DÖNEM: 23                            CİLT: 67                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

90’ıncı Birleşim

21 Nisan 2010 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

         I.  - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

       II.  - GELEN KÂĞITLAR

     III.  - YOKLAMALAR

      IV.  - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, hemşirelik mesleğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/681)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, sel felaketlerinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/682)

3.- BDP Grup Başkan Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/683)

V. - ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

 

1.- (10/645) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- (10/137) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- (10/351, 10/454, 10/527) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

B) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak görüşmelerdeki konuşmacılar ve konuşma süreleri ile  bu birleşimde başka konuların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. - AÇIKLAMALAR

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

4.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

5.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

6.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

7.- Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

8.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

9.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün,  MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

10.-  Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

11.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

12.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

13.- Samsun Milletvekili A. Haluk Koç’un, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

VII. -  SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, mensubu bulunduğu Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın,  Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VIII.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER                                                    

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) 

 

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna üye milletvekillerinin kürsüde yapmış oldukları konuşmalar sırasında, Parlamento Başkanı sıfatıyla, milletvekillerinin ifadelerine karşı göstermiş olduğu tutum nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

 

X.- DİSİPLİN CEZALARI

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’e, uyarı cezası verilmesi

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Bursa’da depreme yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/13170)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, tamamlanamayan kadastro çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/13329)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, izinsiz halka arz faaliyetinde bulunan şirket ve holdinglerin oluşturduğu mağduriyete,  

İzinsiz halka arz faaliyetinde bulunan şirket ve holdinglere,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı  Ali Babacan’ın cevabı (7/13397), (7/13413)

4.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, kadınlara yönelik şiddet olaylarına, 

Medyadaki cinsiyetçi yaklaşımlara ve bir reklama,

İlişkin soruları  ve  Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı  (7/13488),  (7/13489)

5.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, TÜİK’in endeks ve enflasyon verilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/13628)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.04’te açılarak yedi oturum yaptı.

 

Birinci, İkinci Oturum

 

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, Şırnak’ta bir saldırı sonucu şehit olan Jandarma Yüzbaşı Levent Çetinkaya’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı dileyen ve ayrıca Kayseri’de menfur bir saldırı sonucu yaralanan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a geçmiş olsun dileklerini sunan ve saldırıyı şiddetle kınadığına ilişkin bir konuşma yaptı.

 

Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, taş ocaklarının çevreye etkilerinin (10/678),

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, okullaşmada yaşanan sorunların (10/679),

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, kışlalardaki şiddet iddialarının (10/680),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

(10/575) esas numaralı, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,

(10/391) esas numaralı, esnaf ve sanatkârların yaşadığı sorunların tespiti ile çözüm yollarının bulunması için Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

(10/353, 10/354, 10/677) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol,

Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi,

Çorum Milletvekili Agâh Kafkas’ın, şahsına sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Ergene ve Meriç Havzası Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/245) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman,

Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı,

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu,

Ergene Havzası’ndaki kirliliğin Trakya’nın büyük bir sorunu olduğuna ve bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğine;

 

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, Kırıkkale belediyeleri içinde MHP’li belediyelere, İller Bankası ve İçişleri Bakanlığının gönderdiği paraların verilmemesi nedeniyle zor durumda olduklarına,

Edirne Milletvekili Necdet Budak, iktidarları döneminde Trakya’ya cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımlarının yapıldığına,

Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, Trakya’nın atardamarı olan Ergene Nehri’nin tıkandığına, bu damarın açılması gerektiğine ve Balıkesir Susurluk Çayı’nın da Ergene Nehri gibi olmaması için çevre atıklarından korunması gerektiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Birleşime saat 18.33’te ara verildi.

 

 

                                                                       

Sadık YAKUT

Başkan Vekili

 

                 Harun TÜFEKCİ                                                                      Murat ÖZKAN

                          Konya                                                                                    Giresun

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

               


Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci Oturum

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

4’üncü sırasında bulunan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

5’inci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/656) (S. Sayısı: 497) birinci görüşmesinde 6’ncı maddesine kadar kabul edildi.

 

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın,

Grubuna sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in konuşmasında Anayasa Mahkemesi kararını okumasının AK PARTİ Grubuna sataşma olarak değerlendirilemeyeceğine, Oturum Başkanının bu değerlendirmeyle söz vermesinin İç Tüzük’e uygun olmadığına ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

21 Nisan 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 03.53’te son verildi.

 

                                                                       

Mehmet Ali ŞAHİN

Başkan

 

                Bayram ÖZÇELİK                                                                     Murat ÖZKAN

                          Burdur                                                                                    Giresun

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

                                                                 Harun TÜFEKCİ

                                                                          Konya

                                                                       Kâtip Üye

 

 

No.: 126

 

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

21 Nisan 2010 Çarşamba

Teklifler

1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un; 4848 Sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Geçici Maddelere Ek Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/672) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2010)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 3 Milletvekilinin; Elektronik Haberleşme Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/673) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2010)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü Madde Değişikliği Teklifi (2/674) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.4.2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, hemşirelik mesleğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/681) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.03.2010)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, sel felaketlerinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/682) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.02.2010)

3.- BDP Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/683) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.03.2010)


 

 

 

21 Nisan 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90'ıncı Birleşimini açıyorum.

 

III.- Y O K L A M A

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoklamayla açın Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama yapın.

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, teşekkür ederim, adil davrandınız.

BAŞKAN - Yoklama için beş dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

               

Kapanma Saati: 11.09
 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

 

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, hemşirelik mesleğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/681)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hemşirelerin, performansa göre ek ödeme (Döner Sermaye) uygulaması ile tamamen hekim merkezli değerlendirilmeleri, yine performans uygulaması ile rekabete yönlendirilmeleri, meslek hastalıkları ve risklerine karşı koruyucu önlemlerin yetersizliği, meslekte branşlaşma ve uzmanlaşmanın olmaması her poliklinik/klinikte çalışmak zorunda olmaları, işyerlerinde ara meslek elemanı olarak görülmeleri, hemşirelik mesleğine cinsiyetçi yaklaşım gibi devasa sorunları yaşayan hemşirelerin sorunlarının tespit edilip, çözüm önerilerinin belirlenmesi için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                             (Batman)

4) Bengi Yıldız                                (Batman)

5) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                                                (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                           (Van)

8) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

9) Hamit Geylani                             (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                         (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                (Van)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye'de hemşirelik, sağlık hizmeti veren ekip üyelerinden biri olarak önemli bir yere sahip olmakla birlikte hak ettiği değeri görememektedir. Hemşirelik, toplumumuzda hekimin yardımcısı gibi algılanmakta, sağlık hizmetinin bir ekip hizmeti olduğu dile getirilse de bu söylem uygulamaya yeterince yansımamaktadır. Oysa sağlık hizmetleri bir bütündür ve hemşireler de bu bütünün önemli bir dinamiğidir

Ülkemizde hemşirelik eğitimi lisans, ön lisans, açık öğretim, lise sonrası 18 aylık kurs ve ortaokul sonrası 4 yıllık lise şeklinde beş ayrı düzeyde verilmiştir ve bu farklılık devam etmektedir. Bu heterojenlik mesleği algılama, mesleki çabaları benimseme, belirli bir gelire sahip olma gibi özelliklerinden dolayı hemşirelik mesleğini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle eğitim düzeylerinin farklılığı, çalışma yaşamında yetki ve sorumluluklara yansımamaktadır

Ülkemizde hemşirelerin yaşadığı diğer bir sorun da istihdam olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamusal istihdamın daraltılması nedeniyle, hemşireler ya işsiz kalmakta, ya özel sektörde ya da kamuda sözleşmeli statüde çalışmaktadır. Sağlıkta dönüşüm adıyla yürütülen politikalar, genelde sağlık çalışanlarını, özelde hemşireleri oldukça olumsuz düzeyde etkilemiş; hâlen de etkilemeye devam etmektedir. Bu politikalar tedavi edici sağlık hizmetlerine dayandığı, koruyucu sağlık hizmetlerini yok saydığı ya da finansal olarak bireysel sorumluluk alanını daralttığı için önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Koruyucu sağlık hizmetlerine önem verilmemesinin tedavi edici sağlık hizmetlerinde yığılmaların olmasından ve bu yığılmalar sonucu, yüzde 90'ı tedavi edici sağlık hizmetlerinde istihdam edilen hemşirelerin iş yükünün arttığı ve çalışma saatlerinin uzadığı belirtilmektedir. Yaşama geçirilmeye çalışılan aile hekimliği uygulamasıyla da koruyucu sağlık hizmetlerinde hemşirenin etkinliği daha da azaltılarak, güvencesiz çalışma ortamı yaratılmaktadır.

Yine yaşanan diğer bir sorun ise, cinsiyetçi yaklaşımın birçok alanda olduğu gibi sağlık alanında da görülmesidir Ülkemizde erkek hemşirelerin sayılarının çok az olması hemşireliğin kadınlara özgü bir meslek olarak algılanması durumunu ortaya çıkarmakta, bu da mesleğin gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre nitelikli bir sağlık hizmeti için bir hemşireye 3 hasta düşmesi gerekirken, Türkiye'de hemşire başına daha fazla sayıda hastanın düştüğü belirtilmektedir. İş güvencesiz çalışan hemşireler, devlet memuru meslektaşlarıyla aynı işi yapmalarına rağmen onlarla aralarında ücretler ve sosyal haklar bakımından da büyük farklar bulunduğu sağlık örgütleri tarafından dile getirilmektedir.

Sonuç olarak, ulusal ve uluslar arası mevzuatlarda hemşirelik hizmetleri ile ilgili hükümlerin çalışma yaşamına yansıtılması gerekmektedir. Hemşireler çalışma ortamındaki aşırı iş yükü, yoğun çalışma saatleri, ücret, iş sağlığı ve güvenliği gibi pek çok konularda olumsuzluklar yaşamaktadır. Bu olumsuzlukların ve sorunların giderilmesi, daha etkin politikalar oluşturulması için bir meclis araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, sel felaketlerinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/682)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Türkiye'de sık sık meydana gelen sel baskınlarının önlenebilmesi, selden etkilenen yerlerin tespit edilmesi, sonrasında vatandaşların mağduriyetinin sağlıklı bir şekilde giderilmesi ve sosyal boyutunun incelenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 22.02.2010

1) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                             (Batman)

4) Bengi Yıldız                                (Batman)

5) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                                                (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                           (Van)

8) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

9) Hamit Geylani                             (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                         (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                (Van)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye bulunduğu jeolojik konumundan dolayı deprem, sel baskınları, heyelan gibi afetlerin sıkça gerçekleştiği bir ülkedir. Bu nedenle her yıl meydana gelen sel afetlerinde onlarca kişi hayatını kaybederken aynı zamanda ekonomik ve sosyal zararlarla karşı karşıya kalmaktayız. Afetler sadece bir doğa olayı olarak algılanmaması gereken, sosyal, ekonomik ve ekolojik boyutları olan olaylardır. Bu nedenle afet yönetimi ve afet öncesi ve sonrası alınacak önlemler büyük önem kazanmaktadır.

Türkiye her yıl farklı şehirlerde meydana gelen sel felaketleri haberleriyle karşı karşıya kalmaktadır. 2009 yılında İstanbul, Bolu, Bartın illerinde meydana gelen sel felaketlerindeki can kayıplarının ardından sosyal ve ekonomik zararlar henüz kapatılmamışken, son günlerde Edirne'de Meriç ve Tunca nehirlerinin taşması sonucu mahallerin sular altında kaldığı olaylar yaşanmıştır. Edirne'de yaşayan vatandaşlar her an baraj kapakları açılırda yine sular altında kalırız tedirginliğiyle yaşarken, bir yandan ekili arazileri sular altında kalarak maddi zarara uğramışlardır. Zira Antalya'da meydana gelen sel felaketinde can kaybı yokken sel sonucu seraların sular altında kalması çiftçileri zarara uğratmıştır. Türkiye'nin kışın sebzesinin karşılandığı Antalya bölgesindeki bu gelişme ülke genelinde sebze fiyatlarının artmasına neden olarak farklı ekonomik zararları da beraberinde getirmiştir. Sel riski ortadan kalksa dahi, binlerce kişi işine gitmede, evlerini ve arabalarını sular altından kurtarmada ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır. Ne yazık ki nehir yataklarının çeşitli çıkar ilişkisi sonucunda imara açılması olası en ufak bir sel olayında çok daha ciddi can kayıplarının yaşanmasına neden olduğu bilinmektedir. Yakın zamanda Silivri devlet hastanesinin bile imara kapalı dere yatağında yapılarak tüm çalışanların ve hastaların hayatının riske atıldığı, hatta İkitelli'de 8 kadın tekstil işçisinin bir minibüs aracında ölmesine varan durumların yaşandığı kamuoyuna yansımıştır. 2 Kasım 2006 tarihinde Batman'da gerçekleşen sel felaketinden 35 mahalle etkilenmiş ve 11 kişi hayatını kaybetmişken yüzlerce kişi selden etkilenmiştir. Bu kişilerin mağduriyetleri halen devam etmektedir.

Afet Yönetimi Stratejik Planı Komisyonu'nun 2006 yılında doğal afetlerle ilgili yayınladığı raporda, sel baskınları depremden sonra %14 oranıyla ikinci sırada gelmektedir. Su baskınları Türkiye'de en sık meydana gelen afetler olmakla beraber ekonomik kayıpları oldukça yüksek olan afetler olarak belirtilmiştir. Depremlerden sonra en çok can ve mal kayıpları, su baskınları, bunlardan hemen sonra gelişen çamur akmaları nedeniyle meydana gelmektedir. Rapora göre, Devlet Su İşleri’nin istatistikleri Türkiye'de 1955-2002 yılları arasında toplam 1,308 sel baskını meydana geldiği ve bu baskınlar sonucu 1,235 kişi yaşamını yitirdiği, 61 bin konutun yıkıldığı ya da kullanılmaz hale geldiği belirtilmektedir. Şanlıurfa, Mardin, Elazığ ve Batman'ın yer aldığı 24 ilde 5-9 milyon dolar, Mersin ve İstanbul'un içinde bulunduğu 27 ilde de 10-100 milyon dolar arasında ekonomik kayıp hesaplanmıştır.

Tüm bu veriler olayların sadece ekonomik boyutlarını gösterirken, afet yönetimin sosyal sorunların da önlenebilmesi ve vatandaşların sağlıklı ve güvenli yaşam haklarının sağlanması adına önemli olduğu hatırlanmalıdır. Türkiye'nin önemli bir sorunu olan sel baskınlarının önlenebilmesi, yerel yönetimlerle etkin afet yönetimi birimlerin kurulması, selden etkilenen yerlerin tespit edilmesi, zararlarının tazmin edilmesi ve gerekli mevzuatların hazırlanabilmesi ve uygulanması amacıyla bir meclis araştırma komisyonunun kurulmasını önermekteyiz.

3.- BDP Grup Başkan Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/683)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Günümüzde çocuk hakları, kadın hakları, hasta hakları ve işkencenin önlenmesi gibi her grup hakkın konu edildiği çok geniş bir yelpazede resmi bilirkişilik kurumu olarak görev yapan Adli Tıp Kurumunun işleyişi, çalışma yöntemi ve vermiş olduğu raporların insan haklarına uygunluğunun araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

                                                                                                                           Ayla Akat Ata

                                                                                                                                 Batman

                                                                                                                       Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile başlayan ve zamanla her çeşit hakkın yer aldığı uluslararası metinler ile insan hakları bir bütün olarak güvence altına alınmıştır. Pek çok ülke insan hakları alanında oluşturulan uluslar arası belgelere taraf olarak, insan haklarının korunması, geliştirilmesi, ihlallerin engellenmesi ve ortaya çıkarılmasında taahhütte bulunmuştur.

İnsan hakları ihlallerinin ortaya çıkarılması ve ihlallerle mücadelede Adli Tıp bilimi önemli yöntemlerden birini oluşturmaktadır. Adli tıp hukuk ve tıp bilimlerinin ortak alanında ölüm, yaralanma ve en geniş anlamıyla travmaların belirtilerini, nedenlerini, sonuçlarını araştıran, davanın taraflarında dava konusu eylem veya işlemin anlam ve sonuçlarını algılama yeterliliğini ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini inceleyen ve irdeleyen bir tıp disiplinidir. Bu nedenle bir insana, insan haklarına ve onuruna aykırı bir muamele yapılıp yapılmadığının belirlenmesinde, yaşanan durumun bilimsel ve tarafsız olarak tespitinde adli tıp önemli bir role sahiptir. Bu bakımdan adli tıbbın ortaya koyacağı veriler, kişilerin haklarının korunması ve adaletin sağlanması noktasında vazgeçilmez bir nitelik taşımaktadır.

İnsan hakları ihlali söz konusu olduğunda, bunun saptanabilmesi için olaydan hemen sonra adli tıp uzmanı veya uzmanları tarafından yapılacak muayene ile yaşanan durumun rapor edilmesi önemlilik arz etmektedir. Bu nedenle adli tıp raporu, adli makamlar tarafından hekimden istenen ve kişinin sağlığını ilgilendiren her türlü olayda hekimin görüş ve kanaatini bildiren, adli mercilere yol gösteren niteliğe sahip raporlardır. İşkence, kötü muamele ve istismar sonucu meydana gelen hak ihlallerinin yarattığı hasarların tespit edilmesinde bilirkişilik görevini üstlenmiş olan Adli Tıp uzmanları, bu görevi insan hakları yararına yerine getirmekle yükümlüdürler. Böylesi önemli bir misyonu bulunan Adli Tıp Kurumu, "bilirkişilik" fonksiyonunu, objektif ve tarafsız şekilde yerine getiren bir bilim dalı ve kurumu olma zorunluluğu taşımaktadır. Adli tıbbın önemi, adil ve dürüst yargılamanın yapılabilmesini sağlayabilmektir.

Ancak en büyük bilirkişilik kurumu olan Adli Tıp Kurumu, gerek çalışma yöntemi gerekse de vermiş olduğu raporlarla bilirkişiliğin en öncelikli koşulu olan güvenilirliğini toplum nezdinde kaybetmiştir. Adli bilimlerin olmazsa olmaz kaynağı olan üniversitelerden, bilim insanlarından ve bilimsel incelemelerden destek almaksızın düzenlenen raporların bilimsel ve hukuksal olarak kabul edilemeyeceği ilgili sivil toplum kuruluşlarınca da her fırsatta dile getirilmektedir.

Nitekim yakın zamanda 14 yaşında bir kız çocuğuna yönelik cinsel istismar suçlamasıyla ilgili olarak, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun vermiş olduğu bilirkişi raporu kamuoyunda uzunca bir süre tartışılmıştır. Raporun hazırlandığı ortamın çocuk açısından uygun olmayışı, konu hakkında uzman kişilerin bulunmayışı, çocuğun muayene dışındaki davranışlarına yönelik verilerin toplanmamış olması kurum tarafından verilen raporun bilimsel niteliklere sahip olmadığı pek çok defa ifade edilmiştir.

Adli tıp tarafından 'yaşamını idame edebilir' raporu verilen bir çok hasta tutuklu ve hükümlünün yaşamını yitirmesi, kurumun tüm bireylerin "tıbbi bakım alma hakları" olduğu gerçeğine aykırı hareket ettiği, eşitsiz uygulamaları ile kamuoyuna yansımıştır.

Yine uluslar arası sözleşmelerle kesin bir şekilde yasaklanan işkencenin belgelenmesinde, "resmî bilirkişilik" kurumu olan Adli tıp raporlarının yeterli olmadığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Türkiye aleyhindeki kararlarında açıkça ifade edilmiştir.

Çocuk hakları, kadın hakları, hasta hakları ve işkencenin önlenmesi gibi her grup hakkın konu edildiği çok geniş bir yelpazede resmi bilirkişilik kurumu olarak görev yapan Adli Tıp Kurumunun işleyişi, çalışma yöntemi ve vermiş olduğu raporların kamuoyunda tartışmalara neden olması meclis araştırması açılmasını zorunlu kılmaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/645) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

                                        21.04.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 21.04.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                           Ayla Akat Ata

                                                                                                                                 Batman

                                                                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 533 üncü sırasında yer alan 10/645 hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 21.04.2010 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde söz isteyen Nuri Yaman, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin hayvancılık ve süt, süt ürünleri konusunda ülkemizin önemli bir sorununun bu yüce Meclis tarafından araştırılıp çözüme kavuşturulması konusundaki araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye’nin beslenme ve sağlıklı bir neslin yetişmesinde bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi hayvansal ürünlerin ve dengeli beslenmedeki proteinin önemi konusunda yapılmış çok sayıda bilimsel araştırmalar vardır. Bu araştırmalar, hem doğumdan ölüme kadar insanların düşünce yapılarının oluşmasında, insanların doğuştan sonraki ilk altı yıllık süreçteki fiziksel beyin ve organların oluşmasında protein fazlalığı ve protein eksikliklerinin bilimsel değerleri herkes tarafından kabul edilmiş ve ülkeler bu konuda da hükûmetlerin aldıkları programlar ve planlar dâhilinde de bu sorunu çözüme kavuşturmuştur.

