ve
ötelediği yurttaşları da kucaklayan bir anayasa bu ülkenin en temel
ihtiyacıdır. Farklı etnik kimlik, farklı kültür, farklı inanç gruplarının ve
tüm sosyal katmanların bir arada, huzurlu, demokratik bir yaşamını tesis
edecek, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin tümünü güvence altına alan
bir anayasa ülkemizi güzel günlere taşıyacaktır.
Bu gereklilik doğrultusunda
yapılması gereken köklü bir değişiklikle eşitlikçi, özgürlükçü, tam demokratik
yeni anayasa düzenlemek mümkünken, yama tutmaz Anayasa yeniden yamalanmaya
çalışılmakta ve bu anlamda sanki iyi bir icraat yapılmaktaymış gibi de lanse
edilmektedir. Hem yapılış biçimi hem de içeriğiyle demokratik zihniyetle
düzenlenmesi gereken bir anayasa için maalesef AKP Hükûmeti
yurttaşlarımızın beklentilerine cevap olamamış, tüm umutları suya düşürmüştür. Anayasa yapayım derken aslında toplumun ihtiyaçlarını görmezden
gelip sadece erken seçimi, 29 Marttan bu yana AKP Hükûmetini
kamuoyu baskısıyla erken seçime zorlayan emek çevrelerini, farklı sosyal
katmanların bilincini bastırmak ve onların taleplerini sindirmek amacıyla bir
altı yedi ay açılım teranesiyle geçti, birkaç ay da Anayasa teranesiyle geçsin
diye bir uygulamadır diye algılamaktayız.
Evet, AKP zihniyetinde “kamu”
sözcüğü söz konusu olunca “satmak” sözcüğüyle eş zamanlı bir çağrışım
yapmaktadır. “Kamu malını babalar gibi satarız.” diyen bir zihniyet bugün Anayasa
yapıyorum diye, baba yasayı dayatıyor bu Meclise, Türkiye kamuoyuna. Anayasa bu
şekilde yapılmaz arkadaşlar. Yapılan bu çalışmanın sonucuna da Anayasa, çıkacak
sonuca da, çıkacak yasalara da toplumun ihtiyaçlarını karşılayan bir anayasa
betimlemesi yapmak da mümkün olamayacaktır. Yedi yıllık iktidarı boyunca
emekçileri mağdur eden AKP Hükûmeti, bu aldatmacı
Anayasa değişikliğiyle emekçilerin mağduriyetini gidermek yerine, yeni
mağduriyetlere yol açmaktadır.
Örneğin, demin konuşmasını
yapan Sayın Hatip, özellikle “kamu görevlileri” tabirini kullanıyordu. Bizim
nazarımızda kamu görevlileri değildir, kamu çalışanlarıdır ve evrensel iş
terminolojisi de bunu bu şekilde tanımlar. Kamu görevlileri tanımı neden? Çünkü
çalışmayı bir görev olarak tanımlayan bir zihniyetin ifadesidir. “Kamu
çalışanları” demekse çalışmayı bir hak olarak betimleyen bir terminolojinin
ifadesidir.
Biz, bütün kamu çalışanlarını
devletin kulu, kölesi sayan bir zihniyetle hareket eden AKP’yle ortaklaşırsak
kamu vicdanı yarın bizi mahkûm eder, yargılar, “Vicdansızlık ettiniz.” der ama
biz bu vicdansızlığı sindirmeyeceğiz, bu insafsızlığı kabul etmeyeceğiz.
Emekçilerin, çalışma niteliği
ayrımı yapmaksınız, kamu emekçilerinin, kamu çalışanlarının tümünü işçi-memur
ayrımı yapmaksızın bütün haklarının evrensel hukuk normlarına uygun bir şekilde
yeniden düzenlenmesi için bu kürsüde ne gerekiyorsa ifade edeceğiz ve her
zaman, her alanda kamu emekçilerinin, işçinin, emekçinin yanında olacağız.
Milyonları bulan emekçiler
belki Taksim’de 1 Mayısı kutlarken çok büyük bir şölen eşliğinde AKP Hükûmetine bir yanıt verecektir ama en büyük yanıtını
emekçiler, önümüzdeki ilk seçim sandığında zarfların içinde sunacaktır AKP Hükûmetine. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Biz nice iktidarlar gördük,
AKP gibi, gelip geçtiler. Şimdi esamesi
okunmamaktadır Mecliste.
Sizin sataşmalarınıza cevap
verip zaman harcamak istemiyorum sayın hocamın dediği gibi.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
Kimse sataşmıyor Sayın Vekilim.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet,
var, sesler geliyor da.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
Biz sizi dinliyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –İyi,
sataşmasanız iyi olur çünkü kimileri de kendi haddini aşıp kovmaya çalışıyor
hatta Meclise yakışmayacak küfürleşmelere zemin oluşturuyor. Bunları da
kınadığımızı ve asla kabullenmeyeceğimizi belirtmek istiyorum çünkü bizler
doğru bildiklerimiz ve değerlerimiz için gerekirse idam sehpasında idam
sehpalarını tekmelemiş, yağlı idam urganlarına boynumuzu uzatmışız ama asla,
ölümü kabullenmekle beraber hakareti kabul etmemişiz. Buna asla, asla müsaade
etmeyeceğiz. Bunu herkesin içine sindirmesi gerekiyor ve kimsenin de bir dahaki
düzeyde haddini aşmaması gerekiyor.
SADIK YAKUT (Kayseri) – İdam
yok.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet,
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun, siz
konuşun.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –
Milletvekillerini uyarır mısınız?
BAŞKAN – Siz, biraz
karşılıklı tartışmayı seviyorsunuz herhâlde Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –
Efendim?
BAŞKAN – Yani siz konuşmanıza
devam edin, Genel Kurula hitap edin siz.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Ben
konuşma hakkımı kullanıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yani sanki böyle söz
atılmasını bekler gibisiniz de.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – El kol
hareketi yapanları uyarsanız daha iyi ederseniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen… Görüyorum
ben.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Görev
tarafsızlığınızı lütfen koruyunuz.
BAŞKAN – Siz Genel Kurula
hitap etmeye devam edin.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – El kol
hareketi yapanları uyarmak sizin birincil görevinizdir. Lütfen görevinizi
yapınız.
BAŞKAN – Gayet tabii. Ben
görevimi biliyorum, siz Genel Kurula hitap etmeye devam edin.
Buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet,
lütfen yapınız. Bildiğinizden eminim. Lütfen yapınız.
Evet, Anayasa’nın 90’ıncı
maddesi de uluslararası hükümlerin esas alınması gerekliliğini ifade eder.
Bunun için ekstra bir düzenleme yapmaya gerek yoktur. Aslında emekçinin, kamu
çalışanlarının, işçilerin, memurların hem grev hakkı vardır hem de toplu
sözleşme hakkı vardır ama yedi yıllık AKP Hükûmeti
anayasal ibare söz konusu olduğu hâlde bunu gerçekleştirmemiştir. Çalışanlara hangi
üslupla cevap verilmiştir? Sayın Başbakanın dediği gibi, milyonlarca işsizi
alternatif olarak gösterip çalışanları tehdit eden bir zihniyet, Tekel
emekçilerini terörist ilan eden bir zihniyet bu Anayasa’yı düzenlemeye muktedir
olmayacaktır. Bunların ILO ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararlarına bakıldığında, Anayasa’mızın da 90’ıncı maddesinin
hükümlerine bakıldığında, aslında anayasal düzenlemeye gerek kalmaksızın bile
bütün çalışanların toplu sözleşmeli grev hakkını kabul etmek gerekmekte ve onların
taleplerini makul bir düzeyde karşılamak gerekmektedir ama seçim zamanında boş
kadro vaatlerinde bulunup -biliyorsunuz yakın zamanda da 100 bin kişilik bir
kadro ataması yapacağını açıkladı Sayın Başbakan- kadro atamaları ve yersiz zam
haberleriyle kamu emekçilerini ya da bütün emekçileri kandırmaya dönük bir
tutum, bundan sonra prim yapmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Üçer, sizin de
süreniz doldu, size de ilave süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet,
bu maddenin yeniden düzenlenerek uluslararası hukuk normlarına uygun olarak
toplu sözleşme ve grev hakkının birlikte anayasal güvenceye kavuşturulması
gerekmektedir. İşçi-memur ayrımının yapılmaması gerekmektedir. Emeklilerin
sorunlarının çözümü için, emeklilerin tüm temel hak ve özgürlüklerinin anayasal
güvenceye kavuşturulması gerekmektedir.
Sendikalı-sendikasız ayrımı
yapmaksızın bütün çalışanların sorunlarının ortak paydada değerlendirilip bir
anayasal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir.
Bütün bunları ifade ederken,
çalışanların durumuna gelince, milyonlarca emekçi bir nebze demokrasi umuduyla,
bir nebze huzur umuduyla AKP’ye oy verdi. Emekçileri siyasal, politik olarak
kategorize etmeksizin bütün emekçilerin sorunlarını ortak değerlendiren ve
bütün emekçilerin sorunlarını çözmeye dönük ortak bir tutum sergileme zafiyeti
AKP’de mevcuttur. Bunu biz değil, emekçiler söylemektedir. Eğer bizim
söylediğimizin geçerliliğine inanmıyorsanız buyurun, emek örgütlerinin temsilcileriyle
ortak bir komisyon yapalım, ortak komisyonumuzla ziyaretlere gidelim, onların
taleplerinin ne olduğunu dinleyelim.
Evet, dediğim gibi “kamu” ve
“satmak” kelimeleri AKP İktidarının yedi yıllık iktidarı boyunca en çok
kullandığı iki sözcüktür. Kamu malını babalar gibi sattınız, Anayasa diye baba
yasayı bize yutturamazsınız.
Bu duygu ve düşüncelerimle
sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Üçer, biz de
teşekkür ederiz.
Sayın Ata, bir yazılı
talebiniz var.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına”
Meclis Başkanının demek
istediniz herhâlde, “ın” eksik “…tutumu hakkında usul
tartışması, İç Tüzük 63’üncü madde uyarınca istiyorum.” demişsiniz “Açılmasını istiyorum”u kastettiğinizi zannediyorum. Öyle mi efendim?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Evet
efendim.
BAŞKAN – Buyurun. Hangi
gerekçeyle efendim?
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkanım, dün akşam ve bugün grubumuza üyelerin, sayın milletvekillerinin
kürsüde yapmış oldukları konuşmalar sırasında gerek Parlamentodaki sayın
milletvekillerinin tavrı gerekse Parlamento Başkanı sıfatıyla
milletvekillerimizin ifadelerine karşı göstermiş olduğunuz tutum tarafımızca
kabul edilmemektedir. Bu noktada usul tartışması açılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ata, dün
akşamki görüşmelere atıfta bulunarak, dün akşam burada…
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Bugün Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Bir saniye… Bir
saniye…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bugün
de… Deminki…
BAŞKAN – O zaman öyle
söyleyin.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Onu
da söyledim.
BAŞKAN – Çünkü dün akşamki
benim tutumuma dayalı olarak şimdi 63’e göre bir usul tartışması açmanızın
uygun olmadığını düşünüyorum, bir.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkanım, biraz önce…
BAŞKAN – Biraz önceyi mi
söylediniz? Tamam, peki.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Konuşmacıya müdahale ediyorsunuz. Sataşana değil, konuşmacıya müdahale
ediyorsunuz.
BAŞKAN – Bir dakika… Sakin
olun. Lütfen sakin olun. Sayın Kaplan, lütfen sakin. Meramınızı anlatırken bile
sakin olalım. Sakin…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sakin
sakin söz verin de sakin sakin
konuşalım.
BAŞKAN – 63’e göre usul
tartışması istediniz. Üç nedenle istenebiliyor biliyorsunuz.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Evet
efendim.
BAŞKAN – Görüşmeye yer olup
olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
usullerine uymaya davet, bir konuyu öne almaya veya geri bırakma gibi usule
ilişkin konularla ilgili usul tartışması.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, saydınız.
BAŞKAN - Bunlardan hangisine
dayanıyorsun?
AYLA AKAT ATA (Batman) –
İkincisi…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç
Tüzük 63’e göre. Hepsini kapsıyor efendim zaten.
BAŞKAN – Hayır, soruyorum
efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç
Tüzük 63’e göre söz istiyoruz.
BAŞKAN – Evet. Benim hangi
tutumum nedeniyle usul tartışması istediniz efendim?
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, az önce açıklamaya çalıştım, gerek dün akşam dedim ama biraz önce
hatibimiz konuşurken tekrar, aynı uygulamanın söz konusu olduğunu ifade etmeye
çalıştım.
BAŞKAN – Sayın Ata, bakın
ben, Sayın Milletvekilinin Genel Kurula hitap etmesini, milletvekilleriyle
karşılıklı diyaloga girmemesi konusunda uyardım. Yaptığım…
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, siz dediniz ki “Siz, milletvekilleriyle diyaloga girmekten
hoşlanıyorsunuz herhâlde.” diye bir kanaat belirttiniz.
BAŞKAN – Bakın, İç Tüzük’te…
İç Tüzük’e bakarsanız “Meclis Başkanları hatibi Genel Kurula hitap etmeye davet
eder.” Ben de İç Tüzük’ün bana verdiği bu yetkiyi kullandım.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, o yetkiyi kullanırken bir yargıyı ortaya koydunuz. “Siz, sayın
milletvekilleriyle aranızda diyalog kurmaktan hoşlanıyorsunuz.” şeklinde bir
yargı belirttiniz.
BAŞKAN – Öyle bir izlenim
aldım, o nedenle uyardım kendisini.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkanım, orada yaptığınız…
BAŞKAN – Peki, buyurun
efendim, size üç dakika süre veriyorum.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Üç
dakika değil.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, beş dakika.
BAŞKAN – Efendim, bu benim
takdirim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Aleyhte söz istiyorum.
BAŞKAN – Tamam efendim
vereceğim, üç dakika.
Siz aleyhte, öyle mi?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Başkanın tutumu aleyhinde.
BAŞKAN – Tamam, Başkanın
tutumu…
Buyurun efendim.
IX.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubuna üye milletvekillerinin kürsüde yapmış oldukları
konuşmalar sırasında, Parlamento Başkanı sıfatıyla, milletvekillerinin
ifadelerine karşı göstermiş olduğu tutum nedeniyle Oturum Başkanının tutumu
hakkında
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün gece geç saatlerde ve yine bugün bu
saatlerde maruz kalmış olduğumuz uygulama en azından Türkiye’de bu Parlamento
çatısı altından verilmesi gereken mesajları içermemektedir. Biz burada tabii ki
kendi sorumluluğumuzu görürüz ama büyük bir sorumluluk da iktidar partisindedir,
en büyük sorumluluk da Sayın Meclis Başkanımızdadır.
Bu Parlamento çatısı altında
Edirne’den Hakkâri’ye kadar ve memleketin her köşesinden milletvekilleri
bulunuyor. Herhangi bir konu hakkında her milletvekilinin aynı şeyi düşünmesini
istemek, her milletvekilinin aynı konuda görüş belirtmesini istemek doğru
değildir, akılcı değildir, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yasalarına da uygun
değildir. Eğer bizim savunduğumuz temel haklar, insan hakları, özgürlükler ve
bugün burada, Anayasa’da bunu genişlettiğimizi iddia ediyor ve bunu
savunuyorsak bu kürsünün dokunulmazlığını da savunmak zorundayız. Eğer
milletvekilleri bu kürsüye çıkıp düşüncelerini ifade edemeyeceklerse hangi
platformda ifade edecekler? Bu milletvekillerini buraya gönderen milletin,
halkın iradesi bu Parlamento tarafından korunmayacaksa nerede korunacak?
Sokaktaki vatandaştan mı bekleyeceğiz? Hayır. Çözümün yerini ve çözümün
adresini biz burası olarak görüyoruz ve burada tabii ki farklı düşünceler ifade
edeceğiz.
Bugün “Kürtler ve yaşadıkları
sorunlar cumhuriyet tarihi boyunca vardır.” diyoruz ama bu Parlamento çatısı
altında bu sorunun farklı algılandığını da biliyoruz. Bizler “savaş”
diyebiliriz, “terör” denebilir, “çatışma” denebilir ama bu ülkenin bir gerçeği
olduğunu ortadan kaldırmaz. Önemli olan bu gerçeği görmek ve bunun çözümünü
bulabilmek için bu Meclisten ortak bir irade açığa çıkarabilmektir.
Kaldı ki dün çok daha farklı
bir olay yaşanmıştır. Bu Parlamento çatısı altında grubumuz milletvekillerine,
hatta kadın milletvekillerine ağır hakaretlerde bulunulmuştur. En kısa zamanda
bunun için özür dilenmesi gerekmektedir. Meclis Başkanımız önce bunun için
Parlamentoyu ayağa kaldırmalıdır…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Biz
kaldıracağız!
AYLA AKAT ATA (Devamla) –
…bunun için Parlamentodan bir beklenti içerisinde olduğumuzu tarafınıza
iletmelidir.
Nasıl sağlayacağız toplumsal
barışı? Bu kürsülerde oturabilmenin hesabını buradaki herhangi bir
milletvekiline değil, bizi buraya gönderen halkımıza, seçmenimize vermeye
hazırız. Bunu dün de ifade ettik, bugün de ifade ediyoruz, yarın da ifade
edeceğiz ama hiç kimse burada oturmamızın bize bir lütuf olarak atfedildiğini
iddia edemez, bunu da savunamaz. Burada her milletvekili gibi bizler de
seçilerek geldik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYLA AKAT ATA (Devamla) –
Hatta dün bu kürsüde konuşan hatip 84 bin küsur insanın oyuyla buraya geldi. Bu
gerçeği bilerek ama toplumsal barışa katkı sağlayarak bu kürsülerde oturup
ettiğimiz yemine de bağlı kaldığımızı belirtmek istiyorum.
BAŞKAN – Evet, süreniz doldu
Sayın Ata.
AYLA AKAT ATA (Devamla) –
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Usul tartışması ve…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Aleyhte Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, tutumunuzun lehinde söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Tamam efendim,
lehinde söz talebinde bulunuyorsunuz. Tamam.
ÖZDAL ÜÇER (Van) –
Küfürlerinizi size iade ediyoruz! Ölümüne gideriz biz!
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepimiz seçilerek geldik, halkımızın oylarıyla
geldik. Ne sizin aldığınız bir tek oy bana oyunu veren halkımdan, seçmenimden
zerre kadar fazladır, değerlidir ne benimki eksiktir.
Bu kürsü benim değil, bu
halkın kürsüsüdür, ben vekiliyim halkın. Bu kürsünün masuniyeti var,
dokunulmazlığı var. Bu kürsüde her şey konuşulur, dışarıda da tekrarlanır,
bunun dokunulmazlığı buna aittir. Birileri bu kürsünün dokunulmazlığını
hırsızlık için, yolsuzluk için, başka şeyler için, banka boşaltmak için
kullanabilir, kredi almak için ve 17 tane bakan ve yüzlerce milletvekili o Yüce
Divanda bu suçlardan yargılandı ama bizim gibiler, her zaman, bu kürsüdeki
düşüncelerinden dolayı yargılandı. Sayın Orhan Doğan, bu kürsüden tutanaklara
geçen 1994 yılındaki konuşmasında “Ben halka ve tarihe hesap vermekten
korkarım.” demişti.
Bu kürsüde konuştuğumuz
zaman, ne iktidarın ne bir başka partinin ne de vesayetlerin ne de postalların
ne de darbecilerin ne de çetecilerin ne de hırsızların ne de sömürücülerin
hiçbirinin hesabına gelecek bir konuşmayı bu kürsüde bizden beklemeyiniz. Sizin
gibi de konuşmak zorunda değiliz. Düşünceler zıt olabilir, aykırı olabilir,
farklı olabilir, programlarımız farklı, tüzüklerimiz farklı ama Başkanlık Divanı,
bu kürsüde konuşan hatibin Anayasa 83’üncü madde uyarınca yasama
dokunulmazlığını tarafsız koruyacak. Bu kürsüde AK PARTİ’li
değil artık o. Meral Hanım gibi objektif olacak -belki çok aykırı düşüncelerde
bile hep bize “Sayın” diye hitap etti- sizler de öyle olacaksınız, partinizin
diğer başkan vekilleri de. Sakın ha! Bu kürsü halkındır, bu kürsü milletindir,
bu kürsü asillerindir, biz vekiliyiz. Biz bu kürsüye söz söyletirsek kendimize
değil, halka söyletmiş oluruz. Biz halk uğruna ölüme gideriz, ölüme. Özgürlük
için, eşitlik için, adalet için, yeni bir anayasa için, yeni bir Türkiye için,
kardeşlik için, barış için, demokrasi için her şey söyleyeceğiz ve postallara
selam durmayacağız, darbecilere durmayacağız. Kimse de onların burada
avukatlığını yapmasın, bu kürsülerde. Tarafsız olmaya davet ediyorum.
Dün onurumuz kırıldı, rencide
edildik. Halkımızın karşısında bizi susturmaya kalkmak bu Meclisin kürsüsünde
ne demek, bir düşünün bakayım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, Sayın Kaplan,
verdiğim süre doldu.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Deminden beri vazifemize sataşma oluyor ve sizler hatibimizi susturmaya
çalışıyorsunuz. Dün Sebahat Hanım’ı susturmaya çalıştınız. Yapmayın,
uyarıyoruz! Uyarıyoruz! Ciddi söylüyorum, tepkimiz sert olur Sayın Başkan! (AK
PARTİ sıralarından “Ooo” sesleri, gürültüler; BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Tehdit mi?
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu
kürsüde bizi susturmayın, tepkimiz sert olur Sayın Başkan!
BAŞKAN – Bir dakika… Bir
dakika… Yok, yok öyle.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Tepkimiz sert olur!
BAŞKAN – Bakın, ben… Ne
yaparsın? Ne yaparsın Sayın Kaplan?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Bakın, açık söylüyorum. Hepinize aynı söylüyorum.
BAŞKAN - Oturun yerinize
lütfen. Lütfen oturun yerinize.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Tepkimiz sert olur, sert olur, sert olur!
BAŞKAN - Lütfen… Ne olacak
sert olunca, ne yapacaksın?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Sizin istediğiniz şeylere çekmeye çalışırsanız sert olur!
BAŞKAN – Lütfen, Sayın
Kaplan, size yakışmıyor, bu kadar tecrübeli bir arkadaşımıza. “Sert oluruz.” Bu
tehdit. Meclis Başkanlığını tehdit mi ediyorsunuz efendim? Ne yapacaksınız?
Öldürecek misiniz? Vurdurtacak mısınız Meclis Başkanını? “Sert oluruz.” derken
neyi kastediyorsunuz?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Tarafsız davranacaksınız! Yapamıyorsanız bırakacaksınız o görevi!
BAŞKAN – Neyi
kastediyorsunuz? Neyi kastediyorsunuz?
ÖZDAL ÜÇER (Van) – “Sert”
kelimesinden dolayı bu kadar sertleşiyorsanız küfür edenlere müdahale edin,
ondan sonra…
BAŞKAN – Buyurun, oturun.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Lütfen,
tarafsızlığınızı koruyun!
BAŞKAN – Evet, lehte Sayın Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başkanın tutumunun lehinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burası milletin kürsüsü ve
milletin iradesi burada yansır ve bu Meclisin çatısı altında herkesin sesinin
ama herkesin hür ve gür çıkması bizim de temel arzumuzdur. Bu çatı da bunun
teminatıdır. Bu çatının ve hepimizin teminatı da Türk milletidir. Ama bir şeyi hepimizin gözden uzak tutmaması lazım. O da şu:
Biz buradaki çalışmaları yürütürken, hepimizin Anayasa ve İç Tüzük kurallarına
uygun bir şekilde düşüncelerimizi ifade ederken saygı sınırlarını aşmayacak bir
biçimde, kimseye hakaret etmeden, kimseyi aşağılamadan, kimseyi tehdit etmeden…
(BDP sıralarından gürültüler)
AYLA AKAT ATA (Batman) – O
zaman disiplin soruşturması açın.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - … belirli bir seviye içinde söylemeyi de bu millet bizden
bekliyor. Seçtiklerinde onu görmek istiyor.
Meclis Başkanının yetkilerine
baktığınız zaman ne diyor: “66- Kürsüdeki üyenin sözü ancak Başkan tarafından,
kendisini İçtüzüğe uymaya ve konudan ayrılmamaya davet etmek için kesilebilir.”
AYLA AKAT ATA (Batman) – İç
Tüzük ihlali mi vardı?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç
Tüzük mü ihlal edildi?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Meclis Başkanı bu noktada bunu yapabilir.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – İç Tüzük
ihlal edilmemiştir.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İki:
67 diyor ki…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Aynı Tüzük
“Meclis Başkanı Genel Kurulda sataşanları uyarır.” diyor.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
“Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhal temiz
bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dille konuşmamakta ısrar ederse... “
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu
durum mu vardı? Geç bunları…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “… kürsüden ayrılmaya davet eder.” diyor.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben de
kalkıp size aynı küfrü edersem, bak bakalım nasıl oluyormuş o zaman!
BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen
oturur musunuz yerinize. Lütfen…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Şimdi, bakın, Meclis Başkanına, İç Tüzük…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ayıp
ediyorsun!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Kürsüde konuşma konusunda bu milletin iradesine göre belirlenmiş kurallara
hatibin uymaması hâlinde hatibi kurallara uymaya davet etmek Başkanın
görevidir. Eğer Başkan bunu yapmazsa o zaman görevini ihmal etmiş olur.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Aynı
küfrünüzü iade ediyoruz, ettiğiniz bütün küfürleri. Ağzımız varmıyor küfür
etmeye ama ettiğiniz bütün küfürleri iade ediyoruz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir
başka konu: Bakın, bu kürsü herkesin düşüncesini ifade etme kürsüsüdür ama
birbirimizi tehdit etme kürsüsü değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Burası da tribün değil, böyle
alkışlamayın böyle yanlışları. Tribüne çevirdiniz, tribüne! Ayıptır! Ayıptır!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu
kürsü herkesin hassasiyetlerine herkesin saygı duyması gereken bir kürsü. Şimdi
konuşurken bizim şu hassasiyetimiz var, falanın bu hassasiyeti. Burada kaç tane
parti var Mecliste? Beş tane. Bağımsız arkadaşlarımız da var. Hepsine oy veren
insanlarımız var. Öyleyse, biz konuşurken her birimizin düşüncesine bir saygı
esası içerisinde konuşmamız lazım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Düşünce
meselesi değil, küfür meselesi.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Saygısızlık yoktu.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir başka şey,
Anayasa’nın 76’ncı maddesi. O da çok açık.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Tek
saygısızlık AKP’nin yaptığıdır!
BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Size
lütfen Başkan, size… Bize hakaret edilecek, siz bizi uyaracaksınız. Size
lütfen.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onu
da huzurlarınızda ifade edip ayrılmak istiyorum. O da değerli milletvekilleri,
milletvekilleri seçildikleri bölgeyi değil, bütün…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
…Türk milletini ve bütün Türkiye’yi temsil ederler.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sizi, bütün Türkiye’yi temsil etmeye çağırıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, süreniz doldu efendim, teşekkür ederim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Biz
burada konuşurken aynı bilinçle konuşmalıyız.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sizi, bütün Türkiye’yi temsil etmeye çağırıyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Temsil
edemez onlar.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Burada bulunan herkes bu ülkede yaşayan 72,5 milyonun temsilcisidir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Alkışlayın, alkışlayın! Tribüne çevirdiniz burayı. Futbol maçı yapıyoruz, değil
mi? Azınlığın hakkını, demokrasinin sesini duyacaksınız.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
şimdi, biraz önce usul tartışması sebebiyle gündeme getirilen ve benim
arkadaşlarımın konuşmalarında eleştirildiğim dün akşamla ilgili izin verirseniz
bir hatırlatmada bulunmak istiyorum:
Sayın Tuncel
konuşması esnasında -zabıtlardan okuyorum- “Bu ülkede savaş var.” dedi.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Evet.
Diyemez mi?
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Diyemez mi Sayın Başkan?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Diyemez mi?
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) –
Yalan mı?
BAŞKAN – Dinleyin bir dakika…
Bir dakika…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Diyemez mi Başkan?
BAŞKAN - Peki ben ne demişim?
Ben de zabıtlardan okuyorum, lütfen sakin olun.
ÖZDAL ÜÇER (Van) –
Diğerlerinin söylediği küfürlü zabıtları getirin, ondan sonra…
BAŞKAN - “Sayın Tuncel bir saniye, ‘Bu ülkede bir savaş var.’ derseniz…”
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Bir savaş var, iki savaş var, savaş var…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Savaş
var.
BAŞKAN - Zabıtlardan
okuyorum: “Bu ülkede bir savaş var derseniz, Türkiye Cumhuriyeti güvenlik
güçlerinin başka bir ülkenin güvenlik güçleriyle çarpıştığı anlamına gelir.”
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
İç savaş.
BAŞKAN – “Türkiye’de güvenlik
güçlerimiz sadece terörle mücadele etmektedir ve halkımızın can güvenliğini
sağlamaktadır.”
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hangi
can?
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) -
On sekiz aylık çocuklar öldürülüyor, ne can güvenliği!
BAŞKAN – “Şu çatı altında
görev yapan hiç kimse, terör örgütünü sanki Türk Silahlı Kuvvetleriyle çarpışan
bir başka ülkenin silahlı gücüymüş gibi takdim edemez, buna hakkı yoktur.”
Söylediğim budur.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Genelkurmay Başkanına söyle.
BAŞKAN – Hâlâ sözlerimin
arkasındayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Git
Genelkurmay Başkanına söyle.
BAŞKAN – Evet, hâlâ
sözlerimin arkasındayım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Git
Genelkurmay Başkanına söyle.
BAŞKAN – Lütfen oturun
yerinize.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Genelkurmay Başkanına söyle.
BAŞKAN – Tutumumu
değiştirecek herhangi bir husus yoktur, görüşmelere devam ediyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Genelkurmay Başkanına söyle, bana söyleme. Millet kürsüsünden, bu kürsüden
söyleyemezsiniz.
BAŞKAN – Lütfen, lütfen
kendinizi telef etmeyiniz. Kendinizi telef etmeyiniz, lütfen oturunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz
hukukçusunuz ben de hukukçuyum. Biz de hukukçuyuz, bize öğreteceksiniz…
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Git
Genelkurmay Başkanına söyle, o söylüyor.
BAŞKAN – Ben Meclis Başkanı
olarak görevimi yaptım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı yılını
kutladığımız şu dönemde…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet,
ayıp ediyorsunuz!
BAŞKAN - …onun ruhuna uygun
davranmak benim görevimdir, ben bunu yerine getirdim. Lütfen…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu
Meclisin kuruluş ruhuna uygun davranın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – O
Mecliste Kürdistan mebusları vardı, Lazistan
mebusları vardı, Çerkezler vardı.
BAŞKAN – Hiç kimsenin de
sözünü kesmiyorum. İç Tüzük bana ne görev vermişse o çerçevede hareket
ediyorum, bundan sonra da hareket edeceğim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne
oldu 90’ıncı yıla?
BAŞKAN - Her arkadaşımız
burada çıkıyor, herkese eşit süre veriyorum ve konuşuyor ama İç Tüzük’ün
verdiği birtakım görevler varsa onları da yerine getirmek zorundayım, uyarı
görevimi yapmak zorundayım.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, siz herhangi bir milletvekiline şunu söyleyebilirsiniz şunu
söyleyemezsiniz diyemezsiniz.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi şahıslar adına
Isparta Milletvekili Sayın Haydar Kemal Kurt.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin
Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Anayasa değişikliği, uzun
yıllardır ülkemizde konuşulagelen ve zaman zaman da kısmen gerçekleştirilen bir Meclis çalışması.
Sıkıntılar sürekli yaşanıyor. Bu anlamda bu tür çalışmalarda bütün siyasi
partiler kendi temel görüşlerini, demokrasi anlayışlarını, devlet anlayışlarını,
siyasi parti anlayışlarını bir şekilde ifade ediyorlar.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bu değişiklik paketi öncelikli olarak Anayasa kavramı çerçevesinde
ülkenin gerçek sahiplerini, yani vatandaşların düşünmelerini, tartışmalarını ve
kendi açık iradeleriyle sivil ve demokratik bir anayasa oluşumunun yolunu
açmalarını sağlayacaktır.
Millet adına yasama görevini
yerine getiren biz vekillerin kararlarımızın meşruiyetini seçimden seçime
değil, zaman zaman referandum yoluyla da olsa
vatandaşların görüşüne müracaat etmeyi göze almamız gerekmektedir.
Şu anda Parlamento çatısı
altında yapılan bu Anayasa değişikliği görüşmeleri halkımızın yoğun ilgi ve
alakasıyla takip edilmektedir. Bu nedenle ciddiyeti kavranmalıdır. Olumlu ve
önemli bir adım olarak görülmeli ve desteklenmelidir. Bu destek bundan sonraki
süreçte sivil ve demokratik bir anayasa için bizleri cesaretlendirecek, ayrıca
halkımızın da anayasa tartışmaları içine müdahil olması kültür ve deneyimini
kazandıracaktır.
Bugün, bazı çevrelerin algılamasına
göre yeni bir anayasa yapmak ancak darbe sonrası oluşan icazetli meclislerin
işidir ve onların yetkisindedir. Maalesef, bu algı ülkemizin en ciddi
kurumlarında bile etkindir. Bu kurumların genel algılaması, sıfırdan ya da
ciddi kapsamlı bir anayasa değişikliği yapmanın tek başına Parlamento kararıyla
mümkün olamayacağı yönündedir. Onlar “Ya demokrasi dışı müdahaleler ya da
demokratik ve parlamenter sistemde yeri olmayan birtakım vesayet kurumlarının
icazetiyle anayasa değişikliği mümkün olabilir.” demekteler.
İşte, biz, bugün, çağdaş,
demokratik devlet anlayışına aykırı düşüncelere karşı bir gayret içindeyiz.
Evet, bu çalışma, bu ülkede “kurucu irade” kavramının yeniden tanımlanmasını
sağlayacak, halk iradesinin üzerindeki mahcuriyet
kararının Parlamentomuzun ya da referandum yoluyla bizzat vatandaş karar ve
kararlılığıyla kalkmasını sağlayacaktır. Bu Parlamento, görev ve sorumluluğunun
bilincinde ve gücündedir.
Halkımız, devleti ile kendisi
arasına girmiş karanlık, korku dağlarına AK PARTİ öncülüğünde aydınlığın hâkim
olmasını istemektedir. Millî emanetini alan bu Parlamento, iktidarı ve
muhalefetiyle, karar verme sorumluluğunu hiçbir kurum, kişi veya meçhullere
bırakamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu anlamda, tüm
milletvekillerimizin, devletin temel niteliklerindeki işleyişin bozulması ile
milletimizin ödediği bedellere son vermesinin zamanı gelmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, seksen
vilayetimizde olduğu gibi, Isparta’mızda da 12 Eylülün binlerce gencimizin yaşam
hakkını sona erdirdiği, yüz binlerin hayatının kararmasına sebep olduğu ve
milyonlarca ailenin geleceğinin tüketildiği, mahvedildiği gerçeğiyle, otuz
yıldır demokratik hukuk nizamı yok edenlerin, o ya da bu sudan bahanelerle hâlâ
hayatımızı karartmasına artık bir son verilmesi halkımız tarafından
istenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kurt, size de
bir dakika süre veriyorum. Lütfen, bir dakika içinde konuşmanızı tamamlayın.
HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Isparta lafını da -vekili
olduğum ile bu çalışmalara başlamadan önceki günlerde yaptığım seyahatte,
ziyarette vatandaşlarım bana ifade ettiler- bu sebeple kullanıyorum,
Isparta’nın vekili ve Türkiye'nin vekili olarak.
Evet, arkadaşlar, halkımızın
asıl beklentisi milletin iradesinin engellenmesine hiç kimsenin aracılık
etmemesidir. Hepimiz darbecilerin çizdiği yaşam alanına sıkışıp kalmak
istemiyoruz.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Darbeci sizsiniz!
HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) –
İnsan haklarını elde etmek için ağır bedeller ödeyen, halkın yanında, kendi
vekillerinin de cesaretle sorumluluklarını yerine getirmelerini, tüm çağdaş,
demokratik rejimlerdeki yaşam standartlarını insanımıza sağlamak için seçim
meydanlarındaki vaatlerini yerine getirmelerini beklemektedirler.
Evet, saygıdeğer
milletvekilleri, Anayasa Değişikliği Teklifi’yle öngörülen bu değişikliklerle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet Sayın Kurt, ek
süreniz de doldu, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.
HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) –
Hepinize saygılar sunuyorum. Memleketimize hayırlı, uğurlu olsun diyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sağ olasınız.
Sayın milletvekilleri, şimdi
şahıslar adına ikinci söz Adana Milletvekili Sayın Mustafa Vural’a aittir.
Sayın Vural, buyurun efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, burada bir ifade var ki bu yüce Parlamentonun şahsiyetine çok ama çok
büyük bir hakarettir. Burada, hiçbir onurlu milletvekili zannetmiyorum ki
darbeci bir anayasa yapılmasını savunsun. Sayın konuşmacı, hepimize, bütün
milletvekillerine, siz de dâhil…
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Yok canım, öyle bir şey yok ya. Nereden çıkarıyorsun?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Konuşmalarını getirin.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Nereden çıktı ya! Olur mu!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir
dakika arkadaşlar...
MUHARREM VARLI (Adana) – Sen
avukat mısın!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Konuşmalarını getirin. Darbeci anayasa yapmayı savunmaktan bahsetti Parlamento
içerisinde. Bu çok acı bir iftiradır.
OKTAY VURAL (İzmir) – O
Anayasa’ya yemin etti burada.
BAŞKAN – Zabıtları bir
getirteyim, eğer o anlama gelen bir ifade varsa ilgili arkadaşa…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, bu çok acı bir iftiradır.
BAŞKAN – Tamam, çok teşekkür
ederim, meramınız anlaşıldı.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu
aynı zamanda yalana dayalı bir Donkişot hevesidir. Burada hiç kimse öyle bir
anayasa yapmayı savunmaz.
Tutanaklar gelsin, sonra söz
istiyorum bir milletvekili olarak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sağ olun. Bir
beyanda bulunurken sataşmalara mahal vermeyecek ifadelerle bulunursanız çok
daha uygun olur.
Sayın Vural, buyurun.
Süreniz beş dakika efendim.
(DSP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA VURAL (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 53’üncü maddesindeki üçüncü ve
dördüncü fıkraları yürürlükten kaldıran çerçeve 6’ncı maddenin aleyhinde şahsım
adına söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına hepinize teker teker saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
yürürlükten kaldırılan üçüncü paragrafı sizlere bir kez daha okumak istiyorum.
Fıkra şöyle: “128 inci maddenin ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin
kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek olan ve bu maddenin
birinci ve ikinci fıkraları ile 54 üncü madde hükümlerine tâbi olmayan
sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir ve
İdareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabilirler. Toplu görüşme
sonunda anlaşmaya varılırsa düzenlenecek mutabakat metni taraflarca imzalanır.
Bu mutabakat metni, uygun idarî veya kanunî düzenlemenin yapılabilmesi için
Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Toplu görüşme sonunda mutabakat metni
imzalanmamışsa anlaşma ve anlaşmazlık noktaları da taraflarca imzalanacak bir
tutanakla Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Bu fıkranın uygulanmasına
ilişkin usuller kanunla düzenlenir.”
Şimdi, düzenlenen 6’ncı
maddeyi sizlere okumak istiyorum: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53
üncü maddesinin kenar
başlığı “A. Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı” olarak
değiştirilmiş, üçüncü ve dördüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış ve maddeye
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Memurlar ve diğer kamu
görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.” Altını çiziyorum,
“Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.
Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde…” deyip madde
devam ediyor. Değerli milletvekilleri, kamuoyuna sunulan gerekçe şu aslında:
Yapılan bu değişiklikle kamu çalışanları ile kamu işverenlerinin başlattığı
toplu görüşmeler uyuşmazlıkla sonuçlanırsa Uzlaştırma Kurulu kararları kesin
olacak ve toplu sözleşme yerine geçecek. Biliyorsunuz, mevcut Anayasa’da nihai
karar Bakanlar Kuruluna aitti. Ancak, bizi burada endişelendiren önemli bir
duruma dikkatinizi çekmek istiyorum. Mevcut Anayasa’nın yürürlükten kaldırılan
53’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Kamu çalışanları adına toplu görüşmeleri
üyesi oldukları sendikalar ve üst kuruluşları yapabilirler.” denilerek
sendikaların varlığına atıfta bulunulurken, yeni düzenlemede sadece “Memurlar
ve diğer kamu görevlileri toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.” ibaresi
yer alıyor. Benim sizlerden istirhamım, yürürlükten kaldırılan paragraf ile
yeni düzenlemeyi bir kez daha okumanız. Sanki sendikalar devre dışı bırakılacak
diye kaygılanıyoruz. Biz bu kaygılarımızı görüşmeler başlamadan önce dile
getirdik ve takip etmeye de devam edeceğiz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; tüm kamu çalışanlarını uyarıyorum: Sendikal örgütlenme
hakkınız elinizden alınmaya çalışılıyor. Bunun görüşmeler sırasında takipçisi
de olacağız.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamın başında söylediğim gibi, bu değişiklik kabul edilirse eğer, toplu
görüşmelerde uyuşmazlık durumunda Uzlaştırma Kuruluna gidilecek, Kurulun kararı
kesin karar olacak, Bakanlar Kurulu devreden çıkacak. Değerli arkadaşlarım,
2003 yılı dâhil memurlar AK PARTİ hükûmetleriyle
bugüne kadar yedi sekiz kez masaya oturmuşlar, 2005 ve 2008 yılı hariç
uyuşmazlıkla sonuçlanmış. Peşinden Uzlaştırma Kuruluna gidilmiş, Bakanlar
Kurulu tarafından Uzlaştırma Kurulu kararlarının hiçbirisine itibar edilmemiş,
bildiklerini okumuşlar.
Değerli kamu çalışanları,
muhtemel bir referandum sürecinde size diyecekler ki: Ey kamu çalışanları,
duyduk duymadık demeyin, Başbakanı, yakın çalışma arkadaşlarını eğer hukukun,
adaletin takibinden ve denetiminden, Yüce Divandan kurtarırsanız maaşlarınıza
üç beş kuruş daha zam alabilirsiniz.” Şimdi ben huzurlarınızda Hükûmete soruyorum: Madem bundan sonra uyuşmazlık hâlinde
Uzlaştırma Kurulunun kesin karar olacak, şimdiye kadar niçin böyle
davranmadınız? Bu kararlara itibar ettiniz mi? Mevcut Anayasa’nın 53’üncü
maddesi mi sizin elinizi, kolunuzu, vicdanınızı bağlıyordu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Size de efendim
ilave bir dakika süre veriyorum Sayın Vural, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MUSTAFA VURAL (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yetki sizde olduğu hâlde niye
yetkinizi çalışanların kurul kararlarının lehine kullanmadınız? Şimdi de
kalkmışsınız insani ve vicdani sorumluluklarınızı Anayasa’nın ilgili maddesini
değiştirerek yasayla yeniden düzenleyeceğiniz Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna
devrediyorsunuz. Ne yaparsanız yapın, hangi makyajı yaparsanız yapın
sorumluluğunuzu da utancınızı da gizlemeyi başaramayacaksınız.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Vural teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde gerek gruplar gerekse şahıslar adına konuşmalar tamamlandı.
Şimdi, soru-cevap faslına
geçeceğim, ancak İç Tüzük 72’ye göre verilmiş görüşmelerin devam etmesine dair
bir önerge var. Önergeyi okutuyorum, daha sonra oylarınıza sunacağım.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
Değişiklik Teklifinin 6. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca,
görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.
Faruk Bal
Oktay
Vural
Mehmet
Şandır |
Konya
İzmir
Mersin |
|
Mehmet Günal
Sabahattin Çakmakoğlu Ahmet
Orhan |
Antalya
Kayseri
Manisa |
|
Mümin İnan
Necati
Özensoy
Akif
Akkuş |
Niğde
Bursa
Mersin |
|
Alim Işık
Erkan Akçay
Şenol
Bal |
Kütahya
Manisa
İzmir |
|
Hüseyin Yıldız
Beytullah Asil Süleyman
L. Yunusoğlu |
Antalya
Eskişehir
Trabzon |
|
Reşat Doğru
Muharrem
Varlı
Behiç
Çelik |
Tokat
Adana
Mersin |
|
Hakan
Coşkun
S.
Nevzat Korkmaz Ertuğrul
Kumcuoğlu |
Osmaniye
Isparta
Aydın |
|
D. Ali Torlak
Ahmet
Bukan
Zeki
Ertugay |
İstanbul
Çankırı
Erzurum |
|
Kürşat Atılgan
Gürcan
Dağdaş
Mustafa
Enöz |
Adana
Kars
Manisa |
|
Atila Kaya
Mithat
Melen
Ahmet
Duran Bulut |
İstanbul
İstanbul
Balıkesir |
|
Süleyman Turan Çirkin Emin
Haluk Ayhan
Hamit
Homriş |
Hatay
Denizli
Bursa |
|
İzzettin Yılmaz
Ali
Uzunırmak
İsmet
Büyükataman |
Hatay
Aydın
Bursa |
|
Kamil Erdal Sipahi
|
İzmir |
|
Gerekçe
Anayasalar, vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyası rejimin ve devlet
organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde
temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin benimseyebileceği
bir anayasaya kavuşturabilmenin, tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir
Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve
tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak
Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti
barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü
üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve
kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme
belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece
milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine
kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete
dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini
seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik
Teklifi, kendi subjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler
ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar
lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık
sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter
demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet
yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü
bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP'den iş
beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir…”
MUHARREM VARLI (Adana) –
Harun Bey, anlayamıyoruz, biraz daha yavaş okuyun.
“…AKP 8 yılı heba etmiştir.
Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine
çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu
teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu
sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.
Bu hususlarda uzlaşmaya
varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmemiştir. (CHP ve MHP sıralarından “Anlamadık ki” sesleri)
Soru-cevap işlemini
başlatıyorum on dakika süreyle.
Sayın Uslu, buyurun efendim.
CEMALEDDİN USLU (Edirne) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizde son
verilerle işsizlik yüzde 14,5 olarak açıklandı. Sayın Başbakan, birkaç gün
önce, işsizliğe bir nebze çare olur ümidiyle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
üyelerine hitaben “Her üye 1 kişiyi işe alsın.” önerisinde bulundu. Bilahare,
altı yüz oda ve borsa başkanları kendi aralarında toplanarak yüzde 94
seviyesinde bir katılımla buna “Hayır” dediler. Hükûmetiniz
bu cevaptan ne anlamıştır? Nasıl bir sonuç çıkarmıştır? Bu Anayasa değişikliği
işsizliğe çare olacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Anayasa
Değişiklik Teklifi’nin 6’ncı maddesiyle memur ve diğer kamu görevlilerinin
toplu sözleşme hakları düzenlenmektedir. Kamu görevlileriyle işveren arasında
meydana gelen uyuşmazlıklarda Uzlaştırma Kurulu kararlarının toplu sözleşme
yerine geçeceği ve sonuçlarından da emeklilerin yararlanacağı belirtilmektedir.
Sayın Bakan, İktidarınızın
sekiz yılının altı yılında devlet memurlarıyla, kamu görevlileriyle yapılan
toplu görüşmelerde bir uzlaşmaya varılamamış, Hakem Kurulunun verdiği kararlar
da hiçbir zaman AKP Hükûmeti tarafından
uygulanmamıştır. Şimdiye kadar elinizi tutan mı vardı bir yasa çıkarıp bunu bu
hâle getirmediniz de şimdi Anayasa maddesine bir hap koyarak insanları
kandırmaya çalışıyorsunuz?
Sayın Başbakan Uzlaştırma
Kurulu üyelerini şu ana kadar belirlemiş midir? Sayın Başbakan emeklilere
yansıtılacak oranı da belirlemiş midir? Ya da siz
belirleyebildiniz mi? Bu konuda bilgilendirir misiniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, AKP iktidarları
döneminde çalışma hayatına dair verilen hiçbir söz tutulmamış ve yerine
getirilmemiştir. Çalışanların gerçek satın alma güçleri her geçen gün
azalmaktadır. Borcu olmayan memur, işçi, emekli, esnaf, çiftçi yok gibidir.
İşsizlik önlenemez bir biçimde yükselmektedir ve Sayın Başbakan “İşsizliği
önlemek tek başına Hükûmetin bir işi değildir.” demektedir
ve işverenleri azarlamaktadır. Bu görüşmelerde bazı iktidar konuşmacıları “Tüm
bu sorunları bu Anayasa değişikliği çözecektir.” demektedirler. O hâlde bu
sorunların çözümü bu kadar basitti de sekiz yıldır bu sorunları dağ gibi neden
biriktirdiniz?
Size bu madde değişikliğiyle
samimiyseniz bir önerimiz vardır. Bu konuda Anayasa değişikliği yerine 4688
sayılı Kanun’da grev hakkını da içeren “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları
kesindir.” ifadesi eklenmesi yeterlidir ve Milliyetçi Hareket Partisinin bu
konuda hazırlığı vardır. Samimiyseniz yarın bunu Meclis gündemine
getirebiliriz. Greve gitme hakkı olmayan memurların nasıl bir pazarlık hakkı
olabilir? Hükûmetin baskısı altında bulunan memurlar
yasayla üretimden gelen gücünü nasıl kullanabilir?