Ülkemizin coğrafi yapısı, iklim koşulları, Türkiye’nin gelişmesiyle ilgili sektörler içinde tarımın çok önemli bir yeri olduğu hiç yadsınamaz. Öyle ki nüfusumuzun yıllar itibarıyla büyük bir çoğunluğu kırsal alanda yaşadıkları için genelde aile ekonomisi içinde en çok uğraştığı ve bir bakıma gizli işsizliğin de kamufle edildiği bir alan da tarım ve hayvancılık sektörüdür. Ancak yıllardan beri hükûmetlerin bu konudaki eksiklikleri, bu konudaki yetmezlikleri ne yazıktır ki ülkemizde bu sektörün günden güne geri gitmesini sağlamıştır. Bir zamanlar büyükbaş hayvan sayısında ve küçükbaş hayvan sayısında yüz binlere varan sayılar ne yazık ki son otuz yıllık çatışmalı ortamın, Türkiye’nin, bilhassa Kürtlerin yoğun bir biçimde yaşadığı bölgemizde bu sektörü bitirme noktasına getirmiştir. Bu sektörle ilgili devletin ve onun illerdeki temsilcisi olan mülki idare amirlerinin bu konudaki yanlış, eksik ve tamamıyla bu hayvancılık sektörünü öldürmeye yönelik yayla yasağı olayı da bu sektörün günden güne geri gitmesini ve bu sektörü, deyim yerindeyse, tükenme noktasına getirmiştir.

Bu konularla ilgili olarak bu coğrafyada denetimde bulunduğum Erzurum gibi, Van gibi hayvancılığın tek geçim kaynağı olduğu ve halkımızın beslenmesinin temel ürünü olan hayvan yetiştiriciliği konusunda, tamamıyla güvenlik nedeniyle, aslında bir noktada halkın düşürülmesi, fakirleştirilmesi ve bu konuda burada yaşayan insanların zorunlu göçe sürüklenmesini sağlamaya yönelik ne yazık ki yanlış politikalar uygulanmıştır.

Yayla yasaklarıyla ilgili olarak her ne kadar her yıl İçişleri Bakanlığınca bu konuda gerek mülki idare amirlerine ve gerekse kırsal alandaki jandarma bölgelerindeki ilgili yasakların halkın bu geçim kaynağının önüne geçilmemesi konusunda genelgeler yayınlanmış ise de ne yazık ki bu genelgelerin gereği bir türlü yerine getirilememiştir. Öyle ki bu halkın bu geçim kaynağının sona erdirilmesi konusunda çaresiz kalan halk büyük kentlere, metropollere göç etmiş ve otuz yıllık birikimden sonra bu insanların bu dağlarda, bu yaylalarda hayvancılıkla ilgili işlemleri tükenme noktasına gelmiştir.

Biz eğer metropollerdeki bu insanlarla ilgili görüşmeler yaparsak, bunların ne kadar zor şartlar içinde yaşadığını görürüz. Geçende, belki sizler de izlediniz, “Zorunlu Hayat” adıyla TRT 2’de çok anlamlı ve bu ülkenin gerçek sorunlarını dile getiren bir program izledik. Bu programı izlerken gelip varoşların, taşlı tarlanın ve Gaziosmanpaşa’nın o insanlık dışı koşullarında sekiz, on ailenin yaşarken, kendi cennetlerinden, on yıl, yirmi yıl önce yaşadıkları köylerden bahsederken öyle sanıyorum ki benim gibi sizler de göz yaşlarınızı tutamadınız. Bu insanlar orada yüzlerce koyun, keçi ve büyükbaş hayvan beslerken aynı zamanda bahçelerinde, bağlarında, bugün adına artık rastlamadığımız incirinden tutun cevizine kadar bir sürü gıda maddesini yetiştirdiğini, hayvanlarının buradan sağladığı ürünlerle geçimini çok rahat sağladığını gayet açık ve göz yaşları içinde anlattıklarını sizler de izlediniz.

İşte bu önemli sektörün bu noktasında bu konudaki olumsuzlukları dile getiren bu programdan sonra, öyle sanıyorum ki son dönemde Tarım ve Gıda Bakanlığı yeni bir proje başlattı. Bu proje Kırsal Alan Kalkınma Kooperatifleri Projesi. Sayın Bakanım, sanıyorum biraz önce burada, salondaydı. Kendisiyle, bilhassa hayvancılığın ve -bu konudaki tek geçim kaynağı köylerde- hayvan ve süt ürünleriyle uğraşan arkadaşların buna büyük bir hevesle sarıldıklarını ve Muş özelinde birden çok projelerin hem il merkezinden hem de ilçe merkezinden sunulduğunu sevinçle gördük. Kalkınma ajanslarının ve Bakanlığın bu konudaki çalışmalarını halk büyük bir heyecanla takip etti ama ne yazıktır ki Sayın Bakana da bire bir iletmemize rağmen, bu halkın geleceğini garanti altına alacak ve sağlıklı beslenmesini sağlayacak olan bu sektörle ilgili iyi niyetleri, partizanca birtakım yaklaşımlarla çok sayıda kişinin bu projelerine olumlu yanıt verilmedi.

Sayın Bakanım, bu konuyu yakından takip edeceğimi bir kez daha buradan belirtmek istiyorum ve o konulardaki yapılan yanlışların düzeltilmesiyle ilgili birkaç defa bana verdiğiniz sözün takipçisi olacağım.

Değerli milletvekilleri, hayvancılıkla ilgili bölgede yaşanan önemli sorunlardan biri olan, mevsimsel yayla hayvancılığı yapan, kış aylarında sıcak iklimlerde, yaz aylarında da Süphan’ın, Ağrı’nın ve Erzurum’un dağlarında yayla hizmeti gören “Koçerler” dediğimiz gezici ve kış aylarında tekrar yurduna dönen insanların sorunlarından da bahsetmeden geçemeyeceğim. Buralarda terör bahanesiyle, birtakım yasa dışı faaliyetlere yataklık yapılıyor gerekçesiyle yıllardır bu insanlar baskı altında tutuldu. Bu insanların kendi geleceklerinin teminatı olan, çoluk çocuklarının geçiminin sağlanmasında tek yolları olan hayvancılıkla ilgili bu başvuruları ne yazık ki devletin yetkilileri tarafından güvenlik nedeniyle göz önüne alınmadı. Bunların hem sağlık sorunları hem eğitim sorunları görmezlikten gelindi. Bilhassa köylerde köy tüzel kişiliğine ait yaylaların kiralanmasında partizanca birtakım tavırlarla bazı köylerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

…bazı yerleşim yerlerine bu olanak verilmesine rağmen, yine devreye siyasilerin girmesiyle çok yerde göçer durumda olan bu Koçerlerin ne sağlık sorunları ne eğitim sorunları ne de insanca yaşamalarını sağlamaya yönelik diğer hizmetleri yetkililer tarafından yerine getirilmedi. Bu kişilerle ilgili bire bir yaşadığım olaylar hepimizi gerçekten bu konuda bir çözüm bulmaya ve bu konuda bu sorunun çözümünde bu Meclisin bir araştırma yapmasının zorunlu olduğunu gösteriyor. Bu nedenle ülkemizin diğer bölgelerinde de olduğu gibi bu sorun önemli bir sorundur. Gelin hep beraber bir Meclis araştırması kapsamı içinde bu sorunun temel başlıklarını saptayalım ve çözüm önerileri konusunda da ilgili bakanlıklarımızı harekete geçirmek suretiyle bu konuda önemli bir sektörün ölmesinin önüne geçilmesini diliyor, bu konudaki yardımlarınızdan ve katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli milletvekili.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun hayvancılığın sorunlarının araştırılmasıyla ilişkili olarak verdiği araştırma önergesinin gündeme alınması konusunda verilen grup önerisinin aleyhinde değil, aslında üzerinde söz aldım. Tabii, benim ilimde, Tunceli ilinde en önemli geçim kaynaklarından birisi hayvancılıktır. Özellik-le ilimizin Çemişkezek, Pertek ve Hozat ilçelerinde çok sayıda koyun, küçükbaş hayvan ve keçi beslenmektedir. İlimizin Ovacık, Nazımiye ve Pülümür ilçelerinde de çok yaygın yaylalıklar var ve bu “Erzincan tulum peyniri” dedikleri peynir, aslında bizim Tunceli’deki koyunların peyniridir ama nedense işte “Erzincan peyniri” diye söyleniyor.

Şimdi, tabii ilimizdeki bu hayvancılık çok sıkıntılı şartlar altında yapılmaktadır. Hele 12 Eylülden sonra yaylalar yasaklandı, o insanların hayvan besleme imkânları aşağı yukarı yok edilmeye çalışıldı ama o şartlarda çok ciddi mücadeleler vermek suretiyle, hayvanların yaylalara gönderilmesi için epey mücadele verdik. Tabii yine de hâlâ o sıkıntılar devam etmektedir. İşte, yaylaya giderken bir il komisyonu karar alıyor. “Yok efendim kamyonlarla nakledilsin, dönüş kamyonlarla sağlansın.” gibi birtakım sorunlar da var. Aslında, biliyorsunuz, son zamanlarda et fiyatlarında yüzde 300’e yakın artış oldu, 10, 13, 15 lirayken şimdi 30, 40 liraya çıktı etin kilosu.

Bence, her şeyden önce, hayvancılığın sorunlarının halli için Hükûmetin ve Meclisin çok acil bir tedbir alması lazım. İşte, ihracatın engellenmesi lazım. Yaylaların en iyi şekilde, hayvan yetiştiricilerinin orada hayvan yetiştirmesini sağlayacak bir düzene getirilmesi lazım. Birçok ilde maalesef yaylaya giden vatandaşlardan çok fahiş miktarlarda ücret alınmaktadır Mera Kanunu’na göre. Alınan bu ücretlerin bir kısmı meraların ıslahı için kullanılmamakta, birçoğu maalesef mülki idare amirlerinin özel makam arabalarının alınmasında kullanılmakta, çok lüks harcamalarda kullanılmakta. Bence bunları ciddi bir denetim altına almak gerekiyor.

Yaylada o kadar zor şartlarda insanlar yaşıyor ki bir bakıyorsunuz, kadın, üç aylık, beş aylık bebeğini sırt çantasına almış, dağın en tepesinde, çok zor şartlar altında yaşantısını devam ettiriyor. Bence, evvela, o yaylalarda, yaylaya giden vatandaşların orada barınabilecekleri yayla evleri yapmak lazım, en azından, insanların rahatça orada barınmasını sağlayacak, o soğuk şartlarda kendisini koruyacak bir düzen kurulması lazım. O yaylalarda barınılacak evlerin yanına yeteri miktarda altyapı yani işte tuvaletini yapmak lazım, suyunu getirmek lazım, elektriğini getirmek lazım.

Bunlar Türk ekonomisine, ekonomimize çok büyük katkı veren faaliyetlerdir. Özellikle, birçok yerdeki ürünlere getirilen taban fiyatı buraya da getirmek lazım. Koyuna taban fiyatı, keçiye taban fiyatı, ineğe taban fiyatı getirmek lazım. Onların ürettikleri süte ve peynire taban fiyatı getirmek lazım. Devletin, bunların işte vatandaşın elinde kalmaması için, bozulmaması için ve sıhhat şartlarına uygun o yaylalarda üretilen sütten sağlıklı peynir elde etmek için, oralarda bu insanlarımızı eğitmesi ve orada sağlıklı bir peynir üretilmesi için var olması gereken sıhhi şartlar neyse o konuda tedbir alması lazım ve bu insanlarımıza özellikle yaylalar için koyun başına veya hayvan başına ödenen ücretin bir kısmını devletin karşılaması lazım, burada sponse edilmesi lazım. Ama o kadar zor şartlarda, işte hayvan üreticiliğini yapan ve ülke ekonomisine çok büyük bir katkı sağlayan bu vatandaşlarımıza -işte bizim memleketimizde özellikle Şavak grubu diye bir grup var- maalesef devlet hiçbir tedbir almamaktadır, üstelik de yaptıkları o insanların hayatını çekilemez hâle sokmaktadır.

İşte, geçmiş 12 Eylül sıralarında ben çok olaylarla uğraştım. Bir gün Pülümür’den geliyorum, sabahın saat sekizi. 15 tane aile, işte eşek ve katır sırtında, yanlarında çocuklar. Baktım, orada bekliyorlar, Kırmızı Köprü’de. “Niye bekliyorsunuz kardeşim” dedim, “Efendim, buradaki güvenlik kuvvetleri hüviyetlerimizi aldı.” Saat daha sekiz. “Niye aldılar?” “Sabahleyin gidemezsiniz, akşam saat dokuzu bekleyeceksiniz.” Gittim, arkadaşa dedim: “Niye bekletiyorsun bunları kardeşim?” “Efendim, işte yanlışlık oldu.” “Peki, hüviyetleri ver.” dedim, “Peki, vereyim.” dedi, verdi hüviyetleri. Ben aşağı gittim, bir kahvede oturdum. Yani bunları niye anlatıyorum? İnsanlarımızın çektiği sıkıntıları dile getirmek için anlatıyorum. Gittim, biraz çay, kahve içtim. Baktım, yine adamlar orada. “Niye gitmediniz?” “Hüviyetlerimizi vermedi.” dedi. “Niye?” dedim, “Bakın, sabah saat sekiz, akşam sekizde gideceksiniz.” Keyfî uygulamalar… Yani insanlarımız o kadar keyfî uygulamalarla karşı karşıya kaldı ki…

İşte, Elâzığ’dan Pertek’e geçerken bir feribotla geçiyorsunuz, Elâzığ tarafında arama var; geçiyorsunuz karşı tarafta arama var; yani bir feribottan bir feribota biniyorsunuz, orada arama var; oradan geçiyorsunuz öteki tarafa… Yani çok büyük sıkıntılar yaşandı insanlarımız üzerinde. Bunlar kısmen giderildi ama hâlâ eski alışkanlıklarına devam etmeye çalışan birtakım insanlar var. Bunların şiddetle önüne geçmek lazım. Yani, vatandaş koyununu, ta Erzurum’dan -çünkü Tunceli’deki hayvanların büyük bir kısmı Erzurum yaylalarına gidiyor, Bingöl yaylalarına gidiyor- tutuyor, sürüyor getiriyor Tunceli hududuna. Bir bakıyorsunuz, Tunceli hududunda “Dur” diyor yani “Yürüyemezsiniz” diyor. E ne yapacak kardeşim? “Kamyon tutacaksın.” Yahu kardeşim, bir kamyon, 100 milyon, 200 milyon lira, niye veriyor? Vatandaş burada sürüklesin getirsin. Yani, gecenin saat on ikisinde, sabahın yedisinde çok insanlar bana telefon etti “Sayın Milletvekilim, biz bu hayvanlarımızı götüremiyoruz.” dediler ve çok da yani zor şartlarda. Mümkün olduğu kadar, bu insanlara yardımcı olmaya çalıştım. Hatta, yani inanınız ki o Şavaklı bir hemşehrimizin dağ başında koyununun bacağı kırılsa yine beni arar, buna bir çare bulmaya çalışırız. Yani, bu insanlarla da bu kadar ilgili olduğumu da belirtmek istiyorum.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sen de bizim mesleğe göz diktin ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir de memleketimizde, son mart ayında bir deprem meydana geldi. İşte, bu deprem sonuçlarına göre, mesela, bakın, bana şu anda ulaşan şeye göre: Tunceli merkezde az hasarlı 132, orta hasarlı 125, ağır hasarlı 57; Mazgirt’te 631 az hasarlı, 504 orta hasarlı, 365 ağır hasarlı; yine Nazımiye’de 214 az hasarlı, 144 orta hasarlı ve 111 ağır hasarlı; Tunceli Pertek’te 123 az hasarlı, 167 orta hasarlı, 200 tane de ağır hasarlı var, iş yerlerinde de kısmen var.

Şimdi, burada, bu Elâzığ’da meydana gelen deprem, işte görüyorsunuz ki Tunceli’de çok büyük, ağır, orta ve hafif hasarlı bir duruma sebebiyet verdi. Şimdi, araştırıyoruz, Hükûmete diyoruz ki: Kardeşim, o zaman, bu Nazımiye, Mazgirt ve Pertek’in bu bölümlerini afet bölgesi ilan et. “Yok efendim, etmeyiz.” E, niye etmiyorsunuz? Diyorlar ki: “Vay efendim işte 6 büyüklüğündeki bir depremin ancak yayabileceği bir hasarlı alan var.” Yahu, kardeşim, sen ortada kendin tespit etmişsin. Niye bunları afet bölgesi ilan etmiyorsun?

Bu kadar ev hasarlı -orta hasarlı, ağır hasarlı ve az hasarlı- e, peki, bunları ne yapacaksın? Yok, karşımızda suskun bir Hükûmet var. Yani ulaşacağımız da bir kesim yok.

Ben, kim yetkiliyse, burada kendilerine sesleniyorum. En azından, meydana gelen bu deprem nedeniyle bütün herkes gitti, oraları gezdi. Bundan sonra… Ama Tunceli’ye kimse gitmedi. Bir de diyorsunuz ki: “Tuncelililer bize niye oy vermiyor?” İşte bunun için vermiyorlar, orayı ayrıma tabi tuttuğunuz için. Yani, işte, Elâzığ’a gidin… Tabii ki Elâzığ’a ben de gittim. Oradaki insanlarımız da insan, hemşehrilerimiz ama Tunceli’deki insanlar da Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları. Bunların evleri hasarlı. Ne yapacaksınız? Allah rızası için birisi -Hükûmetten kimse var mı, yok mu burada- çıksın burada bize bir cevap versin. Bunu ne yapacaklar? Bu vatandaşlar şimdi orada oturmuyorlar.

Bir de çadır göndermiyorlar. Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar? Kaymakama telefon ediyorum, diyorum ki: “Yahu, Kaymakam Bey, şuraya bir çadır gönder.”, “Yahu, valla bize gelmiyor çadır.” diyor. Yani böyle bir şey olur mu arkadaşlar yahu? Çadırı taa, bilmem, Pakistan’a gönderiyorsunuz, yahu oraya da gönderin. Bilmem, Afganistan’a gönderiyorsunuz, Cide’ye gönderiyorsunuz. E, bu Tunceli’deki vatandaş da Müslüman, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Buzdolabı, televizyon gönderiyorlar ya, yetmiyor mu canım?

KAMER GENÇ (Devamla) – O da “Ben de Müslüman’ım.” diyor. Yahu bu kadar ayrımcılık olmaz değerli milletvekilleri.

Bakın, biz gerçek dışı konuşuyorsak, buyurun, açın, ilgililere sorun. Yani bir çadır bile…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Buzdolabıyla televizyon gönderdiler ya kardeşim.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir çadır bile vatandaştan korunuyor. Hâlâ -geçen gün gittim, inanmanızı istiyorum- arabamız çamurdan çıkmıyor. Ana yolda yani grup köy yollarında gidiyoruz.

Ama ne yaptınız? Tabii, bu paraları çarçur eden Vali için “Ben Valimi kimseye yedirtmem.” dediniz, Giresun’a Vali tayin ettiniz. Ceza da aldı, gitti Yargıtaydan ceza da aldı, e, şimdi, hâlâ Vali. Tabii, bu insanlar böyle keyfî işlemler yaparlarsa, ondan sonra biri çıkarsa, “Ben bunu yedirtmem.” derse onlar tabii, onun yerine giden…

Tabii, bugünkü gelen Valide ben en azından bir devletin valisi niteliğini gördüğüm için -kendisinden özel bir isteğim de olmamıştır- kendisine gitmişim, tebrik etmişim, demişim ki: “Sayın Vali, Türkiye Cumhuriyeti devletinin valisi ol.” Bakın, “Benim özel bir isteğim varsa yapma ama yeter ki burada bir siyasi iktidarın valisi olma.”

Gerçekten yeni gelen arkadaşa bir diyeceğimiz yok ama giden vali, o giden, paraları har vurup harman savurdu, yani AKP’nin âdeta orada bir militanı idi. Ama siz bu adamı hâlâ vali tutuyorsunuz. Böyle olmaz arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, böyle durumlarda suçlu kimse onun görevine son vermek lazım.

Ben bunları burada dile getirdim de inşallah Hükûmetten bir ses çıkar efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Grup önerisi lehinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde söz aldım. Grup önerisi hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılmasıyla ilgili bir Meclis araştırması açılması istemini içeriyor.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Türkiye'nin bu çalışma usulü Anayasa’mızın 87’nci maddesine ve Anayasa’mızın 98’inci maddesine aykırı, çünkü AKP grup önerisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi artık denetleme konularına yer veremiyor. Hâlbuki, hem Barış ve Demokrasi Partisinin hem Milliyetçi Hareket Partisinin hem Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği Meclis araştırması önergeleri AKP çoğunluğuyla reddediliyor ve Anayasa’mızın 87’nci maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli görevlerinden biri olan Başbakanı ve bakanları, yani siyasi iktidarı denetleme görevi burada engelleniyor. Bunu öncelikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki “hayvancılık” denilince tarımı, hepsini birlikte düşündüğünüzde çiftçinin sorunlarını aslında sorgulamamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, AKP iktidara geldiğinden bu yana gerçekten Türk çiftçisi çok zor günler geçiriyor. Türk çiftçisi, artık -birazdan alıntılar yapacağım- eşlerini yediemin olarak, bir anlamda rehin olarak bırakılan bir duruma getirilmiş durumda.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bir gazetemizin haberi: “Çiftçilerin karısını yediemin yaptılar” İcra memuru geliyor, eşine yediemin olarak haczedilen traktörü, malı bırakıyor, sonra da borç ödenmeyince, o traktör bulunamayınca çiftçinin eşi ceza almak suretiyle cezaevine gönderiliyor.

“Evlerin yüzde 90’ı ipotekli, jandarmayı gören çiftçi kaçıyor.” Çiftçi terörist değil, çiftçi jandarmadan kaçıyor, jandarmayı görünce kaçıyor.

Bakın, yine geçen gün aktardım: “Her 10 çiftçiden 9’u borçlu, 3’ü icra takibinde, 1’i hapiste” Bir olay, bir gazetemizin aktardığı olay: “4 kişilik Kurtçu ailesinin reisi ve 2 çocuğu hapiste. Anne Hanife Kurtçu hakkında  yakalama emri var ama firarda.” Olayı anlatıyor: “Her şey iki yıl önce o traktörü almakla başladı. Eşim İbrahim Kurtçu bana geldi ve bana ‘Traktör alacağız. Bu malı senin üstüne yapacağım. Ben ve oğlun ise kefil olacak’ dedi. Duyunca sevindim. Üzerime mal olacaktı. 36 bin TL tutacaktı ve 4 yılda ödeyecektik. Her yılın eylül ayında 9 bin TL verecektik. İlk yıl güzelce ödedik –sonra ödenememiş- ve sonradan icra memurları geldi. Bizim mallara, eşyalara baktılar, beğenmediler. Sonra bir kâğıt imzalattılar bizim adama. Oradan da diğer kefil bizim büyük oğlana.” Ve baba cezaevinde, oğul cezaevinde. Sonunda da çiftçinin eşi hapis tehdidi altında.

Bakın, çok ilginç, başka bir çiftçinin anlatımı: “Tarlamı ekmiyorum, bu sayede borçsuz tek çiftçi benim.” diyor. Kırkağaç’ta, Manisa’nın Kırkağaç ilçesinde ve söylediği olay şu: “Bize ibretlik bir cevap veriyor: ‘35 dönüm arazim var, babadan kalma. Burada neredeyse herkesin borcu var ama benim yok. Çünkü ben tarlamı ekmiyorum. Tarlayı işlemeye kalksam bankadan kredi almak zorundayım. 35 dönümü işlemek için en az 10 bin TL kredi çekmek zorundayım. Bunun faiziyle birlikte yıllık maliyeti 13 bin TL’yi buluyor.’” Düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım, çiftçi “Tarlamı ekmiyorum, o nedenle borcum yok.” diyor. Üretemeyen bir ülke…

Tarımıyla hayvancılığıyla övünen Türkiye sekiz yılda ne hâle geldi işte görün. Et neredeyse ihraç eden bir ülke, artık et ithal eden bir ülke hâline dönüşmüş. Yoksulumuzun mutfağında artık et yok değerli arkadaşlarım. Et çok pahalı, hayvancılık bitmiş. Yani hemen hemen her tarım ürününü   -burada birçok zamanda konuştuk- pamuğundan tutun ayçiçeğine kadar, pirincine kadar, buğdayına kadar artık ithal eder olduk; Amerika Birleşik Devletleri’nden, kimi Avrupa Birliği ülkelerinden ithal eder duruma geldik. Değerli arkadaşlarım, bu yaşadığımız olaylar gerçekten içler acısı olaylar.

Değerli arkadaşlarım, bir de çiftçinin karşı karşıya kaldığı başka bir sorun da var. Yine bir gazetemizde başka bir anlatım: “Türk halkı vergiyi soygun ve haraç olarak görüyor.” diyor. “Yapılan araştırmada halkımız ödediği verginin yol, su, elektrik olarak geri dönmediğini, vergi denilince Türk halkının aklına haraç, ceza, soygun, kazık ve sömürünün geldiğini söylüyor.” Bu bir araştırma, ciddi bir araştırma.

Değerli arkadaşlarım, bütçe açıklarını kapatmanın yolu bu son sekiz yılda hep vergi, hep dolaylı vergi. Yani vergide adalet aradığınız zaman çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi almak vergi adaletinin temel prensibi. Şimdi çiftçiden girdim… Çiftçimiz kazanamıyor, üretemiyor ama kendisinden alınan dolaylı vergi olduğu için kazanamayan, üretemeyen çiftçi büyük miktarda vergi ödemek durumunda kalıyor.

Geçen gün bir gazetemizde bir haber: “Kazların sayısı arttı.” diye. “Kaz” diye kastettiği de gazetemizin vergi mükellefi. Bir devlet, çiftçisini, esnafını, tüccarını, sanayicisini, halkını yolunacak kaz olarak görürse ve dolaylı vergileri artırmak suretiyle, vergileri artırmak suretiyle bütçe açıklarını kapatmaya kalkarsa o devlete sosyal devlet denmez değerli arkadaşlarım.

Bugün Türkiye’de bunların konuşulması gerekir. Türkiye’de bugün Barış ve Demokrasi Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği araştırma önergelerinin görüşülmesi lazım. Türkiye’de işsizlik sorunlarının, açlığın, yoksulluğun, yolsuzluğun konuşulması lazım. Bütçe açıklarının nasıl kapatılması gerektiği, bu ülkenin daha zengin nasıl olması gerektiği, halkımızın bu pastadan daha ne kadar büyük pay alması gerektiği konuşulması gerekirken Türkiye’de dayatılan bir Anayasa teklifini görüşüyoruz.

Milletin birçoğu uyuyor, sabah saat yedilere, dörtlere kadar… Milletvekillerinin de birçoğu uyuyor. Uyunan bir ortamda Türkiye'nin hak ettiği bir anayasayı yaşama geçirebilmek mümkün müdür değerli arkadaşlarım? Türkiye'nin gerçek meselelerinin gözden uzak tutulup toplumun uyutulmak istendiği böyle bir teklifin görüşülmesi doğru mudur değerli arkadaşlarım? Biz bunları konuşmayacağız da bu kürsüde…

Değerli arkadaşlarım, görüyoruz, çeşitli engellemelerle karşılaşıyoruz. Konuşmak için maddelerde bir sürü önerge verdim, değişiklik önergeleri verdim. Biz bir önerge veriyoruz, AKP’li arkadaşlarımız klasörle geliyor. Şu gündem dışı konuşmalarda söz alabilmek için olağanüstü çabalar sarf ediyoruz, grup başkan vekillerinden ricacı oluyoruz, eksik olmasınlar. Ama, değerli arkadaşlarım, bu kürsüde bunlar konuşulmalı.

Tabii ki Anayasa değişiklikleri de konuşulmalı ama Anayasa değişikliklerinin bir uzlaşı içerisinde, bir öncelik… Tabii, bir öncelik, hangi konuda? Yani şu birkaç gündür konuştuğumuz konular hemen hemen bütün siyasi partilerin hayır demeyeceği maddelerde. Esas can alıcı maddeler bugün görüşülecek. Bugüne kadar maddelerde siyasi partilerin veya toplumun o kadar da itiraz ettiği maddeler yoktu ama bugünden başlayacak görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi ciddi anlamda gerilecek, toplum ciddi anlamda gerilecek.

Değerli arkadaşlarım, tekrar söylüyorum, bu kürsüden artık Türkiye'nin gerçek sorunlarını konuşma zamanı gelmiştir. Bundan kaçmamak gerekir ve bundan kaçarken de konuşmamın başında söylediğim gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen tamamlayınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…Anayasa’nın 87’nci maddesinde ve 98’inci maddesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli görevlerinden biri olan denetleme işlemini engellememek gerekir. Bunu engellemek dahi görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik Teklifi’nin şekil, biçim açısından aykırılığı konusu da Anayasa Mahkemesinde gündeme gelecektir diyorum.

Sabırlarınız için sizlere teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP, MHP ve  BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İçli.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ahmet Ertürk, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Ertürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin ülkemiz hayvancılığının ve hayvan üreticilerinin içinde bulunduğu sorunların araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu Meclis araştırmasının aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde tarımla geçimini sağlamaya çalışan, üretimini tarımla geliştirerek hem aile ekonomisine hem de ülke ekonomisine katkı sağlamaya çalışan insanlarımızın, çiftçilerimizin tarımla uğraşımı hem onların gelenekleridir hem de onların gelecekleridir. Onun için Hükûmetimiz bitkisel üretimle beraber hayvancılığa fevkalade önem ve ehemmiyet vermekte, hayvancılığımızın gelişmesi için pek çok kararlar alarak onları uygulamaya koymaktadır.

Şu anda, araştırma önergesi talebinde hem et fiyatlarının yüksek olduğu hem süt fiyatlarının yüksek olduğu ancak hayvancılıkla uğraşan insanların da büyük sorunlar içerisinde oldukları söylenmektedir. Birbiriyle çelişen iki tez vardır. Eğer et fiyatları ve süt fiyatları yüksekse üretici kazanıyor demektir.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bilimsel veriler öyle demiyor ama.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Burada tüketici belki bu yüksek fiyatlardan oluşan et ve süt ürünlerini, süt mamullerini alamıyorsa bunun çaresini konuşmak gerekir ancak şunu gözden kaçırmamalıyız değerli milletvekillerimiz:

2007 yılında yani bu Parlamentoyu teşkil eden milletvekillerinin seçildiği yıl Türkiye’de çok büyük bir kuraklık yaşandı. Ülkemizde böyle son elli altmış yıldır görülmemiş derecede oluşan kuraklıkla yem bitkileri alanlarımız fevkalade azaldı, ürünlerimiz, ürünlerimizin rekolteleri çok düştü. Örneğin 50 ton buğday hasat eden bir çiftçimiz 10-15 tonlarda kaldı. 40 ton pamuk hasat eden bir çiftçimiz 20 tonlarda kaldı. Dekarda 6-7 ton silajlık mısır üreten hayvancılıkla geçimini sağlayan çiftçimiz ancak 2,5-3 ton üretim sağlayabildi çünkü kuraklık nedeniyle aşırı sıcaklıktan ve tarlaların sulanamayışından ve hak ettiği yağışı alamayışından ötürü yaşanan bu kuraklık çiftçilerimizi gerçekten büyük sıkıntılarla karşı karşıya bıraktı.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bereketi kaçırdınız!

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Hükûmetimiz buna karşılık bir kuraklık desteği ikamesiyle bu sorunu çözmeye çalıştı ancak tabii yeterli olduğunu söylememiz çok zor ama hemen arkasından Hükûmetimiz yeni çalışmalar başlattı. Değerli Başbakanımızın talimatıyla, değerli bakanlarımızdan Çevre ve Orman Bakanımız Devlet Su İşleri marifetiyle, şu anda, ülkemizde, bin tane baraj yapılamayan yerlerde gölet yapıyor. Böylece, hem sulama rejiminin geliştirilmesi hem hayvancılıkta su fırsatlarının artırılması hem de orman yangınlarının da bir yerde hemen kısa zamanda pratik su alınmasıyla önlenmesi yönünde iyi bir fırsat yaratılıyor.

2008 yılında, değerli milletvekillerimiz, dünyada petrol fiyatlarının 150 dolara yükselmesiyle, mazot ve gübre fiyatlarında da anormal bir artış oldu. Çiftçilerimiz, bir yıl önce kullandıkları mazotu neredeyse 1,5 katı bedel ödeyerek yurt dışından ithal ettiğimiz bu petrol ürününü kullanmak zorunda kaldılar üretimlerinde. Gene aynı şekilde tarlalarında yem bitkileri ve organik ürünler yetiştirirken veya kültür ürünlerini yetiştirirken, her türlü bitkisel üretimi yaparken, tabii hayvancılıkla da ilgili olan kısmı -yonca ekiyor çiftçimiz, silajlık mısır ekiyor, fiğ ekiyor, korunga ekiyor, arpa, çavdar ekiyor- danelik çeşitli ürünler ekimi yapmak suretiyle hayvanlarını besleyecek fırsatları yaratıyor…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ahmet Bey, küçükbaş hayvan bir buçuk senede yetişir.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – …bu da Hükûmetimizin dekar başına 50 lira ile 125 lira arasındaki bir desteğini haizdir. Bu uzun zamanlardan beri yapılagelen desteklemeyle, bugün neredeyse çiftçilerimiz, kaba yem üretimlerinde hiç ceplerinden para çıkmadan, tamamen Hükûmetimizin verdiği, devletimizin verdiği yem bitkisi, kaba yem bitkisi destekleriyle hayvanlarını besleyebilmektedirler.

KADİR URAL (Mersin) – Hocam, kendin inanıyor musun bu söylediklerine?

AHMET ERTÜRK (Devamla) – İşte, burada da artan mazot ve gübre fiyatlarına karşılık, Hükûmetimiz

KADİR URAL (Mersin) – Nerede yapıyorlar bunu?

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen…

KADİR URAL (Mersin) – Nerede yaşıyorsun sen, Türkiye’de mi, Bulgaristan’da mı?

AHMET ERTÜRK (Devamla) – …mazot ve gübre desteklemesi yapmak suretiyle, çiftçilerimizin burada da ceplerinden fazla çıkan parayı ikame etmeye çalıştılar.

KADİR URAL (Mersin) – Ya Ali, söyleyemiyorlar, söylesene kardeşim ya! Hayret bir şeysin ya!

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ne bağırıyorsun sabah sabah!

KADİR URAL (Mersin) – Ali, yapma ya!

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Değerli milletvekilimiz, dinler misiniz.

KADİR URAL (Mersin) – Ali, sen bu işlerin içindesin, çıksan da söylesen ya!

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Bir dinler misiniz…

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekili…

KADİR URAL (Mersin) – Millet sütü yola döküyor ya, haberin yok mu?

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, böylece…

KADİR URAL (Mersin) – Yapma Ali! Gözünü seveyim ya!

Sen kendin inanıyor musun söylediğine ya?

Ali, çık bir konuş ya.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Değerli milletvekillerimiz, böylece 2007 ve 2008 yılında, hem aşırı kuraklık nedeniyle hem de mazot ve gübre fiyatlarının aşırı artmasıyla, tarımla uğraşan çiftçilerimiz iki büyük sorun yaşadılar ve şimdi bu iki büyük sorunu aşma yolunda yoğun çalışmalar, gerek Tarım Bakanlığında gerekse Hükûmetimiz nezdinde yoğun çalışmalar sürdürüldü. Pek çok sıkıntılar, pek çok aşılması gereken problemler aşıldı, ancak hepsi de aşıldı diyemeyiz, bütün sorunların üstesinden gelindi diyemeyiz. Ülkemizin pek çok sorunu vardır, çiftçilerimizin de pek çok sorunu vardır. Ancak, ülkemizin, Türkiye’mizin, devletimizin o sorunları çözmek için büyük bir iradesi vardır ve bunlar yavaş yavaş çözüm noktasındadır.

İşte şu anda, hayvancılıkla ilgili görüştüğümüz bu konuda da çiftçilerimiz 80 kuruşa varan süt fiyatlarıyla bu sene iyi bir trend yakalamışlardır.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Süt üreticileri öyle demiyor ama.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Ancak bahar aylarının gelmesiyle, doğumların artmasıyla, yem bitkilerindeki artışlarla, havaların ısınmasıyla beraber süt üretimindeki artışa paralel olarak bugünlerde süt fiyatlarında bir durgunluk yaşanmaktadır. Ancak, kurmuş olduğumuz, yasasını beraber çıkardığımız Ulusal Süt Konseyi’yle bu sorun çözülmeye çalışılmaktadır.

Değerli milletvekillerimiz, Türkiye artık hayvan ürünlerini ihraç eden, hayvansal ürünleri ithal eden değil, ihraç eden bir ülke, bir bölge lideri olmak durumundadır. Bu konularda da Hükûmetimiz muhtelif desteklemeler yapmaktadır. Mesela, yumurtada bin adet yumurta ihraç eden üreticimize 15 dolar, kümes hayvanlarında da kanatlı da tonda 186 dolar ihracat destekleri verilmektedir. Aynı destekler, inşallah, şap hastalığı konusunda… Maalesef komşularımızda, veteriner hekimlik yönünden güneydoğu, doğu sınırlarımızdaki komşu devletlerimiz sınırlarındaki, kendi ülkelerinde veterinerlik sorunlarını çözemedikleri için hayvan girişleri olduğunda şap hastalığı konusunda hâlâ sorun yaşanmaktadır. Bunu çözdüğümüz takdirde de bugün pek çok ülkeye ihraç edebilecek bir hayvancılık sanayisini ülkemiz kurmuş durumdadır.

Değerli milletvekillerimiz, bütün bunların yanında pek çok bölgemizde, başta güneydoğu illerimizde terör nedeniyle köyleri boşaltılmış çiftçilerimizin köylerine dönmeleri yönünde Et-Balık Kurumu ve tarım kredi kooperatifleri ve organizasyonuyla 15 adet besi hayvanı verilmek suretiyle ve Et-Balık Kurumu kombinalarında kestirilmek suretiyle, kilogram başına ette 1,5 lira hayvancılık desteği verilmektedir.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Kime veriyorsunuz bu desteği?

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Ayrıca yine, güneydoğu illerimizde farklılıkları gidermek için, en az 50 baş işletme kuran çiftçilerimize de üreticilerimize de yüzde 40’a varan ahır, ekipman ve hayvan edindirme kredileri verilmektedir.

Tabii, gönlümüzden geçen bunun ülkemizin bütün bölgelerine yayılmasıdır. Belki oranları farklı olabilir ama bir Trakya bölgesinde, bir Batı Anadolu’da, bir Orta Anadolu’da, bir Karadeniz Bölgesi’nde de belki bu yüzde 40 oranları yüzde 25, yüzde 20 olabilir; bununla ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Değerli milletvekillerimiz, bunların dışında mevcut süt destekleri, hayvan başına destekler, tarımsal ekipman destekleri de yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. Süt desteği kilogram başına 40 lira büyükbaşta, küçükbaşta 100 lira, yani 10 kuruş devam etmektedir. Hükûmetimiz geçen ay süt desteklemelerini ödemiştir. Bir önceki ay kaba yem desteklerini ve mazot, gübre desteklerini ödemiştir. Bu ay da inşallah, nisan ayının son haftasında hayvan başına destekler ödenecektir.

Bakınız, Hükûmetimiz, devletimiz, çiftçimiz tarlaya inmeden, daha kış aylarında iken üretim sezonu başlamadan vermeyi vaat ve taahhüt ettiği, çiftçilerimizin de almayı hak ettikleri tarımsal destekleri sezon başında çiftçilerimize ödemektedir.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Vatandaş bir yıldır bekliyor.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – İnşallah bu ay hayvan başına büyükbaşta 225 lira ve ıslah çalışmalarına katıldıysa, suni tohumlamayla hayvanlarını gebe bıraktıysa çiftçimiz, soy kütük çalışmalarına katıldıysa artı 50 lira da almak suretiyle, 275 lira hayvan başına destekleme devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertürk, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

İnşallah, bu Anayasa çalışmalarımız devam ederken, nisan ayının son haftasında bu destekleme çiftçilerimize ödenecektir.

Böylece, şubat ayında kaba yem destekleri, mart ayında süt destekleri ve nisan ayında da hayvan başına destekler ödenmek suretiyle üç ay üst üste hayvancılık desteklerini Tarım Bakanlığımız ve Hükûmetimiz çiftçilerimize ulaştırmaktadır.

Değerli milletvekillerimiz, gene bu vesileyle kırsal kalkınma desteklerimizde, ekipman desteklemelerimizde 3 Mayısa kadar müracaat son gündür. 3 Mayısa kadar çiftçilerimiz ihtiyaç duydukları otuz tane ekipmandan (mibzerdir, rotovatördür, ilaç makinesidir, balyalama makinesidir, biçerdöverdir) her türlü ekipmanı Tarım Bakanlığına müracaat etmek suretiyle edinebilirler. Burada da yüzde 50 hibe vardır yani ekipman bedelinin, fatura bedelinin üzerinden yüzde 50 nispetinde karşılıksız hibe olarak, tarımla uğraşan çiftçilerimizi Hükûmetimiz desteklemektedir.

Ayrıca Ziraat Bankasında da yüzde 50 ve yüzde 60 faiz indirimleri vardır. Böylece, hayvancılığımız iyi yoldadır. Türkiye’mizi besleyen ve doyuran çiftçilerimizin daha güzel hizmetlere ihtiyacı vardır.

Bu duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertürk.