Bunlara cevap verirseniz
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, mevcut
Anayasa’mız bireysel hak ve özgürlüklerle ilgili pek çok konuyu güvence altına
almışken yurt içi ve yurt dışındaki vatandaşlarımızın karşı karşıya kaldığı
ekonomik, sosyal ve kültürel sıkıntılar yeni Anayasa eksikliğinden mi, yoksa
sekiz yıldır tek başına ülkeyi yöneten Hükûmetinizin
söz konusu temel sıkıntılara işsizlik, yoksulluk başta olmak üzere bir türlü
çözüm bulamayışından mı kaynaklanmaktadır? Mevcut
anayasal hükümler çerçevesinde bile var olan temel güvenceleri bir türlü
uygulayamayan Hükûmetiniz yeni Anayasa değişikliğiyle
hangi temel meseleleri çözebilecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, toplum çok
gergin, gerilmekten de yoruldu. Anayasa değişikliğini tartışıyoruz. Gündemi
gene “Cambaza bak!” taktikleriyle değiştiriyor iktidar; başkanlık sistemi,
bedelli askerlik… Buna iktidar çözüm bulmak zorunda. Gerilimi düşürmek
zorundayız.
Sonra grevsiz toplu sözleşme
ne işe yarayacak? Her zaman övünerek bahsettiğiniz AB İlerleme Raporları size
yön göstermiyor mu? 12 Eylül Anayasası’ndan hepimiz şikâyetçiyiz. On altı
değişiklik gördü, tamir edildi, yama tutmadı. Şimdi bu Anayasa değişikliğiniz
neyi yamayacak? Bu kadar gerilime neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Hak arama
eyleminden önce memurlara gözdağı veriyorsunuz, soruşturma açıyorsunuz. Şimdi
de içindeki bazı maddeleri, AKP İktidarını kurtaracak bazı maddeleri hap gibi
yutturmak için tatlandırıcı niyetine, grevsiz toplu sözleşmesiz hak ortaya
koyuyorsunuz. Bu çelişkidir. Hükûmet elindeki
yetkilerini işçi lehine, memur lehine kullanamamış bugüne kadar…
BAŞKAN – Bir dakika
ayırıyorum biliyorsunuz sorular için. Süreniz doldu Sayın Ağyüz.
Efendim, bir sekiz saniye var
ama…
Sayın Taner, buyurun.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın
Bakan, yapılmakta olan düzenlemeyle toplu sözleşme hakkı getirilirken grev
hakkı verilmemektedir. Ayrıca, toplu sözleşme sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde
Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurulabileceği ve kararının kesin olduğu
belirtilmiştir ancak “Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili kanunla
belirlenir.” denilerek muğlak bir ifade
kullanılmıştır. Hakem Kurulu nasıl teşkil ettirilecektir?
İki: Bu düzenlemede
sendikaların kendi üyelerinin adına yargıya başvurabilme hakkının kaldırıldığı
bir ortamda demokratik hakkın gaspı… Sizin bu hak gaspı karşısındaki demokratik
anlayışınız nedir? Nasıl demokratik bir uygulamadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, çok
önemli bir Anayasa değişikliğini gerçekleştiriyoruz. Bu maddelerin hepsi önemli
ama gerçekten, şu anda müzakeresini sürdürmekte olduğumuz 53’üncü madde son
derece önemli çünkü Türkiye’de 2 milyon 720 bin dolayında memuru
ilgilendiriyor, 1 milyon dolayında sendikalı memuru ilgilendiriyor.
Toplu görüşmelerle 4688
sayılı Yasa çerçevesinde 15 Ağustosta başlatıp on beş günde bitirdiğimiz o
görüşme süreçlerinde memur sendikalarının hemen tamamının istekleri şu: “Toplu
sözleşme hakkı bize sağlayın, grev hakkı sağlayın, siyaset hakkı sağlayın.”
Bunlar yok ve Hükûmetimiz ilk defa memurlarımızın
taleplerini, iktidarlarımız süresince ciddi olarak ele almış, sözleşmelerin
ekinde listelemiş ve bunları peyderpey yasal düzenlemelerle, idari
düzenlemelerle ve şu anda da anayasal düzeyindeki düzenlemeyle hayata geçirme
çalışma ve gayreti içerisindedir.
Toplu sözleşme getiriyoruz.
Memurlarla masaya oturulacak ve toplu sözleşme şeklinde, görüşme değil,
sözleşme şeklinde karşılıklı hak ve menfaatler imkânlar ölçüsünde tartılacak,
biçilecek ve bir noktaya varılacak. Ha, uzlaşma olmuyorsa Kamu Görevlileri
Hakem Kurulu karar verecek. Şimdi, bu Hakem Kurulu kararlarının niteliği
üzerinde arkadaşlarımız duruyor. Şunun özellikle altını çizmek istiyorum:
Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeler yapılırken Anayasa’da yer alan bu
maddelerle ilintili diğer düzenlemeleri de gözden geçirmek gerekiyor. Hemen
53’üncü maddeyi çevirin 54’üncü maddeye bakın. İşçilerle ilgili Yüksek Hakem
Kurulu kararları için de aynı niteleme yapılıyor. “Yüksek Hakem Kurulu
kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.” der ve 53’üncü maddede,
memurlarla ilgili yaptığımız düzenlemede aynı husus gözetilmiş, ona paralel
sözcük de kullanılmıştır. Dolayısıyla bunun yadırganacak bir tarafı yok.
Bir de, hem sorular arasında
yer aldı hem aleyhte konuşan, şahsı adına konuşan arkadaşımızın konuşmasında
ifade edildi. Efendim, “Bu maddede tüzel kişilikler ıskalanmış.” diyor. Ee, değerli arkadaşlar, 53’üncü maddenin hemen birinci
fıkrasını açın, okuyun. Orada ne yazıyor? “İşçilerle işverenler” diyor,
sendikalar demiyor. Ama Türk pozitif hukukunda işçilerle işverenler arasındaki
toplu iş sözleşmesi müzakereleri işçileri temsil eden sendikalar eliyle
yapılıyor. Dolayısıyla memurlarla ilgili toplu iş görüşmelerini de yetkili
memur sendikaları yürütecek.
Hakem Kurulunun, Kamu
Görevlileri Hakem Kurulunun görevleri, yetkisi elbette ki yasayla düzenlenecek.
Bütün detaylara takdir edersiniz ki Anayasa’da yer vermek mümkün değil.
Sorular arasında ağırlıklı
olarak ifade edilen “Niçin grev hakkı yok?” Hatta Sayın İnan “Bizim
hazırlığımız var, hemen yarın getirelim.” dedi. Ee,
bir koyun ortaya. Biz bugün memurlarımıza toplu iş sözleşmesi yapma hakkını
getirdik. Bunun altını çok belirgin, kalın bir şekilde çiziyoruz. Ee, siz grev hakkını da öneriyorsanız elbette ki bir hesap
kitap yapmışsınız. Hele bir koyun, bir görelim onu, o zaman konuşuruz ama...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süreniz doldu
efendim.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Sayın Başkan, tamamlayayım.
BAŞKAN – Bir iki cümleyle
tamamlayın lütfen.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Elbette ki bir yerde sendika söz konusu olduğu zaman onun uzantısı
olarak grevden de söz etmek gerekir fakat Türkiye’de kamu personel rejimi, bu
alandaki zorlukları biliyorsunuz Hükûmetimiz,
Parlamento gelecekte bu konuları da ele alacak, çalışanlarımız ve memurlarımız
için en uygun sonuçları üretecektir.
Bu maddenin memurlarımıza
hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz 6’ncı madde üzerinde on yedi önerge var. ancak bilindiği gibi her madde üzerinde yedi önerge verilebilmektedir.
Kura ile tespit edilen yedi önergeyi şimdi okutacağım, sonra da bu önergeleri
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 6 ncı maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 53 üncü maddesine eklenen 1 inci fıkrada geçen "memurlar ve
diğer" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
İkram
Dinçer
Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 6 ncı maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 53 üncü maddesine eklenen 1 inci fıkrada geçen "memurlar ve
diğer" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 6. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53. maddesine 4.
fıkra olarak eklenen fıkranın sonuna, “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları
yargı denetimine açıktır. Sendikalar ve üst kuruluşları üyeleri adına yargı
mercilerine başvurabilir.” cümlesinin eklenmesiyle 5. fıkra olarak eklenen
fıkranın sonuna "Kamu Görevlileri Hakem Kurulunda memurlar ve diğer kamu
görevlilerini temsil eden üyeler ile diğer grupları temsil eden üyeler aynı
oranda temsil olunur.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök
Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 6. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53. maddesine 3.
fıkra olarak eklenen fıkrada yer alan "görevlileri" ibaresinden sonra
“grevli" ibaresinin eklenmesi, 4. fıkra olarak eklenen fıkrada yer alan
"kesindir ve" ibaresinin metinden çıkarılması ve aynı fıkranın
sonuna, "Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları yargı denetimine açıktır.
Sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine
başvurabilir" cümlelerinin eklenmesi ile 5. fıkra olarak eklenen fıkranın
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Atilla Kart
Bayram Meral
Halil Ünlütepe |
Konya
İstanbul
Afyonkarahisar
|
Ali Koçal
Mehmet
Sevigen |
Zonguldak
İstanbul |
"Toplu sözleşme hakkının
kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin
yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü kanunla düzenlenir. Kamu görevlileri toplu
sözleşmelerinden elde edilen farklar kamu emeklileri ücretlerine, kamu toplu iş
sözleşmeleri sonucu elde edilen farklar işçi emeklileri ücretlerine yansıtılır.
Kamu Görevlileri Hakem Kurulunda memurlar ve diğer kamu görevlilerini temsil
eden üyeler ile diğer grupları temsil eden üyeler aynı oranda temsil olunur
"
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
"7.11.1982 tarihli Ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi"nin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim. 14/04/2010
Harun
Öztürk
İzmir
"Madde 6- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 53 uncu maddesinin kenar başlığı "A. Toplu iş
sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı" şeklinde değiştirilmiş, üçüncü ve
dördüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
Memurlar ve diğer kamu
görevlileri dahil işçi niteliği taşımayan kamu hizmeti
görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.
Toplu sözleşme yapılması
sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem
Kuruluna başvurabilir. Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir
ve toplu sözleşme hükmündedir.
Toplu sözleşme hakkının
kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin
yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere
yansıtılması, Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve
esasları ile diğer hususlar, gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak ve
hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenlenir.
"
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra
sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özdal
Üçer
Hasip Kaplan
Nezir
Karabaş |
Van
Şırnak
Bitlis |
Hamit Geylani
Akın
Birdal |
Hakkâri
Diyarbakır |
Madde: 6
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 53 üncü maddesinin kenar başlığı “A. Toplu iş sözleşmesi hakkı”
olarak, 53 üncü madde de aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 53.- İşçiler, memurlar
ve diğer kamu görevlileri toplu iş sözleşmesi yapma ve grev hakkına
sahiptirler. Lokavt yasaktır.
Toplu iş sözleşmesinin nasıl
yapılacağı ve grev hakkının kullanımı kanunla düzenlenir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
değişikliği teklifinin 6. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini
arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal
Oktay
Vural
Mehmet Şandır |
Konya
İzmir
Mersin |
Behiç Çelik
S.
Nevzat Korkmaz
Osman Çakır |
Mersin
Isparta
Samsun |
Mustafa Kemal Cengiz K. Erdal Sipahi Recep Taner |
Çanakkale İzmir Aydın |
Cemaleddin Uslu Osman Durmuş Beytullah Asil |
Edirne
Kırıkkale
Eskişehir |
Ahmet Duran Bulut Mehmet
Günal
Hüseyin
Yıldız |
Balıkesir
Antalya
Antalya |
Hasan Özdemir
Tunca
Toskay
Metin
Coşkunoğlu |
Gaziantep
Antalya
Kırşehir |
Emin Haluk Ayhan
Ahmet
Bukan
Süleyman
L. Yunusoğlu |
Denizli
Çankırı
Trabzon |
D. Ali Torlak
Ali
Uzunırmak
Şenol
Bal |
İstanbul
Aydın
İzmir |
Yılmaz Tankut |
Adana |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz
efendim:
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet
organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde
temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini,
21. yüzyılın evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin benimseyebileceği
bir anayasaya kavuşturabilmenin, tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir
Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve
tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak
Meclisin ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP, bu kapsamda,
Devlet ile milleti
kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile
devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile cumhuriyeti
barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü
üniter yapı içinde sağlayacak ve devleti kurum ve
kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini
koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme
belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece
milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine
kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete
dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini
seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik
Teklifi, kendi subjektif hedefine ulaşmak için
hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına
dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine
bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir başkanlık
sistemi getirilmektedir
Bu teklif, parlamenter
demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde millet
yoktur, milletin iradesi yoktur, milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü
bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP'den iş
beklemektedir, aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir.
Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine
çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu
teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu
sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.
AKP memur sendikaları ile
toplu görüşmede;
AKP 8 yıllık iktidarında
devleti partileştirmiştir.
AKP, kadrolaşmanın ötesinde
devlette AKEPELİLEŞTİRME yaratmıştır.
2003 yılından itibaren % 2
refah payını kaldırmıştır.
Toplu görüşme sonunda
Uzlaştırma Kurulu kararlarına uymamış, uygulamamıştır.
Uluslararası sözleşmelerden
doğan mükellefiyetlerini yerine getirmemiştir.
Teklifte yer alan Hakem
Kurulu AKP'nin inisiyatifine göre kurulacaktır.
Memur AKP'nin iktidarına
mahkûm edilmektedir.
AKP, 8 yıllık iktidarındaki
bu başarısızlığın suçunu Anayasa üzerine atmak istemiştir.
Grev hakkı tanınmayan toplu
görüşme temel dayanaktan yoksun bir uygulamadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra
sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özdal Üçer (Van) ve arkadaşları
Madde: 6
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 53 üncü maddesinin kenar başlığı “A. Toplu iş sözleşmesi hakkı”
olarak, 53 üncü madde de aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 53.- İşçiler, memurlar
ve diğer kamu görevlileri toplu iş sözleşmesi yapma ve grev hakkına
sahiptirler. Lokavt yasaktır.
Toplu iş sözleşmesinin nasıl
yapılacağı ve grev hakkının kullanımı kanunla düzenlenir.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçe mi, üstünde
mi konuşacaksınız?
ÖZDAL ÜÇER (Van) –
Konuşacağım…
BAŞKAN – Sayın Üçer, buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, sayın milletvekili arkadaşlar; önergemiz üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Madde, Anayasa’nın 53’üncü
maddesi şu anki hâliyle grev hakkını yalnızca sendikalaşmış işçilere
tanımaktadır. Ayrıca, toplu iş sözleşme hakkı değil, toplu görüşme hakkını
tanımakta. Şimdiki durumda memurlara toplu iş sözleşmesi yapma hakkını tanıyan
bir anlayışı olumlu olarak değerlendirmek mümkündür. Fakat grevden yoksun bir
toplu iş sözleşmesinin anlamsızlığını ifade etmeye gerek var mıdır, bilmiyorum
burada. Şu anlama gelmektedir: Birine misafir muamelesi yapmak. İşte, misafir
umduğunu değil, bulduğunu yer misali ona yapılan yemek ikramı gibidir. Yani
memura “Sen bu sofraya oturabilirsin, sana sunulan yemek budur, ama ben bu
yemeği yemek istemiyorum, daha iyi bir yemek yemek
istiyorum, daha nitelikli bir hizmet almak istiyorum dediğin zaman, asla
sofradan kalkma hakkın yoktur.” Böylesi basit bir benzetmeyle bile, grevsiz
toplu iş sözleşmesinin bir anlam taşımadığını ifade etmek mümkündür.
Yani, bugün işçi sınıfının
çok büyük bir kısmını oluşturan sendikasız işçiler, örgütlü olmadıkları ya da
örgütlenmeleri engellendiği için grev hakkından yararlanamamaktadırlar. Bu
işçilerin üretimi toplu hâlde durdurmaları, yasa dışı grev olarak kabul
edilmektedir. Benzer yaklaşım, işçi sınıfının organik bir parçası olan memur
tanımı içinde çalışan milyonlarca kişi için de söz konusudur. Bunlar, bu
konuyla ilgili düzenlemeler, daha evvelden de belirttiğimiz gibi, Anayasa’nın
90’ıncı maddesinde, uluslararası hukuk usulüne göre imzalanmış anlaşmalar
çerçevesinde geçerli olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Anayasa’mız
böyle bir hükmü taşırken, bizim yeni oluşturacağımız Anayasa’da grev hakkı
vermeyişimizin ve lokavt hakkını, hak olmayan lokavtı hakmış gibi göstermenin
ne anlamı vardır? Lokavt bir hak değildir arkadaşlar. Lokavt, emeği sömüren
sermaye güçlerinin sermayesini garanti altına almaktır, sömürme yetkisi
vermektir. Zaten, emek gücünü kullanan çevrelerin, emek gücünün sahibi olan
çevrelerin işverenle pazarlık hakkı sınırlıdır. İşveren, işçisini, her an,
yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde işten çıkarma ve ona kendi taleplerini
dayatma hakkına sahiptir. Greve karşı lokavt hakkını tanımak, lokavtı bir hak
olarak tanımak, dünya demokrasi tarihi açısından ilkelliktir. Ya bu Meclis
emekten, emekçiden yana olacaktır ya da emeği sömüren ve uluslararası hukuk
normlarını hiçe sayan sermayedarlardan yana olacaktır. Elbette ki biz
sermayedarların da bazı haklarının, temel haklarının güvence altında olmasını
istiyoruz ama emeğin gücünün, sermayedarların sömürüsü altında ezilmesine de
müsaade etmiyoruz, bunu da kabul etmiyoruz.
Grev hakkını vermiyorsunuz
“Biz Anayasa’yı değiştirdik.” diyorsunuz. Anayasa değişmez arkadaşlar. Gidin
sorun, yedi yaşındaki çocuklar size inanmaz. Grev hakkı verin, biz oylayalım,
destekleyelim ama gidip orada burada “Biz Anayasa’yı değiştiriyoruz, bu ülkeyi
güzelleştiriyoruz, DTP…” Kapattınız ya DTP’yi… “BDP
bize destek vermiyor.” demenin bir anlamı yok ki. İnanın, yedi yaşında
çocukları, tutukladığınız çocukları, tutuklattırdığınız çocukları
kandıramazsınız.
Bütün sorunları iç içe
tartışıp çıkmaza dönüştürmek, toplumun kafasını…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, süreniz
sona erdi. Size de bir dakika ilave süre veriyorum.
Buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –
Teşekkürler.
…toplumun kafasını
bulandırıp, yani şu an, denize düşen yılana sarılır misali halkı çaresiz kılıp,
ondan sonra, küçük küçük hamlelerle, yapay hamlelerle
halkın sorunlarını gideriyormuş taktiğiniz artık sökmez. Bu halk, bunu kabul
etmez. Gelin, Anayasa’yı düzeltin, bu konuda sonsuz destek verelim. Yani
Anayasa’yı düzelteyim derken, kaş yapayım derken göz çıkartmaya kalkarsanız
buna kimse müsaade etmez; memurlar müsaade etmez, işçiler müsaade etmez,
vekilleri müsaade etmez, halk müsaade etmez, biz müsaade etmeyiz çünkü halkın
temsilcileriyiz.
Bu vesileyle, tekrar, 1 Mayıs
işçi, emekçi bayramını kutlayarak hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Üçer, teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
"7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim. 14/04/2010
Harun
Öztürk
İzmir
"Madde 6- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 53 üncü maddesinin kenar başlığı "A. Toplu iş
sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı" şeklinde değiştirilmiş, üçüncü ve
dördüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
Memurlar ve diğer kamu
görevlileri dâhil işçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlileri, toplu
sözleşme yapma hakkına sahiptirler.
Toplu sözleşme yapılması
sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde taraflar Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem
Kuruluna başvurabilir. Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir
ve toplu sözleşme hükmündedir.
Toplu sözleşme hakkının
kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin
yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere
yansıtılması, Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve
esasları ile diğer hususlar, gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak ve
hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenlenir.
"
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge sahibi, İzmir
Milletvekili Sayın Harun Öztürk.
Buyurun efendim, süreniz beş
dakikadır.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önergem üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Anayasa’mızın 51’inci
maddesinin beşinci fıkrası, işçilerle kamu görevlilerini birbirinden ayırmak
için “İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki hakları…”
şeklinde başlıyor. “Kamu görevlileri” kavramına, memurlar ve diğer kamu
görevlileri girmektedir. “Memur” denilince ne anlaşılması gerektiği konusunda
tereddüt yoktur. “Diğer kamu görevlileri” kapsamına ise 4/B maddesine göre
sözleşmeli çalışanlarla, diğer kanunlara göre kadro karşılığı ya da pozisyon
esası gözetilerek sözleşmeli çalışanların, üniversite öğretim elemanlarının,
hâkim ve savcıların, askerî personelin girdiği konusunda da tereddüt olmaması
gerekir. Bu durumda, 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesi uyarınca geçici personel
olarak çalıştırılanların “kamu görevlisi” kavramına girip girmeyeceği
tartışmasını ortadan kaldırmak için, maddede bu kavram yerine “kamu hizmeti
görevlileri” kavramının kullanılmasının daha doğru olacağı düşüncesiyle önerge
verilmiştir. Bu nedenle, 51 ve 53’üncü maddelerde geçen “kamu görevlileri”
ibaresi yerine “kamu hizmeti görevlisi” ibaresinin kullanılmasının daha doğru
olacağını düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, grev
hakkının düzenlendiği 54’üncü maddede memurlar ve diğer kamu görevlileri için
bir düzenleme yapılmıyor ancak tanınan toplu sözleşme hakkının kâğıt üzerinde
kalmaması için, kamu görevlilerine de grev hakkının tanınması gerekir. Bunun
için, 54’üncü maddeye de “İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin
bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları, gördükleri hizmetin
niteliğine uygun olarak ve hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı zorlaştırmayacak
ölçüde kanunla düzenleme yapılır.” şeklinde bir fıkra eklenmesinin yerinde
olacağı düşüncesindeyim.
Değerli milletvekilleri, ILO’nun kamu çalışanlarını doğrudan ilgilendiren sözleşmesi
151 sayılı Sözleşme’dir. Bu sözleşmede,
uyuşmazlıkların çözümünün idare ile sendikalar arasında bir görüşme sürecine
bağlandığını görüyoruz. Bu süreçte, hakemlik ve uzlaşma gibi yöntemlerden de
yararlanılabilmektedir. Bu sözleşmede, toplu sözleşme ve grev hakkı
öngörülmemekle birlikte, bunların yapılamayacağına ilişkin yasaklayıcı bir
hüküm de yer almamaktadır. Nitekim, biz, bu 151 sayılı
Sözleşme’nin çözümle ilgili formüllerinden toplu görüşmeyi Anayasa’mıza
aktarmışız. Teklifle, bu toplu görüşmeye biraz daha bağlayıcılık ve kesinlik
getiriyoruz. Ancak, grev hakkını vermemize engel bir durum olmadığını tekrar
vurgulamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
toplu görüşme yerine ikame edilen toplu sözleşme hükmünün, memurların maaş
artışlarının yapılmasında esaslı bir yöntem değişikliği yapmadığı görüşündeyiz.
Bu değişiklikten sonra ortaya konacak toplu sözleşmenin hayata geçirilmesi de
ya bir Bakanlar Kurulu kararının çıkarılmasına ya da yasal bir düzenleme
yapılmasına bağlı olacaktır. Yapılmaz ise yaptırımı bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
ayrıca, hakem kurulu kararlarının hayata geçirilmesi için yasa çıkarılması
gereken durumlarda yasama organını noter durumuna düşürmek de kabul edilemez.
Kaldı ki yürütme organı, Anayasa’mızın 65’inci maddesinde ifade edilen “Devlet,
sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin
amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde
yerine getirir.” hükmüne dayanarak, bugüne kadar yaptığı gibi ayak sürüyebilir.
Bunun için, Anayasa’da, 128’inci maddede yapılmak istenen değişiklik yeterli
değildir.
Kamu hizmeti görevlilerinin
statü hukukuna ilişkin hususların yasaya bırakılması, mali ve sosyal hakların
ise tümüyle toplu görüşme ile belirlenmesinin yerinde olacağı düşüncemi ifade
ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 6. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53. maddesine 3.
fıkra olarak eklenen fıkrada yer alan "görevlileri" ibaresinden sonra
"görevli" ibaresinin eklenmesi, 4. fıkra olarak eklenen fıkrada yer
alan "kesindir ve" ibaresinin metinden çıkarılması ve aynı fıkranın
sonuna, "Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları yargı denetimine açıktır.
Sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine
başvurabilir" cümlelerinin eklenmesi ile 5. fıkra olarak eklenen fıkranın
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Atilla Kart (Konya) ve arkadaşları
"Toplu sözleşme hakkının kapsamı,
istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma
şekli, usulü ve yürürlüğü kanunla düzenlenir. Kamu görevlileri toplu sözleşmelerinden
elde edilen farklar kamu emeklileri ücretlerine, kamu toplu iş sözleşmeleri
sonucu elde edilen farklar işçi emeklileri ücretlerine yansıtılır. Kamu
Görevlileri Hakem Kurulunda memurlar ve diğer kamu görevlilerini temsil eden
üyeler ile diğer grupları temsil eden üyeler aynı oranda temsil olunur "
BAŞKAN – Sayın Meral…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Hükûmete, Komisyona sormayacak mısınız?
BAŞKAN – Affedersiniz… Bir
saniye…
Komisyon katılıyor mu
efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerine,
Sayın Meral, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasanın 6’ncı
maddesiyle ilgili verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, birkaç
gündür yasa görüşülüyor. AK PARTİ’li bazı
milletvekili arkadaşlarım ve bazı bakanlar burada görüşlerini açıklıyorlar. “12
Eylül hukukunu ortadan kaldıracağız” anlamıyla Anayasa değişikliği getirenler,
tam tersi, 12 Eylül’ün tahrip edemedikleri, geri bıraktıklarını ortadan
kaldırmanın yolunu seçmişlerdir.
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
5510 sayılı Yasa’yı getirdiniz, emekliliği yani tarımda, inşaatlarda, ormanda,
şeker fabrikalarında, yani kısacası, kısa süreli çalışan işçilerin emeklilik
hakkını ortadan kaldırdınız, bir. İki: Emekli olan düşük ücretli arkadaşların
taban ücretini kaldırdınız, emeklileri mağdur ettiniz, daha düşük ücretle
emekli olmasını sağladınız. Malullük aylığı almak için, Hakk’ın rahmetine
kavuşan bazı işçilerin 900 iş günü -beş yıl- çalışmasını 1.800 iş gününe -on
yıla- çıkardınız, çalışırken Hakk’ın rahmetine kavuşan işçilerin geride
bıraktıkları evlatlarına ücret aylığı bağlanmasını zorlaştırdınız. Bu saymakla
bitmez. Bu bir.
İki: 57’nci Hükûmetin Başbakan Yardımcısı Sayın Bahçeli -burada
oturuyor- ile Ecevit’in -o dönem rahatsız olduğu bir dönem- sabahlara kadar
çıkardıkları yasayı tahrip ettiniz. 4857 sayılı Yasa’yı getirdiniz, “50 işçi
çalıştıran bazı iş yerlerinde İş Yasası uygulanmaz.” hükmünü getirdiniz.
Kölelik yasasını getirdiniz, değerli arkadaşlarım -saymakla bitmez- işçilerin
haklarını ellerinden aldınız.
Şimdi Anayasa’yı
değiştiriyoruz. Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül hukukuyla en fazla uğraşan
insanlardan birisiyim. 12 Eylül, grevleri yasakladı, bazı iş kollarında grev
yasağı getirdi. Hak grevini kaldırdı, örgütlenme yasağı getirdi, grevlerin
ertelenme hakkını Bakanlar Kuruluna bıraktı. Yine saymakla bitmez, zaman kısa
değerli arkadaşlarım. Siz bugün ne yapıyorsunuz muhterem arkadaşlarım? Ona
benzer bazı maddeleri hayata geçiriyorsunuz. Bari “Memura hak veriyoruz ve
sair, başka kurumlara hak veriyoruz.” demeyin, “Kendimize göre bir Anayasa
düzenliyoruz.” deyin de millet bunu açık açık bilsin.
Neden korkuyorsunuz?
Bakınız “Avrupa Birliğine
gireceğiz.” diyorsunuz, rüyanız hayırlı olsun bana göre. Avrupa Birliğinde
polislerin bile sendikası var. İskandinav ülkelerinde, İsveç, Norveç,
Danimarka, Finlandiya’da genelkurmay başkanı hariç subayların sendikası var. Ne
oluyor orada, sistem mi bozuk, düzen mi bozuk değerli arkadaşlarım?
Siz, hak vermezsiniz. Ne
diyoruz? Memurlara grev hakkı verin. Dernekle sendikanın arasında bir fark
vardır değerli arkadaşlarım. Sendikada grev hakkı varsa dernekten farklıdır.
Eğer sendikada grev hakkı yoksa dernek eşittir sendikadır. Ondan dolayı bu
maddeyi, bu teklifi önerdik. Bunu çok iyi bilen arkadaşlarsınız.
Ayrıca bir şey daha önerdik
burada değerli arkadaşlarım. Siz de getirmişsiniz, memurlar toplu sözleşme
yaptığı zaman hakem kuruluna gider. Sayın Bakanım da açıklamasında onu ifade
etti.
Değerli arkadaşlarım,
işçileri örnek verdi. İşçiler de grev yasağı olan iş kollarında Yüksek Hakem
Kuruluna gider, diğerleri gitmez. Siz, tümünü grev kapsamı içine sokuyorsunuz
Yüksek Hakem Kuruluna gitmekle memurları. Onun için eğer memur arkadaşlarımıza
grevli toplu sözleşme hakkı verecekseniz, bazı iş kollarında, malum ki orada da
grev yasağı söz konusu olursa, sağlık iş kolunda bilmem nede, orada Yüksek
Hakem Kuruluna gitmenizde bir mahzurun olacağını düşünmüyorum. Aslında onun da
olmaması lazım ama mutlaka getireceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Meral,
konuşmanızı lütfen tamamlayınız. Bir dakika ilave süre veriyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) –
Toplu sözleşmenin farklarının yani memurların yapacağı toplu sözleşmeden alınan
farkların memur emeklilerine de yansıtılmasını gerçekte olumlu karşılıyorum.
Orada şunu teklif ediyoruz, diyoruz ki: Kamu çalışanlarına yani işçilerin de
yaptığı toplu sözleşmeden alınan farklar işçi emeklilerine de yansısın.
Ne olur burada değerli
arkadaşlarım? Geçmişte sendika kuran, aidat ödeyen, sendikanın saflarında yer
alan emekli arkadaşlarımızın sendikalarla bağları kopmaz. Dernektir,
vesairedir, diğer kurumlar ortadan kalkar. Emekli işçinin sendikayla ilişkisi
devam eder, sağlıklı bir gelişme olur. Siz de rahat edersiniz, biz de rahat
ederiz, emekli de rahat eder. Ondan sonra “38 kuruş verdim.” diye emekliyi
sızlattırmazsınız değerli arkadaşlarım.
Muhterem arkadaşlarım,
verdiğimiz önergeyi kabul ederseniz, gelecekte, çalışanlar hakkında rahat bir
sistem kurulmuş olur, memurlar için bunu söylüyorum. Bu takdiri sizlerden
bekliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Meral, ilave
süreniz de doldu efendim.
Lütfen selamlayın Genel
Kurulu.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) –
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 6. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53. maddesine 4.
fıkra olarak eklenen fıkranın sonuna, “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları
yargı denetimine açıktır. Sendikalar ve üst kuruluşları üyeleri adına yargı
mercilerine başvurabilir.” cümlesinin eklenmesiyle 5. fıkra olarak eklenen
fıkranın sonuna "Kamu Görevlileri Hakem Kurulunda memurlar ve diğer kamu
görevlilerini temsil eden üyeler ile diğer grupları temsil eden üyeler aynı
oranda temsil olunur.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök
Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika efendim.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 6, Anayasa 53… Arkadaşlar, bu madde
kesinlikle şeker bir madde değildir. Bu madde zehir bir maddedir ve çok hince
düzenlenmiştir. Bakınız, Anayasa 53’e baktığınızda arkadaşlar, Anayasa 53,
fıkra üç der ki: “Sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı
mercilerine başvurabilir.” Bunu kaldırıyorsunuz. Yani sürülen memur, sürülen
öğretmen -ey kamu emekçileri, dinleyin bunları- davalarını bugüne kadar, Kamu
Emekçileri Sendikası Kanunu 19’uncu madde (f) fıkrasına göre sendikalar açardı,
avukatlık ücreti ödenmezdi. Yargılama gideri, YD’li
isterseniz 165 lira, YD’siz isterseniz, yürütmenin
durdurulmasını istemezseniz 125 liraydı. Sendikaların dava açma hakkını elinden
alıyorsunuz yani sendikayla üyelerini ayırıyorsunuz.
HALUK İPEK (Ankara) – Nerede
ya?
İSA GÖK (Devamla) – Maddeyi
iyi oku Haluk İpek, iyi okuyun.
Bu maddede elinden aldığınız
anayasal imkânı bu yasayla vermiştiniz, 95’te Anayasa’ya bu girmişti. 2001’de
verilen hakkı Anayasa değişikliğinden dolayı geri alacaksınız, sendikalar
üyeleri adına dava açamayacak sürgünden dolayı. Bir memurun maaşı bin lira, bir
avukatlık ücretiyle, yargılama gideriyle 1.500 lirayı ödeyemez bu insanlar,
ödeyemeyecekler. Sendikadan koparacaksınız, bir.
İkincisi: Arkadaşlar,
memurlar başta olmak üzere kamu görevlilerinin tüm özlük hakları kanunla
düzenlenir der Anayasa 128. Bu maddenin hinliği nerede? Bu Anayasa paketinin
çerçeve 13’üne bakın, çerçeve 13. Bu, çerçeve 6. Çerçeve 13’te Anayasa 128’i
değiştiriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Evet, memurların özlük, tedavi giderleri
dâhil tüm hakları kanunla düzenlenir ama -Bakın, ama… Ne diyorsunuz?- mali ve
sosyal haklarına ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” Bu çerçeve 6’ya ne
koydunuz? Toplu sözleşme, memurlar dâhil. 3 milyon çalışan kamu görevlisi,
emeklileriyle beraber 15 milyon. Nasıl kıyıyorsunuz 15 milyona?
Arkadaşlar, Danıştay 2.
Dairesinin ve Anayasa Mahkemesinin bu kamu görevlilerinin sağlık yardımlarının
kesintisine ilişkin aldığınız kararların, Hükûmet
kararlarının iptaline ilişkin bir yığın kararı var. Şu anda bu kararları baypas
ediyorsunuz. Burada toplu sözleşme hükümleri anayasal kesinliğe kavuşuyor.
Sendika ile kamu görevlileri uyuşmazlığa düştü, toplu sözleşme kuruluna gitti
-Bu kurulun yönetiminin nasıl oluşacağı belli değil, kurulun oluşumu belli
değil- bu kurul bir karar verdi, dedi ki: “Kanser tedavisinde artık iki aylık parayı
ödeyeceğim. İlaç katkı payının yarısını vereceğim.” dediğinde ne yapacaksınız?
Anayasal kesinlik var, Anayasa madde 90 artık uygulanamaz burada çünkü toplu
sözleşme hükümlerine anayasal kesinlik veriyorsunuz. AİHM’e
gidemezsiniz, neden? Çünkü yargı yolunu kapıyorsunuz, yargı yolunu kapayan bir
madde var burada. Ne oldu? Anayasa 128’le sağlanan, ama son fıkrayla toplu
sözleşmeye atıf yapılan maddeyle memurlar başta olmak üzere -emeklileri de bu
fıkraya dâhil ettiniz arkadaşlar, emeklileri de- 15 milyon insanın sağlık
yardımı başta olmak üzere kırpılma, yok edilme imkânı yaratıyorsunuz. Bu
insanlara nasıl kıyıyorsunuz?
Ha, gündeme şu gelecek
arkadaşlar: Özel sağlık sigortaları. Özel sağlık sigortalarına pazar mı
yaratıyorsunuz? Biliniyor ki Hükûmette kimi üyeler ve
hatta eşleri sağlık sektörüne ciddi sermaye yatırmışlar. Bunu mu
planlıyorsunuz?
Arkadaşlar, maddenin tümünü,
çerçeve 13’le beraber değerlendirdiğinizde “Bunlar toplu sözleşmeye girmez.”
demeyin çünkü 4688 sayılı Kanun’un 28’inci maddesine baktığınızda, arkadaşlar,
tedavi yardımı, cenaze giderleri, kamu görevlileri için kat sayı ve
göstergeler, aylık ve ücretler, her şey toplu sözleşmeye dâhildir. Toplu
sözleşmeye siz, tüm kamu görevlileri -memurlar başta olmak üzere- bunlarla
ilgili hükümler koyma imkânını getiriyorsunuz çerçeve 6’yla, Anayasa 53’ü
değiştirerek.
Arkadaşlar, diğer taraftan
bir de bu uzlaşmazlık durumunda oluşturulacak olan Kamu Görevlileri Hakem
Kurulu çıkartıyorsunuz. Bu Hakem Kurulu kararları da kesindir. “Her tür konuda
yargı denetimini açıyoruz.” diye seviniyorsunuz, insanlara bunu şeker
gösteriyorsunuz ama burada kesinliğe bağlıyorsunuz.
Benzer uygulamayı şu anda
siz, aslında, 4688 sayılı Yasa’yla yapıyorsunuz. Burada Kamu Görevlileri Hakem
Kuruluna, önergemizde diyor ki: “Kamu emekçileri ile bağlı kurul…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök, süreniz
doldu efendim. İlave bir dakika süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
İSA GÖK (Devamla) –
Bitiriyorum, sağ olun.
Bari “Kamu görevlileri ile bu
kurulun karşı tarafı eşit temsil edilsin…” diyoruz ama ne yapıyorsunuz? Bir bakan (Kamu İşveren Kurulu Başkanı Devlet Bakanı), Başbakanlık
Müsteşarı, Maliye Bakanı Müsteşarı, Hazine Müsteşarı, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarı, İstatistik Kurumu Başkanı, Devlet Personel Başkanı, Maliye Bakanlığı
Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü ve Kamu İşveren Sendikasını koyuyorsunuz,
karşısında yalnızca benim -emeklileri de buraya dâhil ettiğiniz için bu
maddeyle- kamu emekçisi kardeşim kalıyor. Sahipsiz, imkânsız, anayasal
korumasız ve bu insanlarla siz bu kadar Kurulu bir masaya oturtuyorsunuz…
Sağlık yardımları dâhil, arkadaşlar, bakın, Amerikan sigorta şirketlerine,
Avrupa kaynaklı sigorta şirketlerine, Avrupa kaynaklı sigorta şirketlerine,
belki de Recep Tayyip Erdoğan’ın hanımının ortak
olduğu beyan edilen şirkete milyarlarca dolar aktarılacak. Lütfen, bunu
yapmayın. 15 milyon kamu görevlisini, memuru, emekliyi perişan etmeyin. Bu
insanları sağlık yardımından mahrum bırakmayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALUK İPEK (Ankara) –
Yakışmadı İsa Bey, yakışmadı!
İSA GÖK (Devamla) –
Önergemizi kabul edin, bu adaletsizliğe engel olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Gök, teşekkür
ederiz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Hasbelkader konuşma!
İSA GÖK (Mersin) – Medicana kime ait, Medicana?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
İftira atıyorsun hâlâ!
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Sayın Başkan, söz…
BAŞKAN – Önergeyle ilgili
kürsüden size söz veremem ancak yerinizden bir açıklama yapmak istiyorsanız İç
Tüzük 60’a göre yapabilirsiniz.
Buyurun Sayın Bakan.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Devlet
Bakanı Hayati Yazıcı’nın, Mersin Milletvekili İsa
Gök’ün, mensubu bulunduğu Hükûmete sataşması
nedeniyle konuşması
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; az önce dinlediğimiz Hatip
Arkadaşımız bana göre hiç nesnel olmayan, öznel, birtakım tasavvurlara dayalı
isnatlarda bulundu.
İSA GÖK (Mersin) – Ne gibi
isnat?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Örneğin, Hükûmet üyelerinin bazıları,
onların yakınlarının vesair, bu alanlara ilişkin
birtakım iş ve işlerin içerisinde olduklarına ilişkin imalarda bulundu. Yani
bir anlamda dedikoduları -şayet varsa- konuşmasına mesnet yapmaya çalıştı.
Bunlar şık değil, bunlar doğru değil. Arkadaşımızın gerçekten somut, eline
ulaşmış bilgileri varsa onları ilgili, yetkili arkadaşlarımıza götürürüz. Bir
de, bunun ötesinde…
İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Bakan, o zaman dinleyin. Son fıkraya bakın. Toplu sözleşme hükümleri emeklilere
yansıtılıyor.
BAŞKAN – Sayın Gök, bir
saniye…
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Beyefendi, ben konuşuyorum. Benim hakkım, hakkıma riayet edin.
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…
İSA GÖK (Mersin) – Biz, hep
sizinle kavga ediyoruz bu konuda.
BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen
oturun yerinize.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Bir dakika… Ben konuşayım, cevap verirsiniz.
İSA GÖK (Mersin) – İnsanları
kandırıyorsunuz!
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Ve meslektaşız, diyorsunuz ki: “Burada, sendikal örgütlerin toplu
sözleşme yapma hak ve yetkisi yok, devre dışı kalmış.” Cevap verirken bu konuyu
açıkladım.
53’üncü maddenin birinci
fıkrasında sendika demiyor “işçiler ve işverenler” diyor. Böyle düzenlenmiş
olmasına rağmen, bugün Türkiye’de işçiler ile işverenler arasında işçileri temsilen sendikalar toplu sözleşmenin tarafı olmaktadır.
Aynı şekilde, memurlarla ilgili toplu sözleşme süreçleri de memur sendikaları
ile kamu işveren sendikaları yürütecektir. Olay bundan ibaret, bunu çarpıtmaya
gerek yok. Bu çok açık, net.
İSA GÖK (Mersin) – Ne
çarpıtması Sayın Bakan! Neden bunu açıklamıyorsunuz, önergeyi kabul
etmiyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Bakan,
teşekkür ederiz.
Bu açıklama, önergenin daha
iyi anlaşılmasına umarım yardımcı olmuştur.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan, hangi maddeye göre söz verdiniz? Müzakere yok, önerge var.
BAŞKAN – Efendim, 60’a göre
istedi, verdim. Buradan istedi, veremezdim, vermedim.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Başkan, ben cevap verebilir miyim efendim?
BAŞKAN – Size herhangi bir
sataşma yapmadı, sadece açıklama yaptı Sayın Gök, lütfen oturun. Lütfen oturun.
İSA GÖK (Mersin) – 60’a göre
söz istiyorum, yerimden bir dakika.
BAŞKAN – Sayın Gök, size
herhangi bir sataşmada bulunmadı, sadece açıklama yaptı.
İSA GÖK (Mersin) – Efendim,
Sayın Bakan her zaman benimle kavga ediyor. Bir dakika süre verin, izah edeyim
maddeyi.
BAŞKAN – Bir Sayın Bakan
kimseyle kavga etmez benim bildiğim, sizinle de kavga etmez; ikiniz de
hukukçusunuz, niye kavga etsin?
İSA GÖK (Mersin) – Efendim,
madde çok açık, izin verir misiniz…
BAŞKAN – Peki, otur bakalım,
ne söyleyeceksin Sayın Gök.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Bakan, eğer ki getirdiğiniz fıkranın son hâline bakarsanız, emeklilere
yansıtılmasını düzenliyorsunuz. Yani 3 milyon kamu görevlisinin yanında
milyonlarca emekliyi bu maddeyle toplu sözleşme hükümlerine dâhil ediyorsunuz.
Toplu sözleşmeyle -yasa çok açık- sağlık yardımları başta olmak üzere her şeyi
düzenliyorsunuz. Düzenlenecek kurulda ise kamu görevlilerini eşit olarak temsil
ettirmiyorsunuz ve anayasal kesinlik veriyorsunuz. Bu, kamu emekçilerinin
hepsinin sağlık yardımlarının bitirilmesi demektir. Bu daha önce uygulandı.
Amerika’da Sayın Obama insanları sağlık çerçevesine alıyor…
BAŞKAN – Sayın Gök, onları
biraz önce kürsüden ifade ettiniz.
İSA GÖK (Mersin) – …siz ise
bu Anayasa değişikliğiyle çerçeve dışına çıkartıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Gök, tamam.
Biraz önce kürsüden ifade ettiniz onları. İfade ettiniz, tamam, Sayın Bakan da
cevap verdi.
İSA GÖK (Mersin) – Türkiye
bunu görmeli ve bunun hesabını soracaktır sizden.
Teşekkür ederim.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Hayır, ben cevap vermedim, neyi tekrarlıyor, anlamadım.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
şimdi okutacağım iki önerge de aynı mahiyette. Bu nedenle birlikte işleme
alacağım, istemeleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
İlk önergeyi ve diğer
önergenin imza sahibini şimdi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 6 ncı maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 53 üncü maddesine eklenen 1 inci fıkrada geçen "memurlar ve
diğer" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
İkram
Dinçer
Van
Diğer önergenin imza sahibi
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Konuşacak mısınız,
gerekçe mi?
İKRAM DİNÇER (Van) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun
lütfen.
Gerekçe:
Verilen önergeyle kamu
görevlileri aynı zamanda memurları da kapsadığından ayrıca “memurlar ve diğer”
ibaresinin metinden çıkarılması daha uygun olacaktır.
BAŞKAN – Birlikte işleme
aldığım iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 6’ncı
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin oylaması
gizli oylama şeklinde yapılacaktır.
Lütfen kimse yerinden
kalkmasın.
Gizli oylamanın ne şekilde
yapılacağını arz ediyorum:
Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan Kâtip üyelerden Komisyon
sırasındaki Kâtip Üye Adana'dan başlayarak İstanbul'a kadar (İstanbul dâhil), Hükûmet sırasındaki Kâtip Üye ise İzmir'den başlayarak
Zonguldak'a kadar (Zonguldak dâhil) adı okunan milletvekillerine biri beyaz,
biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf
verecek, pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir.
Milletvekilleri, Başkanlık
kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu
pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu
ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye,
Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine
işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı
pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna
atacaktır.
Bilahare oy verme yerinden
çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne
konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan
milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, gizli oylamaya Adana
İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına
başlandı)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz
orada ne yapıyorsunuz? Bekçi başı mısınız?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Oy
kullanıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Görevi olmayan arkadaşlar ayrılsınlar oradan.
HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) –
İş bittikten sonra “Görevliler ayrılsın…” Kendinizi kandırıyorsunuz.
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Peki, bu taraf ne olacak?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Orada oylama bitti.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Sayın Başkan, şuradan çekilsinler onlar, ne biçim iş bu?
BAŞKAN – Orada oy
kullananları görüyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Kim kullanırsa kullansın, onlara ne! Güya gizli oy! Ne biçim gizli oy,
anlamadım ki!
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Başkanım, bakın arkadaşlar orada oy kullanmıyorlar, geciktiriyorlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Oylarını kullandı hepsi, orada işgüzarlık yapıyorlar.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, oy kullanmayan arkadaşımız kaldı mı?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Var
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun lütfen…Hadi lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – On beş
dakikada oy kullanıyorsunuz. Bundan sonra biz de öyle kullanacağız. On beş
dakika bekleyeceğiz orada.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın
Başkan, üç kere sorarsın “Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?” diye, sonra
kaldırırsın.
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan
arkadaşım var mı? Biraz sonra “oy kullanma işlemi bitmiştir” diyeceğim. Var mı?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan, oy kullanmanın süresi yok mu?
BAŞKAN – Sayın Anadol, sakin olun lütfen.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Gelmeyen birisi var, inadına oy kullanmıyorlar. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Evet, arkadaşlar,
lütfen…
Arkadaşlar, evet,
milletvekillerinden oy kullanmayan kaldı mı? Lütfen, lütfen…
Var mı başka arkadaşlar?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Ya, o kadar koşturuyorsunuz, uğraşıyorsunuz, gelen arkadaşları takip
ediyorsunuz, refakatçi veriyorsunuz, buraya hâlâ getiremiyor musunuz
arkadaşları?
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oyunu kullanmayan arkadaşımız kaldı mı? Kapatıyorum…
KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN
(Bingöl) – Sayın Başkanım, kabinde oy kullanmak için bulunan milletvekili var.
BAŞKAN – Hadi arkadaşlar!
Sayın Kafkas, lütfen. Sayın
Kafkas, lütfen oyunuzu kullanın.
Arkadaşlar, şu oy kullanma
işini bir şova dönüştürmeyelim lütfen ya.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo
(!)
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın
Kafkas, lütfen acele eder misiniz!
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Oy
kullanmak erdemliliktir, oy kullanmayanlara tavsiye ederim.
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan
arkadaşımız kaldı mı efendim? Kapatıyorum…
Oy kullanma işlemi bitmiştir.
Kutuları lütfen kaldırın.
(Oyların ayrımına başlandı)
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) –
Bravo (!)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, bundan sonra bir oylama ne kadar sürecek, göreceğiz!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, bu size karşı yapılan bir harekettir, sizi zor durumda bırakmak
için yapılan bir hareket. Sizin adınıza
bunu kınıyorum. Böyle şey olmaz!