KADİR URAL (Mersin) – Bravo, bravo Hocam! Helal olsun! Yani önünüze birisi yazmış getirmiş, onu okumaktan başka bir şey yapmıyorsun. Bunda bari eksiğinizi kabul edin! (AK PARTİ sıralarından “Ayıp ya!” sesleri)

BAŞKAN – Sayın Akcan, Sayın Özkan, Sayın Öğüt ve Sayın İnan; söz talepleriniz var, birer dakika süre vereceğim.

Sayın Akcan, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu hayvancılığın sorunlarıyla ilgili Meclis araştırma önergesi çerçevesinde söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Gerçekten Türkiye hayvancılığı zor durumda. Öyle, Sayın Ahmet Ertürk’ün çizdiği pembe tablolarla değil. Hem üretici hem tüketici memnun değilse bunda bir sıkıntı var demektir. Bu sıkıntının ortadan kaldırılması için daha hassas politikalar izlemek gerekiyor, başta Süt Konseyi olmak üzere. Onu etkin hâle getirmek gerekiyor. Süt Konseyi yapması gerekeni yapmayınca sütünü sokağa döken vatandaşın, sanayici sütünü almadığı zaman, bunu tehdit eden sanayiciyi de devletin tehdit etmesi gerekiyor.

Dolayısıyla hem desteklemenin Türkiye'nin her tarafında, Batı Anadolu bölgesinde, Orta Anadolu bölgesinde, Trakya bölgesinde negatif ayrımcılığı ortadan kaldıracak bir hayvancılık ve destekleme politikası izlenmesi gerekiyor. Bu noktada devletine küsmüş durumda Orta Anadolu, Batı Anadolu, Trakya bölgesi hayvan yetiştiricileri. “Niye biz bu desteklemeleri, Doğu ve Güneydoğu’daki illerde olduğu gibi alamıyoruz?” diyorlar ve bu noktada haklıdırlar. Ben, doğru politika düzenlemeye ve uygulamaya davet ediyorum Hükûmeti.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Sayın Özkan, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre, buyurun.

Bir dakika süre veriyorum.

2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Anayasa madde 45: “Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır.” der. Ancak, hayvancılığın sorunları, süt ve süt üreticilerinin sorunları, et ve et üreticilerinin sorunları günümüzde oldukça artmıştır. Bu anlamda, Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği araştırma önergesinin dikkate alınmasını, bu kalabalığı bulmuşken… Biraz önce arkadaşlarımız yoktu, çok güzel şeyler anlatıldı, mahrum oldular. Bu sorunlar devam etmektedir. Bu sorunların acilen çözümü için araştırma grubunun oluşturulmasını yüce Meclisten diliyor, tümünüze saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın Öğüt, buyurun; yine İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre.

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu önergeyi destekliyorum çünkü Türkiye'nin en büyük ihtiyacı olan, köylünün kalkınması, çiftçinin kalkınmasıdır. Bugün, et fiyatları en yüksek, en çok artan fiyatlar oldu. Yerli üretim, aile işletmeciliği maalesef öldü. Hükûmetin çıkartmış olduğu bir teşvikte, 50 baş ve üstü hayvan besleyenlere teşvik ve hibe yardımı yapılıyor. Köylünün 50 baş ve üstü hayvanı beslemesi için, ahır ve süt toplama tanklarını yapabilmesi için 250-300 milyar para gerekiyor. Bunun için de köylünün bunu yapması mümkün değil. Küçük işletmeci, aile işletmeciliği Türkiye’de olmadığı takdirde hayvancılığı geliştirmek mümkün değil. Bu nedenle, bu önergeyi destekliyorum ve bu önergenin, komisyon kurularak derhâl Türkiye'nin gündeminde…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Sayın İnan, buyurun.

4.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

MÜMİN İNAN (Niğde) –Teşekkür ediyorum.

Türkiye’de son dönemlerde, özellikle tarım ve hayvancılıkta çok büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. İster bitkisel ister hayvansal tarım olsun, özellikle üreticilerimizin önemli bir kısmı, girdi maliyetlerinin çok yüksek olması dolayısıyla üretilen malın para etmemesi, çiftçilerimizi topraktan ve hayvancılıktan koparmaktadır. Yanlış tarım politikaları ve ithalat politikaları yüzünden marketler yabancı ürünlerle doludur. Türkiye’de işsizlik önemli oranda artmakta, bunların büyük bir bölümünü de tarımdan kopanlar oluşturmaktadır. Ünlü bir sanayici “Bugünkü işsizliğin en önemli sebepleri tarım ve hayvancılığa Türkiye'nin son zamanlarda önem vermemesi ve bunu ihmal etmesinden kaynaklanmaktadır. “ demektedir.

Niğde’mizde, yörede ve İç Anadolu’da hayvancılık destekleri diğer yörelerden düşüktür ve bu bir haksızlıktır. Dolayısıyla Hükûmetten bu haksızlığın giderilmesini özellikle talep ediyorum ve çiftçilerimizin, hayvancılarımızın ve üreticilerimizin sonuna kadar desteklenmesi gerektiğini özellikle belirtiyorum. Üretim olmadan kalkınmanın olmayacağını da özellikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnan.

Sayın Ergin, buyurun.

5.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de bu araştırma önergesinin desteklenmesi yönünde konuşacağım. Biraz önce Sayın Ertürk’ü dinleyince hayretler içinde kaldım. Süt fiyatlarının nasıl artıp nasıl eksildiğini çok enteresan bir açıklamayla gündeme getirdi.

Sevgili arkadaşlarım, aralık ayının sonunda süt fiyatları 85 kuruşa çıkarıldı, doğru. Ama mart ayına gelince sanayici, bu kooperatiflere, birliklere yazdığı yazılarla “85 kuruştan değil, 72,5 kuruştan ödeme yapacağım.” diyerek ödemeyi de bu fiyattan yaptı. Yapılan sözleşmelere rağmen gerekli fiyat verilmedi, para verilmedi. Bunların söylenmesi lazım. “Hayvancılık bu kadar iyiye gidiyor.” diyorsunuz, “2007, 2008’de kuraklık oldu.” diyorsunuz. Niye 2007, 2008’de kuraklık varken siz hayvancılığa verilen destekleri üçte 1 oranında azalttınız? Niye sınırsız süt tozu, Türkiye’ye süt tozunu getirerek Türkiye’de hayvancılığı bu hâle soktunuz? Niye Türkiye’de 500 bin dolayında çok iyi, çok güzel süt hayvanı kesime gitmek zorunda kaldı? Niye Afyon’un Kışlacık köyünde köylüler böbreklerini borçlarını ödemek için satmak zorunda kaldı? Niye bugün gazetelerin sürmanşetlerinde “10 çiftçiden 9’u borçlu, 6’sı icralık, 1’i hapiste.” diye yazmak durumunda kaldı. Niye Kozan’da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ergin, teşekkür ediyorum.

Sayın Tütüncü, buyurun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Efendim, kaç kişiye söz vereceksiniz? Bilsek de ona göre…

6.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Barış ve Demokrasi Partisinin önergesi şu açıdan çok önemli Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: Bizde bitkisel üretim ağırlıklı bir yapı var. Toplam tarım üretiminin yüzde 70’i, yüzde 75’i bitkisel üretimden geliyor, yüzde 25-30’u hayvansal üretimden geliyor. Gelişmiş ülkelerde tam farklı bir yapı var. Orada hâkim üretim biçimi hayvansal üretim, yüzde 70-yüzde 75 hayvansal üretimden geliyor; bizden farklı bir yapı. Türkiye'nin  bir an önce bu yapıyı hayvansal üretim ağırlıklı bir yapıya dönüştürmesi lazım ve bunun için hayvancılığın özel önem taşıyan bir sektör konumuna getirilmesi gerekiyor. Bunu bir an önce yapmak durumundayız çünkü hayvancılık demek, on iki ay üretim, on iki ay istihdam, on iki ay…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, teşekkür ediyorum.

Sayın Koyuncu, buyurun.

7.- Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarımız; şimdi, bu ülkede, maalesef, doğru bilinen yanlışlar var. Doğru bilinen yanlışlardan bir tanesi de sütlerin döküldüğü yönünde arkadaşlarımız ifadede bulundu. Bu kesinlikle yanlış bir bilgi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Televizyonlar gösterdi.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hükûmetle alakalı veya süt fiyatlarının maliyeti karşılamama noktasında üretici kardeşlerimizin, üretici arkadaşlarımızın bir tepkisi değildir bu tepki. Bu tepki, az önce de değerli arkadaşımız anlattı… Türkiye'de süt ihaleleri üç aylık dönemler hâlinde yapılır. Aralık ayında yapılan ihale sonucunda ocak, şubat ve mart ayının süt ihaleleri neticesinde 850 bin lira litre fiyatı olarak belirlendi. Mart ayında sanayicinin, sözleşmeleri olmasına rağmen, süt fiyatını tek taraflı olarak 725 bin lira litre fiyatı olarak belirlemesinden kaynaklanan bir tepkiyi ortaya koydu üretici. Hükûmete karşı veya devlete karşı yapılan bir tepki değildi, bu bir.

İkincisi de, bu ülkede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hükûmet nerede, bakanlık nerede, siz neredesiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koyuncu.

KADİR URAL (Mersin) – Ali, bir çık da anlat şunu!

BAŞKAN - Sayın Türkmenoğlu, buyurun ve son söz.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu.

8.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkanım, özellikle bir söz vardır; yiğidi öldür, hakkını yeme. Şimdi burada, hayvancılıkla ilgili arkadaşlarımız görüş belirtmişlerdir. Bence hayvancılık, özellikle bölgemde hayvancılık sektörünün gerilediği dönem 2001 yılıdır. Van ve Ağrı’daki hayvan pazarlarının kapatılması, bizim bölgemizde hayvancılık sektörüne vurulabilen en büyük darbedir. Bugün Türkiye’de gelmiş geçmiş hayvancılık sektöründe verilebilecek en mükemmel teşvik de bu teşviklerdir. 5,1 milyar Türk lirası son dönemde çıkan teşvik, “yarısı bizden” projesi Tarım Bakanlığımız tarafından yürürlüğe girmiştir. Hayvancılığa verilen, özellikle süt inekçiliğine, ekipmanına verilen yüzde 40’lık destek, bugüne kadar hayvancılık sektörüne verilebilmiş en önemli, en büyük destektir. Bunun üstüne söylenebilecek de bir söz yoktur. Üreticiyse; üretici şu anda bu teşviklerden faydalanmanın gayreti içerisinde olmalıdır. Sektör üretimle desteklenir diyorsak, teşviklerin desteklenmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkmenoğlu.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/645) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- (10/137) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 21.04.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                           Mehmet Şandır

                                                                                                                                 Mersin

                                                                                                                   MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan 10/137 esas numaralı, “Kredi kartları ve bireysel krediler alanlarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 21.04.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu Milletvekili.

Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerimizin lehinde söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

2010 yılı Nisan ayı itibarıyla ülkemizdeki en önemli iki sorunun birisi işsizlik ise, diğeri hiç kuşkusuz ödenemeyen borçlar ve kredi kartı sorunudur.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde 26 milyon kişi yaklaşık 40 milyon adet kredi kartı kullanmaktadır. Bu kartlarla yaklaşık 36 milyar lira harcama yapılmaktadır. Bunun yaklaşık 20 milyarı düzenli olarak ödenirken 3 küsur milyarlık kısmı temerrüttedir. Kredi kartlarıyla ilgili asıl sorun ise asgari tutar ödenerek çevrilmeye çalışılan yaklaşık 15 milyarlık kısımdır. Yani 15 katrilyon, patlamaya hazır bomba gibidir. Bu durumda olanlar büyük bir hızla temerrüde düşmektedirler. Önümüzdeki bir iki yıl içinde ekonomimizin en büyük kâbusu, bu durumdaki kartların patlaması olacaktır. Bunun tek çözümü, döndürülmeye çalışılan bu borçların tüketici kredisine çevrilerek yeniden yapılandırılmasıdır.

Sayın Ali Babacan ile bankaların üst düzey yöneticileri kredi kartı borçlarının tüketici kredisine çevrilerek kapatılması konusunda bizimle aynı fikirdedirler ancak onların bilmezden geldikleri şey ise bankaların kredi kartı borcu olanlara tüketici kredisi vermediğidir. Çünkü bankalar en fazla parayı, asgari tutar ödeyerek günü kurtarmaya çalışan müşterilerinden kazanmaktadır. Limiti dolanların limitini artırarak temerrüde düşmelerini geciktirmekte, faiz üstüne faiz almaya devam etmektedirler. Çaresi, derhâl ama derhâl, Milliyetçi Hareket Partisinin kredi kartı borçlarının tüketici kredisine çevrilmesini öngören kanun teklifinin gündeme alınıp kanunlaştırılmasıdır. Yoksa, patlayacak bombanın altında bankalar ve AKP ile birlikte büyük milletimiz de kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, kredi kartı borçlarının bu derece büyümesinde tüketicinin hiçbir suçu yoktur. Bütün suç, milleti kazandığıyla geçinemez hâle getiren İktidarınızda ve aklınıza gelebilecek her yerde, insanların yaşına başına, borcuna harcına bakmadan kredi kartı dağıtan bankalardadır.

Ey milletim, ey kredi kartı borçluları; kredi kartı borçlularının sorunlarını çözmek için teklif üstüne teklif vermekteyiz ama Anayasa Mahkemesine bir yandaş hâkim seçebilmek için sabahlara kadar Meclisi çalıştıran bu AKP, sizin için bir yarım saat bu Meclisi çalıştırıp teklifimizi kanunlaştırmıyor. AKP’nin bu duruşunu biz çok görmüyoruz. Biz ne zaman milletin lehine bir kanun teklifi versek, onlar hep bankaların yanında ve lehinde yer aldılar. Biz, kredi kartlarından kanunsuz olarak alınan aidatları yasaklayalım diye kanun teklifi verdik, AKP ne yaptı biliyor musunuz? Hiçbir kanunda yer almayan kart aidatını kanuna sokup yasal hâle getirmeye çalıştı. İşte, AKP’nin gerçek yüzü bu konuda budur. Hiçbir zaman milletin yanında yer almamışlardır, hep bankaların yanında olmuşlardır.

Ey milletim, bütün dünyada bankalar batarken bizim bankalarımız 20 milyar lira kâr etti. Nasıl ettiler biliyor musunuz? Kredi kartlarından ve mevduat hesaplarından aldıkları kart aidatı ve hesap işletim ücretleriyle ettiler. Tüketiciler Derneğinin hesaplamalarına göre, bankaların topladığı aidat ve hesap işletim ücretlerinin tutarı 5 milyar liradır. Bu rakam bile, tüketicilerimizin bankalara karşı, bu kredi kartı cehenneminin sahiplerine karşı kanunla korunması gerektiğini göstermektedir.

Ey milletim, bir konuda daha sizleri uyarmak istiyorum. Bankalarda oyun bitmiyor. Şu cebinizdeki maaş kartları var ya, şu bankamatik kartları, işte bu kartların hepsi birer gizli kredi kartıdır. “Ek hesap” derler, “maaş hesabı” derler, kartınıza maaşınızın 2-3 katı para koyarlar, işte bu paraları çekip harcadığınızda ödediğiniz faiz, kredi kartı nakit çekim faizinin neredeyse 3 katıdır.

Biliyorum, yüzde 80 ve 90’ınız, AKP’nin size reva gördüğü maaşla ay sonunu getirememektesiniz. Biliyorum, ayın 20’sinden sonra ek hesaptan harcamaktasınız. Bunu yapmayın. Ek hesapları kullanmayın. Kredi kartı nakit çekim faizi yıllık yüzde 25 ise kredili mevduat hesabının yıllık faizi yüzde 60-70’tir. Bankaların bize attığı kazıkların en büyüğü de buradadır.

Çok değerli milletvekilleri, vatandaşlarımızın geliri azaltılıp, alım gücü düşürülüp, ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma getirilmiştir. Daha açıkçası, geliri ile giderini karşılayamaz bir toplum yaratılmıştır. Çeşitli kredi yollarına başvurarak borç batağı içinde vatandaşımız boğulmaktadır. Aslında İktidarın bilinçli politikaları sonucu toplum borçlandırılarak, iradelerine ipotek koymak anlayışının hâkim olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çünkü borcu olanın hürriyeti olmaz. İktidar bu anlayışla, borçluya istikrarın bozulacağı tehdidini yaparak iradelerine ipotek koymayı benimsemiş ve geçtiğimiz iki seçimde de bunu uygulamıştır.

Değerli milletvekilleri, toplumun borç yükü sekiz yılda 10 kat artarak 140 katrilyona çıkmıştır. Borç ödeme gücü ise maalesef 1 kat artabilmiştir. Bu, sekiz yıllık ekonomi yönetiminizin en büyük aynasıdır değerli milletvekilleri.

Ekonominin iyileştiğinden bahseden İktidar gerçekten gaflet içindedir. Sıkıntıları fark etmez bir görüntü içinde. Kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler, kalpleri vardır hissetmezler, bu ise Araf suresindeki tarife tam ve tam uymaktadır.

Sayın milletvekilleri, yoksul nüfus açısından Sri Lanka ve Jamaika’nın gerisinde olan Türkiye’de  nüfusun yüzde 19’unun geliri 2 dolar ve altındadır; nüfusun yüzde 4’ü günlük 1 dolar gelire sahipken, günlük 1 dolardan az gelirli nüfus itibarıyla da daha geçen günlerde problemler yaşayan Kırgızistan, Malezya, Makedonya ve Fas’ın gerisinde kalmaktayız. Bu durum karşısında tutuyor bir de adaletli gelir dağılımından bahsediyorsunuz. Bu şartlarda Türkiye’de fert başına gelirin 11 bin dolar olduğunu kesinlikle söylememeniz lazım. Eğer şayet söylerseniz, bu 10 bin dolarların kimlerin cebinden olduğunu da söylemeniz gerekir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaptığımız bütün ikazlarımıza rağmen ekonomide ciddi tedbirleri almadınız, alamadınız ve kendi kendinizi kandırdınız. Hep söylediğimiz gibi, 100 milyar dolar sıcak paranın gölgesinde debelendiniz durdunuz, bir başka ifadeyle yan gelip yattınız. Adaletsiz gelir dağılımıyla dolar milyarderleri yaratırken, yoksulluğu bu milletin kaderi hâline, açlığı bu halkın kaderi hâline getirirken, sadakalı yaşamı “lüks hayat” ilan ettiniz. Çay-simit hesabına dayanan ekonomik kriterlerinizde her şeyi tozpembe gördünüz. İşte, şimdi geldi çattı ramazan, millet kan ağlıyor değerli milletvekilleri. Siz ise Ergenekon’la, ıslak imza ile kozmik oda ile Balyoz’la ve Anayasa değişikliğiyle uğraşarak sorunların üstüne örtü çekmeye çalışmaktasınız. Bütün bunların sonucunda ekonomideki çöküşü ve topluma verdiği zararı da dünya krizine bağlayıp, önlem alma sürecinde “teğet”e inandınız. Önlem almayı gururunuza yediremediniz, dolayısıyla bunda da yine, aynı az evvel ifade ettiğim gibi, yan gelip yattınız.

Bakın, krizin ne kadarı dünya ne kadarı kendimizin, edebildiğim kadar izah etmeye çalışacağım. Sizler de lütfen iyi dinleyin.

Krizin merkezindeki Amerika Birleşik Devletleri’nde eksi 2,17 küçülme olurken, dünya ortalaması eksi 1,1 olurken, bizim de içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerde ise büyüme artı 1,7’dir ve Türkiye’deki küçülme 4,7’dir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O da yanlış.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Buradan hareketle kendi krizimizin ne kadar olduğunu sizlere şöyle ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, lütfen tamamlayınız.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Amerika Birleşik Devletleri’ne göre, 4,7-2,7= 2, Türkiye'nin kendi krizidir. Dünya ortalamasına göre, 4,7-1,1= 3,6, Türkiye'nin kendi krizidir. Gelişmekte olan ülkelere göre ise, 4,7+1,7= 6,4, Türkiye'nin ta ve ta kendi krizidir.

OKTAY VURAL (İzmir) – AKP krizi!

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) - Yani bu millet, dünya krizinden değil kendi krizimizden…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – AKP krizi!

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) - …dolayısıyla AKP krizinden mustariptir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.

Sayın milletvekilleri, birleşime elli beş dakika, 13.50’ye kadar ara veriyorum.

               


Kapanma Saati: 12.54
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 13.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde şimdi söz sırası, aleyhte söz isteyen Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin kredi kartları ve tüketici kredileri alanındaki sorunlar ve çözüm yollarını belirlemek amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması açılması önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aleyhinde söz almamın nedeni, 26/2/2008 tarihinde verilen bu kadar önemli bir önergeyi niye bugüne kadar işleme aldırmak için daha çok çaba göstermemelerine ilişkindir.