BAŞKAN – Kim yapmış benim
hakkımda bunu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Oy
kullanmasını bile on beş dakikada başaramıyorlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Kardeşim, şöyle yapalım: Kaç oy istiyorsanız o kadar oy verelim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Şu oylamanın namusunu kurtaralım hiç yoksa!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kaç
oy istiyorsanız verelim ya! Ayıp denilen bir şey var. Yakışıyor mu size! Sayın
Başbakanın gözünün önünde. Yakışıyor mu yani! Her şeyin cılkını çıkardınız!
OKTAY VURAL (İzmir) – “
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yazık yani! Hiç oylama yapmayalım, görüşme yapmayalım, Anayasa geçsin! Ayıp ya!
BAŞKAN – Sakin olalım
arkadaşlar. Şu anda sayım işlemi devam ediyor.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Başkanım, neyse… Gelecek oylamada biz gereğini yaparız!
BAŞKAN – Efendim, ben buradan
takip ediyorum arkadaşlar.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Olmuyor Başkanım, olmuyor!
BAŞKAN – Şimdi oy kullanan
bir arkadaşımız varken benim kesmem doğru olur mu?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sizin yapmanız doğru değil. Size bir şey demiyoruz, diğerlerine diyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne izan
var ne idrak var yahu!
(Oyların ayrımına devam
edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 6’ncı maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
“Oy sayısı : 408
Kabul : 336
Ret: : 70
Çekimser :
-
Boş: : 1
Geçersiz :
1
Kâtip
Üye
Kâtip
Üye |
Harun Tüfekci
Yusuf
Coşkun |
Konya
Bingöl” |
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz teklifin 7’nci maddesini okutuyorum:
MADDE 7- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN – 7’ci madde üzerinde
gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yozgat
Milletvekili Sayın Mehmet Ekici’ye ait.
Sayın Ekici, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
oylamaları doğru dürüst yapın yahu! Ne biçim Başkansın sen ya! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen
üslubunuza dikkat edin.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle
şey olur mu ya?
BAŞKAN – Sayın Genç,
Parlamentonun en tecrübeli milletvekillerinden birisiniz. Burada, bu kürsüde
başkanlık yaptınız, lütfen üslubunuza dikkat edin.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, hayır, yani bu Meclisi doğru dürüst yönetin.
BAŞKAN – Üslubunuza dikkat
edin.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
Meclisi doğru dürüst yönetmeyi öğrenmelisiniz.
BAŞKAN – Nasıl yönetileceğini
ben biliyorum. Nasıl yönetileceğini biliyorum, Anayasa ve İç Tüzük’e göre,
uygun… Lütfen oturun. Lütfen oturun.
Sayın Ekici, buyurun.
Süreniz on dakikadır efendim.
MHP GRUBU ADINA MEHMET EKİCİ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Anayasa Değişiklik
Teklifi’nin 54’üncü maddeyi yeniden düzenleyen 7’nci maddesi üzerinde söz
aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biz
Milliyetçi Hareket Partisi mensuplarıyız. Kırk yıllık siyasi deneyimi olan bir
hareketin mensubuyuz. Cumhuriyete, ilkelerine, kurucu iradeye saygılı ve bu
iradenin, saydığım ilkelerin yaşaması için hayatını feda edecek kadar da bende
olmuş bir hareketin mensuplarıyız. Demokrasi bizim için önemlidir ama
demokrasi, bizim için, sokaklarda ıspanak fiyatına satılan bir meta değildir.
Bizim inandığımız ve ülkemizin çağdaş bir şekilde ulaşmasını arzu ettiğimiz
demokrasi, insan haklarına dayalı bir demokrasi anlayışıdır. Millî iradeye
saygıyı esas alırız. Millî iradenin üstünlüğünü, üstünlüğü üzerine başka
herhangi bir iradeyi herhangi bir grup ve klik anlayışının esiri etmeden millî
iradenin üstünlüğü için de elimizden gelen her türlü çalışmayı yaparız.
Bugünlerde bu kürsüler de
dâhil olmak üzere pek çok alanda “cunta karşıtlığı” adı altında, bir zamanlar
ekin yaprakları gibi cuntacıların ayağının altına yatan insanların bugün
demokrasi havarisi kesildiğini de ibretle izliyoruz. Millete, devlete, vatana
bağlılığını çileyle ispatlamış, ateşle ispatlamış bir hareket olarak millete,
Anayasa’ya bağlılığa inancımız tamdır bizim. Bu kürsülerde değişiklik
teklifinin asıl amacını gizleyerek cuntacılığa, 12 Eylül ve sonuçlarına karşı
demokrasi ve özgürlük mücahitliğine soyunan kişi ve anlayışların hiçbir iftira
ve suçlaması MHP’yi kutlu yürüyüşünden döndüremeyecektir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Bu Anayasa değişikliğine biz
farklı şeylerle karşı çıkıyoruz. Bir kere, usulü yanlış. Hazırlanış
usulü, daha önce yapılan, yani Anayasa değişikliği yapma konusunda Avrupa
Birliğine ders verecek kadar külliyatı oluşmuş olan Türk Parlamentosunun ve
Türk siyasetinin deneyimlerinin aykırı bir usulle geliyor. “Uzlaşma… Uzlaşma…”
denirken laf olsun diye söylenen bir şey değil. Hazırlayacağınız Anayasa ve yapacağınız
değişiklikler sadece dünü değil, sadece bugünü değil, bugünden sonra gelecek
nesilleri de ilgilendiren metinlerdir. Bunlar öyle günübirlik de, tüzük
değiştirir gibi değiştirilecek hususlar da değildir. Dolayısıyla bir usule,
esasa dayalı olarak yapılması lazımdır ama karşımıza bir dayatma şeklinde bir
Anayasa metni konuldu AKP ve iktidarı tarafından.
Yapılan işlem teamüllere de
aykırıdır. Bir önceki konuşmamda ısrarla belirttim. “Referandum… Referandum…
Giderse gider, millet de ne takdir ederse o da başüstünedir.”
ama herkese hatırlatıyorum, Kıbrıs’ta geçen hafta bir seçim oldu, herkes bunu
görsün.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– O da başüstüne...
MEHMET EKİCİ (Devamla) – O da
başüstüne ama temel hak ve hürriyetlerin referandum
konusu yapıldığı bir başka parlamento yoktur, olamaz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Kabul edin o zaman.
MEHMET EKİCİ (Devamla) –
Sayın İyimaya, bunu en iyi bilenlerdensiniz. Yani
dayatmayı mı kabul edelim, onu mu diyorsunuz? Dayatmayı kabul etmeyiz.
Dolayısıyla yaptığınız işler…
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Temel hak…
MEHMET EKİCİ (Devamla) -
Temel hak ve hürriyetler kabul edilmiştir zaten. Yani bunu bir daha mı tartışmaya
açıyorsunuz? Kadın-erkek eşitliğini pozitif ayrımcılık başlığı altında tekrar
tartışmaya açmayı bir anayasacı olarak içinize sindirebiliyorsanız, bizim için
mesele yoktur.
Dolayısıyla, hukuka ve cari
Anayasa’ya da aykırı bu teklif bir dayatmadır, tümüyle bir dayatmadır.
Dolayısıyla usulüne uygun olmadığı için karşı duruşumuzun ne olduğunu Türk
milleti anlamalıdır.
Bir başka husus, anayasalar
kutsal metinler de değildir, elbette değiştirilebilir. Toplumun ihtiyaçları,
toplumun beklentileri Anayasa değişiklikleri için de temel göstergeler olabilir
ama şimdi size soruyorum: Bu Anayasa değişikliği işsizliğe çare bulacak
tedbirleri öngören bir Anayasa değişikliği midir? Tekliflerinizin içinde
işsizlikle ilgili bir tane madde yok. Daha önce uzlaşılan, 411 imzayla temsil
edilen ve Sayın Başbakanın bizzat 411 imzayı Anayasa Mahkemesi tanımadı diye
bahsettiği değişikliği bile buraya koyma ihtiyacı hissetmemişsiniz.
Yine, bir başka husus daha
var ki, bu çok önemli. Bakın, Sayın Başkan 17 Nisan 2010 tarihinde Kanal 24’te
bir konuşma yaptı. Aynen söylediğini söylüyorum: “Anayasa değişikliği önerimiz
açılım projemizin, Millî Birlik ve Kardeşlik Proje’mizin önemli bir parçasıdır.
Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyor.”
Şimdi, yüce Meclisin
huzurunda Türk milletine soruyorum: Bu Anayasa değişikliğiyle Habur görüntülerinin önünü mü açıyorsunuz arkadaşlar? (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDEM (Aydın) – Ne
alakası var?
MEHMET EKİCİ (Devamla) –
Alakası var. İşte okudum metni. Sayın Başbakanın sözü bu. Benim sözüm değil.
MEHMET ERDEM (Aydın) – Yanlış
şeylerin reklamını yapıyorsunuz.
MEHMET EKİCİ (Devamla) –
Oluşturmaya çalıştığınız altyapı ülkemiz ve milletimizi derinden yaralayan bu
açılım parçasının bir süreciyse, o zaman siz Anayasa falan yapmıyorsunuz
burada, başka şey yapıyorsunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, eğer
böyleyse bu, bunu bu kürsülerden açıkça milletimize söylemek durumundasınız.
Yani bu açılımın altyapısı için hazırlanmış bir Anayasa değişiklik teklifi ise,
Sayın Başbakanın söylediğini, bu sözcüler, burada, özgürlük savaşçısı
cuntacılığa karşı yiğitçe direnen mücahit rolünü bırakıp bu gerçeği
söylemelidirler.
Değerli arkadaşlarım, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ajandanın faili olmayacağız, aleti
olmayacağız, ortağı olmayacağız. Bunu bizden talep etmeye de kimsenin hakkı
yoktur. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi kendi gündemini kendi belirleyen bir
siyasi partidir. Milliyetçi Hareket Partisi gündemini belirlerken, başkentin
Ankara olduğu gerçeğinden hareket eden bir gerçeklikle kendi gündemini
belirler. Dolayısıyla yüce Türk Milleti iyi bilmelidir ki, Milliyetçi Hareket
Partisi, halkının ve Türk milletinin haklarına halel getirecek hiçbir eyleme
müsaade etmeyecektir.
Dolayısıyla tavsiyemiz, bu
teklifi geri çekmenizdir. Size diyalog önerdik, size partiler arası uzlaştırma
kurulu önerdik. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının riyasetinde bir
uzlaştırma kurulunun karar altına aldığı her hususu, seçim sonrasında
gerçekleştirmeye vaat ettik ve bu sözümüzde sonuna kadar devam edeceğimizi
belirtiyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ekici,
teşekkür ediyorum.
Şimdi, 7’nci madde üzerinde
gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Sayın Cevdet Selvi’ye aittir.
Sayın Selvi,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Selvi,
sizin de süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Elimden gelse sekiz dakikada
bitireceğim.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; değişiklik teklifinde 7’nci madde olan, Anayasa’nın 54’üncü
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına görüş ve düşüncelerimi belirtmek
üzere geldim.
Saygıdeğer milletvekilleri, elbet
bu Anayasa, yasalar, uluslararası sözleşmeler sadece meclislerde tartışılıp
ondan sonra da raflarda kalması için yapılmaz. Bunların halkın günlük yaşamına
yansıması gerekmektedir, yaşam standardını yükseltmesi gerekmektedir, aksi
hâlde laftan ibaret kalır. O nedenle, bu Anayasa değişikliğinde, özellikle
çalışma hayatını ilgilendiren konularda, öyle, zannedildiği gibi, sık sık söylendiği gibi, ne demokratikleşmede bir gelişme ne
özgürlüklerin kullanılabileceği bir katkı söz konusu değildir. İşin ilginç
yanı, bütün bunlar söylenmesine rağmen, tam tersine, var olan birtakım hakları
da ortadan kaldırmaktadır. Örneğin, 54’üncü maddede, sözde, üçüncü paragrafında
belirli konunun kalkması dururken, aşağıda, yedinci paragrafında, var olan ve
kullanılma imkânını sağlayan haklar da kalkmıştır. Bunu hemen şöyle söylemek
isterim: “Toplu iş sözleşmesi yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde
işçiler grev hakkına sahiptir.” Bu, menfaat grevini tarif eder. Anayasa’da bu
böyle olduğu sürece hak grevini uygulamak, kullanmak mümkün değildir. 2822
sayılı Grev ve Lokavt Yasası söz konusu olduğunda “Anayasa engel, hak grevi söz
konusu olamaz.” derler, denebilir. İşte bu son derece tehlikelidir. Biz, hak
grevinin, iş yerlerinde istikrarın bozulmaması, üretimin aksamaması için ve o
yapılan toplu iş sözleşmesinin uygulanır hâle gelmesi için kaçınılmaz olduğunu
söylüyoruz, fakat, bir taraftan “Haklar veriliyor.”
derken huzuru da ilgilendiren, üretimi de ilgilendiren böylesine önemli madde
buraya dercedilmemiştir.
İkincisi, “Genel grev ve
lokavt yasak, yapılamaz.” diyor.
Değerli arkadaşlarım,
dünyanın hiçbir yerinde genel grevler yasalarda, anayasalarda yer almaz, alsa
da almasa da anlam ifade etmez. Bu grevler kendi kuralını kendisi koyar ve o
nedenle de o sonucunu herkes orada görür. Yani, burada kaldırmak, koymak
geleceğe dönük hazırlayacağımız o Grev ve Lokavt Yasası’nda büyük
rahatsızlıklar yaratacaktır. Bu yasada grev ve lokavtın yasaklanması veya
ertelenmesi denmektedir. Bunun ikisi de yasaklanmadır, müzakereyi ortadan
kaldırmaktır. Bir grev ertelense bile tarafsız aracı tarafından ne söyleniyorsa
yapılır. Bir grevin genel iş kolu bazında yasaklanmasının ötesinde her grev her
an yasaklanabilir denmektedir. Yani, sağlıklı bir gelişmenin, demokratik yönden
gelişmenin olmadığını, özgürlüklerle ilgisi olmadığını ve tam tersine, var olan
hakların da geriye gittiğini söylemek mümkündür. Ancak, bu konularda çok
çalışmalarımız oldu.
Çalışma hayatı bir bütündür,
tek, parça parça ele alındığı zaman o çalışma
hayatında, çalışma yaşamında yani endüstriyel ilişkilerde sağlıklı bir
gelişmeyi yakalamanız mümkün değildir. Hatırlayacaksınız, 2003 yılında 1475
sayılı Yasa’nın 4857 sayılı Yasa’yla değişikliği noktasında -iktidara yeni
geldiğiniz günlerdi- Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon üyeleriyle oturup
geldik, alelacele bu İş Yasası’nı değiştirmeye komisyonda çalıştık. Orada bizim
önerimiz şuydu: “Çalışma hayatı, endüstriyel ilişkiler bir bütündür. Çalışma
Yasası, 1475 sayılı Yasa değişirken 2821 ve 2822 sayılı Yasa’yla beraber, hatta
uygunsa, çok zorlanmazsanız 506 sayılı Yasa’yla beraber çıkaralım, Türkiye’de
çalışma hayatının istikrarını, daha sağlıklı çalışma ortamını
gerçekleştirelim.” dedik. Hayır, sadece 1475’i… Sabahlara kadar burada,
yapılacak yanlışların önlenmesi için gayret gösterdik. Ama ne yazık ki -bunu
söylerken bile rahatsız oluyorum bu çatı altında- çıkarılan 4857 sayılı Çalışma
Yasası, herkesin de kabul ettiği, yaşayarak gördüğü gibi maalesef çağımıza
uygun değildir, Türkiye’de yaşanan olaylara uygun değildir, “kölelik yasası”
denilse yeridir. Bunu anlatamadık.
Arkasından hemen 2008 yılında
ILO’ya, Cenevre’ye gidecektik. Alelacele, o günün
değerli bakanı ve arkadaşlarımız “Bu 2821 ve 2822 sayılı Yasa’yı konuşalım bir
an önce, Cenevre’ye giderken orada da bunu söyleriz.” dendi. Grup başkan
vekillerimiz bizi çağırdı, Komisyona gitmeden önce oturduk, dedik ki -2821 ve
22’yle ilgili konfederasyonlarla konuştuk- “Elimizden geleni yapalım. Bir hayli
de bir uzlaşma gibi bir şey var. Dört beş madde kalmıştı. Bu da çözülürse iyi
olur.” Türkiye'nin Çalışma Bakanlığı, devleti adına, hükûmeti
adına bakan ve temsilcileri gidiyordu. “Orada diğer ülkeler karşısında mahcup
olmayalım. Artık, 2008 yılında son noktaya gelmiş, çıkar.” Ama ne yazık ki,
oraya gidildi 2008’de, “Biz bunu hallettik, yapıyoruz.” denildi; 2009 yılında
Aplikasyon Komitesi tarafından da kara listeye alındı Angola’yla, dokuzuncu
sınıf ülkelerle beraber Türkiye. İşçi sınıfının, emeğin, demokrasinin,
özgürlüğün böylesine geliştiği iddia edilen ülkede rahatsız edici, ülkemiz
adına utandırıcı gelişmeleri gördük.
Ayrı bir önem… Sözümün
başında “Yasalar uygulanmıyor, insanların hayatında olumlu bir gelişme
sağlamıyorsa anlam ifade etmez.” dedim ve Türk Ceza Yasası’nda Anayasa’nın
51’inci maddesine göre çalışanlar sendikalı olur, istediği sendikayı kurma ve
üye olma hakkına sahiptir, kimse engel olamaz, mâni olamaz, engel olanlarsa
cezalandırılır. Türk Ceza Yasası’nda da bir işçi, çalışan, memur sendikalı
olmak istediği zaman, uluslararası haklardan doğan bu hakkını özgürce
kullanması gerekir. Ama Türkiye’de buna imkân verilmez ve Türk Ceza Yasası’nda
“Hapis cezasıyla cezalandırılır.” demesine rağmen Türkiye’de 100 binin
üzerinde, sadece sözleşmeli olmak istediği için insanlar sokaklara sürülmüş,
ailece aç bırakılmıştır. Bir tek işveren, bir tek Çalışma Bakanlığının
denetlediği, bir tek uygulanmış mıdır? Bu yasalar buralarda övünmek için değil,
halkın yaşamını olumlu etkilemek için.
Sonunda ne olmuştur? Ne yazık
ki -Sayın Başbakanın da son günlerde söylediği gibi- Türkiye emeği, insanı,
insanın değerlerini acımasızca sömüren bir ülke hâline gelmiştir. Sömürünün de
sonu yoktur. Acımasızca, ağır sömürü… Emek sömürülerek zenginleşmenin marifet
olduğu Sayın Başbakanımız tarafından kamuoyuna açıklanmıştır ama orada bir
incelik var, adres yanlıştır, adres küçüktür. O sömürüye zemin hazırlayan
AKP’dir. O sömürünün acımasız olmasını sağlayan işte bu ve benzeri yasal
düzenlemelerdir. Bu da Sayın Başbakan ve AKP’nin marifetidir.
Çıkıp dışarıya kafaları
karıştırmak için söylenen öneriler gerçekleştirilmez ve insanlar işsizlikten,
yoksulluktan kırılırken o, yokmuş gibi farz edilip ve özellikle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Selvi, size de ilave süre veriyorum iki dakika. Lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) –
Teşekkür ederim.
Bunlar övünülürken Sayın
Başbakan mecbur kalmıştır. Yoksa öyle tek sektör değil, o şimdiye kadar gerek
işsizlikle gerekse sendikal hak ve özgürlüklerle söylediklerimiz eğer dikkate
alınsaydı ülke yararına olurdu. Ne acı bir olaydır ki çelişkiler içerisinde
uyguladıkları ekonomik politikayla uyuşmayacak, mantığın kabul etmeyeceği,
işverenlere gidip de “Birer adam alın, rica ediyorum…” Olabilir mi böyle bir
şey? Hani liberaller, hani uyguladığı politikanın inceliğini, derinliğini
görmesi gerekenler? Ne hakkınız var sermayeye… Ağır istihdam vergisini
indirmediniz, ağır…
Dünyanın en yüksek sosyal
sigortalar primini, sosyal güvenlik primini aldınız, harcadınız ve ondan sonra
da en yetersiz hizmeti verdiniz. Şimdi de halkın gözüne baka baka, sekiz yıl sonra “Türkiye’de acımasız bir sömürü var.”
diyorsunuz ve orada da kafa karıştırmak için belirli bir sektöre
yöneliyorsunuz. Eğer Türkiye’deki…
Helal olsun Başbakana, bugüne
kadar en doğru söylediği bu; Türkiye genel olarak sömürülürken emeğin,
insanların değerlerinin de sömürüldüğünü söylemek zorunda kaldı, sağ olsun.
Bunları söylemek değil, çözmek…
Sekiz yıl sonra bu acı olayı
müjde etmek ve kafa karıştırmanın ülkemizin yararına olduğu kanaatinde değilim.
Halkı daha fazla oyalamak, aklıyla, zekâsıyla alay etmek, hakaret etmek galiba
son derece rahatsız edici, var olan genel huzursuzluğu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, süreniz
bitti, Genel Kurulu selamlayın efendim.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) –
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim
Sayın Selvi.
Şimdi söz sırası Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş’tadır.
Sayın Karabaş buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kanun teklifinin 7’nci
maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, üç gündür bu kanun
teklifini görüşüyoruz. Dünden bu yana da daha çok çalışanların haklarıyla
ilgili, sendikalaşmayla ilgili, sendikal özgürlüklerle ilgili, grev ve toplu
sözleşmeyle ilgili maddeler üzerinde görüşmeler yapılıyor.
Şimdi, bir taraftan bu kanun
teklifinde getirilen değişikliklerle ilgili, düzenlemelerle ilgili
değerlendirme yapacağız ama biraz da özellikle 2002’den bu yana, 1980
darbesiyle ve o darbeden 2002’ye kadar gittikçe, hem yasal anlamda hem fiilî,
pratik anlamda engellenen, baskı altına alınan ve hak kaybına uğrayan işçi, kamu
emekçisi, diğer alanlarda Türkiye’de her anlamda emek sarf eden, emeğiyle
çalışan kesimlerin hem örgütlenme hem de ekonomik haklarıyla ilgili bazı
değerlendirmeler yapmak gerekiyor.
Şimdi, iktidar, Hükûmet işte, yasalarda şimdiye kadar devrim sayılabilecek
değişiklikler yaptıklarını, şimdi de bu yasal değişiklikleri yaparak işçinin,
emekçinin, kamu emekçisinin, tüm kesimlerin örgütlenme ve hak arama yollarını
açtıklarını söylüyorlar. Şimdi, düşünün, bir ülkede bu
ülkenin başta Başbakanı olmak üzere yetkili bakanları, devlet yetkilileri,
işçinin haklarıyla ilgili yaptığı her eylemde işte, ülkede birçok aç olduğunu,
birçok işsiz olduğunu, bu kadar yüksek maaşla, aldığınız bu maaşların yoksulun
ve tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu, bu ülkede daha düşük ücretlerle
çalışmaya hazır ve hiçbir hak talep etmeden, örneğin 4/C’de
olduğu gibi, birçok kişi var diyor.
Peki, böyle bir zihniyet, şu
anda yüzyıllardır işçilerin ağır bedeller ödeyerek ve mücadele yaparak elde
ettikleri, evrensel hukuk tarafından kabul edilen ve birçok ülkede de işçinin,
kamu emekçisinin, çalışanların haklarının verilmesi ve onların hakları için
mücadele edilmesi yolunu açan bir dönemde, Türkiye'nin bu söylemlerini, Türkiye
Başbakanının ve yetkililerinin, bakanların bu söylemini nereye koyacağız? Bu
söylem, bu zihniyet, işçinin, emekçinin hak talebini nasıl karşılayacak?
Siz, bir taraftan -her ülkede
özelleştirme oldu, ama- Türkiye'de yaşamın her alanına, sağlıktan eğitime ve
diğer üretim alanlarına kadar fırsat bulduğunuz anda özelleştirmeyi
yapacaksınız, fakat bu özelleştirmeler yapılırken, orada çalışan, yıllardır
emek vermiş, yasalar anlamında belli bir çalışma statüsü ve hakkı olan
kesimleri sokağa atacaksınız; bu kişiler direndiği zaman da devletin şiddeti,
devletin polisi, polisin copuyla üzerine gideceksiniz ve diğer taraftan, halkın
işsiz olan, aç olan kesimine bunları yuhalatacaksınız, küfür ettireceksiniz. Bunlar
yaşanmadı mı? Basına yansıdı, pratiğe yansıdı, gündelik söylemlere yansıdı.
Hükûmet
yetkilileri, başta Başbakan olmak üzere, Tekel işçilerinin, daha önceki
özelleştirme sonucu işsiz kalan SEKA işçisinin, diğer işçilerin her eyleminde,
onları işsiz olan, aç olan, ekmek bulamayan kesimlerle karşı karşıya getirdi.
İşte, tüyü bitmemiş yetimin hakkı, insanlar 500 liraya çalışmaya hazırken,
milyonlar varken, 3 bin liraya, 4 bin liraya mal olduğu söylendi.
Şimdi, bu zihniyet, bugün
çıkmış, işte “Bizler işçinin örgütlenmesinin, sendikalaşmasının, sendikal
faaliyetin önünü açacağız.” diyor.
Şimdi, böyle diyen bir Hükûmetin diğer karnesine de bakmak lazım. Bu ülkede
sendikalı çalışan sayısı kaçtır? Kamu emekçileri, evrensel bir hak olan ve…
Avrupa’nın tüm ülkelerinde, dünyanın da birçok ülkesinde sendikal haklarının
verildiği kamu emekçileri buraya, toplu görüşme, şimdi de yasada toplu sözleşme
olan noktaya gelinceye kadar hangi evrelerden geçtiler, nasıl sokaklarda
sürüklendiler? Yine, kamu emekçilerinin 200’e yakın -faili meçhul dâhil-
sendikal faaliyetinden dolayı öldürülme, işkenceden öldürülme ve sokak
ortasında öldürülme örnekleri var.
Bu ülkede, 2002’den bu yana
Türkiye’de iktidar olan AKP sendikalı sayısını ne kadar artırdı? 2002’de
sendikalı işçi ve kamu emekçisi sayısı kaçtı, bugün kaça yükseldi?
Yine, zaten kamu emekçisinin
grev yapma hakkı yok. Hak mücadelesi için bu kadar antidemokratik yasalar,
ücretlerin düşürülmesi; işçinin talep ettiği miktarın katbekat altında ücret
veriliyorken, ücret artışı veriliyorken, yasal anlamda birçok engel varken
Türkiye’de kaç iş yerinde greve gidildi, kaç tane işçi 2002 ile 2008 arasında greve
gitti? Eminim ki, iktidar sahipleri, Hükûmet
yetkilileri şunu söyleyeceklerdir: “Bizler zaten işçinin, emekçinin bu tür
sorunlarını çözdük, işçiler de greve gitme ihtiyacı duymadılar ki gitsinler.”
Bunu söyleyeceklerdir ama öyle olmadığını biliyoruz.
Şimdi “Grev hakkı ve lokavt”
adıyla 54’üncü maddede “Grev ve lokavtın yasaklanabileceği ve ertelenebileceği
haller” diyor, yasağa bağlamış. Grev ve lokavtın yasaklandığı hâllerde Yüksek
Hakem Kurulu yetkilidir ve verdiği karar toplu sözleşme yerine geçiyor.
Ha, şimdi, zaten Türkiye’de,
daha önceki yıllarda da özellikle 1980’den bu yana Anayasa’nın buradaki
söylemine dayanarak her türlü değişik iş kollarında ve değişik zamanlarda
yapılmak istenen grevler ya yasaklanmıştır veya ertelenmiştir. Bu erteleme de
aslında bir yerde yasak denilmemiş ama yasak gibi uygulanmıştır. Çünkü dört ay,
beş ay grev kararları ertelenmiş, bu süresi dolduğunda 2’nci defa, 3’üncü defa
ertelenmiş. Bunlara hepiniz şahitsiniz. Türkiye’de yaşayan halk buna şahit.
Siz, yine daha önce de
belirttik, kamu emekçisine toplu sözleşme hakkı veriyorsunuz ama onun grev
hakkı yok.
Peki, şimdi, kamu emekçisi
kamuda çalışıyor, devlete bağlı çalışıyor ve hükûmetlerimizin
bugüne kadar, sadece AKP döneminde değil, daha önceki hükûmetlere
de baktığımız zaman hakka, hukuka yaklaşımını, işçiye, emekçiye sıra geldiği
zaman ne kadarının kaldığını, onlara ne kadar, bütçeden ne kadar miktarın
kaldığını iyi biliyoruz.
Peki, kamu emekçisinin grev
yapma hakkı da yokken, sizlerin bu uygulamalarınıza, karar aldığınız, kamu
emekçileri için ödeme kararı aldığınız miktara grevi de uygulamadığı zaman
hangi hakkını kullanacaktır, buna karşı nasıl direnecek, neyle bunun karşısında
duracaktır? Eğer sendika kurmak bir haksa, sendikal mücadele bir haksa, sendika
kuranlar ve bunların üyeleri olan işçiler, emekçiler grev olmadan bu haklarını
kamuya, devlet gücüne ve işverene karşı, elinde fabrikası, sermayesi olan
işverene karşı bu hakkını nasıl kullanacak? Yani bunlar gerçekten kabul
edilebilir değil. Bunlar bugün, çağdaş…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karabaş,
normal süreniz doldu.
Size de iki dakikalık ek süre
veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET NEZİR KARABAŞ
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
Bunlar girmeye çalıştığımız Avrupa’da,
Avrupa Birliğinin hiçbir ülkesinde tartışılmaz. Kamu emekçilerinin, kamu
kurumlarında çalışanların bazı yerlerde polis yetkilileri, bazı yerde orduda
çalışanlar, bazı yerde bazı farklı görevlerde bulunanlar,
ki onlar da bazı istisnalara bağlıdır, hariç… Hiçbir yerde, hiçbir ülkede
gerçekten burada konuştuğumuz ve bu tasarıda konulan Hükûmetin
de bu tasarıyı getirenlerin de çok büyük bir hak gibi sunduğu konular ve bizim
yaptığımız tartışmalar yapılmaz ve gülünç karşılanır.
Şimdi, bu teklifte olan diğer
tüm konular gibi bu konuda da -birincisi- eksik uygulamalar var burada yani
getirilen, değiştirilen maddelerde işçinin, emekçinin, değişik kesimlerin
taleplerini karşılamayan uygulamalar var.
İkincisi: Bu toplumun talebi olan, Anayasa’daki birçok değişiklik burada
yok.
Şimdi, Hükûmet
yetkilileri, Sayın Başbakandan tutun diğer tüm bakanlara kadar, yetkililere
kadar “Biz tüm kesimlerin düşüncesini aldık...” Şimdi soruyorum: Hangi işçi
veya kamu emekçisi memur sendikası “Biz grevsiz bir toplu sözleşme istiyoruz.”
dediler? Peki, siz görüştüyseniz, siz bunların düşüncesini almışsanız hangi
düşüncesini getirdiniz? Yani eğer görüşmemişseniz bunu burada dile getirip
“Görüştük.” demeyin, eğer görüşmüşseniz bu teklifi kabul eden sendikanın adını
lütfen burada açıklayın diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karabaş, ek
süreniz de doldu, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.
MEHMET NEZİR KARABAŞ
(Devamla) – Onun için bu tür söylemlerde “Halka gidiyoruz… Değişik kesimlerin
düşüncesini aldık.” söyleminden en azından vazgeçin, söyleyin ki: “Bu bizim
düşüncemizdir, biz bunu parti olarak getirdik, böyle düşünüyoruz.”
Hepinize saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Karabaş.
7’nci madde üzerinde gruplar
adına son konuşma Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili
Sayın Agâh Kafkas’a aittir.
Sayın Kafkas, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH
KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
çerçeve 7’nci maddesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği üzere Anayasa’mızın 54’üncü maddesi, toplu iş sözleşmesi yapılması
sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde grev ve lokavt işleminin nasıl
yapılacağını düzenleyen bir maddedir ve bu maddeyi incelediğimiz zaman, 12
Eylül Anayasası’nın bir darbe Anayasa’sı, bir korku Anayasa’sı, bir
ötekileştirme Anayasa’sı felsefesini de ortaya koyan somut verileri önümüze
koymaktadır.
Bu düzenlemeyle yaptığımız
iki tane önemli husus vardır: Bir tanesi, üçüncü fıkranın madde metninden
çıkarılmasıdır. Bu fıkrada ne diyoruz: “Grev esnasında greve katılan işçilerin
ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde
sebep oldukları maddî zarardan sendika sorumludur.” Çıkardığımız bu fıkrayı
irdelediğimiz zaman, peşinen, baskıcı rejim, baskıcı yönetim, sendikaları,
potansiyel suç örgütleri, potansiyel sermaye düşmanları ve iş yerini tahrip
eden insanlar; çalışanları da direkt sermaye düşmanı ve güvenilmeyen insanlar
kategorisine koymaktadır. Oysaki biz biliriz, emek dünyasından geliyoruz,
tezgâhtan geliyoruz. Tezgâhı en çok seven o tezgâhta çalışan insandır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Emek dünyasında tezgâh olmaz.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Fabrikadaki en çok fabrikayı seven o fabrikada ekmek yiyen insandır ve bugüne
kadar Türk işçisi hiç kimseyi, hiçbir iş yerini, işini ve tezgâhını tahrip
etmemiştir. O nedenle, burada bu maddeyi koyan zihniyet, peşinen sendikaların
grev yapmasını önlemek amacıyla koymuştur yani caydırıcı bir unsur olarak.
“Aman greve gitmeyin; greve giderseniz sorumluluklar altına girersiniz,
sıkıntıya girersiniz; onun için grev yapmayın, hak aramayın, hak arama
mücadelesine katılmayın.” demektedir bu madde. Oysaki maddenin özüne baktığınız
zaman, Türkiye sendikal hareketi, işçileri temsil eden emek örgütleridir, iş yeri
düşmanı değildir. Çalışma hayatındaki diyalog mekanizmasına baktığınız zaman da
bugün dünyaya örnek olacak nitelikte gerçekten işçi-işveren arasındaki o sosyal
diyalog ve uzlaşı kültürü Türkiye’de olabildiğine gelişmiştir. Buradaki bu
potansiyel suçlu, güvensiz, tehdit içeren ve grev uygulamayı zorlaştıran bu
madde hükmü ortadan kaldırılacak. Birileri şunu söyleyebilir, burada sendikanın
sorumluluğunu ortadan kaldırmayı işçilere yüklüyormuş gibi birileri istismar
edebilir. Asla böyle bir şey yok. Çünkü biz hayatın içerisinden bilen
insanlarız ki bugüne kadar tezgâhını, kendi çalıştığı tezgâhını tahrip eden
işçiye biz rastlamadık. Cezaların şahsiliği esastır. Eğer böyle bir suç varsa,
kim yapmışsa o yapar. Ama ben bugüne kadar hiçbir emekçinin çalıştığı iş yerini
ya da tezgâhını tahrip ettiğine tanık olmadım ve bu önce insanımıza güvenmek
zorundayız ve buradaki yapılmaya çalışılan da budur.
Yine bir başka çok önemli bir
düzenleme yapıyoruz, yedinci fıkrayı madde metninden çıkarırken. Bu da ilk defa
cumhuriyet tarihimizde, hükûmet edenler kendisine
karşı mücadele etme ihtimali olan hiç kimsenin hakkını genişletmemişlerdir.
Cumhuriyet tarihimizde böyle bir gelenek yoktur yani karşısında mücadele
edeceklerin haklarını kısıtlayarak kendisiyle mücadele etmelerini önlemek
refleksimiz vardır ki, bu darbe anayasalarında da bunu çok somut bir şekilde
görüyoruz. Burada da diyor ki: “Siyasî amaçlı grev, lokavt, dayanışma grevi ve
lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve
diğer direnişler yapılamaz.”
Şimdi, bir işçinin emek arama
mücadelesi sendika aracılığıyla yapılmaktadır ve sendikaların, emek
mücadelesini verirken, hak arama mücadelesini verirken en son kullanmak zorunda
kaldıkları grevdir. Ondan önce çeşitli etkinliklerle seslerini duyurarak yani
işi yavaşlatabilirsiniz, genel direniş yapabilirsiniz, verimi düşürme
girişiminde bulunursunuz yani “Ben hakkımı istiyorum.” mesajını… Grev, nihayet
son merhaledeki yapacağınız mücadeleden önceki kullanacağınız bütün aşamaları
peşinen yasaklamış bir anlayış var. “Siyasal amaçla grev yapamaz.” deniliyor.
Türkiye'deki ve dünyadaki bütün emekçiler bilir ki ne kadar demokrasi o kadar
ekmektir. Onun için de demokrasinin gelişmesi noktasında emek mücadelesinin
demokrasiyle örtüşüp Türkiye'nin demokratikleşmesine katkı vermesinin önünü
kesmek açısından düzenlenmiş bir hükümdür.
O nedenle, bu iki tane
düzenlemenin, bu geri, ötekileştirici, köhne anlayışın Anayasa’dan çıkarılması
gerçekten çok özgürlükçü, demokrat, sivil bir yaklaşım tarzıdır. Ben bu
nedenle, gerçekten, bu düzenlemeyi alkışlıyorum, emeği geçenleri kutluyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine
burada konuşulanlardan birkaç şeyin daha altını çizmek istiyorum. Kamu
sendikalarına toplu iş sözleşmesi hakkı verilmiş olmasının burada küçümseniyor
olmasını anlamakta güçlük çekiyorum. Bugüne kadar kamu sendikalarımız sadece
toplu görüşme yapıp ve Uyuşmazlık Kuruluna giden metinleri Bakanlar Kurulunun
nihai karar verdiği, sadece temenni mahiyetinde olan sendikal yapılanmayı ilk
defa toplu sözleşme kimliğine büründürerek sendikalarımızı işlevsel hâle
getirmekteyiz ki bu, çok ileri bir adımdır, kamu çalışanlarının, kamu
sendikalarının çok önemli bir kazanımıdır.
“Efendim, grevsiz bu hak
olmaz.” Ya biz, bu Anayasa’da kamu çalışanlarına grev yasağı, kesinlikle grev
hakkı verilemez ya da yasak diye bir şey koymadık ki. Bu, yasayla düzenlenecek
bir iştir. Tümüyle kamu çalışanlarının çalışma düzenleri, toplu sözleşme yapma
hakları ve toplu sözleşmenin sonuncundaki hak arama mücadelelerinin yöntemleri
bu Anayasa üzerinden çıkarılacak yasalarla bellidir. Şimdi, biz, sosyal
taraflarla 2821 ve 2822 sayılı kanunlarla ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Şimdi, bu Anayasa’daki
yapılan değişiklikler, 2821 ve 2822’deki çalışmalarda da, kamu sendikalarında
yapılacak düzenlemelerde de, sosyal taraflarla yapacağımız çalışmalarda da
bizim önümüzü açacak ve daha özgür bir iklimi sağlayacak ortamdır diye
düşünüyorum. Türkiye’de kamu emekçilerinin de grev hakkını kazanmasının
teminatı AK PARTİ’dir ve inşallah, bunu da bizim
gerçekleştireceğimizi umuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, yine,
burada, âdeta, yapılan bu çok ileri düzenlemelerle ilgili “ti”ye
alan, küçümseyen, aşağılayan anlayışları gördük. Kendince fıkra anlatılıp
burada “İşte, vay efendim padişahımızın dediği doğrudur. İkinci fıkrada onun
dediği olur yoksa ihtilaf halinde birinci madde uygulanır, böyle kurullar
oluşturulacak…”
Şimdi, arkadaşlar, gerçekten
okumamız lazım, buraya çıkıp söylerken ağzımız ile kulağımız arasındaki
mesafeyi iyi tahlil ediyor olmamız lazım. Şimdi, biz burada bakıyoruz, şu anda
kamu çalışanlarının Uzlaşma Komisyonunda ne yapmışız, kim var? Yüksek yargıdan Yargıtayın 9. Dairesinin Başkanı bu Komisyonun Başkanı. Kim
var başka? YÖK’ten 4 öğretim üyesi. Bu öğretim üyeleri kim? 1 tanesi çalışma
ekonomisinden, 1 tanesi iş hukukçusu, 1 diğeri idare hukukçusu, 1 tanesi maliye
hukukçusundan oluşan öğretim üyelerinin oturduğu bir kuruluş. Demek ki padişah
anlayışı… Bu kafanızdaki, kafalarımızdaki bu geçmişteki gelen padişah
anlayışlarından kurtulup kafalarımızı, beyinlerimizi özgürleştirmemiz lazım.
Beyinlerimizi özgürleştirmemiz lazım, demokratikleştirmemiz lazım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Başbakana bak, önce Başbakana bak!
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim.
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bu
bağlamdan hareketle burada çıkıp şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Vay efendim,
talimatla anayasa yapılıyor… Otuz yıldır ilk defa bu kadar kapsamlı ve
olağanüstü dönemler olmaksızın özgürce, milletin seçtiği Meclis millet adına
Anayasa’da büyük bir değişiklik yapıyor. Bu, gerçekten hepimizin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kafkas, size
de ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
AGÂH KAFKAS (Devamla) –
23’üncü Dönem Parlamentosunun bütün milletvekilleri için onur duyulacak çok
önemli bir adımdır, önemli bir girişimdir. Onun için bunu küçümsemeye hakkımız
yok.
Vay efendim, talimatla iş
yapılıyor, talimatla Recep Tayyip Erdoğan anayasası…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Aynen öyle, AKP anayasası!
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bu
Anayasa milletin anayasasıdır.
HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) –
Hiç alakası yok!
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Recep
Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla iş yapılıyor… Şimdi,
Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla biz iş yapıyoruz
da, Allah aşkına biz bizeyiz de şöyle bir sakince
düşünelim: Şimdi, biz Recep Tayyip Erdoğan’ın, Genel
Başkanımızın Başkanlığındaki AK PARTİ Grubu giriyoruz şu kulübenin içerisine,
perdeyi kapatıyoruz, istediğimiz şekilde oy kullanıyoruz. Birileri, birileriniz,
siz, şuralara adam dikip, şuralara görevli koyup sandığın başına gitmesini
engelliyoruz, sandığın başına gitmesini engelliyoruz. Bu milletin seçtiği
vekil, kendisinin seçtiği vekil, bu milletin seçtiği vekil yanlışlıkla sandığa
girerse başka bir şeye oy verir zihniyetiyle, oy verir anlayışıyla biz sandığa
gitmesini engelliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen
anlamazsın!
AGÂH KAFKAS (Devamla) –
Yetmez… Bunu iki tane partimiz yapıyor. Diğer bir partimiz de nasıl oy kullanıldığını
takip ediyoruz burada. “Diğerlerini bize getirin.” diye söylentiler var. Umarım
ki bu doğru değildir. “Diğer kullandığınız oyları, şu beyazları bize getirin.”
anlayışı varsa bu da gerçekten milletvekillerini üzecek bir yaklaşımdır.
O nedenle değerli dostlar, bu
milletin iradesinin -hepimiz- millet adına özgürce kullanıldığı zemindir bu
zemin ve bu noktada hiçbir milletvekili taviz vermemelidir. Hiçbir
milletvekilinin, hiçbir genel başkan içerideki vicdanıyla baş başa kalma
hakkını elinden almamalıdır diyorum ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kafkas,
teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri,
birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.33
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.14
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
7’nci madde üzerinde kişisel
görüşlere sıra gelmişti.
Şahsı adına Kilis
Milletvekili Sayın Hasan Kara’yı kürsüye davet ediyorum.
Sayın Kaya, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HASAN KARA (Kilis) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın
54’üncü maddesinde değişiklik yapan çerçeve 7’nci maddesi hakkında görüşlerimi
paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sendikal hak ve özgürlüklerin temel insan hak ve
özgürlüklerinden kabul edilip çeşitli düzenlemelerle teminat altına alınması,
demokratik, sosyal ve hukuk devleti olmanın en önemli özelliklerinden biridir.
Demokrasi, siyasal bir sistemin özelliği yanında bireylerin yaşam biçimidir.
Sendikal özgürlüklerin şeklî olmaktan öte tam anlamıyla uygulanabilir olması
gerekmektedir.
Anayasa’nın 5’inci maddesinde
devletin temel amaç ve görevleri düzenlenmiş olup, bu amaç ve görevler içinde
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunun sağlanması, kişinin temel
hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan, siyasal, ekonomik ve sosyal engellerin kaldırılması,
insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartların
hazırlanması sayılmıştır. Bu kapsamda, devletin,
sendika kurulması, kurulan sendikalara üye olunabilmesi ve tüm sendikal
özgürlüklerin fiilî olarak kullanımının sağlanması kapsamında, engellerin
kaldırılmasına yönelik görevleri bulunmakta olup, gerek yapacağı düzenlemelerle
gerekse eylem ve işlemleriyle bunu sağlaması gerekmektedir.
Sendika, işçilerin ve
işverenlerin çalışma ilişkilerinde ortak ekonomik ve sosyal hak ve
menfaatlerini korumak ve geliştirmek için meydana getirdikleri tüzel kişiliğe
sahip kuruluşlardır. Bağımsızlık sendikanın olmazsa olmaz şartıdır. Sendikanın
yönetiminde ve işleyişinde bağımsız hareket etmesi, tek amacının üyelerin hak
ve menfaatlerini korumak olması gerekir. Herhangi bir başka kişinin ya da
kurumun güdümünde hareket etmemek temel felsefesi olmalıdır.
Ülkemizde sendikal hak ve
özgürlükler, aynen dünyada olduğu gibi, sanayileşme sürecine göre gelişme göstermiştir.
İlk olarak sendikal hak ve özgürlükler 1961 Anayasası’yla birlikte anayasal
teminat altına alınmıştır. 1982 Anayasası’nda 1961 Anayasası’na göre ayrıntılı
düzenlemeler öngörülmektedir. Bu kapsamda sendikal haklara ilişkin düzenlemeler
daha ayrıntılı ve sınırlayıcıdır. 51’inci maddesinde sendika
ve üst kuruluşlarını kurmak ve bunlara üye olmak hakları ve özgürlükleri
düzenlenmiş, 53’üncü maddesinde işçiler ve işverenlerin karşılıklı olarak
ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu
iş sözleşmesi yapma hakkına sahip olduğu ifade edilmiş, görüştüğümüz 54’üncü
maddesinde ise, işçiler için grev, işverenler için de lokavt hakkı öngörülerek
grev ve lokavtın uygulanmasına ve yasaklanmasına ilişkin hükümler öngörülmüştür.
Avrupa Birliği müktesebatına
uyum programının “Sosyal politika ve istihdam” konulu 19 no.lu başlığında
sendikal özgürlüğü sınırlayan hükümlerin kaldırılarak sendikal hakların
tamamının uygulama imkânının sağlanmasına yönelik hükümlerin öngörülmesi gereği
ifade edilmiştir. Bu bağlamda 54’üncü maddede kaldırılan iki fıkrayla
huzurunuza gelmiş bulunuyoruz. Bu fıkraların bir tanesi “Grev
esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu
hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zararlardan
sendika sorumludur.” hükmüyle, “Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve
lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve
diğer direnişler yapılamaz.” hükümleri getirilen bu düzenlemelerle kaldırılmış
bulunuyor.
AK PARTİ’nin
yaptığı değişikliklerle bugün ülkemizde özgürlüklerin önü açılırken yasaklar
kaldırılıyor. Burada, ne yazık ki muhalefet bir taraftan bu Anayasa’nın darbe
anayasası olduğunu, özgürlükleri kısıtlayan bir anayasa olduğunu iddia ederken,
diğer taraftan ise, en azından bu kısımlarının kaldırılması için gerekli
gayreti göstermek yerine kaldırılmaması için olağanüstü çaba sarf ediyor. Biz
bu maddelerle özgürlükleri genişletirken, birileri aynen kalmasını veya
daraltılmasını istiyor. Biz yasakları kaldırırken, birileri yasakların aynı
kalmasını veya oylamaya katılmaması gerektiğini söylüyor. Anayasa’da yapılacak
değişikliklerin halka gitmesi ne yazık ki birileri tarafından hiç istenmiyor.
Halktan korkuluyor, bunu anlıyoruz, ama halkın seçtiği kendi milletvekili…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kara, süreniz
doldu, bir dakika ilave süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
HASAN KARA (Devamla) – Halka
gidilmesinden korktuğunu yüce milletimiz ve biz görüyoruz, ama halka
gidilmesinden korkulurken bu Anayasa teklifi bir şeyi daha ortaya koydu ki,
halkın seçtiği milletvekillerinin oy kullanmasından da korkuluyor. Bunun için
de milletvekillerinin bazılarının oy kullanmasını engellemek için her türlü
çaba sarf ediliyor. Ben bu hususu özellikle milletimizin dikkatine sunmak
istiyorum. Bu Anayasa’daki değişikliklerin özgürlükler kapsamında, yasakların
kaldırılması kapsamında milletimize, sendikalarımıza hayırlı uğurlu olsun dilek
ve temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kara, teşekkür
ederim.
Şimdi de madde üzerinde
kişisel görüşlerini ifade etmek üzere söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın
Nur Serter’e aittir.
Sayın Serter,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz beş
dakikadır efendim.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çerçeve 7’nci maddeyle ilgili kişisel görüşlerimi ifade etmek
için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
şimdi burada AKP sözcülerinin yaptığı konuşmaları dinliyoruz. Hepsi bu maddeden
bahsederken ne kadar grev hakkının geliştiğini, geliştirildiğini, ne gibi yeni
özgürlüklere sahip olduğumuzu -Anayasa’daki yeni düzenlemelerle- anlatıyorlar.
Şimdi, gerçekten 7’nci maddeye baktığımızda, Anayasa’nın 54’üncü maddesinin
metninden iki paragrafın çıkarılmış olduğunu görüyoruz. Üçüncü fıkranın
çıkarılması son derece uygun olmuştur. Yedinci fıkranın çıkarılması ise ilk
başta grev hakkını geliştiren ve zenginleştiren bir anlayış gibi yorumlanabilse
de aslında arka planında lokavtı bir hak olarak tescil ettirmeyi amaçlayan bir
düzenleme yatmaktadır.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, isterseniz, Anayasa’nın 54’üncü maddesinin başlığına bir
bakalım, başlık nedir: “Grev hakkı ve lokavt” Yani o değiştirmekte olduğumuz ve
çok eleştirdiğimiz 82 Anayasası lokavtı bir hak olarak kabul etmemiştir ve
doktrindeki bütün tartışmalar da bu noktada birleşmiştir: Lokavt, Türk hukukuna
göre bir hak değildir.
Şimdi, bakalım 7’nci maddenin
gerekçesine, 7’nci maddenin gerekçesi ne diyor: “Söz konusu düzenleme ile grev
ve lokavt hakkının kullanılabilmesi bakımından ileri bir adım atılmıştır.”
diyor.
Burada bu hakkın… Bir kere,
lokavtı bir hak olarak tescil ediyorsunuz, bir de bunun kullanılabilmesinin
önünü açtığınızı açık bir biçimde gerekçede ifade ediyorsunuz.
Şimdi, metinden çıkarılan
yedinci fıkraya bakıyoruz, bu fıkranın içinden “grev”leri ayıklayarak
okuduğumuzda -yasak kalktı ya- siyasi amaçlı lokavt, dayanışma lokavtı, genel
lokavtın artık yasak olmaktan çıkarıldığını çok net olarak görüyoruz. Demek ki
grevi kullanarak yani sağ gösterip sol vurarak, aslında lokavtın bir hak hâline
getirildiği gerek madde gerekçesinde gerekse içerik itibarıyla incelendiğinde açıkça
ortaya çıkmaktadır.
Şimdi, bütün bunlar
yapılırken bakıyoruz tabii, 54’üncü maddenin acaba beşinci fıkrasında yeni bir
düzenleme yapılmış mı, hani, grevin yasaklandığı ve ertelendiği hâller
konusunda? Böyle bir şeyin de yapılmamış olduğunu görüyoruz.
Oysa, hani biz
hep referans olarak Batı’yı, ILO’yu AB’yi filan
alıyoruz ya, o zaman bakıyoruz, Mart 2010’da ILO Uzmanlar Komitesi grev
konusundaki kısıtlamalar dolayısıyla Türkiye’yi çok ciddi şekilde
eleştirmiştir. Daha da önemli olan bir başka konu ILO Aplikasyon Komitesi -yani
ILO’nun, ILO sözleşmelerinin uygulamalarını
denetleyen, inceleyen, değerlendiren Komite- 2009 yılında Türkiye’yi ILO
sözleşmelerini en kötü uygulayan 26 ülke içine almıştır. Kaç ülkeden? 184
ülkeden 26 ülke içerisine almıştır, en kötü uygulayan ILO sözleşmelerini. Acaba
diğer ülkelerin arasında kimler var? Şu insan hakları konusunda çok meşhur olan
bazı ülkeler; mesela Myamar, Kolombiya, Pakistan,
Etiyopya, Guatemala, Filipinler, Belarus. Türkiye, bu
ülkelerle birlikte ILO sözleşmelerini en kötü uygulayan ülkeler listesine
alınmıştır. Bu mudur başarı? Değerli arkadaşlar, burada konuşup duruyorsunuz,
bu mudur başarı? Bundan kim sorumludur? Muhalefet mi sorumludur? Tabii ki
iktidar sorumludur. İktidar döneminde, 2009’da, Türkiye’yle ilgili böyle bir
hüküm veriliyorsa, bundan iktidar sorumludur.
Şimdi, emekçi hakkı, işçi
hakkı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Serter, sizin de normal süreniz doldu. İlave bir dakika
süre de size veriyorum, lütfen tamamlayın sözlerinizi efendim.
FATMA NUR SERTER (Devamla) –
Teşekkür ederim.
Şimdi, bu anlayışta olan bir
iktidarın, bırakalım ILO’yu falan, Türkiye içindeki
uygulamalarına bakalım. Hemen şu Tekel işçilerini hatırlayalım, hafızalarda çok
taze ve bu Tekel işçileri konusunda Sayın Başbakanın bazı sözlerini
hatırlayalım: “Bunlar ideolojik amaçlı” demişti biliyorsunuz. Sayın Bakan
Hayati Yazıcı “Aralarına PKK girmiş.” demişti. Hatta,
daha uhrevi bir yaklaşımda bulunup “Bu işe şeytan karışmış.” bile demişti.
Şimdi, bütün bu
değerlendirmeler, emekçi hareketine AKP’nin nasıl baktığını çok açık bir
biçimde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, Anayasa’da yaptığınız bu düzenlemeler,
aslında AKP’nin işçiye, emekçiye gerçek bakışının üstünü ne yazık ki
örtemeyecektir değerli milletvekilleri. Şu Meclisin çalışma sistemi içinde bile
böylesine insafsızca bir uygulama sergileyen bir AKP yönetimini görünce insan
“Vay bu işçilerin başına!” demekten başka bir şey söyleyemiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Serter, ilave süreniz de doldu, lütfen Genel Kurulu
selamlayınız, çok teşekkür ederiz.
FATMA NUR SERTER (Devamla) –
“Güç bende!” anlayışını AKP terk etmelidir. “Güç bende!” diyenler sadece çizgi
filmlerde kalmıştır, o Heman’ler sadece çizgi film
kahramanıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7’nci madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına konuşmalar
tamamlandı.
Başkanlığımıza iki adet
önerge geldi. İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince görüşmelerin devam
ettirilmesini amaçlayan iki önerge; bu iki önerge de aynı mahiyette, birlikte
işleme alacağım.
Şimdi önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğünün 72. maddesi
uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 7. maddesi
üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.
İsa Gök
Şahin Mengü Birgen
Keleş |
Mersin
Manisa
İstanbul |
Metin Arifağaoğlu Orhan
Ziya Diren |
Artvin
Tokat |
Gerekçe:
Anayasa teklifi ile Türkiye
tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir.
Anayasa değişikliği toplumsal
bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf, ne işçi,
ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız Türkiye'de bir Anayasa değişikliği
yapılmasına ilişkin bir talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği
teklifi halkın hiçbir somut sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir. Yani
Anayasa değişikliğinin içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir
Anayasa değişikliği teklifi,
halkın değil, siyasi iktidarın gündemidir. Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukları
perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa tartışmaları içinde toplumun gerçek
gündeminden uzaklaştırma amacını gütmektedir.
Bu Anayasa değişikliği siyasi
iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu
nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyasi parti tarafından
desteklenmemektedir.
Bu Anayasa değişikliği
teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi olarak ortaya
çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya yönelik bir
tekliftir. Türkiye'yi ayrıştıran, Türkiye'yi parçalamaya yönelik çok tehlikeli
kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.
Anayasa değişikliği
teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem Türk
halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte oylanması
bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline maddeleri
teker teker oylama hakkı verilirken, milletin
kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz.
Bu anayasa değişikliği
teklifi bir dayatma niteliğindedir Toplum kesimlerinin desteği yerine
Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Böyle
bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe dönemlerinde Anayasa dayatılır.
Bu Anayasa değişikliği
teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel erkten yargı
erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın hegemonyası altına
alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı ele geçirilmesi
gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının yürütmenin emrinde
olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin güdümüne sokulması
ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.
Bu Anayasa teklifi Sayın
Başbakanın ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini kurtarmak üzere kurgulanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve bakanları Yüce Divan'da aklanmaya
yöneliktir. Çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme kurgulandığından hukukçu
olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir düzen kurulmaktadır.
İdarenin eylem ve işlemlerinin
odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya konularak,
siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde kaldırılırken,
siyasi iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir. Bu düzenleme iktidar
partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir. Böylece
iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık getirilmektedir.
Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi
haline getirilmiştir. Adalet Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı
bağımsızlığı açısından sorgulanırken, başka bakanlık memurlarının da HSYK'ya dahil edilmesi ile yargı
bağımsızlığı daha da zedelenir noktaya taşınmıştır. Yine hakim
ve savcıların soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi
günümüzde yaşanan olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir
düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anayasalar toplumsal
mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm toplum
kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal mutabakat
değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal birlikteliği zarar
verir. Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki belirli bir zaman
diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki,
Türk halkı kendini iradesini istismar eden siyasi partilere mutlaka ve mutlaka
sandıkta bunun hesabını sorar.
Bu açıdan söz konusu
düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
değişiklik teklifinin 7. maddesinin TBMM İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca,
görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.
Faruk Bal
Oktay Vural
Mehmet Şandır |
Konya
İzmir
Mersin |
Behiç Çelik
S.
Nevzat Korkmaz
Şenol
Bal |
Mersin
Isparta
İzmir |
Hamit Homriş
Necati Özensoy Sabahattin
Çakmakoğlu |
Bursa
Bursa
Kayseri |
Mehmet Günal
Hüseyin Yıldız
Mümin İnan |
Antalya
Antalya
Niğde |
Ahmet Orhan
Mithat
Melen
Akif
Akkuş |
Manisa
İstanbul
Mersin
|
Reşat Doğru İsmet
Büyükataman K.
Erdal Sipahi |
Tokat
Bursa
İzmir |
Recep Taner
Beytullah Asil
Atila Kaya |
Aydın
Eskişehir
İstanbul |
Muharrem Varlı
Erkan
Akçay Süleyman
L. Yunusoğlu |
Adana
Manisa
Trabzon |
Hakan Coşkun
Ali
Uzunırmak Ahmet
Duran Bulut |
Osmaniye
Aydın
Balıkesir |
Ertuğrul Kumcuoğlu Abdülkadir
Akcan S. Turan
Çirkin |
Aydın
Afyonkarahisar
Hatay |
D. Ali Torlak Ahmet BukanE.
Haluk Ayhan |
İstanbul Çankırı
Denizli |
Zeki Ertugay
Mustafa Enöz Gürcan Dağdaş |
Erzurum Manisa Kars |
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet
organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde
temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin benimseyebileceği
bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu
toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve
tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak
Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti
barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü
üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve
kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme
belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece
milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu teklifine
kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete
dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini
seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik
Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler
ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar
lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık
sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi
esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet
yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü
bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP'den İş
beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir.
Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine
çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu
teklif ile başlattığı PKK Açılımı
için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale
getirmektedir.
Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya
kadar görüşmelere devam edilmelidir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme aldığım
önergeleri...
III.- Y O K L A
M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Toplantı yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı...
İsimleri yazalım efendim:
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Öztürk,
Sayın Sevigen, Sayın Selvi,
Sayın Özyürek, Sayın Köse, Sayın Kart, Sayın Keleş,
Sayın Süner, Sayın Çöllü, Sayın Güner,
Sayın Yazar, Sayın Tütüncü, Sayın Oksal, Sayın Bingöl, Sayın Özpolat, Sayın Erenkaya, Sayın Tamaylıgil,
Sayın Serter, Sayın Arat, Sayın Ergin.
Şimdi elektronik sistemle
oylama yapacağız. İki dakika süre vereceğim ancak demin yoklama için ayağa
kalkan ve isimleri yazılan arkadaşlarımız sisteme lütfen girmesinler.
Süreyi başlatıyorum efendim.
(Elektronik cihazla yoklamaya
başlandı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkanım, neden bir dakika değil, iki dakika? Dün bir dakika
veriyordunuz.
BAŞKAN – Yok, ben hep iki
dakika verdim Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
– Her gün bir şey değiştiriyorsunuz.
BAŞKAN – Dün hep iki dakika
verdim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Bir dakika verdiniz.
BAŞKAN – Yok, iki dakika
verdim ama ilk gün bir dakika verdiğim de olmuştu, evet.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Dün hep bir dakika verdiniz, içtihat oluşturdunuz.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, tartışmayalım. Bu, Başkana tanınmış olan bir
yetkidir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) -
Ama bu kadar da keyfî olmaz ki. Takdir hakkı keyfîliğe yol açmaz. Takdir hakkı
keyfî kullanılacak anlamına gelmez.
BAŞKAN – Peki, peki Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) -
Bunu en iyi siz bilirsiniz Sayın Başkan.
(Elektronik cihazla yoklamaya
devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Birlikte işleme
aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Şimdi, on dakika süreyle
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Yıldız, buyurun
efendim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 7’nci maddeyle
uluslararası sözleşmelere ve evrensel ilkelere uyum sağlandığını, sendikal
haklar ile grev ve lokavt hakkının kullanılması bakımından ileri bir adım
olduğunu betimlemektesiniz. Söylemlerinize bakılınca başka görünüyorsunuz,
uygulamalarınıza bakılınca başka görünüyorsunuz. Getirdiğiniz yasa
değişikliklerini anlatırken başka anlatıyorsunuz, yasaları uygulamaya gelince
başka uyguluyorsunuz. Ekmek korkusu taşıyan sendika üyeleri, çalışanlarını
asgari ücretle çalıştıran işveren ne için lokavt uygulayacak dersiniz? “Sekiz
yıllık hükûmetinizde grev yapıp gerçek haklarını
alabilen bir sendika var mıdır?” diye size soruyorum. Ancak yandaşlarınıza
sendika kurmadan, grev yapmadan, lokavt uygulamadan devletin kaynaklarını
aktarıyorsunuz. Bunlardan ne zaman vazgeçeceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Nalcı…
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, zatıaliniz 2010 İzmir’de “Bizim işsizlik meselemizin iki
boyutu var. Onlardan bir tanesi yapısal boyut. Şayet
küresel kriz olmasaydı bile biz zaten çok ağır bir işsizlik sorunuyla karşı karşıyaydık.”
demişsiniz. Aynı siz zatıaliniz 2010 Barcelona’da: “Yapısal işsizlik sorunu var. Uzun vadeli
istihdam problemlerini çözmekte zorlanıyoruz.” diyorsunuz ama Sayın
Başbakanımız ise “İşsizlik bana göre yapısal bir sorun değil, sanal bir sorun,
ahlaki bir sorundur.” diyor. Birinci sorum: Bunlardan hangisi doğru?
İkinci sorum: Ülkenin
işsizlik gibi bir gündeminde siz Bakanlar Kurulunda bu konuyu istişare etmiyor
musunuz? Aranızda problem mi var?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum:
AKP’nin yalnız başına hazırladığı bu Anayasa değişikliğiyle ülkemiz siyasal
yapısındaki antidemokratik unsurları tasfiye ederek, modern demokrasilerde
olduğu gibi düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak
ve hürriyetleri güvence altına alan demokratik devlet yapısına kavuşacak mıdır?
Vatandaşlarımızın, herkesin aynı milletin evladı olmaktan gurur duyacağı,
ayrışmayı değil birleşmeyi, farklılaşma değil kucaklaşmayı, kutuplaşma değil
buluşmayı sağlayacak toplumsal uzlaşmayı gerçekleştirecek midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, mevcut
Anayasa’nın 54’üncü maddesinde yapılan bir değişiklikle grev esnasında kasıtlı
olarak ortaya çıkarılan maddi kayıplardan sendikalar sorumlu olmaktan
kurtarılırken bu sorumluluk kimin olacaktır? Ortaya çıkabilecek kamu ya da
kişisel zararları kim karşılayacaktır? Bu değişikliklerle ilgili olarak sivil
toplum kuruluşlarının ve sendikaların görüşleri alınmış mıdır? Alındıysa
bunların görüşleri nasıldır? Bu madde de diğer birçok maddede olduğu gibi Sayın
Başbakanın sözde demokratik açılım ya da PKK açılımını milletimize hazmettire hazmettire yutturmak istediği hapların tatlandırıcılarından
birisi midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öztürk…
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Anayasa’nın 128’inci
maddesinin ikinci fıkrası “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
… aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri
kanunla düzenlenir.” şeklindeydi, şimdi bu fıkraya “Ancak, malî ve sosyal
haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” şeklinde yeni bir hüküm
ekleniyor. Eklenen bu hükme göre toplu sözleşmeyle mali ve sosyal haklar
konusunda taraflar yasa gücünde yeni norm yaratabilecekler mi? Hem kanun hem
toplu sözleşmelerde mali ve sosyal haklar için düzenleme yapılacağının
öngörülmesi yetki çatışmasına yol açmayacak mı? Yetki çatışmasını hangi kriterleri esas alarak aşmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Yalçın.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın Bakana: Sayın
Bakanım, bu dayatma sonucunda bir referandum ihtimali gerçekleşirse bu
referandum için Türk halkının cebinden kaç milyon lira çıkacaktır? Referandumun
tahminî bütçesi ne kadardır?
İkinci sorumu Sayın Komisyon
Başkanına yöneltiyorum: Sayın Başkan, partiniz uzun zamandır 12 Eylül ajitasyonu yapıyor. 12 Eylül mağdurlarını yandaş basın
organlarında hem istismar ediyor hem de manipüle ediyorsunuz. Bir bilim adamı
samimiyetiyle, dürüstlüğüyle cevap verir misiniz, bu değişiklik ceza
kanunlarının geçmişe uygulanmazlığı prensibi karşısında gerçekten 12 Eylül
faillerini yargı önüne çıkaracak mıdır, yoksa sadece sembolik bir değer mi
taşımaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, hatiplerin yaptığı
konuşmalarda kavramsal düzeyde bazı karışıklıkların olduğunu ve dinleyicilerin,
milletimizin, vatandaşlarımızın kafalarını karıştıracak türden bazı
saptırmaların yapıldığını fark ettim. Doğrusu onunla ilgili birkaç sözü burada
belirtmek isterim.
Özellikle grev ve lokavt
hakkıyla ilgili olarak şunun altını çizmekte yarar var: Grev anayasal bir haktır,
lokavt ise sadece greve bağlı olarak kullanılabilen bir durumdur. Dolayısıyla,
bir sendika, grev kararı olmadan işveren veya işveren sendikası lokavta
başvuramaz arkadaşlar. Bu sebeple, bizim sistemimizde, bugüne kadar olmadı
bugünden sonra da yine olmayacak, saldırı lokavtı yoktur ve yasaktır ve bu
yapılan düzenlemelerle de hiçbir surette grev olmadan kullanılabilecek bir
lokavt düzenlemesi yapılmamıştır.
Nitekim, belki bu
çalışmayla ilgili olarak daha ileride sorulan bir soruya da cevap olsun diye söyleyeceğim
şey şudur: Bu maddelerle ilgili düzenlemeler yapılırken işçi sendikalarıyla
görüşülmüştür ve onlar sahip oldukları bu haklardan geriye adım atacak hiçbir
uygulamaya razı olmazlardı. Bu açıdan bakıldığında, grev hakkıyla beraber
lokavtın da bir hak olarak doğduğuna dair iddialar için söylenecek tek söz,
grev varsa lokavtın olacağıdır, onun dışındakilerin tamamı kafa karıştırmayla
alakalı hususlardır.
İkincisi ise, ILO’nun, Uluslararası Çalışma Örgütünün Türkiye’yle ilgili
sendikal haklar konusundaki
listesine dair verilen bilgiler hakkındaki kafa karışıklığıdır.
Bir kere, iki hususu ayırt
etmekte yarar var. Aplikasyon Komitesinin listesinde yer alan ülkelerde
Türkiye, neredeyse uzun yıllardan beri hep var olagelmiştir. Bu listede
olmadığı yıl sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Bu açıdan bakıldığında,
Aplikasyon Komitesinde Türkiye'nin var olması yeni bir durum değil ve üstelik
de çok da üzerinde durulacak bir husus değil ama burada başka bir yanıltıcı
bilgi verildi, Aplikasyon Komitesinden sonra sanki Türkiye'nin özel paragrafa
alındığına dair iddialarda bulunuldu. Bu bütünüyle yanlış bir bilgidir. Başka
bir ifadeyle, Türkiye'nin kara listeye alındığı iddiası bütünüyle yanlıştır ve ILO’nun listelerinde Türkiye hiçbir zaman özel bir paragrafa
alınmamıştır. Daha önceki yıllarda olmuştu ama özellikle son yılda, 2009
yılında böyle bir durum söz konusu olmadı. Bu açıdan bakıldığında, hakikaten
yanlış ve yanıltıcı bir bilgi kullanılıyor burada.
Bir başka husus: Farz edelim
ki, Türkiye özel paragrafa alındı ve kara listeye konuldu. Peki,
tam da bu gerekçeyle sizlerin Anayasa’daki bu değişikliği teşvik etmeniz ve
desteklemeniz gerekmez mi? Bu eğer yüz kızartıcı bir durumsa ve uluslararası
listelerde Türkiye eleştiriliyor -hatta daha ileri gideyim, siz söylemediniz-
Kolombiya’yla, Bolivya’yla beraber aynı listede yer alıyor ve eleştiriliyorsa
anayasal değişiklikleri yapın diye teşvik etmeniz gerekmez mi? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) –
Sorulara cevap versin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Burada, Hükûmet bu
değişiklikleri öngörüyorken sizin hem bir taraftan kara listede olduğunu iddia
edip eleştirmeniz hem de öbür taraftan “Anayasa’da bu değişikliği niye
yapıyorsunuz?” diye hesap sormanızın bir mantığı olabilir mi?
Öyleyse, kendi içimizde bile
tutarlı olmalıyız. Herhangi bir siyasetçi zamana ve yere göre farklı şey
söyleyebilir ama bir bilim adamı söylememelidir. Hatta kendi ekibi içerisinde
farklı düşüncelere sahip olan birisi varsa bilim adamı doğru bildiğini
söylemeli ve herkesi bu doğrultuda ikaz etmelidir. Burada, bu açıdan
bakıldığında birazcık farklılığımızın olması gerektiğini düşünüyorum ve bunu da
bu konuyla ilgilenen hocalara özellikle söylüyorum.
NURİ USLU (Uşak) – Siyasetçi
de doğruyu söylemeli.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Bir başka husus…
FATMA NUR SERTER (İstanbul) –
Cevap hakkının doğması lazım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Hiç kimseye cevap hakkı doğacak şekilde isim zikretmedim
ve kimseyi ifade etmedim. Sadece burada yapılan konuşmalara cevap üretiyorum.
Bir başka husus: Biz,
gerçekten de özellikle bu maddeyle ve bundan önceki maddelerle ilgili olarak
yaptığımız açıklamalarda belirgin bir şekilde şunu söylüyoruz. Özellikle,
sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasıyla ilgili…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, Sayın Bakan sorulara yanıt verir efendim, konuşmalara cevap
verecek değil.
BAŞKAN – Efendim, izin verin
de, Sayın Bakan sorulara nasıl cevap vereceğini kendi takdir etsin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Süre doluyor, sorulara cevap vermeli.
BAŞKAN – Efendim, tamam,
bitti.
Sayın Bakan, süreniz
doldu.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Sayın Bakan, kürsüye çık, düşüncelerini söyle ama orada oturuyorsan sorulara
cevap ver.
BAŞKAN – Sayın Bakan, tamam.
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) –
Sayın Bakan, söylediklerinizin çoğu doğru değil.
BAŞKAN – Sayın Kuzu, siz de
söz istediniz ama size süre kalmadı Sayın Komisyon Başkanımız.
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) –
Sendikal özgürlük olmadığı için eleştiriliyorsunuz. Kara listeye niye
girdiğinizi bir daha görün!
BAŞKAN – Lütfen, lütfen
oturun arkadaşlar.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Polemik yapıyor!
BAŞKAN – Lütfen oturun
arkadaşlar.
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) –
Türkiye'de sendikalı olmak mümkün değil. Siz kara listeyi saklıyorsunuz. Bir de
haklıymış gibi paylıyorsunuz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Sayın Bakan sorulara cevap vermiyor.
BAŞKAN – Siz milletvekili
arkadaşlarımız istediğiniz gibi soru sorma hakkına sahipseniz, Sayın Bakan da
kendi takdiri çerçevesinde sorulara cevap verecek. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler) Biz mi tayin edeceğiz nasıl cevap vereceğini? Eline yazılı metin mi
vereceğiz şöyle cevap verin diye? Böyle bir şey olabilir mi? Lütfen arkadaşlar,
lütfen… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşurken…
BAŞKAN – Anlayamadım,
duyamıyorum Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, bir saniye,
lütfen… Bakın, Grup Başkan Vekiliniz bir şey söyleyecek, gürültüden
duyamıyoruz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşurken “Ben kürsüde söylenenlere cevap
veriyorum.” dedi. Ben de “Siz sorulara cevap vereceksiniz.” dedim. Kürsüde
konuşmak istiyorsanız elbette çıkarsınız, cevap verebilirsiniz ama soru-cevap
bölümünde Sayın Bakanın yanıtlaması gereken sorular var. Nitekim süre kalmadı
ve Sayın Bakan sorulara yanıt vermedi.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İç
Tüzük’e göre cevap vermiyorsunuz…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, hangi sorulara cevap verdiğimi
söyleyebilirim ben burada.
BAŞKAN – Efendim, kendisi
diyor ki: “Ben aynı zamanda sorulara da cevap verdim.” Süre doldu efendim. Çok
teşekkür ederiz. Tamam. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz 7’nci madde üzerinde on beş önerge var. İç Tüzük
çerçevesinde ancak yedi önergeyi işleme alabiliyoruz.
Şimdi bu yedi önergeyi
okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Cumhuriyetçiliğe karşı konuş, laikliğe karşı konuş, ondan sonra orada gül!
BAŞKAN – İlk önergeyi
okutuyorum:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden sonra
gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederim.
Yılmaz
Tunç
Bartın
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7
nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden
sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederim.
İkram
Dinçer
Van”
(CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen sakin olalım. Sayın milletvekilleri lütfen… Yakışmıyor.
Yakışmıyor efendim. Hiçbir milletvekiline İç Tüzük’e aykırı, izin almadan kendi
yerinden konuşmak yakışmaz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Önce Sayın Bakan İç Tüzük’e uysun.
BAŞKAN – Siz saygıdeğer
insanlarsınız, lütfen…
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7
nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden
sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederim.
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7
nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden
sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederim.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı
Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Nezir Karabaş
Hasip Kaplan
Akın
Birdal |
Bitlis
Şırnak
Diyarbakır |
Hamit Geylani
Özdal Üçer |
Hakkâri
Van |
Madde 7 – Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten
kaldırılmıştır. Sonuncu fıkra olarak “İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti
görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları, gördükleri
hizmetin niteliğine uygun olarak ve hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı
zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenlenir.”
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 7. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Sevigen
İstanbul”
ALİ KOÇAL (Zonguldak) –
Anlaşılmıyor efendim. Biraz yavaş.
BAŞKAN – Okuyun.
“Madde 7- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 54 üncü maddesinin yedinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve
maddeye aşağıda yer alan fıkralar eklenmiştir.”
ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sayın
Kâtip Üye, biraz yavaş, anlaşılmıyor.
BAŞKAN – Okuyun.
“Kamu Görevlileri Hakem
Kurulu kararları sonrasında memurlar ile diğer kamu görevlileri grev hakkına
sahiptir. Statü hukukunun gereği olarak memurlar ile diğer kamu görevlileri
için lokavta başvurulamaz.
Grev sonrasında greve katılan
işçilerin grev uygulanan işyerinde ortaya çıkan maddi zarardan kişisel
sorumluluğu bulunmamaktadır.
Lokavt hak değildir.”
BAŞKAN – Sayı
milletvekilleri, şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
değişikliği teklifinin, 7. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.”
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın
Başkan, bu okumadan hiçbir şey anlamadık. Siz anladınız mı?
BAŞKAN – Ben anlıyorum
efendim. Ben anlıyorum.
“Faruk Bal
Oktay Vural
Mehmet Şandır |
Konya
İzmir
Mersin” |
GÜROL ERGİN (Muğla) – O kadar
hızlı okunan bir yazıyı kim anlayabilir?
BAŞKAN – Ne diyorsunuz
efendim?
Buyurun, anlayamadım.
GÜROL ERGİN (Muğla) - O kadar
hızlı okunan bir yazıyı kim anlayabilir? Kim anladı? (AK
PARTİ sıralarından “Biz anladık.” Sesleri)
BAŞKAN – Efendim, lütfen
okuyun. Sakin okuyun.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Tiyatro
yaptırmayın burada.
BAŞKAN - Tamam efendim.
Uyardım efendim. Daha dikkatli okuyacak.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Yeniden
oku, hiçbirini anlamadık.
BAŞKAN – Yok, ben yanındayım;
ben anlıyorum, ben duyuyorum.
Buyurun, devam edin siz.
Devam edin lütfen. Lütfen devam edin.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
değişikliği teklifinin, 7. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal
Oktay Vural
Mehmet Şandır |
Konya
İzmir
Mersin |
Behiç Çelik
S.
Nevzat Korkmaz
Osman
Çakır |
Mersin
Isparta
Samsun |
Mustafa Kemal Cengiz Yılmaz
Tankut
K.
Erdal Sipahi |
Çanakkale
Adana
İzmir |
Recep Taner
Cemaleddin Uslu
Osman
Durmuş |
Aydın
Edirne
Kırıkkale |
Beytullah Asil
Ahmet Duran Bulut
Hüseyin Yıldız |
Eskişehir
Balıkesir
Antalya |
Hasan Özdemir
Mehmet
Günal
Tunca
Toskay |
Gaziantep
Antalya
Antalya |
Emin Haluk Ayhan
Ahmet
Bukan
Metin
Çobanoğlu |
Denizli
Çankırı
Kırşehir |
Süleyman L. Yunusoğlu D. Ali Torlak
Ali Uzunırmak |
Trabzon
İstanbul
Aydın |
Şenol Bal |
İzmir |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bal, gerekçeyi
mi okuyalım, konuşacak mısınız?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçeyi…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet
organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde
temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin benimseyebileceği
bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa
yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve
tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak
Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti
barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü
üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve
kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme
belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece
milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine
kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete
dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini
seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi,
kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler
ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar
lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık
sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter
demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet
yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü
bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP'den İş
beklemektedir Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir.
Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu
teklif ile başlattığı PKK Açılımı için
anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hâle getirmektedir.
AKP 8 yıllık iktidarında
grev, toplu sözleşme toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleyen haklarla
ilgili hiçbir iyileştirme yapmamıştır.
AKP, Taşeron işçiliği
geliştirerek, emeğin sömürüsüne zemin hazırlamıştır, işçi kesimini hak arayamaz
hâle getirmiştir.
AKP, Sendikaların
etkisizleştirilmesine neden olmuştur.
AKP, Devletin gücünü işçiyi
susturtmak için kullanmıştır.
AKP, tekel işçilerine
zulmetmiştir.
AKP, 8 yıllık iktidarında
AKP, işçiyi sefalete mahkum etmiştir.
AKP, 8 yıllık iktidarındaki
bu başarısızlığın suçunu Anayasa üzerine atmak istemiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli
ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sevigen
Ali
Rıza Öztürk |
İstanbul
Mersin |
Madde 7- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 54 üncü maddesinin yedinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve
maddeye aşağıda yer alan fıkralar eklenmiştir.
“Kamu Görevlileri Hakem
Kurulu kararları sonrasında memurlar ile diğer kamu görevlileri grev hakkına
sahiptir. Statü hukukunun gereği olarak memurlar ile diğer kamu görevlileri
için lokavta başvurulamaz.
Grev sonrasında greve katılan
işçilerin grev uygulanan işyerinde ortaya çıkan maddi zarardan kişisel
sorumluluğu bulunmamaktadır.
Lokavt hak değildir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Sevigen, konuşacak mısınız efendim?
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) –
Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Sevigen,
süreniz beş dakika efendim.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu Parlamento Anayasa’yı
değiştirmeye çalışan, eksikliklerini tamamlamaya çalışan, Anayasa’yı sunarken
“Özgürlükleri, insan haklarını ve demokrasiyi sunuyoruz.” diye topluma böyle
lütfeden, anlatan bir anayasa olarak açıkladı Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekilleri. Bunun Başkanı da Sayın Tayyip
Erdoğan. Öyle gördük ki…
Çok kısa kısa
geçmek istiyorum. Mesela Van’da bir saldırı oldu ana muhalefet partisi Genel
Başkanına. Bunun Adalet ve Kalkınma Partisinin üyeleri tarafından olduğu ortaya
çıktı, yani bilerek… Özgürlüklerden bahseden bir siyasi partinin üyeleri olarak
hiçbirisi… “Yahu, ne oluyor? Adam, olabilir.” diye geçiştirmeye çalıştılar ama
arkadaşlarım, üzerine basa basa, onun, Adalet ve
Kalkınma Partisinin üyelerinin, Van’da çalışan görevlilerinin, ilçe yönetim
kurulu üyelerinin yaptığını ortaya çıkardı. Taşlar geldi kafamıza, sopalar
geldi, polis engellemedi. Ben Emniyet Genel Müdürünü aramasaydım, diğer
arkadaşlarım müdürleri aramasaydı belki daha vahim olaylar olabilirdi.
Gülüyorsunuz, olabilir ama bugün -gülebilirsiniz- işte gördünüz, Sayın Bakana
-geçmiş olsun- bizim hiç tasvip etmediğimiz bir şekilde Kayseri’de bir saldırı
oldu. Samsun’da Sayın Ahmet Türk’e saldırı oldu. Randevu vermediğiniz Ahmet
Türk şimdi en kıymetli adamınız oldu. Geçmiş olsun hepsine de… Kapıya geliyordu
randevu vermiyordunuz ama şimdi Ahmet Türk’ü arıyorsunuz her gün, Almanya’dan
arıyor, siz arıyorsunuz, Başbakan arıyor, herkes arıyor. Ahmet Türk şimdi badem
gözlü oldu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Laf atmanın bir alakası yok. Bir
milletvekili burada bir laf ediyor, bütün milletvekilleri, hanım
milletvekillerinin üzerine yürüyorsunuz. Doğru yanlış, seversiniz sevmezsiniz,
konuşmasını beğenirsiniz beğenmezsiniz. Burası diktatörlük yeri değil. Burası
Türkiye Cumhuriyeti, büyük Türkiye Cumhuriyeti, “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” yazan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Büyük Millet
Meclisi. Burada baskı olmaz, burada zulüm olmaz, burada boyun eğmek olmaz.
Şimdi, sevgili arkadaşlarım,
biraz önce oylamayı gördük, ibretle izledik oylamayı. Burada milletvekili
arkadaşlarımız bekliyorlar, sırayla, birisi arkada oturuyor, birisi sağda
oturuyor, birisi solda. Yani milletin gözünden kaçıyor mu bu zannediyorsunuz?
Gelecekseniz, göreviniz varsa, milletvekili bir yere gitmez.
Bakın, geçen gün burada bir
konuşma oldu. Burada bir arkadaşımız konuşma yaptı, çocuklarla ilgili bir
konuşma yaptı. Muhalefet partilerinin üçü de burada hazır bekliyorlardı. Adalet
ve Kalkınma Partisi sıralarında bir tek milletvekili yoktu. Kimler vardı? Oy
kullanma zamanı geldiği zaman -işte bak, şimdi oy kullanılacak- oy kullanmaya
geldiğiniz zaman kim bilir nerelerden çıkarak buralara geliyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sen
oyunu kullanabiliyor musun? Sen oyunu kullanabildin mi?
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Yakışıyor mu bunlar sevgili arkadaşlarım? Bunlar yakışıyor mu? Yani
tartışmadığınız, karşılıklı konuşmadığınız, fikir beyan etmediğiniz bir konuda,
Anayasa değişikliği konusunda nasıl düşüncelerinizi söyleyeceksiniz? Yani Sayın
Başbakan diyor ki: “Milletvekilleri teker teker
oyluyor Anayasa’yı, teker teker oyluyor.”
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Senin öyle hakkın da yok.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Sayın Başbakan gelip görse buradaki milletvekilleri maddeleri teker teker oylamıyor, teker teker
horluyor milletvekilleri, horluyor sevgili arkadaşlarım. Bu yanlış
uygulamalardan sonra…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Bırak sen o işleri, bırak. Sen kaç gündür buradasın?
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Biz medeni bir ülkeyiz. Bir hafta sonra olur sevgili arkadaşlarım, bir hafta
sonra olur, ne fark eder? Anayasa değişikliğine…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sen hangi oylamaya katıldın?
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Laf atmakla bu iş olmaz. Vaktimiz yok. Laf atmakla bu iş olmaz. Bir hafta sonra
olur, bir hafta sonra. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen, sayın
milletvekilleri… Lütfen sakin olun, sakin olun.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Geliriz aslan gibi, medeni insanlar gibi saat altıda, yedide kapatırız. Gideriz
evimize otururuz çoluğumuzla çocuğumuzla düşünceleri
yazarız, önerileri okuruz, kafamızda düşüncelerimiz ne varsa tartışırız, gelir
burada karşılıklı münazara ederiz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oy
verecek misin o zaman?
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
“Gerekirse veririz.” dedik tabii. Konuşmadık mı, söylemedik mi? Çıkıp toplumun
önünde bunu konuşmadık mı? “Bunu beraber yapalım” demedik mi? “Gelin, bırakın
bunları.” demedik mi? Çıkartın üç maddeyi…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Senin
oy kullanma özgürlüğün var mı?
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Siz yüzde 34 oy alacaksınız, geleceksiniz Türkiye'nin kaderini
değiştireceksiniz? Böyle yağma var mı? Herkesi burada Parlamentoda el kaldıran,
parmak kaldıran milletvekili mi zannediyorsunuz?
Türkiye’de 72 milyon insan,
vatanını, milletini seven, demokrasiye inanan, bu ülke için çaba sarf eden
binlerce insan var. 34 oy alacaksınız, yüzde 60 çoğunluğa güvenerek
Parlamentonun şeklini değiştireceksiniz. Yağma yok böyle sevgili arkadaşlarım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Biz onların oylarıyla geldik.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Anadolu’yu karış karış gezeceğiz, basmadığımız
toprak, sıkmadığımız el, çalmadığımız kapı kalmayacak, burada yapılan zulmü ve
yanlışlığı bütün Türkiye’ye anlatacağız.
Sevgili arkadaşlarım, kim
Anayasa’nın değişmesini istiyor? Dün Siirt’te, dördüncü gün, biraz önce sevgili
arkadaşlarım… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bağırıyorum, niye bağırıyorum
biliyor musunuz? Dinlemiyorsunuz, laf atıyorsunuz diye bağırıyorum, yoksa
sesimizi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Sizin sesinizden kendi söylediğimi duyamıyorum sevgili arkadaşlar.
BAŞKAN – Sayın Sevigen… Sayın Sevigen …
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Zulmettiğiniz için…
BAŞKAN – Sayın Sevigen, bir
saniye… Sayın Sevigen,
süreniz doldu.
Sayın Sevigen,
mikrofonunuzu açacağım.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) -
Sevgili arkadaşlar, bu yaptığınız doğru değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Haksızlık yapma!
BAŞKAN - Sayın Sevigen, duyulmuyor sesiniz.
Bir dakika daha size ek süre
vereceğim. Ancak tabii, büyük bir merakla verdiğiniz önerge üzerinde ne diyeceğinizi
bekliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Önergenin farkında değil ki. Önergeyi bilmiyor.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Sevgili Başkanım, burada konuşmamda...
BAŞKAN – Ben size değişiklik
önergenizi izah için söz verdim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
– Size haksızlık yapıldığına…
BAŞKAN – Ama beş dakikadır
bekliyorum, acaba ne diyecek…
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Bakın, söylüyorum. Bu Anayasa üzerinde konuşuyoruz. Söylenecek o kadar çok şey
var ama çıkan yasalarda hiç kimse konuşmadan milletvekillerinin…
BAŞKAN – Buyurun, size bir
dakika daha ek süre verdim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Sevgili Başkanım, milletvekillerinin kapı kapı
dolaştığına, bakanların milletvekili üzerinde baskı yaptıklarına ben kendim
şahit oldum. Şu arka tarafta oturan milletvekilleri -yaylacılar- bir gün bir
bakan gidiyor bir bakan geliyor, bir bakan gidiyor bir bakan geliyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Yahu arkadaş, hayatınız boyunca gitmediniz, kendi
milletvekillerinize baskı yapıyorsunuz. Bırakın, bazı milletvekilleri özgürce
karar versin ya, özgür olsun bazı milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Oy
kullanma özgürlüğün var mı senin?
MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Girin
de kırmızı oy verin.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen sakin olun.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Ve
şimdi arkadaşlarım…
BAŞKAN – Beğenmediniz görüşleri
olursa çıkar kürsüde cevap verirsiniz.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Bir dakikamı kullanabilir miyim?
BAŞKAN - Hayır efendim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Bir dakika vermediniz mi?
BAŞKAN - Bir dakika verdim, o
da dolmak üzere, beş saniyeniz var, dört saniye…
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Bir dakika verir misiniz?
BAŞKAN – Hayır, veremem.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Sayın Başkanım, bir dakika müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Verdim efendim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bu
Anayasayı değiştirme konusu… Siirt’te önemli bir olay olduğu için söyleyeceğim.
Çocuklarımızı taciz ediyorlar, tecavüz ediyorlar Siirt’te. Bunu yıllardır
biliyorlar. Küçük çocuklar, ilköğretim yaşındaki çocuklar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sevigen, size verdiğim ek süre de doldu. Lütfen Genel
Kurulu selamlayınız.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Sevgili arkadaşlar, bu kanayan bir yara. Şimdi burada bu Anayasa’ya oy verecek
bu 2 bakan…
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
– 2 tane hanım bakanımız, bu Anayasa’ya oy verecek. Bu olay karşısında
ne yaptılar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, oylamaya geçin efendim siz.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Çocuklarımızla ilgili ne yaptılar merak ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Siz oylamaya geçin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Sevigen, teşekkür ederim. Size beş dakika ve bir de ilave
süre verdim.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) –
Lütfen tarafsız yönetin, Meclis Başkanına yakışır gibi yönetin.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) –
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Toplantı yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kabul edenler…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Oylamaya geçti.
BAŞKAN – Ama işleme
başlamıştım Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından
gürültüler)
Peki efendim,
isimleri tespit edelim.
Geç kaldınız biraz. İtiraf
edin, geç kaldınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Hayır efendim, siz buraya bakmıyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, bu tarafa baksaydınız…
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Biz zamanında ayağa kalktık.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Özyürek,
Sayın Sevigen, Sayın Selvi,
Sayın Özdemir, Sayın Köse, Sayın Kart, Sayın Çöllü, Sayın Süner,
Sayın Güner, Sayın Yazar, Sayın Bingöl, Sayın Özpolat, Sayın Oksal, Sayın Tütüncü, Sayın Serter, Sayın Tamaylıgil, Sayın
Ergin, Sayın Arat, Sayın Yalçınkaya, Sayın Erenkaya, Sayın Paçarız, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Erbatur.
Sanıyorum yirmiyi geçti, bir
sayar mısınız. Kâfi geldi, kâfi geldi.
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) –
Bizi yine de yazın.
BAŞKAN – Kâfi geldi efendim.
Sayın milletvekilleri, şimdi
elektronik sistemle yoklama yapacağız.
İki dakika süre vereceğim,
ancak demin isimleri yazılan, yoklama için ayağa kalkarak isimlerini yazdığım
arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler.
Süreyi başlatıyorum efendim.
(Elektronik cihazla yoklamaya
başlandı)
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın
Başkan, siz, bizim arkadaşımızın önerge hakkında ne söyleyeceğini çok merak
ediyordunuz, fakat Sayın Bakanın sorulara vereceği cevapları niye hiç merak
etmediniz?
BAŞKAN – Onu da merak
ediyorum.
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Hiçbirine yanıt vermedi.
BAŞKAN – Onu da büyük bir
dikkatle takip ettim.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Ben
sizden rica ediyorum, şu “Cumhuriyetçiliğin dönemi bitti, milliyetçiliğin
dönemi bitti, laikliğin dönemi bitti.” dediği sözlerini de bir açıklasın
bakalım. Onları da merak edin, bütün Meclis merak etsin.
İntihale girmeyeceğim. Ona
hiç girmeyeceğim. Fazla hezimet istemem.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) - Alacağın
cevap vardır, cevabını alırsın!
(Elektronik cihazla yoklamaya
devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra
sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve
arkadaşları
Madde 7- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten
kaldırılmıştır. Sonuncu fıkra olarak “İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti
görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları, gördükleri
hizmetin niteliğine uygun olarak ve hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı
zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenlenir. Maddesi eklenmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Efendim, konuşacak
mısınız, gerekçeyi mi okutalım?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Grev hakkı da sendika ve
toplu sözleşme haklarında olduğu gibi tüm çalışanlar için güvence altına
alınmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım dört önerge de aynı mahiyette önergelerdir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, kürsüde önergeyi okuyan hatip “Kanunla düzenlenir maddesi
eklenmiştir” diye bir ifade kullandı. “Maddesi eklenmiştir” diye bir şey yok bize
dağıtılanlarda, orada var mı, bilmiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
“Kanunla düzenlenir.” diye yaptı, siz yanlış duymuşsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Hayır, bunun aynısını okumadı. “Kanunla düzenlenir maddesi eklenmiştir.” diye
okudu. Tutanaklarda vardır efendim.
BAŞKAN – Sonradan, yeni
olarak eklemişler.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Dağıtılan mı geçerli, okunan mı geçerli?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Dağıtılan mı geçerli, okunan mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Dağıtılan geçerli.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yeniden
okusunlar efendim.
BAŞKAN – Talebiniz nedir
benden, onu öğreneyim Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, maddeyi okurken “Kanunla düzenlenir.” diye bitiyor bizim
elimizde ama Sayın Milletvekilimiz okurken “Kanunla düzenlenir maddesi
eklenmiştir.” diye bitirdi. O nedenle, acaba, oradaki metin de mi bu böyle
yoksa bizim elimizdeki farklı bir metin mi?
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Neyse, Hasip Bey konuşsun da doğrusunu anlayalım.
BAŞKAN – Efendim, teknik
olarak, kanun tekniğine uygun olsun diye önerge sahibiyle de birlikte
düzeltilmiş.
Benim biraz önce oyladığım
önerge değil mi efendim o?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, açıklayayım izin verirseniz.
BAŞKAN – Tabii, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Önergeye bir ekleme yapıldı ve paraf ettik, verdik onu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Öyle mi? Tamam.
BAŞKAN – Efendim, zaten
önergeyi oyladık ve reddedildi.
Aynı mahiyette dört önergeyle
ilgili işlem yapacağımı ifade etmiştim. İstemde bulunmaları hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi ve diğer
önergelerin imza sahiplerini şimdi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7
nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden
sonra gelmek üzere ”01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederim.
Yılmaz
Tunç
Bartın
Diğer Önerge Sahibi Diğer önerge sahibi Diğer önerge sahibi |
İkram Dinçer Azize Sibel Gönül
Veysi
Kaynak |
Van
Kocaeli
Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşacak mısınız,
gerekçe mi?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulama açısından hukuki
sorumlulukları tespit etmek amacıyla yürürlükten kaldırma tarihinin ileri
alınmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir.
BAŞKAN – Önergeleri aynı
mahiyette olduğu için birlikte işleme alıyorum ve oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 7’nci
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 7’nci maddeyi gizli
şekilde oylayacağız, gizli oylamasına geçiyoruz.
Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına
başlandı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, perdeleri bilinçli olarak açıyorlar efendim.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, oy kullanma mahallerine perde konuldu ancak perde açılsın diye
değil, kapalı kalacak, milletvekili arkadaşımız içeri girecek ve oyunu
kullanacak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Efendim, oy kullanmayanlar oy kullananlara müdahale ediyorlar!
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım... (MHP sıralarından “Var efendim, var” sesleri) Var mı? Peki, oy
kullanmayan arkadaşlarımız lütfen... Oy kullanmayan milletvekili
arkadaşlarımızı davet ediyoruz. “Kullanmayanlar var.” dendi.
Evet, oy kullanmayan
arkadaşlarımız lütfen...
Evet, oyunu kullanmayan
milletvekili arkadaşımız kaldı mı? (MHP sıralarından “Var, var” sesleri)
Tamam.
(Gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, ciddi
bir iş yapıyoruz. Milletvekili arkadaşlarımızın sorumluluk duygusuyla hareket
edeceklerine inanıyorum.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Sayın Başkan, perdeler açık. Orada yığınak yaparak kimin ne yaptığına bakarken
siz uyarmıyorsunuz. Şimdi bizim oylarımıza mı müdahale ediyorsunuz? Çok ayıp. Ayıplıyorum
sizi.
BAŞKAN – Sayın Durmuş, iki
kez uyardığımı… Bakın, Sayın Durmuş, siz takip etmiyorsunuz. İki kez uyardım.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Perde açıkken oylar kullanılıyor.
BAŞKAN - Perdelerle ilgili
iki kez uyardım. Görevli arkadaşları göreve davet ettim. Buradan elimden
geldiği kadar yardımcı oluyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Ama Milliyetçi Hareket Partili milletvekili perdeyi kapatmamış Sayın Başkan.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Burada ciddi bir oylama yapılmadığı sürece bunlar olur.