Değerli milletvekilleri, ekonomide köşeye sıkışan, işsizlik sorununu çözme sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışan Hükûmet, gündemi değiştirmek için Anayasa’yı günah keçisi ilan etmiştir. Komisyonda kamuoyuna açıklanan bazı ekonomik göstergeler, 2009 yılındaki gerilemeden bağımsız olarak verilmek suretiyle, krizden çıkılıyormuş gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılmaktadır. Oysa üretim ve büyümede açıklanan son rakamlar, 2009 yılındaki küçülmeleri telafi edecek düzeyde değildir. Sorumluluğu üzerinden atmaya çalışsa da, işsizlik Hükûmetin yakasına yapışıp kalmıştır. Ekonomi, 2009 yılında düştüğü noktada patinaj yapmakta, tutunmaya çalışmaktadır. Arabayı tekrar hareket ettirebilmek için Hükûmetin sanayici ve iş adamlarının önerilerine kulak vermesi gerekmektedir. Bu konuda kulaklarını tıkaması, arabanın patinaj yaptığı noktada daha da dibe oturması anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin uyguladığı yanlış ekonomi politikaları nedeniyle, hayatlarını idame ettirebilmek için kredi kartı ve tüketici kredileriyle borç batığına saplanan, haciz işlemlerine maruz kalan, tefeci faizi ödemek zorunda bırakılan, yeni borç bulmakta sıkıntıya düşen vatandaşlarımızın bu sıkıntılarının ortadan kaldırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi için söz konusu araştırmanın daha fazla geciktirilmeden açılması gerektiği düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, 88’inci Birleşimde yaptığım konuşmamda, aksine yargı kararları olmasına rağmen Anayasa’mızın “Anayasa değişikliklerinin ivedilikle görüşülemeyeceği” hükmünden ne anlaşılması gerektiğini gerekçelerimle ifade ettikten sonra, getirilen Anayasa değişiklik teklifinin görüşmelerine Genel Kurulun ilke olarak çalışmadığı pazar günü başlanılması, çalışmalara hafta sonu devam edilmesi, hazırlanırken yüksek yargı dâhil bilim insanlarının görüşlerinin alınmaması, kamuoyuyla paylaşılan kaygı ve endişelere itibar edilmemesi, Genel Kurulun olağan çalışma saatleri dışında görüşmelerin saat 11.00’den program tamamlanana kadar sürdürülmesi, maddeler üzerindeki kişisel söz ve değişiklik önerge haklarının iktidar grubuna mensup milletvekilleri tarafından engellenmesi, açılan bir usul tartışmasında sadece 2 kişiye söz verilmesi gibi tespitlerin, Anayasa değişiklik teklifinin Anayasa’ya aykırı bir biçimde ivedilikle görüşüldüğünü ortaya koyduğuna vurgu yapmıştım. Sözlü soruların görüşülmemesi ve gündem dışı konuşmaların yaptırılmamasını da “ivedilikle görüşülmeme” kuralına aykırılık şeklinde değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum.

Anayasa değişikliğiyle ilgili, 19 Nisan 2010 günü saat 13.00’te başlayan müzakereler ertesi gün 07.00’ye kadar devam etmiş, aynı gün saat 15.00’te başlayan müzakereler de bu sabah 04.00’e kadar sürmüştür. Bu müzakere yöntemi değişikliğin ivedi, yani tez elden sonuçlandırılmasının istendiği anlamına gelmektedir. Gece 24.00’ten sabahın 07.00’sine kadar devam eden tartışmalar muhtemel bir referanduma karar verecek olan milletimizin gözünden kaçırılmış olmuyor mu?

Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliğini acele olarak çıkarmak istediklerini AKP’ye mensup milletvekilleri yaptıkları konuşmalarda da itiraf etmişlerdir. Bu çerçevede, Sayın Canikli, 88’inci Birleşimde görüşmelerin hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini istediklerini söylemiştir.

Yine AKP Adıyaman Milletvekili Sayın Aydın, aynı birleşimde “Şimdi AK PARTİ olarak bizler de bugün bir grup önergesiyle halkımızın bizden çok acil olarak beklediği bir Anayasa değişikliği paketini getirdik.” demiştir. Bütün bu hususlar muhtemel bir yargı denetiminde mutlaka dikkate alınacaktır.

Değerli milletvekilleri, AKP Anayasa değişikliklerini acil görüşmediklerini ispat için bazı gerekçeler yaratma çabası içindedir. Nasıl mı? Bir örnek vermek istiyorum: AKP, grup önerisiyle Anayasa değişikliklerini öne alırken sadece bunu öne almadıklarını göstermek için, 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 6’ncı sırasına almasını istemiştir. Anayasa değişikliklerinin ilk turunun on gün sürmesinin kararlaştırıldığı bir durumda, on gün görüşmelerine başlanamayacak bir kanun tasarısının, üstelik kırk sekiz saat geçmeden gündemin ön sıralarına alınmasının sizce başka bir amacı olabilir mi? Bununla “Bakın, biz sadece Anayasa değişikliklerini ön sıraya almadık, başka bir kanun tasarısını da öne aldık.” denilmek istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, önergelerin işleme alınmasıyla ilgili olarak İç Tüzük’e aykırı olduğunu düşündüğüm bir uygulamayı da bu arada tutanaklara geçirtmek istiyorum. İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin birinci fıkrasında, kanunlarda ve İç Tüzük’te aksine bir hüküm yoksa, kanun tasarısı veya teklifinde bir maddenin değiştirilmesi, metne ek veya geçici madde eklenmesi hakkında milletvekilleri, esas komisyon veya Hükûmetin değişiklik önergeleri verebileceği, bu esaslar dairesinde milletvekilleri tarafından Anayasa’ya aykırılık önergeleri dâhil her madde için yedi önerge verilebileceği, her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkının saklı olduğu öngörülmektedir. Başkanlık Divanı, İç Tüzük’ün saklı tuttuğu grup önerilerini miras hukukundaki saklı pay gibi düşünüp yedi önerge hakkı içinde değerlendirmektedir. Bu uygulamanın doğru bir hukuki yoruma dayanmadığı kanaatimi tekrar ifade etmek istiyorum. Vereceğim örnekte bu uygulamanın yanlışlığının kendiliğinden ortaya çıktığını sizler de göreceksiniz. Diyelim Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok parçalı bir yapı oluştu ve sekiz adet siyasi parti grubu ortaya çıktı. O takdirde, grupların dışında hiçbir milletvekiline değişiklik önergesi verme hakkı tanımasanız bile grupların saklı olan haklarını yine de veremeyeceksiniz. Gruplar dışında milletvekillerine değişiklik önergesi verme hakkının yasama faaliyetini yavaşlatacağını düşünüyorsanız, o takdirde İç Tüzük’ün ilgili hükmünü değiştirmelisiniz. AKP’nin İç Tüzük’ten doğan bir hakkı kötüye kullanarak verdiği engelleyici önergeleri bir tarafa bırakalım, sırf İç Tüzük’ün söz konusu hükmünün yanlış uygulaması nedeniyle benim ve başka bazı milletvekillerinin değişiklik önergelerinin Anayasa değişikliğinde işleme alınmaması Genel Kurulda yapılan bu Anayasa değişikliği müzakerelerini sakatlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, 88’inci Birleşimde Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Kuzu’ya, Anayasa değişikliğine göre oluşacak yeni Anayasa Mahkemesi üyelerinin, içinde kendileriyle ilgili hükümlerin de yer aldığı bu Anayasa değişikliğinin Anayasa’ya uygunluğunu denetleyip denetleyemeyeceklerini sordum. Sayın Başkanın istemeye istemeye verdiği cevap: “Ee, tabii ki, yani, kendiyle alakalı yeri denetleyecektir. Gayet doğal. Bunda bir şey yok ki. Ama Anayasa değişikliğine şekil bakımından bakacak. Onun altını çizelim evvela. Yani bakacağı şeyler belli.”

Değerli milletvekilleri, Sayın Kuzu verdiği cevapta, yeni Anayasa Mahkemesi üyelerinin kendileriyle ilgili bu değişikliğe bakacaklarını ifade ettiği gibi, onlara nasıl inceleyecekleri konusunda direktifte bulunmuş olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bu Anayasa değişikliğini hazırlayanların planlarını düşünebiliyor musunuz? Yapılan değişikliğe göre belirlenen Anayasa Mahkemesi üyeleri kendilerinin seçimlerini de kapsayan bir Anayasa değişikliğinin Anayasa’ya uygunluğunu denetleyebilecektir. Bunun içindir ki, yeni üyelerin seçim süresi otuz gün içine sıkıştırılmıştır. Bu düzenleme, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kapatılması istenen bir siyasi partinin üyelerinin kapatma davasının açılmasına izin vermeye yetkili kılınmalarının bir başka versiyonudur.

Değerli milletvekilleri, bu Anayasa değişikliği teklifi milletin değil AKP’nin acil ihtiyaçlarına cevap vermek üzere hazırlanmıştır. Değişiklikle ne işsize iş ne yoksula aş ne esnafa siftah ne memur ve emekliye zam ne daha iyi sağlık, eğitim ve güvenlik hizmeti ne iddia edildiği gibi demokrasi vardır. Teklifin içinde askerî ihtilalin 82 Anayasası’nın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) - …geçici 15’inci maddesiyle kendisine tanıdığı koruma kalkanına benzer bir kalkan AKP için öngörülmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Eğer önce siz, ardından millet bu teklifin yasalaşmasına engel olmaz iseniz, bu kez askerî değil ama sivil bir diktatörlüğümüz olacağından kuşkunuz olmasın.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Esfender Korkmaz, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılar sunuyorum. Ben, lehte söz almış bulunuyorum.

Size gazetede çıkan ve İnternet’te çıkan bir ilanı aynen okumak istiyorum: “Herhangi bir bankadaki sistemin yarattığı tabloya şöyle bir bakalım.” diyor ilan. “Diyelim ki 5 bin lira kredi borcunuz var. Bankaya asgari yüzde 20 ödeme yapıyorsunuz. Banka sizden ayda 250 lira, yılda 3 bin lira faiz alıyor. Bitmez bu borç.” diyor. Aynen ilan öyle diyor: “Bitmez bu borç.” Hani biz derdik ya, yahut da deniyor ya: “Ömür biter, yol bitmez.” Bu da diyor ki: “Hayat biter, borç bitmez.” Ve ilan devam ediyor: “Biz tüm borcunuzu kapatıyoruz. Bize on iki ayda 800 lira faiz veriyorsunuz.” Yani, düşünün ki bir asgari ücretli, 4 kişilik bir ailenin çalışan asgari ücretlisi ayda 605 lira alıyor, kredi kartından dolayı bankaya her ay 250 lira faiz ödemek zorunda kalıyor, yani 600 liranın 250 lirasını hayat boyu ödemek zorunda ama bu ilanda diyor ki: “Bize on iki ayda 800 lira faiz veriyorsunuz.” Bu ilanı veren kim arkadaşlar? Bu faizi alan bankalar, bu ilanı veren tefeci.

Bakın, çok ağırdır, ifadesi mümkün değil; tefeciler halkı bankaların elinden kurtarıyor. Tefeci ilan veriyor “Ben sizi bankaların elinden kurtaracağım.” diyor. Arkadaşlar, Türkiye’nin kredi kartının gerçeği budur ve daha çok gerçeği var.

Kredi kartı faizinin azami oranlarını yasaya göre Merkez Bankası tayin ediyor. Yirmi bir bankanın tamamı, ilan edilen azami, en yüksek faiz üzerinden, yani nakit çekilmesi hâlinde yıllık yüzde 33,6, gecikme faizi olarak da yıllık yüzde 42,6 faiz alıyor. Merkez Bankası referans faizi olarak haftalık repo faizini yüzde 8 ilan ediyor. Bakın, aklınızda tutun, Merkez Bankası bankalara yüzde 8 faizle para veriyor, bankalar mevduata yüzde 8 faiz veriyor ama kredi kartlarından yüzde 42,6 faiz alıyor. Bu, ne demektir? Merkez Bankası bu faizleri tayin ettiğine göre, Merkez Bankası bankaların bir ajansı gibi çalışıyor. Yüzde 42,6 faiz ilan eden bir Merkez Bankası, bir ülkede, söyler misiniz, istikrarı nasıl sağlayacak, enflasyonu nasıl sağlayacak ve piyasa düzenine, para düzenine nasıl hâkim olacak?

Arkadaşlar, yirmi bir banka var, bu yirmi bir bankanın tamamı ilan edilen en yüksek orandan faiz alıyor. Yani bu ne demektir? Bankalar arasında hiç rekabet yok mu? Hepsinin en yüksek orandan faiz alması fiilî kartel demektir arkadaşlar. Bu yani sanal değil, gerçek olarak fiilî kartel demektir.

Peki, Anayasa ne diyor? Anayasa’nın 167’nci maddesi “…piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi devlet önlemek zorundadır.” Arkadaşlar, fiilî kartel var ama Hükûmet yok. Yani Hükûmetin işi Anayasa’yı uygulamak değil mi?

Bir başka örnek vereyim. Yine Anayasa’nın aynı maddesi diyor ki: “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri almak zorundadır.” diyor.

Şimdi, bankalar yüzde 8’le mevduatı alıyor, yüzde 420 kârla, gecikme faizlerinden de yüzde 532 kârla tüketiciye satıyor. Arkadaşlar, yüzde 532 kâr spekülatif kâr mıdır, normal kâr mıdır? Bize göre spekülatiftir. Merkez Bankası bu şartlarda, faizi tayin ediyor ya, spekülasyona alet oluyor mu, olmuyor mu? Spekülasyonu yaratan, spekülasyon ortamını yaratan Merkez Bankası mıdır, değil midir?

Şimdi ve nihayet, bankaların tüketiciye yüzde 532 kârla para satmasına acaba Hükûmet niye kayıtsız kalıyor, yani neden kayıtsız? Bu sanal değil, bu da gerçek.

Arkadaşlar, böyle bir istismar hiçbir piyasa düzeninde olmaz. Aslında gerek Merkez Bankası gerek Hükûmet Anayasa suçu işliyor, çok açık, net.

Bankalar dolar kredilerinden de, bakın, ne alıyor? Yüzde 37,3 alıyor, dolar kredilerinden. Yüzde 30,5 senelik, hani nakit çekersiniz ya, oradan faiz alıyor, kredi kartıyla nakit çektiğiniz zaman. Libor faizi ne? Sıfıra yakın.

Arkadaşlar, bunlar, bu faizler Guinness Rekorlar Kitabı’na geçer mi, geçmez mi? Ben size söyleyeyim; Sayın Başbakanın “İşsizlik yok, sanaldır.” yani “Türkiye’de işsizlik sanaldır.” demesini gelin hep beraber Guinness Rekorlar Kitabı’na götürelim. Ben kırk yıldır iktisatçıyım, tövbe, böyle bir şey görmedim. Yani günde 10 kişi bizi arıyor işsiziz diye. Efendim...

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Buna inananlara bak ya! Buna öyle inananlara bak!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hepimizin kapısını her gün insanlar çalıyor. İş Bulma Kurumu önlerinde bir sürü kuyruklar var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yanlış görüyorsunuz Hocam, herkesin işi var!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – 6 milyon insan işsiz. Bakın, işsizlik platosu nasıl yükseldi, onu da söyleyeyim. 1995-2000 arasında ortalama işsizlik yüzde 7, 2001-2008 arasında yüzde 10,7, 2010 ve sonrası, orta vadeli planda var, yüzde 14. Şimdi, arkadaşlar, ben size soruyorum: Bu sanal mıdır, gerçek midir? Eğer sanalsa niye TÜİK böyle bir yanlış yapıyor? Yani TÜİK’in işi sanal olan işsizliği mi açıklamak?

Şimdi değerli arkadaşlar, gerçekten bu Guinness Rekorlar Kitabı’na bunun girmesi lazım.

Şimdi, ne oluyor arkadaşlar, sonuçta ne oluyor? Sonuçta, eğer bir probleme doğru teşhis koymazsanız doğru çözüm üretemezsiniz. Eğer siz işsizliğe sanal derseniz işsizliği çözemezsiniz. İşsizliği çözemezseniz ne olur? İşte, görüyorsunuz, 4 tane gençten 1’i işsiz, 5 tane vatandaştan 1’i işsiz. Peki, işsizlik önemli bir sorun değil mi? İşsizlik en önemli sorun çünkü işsizlik demek terör demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – İşsizlik demek anarşi demektir, işsizlik demek yoksulluk demektir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de işsizliğin çözülmesi olmazsa olmazdır. Eğer başka bir ülkede olsaydı, bizim gibi fiilî işsizlik oranı yüzde 21, yüzde 22 düzeyinde olsaydı hiçbir hükûmet kalamazdı.  Bizim bu Hükûmet nasıl kalıyor, aklım ermiyor arkadaşlar.

“Orada kimse yok mu?” Hürriyet’in bugünkü manşetini lütfen okuyun: “Orada kimse yok mu?” Bu, işte Türkiye’deki işsizliği sanal sananların getirdiği sonuçtur. İşsizlik sanal değil, işsizlik bu ülkenin gerçeğidir. Bu gerçekleri görmediğimiz takdirde Türkiye’yi yönetemeyiz, yönetme hakkımız yoktur.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.

Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin önerisinin aleyhinde söz aldım. Yüce Meclisi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce konuşan hatiplerden birisi Anayasa’nın 148’inci maddesinde geçen ivedilikle görüşülmeme hususunu dile getirdi. 148’inci maddeyi 175’inci maddeyle birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Burada ivedilikle görüşülmeme konusu, Anayasa değişiklik tekliflerinin Genel Kurulda iki defa görüşülmesi olarak açıklanmaktadır. Bu, özel hükümdür. Anayasa Mahkemesinin kararları da bu doğrultudadır.

Bunu açıkladıktan sonra, değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çok önemli bir Anayasa değişikliğini gündemine almıştır. Toplumun büyük bir kesiminde değişmesi konusunda mutabakatın olduğu Anayasa değişikliklerinin bir an önce görüşülmesini milletimiz bizden beklemektedir. Ülkemizin demokrasi standartlarının yükseltilmesi, hukuk devletinin güçlendirilmesi, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkılması hedefindeki engellerin ortadan kaldırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerçekleştirdiği bu tarihî görüşmelerin kararlaştırdığımız takvime göre tamamlanmasını milletimiz bizden beklemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin kalbi Ankara’da atıyor. Milletin gözü temsilcilerin üzerindedir. 12 Eylül darbe Anayasası’nı değiştirmeye çalışıyoruz. Buna niçin, kimler karşı durabilir? Milletimiz bu büyük demokrasi projesine “evet” diyen parmaklar ile “hayır” diyen parmakları ödüllendirecek veya cezalandıracaktır. Tarih, tarihi yapanlar ile bu tarihi bozanları elbette yazacaktır. Milletimizin her problemi bizim için çok önemlidir.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – İnanarak söyle! İnanarak söyle!

AHMET YENİ (Devamla) – Ancak, bütün milletimiz anayasayı değiştirmemizi beklemektedir ve bütün milletimiz, şu anda buna kilitlenmiş durumdadır. Meclise getirdiğimiz yasal düzenlemeler, tüm vatandaşlarımızla birlikte bütün piyasalarımızın, ekonomimizin biraz daha canlanmasına, turizmin, ticaretin daha da gelişmesine, yatırımların daha da hızlanmasına yönelik çalışmalarımız olmuştur. Aynı zamanda, insanımızın gelir seviyesini, alım gücünü artırmak, üretici ve tüketicilerimizin hepsinin haklarını koruduğumuz kanuni düzenlemeler olmaktadır.

Biz milletimiz için, ülkemiz için getirilen her türlü desteğe açık bir partiyiz. Bu yapılanların tüm milletimize mal olduğunu, her kazanılan zamanın ülkemiz lehinde işlediğini bilmekteyiz. Muhakkak ki, bankalarımız kredi arzında bulunacaklardır. Ticari işleyişlerini, kârlılıklarını artırmaya yönelik çalışmalar yapacaklardır. Bu anlamda, kredi sunumlarıyla birlikte banka kartlarını da ço-ğaltacaklardır. Muhalefetin “Ekmek, peynir gibi kredi kartı dağıtılıyor.” tenkitleri, yerinde değildir. Kredi kartlarının artışındaki bu işleyiş, ortaya çıkan talebe yönelik olarak yapılan bir çalışmadır.

Ey milletim, 2002 öncesi DSP-MHP-ANAP döneminde olduğu gibi, bankalar ve dolayısıyla şirketler batsın mı? Bunu mu istiyorsunuz?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Çığ gibi geliyor, çığ gibi; duramayacaksınız karşısında.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ahmet Bey, hâlâ 2002; başka sermayeniz kalmadı galiba!