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan
arkadaşımız kaldı mı?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkanım, demin beş dakika sürmeden kapattınız ama on dakikadır…
KADİR VURAL (Mersin) – Neyi
kapattılar? Kapatmadılar.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Demin
beş dakika beklediniz, şimdi on dakikadır oy kullanıyorlar.
KADİR VURAL (Mersin) – Siz
beklettirirken bir şey yoktu.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Sen mi kural koyuyorsun Bekir Efendi!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, kulübenin içinde oy kullanmıyorlar, bize el
sallıyorlar. Dikkat edin, şov yapıyorlar.
BAŞKAN – Arkadaşlar, oy
kullanma işlemini bitireceğim ve kutuları kaldırtacağım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Bizden bir kişi var efendim.
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
BAŞKAN - Arkadaşlar, oy
kullanma işlemi bitmiştir.
Kutuları kaldırın lütfen.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin gizli oylaması sonucunu açıklıyorum:
“Oy sayısı : 408
Kabul : 335
Ret: : 69
Çekimser :
3
Boş: : 1
Geçersiz :
-
Kâtip
Üye
Kâtip
Üye |
Harun Tüfekci
Yusuf
Coşkun |
Konya
Bingöl” |
Sayın milletvekilleri, 8’inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 69 uncu maddesinin üçüncü, dördüncü ve yedinci fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, altıncı fıkrasının sonuna “Meclis çalışmalarındaki oy ve
sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin eylem ve işlemleri,
odaklaşmanın tespitinde gözetilemez.” cümlesi eklenmiş, dokuzuncu fıkrasındaki
“beş yıl” ibaresi “üç yıl” şeklinde değiştirilmiş, beşinci, altıncı ve
dokuzuncu fıkralarındaki “temelli” sözcükleri, onuncu fıkrasındaki “temelli
olarak” ibaresi ile sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
“Siyasî partilerin gelir ve
giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın uygulanması kanunla
düzenlenir. Siyasî partilerin malî denetimi Sayıştay tarafından yapılır. Sayıştayca siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve
giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve
aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. Sayıştayın bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir.
Siyasî partilerin
kapatılmasına ilişkin davalar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi
üzerine, talebin Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte Mecliste grubu
bulunan her bir siyasî partinin beşer üye ile temsil edildiği Komisyonun üye
tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa
Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır. Meclis
Başkanı, bu Komisyona Başkanlık eder; ancak, oy kullanamaz. Komisyonun kararları, yargı denetimi
dışındadır. İzin talebinin Meclise ulaşmasından itibaren otuz gün içinde
Komisyon oluşturulur ve Komisyon, kararını izin talebinin Meclise ulaşmasından
itibaren en geç altmış gün içinde verir. Meclisteki siyasî parti gruplarınca,
izin talebiyle ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz. İzin talebini karara
bağlayacak Komisyonun oluşumu, izin talebinin görüşülme usul ve esasları Meclis
İçtüzüğüyle düzenlenir.”
“Anayasa Mahkemesi,
yukarıdaki fıkralara göre kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre
ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakılmasına karar verebilir. Devlet yardımından yoksun bırakılma, bağlı
olduğu kapatma davasının ve kararının usulüne tabi olup tek başına dava konusu
yapılamaz.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde gruplar adına ilk söz talebi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’a aittir.
Sayın Şandır, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır efendim.
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu, AKP Anayasa değişiklik
teklifinin en önemli üç maddesinden birincisi. Onun
için, hepinizi birlikte düşünmeye davet ediyorum. Konu, sistemin, temelin,
devletin, geleceğin çok temel bir konusu olması sebebiyle suhuletle, sükûnetle
konuyu müzakere etmeye hepinizi davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
siyasi partilerin kapatılması konusunu yeniden tanzim ediyorsunuz. Siyasi
partiler, sistemimizin, demokratik sistemimizin vazgeçilmez en değerli
kurumlarıdır. Malumu önce bir birlikte belirleyelim. Siyasi partiler, milletin
egemenliğini kullandığı, ifade ettiği en büyük sivil toplum kuruluşlarıdır,
toplumun en büyük örgütlü gücüdür. Dolayısıyla, sistem için çok değerli olan,
milletin egemenliğini ifade için çok ciddi bir imkân olan siyasi partilerin
kapatılması, uyması gereken hususların belirlenmesi çok önemli, çok hassas bir
konudur. Bu konuda değişiklik yaparken, bir düzenleme yaparken bin defa
düşünmeliyiz, belki üç defa konuşmalıyız, bir defa yapmalıyız.
Sistemin ve toplumun çok
önemli ve değerli bir konusu olan parti kapatma meselesinde, toplumsal
uzlaşmayı aramak, tarafların mutabakatını aramak, her şeyden önemli, Mecliste
bir mutabakat aramak, bana göre hukukun, Anayasa’nın, demokrasinin ruhu olmak,
amacının kapsamı, ruhu olmak durumunda. Hukuken bir zorunluluk olmasa bile,
sistemin temel konularında yapılacak düzenlemelerde uzlaşma aramak, bana göre
olmazsa olmaz şart olmalı. Bir hukuki meşruiyet tartışmasına sebep olmamak
için, bu noktada, uzlaşma gayretleri üst seviyede olmalı. Bu sebeple, önümüze gelen
bu değişiklik teklifinde yapılan köklü değişiklik öncelikle, belirlenmesi,
hazırlanması anlamında usulen sakat doğmuştur. Çünkü bu maddede bir uzlaşma, ne
komisyonda olmuştur ne toplumda olmuştur ne sivil toplumda olmuştur. Bu
düzenleme, doğrudan Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi kararıdır. Niye böyle
bir karar vermiştir? İşte sorgulamak istediğimiz husus budur. Getirilen husus
nedir?
Değerli milletvekilleri,
bakınız, gerçekten sizi düşünmeye davet ediyorum. Siyasi partilerin
kapatılmasıyla ilgili ceza çok önemli bir cezadır. Cezanın, bir cezalandırmadan
çok, cezaya sebep olacak fiillerin toplum nezdinde, devlet nezdindeki
değeri önemlidir. Sizin verdiğiniz değer oranında ceza veriyorsunuz. Nedir
siyasi partinin… Türk hukukunda, Türk Anayasa hukukunda siyasi partinin
kapatılması için ortaya konulan suç ne, değer ne? O şudur: Anayasa’nın 3’üncü
maddesinde ve Anayasa’nın 14’üncü maddesinde vazgeçilemez, değiştirilemez,
teklif edilemez bir temel husustur. O nedir? Devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü. Buna karşı işlenen suçları bireysel olarak affedemezsiniz,
kurumsal olarak kapatmayla cezalandırırsınız. Şimdi, bunu yeniden
düzenliyorsunuz. Nasıl yapıyorsunuz? Uygulanamaz hâle getiriyorsunuz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tavrımızı söyleyeceğim. Ama sizin yaptığınız
husus şudur, diyorsunuz ki Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrasında
tanımlanan suçların odak olup olmadığının belirlenmesi noktasında: “Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin
-özellikle dikkatinizi çekiyorum- eylem ve işlemleri, odaklaşmanın tespitinde
gözetilemez, göze alınamaz.” İdare dediğiniz ne? Belediyeler. İdare dediğiniz
ne? Birtakım kurumlar. Bunların yöneticisinin, yöneticilerinin devletin ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı işlemiş olduğu suçları artık bundan
sonra parti kapatmak için odak olmaya yeterli bir durum kabul etmiyorsunuz. Bu,
Anayasa’ya çok doğrudan aykırıdır arkadaşlar. Bunun ileri dönemlerdeki aşaması
şudur: Artık hiçbir suç dolayısıyla bir siyasi partiyi kapatmaya imkânınız
olmayacaktır. Bu sebeple, getirilen teklifin biz lafzını değil gerisini
arıyoruz, gerisini sorguluyoruz, niye böyle bir düzenleme getiriyorsunuz?
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak söylüyorum: “Siyasi partiler kapatılmamalıdır.” Bu lafı, bu sözü bu
Mecliste, siyasette ilk söyleyen, belki de tek söyleyen Milliyetçi Hareket
Partisidir ve Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel Başkanıdır. 15 Mart 2008 tarihinde, iktidar partisinin kapatılma davasının
açıldığının hemen ertesinde Sayın Genel Başkan, hem bir basın toplantısıyla hem
de bir genelgeyle, siyasi partilerin teröre bulaşmadıkça, şiddeti bir siyasi
araç olarak kullanmadıkça kapatılmaması gerektiğini, kapatılmaya sebep teşkil
eden suçları işleyen parti yöneticilerinin bireysel olarak cezalandırılması
gerektiğini ifade etti ve bu yönde “Geliniz, Anayasa’yı da değiştirelim, Siyasi
Partiler ve Seçim Kanunu’nu da değiştirelim.” dedi. Tarih 15 Mart 2008. Ama, sayın iktidar partisi, sayın siyasi partiler,
Milliyetçi Hareket Partisinin bu yöndeki talebini ne gördüler ne duydular.
Şimdi tekrar ediyoruz: Siyasi
partiler, demokratik sistemimizin vazgeçilmez kurumları olarak milletin
egemenliğini ifade etmek için en önemli imkân, fırsat olarak, zemin olarak,
teröre bulaşmadıkça, şiddeti ve terörü bir siyasi araç olarak programlamadıkça
kapatılmamalılar ama sizin getirdiğiniz, kapatılma fiilini, bu devletin ve bu
toplumun vazgeçilmez bir değeri olan hususu suç olmaktan çıkartıyorsunuz. Ülkenin
bölünmez bütünlüğüyle ilgili burada bu kürsüde edilecek sözler artık parti
kapatmak için odak olmaktan çıkartılıyor. İdarenin yöneticilerinin bu anlamda
yapacakları sözler ve fiiller artık parti kapatmak için yeterli olmayacak.
Bunun anlamı ne? Parti kapatılmayacak demektir. Bunun anlamı ne?
Değerli arkadaşlar, buradan
gözlerinizin içine bakarak söylüyorum, Sayın Başbakan diyor ki, Sayın İçişleri
Bakanı diyor ki: “Bu Anayasa değişikliği, başlattığımız demokratik açılımın bir
adımıdır.” Bize göre, bu “demokratik açılım” dediğiniz husus, PKK’nın
siyasallaşması, PKK’nın taleplerini gerçekleştirmek için siyaset üretme
açılımıdır. Siz, kapalı kapılar arkasında, artık etnik bölücülük yapan siyasi
partileri kapatmamaya söz mü verdiniz, böyle bir pazarlık mı yaptınız, böyle
bir anlaşma mı yaptınız? Bunun cevabını bu millete vermelisiniz. Vermediğiniz
takdirde, yaptığınız bu anayasa değişikliği, en az, başlattığınız PKK açılımı
kadar bir yıkım anayasası olacaktır. (MHP sıralarından alkışlar) Buna bu millet
müsaade etmez.
Değerli arkadaşlar, sizi
düşünmeye davet ediyorum. Anayasa’nın değiştirilemez, vazgeçilemez, devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı işlenen suçları parti kapatma
suçu olmaktan çıkartırsanız, devletin kurucu hukukuna aykırı hareket etmiş
olursunuz.
Sayın İyimaya’nın
bir sözü var, diyor ki: “Değiştirmeye çalıştığımız Anayasa’ya uygunluk
aranmaz.” Bu, hukukun üstünlüğünün, hukuka saygının, hukuk devleti olmanın
neresinde yazıyor? Neresinde yazıyor?
Dolayısıyla, değerli
milletvekilleri, gerçekten bu maddede yapılan değişiklik, birçok soruyu, birçok
tehdit ve tehlikeyi içinde barındıran ve bundan sonraki anayasa
değişiklikleriyle -ki Sayın Başbakan bunu vaat ediyor, birilerine müjdeliyor-
bu ülkenin kurucu hukukunu değiştirmek yönünde adım atacağınızın ifadesidir.
Bunu açıkça millete söylemeniz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır,
süreniz doldu efendim. Size iki dakika ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı
tamamlayın.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın Başbakanın ifadesiyle “Başkanlık sistemini konuşabiliriz.” dediğine göre,
anlaşılıyor ki bu yönde kapalı kapılar arkasında birtakım çalışmalar var. Bunu
getirip burada bu millete açıkça ifade edeceksiniz.
Değerli milletvekilleri, sizi
ve kurumunuzu tenzih ederim ama Sayın Başbakanın kullanmakta ısrar ettiği ve
çok sevdiği “Şark kurnazlığı” meselesi…
Değerli arkadaşlar, millete
karşı Şark kurnazlığı olmaz. “Şark” diye ifade edilen eğer Doğu Anadolu ise tüm
Doğu Anadolu’yu tenzih ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Şandır, cahil desek cahil değilsiniz!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu,
Garp’ın kurnazlığının, Şark’ın, bunun arkasına saklanarak kurnazlık yapmasıdır,
onu tenzih ediyorum.
Ama eğer Sayın Başbakanın
ifade ettiği Şark kurnazlığı, bu Anayasa değişikliğinin satır aralarına birtakım
niyetleri ve birtakım gelecek planlarını gizlemişse, buna gücü yetmez, buna
gücü yetmez değerli arkadaşlar.
Bakın size daha önce örnek
verdim, 1856 Islahat Fermanı ile o günün Sadrazamı Ali Paşa Osmanlı Devleti’nin
hukukunu değiştirdiğinden dolayı, öldüğünde cemaat kendisine helallik vermedi.
Hiçbir başbakana bunu yakıştırmam, reva görmem.
Ama bu cümlelerin altına,
arasına bu niyetleri saklayarak, hatta bu ihtimalleri saklayarak, Şark
kurnazlığı yaparak böyle değişiklikler yapmayı düşünüyorsanız, en azından bunu
akıllıca bulmam.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Düşünmediğimizi siz de bilirsiniz Başkanım.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Çünkü biliyorsunuz ki kurnazlık deyince akla gelen hayvan tilkidir
-affedersiniz- ama tilkinin sonu da kürkçü dükkânıdır. (MHP sıralarından
alkışlar) Siyasetin tilkilerinin gideceği yer de işte demokrasi mezarlığıdır,
milletin tokadıdır. Bunu bilesiniz. Kurnazlık yapmaya gerek yok. Gerekeni
söyleyin. Burada ne düşünüyorsunuz, bunu gelin birlikte tartışalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır, ek
süre de doldu efendim. Sadece selamlama için mikrofonunuzu tekrar açıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın milletvekilleri, bakın, Milliyetçi Hareket Partisi çığlık çığlığa, çığlık
çığlığa bağırıyor: “Gelin, bir yeni anayasa yapalım.” Ne zaman? 2007, 2 Ekim;
seçim olalı iki ay olmuş. “Gelin, bu tartışmaları bitirelim; yeni, çağdaş,
insan haklarına dayalı bir anayasa yapalım.” diyor. Ne duyuyorsunuz, ne
görüyorsunuz!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç
Tüzük ile ilgili verdiğiniz cevapla belli.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Şimdi, dönemin sonunda, seçimin önünde yeniden istismar politikalarına başlamak
kurnazlık değil de nedir? Tavsiye etmem. Tavsiye etmem çünkü en kurnaz olanın
gittiği yer belli. Sizin gideceğiniz yer de mezarlıktır, siyaset mezarlığıdır,
o sandığın karanlıklarında gömülmektir. Sizi uyarıyorum, sizi yeniden düşünmeye
davet ediyorum.
Hepinize teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Şandır,
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 8’inci
madde üzerinde görüşmelere devam ediyoruz.
Şimdi de söz sırası, gruplar
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla
Kart’ta.
Sayın Kart, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa değişikliği teklifinin
8’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
parti kapatma sürecini Türkiye Büyük Millet Meclisinin iznine tabi tutan 8’inci
madde, görüşmekte olduğumuz bu madde, Mecliste çoğunluğa sahip olan bir siyasi
partiye tüzel kimlik olarak dokunulmazlık zırhını ve suç işleme imtiyazını
getirecek nitelikte bir maddedir.
Bir siyasi partinin bir başka
siyasi partinin kapatılması sürecinde doğrudan ya da dolaylı olarak bir rol
üstlenmesi, demokrasinin esasıyla bağdaşmayacağı gibi, ahlaken de hiçbir
şekilde kabul edilemez.
Getirilen düzenlemeyle,
Anayasa’nın 69’uncu maddesinin üç, dört ve yedinci fıkraları değiştiriliyor,
altıncı fıkranın sonuna da şu ekleme yapılıyor: “Meclis çalışmalarındaki oy ve
sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin eylem ve işlemleri
odaklaşmanın tespitinde göz önüne alınamaz.” deniliyor.
Meclis çalışmalarındaki oy ve
çalışmaları, düşünceleri, Anayasa’nın 83’üncü maddesi kapsamında kürsü
sorumsuzluğuyla, yasama sorumsuzluğuyla birlikte değerlendirmek gerekiyor,
bunda bir tereddüt yok. Ancak, bu söz ve eylemler, ilgili
siyasi partinin tüzel kimliği etrafında yoğun suç ilişkileri için odak olacak
boyutlara varıyorsa yahut yetkili organlar bu fiilleri zımnen veya doğrudan
kabul ediyorsa ve teşvik ediyorsa, bu takdirde, siyasi partinin anayasal
anlamda bir ihlal içinde olup olmadığının tespitinde, bu durum, bir unsur olarak,
bir delil olarak elbette göz önüne alınmalıdır.
Asıl önemli olan husus şudur,
getirilen düzenleme bakımından önemli olan ve vahim olan husus şudur: “İdarenin
eylem ve işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde göz önüne alınmayacağı” yolundaki
hüküm. Bu hüküm, bakıyoruz, Anayasa’nın 68/4 ve 69/6’ncı maddelerinin sonuç
olarak fiilî anlamda içinin boşaltılması ve kayıt dışı bir yapılanmanın devreye
girmesi anlamına gelecektir, bu sonucu yaratacaktır.
Bakın, 68’inci maddede, dört
ana başlık hâlinde, Anayasa’dan kaynaklanan yasaklama nedenleri; demokratik
devlet düzeninin korunması, laik devlet düzeninin korunması, millî devletin
korunması ve nihayet suç işlenmesini teşvik yasağı başlığı altında
toplanmaktadır. Getirilen düzenleme, dört ana başlık hâlinde tasnif edilen bu
ihlallerin tamamının, tümünün yasal ve anayasal denetimi imkânını ortadan
kaldırıyor. Çünkü, bu yöndeki suçlamaların yargı
prosedürü içinde tahkiki ancak sayısal çoğunluğa sahip olan siyasi iktidarın
veya partinin izniyle mümkün olabilecek. Anayasa’nın 68’inci maddesinde
düzenlenmiş olan bu dörtlü tasnifin, Siyasi Partiler Yasası’nda düzenlemesi
yapılan “yasaklar” bölümüyle birlikte, yani 79 ila 108’inci maddelerle birlikte
yeni baştan düzenlenmesi ve uyumlu hâle getirilmesi gereği vardır; bu bir ihtiyaçtır.
Bu çerçeve daraltılabilir, “sınırlılık” tezi kapsamında bu çalışmalar elbette
yapılabilir, ancak hiçbir şekilde, Anayasa’da dört ana başlık hâlinde
düzenlenmiş olan eylemlerin tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması
anlamına gelebilecek bir düzenleme kabul edilemez.
Demokrasiler kendilerini
mutlaka hukuk yoluyla koruyacaklardır. Hukuk yoluyla korunma mekanizması
lağvedildiği ya da iğfal edildiği takdirde -bugün bunu yaşıyoruz; bu iğfali, bu teşebbüsü
yaşıyoruz- bu takdirde demokrasinin kendi varlığını koruması ve sürdürmesi
mümkün olmaz. Hukuk yoluyla korunma mücadelesinin “militan demokrasi” ya da
benzeri bir isimle adlandırılmak istenilmesi ucuz demagojiden
başka bir anlama gelmez. Hiçbir akademik sunuş bu gerçeği değiştiremez, ortadan
kaldıramaz. Unutulmamalıdır ki demokrasi hukuk tarafından korunmadığı takdirde,
dikta yapılanması, faşizan yapılanma kaçınılmazdır; yakın tarih bunun acı ve
ıstırap dolu örnekleriyle doludur. Fransız kamu hukukçusu Vedel’in
deyimiyle, demokrasi, siyasi partiler olmaksızın yaşayamaz, ancak siyasi
partiler yüzünden de son bulabilir.
Değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi yapmak istediği bu anayasal düzenlemeyle fiilen ve
anayasal anlamda parti dokunulmazlığını da kurumsal hâle getirmek istemektedir.
Anayasa’nın geçici 15’inci maddesini Cumhuriyet Halk Partisinin kararlı tutumu
ve toplumun duyarlılığı karşısında teklif metnine almak zorunda kalan AKP,
yapmak istediği bu düzenlemeyle, kendi açısından yeni geçici 15’inci maddeler
ihdas etmektedir. Aslında AKP bu girişimiyle, 12 Eylül’ün misyonunu
üstlendiğini de göstermektedir. Getirilen bu düzenlemeyle, birbirine siyaseten
rakip olan, aynı kulvarda yarışan siyasi partiler
arasında güçlü olanın diğerine karşı tehdit ya da benzeri baskı unsurlarını devreye
sokması durumu doğacaktır. Sayıca küçük olan partilere yönelik olarak sindirme
ve baskı ortamı artık kurumsal hâle gelecek ve kaçınılmaz olarak etkili de
olacaktır. Danışıklı ilişkiler ya da kanuna karşı hileler yoluyla grup
düzeyinde yeni partilerin oluşturulması ve bu yolla diğer partiyi kapatma ya da
engelleme girişimlerinin devreye girmesi söz konusu olacaktır.
Öte yandan şunu elbette ifade
etmek gerekiyor, parti kapatmalar konusundaki genel düşüncemizi, ilkelerimizi
elbette ifade etmemiz gerekiyor. Parti kapatma yaptırımının uygulanması, bir
partinin ancak şiddeti savunması, teşvik etmesi, yıkıcı ve terörist
faaliyetleri desteklemesi durumunda haklı olabilir. Bu çerçevede ırkçılık,
yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, cihada çağrı gibi politikalar şiddet
savunusunun belirtileri olarak kabul edilmelidir. Ayrıca, bir siyasi parti,
iktidar gücünü gerek yerel yönetimler ve gerek merkezî hükûmet
düzeyinde elinde tutuyor ve devlet yetkisini sürekli olarak kötüye kullanıyorsa
ve bu durum hukuk devleti ilkesinin yok edilmesi tehlikesini yaratıyorsa orada
ciddi ve yakın tehlike söz konusudur. Bunun anlamı budur değerli
milletvekilleri. Bu takdirde neden bu tehlike doğuyor, neden bu ciddi ve yakın
tehlike doğuyor? Çünkü cebir unsurunu ayrıca fiilen harekete geçirmeye gerek
kalmıyor. Bunu zaten kamu yetkisini kötüye kullanmak suretiyle belli bir
aşamaya vardırabiliyorsunuz. Bir siyasi parti, kritik yargı
kararlarının uygulanmasını kanunsuz emir yoluyla Anayasa’nın 137’nci maddesini
ihlal etmek pahasına engelliyorsa, kanunsuz emir yoluyla suç işlettiği
müsteşarlar ya da bürokratları organize bir şekilde Türkiye Büyük Millet
Meclisine taşıyorsa, Türkiye Büyük Millet Meclisini bu anlamda kanun
kaçaklarının sığındığı bir merci hâline getiriyorsa; benzeri nitelikte yüzlerce
işlem yoluyla bürokratlara suç işletiyorsa Anayasa’nın 137’nci maddesini ihlal
etmek pahasına, mesela Deniz Feneri soruşturmasını engelliyorsa, Cargill mevzuatını defalarca ihlal ediyorsa; Yasin El Kadı
olayında, Telekom sürecinde adli emanet paralarının yasa dışı bir şekilde
hazine geliri olmadan işletilmesinin yolunu açıyorsa, bu şekilde idari işlem ve
eylemler tesis ediyorsa, bu suç değil midir değerli milletvekilleri? Suç
teşkil eden bu ilişkileri “odak olma” noktasında nasıl göz önüne almayız? Bunun
bir açıklaması var mı? Bunun hiçbir hukuki açıklaması yok, hiçbir mantıklı
açıklaması yok. Bu maddeyle yapılan düzenlemenin hangi amaca hizmet ettiği
belli değil mi değerli milletvekilleri? Şu söylediklerim karşısında bu amaç, bu
gizli amaç somut olarak ortaya çıkmıyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, sizin de
on dakikalık süreniz doldu, ilave iki dakika süre veriyorum, lütfen konuşmanızı
tamamlayın.
ATİLLA KART (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, parti kapatma süreçleri elbette yargı prosedürü içinde takip edilmeli ve sonuçlandırılmalıdır. Bu
noktada, bu aşamada yürütme ya da yasama organının rol üstlenmesi kabul
edilemez, ancak nedir? Bu kapatma sürecinin, yargı süreci içinde elbette daha
teminatlı hâle getirilmesi gereğini kabul ediyorum. Bu noktada mutlaka yargı prosedürü içinde düzenleme yapılmalıdır, yargının denetleme
ve dengeleme mekanizmaları, dengeleme misyonu mutlaka ayakta tutulmalıdır. Bu
çerçevede bu paket, bunları değerlendirdiğimiz zaman, şu amaca yöneliktir
değerli milletvekilleri: Yargıyı baypas etme paketidir bu. Siyasi iktidar,
kişisel ve siyasi kaygıları sebebiyle, Yüce Divan oluşumunu kontrol altına
almak istiyor, kapatma kararlarını fiilen engellemek istiyor ve bu sürecin
devamında da yapacağı yasal düzenlemelerle anayasal denetimi ortadan kaldırmak
istiyor.
Şunu samimi olarak ifade
ediyorum, bu duygularımı paylaşmak istiyorum ki: Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun önemli bir bölümünün bu noktada inisiyatif
kullanmakta zorlandığı kanısındayım, samimi düşüncem budur çünkü birçoğunuzu
yakından tanıyorum, şahsen tanıyorum ancak bu kısıtlamalara ve konumunuza
rağmen tarih önünde ve gelecek önünde gelecek nesillere karşı sorumlu olmamak
ve pişman olmamak amacıyla hareket edeceğinize de yürekten inanıyorum.
İnanıyorum ki bu Meclisin çoğunluğunu oluşturan Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu, 1 Mart tezkeresindeki şuur ile hareket edecektir. Bu anlayışın egemen
olacağına inanıyorum.
Sizleri bu anlamda bir kez
daha sağduyuya davet ediyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür
ederim.
Madde üzerinde gruplar adına
şimdi de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Bengi
Yıldız.
Sayın Yıldız, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika efendim.
BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Kanun Teklifi
hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, parti kapatma
ülkemizin temel sorunlarından birisi ama Nazım Hikmet’in “Dörtnala gelip Uzak
Asya’dan” şiirinde olduğu gibi dörtnala Uzak Asya’dan buraya geldiğimizde
elimizdeki sazın üç tane teli vardı, özlemlerimizi ve istemlerimizi sazdaki o
üç telle dile getirmeye çalışıyorduk. Sonra Anadolu’ya geldik, hem o sazın
telleri çoğaldı hem kavallar, arbaneler,
davul-zurnalar ve çeşitli müzik aletleri daha ona eşlik etmeye başladı. O
saatten sonra özlemlerimizi ve istemlerimizi o müzik aletleriyle, çoğul yapıyla
ifade etmeye çalıştık. Şimdi de Avrupa Birliğine girme sürecinde, bu sazlarla
bu çeşitliliği bir orkestra hâline getirip artık orkestradan da zevk alacak bir
toplum yaratmak istiyoruz. Birileri hâlen o üç telli sazla özlem ve istemlerini
dile getirmek isteyebilir, ama biz onu aştığımızı söylüyoruz ve orkestra çağını
yakalamak istediğimizi belirtmek istiyoruz. Onun için de “siyasi partileri
kapatma” adı altında her farklı düşünceyi “bölücülük, irtica, şeriat, komünizm”
adı altında mahkûm eden bu egemen anlayışı, bu elit yapıyı bu toplum aşacak,
hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Türkiye’de bugüne kadar yirmi dört siyasal parti kapatıldı.
Avrupa’nın bazı ülkelerinde de siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin hükümler
var. Fakat bunlar son derece nadiren ve istisnai hallerde uygulanmaktadır.
Mesela Almanya’da 1950’li yıllarda iki parti kapatılmıştır, ikisinin de
totaliter niteliği üzerinde bir kuşku yoktur. Faşizmi, yani Hitler’in
iktidarını gerçekleştiren ve savunan partilerdi. Bugün belki zorlarsak
Türkiye’de benzer zihniyeti taşıyan anlayışların olduğunu da söyleyebiliriz.
Altmış yıllık süre içerisinde Avrupa’da kapatılan siyasi parti sayısı üç veya
dördü geçmez. Türkiye’de ise 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden bugüne
kadar Anayasa Mahkemesi kararıyla yirmi dört parti kapatılmıştır. 82 Anayasası
yürürlükteyken kapatılan on sekiz parti, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlük hükmüne ya da laiklik ilkesine aykırı hareket etmek iddiasıyla
kapatılmışlardır. Bir defa, bu mukayese bile Türkiye’deki kuralların ve
uygulamaların Avrupa standartlarından ne kadar farklı olduğunu göstermektedir.
Avrupa standartlarını
oluşturan iki kaynaktan söz edebiliriz. Biri Venedik Komisyonunun kriterleri ki son zamanlarda üzerinde çokça konuşuluyor. Bu kriterlere göre siyasi parti ancak şiddet yöntemlerine
başvurduğu ya da şiddet yöntemlerini savunduğu takdirde kapatılabilir. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi de buna ilaveten, bir partinin tutum ve projesinin
demokrasinin temel değerleriyle bağdaşmaz olması hâlinde kapatılabileceğini
kabul etmektedir. Türkiye’deki parti kapatma kararları hakkında bir tek Refah
olayında mahkeme Türkiye’yi haklı bulmuştur. Bana göre Türkiye’yi iyi
tanımadıkları için bu kararı aldılar. Laiklik ve demokratik cumhuriyet halkımızın
kazanımlarıdır ve asla bundan vazgeçilecek bir durum söz konusu değildir. Onun
dışında, kendisine intikal eden bütün davalarda Türkiye’yi tazminat ödemeye
mahkûm etmiştir, sözleşmeyi ihlal ettiğine karar vermiştir. Dolayısıyla
Avrupa’da parti kapatma günlük olaylardan değildir. İşte, Venedik kriterlerini, İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını kabul
edelim… Türkiye’deki uygulamayla Avrupa uygulaması arasında son derece derin
farklar vardır. Anayasa’da tuhaf bir ikilem var. Bir taraftan siyasi partilerin
demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu yazılıyor, diğer taraftan 68 ve
69’uncu maddelere getirdiği yasaklama düzeni aynı Anayasa’nın siyasal
partilerden kolayca vazgeçmeye hazır olduğunu göstermektedir. Anayasa’mız
partileri sadece eylemlerinden dolayı yasaklamayı öngörmüyor, partilerin tüzük
ve programlarında güttükleri amaçtan dolayı da yasaklamayı mümkün kılıyor. Bu,
pratikte şu demek: Çoğunluğa veya devlet elitlerine aykırı gelecek bir programı
olan bir partiyi kursanız, gerçekten kamu hayatı, kamu düzeni, demokratik
rejimi tehdit edecek hiçbir girişimde bulunmamış olsanız bile, sırf
programınızda bu amaçlardan dolayı parti kapatılabilir. Bu tür davalar
açılmıştır. Birleşik Komünist Partisine isminden dolayı kapatma davası
açılmıştır. Siyasi partilere tanıdığı hareket alanı son derece sınırlıdır.
Siyasi partilerin resmî ideolojinin azıcık sağ ve azıcık sol versiyonlarından
ibaret olmasını ya da aynı ideolojinin farklı şubeleri olmasını öngören bir
zihniyet var. Örneğin İskandinav ülkeleri İsveç, Norveç, Finlandiya, Hollanda,
İngiltere, siyasi parti hürriyetine kapatma yaptırımını gerektiren ülkeler
değildir. Bu ülkelerde demokrasi hiçbir problem olmadan varlığını
sürdürebiliyor. Şu hâlde demokrasiyi koruyabilmek için mutlaka bir anayasa düzeninde
kapatma yaptırımına yer vermek gerekmemektedir.
İnsan Hakları Mahkemesi
Türkiye’den yapılan başvurular neticesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
1 Numaralı Protokolü’nün ihlalini görmüş ve Türkiye’yi tazminata mahkûm
etmiştir. Venedik Komisyonu Türkiye’de parti kapatmanın çok sıradanlaştığını ve
bir cumhuriyet başsavcısının iki dudağı arasında olduğunu, başka da hiçbir
emniyet supabının olmadığını beyan etmiştir. Oysa Avrupa’daki emsallerinde
böyle değildir. Almanya’da parti kapatma davası ancak hükûmetin
veya parlamentonun iki kanadından birinin talebi üzerine açılabiliyor.
İspanya’da benzer bir durum var. Bizde ise hiçbir temsil sıfatı olmayan ve
halka hesap verme mükellefiyeti bulunmayan bir yargı mensubu, parti kapatma
davası açma hakkına sahip tek bir kişidir. Kapatma kararı sonucunda ek olarak
gelen beş yıllık siyaset yasağını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi orantısız
bulmuştur. Dolayısıyla sözleşmenin Ek Protokolü’ne aykırı bulup Türkiye’yi
tazminata mahkûm etmiştir. Aynı şekilde parti kapatma kararına bağlı olarak
milletvekilliklerinin düşmesini de orantısız bulmuştur ve orada da Türkiye
aleyhine karar vermiştir.
Parti kapatma ifade
özgürlüğüne de aykırıdır. Türkiye’de açılan kapatma davalarının önemli bir
bölümünde siyasi partilerin program ve tüzüklerinde yer alan ifadeler ve parti
yöneticilerinin beyanları etkili olmuştur. Bunlar kapatma kararlarında da
gerekçe oluşturmuştur. Oysa Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinde yer alan “ifade hürriyeti” İnsan Hakları
Mahkemesi tarafından çok özgürlükçü olarak yorumlanmaktadır. Mahkemenin
yerleşmiş bir içtihadına göre, bir düşünce açıklaması toplum açısından ne kadar
şok edici, ne kadar sarsıcı olursa olsun, şiddet çağrısı içermedikçe bu
açıklama ifade hürriyetinin sınırları içerisindedir.
Sayın Başkan, değerli üyeler;
Türkiye’de kapatılan bazı partilerin kapatılma gerekçelerine bakalım: Millet
Partisi, 26 Ocak 1954, laikliğe aykırı odak olmak; Demokrat Parti, 20 Haziran
1960, 60 ihtilaliyle; Millî Nizam Partisi, 20 Mayıs 1971, laikliğe aykırı odak olmak …
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, size
de ek süre veriyorum iki dakika. Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
BENGİ YILDIZ (Devamla) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
…Türkiye İşçi Partisi, 20
Temmuz 1971, bölücülük; Türkiye Emek Partisi, 8 Mayıs 1980, bölücülük;
Sosyalist Partisi, 10 Temmuz 1992, bölücülük; Halk Partisi, 25 Ekim 1991,
laikliğe aykırı odak olmak; Türkiye Birleşik Komünist Partisi, 16 Temmuz 1991,
bölücülük; Halkın Emek Partisi, 14 Temmuz 1993, bölücülük; Özgürlük Demokrasi
Partisi, 30 Nisan 1993, bölücülük, laikliğe aykırı odak olmak. Burada
sırf “Diyanet İşleri
Başkanlığı ayrı, özerk olması gerekir.” dediği için laikliğe
aykırılığın da odağı hâline gelmiş. Sosyalist Türkiye Partisi, 30 Kasım 1993,
bölücülük; Demokrasi Partisi, 16 Haziran 1994, bölücülük ve bizim de üyesi
olduğumuz, üyesi olmaktan da büyük bir onur ve gurur duyduğumuz Demokratik
Toplum Partisi, 2009. (BDP sıralarından alkışlar)
Bütün bunlar Türkiye’nin ne
kadar çağdaş, ne kadar demokratik, ne kadar özgürlükçü, eşitlikçi ve
başkalarının fikirlerine, farklılıkların fikirlerine ne kadar tahammül
gösterdiğini gösteren örneklerdir.
Siyasi Partiler Kanunu,
Anayasa ve Anayasa Mahkemesinin kendisi bu şekliyle kaldığı sürece, bu
partilerin kendisi değil, o kurumun kendisi demokrasiye aykırı eylemlerin odağı
olduğunu düşünüyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, teşekkür
ederim.
Şimdi, 8’inci madde üzerinde
gruplar adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili Sayın
Ahmet İyimaya’ya aittir.
Sayın İyimaya,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın İyimaya,
sizin aynı zamanda kişisel söz talebiniz de var. Arzu ederseniz ikisini
birleştirebilirim.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET
İYİMAYA (Ankara) – Evet efendim, lütfedersiniz.
BAŞKAN – Peki. İkisini
birleştirerek size on beş dakika söz veriyorum.
Buyurun.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Sağ
olun Başkanım.
Çok Değerli Başkanım, çok
değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir sorunu,
Türkiye’nin kronik bir sorununu tartışıyoruz. Siyasal partiler demokrasinin
vazgeçilmez unsurlarıdır diyoruz. Siyasal partiler demokrasinin ve sistemin
barometreleridir. “Sistem rahatsız mı, demokrasi rahatsız mı?” sorusuna cevap
aramak için “Siyasal partiler sistemine bakın.” diyoruz.
Değerli arkadaşlar, aslında
şu anda yüce Parlamentonun tartıştığı sorun, gelişmiş ülkelerin gündeminden
düşmüş ve çözümde ülke olarak geç kaldığımız bir sorundur. 1996 yılından beri
siyasal alandaki düzenlemelerin hep içinde oldum, komisyon başkanı olarak,
uzlaşma komisyonu olarak. “Avrupa neden çözdü, biz neden çözemedik?” sorusuna
zamanım kalırsa cevap vermeye çalışacağım ve sonundaki konuşmamı öne alacağım,
ondan sonra “Türkiye pratiğinde neden çözülemedi?” sorusuna doğru cevap
araştırmaya çalışacağım, ortaya koymaya çalışacağım.
Bir defa, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğü, cumhuriyet hepimizin ortak değeridir. Bu, acaba kapatma ve
kapanma yoluyla mı korunur, yoksa demokrasi genişletilerek mi korunur, önemli
bir sorun.
Biz, bir defa, siyaset kurumu
olarak, bürokratik egemenlik ve yargı Avrupa’daki gibi dönüştürmeyi
sağlayamadı. Şu anda hâlen bu sorunun içerisindeyiz. Adalet ve Kalkınma Partisi
olarak hazırladığımız pakette Türkiye’yi bu sorundan kurtarma hedefini öne
aldık. İstedik ki Anayasa’ya uygun, istedik ki amaca uygun, istedik ki
demokrasi kriterlerine uygun bir çözüm, model
geliştirelim. Tabii, bu teklif kamuoyuyla paylaşıladan
beri kritiği, eleştirileri not ettik.
Evvela, ben, ortaya
koyduğumuz modeli size eleştirel bakıştan ve fonksiyonel yapıda ortaya koymaya
çalışacağım değerli arkadaşlar. Ne getiriyoruz? Burada, şu ana kadarki
işleyişten dersler çıkardık. Belli ki, pratikteki şu ana kadarki düzenlemeler
çözüm oluşturmadı. Bizim Anayasa’mızın 69’uncu maddesinde getirdiğimiz model
bir dava şartı modelidir. “Davanın açılabilmesi siyaset kurumunun iznine bağlı
olmalıdır.” dedik. Genel Kurulun izni olabilirdi, bir komisyonun izni
olabilirdi.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Kesinlikle doğru değil.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Bakıyorum, bazı bakışlar, konuşmalarıyla da, vücut dilleriyle de “Hayır.”
diyorlar. Yeni modellerin, özgün modellerin hemen benimsenememesi itiyatlarımızın
ve itiyadi refleksimizin en doğal sonucudur. Ama arz
edeceğim: Neden izin modeli?
Mevcut modelde savcılarımız
davanın mahiyeti ölçüsünden hareket etmediler. Çünkü davanın mahiyeti herhangi
asliye veya ağır ceza mahkemesindeki saf bir hukuk davası değil, siyasal bir
dava. Hem sonuçları itibarıyla -siyasal istikrar, ekonomik istikrar- hem de
yapısı itibarıyla siyasal bir dava ve burada iki üç sebep bazında bir savcı
kolaylığı, savcı aktivizmini gördük. 400 tane sebep, delil ortaya koyuyor; Yüksek
Mahkeme 26 tanesini geçerli sayıyor, diğerlerini yok ediyor, müthiş bir savcı
aktivizmi. O hâlde burada demokrasi güvenliği, siyasal parti güvenliği
bakımından, özgürlük bakımından bir eşik düşüklüğü var. Bu
izin, bu önemli.
Deniliyor ki: “Bu, kuvvetler
ayrılığına aykırıdır.” Değerli arkadaşlar, kuvvetler ayrılığı prensibi
çek-balans sistemiyle takviye edilmiş, geliştirilmiş bir prensiptir. Farklı
kuvvetler, öbür kuvvetlerden devşirme yaparak bölünmüş yetkiler alabilirler ve
buna bize “çek-balans sistemi” diyoruz. Peki, milletvekillerinin
dokunulmazlığında niye Parlamento izin veriyor, yarı yargısal yetki değil mi?
Bakanın soruşturmasında niye Parlamento izin veriyor, yarı yargısal yetki değil
mi? Siyaset kurumunun iki öznesi için varsaydığımız, kabul ettiğimiz bir şartı,
siyaset kurumunun asal öznesi olan siyasal partiler için nasıl yok sayabiliriz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – İtiraz
hakkı var Ahmet Bey.
M. FATİH ATAY (Aydın) – Ona
itiraz hakkı var.
BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın
Genç, lütfen yerinizden konuşmayın. Böyle bir usulümüz yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış
söylüyor.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Şimdi, değerli arkadaşlar, bunun dünyamızda da bunun Avrupa’da da örnekleri
var. Bugün siyasal partilere karşı kapatma davasının açılması, yargının dışında
bir mekanizmaya bırakıldığı, siyaset kurumuna bırakıldığı, hem de 1949 Alman
Anayasası’yla, faşizmden çıktıktan sonra, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, hem
de Amerikan modellemesiyle, Almanya’da siyaset kurumunun iradesi olmadan bu
dava açılamıyor. Hükûmet veya parlamento doğrudan…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Uydurma, uydurma!
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Bizde bu var mı? Siyasal Partiler Kanunu’muzun
100’üncü maddesini okuyalım; siyasal partilerin, Hükûmetin
kararıyla Adalet Bakanlığının bu mekanizmayı harekete geçirme yetkisi tanınmış.
Peki, izin sistemi, mevcut
izin sistemi bizde veya başka ülkelerde başka kurumlarımız için var mı? Tek
örnek göstereyim: Yargıtay Kanunu’muzun, Yargıtayımızın kanununun 17’nci maddesini, 46’ncı maddesini
okuyun; bir Yargıtay üyesinin görev veya kişisel suç sebebiyle
soruşturulabilmesi için, savcı devreye girmeksizin, Başkanlar Kurulunun
görevlendireceği bir üye inceliyor, tahkikat yapıyor ve Başkanlar Kurulu
işlemden kaldırma kararını verdiği zaman, o hem kesin hem yargısal denetime tabi
değil.
M. FATİH ATAY (Aydın) –
Erzincan Başsavcısı nerede?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, böyle bir usulümüz yok.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Şimdi, şu anda bu husus Anayasa Mahkememize götürüldü. Anayasa Mahkememiz 21/1/2010 tarih 74/15 sayılı Karar’la bu iç izinlerin kesin
olabileceği ve yargı yoluna gidilemeyeceği yönündeki hükmün Anayasa’ya aykırı
olmadığına karar verdi.
Şimdi, bazı partilerimiz,
özellikle Milliyetçi Hareket Partisi, haklı olarak vatanın ve milletin
bölünmezliği, Anayasa’mızın 3’üncü maddesindeki temel değeri sorun olarak
ortaya koydu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
bir dava şartı. Benim vatanım, benim milletim bölünecek, Parlamentoya, dava
açılmak üzere, izin için, Cumhuriyet Başsavcısı başvuracak veya doğrudan dava
açacaktı. Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk milletinin herhangi bir milletvekilinin
vatanseverliğini cumhuriyet savcımızın gerisinde göremeyiz, buna hakkımız yok,
buna haddimiz yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
verecek iki partiden biri kapatılacaksa ne yapacaksınız? Böyle bir şey olur mu
ya! Doğru bilgi vermiyorsunuz.
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri…
AHMET İYİMAYA (Devamla) -
Sonra, değerli arkadaşlar, devam ediyoruz; Anayasa’mızın…
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru
bilgi vermiyor ki.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Türk Ceza Kanunu, vatanın…
OKTAY VURAL (İzmir) – İki
partisiniz, biriniz hakkında kapatma istendi, ne yapacaksınız?
BAŞKAN – Her arkadaşımız
kürsüde özgürce konuşma hakkına sahip değil mi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl
bir şeydir bu ya?
BAŞKAN – E, siz de
konuşuyorsunuz, o da konuşacak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl
bir şeydir bu?
BAŞKAN - Efendim,
beğenirsiniz beğenmezsiniz. Beğenmeyebilirsiniz ama yani böyle sözünü kesmek
gibi bir usulümüz var mı?
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Evet, değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanunu’muz…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu
biz beğenmediğimiz için değil, hilafıhakikat! Önemli
bir konuyu tartışıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen… Söz
istersiniz, zamanı gelince cevap verirsiniz.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Türk Ceza Kanunu’muz…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Herhâlde önemli bir konuyu tartışıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam, önemli bir
konuyu tartışıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Önemli
bir şey, devletin ve milletin bölünmezliğiyle ilgili hususu tartışıyoruz.
BAŞKAN – Tamam, evet… Bir
arkadaşımız çıkmış…
SUAT KILIÇ (Samsun) – O zaman
dinleyin, anlayın.
OKTAY VURAL (İzmir) - Müsaade
edin de müzakere olsun.
BAŞKAN - Lütfen… Siz de söz
istersiniz, cevap verirsiniz.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Değerli arkadaşlar…
OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle,
kuzu gibi olmaz.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, vatanın ve milletin….
OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle
kuzu gibi olmaz.
BAŞKAN – Lütfen…
Sayın İyimaya,
devam edin lütfen.
AHMET İYİMAYA (Devamla) -
...bölünmezliği konusu siyasal partilerin hükümlerini aşkın bir şekilde Türk
Ceza Kanunu’muzun 302’nci maddesinde mutlak bir suç
olarak tanzim edilmiş, müebbet hapisle tertip edilmiştir. Biz…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Partiden bahsediyoruz biz.
BAŞKAN – Lütfen, lütfen…
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Evet, değerli arkadaşlar, şimdi şu soruya cevap verelim: Türkiye bu sorunun
içinden niye çıkamadı? Hâlen neden tartışıyor?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Bal gibi biliyorsun aslında.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bir
defa, soruna sadece hukuk gözüyle yaklaşıyoruz.
MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Tam
tersi. Sübjektif, sübjektif!
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Bugün, siyasal partiler sosyolojisinde taban-tavan ilişkisi vardır. Siz
herhangi bir siyasal partiyi kapatıyor da onun tabanı yüzde 10 gücün, oranın,
sayının üstüne çıkıyorsa onu fiilen kapatmanız mümkün değil.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Kaldırsaydın barajı!
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Sartori orada “Mesele kapatma meselesi değil, entegrasyon meselesidir.” demiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Faşizme
geçit mi olsun yani!
BAŞKAN – Sayın İyimaya, devam edin siz.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Ayrıca, bizim demokratik derinliğimizle bize faşizmin lekesi değil gölgesi dahi
yanaşamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Nedir o
zaman? İstediğini mi yaparsın sen? Yani yüzde 10’un üzerinde aldığın zaman
istediğin gibi faşizmi getirebilirim diyorsun sen.
BAŞKAN – Lütfen…
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Bugün, değerli arkadaşlar, Avrupa…
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Siz devam edin Sayın
İyimaya.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Evet, değerli arkadaşlar, Avrupa siyasal parti kapanma rejiminden nasıl
kurtuldu? Bir…
BAŞKAN – Lütfen, ya, siz Grup
Başkan Vekilisiniz. Yani, lütfen ya…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, bir problem yok, bir müzakere yapılıyor, lütfen…
BAŞKAN – Efendim, yani bir
arkadaşımız kürsüde düşüncelerini ifade etmeyecek mi? Lütfen, yapmayın böyle
şeyi. Siz grup başkan vekili arkadaşlarımız bu işi en iyi bilen insanlarsınız.
Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Önemli
bir konu Sayın Başkan.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Bu Mecliste ilk kez laf atılıyor değil!
BAŞKAN – Sayın İyimaya, devam edin lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Müzakere usullerinden biridir laf atmak. Tahammül edeceksiniz!
BAŞKAN – Devam edin efendim.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bu
süreleri bana tanıyın Değerli Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun, devam edin
Sayın İyimaya.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Şimdi, Avrupa’da parti kapatmama yönünde miras nasıl oluştu?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ya
bize ne Avrupa’dan ya! Yatıyorsunuz Avrupa, kalkıyorsunuz Avrupa!
BAŞKAN – Sayın İyimaya, devam edin siz.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Burada, bilim, siyaset kurumu ve yargı, özgürlükler ve demokrasi lehine tavır
alarak bu beladan kurtuldu. Türkiye niye bundan kurtulamıyor?