AHMET YENİ (Devamla) – Buna milletimiz izin vermez ve bugüne kadar da vermedi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyüyen bu bankalarımızın reel sektöre verdiği destek, ekonomimizde iş ve istihdam alanlarımıza aktardığı kredi imkânları, ülkemizin kalkınması için büyük önem arz etmektedir. Tüm dinamiklerimizle birlikte ele alarak çözmek zorundayız. Bizler bunun gibi her konuda yaptığımız tüm yasal çalışmalarımızı, Türkiye ekonomisinin bütün aktörleriyle, mali ve ticari tüm faktörleriyle birlikte ele alarak ortaya koyduk ve bu çerçevede çözüm getirdik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her çalışmada olduğu gibi kredi kartlarında da bütün kesimlerle, sosyal ve ticari gruplarla, tüketicilerle, birlikte konuşarak, farklı alternatifleri de getirerek çözümleri ürettik. Geçtiğimiz sürede, bir kısım çevrelerce devamlı olarak kasıtlı ve haksız olarak eleştirilen Hükûmetimiz ve bizler, her gün, her alanda ortaya koyduğumuz gerçekçi yaklaşımlarla, attığımız emin adımlarla ilerlemekte, vatandaşlarımızın taleplerine çare olmaktayız. Piyasalarımızın ve işleyen tüm sistemlerimizin moral ve motivasyon kazanması için elimizden gelen tüm tedbirleri almaktayız ve alıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaptığımız düzenlemeyle bankalarımızın işleyişinde önemli bir faktör olan kredi sistemimizi daha sağlıklı bir zemine taşıdık. Bir taraftan da kredi taleplerine cevap veren bu kuruluşlarımıza daha güçlü ve daha güvenli bir ortam hazırladık, milletimize kolay ve ucuz kredi sağlasınlar diye.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentoda bu dönem yani 23’üncü Dönem başladığından bu yana birçok kanun tasarı ve tekliflerini görüşmüş bulunmaktayız. Çıkardığımız her yasal düzenleme, ekonomiden sanayimize, eğitimimizden güvenliğimize kadar her alanda bizlere, milletimize katkı ve kazanç sağlayan çalışmalar olmuştur. Aynı zamanda, yapılan bu yasal düzenlemeler, bizleri milletimizin nazarında huzurlu ve mutlu kılmakta, görevimizi yerine getirmemiz anlamında vicdan rahatlığı oluşturmaktadır.

Banka Kartları ve Kredi Karları Kanunu’nda düzenleme getiren beş maddelik düzenleyici kanun, yıllardır birikerek gelen, çığ gibi büyümüş bir borç yığınını düzene koymuştur. Artık, dünyanın her yerinde, mali, ticari, sanayi piyasalarımızın tamamında yerleşmiş olan bu devasa para hareketinin yaşandığı ekonomik döngüyü daha sağlam temeller üzerinde işletmek, akılcı ve makul bir anlayışla… Sisteme dâhil olanları da bir kısım mali yükümlülüklerle birlikte sistemli bir işleyişe kazandırdık. Artık, kredi kullananlar, tüm bireyler, tüketicilerimizin hepsi, bankalarımızın finansman kaynaklarımızın başında geldiğini, ekonomimizin bel kemiği olduğunu biliyoruz. Bunlara karşılık, tüm bireylerimizden de, bu arenada bulunan herkesten de yapıcı ve yaklaşımcı adımları atmasını bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nda yaptığımız yasal düzenleme, bankalarımızla kredi kartı kullanıcıları arasındaki bağı sağlıklı olarak sürdürmek, hak ve sorumlulukları net olarak belirlemek, biriken borçların da makul bir şekliyle ödenmesini sağlamak amacıyla yapılmıştır ve uygulamaya da konmuştur. Kredi kartlarının amacının dışında kullanılması, borç ödeme aracı veya borcu öteleme aracı olarak kullanılması gelecekte daha büyük sorunlarla karşılaşılmasına sebebiyet verecektir. Bu şekilde kullanımın çok daha pahalı bir bedelle ödeneceğini herkes bilmektedir; bu, dünyanın her yerinde de böyledir. İşte, bu nedenlerle, kredi kartlarını daha rasyonel olarak, esas amacına uygun şekilde kullanarak bunlardan istifade etmenin yollarını milletimize anlatmalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; banka kredi kartları, günlük alışverişlerden tüm ticari faaliyetlere kadar yapılan her ticari işlemin kayıt dışı kalmaması yönünden, buradan da direkt olarak vergi gelirlerimize yansıması açısından önemini bir kat daha artırmış bulunmaktadır.

Kredi kartları, esasen, bir nakit kullanım aracı gibidir. Geleceğe yönelik, ancak zamanı geldiğinde borcun ödenmesi gereken bir harcama aracıdır. Tabii ki bu kullanımın getirdiği sorumluluklarımızı da, yükümlülüklerimizi de hep beraber bilmek zorundayız. İşte, yapılan bazı düzenlemelerle alakalı birkaç örnek vermek istiyorum: Kredi kartı kullanım bedelini, asgari ödeme tutarını, temerrüde düşmüş kredi borçlarının yapılandırılmasını yeniden düzenledik ve bu çerçevede birçok düzenlemeler ve kolaylıklar getirdik. Kullanılan kredinin bir gün ödeneceğini vatandaşımıza anlatmamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen tamamlayınız.

YILMAZ TANKUT (Adana) – İşten çıkardıysan nasıl ödeyecek?

AHMET YENİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, gelip, ödememenin nasıl yapılacağını milletimize anlatmaktan ziyade, bu sistemin nasıl çalıştığını yüce milletimize anlatıp bu kolaylıklardan istifade etmelerini sağlamamız gerekiyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İş vereceksin, iş!

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Nerede kolaylık var? Kolaylık nerede?

AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bizim gayemiz, Türkiye'nin standartlarını yükseltmektir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ama kendi standardınızı yükselttiniz!

AHMET YENİ (Devamla) – Bizim amacımız, ülkemizi her alanda medeniyetler seviyesinin üstüne taşımaktır.

Değerli milletvekilleri, milletimiz, bugün, bizden bir an evvel Anayasa değişikliğini bekliyor. Bütün ekranlar buna kilitlendi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kimse beklemiyor.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Kart mağdurları da seni dinledi ama!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bravo(!)

AHMET YENİ (Devamla) – Sizler bunu ne kadar tıkamaya çalışırsanız çalışın, yüce milletimiz bizi ekranları başında izliyor. [CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)]

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Çok güzel! Samsun seninle gurur duyuyor Ahmet Bey!

KADİR URAL (Mersin) – Samsun sana selam söylüyor(!)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.

Sayın Mengü

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Okay, Sayın Mengü’nün bir talebi var galiba. 

Sayın Mengü, bir söz talebiniz var. İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince bir dakikalık süre veriyorum.

Buyurun Sayın Mengü.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün,  MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, kredi kartlarında olan borçlar ülkeyi büyük bir kaosa doğru götürüyor. Bu tabiri bilerek ve altını çizerek söylüyorum, Türkiye bir ikinci banker faciasıyla yüz yüze. Acaba, Hükûmet bugünden tedbir almayı düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mengü.

Sayın Tütüncü, yine İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince size bir dakikalık süre veriyorum.

Buyurun.

10.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Değerli AKP Sözcüsünü dinledik. Yani doğrusu, böyle bir şeyi düşünmek dahi mümkün değil.

Bakınız, kredi kartı borcunu ödemeyenlerin sayısı 2008 ve 2009 yıllarında 4 kat artmıştır, ferdî kredi borçları 12 kat artmıştır. Bu tablo neyi gösteriyor? Bu tablo, Türkiye’de bir numaralı sorunun işsizlik ve yoksulluk sorunu olduğunu gösteriyor.

Şimdi, Sayın AKP Sözcüsü buraya çıkıyor, diyor ki:  “Türkiye'nin bir numaralı sorunu Anayasa değişikliğidir. Millet Anayasa değişikliğini bekliyor.” O zaman, ben bir öneri yapıyorum: Lütfen, o çağdışı görmüş olduğumuz o sosyal güvenlik yardımı var ya, hani kömür dağıtıyordunuz, gıda paketi dağıtıyordunuz, bundan sonra Anayasa kitapçığı dağıtınız olur mu değerli milletvekilleri!

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.


III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yoklama talebimiz var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Değerlendireceğim Sayın Okay.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım ancak oylamadan önce bir yoklama talebi vardır, yerine getiriyorum:

Sayın Okay, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Keleş, Sayın Mengü, Sayın Kart, Sayın Erenkaya, Sayın Özkan, Sayın Korkmaz, Sayın Köse, Sayın Çöllü, Sayın Güvel, Sayın Arat, Sayın Ağyüz, Sayın Yalçınkaya, Sayın Karaibrahim, Sayın Hamzaçebi, Sayın Tütüncü, Sayın Erbatur, Sayın Arat, Sayın Bingöl, Sayın Selvi.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/137) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

3.- (10/351, 10/454, 10/527) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun, 21.04.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Kemal Kılıçdaroğlu

                                                                                                                                İstanbul

                                                                                                                        Grup Başkanvekili

Öneri :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/351), (10/454) ile (10/527) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul'un, 21.04.2010 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ali Arslan, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehine söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, grup önerisi, Türkiye’deki emekli yurttaşlarımızın sorunlarının tespiti ve sorunlarına çözüm bulunmasıyla ilgili bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasıyla ilgili.

Çok önemli bir konu gerçekten. Tıpkı siftahsız kepenk kapatmak zorunda kalan, alışveriş merkezleriyle rekabet edemedikleri için her birisi bir borç batağına gömülmüş esnaflarımız gibi; yine, tıpkı AKP’nin uyguladığı tarım politikaları nedeniyle yıllardan beri ürettiklerinin fiyatı neredeyse aynı kalan, hatta bazı ürünlerde azalan ama kullandığı tarım girdileri katlanarak arttığı için aynı esnaflarımız gibi borç batağına gömülen, büyük sıkıntı çeken çiftçilerimiz gibi; yine, bin bir güçlükle üniversite sınavlarını kazanıp üniversiteyi bitirdikten sonra iş bekleyen, neredeyse toplumun en önemli sorunlarından birisi olan işsizlik gibi, işsiz yurttaşlarımız, işsiz gençlerimiz gibi emeklilerimiz de maalesef çok büyük sıkıntı içindeler. Sanıyorum, Meclisin üzerinde çalışması gereken en önemli, acil çözüm bekleyen sorunlardan birisi bu emekli yurttaşlarımızın sorunu olsa gerektir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa ülkelerinde emekliler, emeklilik dönemlerini bir ikinci yaşam olarak değerlendiriyor. Çalışırken gerçekleştiremedikleri hayallerini emekli olduktan sonra gerçekleştirecekleri umuduyla yaşıyorlar ve gerçekten de bu hayallerini gerçekleştirme fırsatı buluyorlar. Bir ikinci yaşam! Ben Muğla Milletvekiliyim, turizm beldelerinde görüyorum, Avrupa’nın, dünyanın birçok ülkesinden emekli yurttaşlar, emekli kişiler Türkiye’ye tatile geliyor. Bir ikinci yaşamı gerçekleştirme şansını buluyorlar. Ama bakın, Türkiye’de hangi emekli bir başka tatil beldesine tatile gidebiliyor? Bırakın başka bir ildeki emekli yurttaşımızın tatil beldesine gitmesini, Muğla’daki emekli yurttaşlarımız Muğla’nın o cennet kıyılarında, Bodrum’da, Marmaris’te bir gün bile tatil yapma fırsatını bulamıyor, hatta denizi görmeyen yurttaşlarımız var. Nerede ikinci yaşam? İkinci yaşam değil Türkiye’deki emeklilerin durumu, bir yaşam kavgası, yaşam mücadelesi, hayatta kalma kavgası; âdeta öyle.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye İşçi Emeklileri Derneğinin bir araştırması var, 4.362 kişiyle yapılan bir anket bu, kırk yedi ilde yapılmış. Emeklilerimize sormuşlar “Hiç tatile gittin mi?” diye, yüzde 95’i “hayır” diyor. Emeklilerimizin yüzde 81’i hiç sinemaya bile gitmemiş, bırakın tatile gitmeyi!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Cahilliklerindendir(!)

ALİ ARSLAN (Devamla) – Ne oldu ikinci yaşam? Yok ki ikinci yaşam. Yaşam kavgası var, yaşam mücadelesi var. Tatili, sinemayı, kitabı, tiyatroyu unutmuş, yok; gündeminde öyle bir konu yok, yaşam kavgası veriyor.

Yüzde 75’i emeklilerimizin, borçlu. Yine yüzde 75’i açlık sınırının altında ücret alıyor. Geçtiğimiz günlerde ben yine bu kürsüden emekli yurttaşlarımızın sorunlarını dile getiren bir konuşma yaptım. Sağ olsunlar, büyük teşekkürlerini aldım emeklilerin. Hemen arkasından “Emekli maaşları zammıyla ilgili Başbakan açıklama yapacak.” dendi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı “Bakanlıkta emeklilerin maaşını artırmak üzere büyük bir çalışma gerçekleştiriyoruz.” dedi.

Bildiğiniz gibi emekli vatandaşların bir intibak sorunu var. Aynı yıl çalışmış, aynı yıl işe girmiş ama emeklilik tarihi farklı farklı olan yurttaşlarımız çok farklı maaşlar alıyor, yüzde 60’ı bulan farklılıklar var. Bunun giderilmesi gerekiyor. Bakan da dedi ki “Bu konuda çalışma yapıyoruz.” Sevindik. Sonra geldi Başbakan dedi ki “Müjde veriyorum emeklilere, emekli maaşlarını artıracağım.”

Ne kadar arttı arkadaşlar? 30 lira, 40 lira ancak. Başbakanın verdiği emeklilere zam, 30 lira, 40 lira!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Yüzde 24…

ALİ ARSLAN (Devamla) – Yüzde 24 değil. Zaten yüzde 4,6’sını vermek zorundaydınız. 60 liraya tamamlamak durumunda kaldınız en düşükleri. Verdiğiniz zam 34 lirayı bulmuyor -ekstradan verdiğiniz zam- en düşük maaşı olanlara.

Değerli arkadaşlarım, tam bir aldatmaca, tam bir kandırma!

Şimdi, bakın, anketten bazı rakamlar vermek istiyorum size. Krizle, biliyorsunuz, işsizler, işini kaybedenler, dükkânını kapatanlar annelerinin babalarının evlerine sığındılar, emekli maaşlarıyla geçiniyorlar. Soru şu: Bakmakla yükümlü olduğunuz kaç çocuğunuz var? Yüzde 72,5’i diyor ki: “Bakmakla yükümlü olduğum insan var.” Bakın, o kıt kanaat, az emekli maaşıyla sadece emeklinin kendisi geçinmiyor, bütün aileyi geçindirmeye çalışıyor. Ama verdiğimiz maaş gerçekten çok komik.

Büyük sıkıntı çekiyor yurttaşlarımız, intihar ediyorlar biliyorsunuz. Başbakanlığın önünde şakağına tabanca dayadı emeklinin birisi. Gazetelerin 3’üncü sayfaları emekli intiharları haberleriyle dolu. Büyük sıkıntı çekiyorlar, bu sıkıntıyı bu Meclisin çözmesi gerekiyor. Bence en büyük kararlarından birisi bu olmalı.

Yüzde 60,5’inin ise çocuğu var. Üçte 1’i kirada yaşıyor. Emekli olmuş, yıllarca çalışmış; bu devlete, bu millete hizmet etmiş, üçte 1’i kirada yaşıyor.

“Emekli aylığını yeterli buluyor musunuz?” diye sormuşlar. Yüzde 95,7’si “Hayır.” diyor. Gerçekten bir trajedi, bir dram. Bunu çözmek zorunda bu Meclis, bu Meclisin en büyük görevlerinden birisi bu.

“Yeterli besleniyor musunuz?” diye sormuşlar. Yüzde 90’ı “Hayır.” diyor. Ayda 1 kilogramdan az et alan emekli sayısı emeklilerin yarısı, değerli arkadaşlarım. Ayda 1 kilo et alamıyor emekli yurttaşlarımızın yarısı, büyük sorun. Ne yapıyor? Ekmekle karnını doyuruyor. Çok enteresan bir rakam var: Emekli yurttaşlarımızın yüzde 80’i evine bir ile altı arasında ekmek alıyor. Aç kalan karnını ekmekle doyurmaya çalışıyor.

Değerli arkadaşlarım, borcu var mı? Yüzde 74,3 borcu olan.

Sağlıkla ilgili büyük sorunları var. Sürem yetmeyecek, sanıyorum geçtiğimiz oturumda, geçen bu kürsüye çıkıp anlattığımda bahsetmiştim sağlık sorunlarından, onu geçiyorum.

Bakın, tabii sorun bu kadar büyük olunca, sorun da çözülmeyince bir soru var, çok çarpıcı bir sonuç: En güvenilir kurumlar içinde Hükûmetin payı yüzde 6,8; Meclis yüzde 5,3. Yani siz emeklinin sorununu görmezden gelirseniz, emekliyi de intiharla baş başa bırakırsanız, emekliyi sabahları ucuz ekmek almak için ekmek kuyruklarında can vermek zorunda bırakırsanız, bu rakamlar çok bile değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bakın emekli maaşıyla ilgili yaptıklarınız emekliye bir işkence aslında. Bakın, 1999 yılında emekli maaşları hesaplanırken TÜFE, artı, ülkenin kalkınmasından, gelişmesinden pay veriliyordu maaş hesaplanmasında. Ne yaptınız 2008 yılında? Cumhuriyet Halk Partisinin büyük itirazlarına rağmen bir emeklilik hesaplama yöntemi belirlediniz. Ne yaptınız? Kalkınmadan emekli maaşlarına yansıyan bölümü emekli maaşlarından çıkardınız, sadece TÜFE’ye bağladınız ve dediğim gibi emeklilerin yüzde 95’i açlık sınırının altında maaşlarla yaşamak zorunda kalıyor.

Değerli arkadaşlarım, sorun çok büyük. Türkiye'nin gerçek gündemi bunlar. Türkiye'nin gerçek gündemi işsizlik, Türkiye'nin gerçek gündemi emekliler, Türkiye'nin gerçek gündemi memurların sorunu, Türkiye'nin gerçek gündemi tarım sorunları. Biz ne yapıyoruz?

Değerli arkadaşlarım, gittiğiniz yerlerde, Allah aşkına soruyorum size, mahkemelerden şikâyetçi olan bir yurttaş gördünüz mü? (AK PARTİ sıralarından “Çok” sesleri.) Ne diye gördünüz?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sen nerede yaşıyorsun, nerede?

ALİ ARSLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gittiğiniz yerlerde emekliler mi size daha çok yakınıyor “Emekli sorunlarımı çöz.” diye, mahkemelerden mi daha çok yakınıyorlar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Mahkemelerden mi?

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gerçek gündemini unuttunuz. Sanal gündemlerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arslan, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Efendim, işsizlik sanalmış, emekli sorunları sanal, e sizin İslam cumhuriyeti kurma hedefleriniz reel, öyle mi? (AK PARTİ sıralarından “Nereden çıkarıyorsun?” sesleri) Sanal olan sizin, sizin niyetiniz. Sanal olan sizinkiler değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin gerçek gündemi… Gidin kahvelere, gidin tarlalara bakalım Türkiye'nin gerçek gündemi ne? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Var Anayasa’yla ilgili vatandaşın şikâyeti, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili var. Türkiye’deki yolsuzlukların temelinde dokunulmazlıkların olduğunu herkes öğrendi. Var mı pakette? Yok. 2/B’yle sorunları var topraksız orman köylüsünün. Pakette 2/B’yle ilgili bir düzenleme var mı? Yok.

Değerli arkadaşlarım, siz vatandaşın derdini değil, kendi niyetinizi gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz ama seçim yakın.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Halüsinasyon görüyorsun.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Buradan sizi uyarıyorum, gerçekten en azından emeklilerden, 9 milyon emekliden büyük bir tokat yiyeceksiniz. Ben bunu görüyorum, uyarıyorum sizi! Bırakın sanal hedeflerinizi, Türkiye'nin gerçek gündemine dönün.

Ben bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ne olursunuz emeklilerin sorununa kulaklarınızı tıkamayın diyorum. Hepinizi saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arslan.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı grubum adına “İslam cumhuriyetini kurmak istiyorsunuz, böyle bir niyetiniz var mı?” diye bir sataşmada bulundu. Cevap vermek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “söyledi” sesleri)

BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika süre veriyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, hepiniz milletvekiliyiz, Parlamentonun içindeyiz. Hepiniz kendi yörelerimizden, seçim çevrelerimizden seçilerek buraya geldik. Bu seçilme Anayasa’mızda ifadesini bulan Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, sosyal, laik ve bir hukuk devleti olması ilkesinden kaynaklanarak aldı. Bizlerin mevcudiyeti halkımızın iradesine bağlıdır. Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Bu ilkeleri buradan tekrar etmek durumunda kalıyorum çünkü arkadaşlarımız, ne yazık ki üzülerek ifade etmek zorundayım ki bu kürsüyü yanlış beyanlarla, yanlış diyaloglarla, yanlış tanımlamalarla zaman zaman işgal ediyorlar ve grubumuzu bu anlamda karalama niyetini gösteriyorlar.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İşgal değil, işgal değil, o kelimeyi yanlış kullanıyorsun.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yanlış konularla Meclisi işgal ediyorsunuz!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Halkımız bunu biliyor sevgili arkadaşlar. Bu söylemleri, grubum hakkında, grubum aleyhinde söyleyenlere şunu bir kez daha söylemek istiyorum: AK PARTİ Türkiye'nin bütün illerinde birinci sırada yer almış olan bir partidir, halkın iradesinin tecelli ettiği bir partidir.