Değerli arkadaşlar, siyaset
kurumu bu konuda üzerine düşeni büyük ölçüde yaptı. 1997 yılında düzenleme
yaptık. Mücadeleci bir düzenlemeydi. Öğleyin 14.00’te başladı müzakere, gece
04.00’te bitti.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) –
Avrupa Deniz Fenerini yargıladı, sen yargılayabildin mi?
BAŞKAN – Lütfen, lütfen Sayın
Milletvekili…
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bu
düzenlemeyi Anayasa Mahkememiz iptal etti.
2001 yılında, muhalif olan
partiler -rahmetli Ecevit Başbakandı- aynı teklifi Anayasa’ya taşıdı ve yine de
Parlamentonun özgürlük ve demokrasi yönündeki düzenlemeye rağmen, yüksek
Anayasa Mahkememiz, düzenlemenin amacından, o amacı doğrultusunda yorum yerine
tersine bir yorumla kapatmaları şiddetli şekilde uyguladı.
Anayasa Mahkememiz…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Tamam kardeşim, Anayasa Mahkemesini de AKP’nin yan organı hâline
getiriyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın iyimaya, siz devam edin efendim.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin, yüksek Anayasa Mahkememizin tarihî
iki fırsatı vardı: Birincisi, Anayasa’nın partileri düzenleyen iki hükmü
arasındaki çatışmayı, zıtlığı nötrleştirme,
etkisizleştirme kuramıyla -ki Hirsch’in kuramıdır,
rahmetli Atatürk’ün Alman faşizminden Türkiye'ye davet ettiği büyük hukukçunun
kuramıdır- nasıl ki Anayasa, siyasal partiler demokrasinin vazgeçilmez
unsurlarıdır diyordu…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Sami Selçuk bugün sizi telefonla aradı mı? Ne söyledi size?
AHMET İYİMAYA (Devamla) – …o
hükme dayanarak parti kapatmaların önünü kesebilirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Tam bir
Anayasa dolanmasıyla karşı karşıyayız! Mert olun, 68’i getirin!
BAŞKAN – Sayın İyimaya, size de diğer arkadaşlarıma verdiğim gibi ek süre
veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Anayasa Mahkememiz o zaman dünyanın Anayasa Mahkemesi olurdu.
Yine ikinci fırsat, 2004’te,
yüksek Parlamentonun Anayasa’mızın 90’ıncı maddesinde getirdiği ulusal üstü
temel hak ve özgürlüklere ilişkin, dış hukukun, iç hukukun çatışma hâlinde
üstünde olacağı hükmü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni yatay etkiyle
doğrudan uygulayarak Türkiye’yi bu antidemokratik beladan kurtarabilirdi.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Doğru Yol’dayken görmedin bunları Sayın Başkan, şimdi görüyorsun.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Fakat, bu da olmadı. Şu anda bir düzenleme yapıyoruz. Tabii,
bu düzenlemeye değerli Parlamento, değerli partilerimiz katılır katılmaz, biz
daha ileri bir düzenleme yapabilirdik, siz daha ileri bir düzenleme
yapabilirdiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Parti
kapatmayı yasaklayalım, tamam.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ama, vatanın ve milletin bölünmezliği üzerindeki
hassasiyetimiz, şurada hiçbir partinin öbür partinin gerisinde olmadığını,
ilerisinde veya gerisinde olmadığını, eşiti olduğunu düşünüyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Serbest
bırakıyorsunuz ya! Serbest bırakıyorsunuz ya!
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, demokrasi tahammüllü müzakere rejimidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
öyle.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Birazdan göreceğiz.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Demokrasi, bana uygun düştüğü zaman iyi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Aynen
öyle.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
…ona uygun düşmediği zaman kötü değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sana
uygun düşmedi mi değiştiriyorsun Anayasa’yı.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Anayasa Mahkemesi kararından sonra ağlıyordunuz ya!
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Bugün, şu anda Adalet ve Kalkınma Partisinin yüksek Parlamentoya, kabulü
hâlinde millete referandum yoluyla sunduğu bir projenin elbette ki, kabulü de
reddi de mümkündür. Ancak, bunu hepimizin eleştirme hakkımız var, tahammül etme
ödevimiz de var.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Efendim, bir kişi karar vermiş zaten, siz de ona uyuyorsunuz.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben
yüksek…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Şiddeti, terörü teşvik edenlere karşı tahammülümüz yok.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Aynen, aynen…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Söyleyecek sözümüz de var.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) –
Yazıklar olsun!
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Ben, yüksek Parlamentonun bu konuda demokratik takdirini kullanacağını
düşünüyorum.
Ayrıca, bir hususa cevap
vermek istiyorum: Yirmi sekiz yıldır bu Anayasa’yı değiştiremiyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Onun sekiz yılında sen vardın zaten.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – İki,
gelecek seçime ertelemeye çalışıyoruz. Bunun adı, Türk folklor hayatındaki
karşılığı nedir? Şark kurnazlığıdır.
Saygılar sunuyorum efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın İyimaya, teşekkür ederim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Şandır,
buyurun. (Gürültüler) Buyurun Sayın Şandır. (Gürültüler) Bir saniye arkadaşlar,
bir saniye…
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, Sayın Hatip “Milliyetçi Hareket Partisi” diyerek… (Gürültüler)
BAŞKAN – Anlayamadım efendim.
Arkadaşlar, bir saniye, Sayın
Hatibi duyamıyorum. Lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, Sayın Hatip “Milliyetçi Hareket Partisi” diyerek, görüştüğümüz,
müzakere ettiğimiz konuda çok temel bir hususta beyanlarda, farklı beyanlarda
bulundu. Yanlış anlaşılmaya sebep olmamak için İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine
göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Partinizin isminden
bahsederek mi efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, ben, Partinin Grup Başkan Vekiliyim.
BAŞKAN – Partinizin isminden
bahsettiğini tespit edemedim, ben de takip ettim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Peki, üç dakikalık,
size, yeni bir sataşmaya mahal vermeyecek şekilde söz veriyorum.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Ankara Milletvekili
Ahmet İyimaya’nın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Değerli arkadaşlar, Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın başında
da sizleri birlikte düşünmeye davet etmiştim. Birbirimizle akıl yarışı
yapmayalım. Çok önemli bir konuda müzakere yapıyoruz. İktidarıyla muhalefetiyle
gerçekten tarihe karşı, millete karşı bir sorumluluğun altında, geleceğin
bilinciyle, geleceğin endişesiyle, hassasiyetiyle, devlet adamı duruşuyla
meseleyi müzakere etmemiz lazım ve bunda da acele etmemek lazım. Gerekiyorsa üç gün müzakere etmek lazım. Çünkü devletin çok
temel, sistemin çok temel bir konusunda çok temel bir değişiklik yapıyorsunuz.
Bakınız, bu mevcut Anayasa
değiştirilinceye kadar cari Anayasadır ve herkes buna saygı göstermek
mecburiyetindedir. Türkiye, hukuk devletidir ve burası da hukuk kurulan bir
kürsüdür, bir Meclistir. Dolayısıyla, önce hukuka uymak ve saygı göstermek
sorumlusu da bizleriz, hepimiz birlikteyiz.
Bakınız, mevcut Anayasa’mızın
3’üncü maddesinde “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir
bütündür.” diyor. Buna dayalı olarak Anayasa’nın 68’inci maddesinde “Parti
kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma” başlığı altında dördüncü fıkrada
“Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri…” diye başlıyor “Devletin
bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz.”,
“Eylemi, sözü, programı karşı olamaz.” diyor. Bunu -69’uncu maddede- ısrarla
işleyen bir siyasi partiyi “odak olmak” nitelemesiyle de temelli kapatmayı
hükme bağlıyor.
Nedir meselenin aslı? Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda kurucu hukuk, bu devletin ülkesi ve milletiyle
bir bütün olduğunu, üniter bir devlet olduğunu,
merkezî bir devlet, üniter bir devlet olduğunu ve
bunu tüm anayasalarda da koruyarak bunun değiştirilemeyeceğini hüküm hâline
getirmiştir.
Ben size demin bir örnek
verdim, acı bir örnek verdim. Tarihte bunu denemek durumunda kalan büyük devlet
adamları olmuştur. Ali Paşa, Osmanlı’nın son yüz yılında en büyük devlet
adamıdır ama Osmanlı hukukunu, kuruluş hukukunu, vatandaşlık hukukunu
değiştirdiği için yani azınlıkları da Osmanlı tebaasıyla, Müslüman tebaayla
eşit seviyeye getirdiği için Osmanlı uleması, Müslüman cemaat, Osmanlı milleti,
o günkü millet kimse, Ali Paşa’nın cenazesinde kendisine helallik vermemiştir.
Bu, tarihî bir sabittir, içinizde ilim adamları var, bunu biliyorlar.
Şimdi, burada, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda çok temel bir husus olan, devletin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın Başkan, bitirmem lazım, lütfen, müsaade ederseniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
çok önemli bir konu.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Lütfen iki dakika daha müsaade buyurun.
BAŞKAN – Size bir dakika daha
süre veriyorum, bir dakikada tamamlarsınız.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sataşmadan falan söz almadım değerli arkadaşlar, yanlış yapmayalım diye endişem
budur. Yanlış anlamayın lütfen.
BAŞKAN – Sayın Şandır,
buyurun, devam ediniz lütfen.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bu devletin kuruluşunda ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlük çok temel bir hassasiyettir. Bu, bizim ortak paydamızdır. Bunu ortadan
kaldıracak, ne anayasal düzlemde ne hukuk düzleminde bir değişiklik yapamayız.
Anayasalar değiştirilemez değil ama anayasalar böyle değiştirilmez.
Dolayısıyla, şimdi getirdiğiniz değişiklikte diyorsunuz ki, 69’un altıncı
fıkrasında, yani “odak” durumunun tanımında, Meclisteki faaliyetlerle idarenin
eylem ve sözleri odak olmak niteliğinden çıkartılıyor. Yani, idarenin
yöneticileri ve siyasetçiler, devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü amaçlayan, kapsayan bir siyaseti takip ederlerse ve bu bir parti
kimliği altında yapılırsa onu kapatamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şandır, ben
size sataşma nedeniyle söz vermiştim…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Değerli Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - …ama siz, sanki grup
konuşması, grup adına konuşma yapıyormuş gibi izah ediyorsunuz. Sataşma
nedeniyle söz verdim, lütfen…
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Sayın Başkan…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Şandır…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Hakkın
istismarı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sadece selamlamanız
için Genel Kurulu, mikrofonunuzu bir kez daha açıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, yaptığınız yanlış. Biz, “Anayasalar değiştirilemez.”
demiyoruz. “Anayasalar değiştirilir ama eğer yani toplumsal mutabakatı, bu
toplumu oluşturan tüm unsurların mutabakatını almadan ‘Ben istedim yaparım,
parmak çoğunluğumla, oy çokluğuyla bunu geçiştiririm.’ diyorsanız, devletin
hukukunu değiştirme günahını işlersiniz, bunun vebali sizi kıyamete kadar takip
eder, bu yanlışı yapmayın.” diyorum. Yoksa, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz, sizin getirdiğiniz değişikliği içeriğiyle değil
ruhuyla tartışıyoruz ve yanlış yaptığınızı size tekrar ifade ediyoruz, bunu
gözden geçiriniz diyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Peki Sayın Şandır.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye efendim…
Sayın İyimaya,
buyurun.
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Değerli sözcü benim konuşmama izafeten açıklamada bulundular. Bilhassa, idari
işlem, eylem ve 68, 69…
BEKİR AKSOY (Ankara) - Yahu,
Anayasa’daki tabir o! Koyduğunuz tabir o!
FARUK BAL (Konya) – Sayın İyimaya haklı, konuşsun efendim!
BAŞKAN – Siz sataşma
nedeniyle mi söz istiyorsunuz efendim?
Peki, buyurun.
Size de üç dakika veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya
mahal vermeyelim. Sonra görüşmeler böyle uzayıp gidiyor. Sonra da şikâyetçi
oluyorsunuz “Niye uzadı bu kadar?” diye.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır
efendim, hayır. Bu önemli bir konu yani gerçekten.
5.- Ankara
Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Değerli arkadaşlar, bu konuyu saatlerce tartışabiliriz, keşke bu imkân olsa;
saatlerce ve anlaşabiliriz de.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz
sonra uzatılması için önergemiz olacak, tartışalım.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen,
arkadaşlar.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ama
değerli arkadaşlar, bakın, odağa iki noktada müdahale ettik. Birincisi, idari
eylem ve işlemler odağın tespitinde gözetilemez.
FARUK BAL (Konya) – Niye?
Niye?
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Anayasa Mahkememizin son kararı idari eylem ve işlem bir kamu görevlisinin
eylem ve işlemi olduğu için içtihat partiye izafe edilemez, bir.
İki…
ATİLLA KART (Konya) – Öyle
bir şey yok Sayın İyimaya!
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Var, var. Son karar.
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben
“yok” olana “var” demem; o haysiyetim var benim.
ATİLLA KART (Konya) – Yok
öyle bir şey! Doğru söylemiyorsunuz!
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Kart…
Lütfen, Sayın Kart...
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
İki, Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki korumaya alınan sorumsuzluk, masuniyet
fiilleri, söz, görüş, düşünceler…
ATİLLA KART (Konya) – Onu
tartışmıyoruz.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bir
dakika, efendim.
BAŞKAN – Sayın İyimaya, lütfen meramınızı anlatın.
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Neden aldık bunu? Bir, siz burada “Konuşması serbesttir” der de partisinin
kapatılmasında onu delil kullanırsanız, zaten delil yasağı var. Yani bir
Anayasa’nın serbest kıldığı şeyde delil üretemezsiniz. Bu gayet doğaldır.
Değerli arkadaşlar, bu sorun
doğrudur, tartışılmaya elverişlidir, hassas bir konudur. Ama o en azından
hassas olanlar kadar hassas olduğumuzu düşünüyoruz. Yirmi üç partiye
kıymışsınız, sorunu çözememişsiniz. Avrupa da kıymış beş partisine, baktı
olmuyor, kapatmama müktesebatını kendisi birikim olarak, hukuk müktesebatı
olarak almıştır. Türkiye'nin de buna geçmesi gerektiğini, artık bu sorunu
çözmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Katılıyorum, tartışabiliriz,
uzlaşabiliriz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İyimaya.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar,
lütfen… Arkadaşlar, böyle bir usulümüz yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Hep veriyorsunuz efendim!
BAŞKAN – Sayın Kart, ne oldu?
Buyurun.
Hayır, bir saniye. Sizden
önce Sayın Sakık’ın bir talebi var.
Buyurun efendim.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) –
Anayasa Komisyonu üyesi o.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben de
katkı yapmak amacıyla söz istiyorum.
BAŞKAN – Ama böyle bir
usulümüz yok.
SIRRI SAKIK (Muş) – Hayır,
eğer boyun eğerseniz…
BAŞKAN - Ama İç Tüzük’ümüzde…
SIRRI SAKIK (Muş) – Burada
hak, hukuk ve adalet kurallarını uygulamanız… Bakın, İç Tüzük’e uygun
değil.
BAŞKAN – Bakın, İç
Tüzük’ümüzde hangi sebeple söz isteneceği bellidir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bakın, İç
Tüzük’ü uygulayın. Bakın siz de biliyorsunuz, İç Tüzük’e uygun değil. Burada
birilerine efendi, birilerine köle muamelesi yapamazsınız. Sizin uygulamanız
uzun süredir bu doğrultuda gidiyor.
BAŞKAN – Lütfen…
SIRRI SAKIK (Muş) – Onun için
ben de katkı amacıyla söz istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen, bu
beyanlarınızı şiddetle reddediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben de
sizin tutumunuzu şiddetle reddediyorum.
BAŞKAN – Sizin grubunuz
adına, biraz önce Grup Başkan Vekiliniz Sayın Yıldız geldi konuştu,
düşüncelerini açıkladı.
SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim,
ben de katkı…
BAŞKAN – Sizin şahsınıza…
SIRRI SAKIK (Muş) – Şimdi
Hatip diyor ki…
BAŞKAN – Sizin şahsınıza…
SIRRI SAKIK (Muş) – Diyor ki:
“Ben katkı amacıyla söz istiyorum.” Ben de burada bir grubun temsilcisi olarak
söz istiyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle
bir usul yok Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Şandır’a
partisinin isminden bahsedilerek sataşmada bulunulduğu için söz verdim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Lütfen
Sayın Başkan, Hatip kendisi diyor ki: “Katkı amacıyla söz istiyorum.”
BAŞKAN – Hayır… Hayır… Sonra
konuşurken “Katkı yapacağım.” dedi. Onu değerlendirecek kendisidir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bakın,
adil olun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim ben adilim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin iki
gündür uygulamalarınız adil değil.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
SIRRI SAKIK (Muş) – Adil ve
adaletli olun.
BAŞKAN – Lütfen… Ben Anayasa
ve İç Tüzük’e uygun şekilde bu Meclisi yönetmeye çalışıyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Siz
Anayasa’ya uygun davranmıyorsunuz. Siz, zora, zulme boyun eğiyorsunuz.
BAŞKAN – Şiddetle
reddediyorum Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sadece
şiddetle değil… Sizin uygulamalarınız aynen öyle.
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, Sayın Sözcü, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Sözcüsü, idari eylem ve
işlemle ilgili değerlendirmelerimizi amacı dışında, bizim anlatımımız dışında,
başka bir anlam yükleyerek ifade etti.
BAŞKAN – Sayın Kart, ne sizin
isminizden bahsetti ne de partinizden bahsetti.
ATİLLA KART (Konya) – Bu konuda
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Böyle bir şey olmaz.
Kusura bakmayın.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) –
Komisyon üyesi Sayın Başkan…
ATİLLA KART (Konya) – O
konuda, başka bir anlam yükledi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Katkı
vermek istiyor Sayın Başkan.
SUAT KILIÇ (Samsun) –
Partinizin adı bile geçmedi.
BAŞKAN – Yani, bir sataşma
olabilmesi için sizin isminizden bahsetmesi lazım, partinizden bahsetmesi
lazım. Böyle bir şey yok. Kusura bakmayın, söz veremem.
ATİLLA KART (Konya) – Başka
bir anlam yükledi.
BAŞKAN – Sataşma nedeniyle
söz veremem.
Şimdi, Komisyonun ve Hükûmetin söz talebi var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, şimdi, bu konu, gerek çoğunluk partisi tarafından, bizim tarafımızdan
da önemli tartışmalara sebebiyet veriyor. Bu durumda yapılması gereken şey,
anlaşalım -görüşler vardır, bizim de görüşlerimiz vardır- görüşmeyi uzatalım,
alabildiğince tartışalım. Bizim önergemiz var, gerekçesini okutup oylayalım.
Sözümüz var. Bu sözü dinleyerek şu kara yerlere gidelim. Yanlış bir iş
yapmayalım. Uzatılmasını temin edin. Önergemize destek vermenizi istirham
ediyorum.
BAŞKAN – Efendim bakın Sayın
Vural, ben, bu Meclisi İç Tüzük kuralları içerisinde yönetiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın İyimaya da konuşsun, biz de konuşalım.
BAŞKAN - Bir maddeyi
görüşüyoruz…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, ben de tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Bir saniye…
Bir maddeyi görüşüyoruz,
madde üzerinde gruplara söz verdim, kişisel söz verdim, bir arkadaşımız daha
konuşacak. Bunun dışında benim farklı bir müzakere yöntemi getirmem mümkün mü?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım “Bir zemin oluşturun.” diyoruz. Zatıalinizin,
bir Meclis Başkanı olarak sadece burada Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak
yönetmek değil, aynı zamanda Mecliste buna yönelik bir tartışma konusunda
partiler arasında bir uzlaşmayı temin etmek gibi bir misyonunuz olduğunu
unutmayın. Size tarihî bir fırsat veriyoruz, bunu kullanın.
BAŞKAN – Sayın Vural, bakın
şu anda Meclis görüşmeleri devam ediyor. Ben Meclisi şu anda İç Tüzük’e göre
yönetmek durumundayım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sadece
bir oy için buraya gelmeyin. Bir oy için buraya Başkanlık yapmayın Sayın
Başkanım. Bir oy için rey istemiyoruz burada.
BAŞKAN - Şimdi ben kendi
kendimi İç Tüzük’te olmayan bir şekilde görevlendirerek…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi
benim başkan vekilim yönetsin, oy kullanın!
BAŞKAN - …sizin aranızda bir
uzlaşma noktası yakalamaya çalışabilir miyim, var mı? Bana İç Tüzük böyle bir
görev mi vermiş?
OKTAY VURAL (İzmir) – Çağırın
grup başkan vekillerini.
BAŞKAN – Ama,
Meclis çalışmalarının dışında gruplar bana gelirler, derler ki, şu konuda
gruplar arasında bir mutabakat sağlanması acaba mümkün müdür? Tüm gruplar
gelirler bana, grup başkan vekilleri, ben de yardımcı olmaya çalışırım, ama bu,
şu Genel Kurul çalışmalarının dışında olacak bir şeydir ama şu ana kadar bu
olmadı. Lütfen… Lütfen… Böyle bir yöntemimiz yok.
Sayın Genç, buyurun ne
söyleyeceksiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi
efendim, bu konudaki tutumunuz hakkında 63’üncü maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır
bir dakika efendim, izah edeyim.
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kendi
grubunuza, grubu olan partilere söz veriyorsunuz; biz bağımsız milletvekilleriyiz,
bize, bu konuda, hayati bir konuda, rejimi yakından ilgilendiren bir konuda söz
vermiyorsunuz. Bir defa önergelerimiz işleme konulmuyor, soru sorma hakkımız
yok, konuşma hakkımız yok. Şimdi bu durumdan dolayı tutumunuz hakkında… Yani bakın,
kendi grubunuzdaki sözcüye o kadar söz verdiniz, MHP’li arkadaşlara söz
verdiniz, CHP’lilere söz verdiniz, bize bu konuda tutumunuzun yanlış olduğunu…
BAŞKAN – Sayın Genç, ben,
grubu olan siyasi partilere niye söz verdim? Çünkü, İç
Tüzük söz verin dediği için verdim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, yani siz gruplara karşı zayıfsınız, ondan sonra
bağımsızlara karşı kuvvetlisiniz, böyle bir şey olmaz ki!
BAŞKAN – Efendim sizin de söz
talebinde bulunma hakkınız vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani,
onun için, ben de bir bağımsız milletvekili olarak…
BAŞKAN - Müracaat
ediyorsunuz, kura çekiliyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim kura olmaz ki!
BAŞKAN - Kura kime düşerse
onlara söz veriliyor. Lütfen… Lütfen efendim…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın,
bu Anayasa’yı kuşa çevirdiniz.
BAŞKAN – Bakın, siz, bu
kürsüde…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada
AKP geliyor yedi tane, sekiz tane önerge veriyor, bizim söz hakkımızı
kapatıyor.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Hâlbuki bu Anayasa değişikliğinin burada insanların anayasaları enine boyuna
tartışması lazım.
BAŞKAN – Siz bu kürsüde uzun
süre Başkan Vekilliği yaptınız, İç Tüzük’ün öngörmediği şekilde kimseye söz
verebildiniz mi? Böyle bir şey yapabilir misiniz! Lütfen…
Lütfen oturun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Darbe
anayasası bile bu kadar sınırlanmadı efendim.
BAŞKAN – Talebinizin hiçbir
geçerliliği yoktur.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada
konuşmak için darbe anayasasıyla getirilen sınırlamalardan daha sınırlama
getiriyorsunuz, olur mu yani şimdi!
BAŞKAN – Talebinizin hiçbir
geçerliliği yoktur. Çok teşekkür ederim. Yerinize oturun. Yerinize oturun.
Lütfen yerinize oturun. Talebinizin hiçbir gerekçesi yok. Lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
ben 63’üncü maddeye göre söz almak istiyorum. Tutumunuz hakkında.
BAŞKAN - Şimdi Komisyonun söz
talebi var.
Sayın Kuzu, buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır
efendim, biz konuyu konuşalım, ondan sonra. Sayın Başkan, konuşalım…
BAŞKAN – Efendim, lütfen…
Lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
ben tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Yani, şu İç Tüzük’ü
bilmeyen bir insan olsanız…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, İç Tüzük’ü biliyorum.
BAŞKAN – Yani, şu İç Tüzük’ü
bilmeyen bir insan olsanız…
KAMER GENÇ (Tunceli) – İşte
sizin basiretsiz Meclisi yönetmenizden dolayı tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, bakın, ben burada söz istiyorum, 63’üncü maddeye göre söz vermek
zorundasınız. Böyle bir şey olmaz ki! Bir defa Komisyon Başkanı kürsüye
gelmeden önce ben söz istedim.
BAŞKAN – Sayın Genç, şu anda
Başkanlıktan söz almadan konuşarak, söz keserek ve sükûneti ve çalışma düzenini
bozarak İç Tüzük’ü ihlal ediyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz
istemek sükûneti bozmak mı demek?
BAŞKAN – Sizi bu yasaklara
riayet etmeye devam ediyorum, aksi hâlde İç Tüzük’ün disiplinle ilgili
hükümlerini uygulayacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, söz istemek yasak mı?
BAŞKAN – Lütfen yerinize
oturun. Lütfen yerinize oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, söz istemek ne demek yani!
BAŞKAN - Lütfen yerinize
oturun. Yerinize oturun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani,
söz istemek yasak mı?
X.- DİSİPLİN
CEZALARI
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’e, uyarı cezası verilmesi
BAŞKAN - Şu anda size İç
Tüzük’ün 158’inci maddesine göre uyarı cezası veriyorum. Lütfen yerinize
oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
söz istemek yasak mı? Soru soruyorum size.
BAŞKAN – Size uyarı cezası
verdim. Ayrıca kendinizi savunmak isterseniz, birleşim bitmeden size söz
vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
“Söz istemek yasak mı?” diyorum.
BAŞKAN – Bir uyarı cezası
verdim size. Lütfen yerinize oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
ne dediniz, ben anlamadım!
BAŞKAN – Eğer bir daha uyarı
cezası alırsanız, farklı bir işlem yapacağım. Lütfen oturun yerinize, lütfen
oturun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, muhalefetin hepsine versenize o cezayı! Muhalefetin hepsine
verin!
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Başkanım, dört tane vekiliniz var, gidin Akfırat’taki
evinizde oturun. Ne gerek var bu telaşa!
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Sayın Kuzu, buyurun
efendim.
On dakikadır süreniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Geçen
gün de bana uyarma cezası verdin, sonucu ne oldu?
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen
oturun. Lütfen oturun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Siyasi partilerin kapatılmasıyla alakalı olarak…
BAŞKAN – Lütfen oturun…
Lütfen oturun.
Buyurun, başlayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Aslında size uyarı cezası vermek lazım Başkan!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Efendim, siyasi partilerin kapatılması, kurulması
demokraside önemli bir konuyu oluşturuyor.
Siyasi partiler, bizim
Anayasa’mızda ve genelde, demokrasi içerisinde şöyle tanımlanır: “Siyasi
partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” Ne demektir bu?
Partiler olmadan demokrasi de olmaz. Biz bunu genellikle teoride anlatırken
“Partisiz demokrasi, yumurtasız omlet gibidir.” deriz. Yani, nasıl ki omlette
temel yumurta ise, siyasi parti de demokraside vazgeçilmez bir ilkedir, kuraldır
ve kurumdur.
Siyasi partiler kapatılır mı?
1945’li yıllara döndüğümüz zaman, Almanya’daki Hitler ve İtalya’daki Mussolini örneği, o günkü siyasette birtakım çalkalanmalar,
siyasi partilerin kapatılmasını gerekli kılmış. Tabii, bunun arkasında yatan
düşünce, siyasi partiler, eğer kendilerine verilen yetkilerin dışına çıkarsa,
sistemin birtakım ana arterleriyle uğraşmak durumunda kalırsa, elbette ki, o
usul çerçevesinde kapatılırlar. Pekâlâ, Avrupa ülkeleri içerisine baktığımız
zaman -Almanya, İtalya örneği; bizim de 1961 Anayasamız’ın
örnek aldığı Almanya örneği- parti kapatma konusunda birtakım ilkeler koymuş ve
bunları uyguluyor.
Bu çerçevede şunu görüyoruz:
Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin kuruluş yıl dönümünün kitapçığı bu.
Yarın yine kuruluş yıldönümü kutlanacak, gerçi 25’inde ama yarın
tertipleyecekler ve hemen hemen hepsine ben katıldım
bunun.
Burada, değerli başkanlar
neler demiş bu konuda? Yekta Güngör Özden: “Siyasi partilerin kapatılmaları ve
denetimleri gerçekçi kurallarla yeni yöntemleri gerektirecek biçimde mutlaka
düzenlenmelidir.” 1997’deki 35’inci yıl dönümü…
Ahmet Necdet Sezer: “Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin 19
dava açılmış, 14 siyasi parti hakkında kapatma kararı verilmiştir.” 1998’de…
Yine, Ahmet Necdet Sezer:
“Avrupa Konseyi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar
arasında Türkiye’yi dış ülkeler nezdinde en çok eleştiriye uğratan kararlardan
bir bölümünü siyasi partilerin kapatılması davaları oluşturmaktadır. Söylenen
sözün veya yazılan yazının, şiddet, silahlı mücadele, ayaklanma, düşmanlık ve
nefreti açıkça teşvik ya da tahrik niteliğinde olması siyasi parti kapatmada
ölçü olarak kullanılmalıdır.”
Mustafa Bumin,
2001: “Her ne kadar Avrupa Birliği uyum süreci içinde, Anayasa’nın siyasi
partilerle ilgili olarak 68, 69’uncu maddelerinde Anayasa Mahkemesinin
yargılaması usulü düzeltilmiş ise de, düzenlenen bu iyileştirmeye rağmen -1995
ve 2001’deki- yapılan değişikliklerle bu konulardaki sıkıntılar maalesef giderilememiştir.”
diyor.
Yine Sayın Mustafa Bumin: “Anayasa Mahkemesince verilen siyasi parti kapatma
kararları, Türkiye’yi dış ülkeler nezdinde en çok eleştiriye uğratan kararlar
arasında oluşmaktadır. Uluslararası normlarda suç sayılmayan pek çok eylemin -Türkiye
için- siyasi parti kapatmada ölçü alınması da doğru değildir.”
Son bir alıntı yine Mustafa Bumin’den, 2003; 2003 yılından söylüyor bu rakamı: “Kapatma
kararı verilen siyasi parti sayısı 24 olup, bu rakam parlamenter demokrasiyle
yönetilen ülkelerden hiçbirinde rastlanmayacak kadar yüksektir.”
Tablo bu. Elli senede üç
parti, ben diyeyim beş parti, siz deyin altı parti Avrupa’da ama aynı süre
içinde Türkiye’de yirmi dört-yirmi beş parti o güne göre, bugün yirmi altı
parti kapatılmış.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Bu partilerin çoğu hangisi?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Şimdi neyse hangisi mangisi,
Türkiye’de her türlü parti olacak.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Aynı mayadan geliyorsunuz, abartma, aynı partiler.
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri… Lütfen…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Evvela şunu sormak istiyorum: Acaba muhalefet
partilerimiz “Partiler kapatılsın.” diyor mu, demiyor mu? Evvela bunu
açıklayın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Açıklayalım efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Partiler kapatılsın mı, kapatılmasın mı?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, bunu açıklayalım, lütfen…
BAŞKAN – Lütfen…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Partilerin kapatılmasını şayet istemiyorsanız, çözüm
üretmek zorundasınız. Önerirsiniz, destekleriz, üzerinde dururuz, araştırırız,
inceleriz.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) –
Komisyonda neyi dinledin?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Yukarıda Komisyonda verilen önergeler şu şekilde
olmuştur: Bu madde metinden çıkarılsın. Öyle mi? Çıkarılsın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Çek
Komisyona.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Çek de
görelim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Bir daha verilsin, düşünürüz burada. Netice itibarıyla
değerli dostlar ve sevgili milletvekili arkadaşlarım…
OKTAY VURAL (İzmir) – Çekin
Komisyona, Komisyona çek. Çekemiyorsunuz!
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Çocuk
kandırıyorsun sanki!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - …Venedik Komisyonunun vermiş olduğu kriterlere
baktığımız zaman da aynı tabloyu görüyoruz; 1990 yılında genel anlamda siyasi
parti kapatma konusunda bir kriter uygulamış, yetmemiş
Türkiye için 2009’da özel olarak Türkiye’yi inceleyen bir rapor hazırlamış.
Diyor ki bu Venedik Komisyonunun kriterlerinde:
“1) Ülkenizde siyasi parti
kapatma kriterleri ve özellikle de sebepleri çok fazladır, muğlaktır,
başı, sonu belli değildir.
2) Uygulamada çok fazla
siyasi parti kapatılmaktadır.”
CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) – Hiç
de öyle değil!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - 3’üncü de diyor ki: “Bir kişinin eline verilmiş olması
yani Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının dava açması partileri güvencesiz
kılmaktadır.” İşte, getirilen bu değişiklik bunları amaçlıyor.
Peki, nedir bu getirilen
değişiklik?
ATİLLA KART (Konya) – O zaman yargı mekanizması için ne yapacaksın?
Yargı için ne yapacaksın? Yasamaya vermeyeceksin o yetkiyi.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) –
Mahkemeye dava açıyor. Ne yapıyor? Tek başına mı karar veriyor?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Getirilen değişikliğe baktığımız zaman üç parti varsa
15, dört parti varsa 20 milletvekili bir araya geliyorlar…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İki
parti varsa ne yapacaksın?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - …ve Meclis Başkanının başkanlığında bir komisyon
çalışıyor. Bu, bir nevi izin sistemi gibi bir durum…
OKTAY VURAL (İzmir) – İki
parti var!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - …yani nasıl ki ifade özgürlüğünde Adalet Bakanlığı bu
konuda bir karar veriyorsa ki bu konuda da Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi dava
açmıştı resen gönderdiği bir davada, Anayasa Mahkemesi bunu Anayasa’ya aykırı
bulmadı, bu izin modelini. Yani getirilen bir izin modeli
aslında. Ha, bu tartışabilir, doğrudur, yanlıştır ama şunu öğrenmek
istiyorum: Siyasi parti kapatmama konusunda muhalefet partilerimiz
samimiyseler, bunu kapatmamak için hangi müspet, somut öneri var, bunu görmek
istiyoruz biz. Anayasa Komisyonu bunu görmek istiyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Çekin o zaman!
OKTAY VURAL (İzmir) – Çekelim
o zaman! Çekin, çekin; çekin onu! Yanlış olduğunu söylüyor.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Çekin, çekin!
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
Böyle bir usulümüz yok Sayın Şandır, hemen ayağa fırlıyorsunuz, Hatip
konuşuyor, bir dakika. Oturun bir dakika yahu, Hatip konuşuyor, lütfen… Lütfen
efendim…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) –Dolayısıyla “Bunları söylemeden siyasi partiler
kapatılmıyor.”, yok efendim, işte “Sistem sıkıntıya giriyor.”, bunlar tamamen
yuvarlak laflardır, bunların karşılığı yoktur literatürde.
Dolayısıyla, bunu sağlamak bakımından özellikle bunun altını çizmek istiyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Köşeli laf onlar Sayın Başkan.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, bir iki konu yine burada
var. Aslında, şu anda iktidar partisi kapatılmasını üç siyasi partimiz eline
devretmiştir kendisini, buyurun kapatma davasını açalım hep beraber. Ne demek
yani, bu kadar daha güvence olabilir mi? Buradaki koca grubu size emanet ettik,
buyurun.
MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Onu
da yapmayın, o da yanlış bir iş.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Yanlış manlış; işte
vicdanınıza, buyurun diyorum. Ha, demek ki bunun, siyasi parti kapatmanın
karşılığı olması lazım. Geçen gün de söyledim…
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sen
söyleyince doğru mu oluyor?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Siyasi partileri hukuken kapatmak bir şey ifade etmez.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bu
senin resmî görüşün mü, şahsi görüşün mü?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Millet kapattı mı bodruma atar, kimse çıkaramaz bir
daha! Kömürlüğe indirir, kimse bir daha çıkaramaz onu! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Dolayısıyla, sosyolojik
olarak hasıl olan partileri oynamamak lazım, bunları
kapatmamak lazım. Benim kanaatim bu. Sistemi korumak-kollamak sırf bununla
olmaz. Tabii ki bu önemli araçlardan birisi ama asıl olan, sistemi vatandaşa
sevdirmek, ona saygı duyacak hâle getirmektir. Bu bizlerin görevidir değerli
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, bunları yapmadan
kapattınız kaç tane parti, ne oldu? Yedinciyi kurdular bu karşımızdaki BDP
temsilcisi arkadaşlarımız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Meselenin muhatabı onlar değil.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Öbür taraftaki başka partiler kuruldu, ne değişti? Çok
daha gür geldiler. Neyi çözdük, söyler misiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman
suçu serbest bırakın! Suçu serbest bırakıyorsun öyle mi?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Samimi söylüyorum samimi. Bu sözüm samimidir, rejimi
korumak adınadır. Gelin beraber bulalım bunun çözümünü. Başka siyasi partilerin
kapatılmasından, ölü üzerinden siyaset yaparak bir yere gelmeye çalışmamak
lazım. Partilerin kapatılması idam gibidir değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla, sadece burada
“Sistemi korumasız kılmak” gibi afaki sözlerle
karşılık bulmaz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – O
zaman “Partiler kapatılamaz.” diye yapalım.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - İki konuya daha değineyim kısaca. Bir, kürsüden
konuşulan hususların mahkeme kararlarında kapatma sebebi olmaması çok doğaldır.
Çünkü kürsü masuniyeti çok önemlidir. Bunu her zaman kullanmamız ve bunu hür
tutmamız lazım, serbest kılmamız lazım. Zaten şahsi suç varsa o ayrı bir
mesele. Yani varsa o hakaret, sövmeler filan, o ayrı bir durum.
Deniyor ki: “Hükûmetin yaptığı icraatlar mahkemede delil olarak
kullanılmayacak.”
ATİLLA KART (Konya) – Suç
teşkil eden eylemler.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - İlk etapta baktığınız zaman yanlış bir durum gibi
gözüküyor. Peki, şunu soruyorum size: Zaten bugüne kadar iktidardaki bir parti
-Türkiye dışında- dava konusu olmadı ki. Şaşkınlık buradan kaynaklanıyor esas.
Siz, kanun çıkaracaksınız, Anayasa Mahkemesine gidecek muhalefet -daha çıkmadan
“giderim” diyor, ayrı bir mesele- gideceksiniz, o yolla denetim yapacaksın, o
mekanizma açık olacak, idarenin yaptığı işlemleri Danıştaya
götüreceksiniz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Gitmek 480ayıp mı Sayın Başkan? Anayasa hukukçususun, gitmek ayıp mı?
ATİLLA KART (Konya) – Kanun
çıkarmaktan dolayı değil, suç teşkil eden eylemlerden dolayı.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - …arkasından diyeceksiniz ki: “Bir de bunlar kapatma
sebebi.” Olabilir mi böyle bir şey? Buna vicdan elverir mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kuzu, süreniz
doldu. Süreniz on dakika olduğu için size de iki dakika süre veriyorum.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, elbette ki idarenin bu kurallara
uyarak çalışması lazım, elbette ki hepimizin bu hassasiyeti göstermemiz lazım,
ama bir bürokratın yapmış olduğu bir işlemden dolayı bir siyasi parti kapatmaya
nasıl vicdanımız el veriyor? Dava açarız, hayır idari davası açarsın, Yargıtaya gidersin, Danıştaya
gidersin, Anayasa Mahkemesine gidersin, oradan İnsan Hakları Mahkemesine
gidersin, yargı yolu açılmıştır. Dolayısıyla, gelin parti kapatmaya
çalışmayalım, kapatmamaya çalışalım beraber, ölçü bu olmalıdır ölçü. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - E,
o zaman
“Kapatılmaz” diyelim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Partileri kapatma, demin dedim idam demektir, onları
öldürmek demektir, bırakın millet kendisi öldürsün partisini öldürecekse!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Öyle yazalım.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Ha öyle.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Öyle getir. Niye getirmedin öyle. Komisyonda söyledim, niye getirmedin?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Öyle yazalım, ver önerge, yazalım getir, getir ver.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Söyledim orada, niye getirmedin?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Getirdin mi orada, verdin mi?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Komisyonda söyledim orada.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Geldin oraya, niye getirmedin?
BAŞKAN – Evet, Sayın Kuzu,
lütfen karşılıklı konuşmayalım lütfen.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Komisyonda üç gün çalıştık, önerge verin önerge,
verseydiniz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Niye getirmedin öyle? Yüreğin yok çünkü, dediğine sen
de inanmıyorsun. “Parti kapatılmaz.” diyelim, inanmıyorsun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, benim söylediklerim samimi
düşüncelerimdir ve hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum, işin doğrusu budur.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki Sayın Kuzu, çok
teşekkür ederiz.
Hükûmetin söz
talebi var.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Şandır
buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, Sayın Başkan “Muhalefet partileri” diyerek bizi de içine alan bir
ithamda bulundu “Varsa getirsinler” dedi. Müsaade ediniz.
BAŞKAN – Efendim “Varsa
getirsinler” demek “Değişiklik önergeniz varsa getirin, orada görüşelim.” dedi,
o bir sataşma değildir, partinizden falan bahsetmedi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır Sayın Şandır,
böyle bir hakkın kullanılmasını bu şekilde istismar ettirmem, kusura bakmayın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, müsaade eder misiniz…
BAŞKAN – Hükûmet
adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek, buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Lütfen oturun…
Lütfen oturun Sayın Şandır. Ben İç Tüzük’e uygun taleplerinizi her zaman
değerlendirdim, bu talebiniz İç Tüzük’e uygun değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, bakın bir yanlış yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır efendim, ben
yanlış yapmıyorum, İç Tüzük’e uygundur yaptığım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu
tartışmanın muhatabı siz değilsiniz.
BAŞKAN – Gayet tabii değilim. Ben İç Tüzük’e uygun
Meclisi yönetiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bana
atfedilen yanlış bir fikir var.
BAŞKAN – Efendim, lütfen
oturun. Hayır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
“Otur” demekle oturulmaz Sayın Başkan. Ben bir Grubun sözcüsüyüm.
BAŞKAN – Efendim, demin grup
adına çıktınız, konuştunuz, düşüncelerinizi paylaştınız. Lütfen… Lütfen oturun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, beni izam eden bir açıklamada bulundu.
BAŞKAN – Sayın Şandır, sizin
şahsınıza ve partinize bir sataşma olmamıştır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Şahıs değil.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, şahıs değil grubu temsil ediyor. Ne demek şahsına?
BAŞKAN – Efendim, yok böyle
bir şey. Hangi sebeple sataşmada bulunulacağı ve söz verileceği İç Tüzük’te
yazılı. Lütfen yapmayın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Efendim, hatibi
davet ettim şimdi. Lütfen sakin olun. Hükûmet adına
Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Sayın Çiçek’e söz verdim. Lütfen oturun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama
önce bana saygılı olmak durumundasınız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, sen önce gruba da bir saygılı olun, sadece Hükûmete
saygı değil, milletvekillerinin hepsine saygı duyacaksınız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben
oturmadan bir başkasını kürsüye davet etmenizi saygı noktasında
değerlendirmekte zorlanıyorum.
BAŞKAN – Efendim, ben sizi
dinledim, ne şahsınıza ne partinize herhangi bir sataşma yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Oldu. Sayın Burhan Kuzu diyor ki…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Önerge verin.
BAŞKAN - Talebiniz İç Tüzük’e
uygun değil. Uygun olsa her zaman veririm. Üstelik demin verdim, sataşma
nedeniyle size söz verdim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Kuzu diyor ki…
BAŞKAN - Lütfen… Lütfen
efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, Burhan Kuzu diyor ki: “Muhalefet partileri parti kapatmak
noktasında bir teklifleri varsa getirsinler.” Getirelim, konuşalım…
BAŞKAN – Efendim, lütfen,
muhalefet partisi Türkiye’de çok. Sizin kastettiğiniz... (MHP ve CHP
sıralarından gürültüler) O kadar çok muhalefet partisi var ki. Lütfen oturun
yerinize… Lütfen oturun… Bu kadar işi sulandırmayın, lütfen. Arkadaşlar,
lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Başkan, elinizle hareket etmeyin. Elinizle niye bizi işaret ediyorsunuz?
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Öyle
şey mi olur?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Nasıl işaret ediyorsunuz elinizle ya!
BAŞKAN – “Parti dedi, beni
kastetti.” Öyle bir şey olabilir mi?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Oldu
efendim.
BAŞKAN - “Partilerden
bahsetti, beni kastetti, bana söz verin.” Öyle bir şey olur mu?
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Lütfen efendim,
olmaz öyle şey.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Beni
kastetti.
BAŞKAN – Efendim, Sayın
Şandır, lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Konuştuğumuz konu parti kapatma…
BAŞKAN – Lütfen oturun
yerinize.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, Allah aşkına, bu işe kendinizi katmayın; siz bu işi yönetin…
BAŞKAN – Ben yöneticiyim ve
İç Tüzük’e uygun yönetiyorum. İç Tüzük’te sataşma nedeniyle, hangi nedenle söz
verileceği bellidir. Ne şahsınızdan bahsedilmiştir ne partinizden
bahsedilmiştir ne partinizin tüzel kişiliğinden bahsedilmiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, bizi muhalefet partisi olarak kabul etmiyor musunuz?
BAŞKAN - O nedenle, İç
Tüzük’e göre size söz vermem mümkün değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bizi
muhalefet partisi olarak kabul etmiyor musunuz?
BAŞKAN - Siz benim yerime
burada olsanız siz de söz veremezsiniz çünkü İç Tüzük izin vermiyor. Lütfen
oturun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, bizi muhalefet partisi olarak kabul etmiyor musunuz?
BAŞKAN – Efendim, lütfen…
Sayın Çiçek, buyurun.
On dakika efendim süreniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki,
şimdiye kadar hiçbir muhalefet partisine uyarı cezasını vermiyorsun. Bana niye
verdiniz? İşte, sen böyle düşünüyorsun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
Meclisi yönetecek kabiliyette değilsin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Oturun… Sayın Genç,
oturun lütfen. Oturun…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Bence de o yeteneğiniz yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, işte, sizin yönetiminiz bu türlü bir çıkışı da beraberinde
getirdi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Tarafsızlığınız yok sizin, siz AKP militanı olmuşsunuz.
BAŞKAN – Evet…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum
değerli milletvekilleri.
Önemli bir konuyu
tartıştığımızdan hiç şüphe yok.
Sayın Şandır’ın
ifade ettiği bir husus var, ben de ona katılarak ifade ediyorum…
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) –
Dört tane parti değiştir, ondan sonra burada ahkâm kes!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Eğer bu önemli konuyu tartışacaksak,
müzakere edeceksek birbirimizi anlamamız ve soğukkanlı olmamız gerekir. Benim
söylediğim yanlış olabilir, sizin söylediğiniz daha doğru olabilir. Birlikte,
soğukkanlı bir şekilde böylesine önemli bir meseleyi tartışıp bir sonuca
varabiliriz diye düşünüyorum.
Evvela, hepimizin kabul
ettiği bir husus var, bir Anayasa hükmü: Siyasi partiler demokratik siyasi
hayatın vazgeçilmez unsuru. Bunu Anayasa’ya yazdık ama kolayca da siyasi
partilerden vazgeçebilecek bir siyaset hukuku oluştu. Temel tartışma buradan
çıkıyor. Yirmi beşe yakın parti kapatılmış. Tüm Avrupa’da
kapatılan parti sayısı altı, bizde ise yirmi beş. (MHP sıralarından
gürültüler) Dolayısıyla, iki şeyi birleştirmemiz gerekiyor. Vazgeçemeyeceğimiz
böylesine önemli bir kurumu, bir siyasal kurumu teminat altına almak,
partilerin varlığının sürdürülmesini esas kabul etmek, kapatmayı da istisna
kabul etmektir. Elbette partiler yanlış yapıyorsa bunun ilkelerini, usullerini
doğru tespit eder, kapatılması gerekiyorsa kapatılır diyebiliriz ama bunu her
vesileyle, her fırsatta değil olabildiğince istisnai bir hüküm hâline
getirmemiz gerekir. Bunun sebebi şudur değerli arkadaşlarım: Çünkü,
anayasal demokrasi ancak siyasal partiler yoluyla varlığını sürdürebilir ve
demokratik devletin vazgeçilmez iki koşulundan bir tanesi genel seçim, ikincisi
de siyasi partilerdir. Siyasi partiler, yeri bir başka organizasyonla
doldurulamayacak kadar da vazgeçilmez kuruluşlardır. O nedenle, yapacağımız
düzenlemelerin bu beklentileri karşılayacak düzenlemeler olması gerekmektedir.
Siyasi partilerin bir başka
özelliği, önemi ise örgütlenme özgürlüğünün bir somut şekli olmasıdır ve aynı
zamanda ifade özgürlüğünün de örgütlenmiş bir şeklidir. En temel hak ve
özgürlük ise ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü. Nitekim,
Avrupa Birliğiyle ilgili müzakere sürecinde de en çok vurgu yapılan husus,
ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması.
Bununla ilgili olarak da en fazla üzerinde durulan konu siyasi partilerdir.
Tabiatıyla söylenen husus, Sayın Kuzu’nun söylediği doğru, eğer bir siyasi
partinin toplumsal gerçekliği yoksa, dayanağı yoksa,
taraftarı yoksa sadece tabelası kalır, kendisi siyasi hayatta bitkisel hayata
girmiş demektir. Onun için eğer toplumsal gerçeklik ise ve tabanı varsa,
taraftarı varsa, partilerin kapatılmış olması tek başına -eğer bir sorun çözme aracı olarak bunu
kullanıyorsak- sorunu çözmüyor, tam tersi toplumda başka türlü travmalara da sebebiyet veriyor. Yirmi beş parti
kapatıldıktan, bu mahkeme kararıyla, bir de darbelerin sonucu kapatılanları
hesaba kattığımızda Türkiye’de partisi kapatılmamış hiçbir siyasal kesim yok. O
nedenle bunu oturup yeni baştan düşünmüş olmamız gerekir diye düşünüyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
İki kesimin partisi kapatılıyor sürekli.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Şimdi, bu getirilen düzenlemede parti
kapatmayla ilgili kriterlerde bir değişiklik söz
konusu değildir. 68’de ve 69’da ne varsa bu aynen korunmuştur; bunu herkesin,
vatandaşlarımızın iyi bilmesi gerekiyor.
Peki, getirilen ne burada?
Evvela bir usul kuralı getiriliyor. Biraz evvel de ifade edildi, ben de
geçmişte buna çok vurgu yaptım. Bir partinin kapatılması demek o tüzel
kişiliğin idamı demektir. Geçmişte de gerçek kişilerin idamına karar veren Parlamentoydu. Geçtiğimiz dönemlerde bunu Anayasa’dan
çıkardık, idam artık Türkiye’de söz konusu değil. Dolayısıyla gerçek kişilere,
onların idamına karar veren Parlamento onun yetkisindeydi, şimdi deniyor ki
tüzel kişiliğin idamına gidilecek sürecin başlayıp başlamamasına karar verecek
olan da Parlamento olsun.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Bir Bakanın yapacağı benzetme mi bu? Şu benzetmeye bak!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Şimdi bir düzenleme; buna yanlış diyenler
olabilir, benim onlara itirazım yok ama konuyu doğru anlamak ve anlatmak adına
ifade ediyorum.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Yargı
yerine şimdi yasamayı alıyorlar, bunu hukuken bir anlatsana ya!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Evet, idama gidecek sürecin başlatılmamasına
Parlamento karar versin. Neden? Şimdi burada göz ardı edilen husus şu:
Parlamento karar verirken bu suç var mıdır, yok mudur; gerçekten bu parti odak
olmuş mudur, olmamış mıdır tarzındaki bir hukuki denetim yapacak değildir.
Böyle bir davanın açılmasında kamu yararı var mı, milletin menfaati var mıdır,
yok mudur diye bir değerlendirme yapacak.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Kamu
yararını kim tayin edecek?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Elbette bu değerlendirmeyi Türkiye’de
yapabilecek olan tek kurum, tek kuruluş, yegâne kuruluş da Parlamentodur ve
böyle olmalıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Zaten hukuki denetimi Anayasa
Mahkemesi yapacak, onda tereddüt yok. Onun için, dolayısıyla ortada kaybolan
bir şey yok.
Kaldı ki, bu Parlamento –hep,
baştan beri ifade ediyoruz- burada görev yapan tüm arkadaşlarımız, ister bugün
ister geçmişte, sorumluluk sahibi olan insanlar, ettiği yemine sadakat
gösteren, göstermesi
gereken insanlar -hepimiz bu gayretin, bu çabanın içerisindeyiz-
ülkenin birliği, dirliği ve kapatılma sebepleri açısından bir durum zuhur ettiğinde gerekli siyasi iradeyi
gösterir, siyasi kararı verir, bu mekanizmayı da başlatır, bundan da kimsenin
şüphesinin olmaması lazım.
Şimdi, geldiğimiz noktada
sıkıntı nerede? Biz ayrı bir galakside yaşamıyoruz, dünya cemiyeti içerisinde,
dünya devletleri içerisinde itibarlı bir ülkenin mensuplarıyız, bir milletin
mensubuyuz ve çok önemli bir devletin vatandaşlarıyız. Bu açıdan bakıldığında,
dünyada en çok, içinde yer almaya çalıştığımız Avrupa açısından en çok, parti
kapatılan ülke olması hasebiyle değerlendirmeler var. Ne deniliyor? Bunlardan
bir tanesi, bu sürecin başlatılmasının çok keyfî olduğu yolunda bir tespit var.
Bunu önleyecek bir demokratik kontrole ihtiyaç var. Getirilen
bu model demokratik kontrol. Eğer
-bir hukuki kontrol değil, onu ifade ettik, demokratik kontrol- bu
sisteme itiraz varsa, biz böyle düşündük, milletvekili olarak, altında imzası
olan bir kişi olarak ifade ediyorum, biz böyle bir yöntem bulduk. Bunu eksik
bulabilirsiniz, yanlış bulabilirsiniz. Soğukkanlı olma adına, bir teklif varsa
hakikaten yapabiliriz. Yapabiliriz. Ne zaman?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Söylüyoruz: Parti kapatılamaz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Bakınız, ben bir şey ifade edeceğim.
Yapabiliriz, hiçbir şey geç değil. Bu müzakereyi yaparız -bir defa daha
konuşacağız- buradan sonra yine toplantı yaparız; getirilen bir metin varsa
orta yerde, bunu daha ileriye götürecek…
Burada iki şey gözeteceğiz:
Bir: Partilerin kapatılması
istisna olmalıdır, partilerin varlığı sürdürülmelidir. Bunu teminat altına
alacak ama yanlış yapıldığında da bunu bir şekilde neticeye götürecek bir
mekanizma diyorsanız bunu görmek istiyoruz, bu olmadı hakikaten. Şimdi, ben,
gelen önergelere de baktım, getirilen önergelerde “Metinden çıkarılsın.”
deniliyor. Metinden çıkarılması problemi çözmüyor. Problemin parçası olmak
yerine çözümün parçası olmak adına sesli düşünebiliriz, birlikte düşünebiliriz;
birlikte başkaca yollar ve yöntemler de bulabiliriz ama şu doğru değil, eğer bunu
doğru kabul ediyorsak bu yanlış: Türkiye’de bir partinin kapatılıp
kapatılmaması bir tek kişinin vereceği karara bağlı olamaz. Böylesine önemli
sonuçlar doğuracak...
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Savcı
davayı açıyor, kararı mahkeme veriyor. Tek kişi mi veriyor?
BAŞKAN – Sayın Mengü, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – …toplumsal dokuyu zedeleyen, siyasetin
kurumsallaşmasını önleyen, demokrasiye en ağır darbeleri vuran, kapatma gibi
bir sonuca götüren iş bir tek kişinin… Görev yapan bugünkü, bundan evvelki
şahıslarla, başsavcılarla alakası olmaksızın ifade ediyorum.
ATİLLA KART (Konya) –
Güçlendirelim o mekanizmayı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sistemin temeli yanlış.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – O kendisi
kapatmıyor, mahkeme kapatıyor. Niye saklıyorsun bunu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Yani bir tek kişinin kararı ile bir tüzel
kişiliği, arkasında 10 milyon, 15 milyon, 20 milyon seçmeni olan bir partiyi
bir tek kişinin iradesine bağlı olarak idama götürebiliyorsanız yanlışlık
buradadır, bunu savunamayız. Gelin bunu savunmayalım ama doğrusu neyse siz de
teklif getirin, bunu herkesin önünde söylüyorum. Bakın, üç aydır konuşuyoruz bu
konuyu bir tek teklif gelmedi. Gelen teklif, önergeler olarak: “Bunu metinden
çıkaralım…” Çıkaralım ama bugünkü hâl de hâl değildir. Bu doğru değildir. Bu
Türkiye’de demokrasi açısından çok sakat bir durumdur.
Onun için demek istediğimiz
konu… Üzerinde soğukkanlı düşündüğümüzde çözüm bulma imkânımız var. Bizim
getirdiğimiz konu, bir endişe kaynağı olacak bir konu değildir. Bakınız, burada
sadece siyasi kontrol yapılacak, kamu yararı açısından fayda var mıdır, yok
mudur? Bunu da bu Meclis değerlendirmesin de hep atanmışlar mı değerlendirsin?
Hep, sadece, kamu görevlisi durumunda olan bir kişi mi değerlendirsin? Biz niye
değerlendirmeyelim? Batı’daki örnekleri de bu. Sistemi başlatan siyaset
kurumudur, ya hükûmetlerdir ya da parlamentolardır.
ATİLLA KART (Konya) – Öyle
değil, öyle değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Almanya’daki olan durum da budur,
İspanya’daki olan durum da budur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çiçek, size de
ek süre veriyorum efendim. Lütfen sözlerinizi tamamlayın.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın Başkan, ben meramımı ifade etmeye
çalıştım, görüşlerimi de ifade ettim. Gerçekten, soğukkanlı, bu müzakereleri
sürdürebilirsek, birbirimizi anlayabilirsek endişeye mahal yok, çözümü bulabiliriz
çünkü her türlü çözümün bulunabileceği yer burasıdır, buna inanmak lazım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) En kalıcı çözümü Türkiye Büyük Millet Meclisi
bulur. Gelin, Meclisi bu türlü önemli konuda çözüm dışında tutan, dışlayan bir
tutum içerisinde olmayalım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çiçek, çok
teşekkür ederim.
Şimdi, şahıslar adına Sayın
Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun efendim.
Sayın İçli, kişisel söz
talebinde bulundunuz. Sürenizin beş dakika olduğunu biliyorsunuz herhâlde. Bir
dakika da ilave süre vereceğim. İnşallah, o süre içerisinde meramınızı
anlatırsınız.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Peki, Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu beş dakikalık sürede meramımı anlatmaya çalışacağım.
Şimdi, tabii, burada artık
bir parti kapatılsın mı, kapatılmasın mı noktasının ötesinde şunu tartışıyoruz:
Önümüze dayatılan bu 8’inci madde doğru mudur, yanlış mıdır? Önümüzdeki bu
Anayasa teklifinin en can alıcı maddelerinden birisi budur.
Değerli arkadaşlarım, 82
Anayasası halk oylamasına sunulduktan sonra bu madde iki kez değişmiş. Birinci
değişiklik 23/7/1995 tarihinde, ikinci değişiklik,
Sayın Meclis Başkanının, benim ve Sayın İyimaya’nın
da içinde bulunduğu Partilerarası Uzlaşma
Komisyonunda tartışılıp bu madde, 69’uncu madde değişikliğe uğradı. Sadece bu
madde değil, Anayasa Mahkemesinin siyasi partileri kapatmayla ilgili çoğunluğu
da beşte 3’e getirdi yani zorlaştırıldı ama ona rağmen siyasi partiler meselesi
tartışılıyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi
zaman çok dar ama ben size uymakla yükümlü olduğumuz -hep bunun ısrarla altını
çiziyorum- Anayasa Mahkemesi kararlarından söz edeceğim. Birincisi, AKP’nin
kapatma davası, daha mürekkebi kurumadı, elimde; ikincisi, DTP’nin
kapatma davası. Her iki kapatma davasında Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 68’inci
maddesini ve 69’uncu maddesini Anayasa’nın 14’üncü maddesiyle birlikte
düşünülmesi gerektiğini, bu, ayrıca Anayasa’nın değişmesi teklif edilemez
hükümlerinden olan cumhuriyetin ilkeleriyle birlikte değerlendirilmesi
gerektiğini hep tartışmıştır.
Bakın, Resmî Gazete’nin
738’inci sayfasının, bir, iki, üç, dört, beşinci paragrafının son cümlesi:
“Böylece siyasi partilerin diğer tüzel kişilerden farklı olarak kuruluş ve faaliyetlerine
ilişkin esaslar Anayasal güvenceye kavuşturulmuş, kapatılmalarına yol
açabilecek nedenler ise Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki temel hak ve
özgürlüklerin kötüye kullanılmasını engelleyen düzenlemede gösterilerek tek tek sayılmış, yasa koyucuya bunların dışında düzenleme
yapmaya elverişli bir alan bırakılmamıştır.” diyor.
Yine, Anayasa Mahkemesi,
Resmî Gazete’nin 739’uncu sayfası, AKP kapatma davası, bir, ikinci paragrafında
şunu söylüyor. Hızla okuyorum. Üstte 68’i değerlendiriyor. “Anayasa’nın 68’inci
maddesinin dördüncü fıkrasında korunan ilkelere temel esasları itibarıyla
aykırı olması, bu ilkeleri ortadan kaldırmayı amaçlaması ve bu nitelikleriyle
demokratik yaşam için doğrudan, açık ve yakın tehlike oluşturması durumunda
siyasi partilerin kapatılmasına elverişli ağırlıkta olduğu kabul edilir.”
Yine, 740’ıncı sayfasının
ikinci paragrafının son cümlesinde: “Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü
fıkrasında siyasi partilerin tüzük, program ve eylemlerinin yalnızca laikliğe
veya demokrasi ilkesine değil, demokratik, laik cumhuriyet ilkesine aykırı
olamayacağı belirtilerek, her iki kavramın birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin
niteliğini somutlaştırdığı görülmektedir.” dedikten sonra, 10 ve 42’yle ilgili
Anayasa değişiklik teklifini ve yasalaşmayı AKP’nin odaklaşması olarak kabul
etmektedir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bu, AKP kapatma davası. Daha sonra DTP kapatma davasında da bu maddeleri
tartışmıştır.
Hep söylüyorum, Anayasa/153,
son. Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme, yargı, bütün herkesi bağlar,
o konuyla ilgili tabii Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra. Ama Anayasa
Mahkemesinin kendi verdiği içtihat daha mürekkebi kurumadan bunu mutlaka
dikkate alacaktır. Nedir buradaki tehlike olay? Bir fıkra getiriyorsunuz:
“Meclis çalışmalarındaki oylar ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile
idarenin eylem ve işlemleri odaklaşmanın tespitinde gözetilemez.” Şimdi,
değerli arkadaşlarım, idare deyince sadece hükûmeti
almayacaksınız. Van Belediyesi, İstanbul Belediyesi, Diyarbakır Belediyesi,
Ankara Belediyesi bir idari eylem, işlem yapacak, küçük belediyeler de yapacak,
hükûmet de yapacak. Siz bunları şimdi ne
yapıyorsunuz? Anayasa Mahkemesinin 701 sayfa… DTP’de
de aynı gerekçe vardır. Diyorsunuz ki: “Biz biliriz.” Bunu inanarak yapanlara
diyeceğim bir şey yok. Ama -Sayın Başbakan şimdi odasından bizi izliyordur-
Sayın Başbakanı yanıltarak, “demokrasi” filan denilerek bu getiriliyorsa bu çok
vahim bir olaydır. O zaman şunu söylerim her zaman söylediğim gibi: İçinizden
birileri partinizin kapatılmasını istiyor. Bir kere ben bunu, böyle bir tespiti
yaparım. Ama bu işi bilmeyenler…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İçli, size de
bir dakika ilave süre veriyorum.
Lütfen tamamlayın.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Toparlayacağım Sayın Başkanım, aynı hoşgörüyü gösterirseniz. Sağ olun.
Şimdi, birincisi bunu
söyleyeyim.
İkincisi: Türkiye Büyük
Millet Meclisine bir yargı işlevi veriyorsunuz. Siyasi Partiler Yasası’nda,
Anayasa’da suçun maddi ve manevi unsurlarını değerlendirecek olan yargı
organıdır. Yasama organının bir yargı işlevi yoktur. Zaman yok, bunu da
söylüyorum.
Başka bir olay: Şimdi, bakın,
reddi hâkim ve hakimlikten çekilme diye müesseseler
vardır. Bir kişi kendisi, ailesi ve hasımları hakkında soruşturma yapamaz, kovuşturma
yapamaz. Siz burada, bir siyasi partinin kendisi hakkında, kuracağınız
komisyonla soruşturma, kovuşturma yaptırıyorsunuz. Ben size karşı olabilirim,
hasmınızım sizin. Ben bu komisyonda aleyhinize oy kullanırsam bu demokratik mi
olacaktır? Onu da geçin.
Bir başka olay: Bu
getirdiğiniz düzenlemeyle, adam öldüren kişiye diyorsunuz ki: “Sizin hakkınızda
dava açayım mı, açmayayım mı?” Yani Anayasa’nın 14’üncü maddesini birisi iğfal
edecek, sonra diyeceksiniz ki o siyasi partiye… Üzerinize alınmayın, Anayasa’nın
14’üncü maddesi sadece laiklik değil, bölünmez bütünlük var, hukuk devleti
ilkesi var, hepsi var. Şimdi, biri bunları yapacak, iğfal edecek, sonra
diyeceksiniz ki…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim,
selamlamanız için bir kez daha mikrofonu açıyorum.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Tamam, hemen toparlıyorum.
Sonra bundan, değerli
arkadaşlarım, izin alacaksınız. Bir de bu kararları, komisyonun kararını yargı
denetimine kapatıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Anayasa yapmasını, tüzük yapmasını, yasa yapmasını,
milletvekilliği dokunulmazlığıyla ilgili bütün işlemlerini yargı denetimine
açıyorsunuz da Anayasa’nın 14’üncü maddesine aykırı eylemlerle ilgili
faaliyette bulunan bir siyasi partiyi neden yargı yetkisine kapatıyorsunuz?
Bunlar birbiriyle çelişen olaylar.
Benim burada Sayın İyimaya’ya, bu beş dakikada, Sayın Bakana, Sayın Cemil
Çiçek’e, Sayın Kuzu’ya Anayasa Komisyonu Başbakanına söyleyeceğim çok şeyler
var ama İç Tüzük bağımsız olan bir milletvekiline işte beş dakika süre hakkı
veriyor ama maddeler olarak aktardığım düşüncelerim umarım kafanızdaki bazı
soru işaretlerine yanıt vermiştir diyorum, sabrınızı için teşekkür ediyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İçli, ben de
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, İç
Tüzük 72’ye göre verilmiş iki önerge var görüşmelerin devamını amaçlayan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, bana disiplin cezası verdiniz, ben savunma istiyorum.
BAŞKAN – Vereceğim, vereceğim
efendim, unutmuş değilim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Vereceksen şimdi ver canım.
BAŞKAN – Onun tayinini ben
yaparım. Aynı birleşim içerisinde verilir; ben tayinini yaparım, lütfen oturun
yerinize.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğünün 72. maddesi
uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 8. maddesi
üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.
Kemal Kılıçdaroğlu Hakkı
Suha Okay
Ali Rıza Öztürk |
İstanbul
Ankara
Mersin |
Ali Koçal
Yaşar Tüzün
Bilgin
Paçarız |
Zonguldak
Bilecik
Edirne |
Malik Ecder Özdemir |
Sivas |
Gerekçe:
Anayasa teklifi ile Türkiye
tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir.
Anayasa değişikliği toplumsal
bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf, ne işçi,
ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız Türkiye'de bir Anayasa değişikliği
yapılmasına ilişkin bir talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği
teklifi halkın hiçbir somut sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir. Yani
Anayasa değişikliğinin içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir.
Anayasa değişikliği teklifi,
halkın değil, siyasi iktidarın gündemidir. Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukları
perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa tartışmaları içinde toplumun gerçek
gündeminden uzaklaştırma amacını gütmektedir.
Bu Anayasa değişikliği siyasi
iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu
nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyasi parti tarafından
desteklenmemektedir.
Bu Anayasa değişikliği
teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi olarak ortaya
çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya yönelik bir
tekliftir. Türkiye'yi ayrıştıran, Türkiye'yi parçalamaya yönelik çok tehlikeli
kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.
Anayasa değişikliği
teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem Türk
halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte oylanması
bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline maddeleri
teker teker oylama hakkı verilirken, milletin
kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz.
Bu anayasa değişikliği
teklifi bir dayatma niteliğindedir. Toplum kesimlerinin desteği yerine
Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Böyle
bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe dönemlerinde Anayasa dayatılır.
Bu Anayasa değişikliği
teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel erkten yargı
erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın hegemonyası altına
alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı ele geçirilmesi
gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının yürütmenin emrinde
olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin güdümüne sokulması
ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.
Bu Anayasa teklifi Sayın
Başbakanının ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini kurtarmak üzere
kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve bakanları Yüce
Divan'da aklanmaya yöneliktir. Çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme
kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir düzen
kurulmaktadır.
İdarenin eylem ve
işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya
konularak, siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde
kaldırılırken, siyası iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir. Bu
düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir
düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık
getirilmektedir.
Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi
hâline getirilmiştir. Adalet Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı
bağımsızlığı açısından sorgulanırken, başka bakanlık memurlarının da HSYK'ya dahil edilmesi ile yargı
bağımsızlığı daha da zedelenir noktaya taşınmıştır. Yine hâkim ve savcıların
soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan
olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Anayasalar toplumsal
mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm toplum
kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal mutabakat
değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal birlikteliğe zarar
verir. Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki belirli bir zaman
diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki,
Türk halkı kendi iradesini istismar eden siyasi partilere mutlaka ve mutlaka
sandıkta bunun hesabını sorar.
Bu açıdan söz konusu
düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
Değişiklik Teklifinin 8. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca,
görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.
Faruk Bal
Oktay Vural
Mehmet Şandır |
Konya
İzmir
Mersin |
Behiç Çelik
S. Nevzat
Korkmaz |
Mersin
Isparta |
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet
organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde
temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin benimseyebileceği
bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu
toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
Bu sebeple; Milliyetçi
Hareket Partisi
"Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve
tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak
Meclisin ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
Bu kapsamda, Milliyetçi
Hareket Partisi
Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti
barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü
üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve
kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme
belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece
milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, Milliyetçi Hareket
Partisinin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa
teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini
seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik
Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler
ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar
lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
zedelenmektedir Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık
sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter
demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet
yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü
bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP'den iş
beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir.
Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine
çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu
teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu
sebeple yargıyı etkisiz hâle getirmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi:
Bu hususlarda uzlaşmaya
varıncaya kadar görüşmelere devam edilmesini talep etmektedir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük 72’ye göre verilmiş, aynı mahiyette olduğu için
birlikte işleme aldığım iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi, on dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmet olarak ülke ve Meclis gündeminin 1’inci sırasına
getirdiğiniz bu Anayasa değişikliği teklifi çerçevesinde şayet arzu ettiğiniz
değişiklikler gerçekleşirse toplumumuzu meydana getiren sosyal dilimlerin,
esnaf, memur, çiftçi, emekli, işçi, sanayici ve diğerlerinin özellikle son iki
üç yıldır çekmiş olduğu sıkıntılar son bulacak mıdır? Örneğin, yoksulluk
sınırının altında yaşayan 28 milyon ve açlık sınırının altında yaşadığı
söylenen 14 milyon civarında insanımızın sayıları hangi seviyelere
düşebilecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU (Edirne) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, farzımisal bir başbakan ülkenin bölünmez bütünlüğüyle
ilgili olarak anayasal bir suç işlese dahi bu düzenlemeyle partisi
kapatılmayacaktır. Teröre, şiddete bulaşmış ve demokratik, laik, sosyal bir
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yıkım suçu işlemiş partilerin
kapatılmaması bir rejim tehlikesi yaratmaz mı? Bu tehlikeye karşı devleti nasıl
korumayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, getirilen bu
değişiklikle artık siyasi partiler hangi suçu işlerlerse işlesinler
kapatılmayacakları ortadadır. Demokrasilerde doğru olan, esas olan herkesin
kurallara uyması mıdır, yoksa suçu suç olmaktan çıkarmak mı gerekiyor?
Yirmi dört tane siyasi
partinin Anayasa Mahkemesince kapatıldığı söyleniyor. Doğrusu, iki parti
kapatılmıştır. Bir; bölücü partiler kapatılmıştır. İki; dini siyasete alet eden
partiler kapatılmıştır. Her ne kadar adları farklı da olsa mayaları aynı olan
partilerdir bunlar.
Sayın İyimaya
“Eğer savcılar -suç işleyen parti varsa- bunu araştırdığında Meclis niye izin
vermesin?” diyor. Öyleyse eğer bugün evrakta sahtekârlık, ihaleye fesat
karıştırmaktan dolayı Başbakan hakkında savcıların düzenlediği fezleke var.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu izni niye vermiyor?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Cengiz…
MUSTAFA KEMAL CENGİZ
(Çanakkale) – Sayın Çiçek’e soruyorum:
Sayın Cumhurbaşkanı ülke
dışına ziyarete çıkarken ve basına da yansıdığı şekilde “Mecliste diyalog
kalmamıştır. Gerilim ve seçim sürecine girmiş bu Meclisin anayasa yapma imkânı
kalmamıştır.” ifadesinden sonra, Sayın Başbakan bu açıklamalara kızmış,
hiddetlenmiş ve bu düşünceye karşı sert açıklamalarda bulunmuştur. Bu durum
üzerine hızlı ve acil olarak anayasa siparişi veren Başbakan, Meclis içinde ve
Meclis dışında konsensüs aramadığı gibi, tasarıyı
Meclise dayatmıştır.
Bu bağlamda;
1) Bu dayatma anayasa ile Sayın
Başbakan kime ve neyi ispat etmek istemektedir?
2) Bu dayatma ile Sayın
Cumhurbaşkanının sözleri boş mu çıkartılmak istenmektedir?
3) Kamuoyunda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Hasan Özdemir,
buyurun.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Parti
kapatmanın âdeta suç olmaktan çıkarılacağı AKP’nin hazırladığı bu Anayasa
değişikliği ile yirmi altı yıldır ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı göz
dikmiş bölücü terör örgütüne taviz verilmiş olunmayacak mı?
Bu değişiklikle, suç işleyen
bazı milletvekilleriyle ilgili dokunulmazlıklara bir de parti dokunulmazlığının
eklenmesini mi istiyorsunuz, yoksa bölücülüğün ve antilaik
hareketlerin âdeta odağı olan partilerin devamından mı yanasınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, muhtemelen
yapılacak referandumun ekonomik maliyeti ne olacaktır?
8’inci maddeye göre parti
kapatılması hâli mevcut mudur, varsa bunlar nelerdir?
Milletvekillerinden kurulacak
olan… Parti kapatılma talebinden sonra komisyonun kurulmasını doğru buluyor
musunuz? Partilerden 5’er kişiyi kim belirleyecektir?
İktidar partisine küçük
partiler kurdurarak rakiplerini kapatma imkânını vermiyor musunuz?
Parti kapatma ya da
kapatmamayla ilgili, başsavcı ve 11 kişiden oluşan mahkeme karar vermektedir
ancak parti kapatma ya da kapatmamayla ilgili yasa teklifini 336 kişiyi temsilen Sayın Başbakanın vermesini ne kadar demokratik
buluyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kuzu, buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Cengiz’in, Cumhurbaşkanıyla
ilgili olarak “Anayasa’yı değiştirme konusunda diyalog kalmamıştır.” sözü…
Evet, Sayın Cumhurbaşkanımızın böyle bir beyanatı oldu ama o sıfır, yeni bir
anayasa, tümden bir anayasa yapma konusunda söyledi. Daha sonraki
açıklamalarında bunun kısmi değişiklik için olmadığını belirtti. Sayın
Başbakanımızın da buna kızdığını falan hiç duymadık, hiç böyle bir şey
olmamıştır. Bu kısmi değişiklik de bu çerçevede getirilmiştir.
İkinci bir husus: Sayın
Yıldız’ın, özellikle referandumun mali boyutu… Elbette ki demokrasi bedava
olmuyor, mutlaka bunun bir faturası olacak. Gönlümüz ister ki referandum
olmadan bu Meclisten bu iş çıksın. Bu mali durumu düşünen arkadaşlarımız biraz
bu açıdan da baksınlar, 367 rakamını bulursak ondan kurtulur.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın
Başkan, kaç paraya mal olacak referandum?
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Tabii, kurulacak olan 20 kişilik komisyon -şu ana göre
söylüyorum, bunun altını çiziyorum özellikle- talep tarihindeki parti grupları
olarak gözüküyor yani talep edildiği anda zaten o hukuken donmuş oluyor;
mevcuda göre oluşturulmuş olacak, o bölünmeler hesaba katılmayacak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çiçek.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evvela, bu parti kapatmayla
ilgili olarak “Bazı fiillerin suç olmaktan çıktığı.” tarzındaki iddia
kesinlikle doğru değildir. Anayasa’nın 68’inci maddesinde ve 69’da ne varsa,
parti kapatmayla ilgili kriterler, kıstaslar, onlar
aynen duruyor.
İkincisi: “Suç” tabiri
genellikle ceza hukukuyla ilgilidir ve suçu da gerçek kişiler işler, kural
olarak. Dolayısıyla kişinin işlediği ya da işleyeceği fiil ceza hukuku
anlamında suç teşkil ediyorsa , neticede bunun cezası
dün verildi, bugün verilir, yarın da verilecektir. Bu düzenleme bir hukuka
uygunluk sebebi getirmiyor. Bir partiye mensup olmak hiç kimseye suç işleme
ayrıcalığı da getirmiyor; bu da doğru bir husus değildir.
Bir başka husus şudur: Ceza
Kanunu’nda ne suç olarak belirlendiyse, bunu sade vatandaş olarak işlediğinizde
de suçtur, bir partiye mensup olarak işlediğinizde de suçtur. Burada gerçekle
bağdaşmayan, düzenlemeyle de irtibatı olmayan bir algılama var; bunu doğru
bulmuyoruz.
Bir başka soru şudur: Anayasa
metinleri ekonomik tedbir paketleri değildir, bunlar kanun mevzusudur veya
idari tasarruflarla olan hususlardır. Anayasal düzenlemeler, bir devletin temel
düzenini, uyulması gereken temel normları, en üst normları düzenleyen
metinlerdir. Dolayısıyla bu açıdan soru, tam da bu konuyla doğrudan irtibatlı
değil.
İkincisi: Eğer, toplumun
belli kesimleriyle ilgili olarak bir kısım tedbirler alacaksanız bugünkü
çalışma ona mâni bir durum da teşkil etmiyor, zaten hükûmetler
bu tedbirleri alıyor, almaya da devam ediyor.
Üzerinde durduğumuz metin bir
Hükûmet tasarısı değil zaten, bir tekliftir; yeterli
sayıda imzayla Parlamentonun önüne gelmiştir, Hükûmetle
bir alakası yok. Sadece biz, İç Tüzük gereği, Hükûmet
olarak burada bulunuyoruz, geçmiş uygulamalarla ilgili olarak; değilse, bunu Hükûmetle bağlantılı bir metin olarak değerlendirmek
fevkalade yanlıştır. Ama bir Hükûmet üyesi olarak bu
metnin altında benim de imzam var. Söylediğim düşüncelerin önemli bir kısmı, bu
hazırlıklarda bulunmuş olmam ve metnin altında imzam olması sebebiyledir.
Sayın Başkan, özellikle
arkadaşlarımıza 68/4, Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrasında
kapatma sebebi olarak ne yazıldıysa oradan bir kelime dahi çıkarılmamıştır. Herkesin bunu bilmesi lazım. Eğer bu metin, bu düzenleme
korumaya çalıştığımız değerler açısından bir teminat teşkil ediyorsa bu teminat
Anayasa’da kalmaya devam ediyor ama şunu da kabul etmemiz lazım ki: Burada
belirlenmiş olan değerlerin en önemli teminatı vatandaşımızın kendisidir,
milletimizin kendisidir. Milletten daha büyük bir teminat da asla ve asla söz
konusu olamaz. Bunu da hepimizin böylece kabul etmesi daha doğru bir yaklaşım
olacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Ben de teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Sayın Başkanım, Sayın Bakanım sorumuza cevap vermediler. Ben ısrarla sordum, kapatılan
24 partiden niye 2 tane ayrı ayrı gelenekten gelen
partiler kapatılıyor?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Süre bitti, yazılı olarak cevap vereceğim.
BAŞKAN – Yazılı olarak cevap
vereceğini söylüyor efendim, yazılı olarak cevap verecek.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Ne zaman cevap verecek Sayın Bakan?
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, madde üzerinde on yedi önerge var. İç Tüzük gereği sadece yedi
önergeyi işleme alabiliyorum. Yedi önergeyi okutacağım, sonra da önergeleri aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, bana söz verecek misiniz?
BAŞKAN - İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 8 nci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 69 uncu maddesinin 4 üncü fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
"Siyasi Partilerin
kapatılmasına ilişkin davalar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine,
talebin, Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte yine Türkiye Büyük
Millet Meclisinde grubu bulunan her bir siyasi partinin sandalye sayıları
oranında temsil edildiği yirmi üyeden müteşekkil komisyonun üye tam sayısının
üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa
Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 8 nci maddesiyle değiştirilen Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın 69 uncu maddesinin 4 üncü fıkrasının ilk cümlesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdullah
Çalışkan
Kırşehir
"Siyasi Partilerin
kapatılmasına ilişkin davalar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine,
talebin, Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte yine Türkiye Büyük
Millet Meclisinde grubu bulunan her bir siyasi partinin sandalye sayıları
oranında temsil edildiği yirmi üyeden müteşekkil komisyonun üye tam sayısının
üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa Mahkemesince
kesin olarak karara bağlanır."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sayılı
Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 8 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ayla Akat Ata Bengi
Yıldız
Hasip Kaplan |
Batman
Batman
Şırnak |
Akın Birdal
Nuri Yaman
Sevahir Bayındır |
Diyarbakır
Muş
Şırnak |
Pervin Buldan
Sırrı Sakık |
Iğdır
Muş |
Madde 8- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 69 uncu maddesinin üçüncü, dördüncü ve yedinci fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, altıncı fıkrasının sonuna "Meclis çalışmalarındaki
oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin eylem ve
işlemleri, odaklaşmanın tespitinde gözetilemez." cümlesi eklenmiş, dokuzuncu
fıkrasındaki "beş yıl" ibaresi "bir yıl" şeklinde
değiştirilmiş, beşinci, altıncı ve dokuzuncu fıkralarındaki "temelli"
sözcükleri, onuncu fıkrasındaki "temelli olarak" ibaresi ile
sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"Siyasî partilerin gelir
ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın uygulanması
kanunla düzenlenir. Siyasî partilerin malî denetimi Sayıştay tarafından
yapılır. Sayıştay'ca siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin
kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde
uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. Sayıştay'ın bu denetim sonunda
vereceği kararlar kesindir.
Siyasî partilerin
kapatılmasına ilişkin davalar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi
üzerine, talebin Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte Mecliste grubu
bulunan her bir siyasî partinin beşer üye ile temsil edildiği Komisyonun üye
tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve
Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır. Meclis
Başkanı, bu Komisyona Başkanlık eder; ancak, oy kullanamaz. Komisyonun
kararları, yargı denetimi dışındadır.
İzin talebinin Meclise
ulaşmasından itibaren otuz gün içinde Komisyon oluşturulur ve Komisyon,
kararını izin talebinin Meclise ulaşmasından itibaren en geç altmış gün içinde
verir. Meclisteki siyasî parti gruplarınca, izin talebiyle ilgili görüşme
yapılamaz ve karar alınamaz. İzin talebini karara bağlayacak Komisyonun
oluşumu, izin talebinin görüşülme usul ve esasları Meclis İçtüzüğüyle
düzenlenir"
"Anayasa Mahkemesi,
yukarıdaki fıkralara göre kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre
ilgili siyasî partinin; uyarılmasına, neden olan üye veya yöneticilerinin
üyeliklerinin düşmesine Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakılmasına karar verebilir. Devlet yardımından yoksun bırakılma, bağlı
olduğu kapatma davasının ve kararının usulüne tabi olup tek başına dava konusu
yapılamaz" Siyasi partilerin yargılanmasında tüzel kişi ile birlikte,
hakkında yaptırım istenen gerçek kişiler de yargılama sürecine katılırlar.
Siyasi partiler resmi dil
Türkçe ile yazışma ve çalışmalar yaparlar. Tüzük ve programlarını, seçim ve
propaganda çalışmalarını resmi dil dışında farklı dillerde de yapabilirler.
Siyasi partilerde cinsiyetler arası fırsat eşitliğini sağlamayı gözetir. Tüm
karar organlarında cinsiyetler arası eşit temsil ve katılımı fiilen sağlayacak
esaslara göre oluşur. Siyasi partiler tüzüklerinde belirtildiği takdirde eş
başkanlık modelini uygulayabilirler. Siyasi partilerde Genel Başkanlık
sürelidir. Parti içi demokrasi ve üye hukuku zorunludur. Adayların
belirlenmesinde yüzde on kontenjan dışında kalanlar, tüm üyelerin katıldığı
yargı gözetimindeki ön seçimle belirlenir. Seçim barajı ve hazine yardımı yüzde
beşten fazla olamaz.
Bir siyasî parti, tüzük ve
programına aykırı olarak şiddet uygular veya teşvik ederse, bu nitelikteki
fiiller o partinin üyelerince yoğun, sürekli işlenirse, reel ve yakın tehlike
varsa o partinin büyük kongre veya genel başkan, merkez karar veya yönetim
organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Grup Genel Kurulu veya grup
yönetim kurulunca benimsendiği yahut bu fiiller aynı şekilde doğrudan doğruya
anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde yargılanırlar.
Anayasa Mahkemesi, önceki
fıkra hükümlerine aykırılık nedeniyle açılan davalarda, taraf olunan
uluslararası sözleşmeler, Venedik Kriterleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatları ışığında karar verir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge aynı mahiyette. Önergeleri okutup
birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
değişikliği teklifinin, 8. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal
Oktay Vural
Mehmet Şandır |
Konya
İzmir
Mersin |
S. Nevzat Korkmaz
Behiç
Çelik Mustafa Kemal
Cengiz |
Isparta
Mersin
Çanakkale |
Recep Taner
Cemaleddin Uslu
Osman
Çakır |
Aydın
Edirne
Samsun |
Osman Durmuş
K.
Erdal Sipahi
Beytullah Asil |
Kırıkkale
İzmir
Eskişehir |
Ahmet Duran Bulut Hüseyin
Yıldız
Hasan
Özdemir |
Balıkesir
Antalya
Gaziantep |
Mehmet Günal
Tunca Toskay
Emin
Haluk Ayhan |
Antalya
Antalya
Denizli |
Yılmaz Tankut
Metin Çobanoğlu Süleyman L. Yunusoğlu |
Adana
Kırşehir
Trabzon |
Ahmet Bukan
Şenol Bal
D. Ali Torlak |
Çankırı
İzmir
İstanbul |
Ali Uzunırmak |
Aydın |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 8. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök
Atilla
Kart |
Mersin
Konya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 8. maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle Teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk
Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasa değişiklik teklifinin
8. maddesi Anayasaya aykırıdır. Teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz
ederim. 14.4.2010
Tayfun
İçli
Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon Katılıyor
mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın İçli,
konuşacak mısınız efendim?
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, siz, bizim önergeyi de Anayasa’ya aykırılık önergeleriyle birlikte
işleme aldınız…
BAŞKAN – “Metinden çıkarın.”
değil mi efendim sizinki de?
OKTAY VURAL (İzmir) –
“Metinden çıkartmak” ama Anayasa’ya aykırılık önergeleri ayrıdır efendim.
Onların birlikte işleme tabi tutulması lazım. Bunun ayrı işleme tabi tutulması
lazım.
BAŞKAN – Bakın, diyorsunuz
ki: “Görüşülmekte olan Anayasa değişiklik teklifinin 8’inci maddesinin teklif
metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.” Diğerleri de aynı
şeyi istiyor efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Anayasa’ya aykırılık önergeleri ayrıdır, dolayısıyla aynı işleme tabi
tutamazsınız.
BAŞKAN – Efendim, metinler
aynı cümlelerle ifade edilmiş. Aynı cümleler…
Sayın İçli, buyurun efendim.
Süreniz beş dakika.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel görüşmemde
Anayasa’nın 69’uncu maddesiyle ilgili sakıncaları ifade ettim ancak benden
önceki hatipler özellikle Anayasa Komisyonu Başkanımız ve Sayın Bakanımız
Venedik Komisyonundan söz etmek suretiyle bu düzenlemenin Venedik Komisyonu
kararlarına uygun olarak yapıldığını söylediler.
Değerli arkadaşlarım,
bilmeyen arkadaşlarım için ifade ediyorum ve bizi izleyen, gecenin bu saatinde
izleyen vatandaşlarımız için kısa bir açıklamada bulunacağım: Venedik
Komisyonu, Avrupa Konseyinin 1990’da kurduğu ve tavsiye niteliğinde kararlar
veren bir komisyon, doğrudur ama her nedense Hükûmetimiz
ve bu teklif sahipleri Venedik Komisyonunu Anayasa Mahkemesinin görevlerini
düzenlerken ve yapısını düzenlerken dikkate almadıkları gibi, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını ve görevlerini düzenlerken her nedense
dikkate almamış. Bir kere, bu itirazımızın
zapta, tutanaklara geçmesini istiyorum. Yani, bu kadar madem önemsiyorsunuz,
Venedik Komisyonunun -hâkimler ve savcılar yüksek kurulu yapısıyla- yargı
bağımsızlığıyla ilgili, hukuk devletiyle ilgili tavsiye kararlarını bu teklife
koysaydınız biz de bu çalışmalarınızdan dolayı sizleri takdir etseydik. Bu birinci olay.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa’mızın 90’ıncı maddesinde çok açık hüküm var; sonradan, 2004 tarihinde
değişiklik yapılmak suretiyle şöyle de bir cümle eklendi: “Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler
içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası sözleşme
hükümleri uygulanır.” denildi.
Değerli arkadaşlarım, biz
neye tabiyiz? Bir taraftan Avrupa Birliği sürecinde gidiyoruz, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ne tabiyiz. Peki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nasıl bir
kuruldur? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşmesi’ni yorumlayan ve içtihat
oluşturan bir yüksek mahkemedir.
Değerli arkadaşlarım, parti
kapatma konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye ile ilgili verdiği
2001 yılı ve 2003 yılındaki Refah Partisi kapatması olduğu gibi, daha çok yakın
tarihte, İspanya’da ETA örgütüyle ilgili, Batasuna
ile ilgili verdiği içtihat da bizim uymamız gereken, Anayasa’nın 90’ıncı
maddesi gereğince uymamız gereken bir içtihattır. Kendi Anayasa Mahkemesi
kararlarımızı bırakalım çünkü kendi Anayasa Mahkememiz de DTP kapatmasında ve
AKP kapatmasında Venedik Komisyonu kararlarını burada irdelemiştir. Geçtim
bizim Anayasa Mahkememizi, beğenmiyoruz, eleştiriyoruz ama Anayasa 90’a göre
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını mutlaka irdelememiz lazım.
Değerli arkadaşlarım,
Komisyon ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ayrıştığı iki konu var,
birleştiği çok konu var. Bakın, Komisyon, şiddet tehdidinin
kullanılmasını veya teşvikini siyasi partilerin kapatılmasında tek meşru ölçüt
olarak kabul etmesine karşın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin şiddet
tehdidinin, teşvikinin veya kullanılmasının dışında -buraya bakın, dikkatle
altını çizerek okuyorum- demokratik rejimle bağdaşmayan veya demokratik rejimin
sürdürülmesini tehlikeye sokacak olan eylemlerde bulunmayı, program ve
projelerinin gerçekleştirilmesinde demokratik olmayan araçlara başvurmayı da
kapatma gerekçesi olarak kabul ediyor.
Peki, sadece tabi olduğumuz
kural bu mudur? Hayır. Bizim üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisinin 2001 ve 2003 Refah Partisi kapatma davası arasında verdiği bir karar
vardır, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin. Bu karar da değerli
arkadaşlarım 17 Temmuz 2002 tarihlidir. Bakın, burada da,
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, “Bundan böyle bir partinin, şiddet
kullanıyorsa veya sivil barışı veya anayasal düzeni tehlikeye sokuyorsa,
istisnai durumlarda kapatılabileceğinin kararını veriyor ve diğer bir deyişle,
bir parti, anayasal düzeni ve demokrasiyi tehlikeye sokuyorsa ve her ne kadar
bu amaca ulaşmak için demokratik yolları kullanıyorsa, bu parti gene de
kapatılır.” diyor.
Değerli arkadaşlarım, ifade
etmek istediğim olay şu: Anayasa’mızın 14’üncü maddesi, Sayın İyimaya, Sayın Mehmet Ali Şahin “2001 yılında biz
Anayasa’nın 14’üncü maddesini yeniden ele aldık ve Anayasa’mızın başındaki
maddelerdeki kısıtlayıcı hükümleri kaldırdık, tek bir kısıtlayıcı maddeyi,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki hükümleri, olduğu gibi -doğru mudur Sayın
İyimaya- Anayasa’nın 14’üncü maddesine koyduk.” Bakın,
Anayasa 14 şunu der: “Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri
devletin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İçli, süreniz
doldu efendim, bir dakikada tamamlayın lütfen.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.
…ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik
cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”
Meramımız bu. Hiç kimse partilerin kapatılmasını istemez ama partiler de
demokratik rejimi tehlikeye sokacak, insanlarımızın hak ve özgürlüklerini
ortadan kaldıracak eylem ve faaliyetlerde bulunmamalı. Nasıl insanların
öldürülmesine karşı çıkıyorsak, nasıl faili meçhul cinayetlere karşı
çıkıyorsak, siyaseti kullanmak suretiyle rejimi faili meçhul bir şekilde
ortadan kaldıracak oluşumlara da izin vermememiz gerekir diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Bağımsızlar ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İçli.
Diğer bir önerge sahibi -ki
biraz önce okuttum- Ali Rıza Öztürk, Mersin
Milletvekili arkadaşımız.
Konuşacak mısınız, gerekçeyi
mi okutayım efendim?
ATİLLA KART (Konya) – Benim
adıma olan duruyor mu Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sadece benim
önümdeki önergede Sayın Ali Rıza Öztürk Bey’in imzası
var, daha sonrakinde sizinki var.
Sayın Öztürk,
buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bir merakımı
gidermek adına söylüyorum: Muhtelif zamanlarda muhtelif partilerde bakanlık
yapan ve demokrasi, özgürlük mücadelesinin büyük önderi Sayın Cemil Çiçek, 1987
yılında siyasi yasakların kaldırılmasına ilişkin süreçte nerede, nasıl
durduğunu ben merak ediyorum, bunu bir açıklarsa bu merakım gider.
“Aziz arkadaşlar, anayasalar
zor doğarlar, kolay ameliyat olmazlar ve uzun yaşarlar. Öyledir; ardında büyük
acılar, uzun tecrübeler ve dönüşüm sancıları taşıyan, evrimci toplumlar için
öyledir. Bizde öyle mi? Seçilmiş iktidarlara sandıksız infaz ve hazırlattırılan
anayasanın halkoyuna sunumu; plebisitçi diktatörlüğün tipik tezahürü. Mukadder
iki ara dönem arasındaki seçimli dönemde durum farklı mı? Peşinen söyleyeyim
ki, hayır. Zihniyetler aynı; fakat, oyuncular farklı.
Birinde memleket batıyor sendromu, onun uzantısı
olarak potansiyel veya fiilî tehdit; öbüründe beyinler değil, parmaklar
konuşuyor. Çağdaş filozof Sartori'nin anlam derinliği
büyük olan şu sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum: ‘Parmakların akılları
olsaydı, demokrasi yutan ejderhalar türemezdi.”
Değerli milletvekilleri,
Anayasa’yı değiştirme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Değişiklikler, Hükümetin güdümünde değil, bizzat partiler ve Meclis tarafından
hazırlanır. Bunun meşru ve geleneksel platformu, eşit temsilli partilerarası komisyondur. Hükümet veya çok saygı duyduğum
değerli bir bakan hazırlasın, komisyonda, virgülüne dokunulmadan, sayıların
gücüyle onansın, Genel Kurula insin. Ne âlâ!
Oluşum aşamasında siyasetin
dinamiklerini dışlayın, partileri bir tarafa atın, sonraki aşamalarda parmak
desteğiyle bizlere başvurun. İktidarın bu tavrını tasvip etmiyoruz.” Değerli
arkadaşlarım, insanlar geçmişte arkasında duramayacakları sözleri ya
söyleyemeyecekler ya da geçmişte söylediği sözlerin arkasında duracaklar. Eğer insanlar
bu kürsüde konuşurken geçmişte söylediklerini hatırlamazlarsa, birileri onlara
da hatırlatır. Bu sözler, büyük siyaset adamı, kendisinin çok büyük hukukçu
olduğunu söyleyen Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet İyimaya’nın.
Acaba Sayın İyimaya bugün ne düşünüyor, bu Anayasa
değişikliği sürecinde ne düşünüyor?
Değerli arkadaşlarım, başka
büyük bir siyaset adamının sözleri: “Yeni bir anayasa yapılırken, hatta
değişiklik bile yapılırken şu hususlar hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir:
Hiçbir kısıtlama ve baskı altında olmaksızın toplumun bütün kesimlerinin
görüşlerinin serbestçe açıklanabileceği bir ortam oluşturulmalıdır. Bir anayasa
oluşumunda bütün vatandaşlara kanallar açılmalı, vatandaşlarımız anayasanın ne
anlama geldiğini, güncel yaşamındaki etkisinin ne olduğunu hissetmeli. Velhasıl
toplumun her kesimi anayasa yapımına yön verebilmelidir. Toplumun ortaya
çıkacak talepleri, beklentileri, arzuları anayasa yapıcı tarafından iyi tespit
edilmeli. Bu toplumsal talepler ve uzlaşma noktaları yani siyasal toplum ile
sivil toplumun birleştiği noktalar anayasal metin hâline getirilmelidir.