KADİR URAL (Mersin) – Mersin’i ayır, Mersin’de alamadınız!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bugün demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin inancı AK PARTİ kadrolarında, AK PARTİ milletvekillerinde, bütün AK PARTİ Grubu çalışanları için de kayıtsız şartsız birinci derecede, birinci ilke olarak yer almaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Alamadınız kardeşim, Mersin’i alamadınız! Birinci parti değilsiniz!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bunu defalarca tekrar edeceğiz. Bıkmadan söyleyeceğiz çünkü bilinç oluşturmak bir maharet işidir, yetenek işidir. Eğer bilinç oluşturma konusunda yeteneğiniz yoksa bizim görevimiz bu bilinci sizde oluşturmak için sizin hatırınıza bir kez daha, bir kez daha çalışmaktır. Bunu yapacağız. Bizim Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerinden hiçbir kuşkumuz yok.

HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) – Vay, vay, vay! Ne zaman cumhuriyetçi oldunuz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Sizin varsa, bunu burada tekrar etmenize gerek yok, bunu tartıştırmanıza da gerek yok. Sizin varsa, kimin varsa…   

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bahçekapılı, lütfen… Teşekkür ediyorum.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bağlayacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı lütfen… Vermiyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/351, 10/454, 10/527) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhine söz isteyen Mithat Melen, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

MİTHAT MELEN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi adına Cumhuriyet Halk Partisinin emekliler hakkındaki verdiği araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Melen, isterseniz düzeltelim, şahsınız adına istediniz sözü.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Düzeltiyorum, özür dilerim şahsım adına. Şahsım adına olması daha iyi o zaman. Daha iyi, çünkü şahsım adına olunca daha önemli bir şey söylemek istiyorum o zaman: Emekli zaten ölmek üzere olduğu için aleyhte de söz edecek bir şey yok. Yani gerçekten ben de bir emekli olarak emeklinin ne durumda olduğunu çok iyi biliyorum. Bu konuda fazla araştırma yapmaya da gerek yok. Emekli gerçekten -elimde rakamlar var- en düşük 633 liradan 1.150 liraya kadar para alıyor. Biz iyi ki milletvekili emeklisi olabildik ki hayatta yaşama şansını bulabiliyoruz.

Onun dışında…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Milletvekili olmadan önce ne kadardı?

MİTHAT MELEN (Devamla) – Vaktimi size cevap vererek harcamıyorum, açın, bakın.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Değmez zaten!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MİTHAT MELEN (Devamla) – Açın bakın!

Ama esas mesele o da değil. Bakın, Türkiye'de 9 milyon emekliyi siyasi açıdan kullanan bir yapı, devamlı olarak her seçim öncesi bunlara 5-10 kuruş para verip, onları idare edip, ondan sonra her seçimden sonra bunlardan vazgeçip sürünme sınırlarına getiren bir yapı. Esas mesele burada. Bu yapıyı değiştirmek zorundayız. Niye? Yirmi tane hükûmet programına baktım ben.Yirmi tane hükûmet programı, Türkiye'de kadroların hakikaten yenilenmesi, yapılması üzerine programda yazı yazıyor, programa maddeler koyuyor; her gelen hükûmet devlet memuru adedini, sayısını artırıyor. O zaman ne oluyor? Birçok emekli doğuyor ve erken emeklilik meselesi ortaya çıkıyor ve herkese taviz vermek açısından devlet kesesinden yaptırımla yatırım yapmak zorunda kalıyoruz ve emeklilere de; çok emekliyle az memuru veya tersi, az memurla çok emekliyi beslemek zorundayız. Bir kere bu sistemi değiştirmek için oturup düşünmekte yarar var. Yoksa, emeklilerin maaşını her seçim öncesi birkaç kuruş artırıp, bir de dünyadaki IMF de başta olmak üzere birçok ülkeden baskı görüp bunları zaman zaman gereksiz yere devre dışı bırakmak, zaman zaman da iş sıkıya geldi mi devreye almakla bu işi çözemeyiz. Bütçedeki transferler konusundaki yük, bazen yatırımlardan daha fazla. Bunu da çok iyi düşünmek zorunda Türkiye, ama yaptığımız Sosyal Güvenlik Reformu’nun bile yeterli olmadığı konusunda hepimiz hemfikiriz. Onun için, araştırmadan çok, oturup bunları çözmek zorundayız.

Bu arada başka bir şeyi söylemekte yarar görüyorum: Bakın, şu son iki üç günden beri çok ciddi bir zorlama içerisinde, hem Türkiye hem hepimiz. Sabah yedilere kadar, altılara kadar burada oturup öyle önemli bir zorlama içerisindeyiz ki, parlamenter sistemdeki vekili zorluyoruz. Vekili ezmek niçin bu kadar önemli hâle geldi? Eğer parlamenter sistemin esası Türkiye Büyük Millet Meclisi ise onun da asli unsuru vekil. Bu vekil hakikaten zorlama içerisinde, hür iradesini söylemekte bile zorlanıyor. Niye? Sabah saat altıya kadar belirli şekilde el kaldırıp indirmekle oy vermekte. Hiç bunu düşünüyor musunuz arada?

Bakın, Anayasa’nın 50’nci maddesinde “Dinlenmek, çalışanların hakkıdır.” deniyor. Hiç bizim burada dinlenmekle ilgili bir fikrimiz yok. Niye? Çünkü, biz bir de sözüm ona bu piyasayı, bu Türkiye’yi düzenleyeceğiz, bunların, 75 milyonun önüne bir Anayasa çıkaracağız, onların refahını artıracağız. Fakat, milletvekili kendini düşünmeyen bir vekil! Sabah saat altıda mantıklı, aklı başında düşünen kaç vekil var?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hepsi… Hepsi…

MİTHAT MELEN (Devamla) - Veya doğru karar alabilecek aklen ve bedenen hakikaten sağlam kalabiliyor muyuz buralarda? Hiçbirimiz kalmıyoruz. Anayasa’nın 50’nci maddesi bu lafı söylüyor. Bizim burada bütün yaptıklarımız Anayasa’ya aykırı “Devlet herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığını sağlamakla görevlidir.” diyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi vekillerinin beden ve ruh sağlıklarını pek sağlayamıyor, onun için, her gün kavga çıkıyor burada!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kastediyorlar…

MİTHAT MELEN (Devamla) - Yani, bu, eğer hakikaten demokratik bir hakkı kullanmaksa, yanlış kullanıyorsunuz, yanlış iş yapıyorsunuz, yanlış karar alıyoruz onun için. Gerçekten bir kere düşünün! Kendi beden ve akli sağlığını düşünmeyen bir Türkiye Büyük Millet Meclisi ve sayın vekillerin çıkardıkları kanunlar çok doğru mu olur?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türkiye’ye nasıl sağlar? 

MİTHAT MELEN (Devamla) - Nasıl sağlar Türkiye? Zaten halkın çok ciddiye aldığı yok, milletin. Ben çok ciddiyetle bakıyorum kim televizyonları izliyor diye. Kimsenin baktığı yok, kimsenin izlediği yok. Hatta, bu Anayasa maddelerini kimsenin anladığı da yok.

ALİ KUL (Bursa) – Hocam, odalarımız güzel Allah’tan.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Yok, ben prensip olarak laf atmalarına cevap vermiyorum. Sonra şikâyet etmek zorunda kalırım yukarıya, onun için. Ona da kızarsınız. Onun için, hayır, onlara cevap vermeyeceğim.

Bakın, aramızda bir sürü hasta var. Zaten bundan sonraki dönemde çok ciddi hasta olacak. Belki bu Anayasa çıkacak ama 550’mizden 50’miz hasta olacağız. Birçoğumuz kalp krizi inşallah geçirmeyiz. İnşallah ölüm olmaz burada.

POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) – Allah sağlık versin Hocam.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Evet, evet… Göreceksiniz, bir hafta sonra hep birlikte göreceksiniz. Hep birlikte göreceksiniz. Bu kadar gayriinsani şartlar altında çalışan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi! Kime şikâyet edeceğiz onu acaba? Herhâlde Allah’a. Yani Avrupa Mahkemesine falan edemiyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Başbakana…

MİTHAT MELEN (Devamla) – Başbakana şikâyet edemeyiz; onun edilecek hâli yok. O da dün çok perişandı burada.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Başbakan da burada Sayın Melen.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Onun da durumu iyi değil, görüyorum.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Başbakan da bizimle beraber çalışıyor.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Onun için… Onun için bakın, Anayasa, Anayasa’yı değiştirmek… Tamam değiştirmeye hiçbir şeyimiz yok. Ee, bu kadar hepimiz uzlaşılmaz adamlar mıyız? Biz de uzlaşı için varız. Niçin uzlaşmıyoruz ki? Niçin şöyle daha insani, daha çok düşünerek… Şu Anayasa’nın 17 kere değiştirildiğini herkes biliyor; demek ki her seferinde yanlış yapıyorsunuz. 18’inci kere değiştirilecek, 20 kere değiştirilecek, yine değiştirilecek. Çünkü acele, çünkü hep siyasi, her şeye siyasi yaklaşıyoruz ve oturun, lütfen oturun ve şu konuşmalardaki içeriğe bir bakın. Kimler ne konuşuyor, neler diyoruz birbirimize? Bir bakın da hakikaten aczimizi anlayın. Türkiye’nin sorunlarına, birbirleriyle devamlı itişme ve kavga içerisinde olan, birbirlerine insan olarak saygı göstermeyen, sağlıklarını düşünmeyen bir 550 kişinin Türk toplumunun meselelerini böyle çözmesi mümkün değil. Bunu bir kere vicdanen bir düşünmemiz lazım. Gerçekten bunu söylüyorum. Yoksa Anayasa da değişir, kanun da yapılır ama bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türk toplumunun önünde olması lazım. Bu davranışlarıyla Türk toplumunun hepimiz gerisindeyiz. Bunları kafamızın bir tarafına lütfen bir koyalım. Her konuda böyle. Çünkü araştırma yapılmadan, hiç işin derinine inilmeden… Türkiye’de Anayasa da öyle. Hep işte, burada bilim adamları da anlattılar; dayatmacı Anayasa. Bu farklı bir Anayasa değişikliği mi? Bu Anayasa bir daha değişecek. 20’nci kere değişecek, 30’uncu kere değişecek. Niye? Çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde… Bazı ülkeler anayasasız idare ediyor kendilerini, biz devamlı Anayasa değiştiriyoruz. Niye? Günlük konjonktüre göre. On beş yıl ötesini düşünen hiçbirimiz yok, burada edilen sözlerin hiçbiri on beş yıl ötesiyle ilgili değil, hep geçmişle ilgili. Söylenen şikâyetler de böyle. “Siz şunu yaptınız, biz bunu yaptık.” O zaman oturun, onları yapmayın, o yanlışlardan örnek alın; madem öyle, ekonomi konusunda da öyle, siyaset konusunda da öyle, şimdi Anayasa konusunda da öyle.

Çok ciddi bir yanlış bu, hele böyle gayriinsani çalıştırmak yanlışı! İşte, dua ediyorum, inşallah şu Anayasa görüşmeleri bir on gün sonra bittiği zaman aklen ve bedenen kavi olarak hepimiz kalırız ama öyle kalmayacağımıza da eminim çünkü yavaş yavaş fire vermeye başladık, yerinden kendini kaybeden arkadaşlarımız var gerçekten. Niye? Bu kadar aç susuz, sinir içerisinde bu davranışlar da çok normal. Arada hekimler var, bir hekimlere sorun bakalım veya çağırın, bilirkişi olarak hekimleri dinleyin. Bu şartlarda insan düzgün düşünebilir mi, bu koşullarda insan hakikaten, gerçekten önemli karar alabilir mi? Bana zor geliyor. Yine Anayasa’nın 18’inci maddesi var, “Zorla çalıştırılamaz kimse.” diye yasak var. O ne olacak?

Bakın, emeklilerle başladık ama hakikaten Türkiye'de o kadar çok sorunlu sektör var ki. Ekonomi… Ben sizi takdir ediyorum gerçekten, iktidar partisini. Çünkü niye? Çok akıllı bir biçimde ekonomi yokmuş gibi davranıyorsunuz, biz de bunları gerçekten yutuyoruz ve bu işlerle uğraşıyoruz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Türkiye'de bir yangın var, ekonomide bir yangın var ama biz hiç ekonomi konuşmuyoruz çünkü gerek yok, her şey iyi gidiyor çünkü! Ama sadece sizde kabahat yok, biz de burada konuştuğumuz zaman da böyle, hiç önemli meseleler yokmuş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Melen, lütfen toparlayınız.

MİTHAT MELEN (Devamla) – On dakikadan fazla konuşmuyorum da aştım, özür dilerim Sayın Başkan. Çok teşekkür ederim.

Daha fazla konuşmaya da gerek yok. Şu ekonomiyi bir gündeme getirelim bakalım şu yanan Türkiye'de. Gerçekten yangın var piyasada. Ayrıca efendim, bu iktidarın falan meselesi değil, hepimizin meselesi. Bu ekonomi çatlarsa hepimiz altında kalırız ama yine, öyle bir şey yok gündemde, herkes o kadar rahat ki! İflas eden şirketler var, parasızlık çok önemli bir mesele, borçlar artıyor, hiç onlardan da konuşmuyoruz ama Anayasa çok önemli. Tabii önemli, Anayasa çok önemli. O Anayasa’da da bir tane, lütfen, sosyal ve ekonomik komite maddesi var. O da öyle bir madde ki sanki sosyal ve ekonomik kurul devletleştirilmiş gibi. Efendim, devletin değil ki, ismi üzerinde “Sosyal ve Ekonomik Komite” o. O da devlet memurlarıyla doldurulmuş.

Onun için, hep birlikte bunları düşünmek dileğiyle saygılar sunuyorum yüce heyete. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Melen.

Grup önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, konuştuğumuz konu oldukça önemli. SSK’dan emekli, dul, yetim 4 milyon 605 bin kişi, BAĞ-KUR’dan 1 milyon 783 bin kişi, Emekli Sandığından 1 milyon 660 bin kişi yani 8 milyon kişiyle ilgili bir konuyu konuşuyoruz; aileleriyle beraber aldığınız zaman 20 milyon kişiyi yakından ilgilendiren bir konu.

Peki, çalışan işçilerin onda 1’inin sendikalı olduğu ülkemizde 8 milyon emeklinin 800 bininin örgütlü olduğunu biliyor musunuz? Evet, dünyanın 17’nci büyük ekonomisiyiz. Biz, sosyal devlet olmanın, sosyal adaletin, sosyal eşitliğin gereği olarak bu konuda ne yaptık?

2010 bütçesine bakıyorum: Halkı, emekçileri borca mahkûm eden bu bütçe yüzde 3,5 büyüyeceğine, özel tüketim harcamaları yüzde 2,5, dolaylı vergilerde artış yüzde 18,2’le gelir hedefi konuluyor. Hemen arkasından bakıyoruz, iki yılda temel harcama kalemleri karşısında reel olarak maaşların kaybı ne? Yüzde 40’a ulaşan kayıplar yaşanıyor. Şimdi, krizin etkisiyle bunlar yaşanırken diğer yandan, otomatik olarak doğal gaza, petrole, akaryakıta, elektriğe, suya, şekere, gıda maddelerine de zam geliyor. Bir de devlet rutin olarak her ocak ayında vergi harçlarına, mahkeme harçlarına, pasaport harçlarına, araç vergilerine otomatik zam yapıyor.

Şimdi, bunun karşısında emeklinin hakkını nasıl koruyacağız, nasıl korunması lazım? Parlamenter sistemlerde hükûmetlerin programında bu yer alır. Elimde Hükûmet Programı var, 2007. Özenle okudum, üşenmedim, “Bu konuda sosyal devletle ilgili bir şey var mı?” diye. “Biz kimsesizlerin kimsesi olacağız.” diye bir cümle buldum. Şimdi, 8 milyon kimsesizin, -burada jammerler çalışmıyor herhâlde, telefonum çalıyor- 8 milyon kişinin de herhâlde bunun içinde olması gerekiyor. Sonra üşenmedim, sonraki yıllara baktım. 2008, Sayın Başbakanın buradaki konuşmasını aldım. Yine “Sosyal devlet, sosyal eşitlik, sosyal adalet, emekliler, ücretlerle ilgili bir şey var mı?” diye baktım, onu da bulamadım ama bir cümle buldum yani onu odalarınıza asabilirsiniz: “Cumhuriyet tarihinin sosyal yönü en güçlü bütçelerinden biridir.” diyor. Asın, altına da “Recep Tayyip Erdoğan” yazın iftiharla.

Şimdi, niye bunu söylüyorum? Bağışlayın. Evet, emekli işçilerle ilgili İstanbul 5. İş Mahkemesinin Anayasa Mahkemesine gönderdiği bir dava var. Ücret farklarını alamıyorlar, vergilerini alamıyorlar, birçok sıkıntıları var. Artık, Hükûmet, 8 milyon emeklisiyle mahkemelik durumda. Mahkemelik olmuşsunuz kardeşim, bunun ötesi var mı? Sorun çözememişsiniz, emekliniz gitmiş mahkemeye. Nasıl gitmiş? Bu haklarını elde etmek için.

Sonra, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verilerini aldım. “Evet, gerçekten, emeklilerin durumu iyi değil, biz de çok para vermek istiyoruz ama imkânlarımız dâhilînde -aynen tutanaktan okuyorum- vergi vermek istiyoruz. Vergilerinden aldığımız gelir, emeklilik primi gelirlerinin aylık giderleri karşılamada 2008’de yüzde 60.” diyor. Yani zaten emeklilerden yüzde 60 prim alıyorsunuz yani zaten para alıyorsunuz. Evet, sosyal devlet olmanın bir özelliği, bunu geri ödeyeceksiniz. Fakat OECD ülkeleri içindeki rakama bakıyoruz, gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 4,6, Türkiye'ye bakıyoruz yüzde 1,5’larda.

Şimdi, ben bunu söylemeyeceğim. Yalnız, bu maaşlarla ilgili, lütfen, bir yanlışım varsa bütün gruplar beni doğrulasın veya düzeltsinler diye… Şimdi, 2007… 2008, bir yıl sonra, Sayın Başbakan diyor ki: “SSK’da ortalama emekli aylığı 276 iken 538 oldu.” 2008, Sayın Başbakan diyor ki: “598 oldu, yüzde 132,7 arttı.” Yani 60 lira artmış arkadaşlar, bu nasıl oluyor, yüzde 132? Sayın Başbakan diyor ki: “BAĞ-KUR esnafı: 2007’de 566 TL’ye çıkardık maaşını.” 2008’de, bir sene sonra diyor ki: “En düşük BAĞ-KUR esnafının emekli aylığı 468 TL.” Arkadaşlar bu nasıl artmış yüzde 214,1? Şimdi söyler misiniz, 566 rakamını 2007’de alıyor ama 2008’de 468 TL!

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Başbakan matematik bilmiyor!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi hadi onu geçtik, çiftçi emeklisine bakıyoruz: 2007’de 335 alıyor, bir sene sonra 312 YTL. Arkadaşlar, yani şimdi bu rakamlar, diyor ki: “Yüzde 372,7 oranında artmış.” Dalga geçmeyin arkadaşlar, vatandaşla dalga geçilmez. Yani vatandaşla dalga geçerseniz, vatandaş da sandıkta sizinle dalga geçer, bunun ötesi yok.

Bakın, mehter marşı gibi bir ileri iki geri. Hangisi doğru? Düzeltin lütfen bunu. Bu, hükûmet belgeleri, burada da 2010 bütçesinin görüşmeleri var. Tabii, bunlar çok önemli değil. Şu an Avrupa Sosyal Şartı’nı okusam, “Bunun önlemlerinin alınması gerekiyor.” diyor teker teker. O da önemli değil. Ne önemli peki? Bu ara Anayasa önemli değil mi? Evet, Anayasa, eski model, 80, Kenan Evren modeli bir Anayasa’nın rektefiye ediyorsunuz hortumlarını, şasilerini değil, bujilerini, farlarını değiştiriyorsunuz. Şasi aynı şasi, kaporta aynı kaporta, model aynı model; siz şimdi üç dört madde değiştirdiğiniz zaman bunun değişeceğini mi sanıyorsunuz?