Anayasa yapımı sürecinde farklı görüş sahipleri arasında mümkün olduğunca
mutabakat üretilmeye çalışılmalı, mutabakat sağlanamayan hususlar kural hâline
getirilmemelidir. Düşündüğümüz -bakın, düşündüğü anayasayı da söylüyor büyük
siyaset adamı- yeni anayasa kısa, öz ve açık olacaktır. İnsan hakları her şart
altında saklı tutulacaktır. Hukuka bağlı olmayan hiçbir otorite tesis
edilmeyecektir, hiçbir ideolojik projeye bağlayıcılık tanınmayacaktır. Çünkü
devleti bir ideolojiyle tanımlamak onun bütün toplumsal alanlara müdahalesine
açık kapı bırakmak demektir.”
Değerli arkadaşlarım, bu
güzel sözler, bu güzel inciler büyük siyaset adamı Mehmet Ali Şahin Bey’in.
BAŞKAN – Aynı fikirdeyim
efendim, hâlâ aynı fikirdeyim Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Şimdi, Sayın Mehmet Ali Şahin acaba bu Anayasa yapılma sürecinde bu
düşüncelerinin arkasında mıdır, değil midir?
BAŞKAN – Aynen… Aynı
fikirdeyim efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan sataşmayın hatibe, sataşmayın, 69’a göre söz alın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Eğer bu düşüncelerin arkasındaysa bugünkü Anayasa…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, bir dakika ilave süre veriyorum.
Hâlâ aynı düşüncedeyim
efendim, hiç merak etmeyin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Siz benim sözümü verin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Verdim, verdim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Laf atmayı bırakın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yok, laf atmıyorum,
size cevap veriyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, bakın ayrıca Türkiye Cumhuriyeti tarihinde belki de
milletvekilleriyle karşılıklı dalaşa giren, sataşan bir Meclis Başkanının
yönetimiyle karşı karşıyayız. Meclis Başkanı başından beri Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Başkanı olduğunu bir kenara bırakarak, takdir hakkının keyfî olarak
kullanılmayacağı, sınırsız olmadığı ilkesini bir kenara bırakarak, keyfi olarak
Tüzük’ü, Anayasa’yı bir kenarı atarak Anayasa suçu işleyerek Meclisi yönetmeye
kalkıyor.
BAŞKAN – Tamamen reddediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Her şeyi kendi kafasına göre şekillendirmeye çalışıyor.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, bunların hiçbiri doğru değil.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Eğer yapılan işler Meclis Başkanının kafasına uygunsa doğru. Burada herkesi
disiplin cezası vermekle tehdit ediyor. Demokrat bir düşünce… Bu Meclisteki
muhalefet milletvekillerini disiplin cezasıyla susturmaya çalışıyor. Bunu da
yapan millî iradenin kalbi olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Burada
uyarılması gereken, ayıplanması gereken…
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın İyimaya, evet, sizin isminizden bahsedildi.
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Açıkça atıf ve izafede bulundular.
BAŞKAN - Geçmişte
görüşlerinizi ifade ettiğinizi iddia etti, bir yazılı metin okudu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) -
İddia etmedim, tutanaklardan…
BAŞKAN – Sataşma nedeniyle
size üç dakika söz veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) -
Sözlerinizi aynen okudu Sayın İyimaya.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) -
İddia yok burada, iddia yok.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Ankara
Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok
değerli milletvekili arkadaşlarım, tutarlı davranmam sadece ahlakımın değil
yaşam çizgimin de bir özelliğidir. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar [!])
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Belli, belli!
AHMET İYİMAYA (Devamla) - Ben
şahsen, şu millî kürsüyü veya siyasi faaliyetlerdeki çabamı, gayretimi
gerçekten çalışarak, mukayeseli akıldan, millî tecrübeden istifade ederek
zabıtlara intikal ettirdim, normlar ürettim. Dün söylediğimin harfiyen,
noktasına, virgülüne kadar arkasındayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bugün tartışmamız gereken bu
normun kalitesidir. Buna katkıya her zaman açığız. Acaba, Anayasa Komisyonunda
müzakerede katkı, metinden çıkarmayla yetinip 12 Eylül ruhunu korumak mıdır,
yoksa gerçekten yeni önergelerle bu katkıyı mükemmelleştirmek midir?
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kart…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, bakın, benim okuduğum tutanak hakkında söz istedi ama bu
iddiaların doğruluğu veya yanlışlığı konusunda söz istedi, bunlarla ilgili bir
şey söylemedi. (AK PARTİ sıralarından “Arkasındayım dedi.” sesleri) Tutanaklar
elimde.
BAŞKAN – Onun takdiri, ne
yapalım… Sayın Öztürk, ne yapalım, onun takdiri.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Şimdi, Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun, lütfen
oturun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Bakın, Sayın Başkan, bu tutanaklar doğru mu, yanlış mı, onu söylemesi
gerekiyor.
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) –
“Arkasındayım.” dedi ya.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
siyaset adamları mesleki ve akademik kariyerlerini inkâr etmek pahasına çalışma
yaptıkları takdirde gerçekten çok hazin sonuçlar ortaya çıkıyor. Sayın İyimaya, benim kişisel olarak gerçekten saygı duyduğum bir
meslek büyüğümdür ancak bakın, 2005 yılında TESAV’ın
düzenlediği bir toplantıda ne diyor: “Oyunda yarışanların, rekabet içinde
olanların ‘falanca partiyi kapatın.’ demesi hem ahlaka hem demokrasiye uymaz.”
diyor. Bugün “Siyasete, ahlaka, demokrasiye uymaz.” dediği eylemi
gerçekleştiriyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Yanlış anlıyorsun, çok yanlış anlıyorsun.
SUAT KILIÇ (Samsun) –
Anlamıyorsun, anlamıyorsun.
ATİLLA KART (Devamla) –
Sadece İyimaya mı yapıyor? Sadece Adalet Komisyonu
Başkanı mı yapıyor? Anayasa Komisyonu Başkanı da ondan geri kalmıyor, 1982
yılında yazdığı kitapta diyor ki: “Anayasa Mahkemesindeki hukukçu olmayan
yargıç yapılanması yanlıştır.” Bunu diyen bir akademisyen,
bir bilim adamı. Bakıyoruz, getirilen teklifte, bu defa Anayasa
Mahkemesinin yarıdan fazlasının hukukçu olmasının savunucusu olabiliyor.
Siyaset dürüst yapılmadığı zaman, siyaset ahlaka uygun yapılmadığı zaman işte
bu tablolar ortaya çıkıyor. O zaman bunun anlamı nedir? Getirilen bu teklifin
inandırıcı bir tarafı yok, dürüst bir tarafı yok, tutarlı bir tarafı yok, bunun
anlamı budur.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
tabii, bu minval üzere siyaset yapıldığı zaman, bu teklifle ilgili gerekçelerde
de çok büyük yanlışlar ve inandırıcı olmayan ifadeler ortaya çıkıyor. Yargıtay
üyelerinin yargılanması bir yargısal faaliyettir. Bu faaliyet teknik bir
faaliyettir, profesyonel bir faaliyettir. Bu faaliyetin Yargıtay bünyesinde
-ama nedir- belli denetim mekanizmaları içinde sürdürülmesi gayet olağandır.
Bunun yadırganacak bir şeyi yok. Meclis, yargısal faaliyete esas olacak
işlemleri yapamaz. Zira, bu faaliyet uzmanlık
gerektirir ve profesyonel bir faaliyettir. Öte yandan, Meclis Genel Kurulunun
faaliyetlerini, ne yapıyoruz? Yargı denetimine tabi tutuyoruz, Anayasa
Mahkemesine gidiyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Meclis kararları yargı denetimine tabi değildir.
ATİLLA KART (Devamla) – Ama
getirilen bu düzenlemeyle, komisyonun faaliyetini yargı denetimi dışına
çıkarıyoruz. Meclis Genel Kurulu bünyesinde olan bir komisyonun faaliyetini
hangi gerekçeyle yargı denetimi dışında bırakabilirsiniz? Bunun akademik misyonunuzla, mesleki misyonunuzla bağdaşır bir yönü
olabilir mi?
Bakın, değerli arkadaşlarım,
siyasi partilerin kapatılması noktasında da her 2 Komisyon Başkanı yine Genel Kurulu
aldattılar, yanılttılar. Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırmalar
Merkezinin yaptığı çalışma, Meclisin yaptığı çalışma. Ne zaman yapıyor? Mart
2008 tarihinde yapıyor. Ne diyor burada, aynen okuyorum. Anayasa Komisyonu
Başkanının Anayasa Komisyonunda Venedik İlkeleri Komisyonunun o ilgili
paragrafını atladığı gibi okumuyorum yani bir metni tahrif etmeye tenezzül
etmeden aynen okuyorum. Ne diyor burada, sonuç olarak ne diyor: “Siyasi
partilerin kapatılması konusunun başta ülkemiz olmak üzere çeşitli ülkelerde
yürürlükte bulunan mevzuat bakımından ele alındığı bu çalışmada, incelenen
yasal düzenlemelerin hemen hepsinde görülen ortak özellik, kapatma kararını
alma yetkisinin Anayasa Mahkemesi veya benzer statüde bir yüksek yargı organına
ait olduğudur. Ayrıca kapatma yönünde karar alınması için başvuruda bulunma
hakkının da, bazı ülkelerde farklı düzenlemeler olmakla birlikte, savcılara ait
olmasının yasal düzenlemeler arasındaki ortak hükümlerden olduğu
görülmektedir.” Kim diyor bunu? Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırmalar
Merkezi diyor. O zaman bu çalışmaları inkâr etmek pahasına sistemi neden alt
üst ediyoruz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, size de
bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
ATİLLA KART (Devamla) –
Diyoruz ki: “Sadece savcının iradesine bırakmanın yanlışlığı tartışılabilir ama
bunu ne yapalım? Yargı mekanizması içinde daha güçlü hâle getirelim.” diyoruz.
Siyasi Partiler Yasası’nın 99’uncu maddesi bu konuda bir unsur getiriyor ama
bunu yapmıyoruz, ne yapıyoruz? Yargının bu yetkisini alıyoruz, yasama organına
ya da yürütme organına aktarıyoruz. Böylece ne yapıyoruz? Erkler gaspına yol
açıyoruz. Bunun anlamı budur, başka açıklaması olabilir mi?
Bakın, değerli arkadaşlarım,
inandırıcı olmak zorundayız, tutarlı olmak zorundayız, siyaseten dürüst olmak
zorundayız ama ne yapıyoruz? Bırakın dört beş yıl öncesini, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yaptığı araştırmaları bile, tüzel kişilik olarak kendisine
görev verilen bir kurumun, kendi kurumumuzun yaptığı araştırmayı bile ayaklar
altına alıyoruz, inkârdan geliyoruz.
Bakın, bir diğer vahim hata
şu: Burada, gerçekten büyük bir hata yapılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, verdiğim
ek süre de doldu efendim.
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın
Başkan, müsaade ederseniz bir iki dakikada…
BAŞKAN - Lütfen Genel Kurulu
selamlar mısınız. Lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın
Başkan, bakın, çok önemli bir konuyu görüşüyoruz. İki dakikada…
BAŞKAN – Lütfen… Teşekkür
ederim Sayın Kart, çok teşekkür ederim. Verdim bir dakika daha.
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın
Başkan, müsaade buyurur musunuz. Bakın, benden evvelki
konuşmacılara da bu fazladan sözü verdiniz.
BAŞKAN – Sadece selamlama
imkânı vermek için mikrofonunuzu tekrar açıyorum.
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın
Başkan, benden evvel konuşma yapanlara verdiniz bu sözü.
BAŞKAN – Verdim ya, takip
etmiyorsunuz.
ATİLLA KART (Devamla) –
Bakın, 69’uncu maddenin beşinci fıkrası… Ne yapıyor 69’uncu maddenin beşinci
fıkrası? Bir partinin tüzüğü ve programının 68/4’e aykırı olması hâlinde
kapatma müeyyidesini getiriyor. Tüzük ve program… Ne yapıyoruz getirdiğimiz bu
düzenlemeyle? Bunu gene muhafaza ediyoruz ama devamında ne yapıyoruz? Getirilen
düzenlemeyle altıncı fıkranın sonuna idari eylem ve işlemleri ekliyoruz,
68/4’teki eylemleri de böylece askıda bırakıyoruz. Böylece, hiçbir anlamı
olmayacak bir şekilde, müeyyide maddesindeki eylemleri yaptırımsız bırakıyoruz.
Sayın İyimaya,
bunun başka bir açıklaması var mı? Bunun anlamı, Siyasi Partiler Yasası’nın
79’uncu maddesinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, bakın,
size iki kez ilave süre verdim.
ATİLLA KART (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır… Hayır
efendim. Lütfen selamlayın.
ATİLLA KART (Devamla) –
Burada ne yapıyoruz? Siyasi partiler…
BAŞKAN – Hayır… Sayın Kart,
size iki defa ilave, ek süre verdim ve bitti.
ATİLLA KART (Devamla) – Bir
cümle Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır efendim,
lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) –
Teşekkür etmek için süre verir misiniz?
BAŞKAN – Hayır, böyle bir
usulümüz yok.
Size müsamahakârda geniş
davrandım, kimseye vermediğim ikinci bir ek süreyi de verdim size, lütfen… Sayın Kart, lütfen oturur musunuz.
ATİLLA KART (Devamla) –
Burada gerçekten tarihî anlamda vahim bir hata yapılıyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) –
Telafisi mümkün olmayacak bir organize eylem gerçekleştiriliyor.
BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen
oturur musunuz.
ATİLLA KART (Devamla) – Bunu
dikkatlerinize sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kart.
Sayın İyimaya,
buyurun.
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Sayın Başkan, “Özellikle 2 Komisyon Başkanı Genel Kurulu aldatıyorlar.” çok
ağır bir itham. (Gürültüler)
BAŞKAN – Duyamıyorum efendim,
Genel Kurulda çok yoğun bir uğultu var. Sayın İyimaya’yı
duyamıyorum.
Buyurun.
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Sayın Başkan, Değerli Sözcü “2 Komisyon Başkanı verdikleri bilgilerle Genel
Kurulu aldatıyorlar.”
BAŞKAN – Efendim, size
yerinizden söz vereyim.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın
Başkanım, sataşma var.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – İki
cümle…
BAŞKAN – Efendim, yerinizden
de izah edebilirsiniz bunu.
Buyurun, açacağım
mikrofonunuzu.
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Burada bilhassa Venedik Komisyonu raporlarının çarpıtıldığından…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın
Başkan, doğrudan sataşma var.
BAŞKAN – Tamam efendim,
bunları yerinizden söyleyin zabıtlara geçsin, lütfen efendim, tamam.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
dakika.
BAŞKAN - Buyurun.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Ankara Milletvekili
Ahmet İyimaya’nın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Değerli Başkanım, şahsen Komisyon Başkanı olarak veya sırf milletvekili olarak
yüce Genel Kurula, olan bir bilgiyi çarpıtmak, eklemek, hele tahrif etmek
yoluyla manipülasyon aracı olarak kullanmam. Bu benim
ahlakıma aykırı.
AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI
(Ankara) – Konuya gel, konuya.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şu
anda müzakere süreci… Keşke usul müsait olsa değerli arkadaşlarla ürettiğimiz norm
projesiyle ilgili tartışma yapabilsek. “Şunu dedi, bunu dedi.” deniyor. Deniyor
ki: “Venedik Komisyonu kararında, Türkiye olayına özgü olarak, çok ağır
sonuçları olan siyasal parti kapatma isnadını tek kamu görevlisinin inhisarına
vermek yanlıştır, demokratik kontrol geliştirilmelidir.” deniyor.
Şahsen bütün bilgilerimin
doğru olduğunu iddia değil hakikat olarak ifade ediyorum, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki Sayın İyimaya, teşekkür ederim.
Sayın Kuzu, siz de yerinizden
lütfen düşüncelerinizi veya sataşmaya cevabınızı verir misiniz.
8.- Anayasa
Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Kart benim komisyon üyem.
Komisyonda da bunlar dile getirildi. Kendisine orada da söyledim. Evvela benim
yazdığımı anlamakta da zorlanıyor. Benim yazdığım başka bir şey, ben onu
yazmıyorum. Benim dediğim şu: Anayasa Mahkemesinin oluşumu tipik bir yargı
makamı değil, Yargıtay tipi değil, iki gün önce yine söyledim. Anayasa
Mahkemesinin oluşumunda elbette ki hukukçunun çok olması mahkeme olduğu için
arzu edilebilir ama tamamı hukukçu olsun, ağırlıklı olarak olsun, bunlar doğru yaklaşımlar
değil, bir.
İkincisi, o cümlenin başında
bir yer var, sayfa 174 –bak, nasıl hatırlıyorum, görüyor musun- 174’üncü
sayfaya bakarsan orada der ki: “Anayasa Mahkemesine seçilecek bilim adamları,
hukukçular istifa ederek gidiyorlar, istifa etmeseler daha iyi olur, aksi hâlde
hukukçu sayısı azalır.” diyorum kalite bakımından. Orayı niye söylemiyorsun?
Çarpıtma, bir.
İkincisi, 1999’da kalmışsın
Sayın Kart, Venedik Kriterleri 2009’da Türkiye için yeni, özel bir rapor yazdı:
“Ey Türkiye, parti kapatmada sen bir numarasın dünyada, bunlardan vazgeç.”
diyor.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) –
Venedik Komisyonu raporları bağlayıcı mı?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birlikte işleme aldığım dört önergeden...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, Komisyon Başkanına neye göre söz verdiniz?
BAŞKAN – Efendim, bir
saniye...
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Efendim, böyle bir
usul yok ki karşılıklı...
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, müsaade buyurun.
BAŞKAN – Cevap verdi sadece,
size sataşmadı ki.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
“Anlamakta zorlanıyor.” diyor, Sayın Başkan. Ne demek?
BAŞKAN – Lütfen efendim...
ATİLLA KART (Konya) –
Komisyon Başkanı açıklamasını yaparken...
BAŞKAN – Sayın Kart, yerinize
geçin efendim. Yerinizden size de söz vereyim de ne söyleyecekseniz yerinizden
söyleyin, zabıtlara geçsin. Lütfen...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, ben...
BAŞKAN - Aynı birleşim
içerisinde…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
…birleşimin sonunu beklemek zorunda değilim.
BAŞKAN - Sayın Genç, birleşim
bitmeden size söz vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana
uyarı cezasını verdiniz. Bana savunma hakkını vermek zorundasın.
BAŞKAN - Bakın, İç Tüzük
diyor ki…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben
sonuna kadar beklemek zorunda değilim.
BAŞKAN - Birleşim bitmeden
size söz vereceğim. Lütfen oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana
bir ceza verdiniz. Ben sonuna kadar beklemek zorunda değilim. Savunma hakkı
öncelikli haktır.
BAŞKAN - Vereceğim efendim
size. Gayet tabii.
Savunma hakkınızı
kullanacaksınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben
sonuna kadar beklemek zorunda değilim. Şimdi gitmek zorundayım. Lütfen benim
savunma hakkımı verir misiniz?
BAŞKAN - Savunma hakkınızı
kullandıracağım size.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Verin!
BAŞKAN - Savunma hakkını vereceğim. Ne zaman
vereceğimi ben tayin ederim. “Aynı birleşim içerisinde.” diyor İç Tüzük.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
sen suistimal ediyorsun yetkini.
BAŞKAN - Ben de vereceğim
size. Lütfen oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Yetkini suistimal ediyorsun.
BAŞKAN - Çağıracağım sizi,
lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
savunma hakkımı vermek zorunda.
BAŞKAN - Lütfen oturun
efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben
birleşimin sonunu beklemek zorunda mıyım?
BAŞKAN – Aynı birleşim
içerisinde vereceğim.
Sayın Kart, buyurun efendim.
9.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili
Burhan Kuzu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Komisyon Başkanı her zamanki demagojik ve gayriciddi üslubuyla yine yanlış beyanda bulundu.
BAŞKAN – Sayın Kart, yani
yeni sataşmalara mahal vermeyecek üslup kullanın lütfen.
ATİLLA KART (Konya) – Yine
yanlış beyanda bulundu.
Müsaade buyurun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen…
ATİLLA KART (Konya) – Müsaade
buyurun.
Bakın, orada şahsıma yönelik
olarak yine bir sataşmaya tenezzül ederek benim söyleneni anlayamadığım gibi
ucuz bir polemiğe kaçtı.
Bakın, kim doğruyu konuşuyor,
kim yanlışı konuşuyor, ben Venedik İlkeleri Komisyonunun referandumla ilgili o
paragrafını Genel Kurulun bilgilerine sunmak istiyorum. Bundan sonra Genel
Kurul değerlendirme yapsın istiyorum.
Ne diyor Venedik İlkeleri?
Şunu diyor: “Bir metnin, Anayasa ya da yasa, tümünün değiştirilmesi durumu
hariç seçmenlerin serbest oy hakkını garanti etmek için oylamaya konan her
sorunun çeşitli kısımları arasında öz itibarıyla bağlantı olmalıdır ve
seçmenlerden öz itibarıyla bağlantı bulunmadan tüm hükümleri kabul veya
reddetmeleri istenmemelidir. Bir metnin çeşitli bölümlerinin değiştirilmesi
tümünün değiştirilmesiyle eşdeğerdir.”
BAŞKAN – Tamam efendim,
anlaşıldı.
ATİLLA KART (Konya) – Burada
metni kim yanlış anlıyor, kim yanlış sunuyor, Genel Kurulun takdirlerine
sunuyorum.
BAŞKAN – Tamam Sayın Kart,
zabıtlara geçti. Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, dört önergeyi aynı mahiyette olduğu için işleme alacağımı
ifade etmiştim. Şu ana kadar görüştüğümüz, gerekçelerini arkadaşlarımızın izah
ettiği üç önerge, Anayasa’ya aykırılık nedeniyle metinden çıkarılmasını
arkadaşlarımızın istediği önergedir.
Şimdi okutacağım önerge
sadece metinden çıkarılmasıyla ilgilidir, Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının.
Şimdi onu okutuyorum:
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır,
hayır, oylama yapın.
BAŞKAN – Efendim…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Oylama…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Oylamayı yapalım, ondan sonra.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani
şu üç tane önergeyi bir oylamada…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Başkanım, üç tanesi için oylamayı yapmamız gerekiyor.
BAŞKAN – Peki, efendim.
Demin ifade ettiğim şekilde,
arkadaşlarımızın kürsüden gerekçelerini izah ettiği üç önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
değişikliği teklifinin, 8. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyona sormuştum
daha önce, Hükûmete de sormuştum.
İzah edeceksiniz değil mi
efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Evet.
BAŞKAN – Peki, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, çok
yorulduk, çok yoruldunuz biliyorum ama lütfen yine suhuletle sizi düşünmeye
davet ediyorum. Sayın Hükûmetin, Sayın Cemil
Çiçek’in, Sayın Komisyon Başkanının doğruluğunu, doğru olduğunu iddia
edemedikleri -zannediyorum Sayın İyimaya’da söyledi
bunun doğru olduğunu iddia edemediğini- Anayasa’nın parti kapatmayla ilgili
maddesindeki bu düzenlemeyi yeniden bir hatırlatmak istiyorum size.
Bakınız efendim, Anayasa’nın
69’uncu maddesinde “Bir siyasi parti 68/4’teki fiillerin odağı olduğu takdirde
kapatılır.” diyor. Şimdi bunu değiştiriyorsunuz. 68/4’te ne var? Sayın Bakan ve
Sayın Komisyon Başkanı diyor ki: “68/4’tekileri hiç değiştirmedik, hepsi
yerinde duruyor.” Ama getirdiğiniz değişiklikle, bu fiillerin işlenmesi hâlinde
suç olup odak olma niteliği ortadan kaldırılıyor ve cezalandırılmıyor, parti
kapatma olmuyor.
Tekrar okuyalım, nedir bu
68/4 değerli arkadaşlar? Değerli milletimize de buradan arz ediyoruz, çok
önemli bir konuda bir düzenleme yapıyoruz, nedir bu konu? “Devletin
bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına,
eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik
Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz.” Fiiller bunlar. Şimdi, bu fiilleri
işleyen idarenin yöneticilerine eylem ve söylemlerinden dolayı odak olamaz
diyoruz. Kim bu idare? Bu bir başbakan olabilir mi? Bir belediye başkanı
olabilir mi? Bir bakan olabilir mi? Kim idare?
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Parti izafesi mümkün olmayan…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Olur mu efendim? Partinin yöneticisi, genel başkanı bir sayın başbakan olamaz
mı? Bir eski sayın genel başkan yardımcısı, bir bakan olamaz mı, bir belediye
başkanı olamaz mı parti üyesi, parti yöneticisi?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Siyasi değil onlar, siyasi.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Doğru olduğunu iddia edemediğiniz bu değişiklikte bunun izahı yok ve diyorsunuz
ki: “İdarenin eylem ve işlemleri odak olmak nitelemesinin dışındadır.” Şimdi,
bununla siz demin 68/4’te saydığım fiilleri suç olmaktan çıkararak Anayasa’nın
3’üncü maddesine karşı bir duruş sergilemiyor musunuz?
Değerli arkadaşlar, bakınız,
burada çıkarılan kanunlarda veya bu değişikliklerde ortaya konan tavır,
yaklaşım siyasi tercihlerinizi veya sizin anlayışınızı ortaya koyar. “Hem
demokrasinin standardını yükselteceğiz hem milletin iradesini, yani Meclise
karar verdireceğiz.” diyorsunuz ama bu milletin birliğinin teminatı olan bu
maddeyi suç olmaktan çıkarıyorsunuz. Bu ne çelişki? Hem adına siyaset
yaptığınız ve karar vermesini istediğiniz bu milleti öne çıkartıyorsunuz hem
onun bedelini kanlarıyla ödediği bu ülkenin birliğini savunmayı, buna karşı
duruşu suç olmaktan çıkartıyorsunuz. Bu ne çelişki?
SUAT KILIÇ (Samsun) –
Meseleyi anlamamışsınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bugün tekrar…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Maddeyi
anlamamışsınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Tekrar okuyun efendim, içinizde hukukçular var, tekrar okuyun. Dediğiniz hadise
şu: “68/4’te parti kapatmaya sebep teşkil eden fiiller, Meclis çalışmalarındaki
oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ve idarenin eylem ve işlemleri
odak olmak nitelemesinin içerisine girmez.” diyorsunuz, dediğiniz bu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
68/4 öyle değil.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Böyle olunca, değerli arkadaşlar, tekrar hatırlatıyorum, bağışlayın, Sayın
Başbakanın tabiriyle hatırlatıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır,
süreniz doldu efendim. Bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın milletvekilleri, bu Şark kurnazlığından vazgeçin.
Bir başka şey, Sayın Burhan
Kuzu’ya sözüm. Sayın Kuzu, pazartesi günü buraya geldi, böyle bir kağıdı da gösterdi ve okudu, “Yüzde 100 katılıyorum, buna
yürekten katılıyorum.” diye de bitirdi. Sayın Devlet Bahçeli’nin 2008 yılında
bir beyanını okudu. Bugün de geldi, yine aynı Burhan Kuzu, deki ki: “Partiler
kapatılsın mı, kapatılmasın mı? Partilerin kapatılmasını şayet istemiyorsanız
çözüm üretmek zorundasınız. Öneriniz nedir?”
Şimdi, değerli arkadaşlar,
“Dün dündür, bugün bugündür.” felsefesine sığınmayın. Şimdi, Sayın Kuzu’nun
yürekten katıldığı, Sayın Bahçeli’nin aynı tarihteki beyanları var. Diyor ki:
“Geliniz bu parti kapatma meselesini, Anayasa’nın 68 ve 69’uncu maddesini
düzenleyelim.” Ne gördünüz ne duydunuz. Nerede bunun samimiyeti değerli
arkadaşlar, nerede bunun samimiyeti?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
İşte, düzenleyelim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Neredeydiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Önerge getirin. Çıkarma önergesi veriyorsunuz siz, önerge getirin. Çıkarmadan
başka önergeniz var mı?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, kendinizi akıllı, milleti aptal görme
kurnazlığına sığınmayın.
Hepinize çok teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Şandır,
teşekkür ederim.
Şimdi, önergeyi oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sayılı
Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 8 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ayla Akat
Ata (Batman) ve arkadaşları
Madde 8- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 69 uncu maddesinin üçüncü, dördüncü ve yedinci fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, altıncı fıkrasının sonuna "Meclis çalışmalarındaki
oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin eylem ve
işlemleri, odaklaşmanın tespitinde gözetilemez." cümlesi eklenmiş, dokuzuncu
fıkrasındaki "beş yıl" ibaresi "bir yıl" şeklinde
değiştirilmiş, beşinci, altıncı ve dokuzuncu fıkralarındaki "temelli"
sözcükleri, onuncu fıkrasındaki "temelli olarak" ibaresi ile
sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"Siyasî partilerin gelir
ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın uygulanması
kanunla düzenlenir. Siyasî partilerin malî denetimi Sayıştay tarafından
yapılır. Sayıştay'ca siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin
kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde
uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. Sayıştay'ın bu denetim sonunda
vereceği kararlar kesindir.
Siyasî partilerin
kapatılmasına ilişkin davalar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi
üzerine, talebin Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte Mecliste grubu
bulunan her bir siyasî partinin beşer üye ile temsil edildiği Komisyonun üye
tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa
Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır. Meclis
Başkanı, bu Komisyona Başkanlık eder; ancak, oy kullanamaz. Komisyonun
kararları, yargı denetimi dışındadır.
İzin talebinin Meclise
ulaşmasından itibaren otuz gün içinde Komisyon oluşturulur ve Komisyon,
kararını izin talebinin Meclise ulaşmasından itibaren en geç altmış gün içinde
verir. Meclisteki siyasî parti gruplarınca, izin talebiyle ilgili görüşme
yapılamaz ve karar alınamaz. İzin talebini karara bağlayacak Komisyonun
oluşumu, izin talebinin görüşülme usul ve esasları Meclis İçtüzüğüyle
düzenlenir."
"Anayasa Mahkemesi,
yukarıdaki fıkralara göre kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre
ilgili siyasî partinin; uyarılmasına, neden olan üye veya yöneticilerinin
üyeliklerinin düşmesine Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakılmasına karar verebilir. Devlet yardımından yoksun bırakılma, bağlı
olduğu kapatma davasının ve kararının usulüne tabi olup tek başına dava konusu
yapılamaz." Siyasi partilerin yargılanmasında tüzel kişi ile birlikte,
hakkında yaptırım istenen gerçek kişiler de yargılama sürecine katılırlar.
Siyasi partiler resmi dil
Türkçe ile yazışma ve çalışmalar yaparlar. Tüzük ve programlarını, seçim ve
propaganda çalışmalarını resmi dil dışında farklı dillerde de yapabilirler.
Siyasi partilerde cinsiyetler arası fırsat eşitliğini sağlamayı gözetir. Tüm
karar organlarında cinsiyetler arası eşit temsil ve katılımı fiilen sağlayacak
esaslara göre oluşur. Siyasi partiler tüzüklerinde belirtildiği takdirde eş
başkanlık modelini uygulayabilirler. Siyasi partilerde Genel Başkanlık
sürelidir. Parti içi demokrasi ve üye hukuku zorunludur. Adayların
belirlenmesinde yüzde on kontenjan dışında kalanlar, tüm üyelerin katıldığı
yargı gözetimindeki ön seçimle belirlenir. Seçim barajı ve hazine yardımı yüzde
beşten fazla olamaz.
Bir siyasî parti, tüzük ve
programına aykırı olarak şiddet uygular veya teşvik ederse, bu nitelikteki
fiiller o partinin üyelerince yoğun, sürekli işlenirse, reel ve yakın tehlike
varsa o partinin büyük kongre veya genel başkan, merkez karar veya yönetim
organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Grup Genel Kurulu veya grup
yönetim kurulunca benimsendiği yahut bu fiiller aynı şekilde doğrudan doğruya
anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde yargılanırlar.
Anayasa Mahkemesi, önceki
fıkra hükümlerine aykırılık nedeniyle açılan davalarda, taraf olunan
uluslararası sözleşmeler, Venedik Kriterleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatları ışığında karar verir.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu
efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe mi,
konuşacak mısınız efendim?
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Gerekçe efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Siyasi partilerin
kapatılmasının zorlaştırılması, evrensel hukuk ölçütlerinin uygulanması, lider
sultasının son bulması, parti içi demokrasinin işletilmesi, adayların
demokratik usullerle tespiti, iktidarların seçim sistemi ile oynamaması için
seçim ve hazine yardımı barajının yüzde beşten fazla olmaması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
İlk önergeyi ve diğer
önergenin imza sahibini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 8 nci maddesiyle değiştirilen Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın 69 uncu maddesinin 4 üncü fıkrasının ilk cümlesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
"Siyasi Partilerin
kapatılmasına ilişkin davalar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine,
talebin, Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte yine Türkiye Büyük
Millet Meclisinde grubu bulunan her bir siyasi partinin sandalye sayıları
oranında temsil edildiği yirmi üyeden müteşekkil komisyonun üye tam sayısının
üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa
Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır."
Abdullah
Çalışkan
Kırşehir
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Konuşacak mısınız,
gerekçe mi?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir)
– Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Millî iradenin temsili
açısından daha uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 8’inci
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 8’inci maddeyi gizli
oya sunacağız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – 8’inci maddenin
gizli oylamasını yapacağız.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Oylamada yaptığınız, gizli oylamada yaptığınız…
BAŞKAN – Gizli oylamaya Adana
ilinden başlıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
dakika efendim.
BAŞKAN – Birleşimin sonunda
söz verilir diyor. Birleşim daha bitmedi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
dakika efendim. Hayır, bir dakika…
BAŞKAN – Birleşimin sonunda.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben o
konuda söz istemiyorum. Hayır…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Ayıp
denen bir şey var ya!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Gizli
oylamada…
BAŞKAN – Birleşimin sonunda
söz vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, beni dinliyor musunuz?
BAŞKAN – Oylamaya başladık
efendim.
Lütfen, başlayın, okuyun.
(Oyların toplanmasına
başlandı)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, sizin gizli oylamada yaptığınız usulsüzlüklerle ilgili 63’üncü maddeye
göre söz istiyorum efendim.
Sayın Başkan…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Biraz
adil olun, adil!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.
Sayın Başkan… Sayın Başkan…
Tutumunuz hakkında 63’üncü maddeye göre söz istiyorum.
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Gizli
oylamada yaptığınız usulsüzlük nedeniyle tutumunuz hakkında 63’e göre söz
istiyorum efendim. Vermek zorundasınız. Ben 63’üncü maddeye göre tutumunuz
hakkında söz istiyorum.
Açık oylama yapıyorsun
burada. Usulsüzlük yapıyorsun.
Bakın, bana söz vermek
zorundasınız. Açık oylamada… Söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN – Birleşimin sonunda
size söz vereceğim.
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
KAMER GENÇ (Tunceli) -
Oylamaya ara vermek zorundasınız.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz üzere bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı
ret, yeşil olanı da çekimser oyu ifade etmektedir. Lütfen, kapalı mekânlarda
oyunuzu kullanınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Oylamaya ara vermek zorundasınız.
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
OKTAY VURAL (İzmir)– Sayın Başkan, oy kullanmadaki şu karışıklığa
bakın lütfen.
BAŞKAN – Lütfen, lütfen
arkadaşlar, birbirinize saygılı olun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen
nasıl Başkansın ya? Niye burada söz vermiyorsun bana? Niye söz vermiyorsun bana
ya?
BAŞKAN – Vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne
zaman söz vereceksiniz? Ayıp ya!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Savunma hakkı bile vermiyorsun.
BAŞKAN – Birleşimin sonunda
vereceğim, birleşimin sonunda, İç Tüzük öyle diyor. İç Tüzük “Birleşimin
sonunda verilir.” diyor. Okuyun! İç Tüzük’ü oku, ondan sonra gel!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Ne zaman? Meclis boşaldıktan sonra mı söz vereceksiniz? Yani Meclis boşaldıktan
sonra mı konuşma hakkı vereceksiniz? Ayıp ya!
BAŞKAN – İç Tüzük “Birleşimin
sonunda.” diyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Yani oylamanın sonunda mı vereceksiniz?
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
GÜROL ERGİN (Muğla) – Çok
yazık, çok!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Hiç yakışmıyor!
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen oylarınızı kabine girerek kullanınız ve bir de zarfları
yapıştırınız. İçinden pulların düşmesi söz konusudur.
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hani
gizli oylama!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen oylarınızı kapalı kabinlerde kullanınız ve…
OKTAY VURAL (İzmir) – Gizli
oylama ihlal ediliyor. Tutanaklara girmesi açısından söylüyorum: Gizli oylama
ortamı yoktur.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Kapılar açık, perdeler açık!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Bunların hepsi tutanağa giriyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gizli oylama yapıyoruz. Oylarınızı lütfen kapalı mekânlarda
kullanınız ve zarfları kapatınız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gizli
oylama ortamı yoktur Sayın Başkan.
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
OKTAY VURAL (İzmir) – Uyarıyı
yaptık efendim. Gizli oylama ortamı yoktur, buna rağmen devam ediyorsunuz.
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan
milletvekilimiz kaldı mı?
Sayın milletvekilleri, oy
kullanma işlemi bitmiştir, kutuları kaldırıyoruz.
(Oyların ayrımına başlandı)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet,
söz veriyor musun?
BAŞKAN – İşlem bitsin,
vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onun
bitmesine gerek yok, bundan önceki çalışmalarda sayım yapılırken konuşuluyordu.
BAŞKAN – Efendim, şu
vaziyette söz verilir mi?
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen ne
görev yapıyorsun? Kimden korkuyorsun, Tayyip Beyden
mi korkuyorsun? Oturt bunları. Geçenlerde de aynı şeyi yaptın. Herkes dağıldı,
bana söz verdin. Böyle bir şey olur mu?
BAŞKAN – Efendim “Birleşimin
sonu” diyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Birleşimin sonundan kastınız ne Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın Genç,
birleşimin sonu ne demek?
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Birleşimin sonu değil, daha önce de verebilirsiniz.
BAŞKAN- Öyle diyor efendim.
Ben…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Oturumun veya birleşimin sonunda, daha önce de söz verebilir.
BAŞKAN – “Birleşimin sonu”
diyor, ben birleşimin sonunda söz vereceğim size.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
158’inci maddeyi aç, oku.
BAŞKAN – Okudum, işte önümde.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Birleşimin sonunda veya daha önce de verebilir diyor.
BAŞKAN – Efendim, o benim
takdirim, ben birleşimin sonunda vermeyi takdir ettim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
“önce de verilebilir” diyor. Art niyetlisin o zaman, art niyetlisin!
BAŞKAN – Birleşimin sonunda
vermeyi takdir ettim. Bu benim takdirim efendim, lütfen, lütfen oturun. Sizi
çağıracağım efendim yahu!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin
takdirin art niyetli o zaman!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Birleşimin sonu ne zaman Sayın Başkan? Yani sonucu ilan ettikten sonra, Meclis
boşaldıktan sonra mı vereceksiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır
“Evvelden verebilir.” diyor.
BAŞKAN – Bakın, burada böyle
sayım yapılırken, burada işlem yapılırken…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ver
sözümü! Lütfen şimdi sözümü ver! Ver sözümü, beklemeyeyim.
BAŞKAN – Oturun siz yerinize!
Bana böyle talimat verme, emir verme! “Vereceğim” dedim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim
savunma hakkımı kısamazsın.
BAŞKAN – Gayet tabii, savunma
hakkınızı vereceğim sizin.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi
savunma hakkımı ver, ben ondan sonra konuşayım gideyim.
BAŞKAN – Tamam, vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
niye inat ediyorsun, ben anlamıyorum. Niye inat ediyorsun? Savunma hakkı benim
savunma hakkımdır, verin benim savunma hakkımı.
BAŞKAN – Vereceğim efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye
şimdi vermiyorsunuz? Şimdi verin. Kürsü boş.
BAŞKAN – Burada sayım
yapılırken…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayım
burada yürür, ne olacak. Daha önce bu sayımlar yapılırken yeni görüşmeler
yapılıyordu.
BAŞKAN – Evet, şimdi
yapamıyoruz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Yani şu muamele normal mi, şu muamele? Şu milletvekiline yapılan muamele normal
mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç
Tüzük ne gösteriyorsa…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) -
Ne zaman İç Tüzük’te? Meclis kapandıktan sonra mı vereceksiniz? Ayıptır ayıp,
gerçekten ayıptır!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bak, o
kadar ağzım varmıyor sizin sevdiğiniz lafları söylemeye! Sayın Başkan, lütfen
verir misiniz söz hakkımı? Ver söz hakkımı yahu! Tayyip
Bey seni bir başka makama artık terfi ettirmez ikinci defa. Artık o mevkiye gelemezsin. Ben Antalya halkına seni bu akşam
şikâyet edeceğim.
BAŞKAN – Sayın Genç, sürekli
şahsiyetle uğraşıyorsunuz, sürekli hakaret ediyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İşte
şahsiyetin bu kadar küçük! Sözümü ver bana, gideyim ben.
BAŞKAN – Siz nasıl hitap
ediyorsunuz ya? Yerinize oturun!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Ya Sayın Başkan, ne zaman vereceksiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Arkadaşlar
biliyorlar, bu konuda geçmişte de örnekler var. Bir yandan da öteki maddeler
sürüyordu burada.
BAŞKAN – Sayın Genç, yerinize
oturun, sizi biraz sonra savunma için çağıracağım ama böyle ayakta olmaz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
yerime oturma mesele değil ki. Söz hakkımı vermek zorundasın.
BAŞKAN - Yerinize oturun,
çağıracağım sizi, buyurun.
(Oyların ayrımına devam
edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin gizli oylama sonucu:
“Oy sayısı : 414
Kabul : 337
Ret: : 72
Çekimser :
5
Boş: : -
Geçersiz :
-
Kâtip Üye
Kâtip
Üye |
Harun Tüfekci Murat
Özkan |
Konya
Giresun” |
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, İç
Tüzük’ün 158’inci maddesine göre bir işlem yapmak durumundayım. (Gürültüler)
Lütfen arkadaşlar, sakin olalım. Lütfen…
Bu birleşim içerisinde İç
Tüzük’ün 157’nci maddesinde ifade edilen hâllerden sükûnet ve çalışma düzenini
bozmak ve şahsiyetle uğraşmak fiilleri nedeniyle, Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç’e uyarı cezası vermiştim. 158’inci madde gereğince kendisi savunma
talep etti. Ben de birleşimin sonunda kendisine, sükûneti ve çalışma düzenini
bozma ve şahsiyetle uğraşma fiilleri sebebiyle almış olduğu bu uyarı cezası
nedeniyle, şimdi diyeceklerini kendisinden dinleyeceğiz.
Sayın Genç, buyurun.
Size beş dakika süre
veriyorum savunma için.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
milletvekilleri, biraz önce ben, burada yapılan bir usulsüzlük nedeniyle, İç
Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre Başkanı Meclisin çalışma usullerine davet için
söz istedim, başka hiçbir şey demedim. Söz istedim fakat tabii, ben bağımsız
bir milletvekiliyim, halkın oyuyla gelmişim, genel başkan beni bir yere tayin
edip getirmemiş, bileğimin hakkıyla gelmişim.
Tabii, Mehmet Ali Bey’i
tanıyorum, öteden beri tanıyorum, onu sonra anlatırım. Geçenlerde de bir
konuşma yaptık, Tayyip Bey’in gözüne girmek için yine
bana uyarı cezasını verdi. Yine, bir hükûmet programı
mıydı, herhâlde gensoruydu; sırf işte, Tayyip Bey
dinlemesin diye, herkes dağıldıktan sonra söz verdi, bugün de aynısını yaptı.
Şimdi, 158’inci madde diyor
ki: “Oturumun sonunda veya birleşimin sonunda ama Başkan takdir ederse daha
önce de verir sözü.”
Şimdi, olay şu: Bu Mehmet Ali
Bey’le bizim aramızda epey ihtilaf var. Benim hakkımda bir dava açtı, gitti, Yargıtayda… Açtı, ikinci celsede bir hâkim 5 milyar
hükmetti. Bu gitti Yargıtaya, bozuldu geldi. İkinci
celsede yine o hâkim 5 milyar aleyhime hükmetti. Bu burada dedi ki, Mehmet Ali
dedi ki: “Ben bu parayı yiyeceğim.” Ama yiyemedi, yiyemedi. O kişi kim? O hâkim
şimdi Adalet Bakanı Müsteşarı. [MHP sıralarından alkışlar(!)]
Şimdi, bu Mehmet Ali Bey
Başbakan Yardımcısıyken, kendi yakın akrabasını getirdi Bolu’da, Abant’ta,
Otelcilik Anonim Şirketine, boş olan kişiyi genel müdür atadı. Arkasından bir
süre sonra bunu İstanbul Millî Emlak Müdürlüğüne getirdi. Orada, sonra,
kendisi, bilmiyorum aralarında ne geçti, dedi ki: “Bu benim adımı kullanarak
para alıyor.” Sonradan o kişinin, birisinden 70 milyar aldığı anlaşıldı; çok
kısa zamanda almış. 20 milyarını iade etti, sonradan o 50 milyarı da aldı.
Sonra Melih Aşık’ın sütununda şöyle bir şey çıktı: O
akrabasının arkadaşını, şey karısını çağırmışlar. “Vallaha, biz, Mehmet Ali
Bey’le her zaman, işte, beraber Abant’a gidiyorduk, orada bana dedi ki, ya
başım açıktı: ‘Başını ört.’ dedi. Ben başımı örttüm, kocama genel müdürlük
verdi. Sonra, baktım, başımı açınca kocamla, hakkında bu muamele yaptı.”
Bunları o zaman Melih Aşık’ın sütununda da söyledi.
Şimdi, değerli
milletvekilleri; şimdi, AKP’nin benimle ilgili bir tutumu var yani diyorlar ki:
“Biz bunu bu Mecliste çalıştırmayalım. Bu Meclise gelirse muhalefet ediyor
bize.” Çünkü burada… Bakın, Allah rızası için, şu oylama gizli oylamaya
benziyor mu arkadaşlar? Yani oylama açık yapılıyor. Orada gidiyor kendi
adamları bakıyorlar, gidiyorlar zorla milletvekillerinin koluna girip
getiriyorlar. Böyle bir oylama olur mu, böyle bir gizli oylama olur mu? Bakın,
biz Anayasa’ya, İç Tüzük’e, Meclisin çalışma… Yani burada yasama faaliyetlerini
hakka, adalete ve Anayasa’ya uygun yerine getireceğimize namusumuz ve şerefimiz
üzerine yemin ettik. Şimdi, namus ve şeref üzerine yapılan yeminlerin, yapan
kişilerin görevlerini o namus ve şeref çerçevesinde yapması lazım. Ee, şimdi böyle yapmayınca ben ne diyeyim yani?
Şimdi, bütün mesele, yani
beni tahrik ediyor, hakaret edeyim kendisine, ondan sonra beni, uyarma cezası,
arkasından Meclisten çıkarma cezası verecek. Ben Meclise gelmeyeyim. Sen beni
Meclisten çıkarsan ne olacak, çıkarmasan… Senin bana uyarı cezası vermen benim
için onurların en büyüğü.
Onun için Sayın MHP Genel
Başkanı Beyefendi’ye de çok teşekkür ederim, lütfettiler beni de yanına
çağırdılar. O gösterdikleri hüsnü kabulden dolayı da kendilerine şükranlarımı
arz ediyorum. Yani o hareketinin yanında ayrıca da… Ya bunun anlamı şu: Yani o
insan haktan, adaletten yana -CHP’li arkadaşlarımız da öyle- ayrıca da millet
arkamda. Şimdi, ben Antalya milletine, özellikle burada Antalya halkı… Ey
onurlu ve şerefli Antalya halkı, bakın, sizin orada seçip de buraya
gönderdiğiniz ve Meclis Başkanlığı Makamına oturan kişinin ne kadar hissî, ne
kadar taraflı, ne kadar hak ve hukuktan ayrı bir tutum içinde olduğunu size
şikâyet ediyorum. Bunu Antalya’ya sokmayın. Lütfen, bizim hakkımızı siz arayın
buradan. Yani ne yapayım ey halk! (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Ben burada usulsüzlük
yapmıyorum, haksızlık yapmıyorum, Anayasa’ya göre halkımın hakkını koruyorum.
Şimdi, aslında, ben, bugün Mehmet Ali Bey’den değil, Tayyip
Bey’den söz istemem lazımdı. Bundan sonra artık Mehmet Ali Bey’den söz
istemeyeceğiz, Tayyip Bey’den isteyeceğiz. Belki o
ona nazaran biraz daha erken saatlerde söz verebilir.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) –
Nezaketsiz! Saygısız!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
değerli milletvekilleri, ben...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, Sayın Genç,
size verdiğim süre doldu. Size sükûneti bozduğunuz ve şahsiyetle uğraştığınız
için uyarma cezası vermiştim. Bunların hiçbiriyle ilgili savunma yapmadınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bir
dakika vermiyor musunuz?
BAŞKAN – Hayır.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
Hadi ancak gidersin!
BAŞKAN - Dolayısıyla
hakkınızda kanaatimi değiştirecek herhangi bir husus mevcut değildir.
Ayrıca, buradaki gizli
oylamalar İç Tüzük’e uygun şekilde yapılmıştır. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Oylamanın İç Tüzük’e uygun olmadığını siz de gözlerinizle gördünüz. Hayır...
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, oylama İç Tüzük’e uygun değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – Açık
oy, gizli parti! Açık oy, gizli parti!
BAŞKAN – Kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 22 Nisan 2010
Perşembe günü, bugün, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum efendim.