Şimdi, bu Anayasa, ırkçılık, postal, işkence, kan, fiş, yasak, depolitizasyon, zulüm kokmuyor mu? Çıkıp biriniz “Kokmuyor.” dese amenna! Peki, niye farklılıkları yok sayan bu Anayasa, kültürleri yok sayan bu Anayasa, en temel hakları ve emekçilerin haklarını, yani emeklilerin haklarını yok sayan bu Anayasa, bağımsız yargıyı yok sayan bu Anayasa vesayetçi değil mi, militarist değil mi, şovenist değil mi, faşist değil mi? Otuz senedir bu deli gömleğini sırtımızda taşıttıran sağ iktidarların, sağ hükûmetlerin günahı, vebali büyüktür; sağ hükûmetlerin bunda günahı, vebali büyüktür. Bugünkü Anayasa ile de günahınız, vebaliniz asla ayrılmayacak. Çünkü hukuk yok, özgürlük yok, eşitlik yok, adalet yok. Siz neyi savunacaksınız bu Anayasa’da söyler misiniz?

Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusunun 72 milyonun elinde olduğunu bilmiyor muyuz? Her vatandaş hissesi oranında tapusuna sahiptir bu ülkenin. Milyonlarca Kürt, milyonlarca farklı kimlikler, dinler, diller, mezhepler, milyonlarca Alevi yurttaş, milyonlarca emekçi aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusunu beraber taşıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Dilleri yasaklayacaksınız, eşit vatandaşlığı görmeyeceksiniz, sonra da dibacesini değiştirmeyeceksiniz Anayasa’nın ve geleceksiniz partileri kapatan bu Anayasa’yı, milletvekillerini düşüren bu Anayasa’yı, belediye başkanlarını tutuklatmaya yol açan bu Anayasa’yı, kadınlara köleliği dayatmaya çalışan bu Anayasa’yı bize üç rötuşla yutturmaya kalkacaksınız. Yapmayın! Yapmayın bunu! Yapacak yüreğiniz varsa eğer Kürt dili üzerindeki yasağı kaldırın. Yapacak yüreğiniz varsa her geldiğinde bu kürsüye “Farklılıklarımız çoğulculuğumuzdur.” diyen Başbakan Türkiye üst kimliğinin arkasında dursun. Gelsin dobra dobra herkes tezini koysun, dobra dobra konuşalım, dobra dobra anlatalım; dürüst olalım, samimi olalım, açık olalım. Üç tane kıytırık maddeyle, üstelik oylanmayacak maddeyi de içine katarak halkı aldatmaktan vazgeçelim. Bizim görevimiz, misyonumuz bu yanlışlara dikkat çekmekti. Bunları anlatacağız.

MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Oylamaya katılmayarak mı?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sırası gelecek, sözümüz olacak.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ünal Kacır, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Kacır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce, kulisteyken bir arkadaşım aradı, bir vatandaşımız aradı, dedi ki: “Yahu, siz sabahlara kadar Anayasa değişikliğiyle ilgili çalışıyordunuz, şimdi nasıl oldu, gündem nereden değişti yani bu konular nereden çıktı? Meclisin çalışmasını anlayamıyoruz.”

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sabaha kadar uyuyorsunuz.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Ben de dedim ki: Maalesef, Meclisimiz böyle çalışıyor.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Niçin maalesef?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Niye maalesef?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Söyleyeceğim niye olduğunu efendim.

Az önce Sayın Melen burada çok önemli şeyler söyledi.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Milletin derdini getirmeyecek miyiz?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Sabahlara kadar neden çalıştığımızı… “Sağlığımızı düşünmemiz gerekmez mi?” diye sordu. Doğru söylüyor. Meclisimiz bugün saat 11.00’de açıldı ama saat şu anda üçü çeyrek geçiyor, daha gündeme gelemedik. Niçin?

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sana mı soracağız?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Milletin meselelerini konuşuyoruz burada Sayın Kacır.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Niçin? Anayasa değişikliklerini yapmak için sabaha kadar çalışan Meclisi gündüz oyalama taktikleri sürdüğü için.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Allah Allah!

ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet.

Bu konular yeni konular değil. Bugün Milliyetçi Hareket Partisi taktik değiştirdi, aleyhte söz aldılar ve aleyhte konuştular. Hâlbuki geçenlerde yine Meclis çalışmalarını engellemek için onlar peş peşe getirmişlerdi bu, aynı teklifi. O zaman da çıkıp konuştuk.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Partinize baksanıza kaç milletvekiliniz var?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim denetim hakkımızı nasıl alırsınız? Önce onun hesabını ver.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, denetim hakkınızı almıyorum ama her şey zamanında görüşülmeli diye düşünüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendi işine bak. Burada sizin memurunuz yok.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, burada çıkıp söz alan arkadaşlarımız emeklilerin sorunları olduğunu söylediler. Doğrudur, emeklilerimizin sorunları var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Emeklilerin sorunu yoktur(!)

ÜNAL KACIR (Devamla) - Emeklilerimizin maaşlarının düşük olduğunu söylediler. Evet, doğrudur, emeklilerin maaşları düşüktür.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Birazını geri alın(!)

BİLGİN PARÇARIZ (Edirne) – Sorunu olmayan insan var mı? Elini vicdanına koy, sorunu olmayan insan var mı? Sekiz yıllık AKP Hükümetinin döneminde halkı felç ettiniz, felç.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Ama burada AK PARTİ Hükûmetlerini suçlamak, AK PARTİ Hükûmetlerini bunda sorumlu tutmak hususuna gelince, işte burada yanlış vardır.

Biz geldiğimizde ne durumdaydı emeklilerimiz, bugün ne durumda, bunu incelediğimiz zaman neyi görüyoruz? Şimdi, birkaç örnek vermek istiyorum.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Hadi yüreğin yetiyorsa erken seçime gir de görelim bakalım.

ÜNAL KACIR (Devam) - Değerli arkadaşlar, 2002 Kasımından sonra iş başına gelen AK PARTİ yönetimi neyi devraldı, neyi önünde buldu? SSK en düşük emekli aylığı 252 lira idi, o günden bugüne yüzde 92,2 takribî enflasyon var. Enflasyon oranında bu artırılmış olsaydı, değerli arkadaşlar, 485 lira olurdu bugün en düşük SSK emeklisinin maaşı ama bugün kaç para diye baktığımız zaman, 660 liranın üzerinde olduğunu görüyoruz.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Bir de telaffuz etme.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Yani, enflasyonun üzerinde, çok çok üzerinde bir artış yapılmıştır.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Söyleme bile, yahu!

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Allah’ından kork, 1 kilo et 25 TL.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, BAĞ-KUR emeklisinin aldığı maaş kaç paraydı, hatırlıyor musunuz?

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Ya bırak kaç para olduğunu, şu anda kaç para?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Niye?

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Şu anda kaç para?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Niye bırakalım?

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Şu anda kaç para?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Niye bırakıyoruz? Niye konuşuyoruz?

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Konuşmayayım mı? İzin mi alayım?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bırakacaktık da niye konuşuyoruz? 142 lira 80 kuruştu. Enflasyon kadar artmış olsaydı 275 lira olurdu en fazla.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Başka bir şey bildiğin yok. Eline yazmışlar vermişler her konuşmanda bunu söylüyorsun. Başka şeyler de konuş.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Peki, kaç para olmuş? 538 lira, 540 lira olmuş. En düşüğünü konuşuyoruz. Demin, bir arkadaşımız, Hükûmetin açıklamalarındaki çelişkiyi sordu. Bir tanesinde ortalama rakam verilmiş, daha sonraki yılda da en düşük maaş verilmiş yani elma ile armut birbiriyle karşılaştırılırsa farklı görülür.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Buyurun, bize dağıttığınız kitapçık bu; bakın, tek tek rakamlara, maaşa bakın! Lütfen herkes baksın!

ÜNAL KACIR (Devamla) - İyi okuyun anlarsınız.

Hâlbuki bir tanesinde en düşük maaştan bahsediyor, diğerinde ortalamadan bahsediyor.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Benzin ne kadar, benzin? 4 TL, 4; 1 litre benzin 4 TL! Uzayda mı yaşıyorsun, uzayda mı? Amerika’da mı yaşıyorsun, Türkiye’de mi?

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Mazota bak, tüpe bak, tüpe!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlar, bakın, size bir şey daha söyleyeceğim: İnsan unutuyor, unutuyor; unutuyoruz.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Biz mi?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Biz hepimiz, insanoğlu, unutuyoruz.

Bak, biz geldiğimizde “köylü BAĞ-KUR”u dediğimiz var ya, çiftçilere ödenen BAĞ-KUR kaç paraydı biliyor musunuz? Kaç para alıyorlardı emekli maaşı? 66 lira. Yani sizin döneminizde efendim, sizin döneminizde 66 lira veriyordunuz ya, şimdi bizim verdiğimiz 60 lira zamma az diyorsunuz. Evet, azdır ama ülkenin içinde bulunduğu şartlar doğrultusunda bunlar yapılmaktadır.

Peki, 66 liradan nereye çıkmış? 367 liraya çıkmış 66 liradan.

AHMET BUKAN (Çankırı) – Benzin kaç lira, benzin?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Kacır, bu konuşmayı 10 defa yaptın, git biraz evde çalış da farklı bir şey anlat. Başka konu bilmiyor musun?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, deniliyor ki: “Ya, iyi de siz enflasyona göre baktığınız zaman bu kadar artış görülüyor ama emeklinin enflasyonu toplam genel enflasyonla eş değer değil, onun için emeklinin alım gücü düştü.” diyorlar.

AHMET BUKAN (Çankırı) – Benzin kaç lira, mazot kaç lira?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Hakikaten bir bakalım bizim dönemimizde emeklinin alım gücü düştü mü? Ben, CHP’nin grup önerisindeki tekliflere, oradaki şeye baktım, orada elektrik fiyatlarına gelen zamlardan, doğal gaza gelen zamlardan falan bahsediliyor. Evet, şimdi karşılaştıralım, bakalım:

Bakın arkadaşlar, 2002 yılındaki en düşük SSK emekli maaşıyla 953 kilovatsaat elektrik alınabiliyormuş, 953 kilovatsaat elektriğe tekabül ediyormuş. Peki, ocak ayında ne olmuş? Yani 2010’un ocağında ne olmuş?

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Ne olmuş? Hiçbir şey olmamış!

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Ya arkadaş, bozuk plak gibi hep aynı şeyleri kürsüde söylüyorsun, sen başka bir şey bilmiyor musun? Ezberlemişsin bir kere, her konuşmanda aynı şeyi söylüyorsun! Başka bir şey bilmiyor musun?

BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen karşılıklı konuşmayın. Sayın Kacır, Genel Kurula hitap eder misiniz?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Bak, ne olmuş, biliyor musun?

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – A’dan başka B’yi bilmiyor musun sen?

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen.

ÜNAL KACIR (Devamla) - 953 kilovatsaatten 2.509 kilovatsaate çıkmış. Yani ciddi artışlar olmuş.

Bakın, 354 metreküp doğal gaz satın alınabiliyormuş, 931 metreküp doğal gaz satın alabiliyor şimdi. İyi artış olmuş mu? Olmuş, olmuş.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Ne olmuş?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Sizin döneminizden kat kat güzel olmuş, kat kat iyi olmuş.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Vatandaşın işi var mı işi?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlar, en düşük BAĞ-KUR emeklisi sizin verdiğiniz maaşla 141 kilo ekmek alabiliyormuş. Şimdi 2010’un ocağında 272 kilo ekmek alabiliyor. 141 kilo ekmek mi çok, 272 kilo ekmek mi çok? Yani emeklinin ekmeğini kim artırmış?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sen söyle, sen söyle!

ÜNAL KACIR (Devamla) - AK PARTİ Hükûmeti.

Değerli arkadaşlar, bak şimdi ayçiçeği yağı… BAĞ-KUR emeklisi 49 litre ayçiçeği yağı alabiliyormuş, 124 litre ayçiçeği yağı alabiliyor.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yağ tavan yaptı.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Peki, belki BAĞ-KUR’lununki farklıdır, öbürüne bakalım, köylü BAĞ-KUR’una bakalım. Bak, köylü BAĞ-KUR’u 64 kilo makarna alabiliyordu maaşıyla, 64 kilo, bak, 189 kilo olmuş.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Köylüye makarna veriyorsun, kendin karides yiyorsun, balık yiyorsun.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Bak, 40 kilo şeker alabiliyordu, 142 kilo şeker alabiliyor. İyi artırmış mıyız? Artırmışız. Yeter mi? Yetmez. Daha fazlasını kim yapar? AK PARTİ yapar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından “Bravo(!)” sesleri)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bravo(!)

ÜNAL KACIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, efendim, sağlık hizmetleri alımı konusunda burada tenkitler getirildi. Değerli arkadaşlar, biz emeklilerimiz… “İşçi emeklisisin sen, devlet hastanesine gidemezsin! Sen işçi emeklisisin, özel hastane, kapısından geçemezsin! İlaç mı alacaksın? SSK hastanesinin bodrum  katı seni bekliyor.” Beş tane ilaç yazmıştır doktor, akşama kadar beklersin, iki tane ilaç var, üç tanesi yok. Samatya’da beklediysen derler ki sana: “Okmeydanı’na git, orada bulursun belki.”

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Başkanım, doğru söylemiyor.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Orada da beklersin, ertesi günü orada da iki tanesini bulursun, bir tanesini bulamazsın. Ondan sonra sana derler ki: “Git kendin başka bir SSK hastanesi bul.” Şimdi, ilacı nereden almak istiyorsan oradan alabilirsin. Hangi eczaneden istiyorsan oradan alabilirsin, bunun önünde bir engel var mı? Yok. Devlet memuru özel hastaneye gidebiliyor muydu? Gidemiyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen toparlayınız, buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yakında hepsini Sayın Erdoğan’ın eczanelerinden alacaksın Kacır, tek hastane, tek eczane olacak.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet toparlıyorum.

Dolayısıyla, emeklilerimiz bunları çok iyi biliyor. Biz görüyoruz, konuşuyoruz. Onların elbette ki beklentileri var, elbette ki beklentileri karşılanacak. Ülke ekonomimiz her geçen gün daha iyiye gidiyor, daha iyiye gittikçe de biz imkânlarımızı emeklilerimizle, asgari ücretlimizle ve diğer kesimlerimizle paylaşmaya devam ediyoruz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Kacır, hiç bir tiyatroda rol aldınız mı?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Hiç kimse yanlış anlamasın, verdiğimiz maaşların çok olduğunu söylemiyoruz, fazla olduğunu söylemiyoruz, daha fazlasını verme imkânımızı buldukça halkımızla paylaşacağız diyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kacır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, oylamadan önce yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Anadol.

Henüz 3 sayın milletvekilimizin söz talepleri var onları değerlendirdikten sonra sizin yoklama talebinizi de değerlendireceğim.

Teşekkür ediyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hay hay. Bir daha kalkmamıza lüzum yok o zaman.

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, Sayın Asil ve Sayın Koç söz talepleriniz var. İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince birer dakika süre veriyorum.

Sayın Tütüncü, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, burada üç grubun, üç konuyu acil olarak yüce Meclisin önüne getirdiğine tanık oluyoruz, olduk. Bir tanesi, hayvancılık sektörünün sorunları, diğeri kredi kartı ve bireysel kredi borçlularının sorunları ve üçüncüsü de emeklilerin sorunları.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gerçek gündemi budur, gerçek politika çerçevesinde düşündüğümüzde gündem budur ama burada, üzülerek ifade etmek durumundayım ki AKP sözcülerinin hepsi diyorlar ki: “Hayır, Türkiye'nin gerçek gündemi Anayasa’dır. Millet Anayasa değişikliğini bizden bekliyor ve milletin derdini çözecek tek bir konu var, Anayasa değişikliği.” Yapmayın değerli kardeşlerim, lütfen!

Yüzde 1,83, birinci altı ay için emeklilere verdiniz, ikinci altı ay için yüzde 1,83 verdiniz, ortalama yüzde 2,76…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, teşekkür ediyorum.

Sayın Asil, buyurun.

12.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Az önce konuşan AKP Vekili Sayın Ünal Kacır, bugün muhalefet partilerini Meclisi oyalamakla suçladı. Gündeme getirilen konular, emeklinin sorunları, hayvancılığın sorunları, kredi kartı sorunları yani milletin gerçek gündemi.

Milletin gerçek gündemini hafife alan AKP zihniyetini ve Sayın Kacır’ı şiddetle kınıyorum ve AKP’yi gerçek gündeme yani milletin gündemine davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Asil.

Sayın Koç, buyurun.

13.- Samsun Milletvekili A. Haluk Koç’un, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

A. HALUK KOÇ (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Belki yadırgatıcı olacak ama AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bahçekapılı’nın sözleri üzerine bir iki cümle sarf etmek istiyorum.

Kendisini çok yadırgadığımı ifade etmek isterim. Türkiye Büyük Millet Meclisini ve bilhassa muhalefet sıralarına bakarak bir eğitim eksikliği noktasında konuştular. Millî irade ve millî egemenlik konusunda eğitim eksikliğimiz varmış, Sayın Bahçekapılı bizi eğitecekmiş. Ben böyle bir algılamada bulundum. Sayın Bahçekapılı’ya hatırlatmak istiyorum: Kırık bir siyasi çizgiden geliyor ve kendisi eğer bugün millî iradeyi temsil ettiğini zannediyorsa Sayın Başbakanın kendisini listeye yazması sonucu vatandaşların ikinci seçmen olarak oy kullanmasıyla buraya gelmiştir kendisi. Yani hukukçu olarak öncelikle bu kavramlar konusunda kendisini eğitmesini tavsiye ediyorum.

Teşekkür ederim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi vardır.

Şimdi bu talebi yerine getireceğim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Vazgeçtik.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/351, 10/454, 10/527) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak görüşmelerdeki konuşmacılar ve konuşma süreleri ile  bu birleşimde başka konuların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

                                                        21/4/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 90 ıncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2010 Cuma günü saat 14.00'te toplanması, bu toplantıda yapılacak görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına, siyasî parti grupları başkanlarına ve grubu bulunmayıp da Mecliste üyesi bulunan siyasî partilerin genel başkanlarının görevlendireceği bir milletvekiline 10'ar dakika süreyle söz verilmesi ve bu Birleşimde başka konuların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.

                                                                                                                        Mehmet Ali Şahin

                                                                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                Başkanı

                                           

                               Nurettin Canikli                                       Kemal Kılıçdaroğlu

                       Adalet ve Kalkınma Partisi                          Cumhuriyet Halk Partisi

                            Grubu Başkan vekili                                  Grubu Başkan vekili

                                Mehmet Şandır                                           Ayla Akat Ata

                         Milliyetçi Hareket Partisi                          Barış ve Demokrasi Partisi

                            Grubu Başkan vekili                                  Grubu Başkan vekili

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın; Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                               

Kapanma Saati: 15.34
 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.43

BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin 5’inci sırasında yer alan,  Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin; 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun birinci görüşmesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde teklifin 5’inci maddesinin oylaması tamamlanmıştı.

Şimdi 6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- Türkiye Cumhuriyeti Anaya-sasının  53  üncü  maddesinin  kenar   başlığı “A. Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı” olarak değiştirilmiş, üçüncü ve dördüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.

Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilir. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.

Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar kanunla düzenlenir.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 6’ncı madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Ekici söz talebinde bulunmuşlardır.

Sayın Ekici’yi davet ediyorum efendim.

Buyurun Sayın Ekici. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Anayasa değişiklik teklifinin 6’ncı maddesi üzerine söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, mevcut Anayasa’mızın 53’üncü maddesi “Toplu iş sözleşmesi hakkı” başlığı altında düzenlenmiş olup bu maddenin 1’inci ve 2’nci paragrafları değişiklik teklifinde aynen korunmuş, 4, 5, 6’ncı paragraflarla yeni düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemelerin özü memur ve diğer kamu görevlilerinin toplu sözleşme yapma haklarına ilişkindir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu görüşme süreci boyunca değişiklik teklifi sahipleri, sözcüleri ve sayın bakanlardan duyduğumuz sözler var; uluslararası normlar, AB kriterleri, demokratik hak ve hürriyetlerin genişletilmesi, özgürlük alanlarının genişletilmesi gibi. Bu anlamda, cezbedici ve genel geçer başlıklar altında yapılan izahatların gerçeği ifade etmediğini büyük bir üzüntüyle tespit ediyoruz. Çeşitli vesilelerle bu kürsüden çalışma hayatımızın uluslararası anlaşma ve hukuk normlarına uygun hâle getirilmesi gereğini ifade etmiş bir siyasi parti olarak, bu düzenlenen maddenin bırakın uluslararası çalışma hayatı kriterlerine uygun hâle gelmemizi tam tersine aykırılık ve çelişki meydana getirdiğini tespit ediyoruz.

Bu tespitlere geçmeden önce, öncelikle bu konuda Hükûmetin siciline bakmakta yarar olduğunu düşünmekteyim. Bilindiği gibi kamu görevlileri konfederasyonları ile Kamu İşveren Kurumu arasında 2002 yılından itibaren sekiz toplu görüşme gerçekleştirilmiş ve bunlardan yalnızca 2005 ve 2008 yılları olmak üzere iki tanesi mutabakatla sonuçlanmıştır. 4688 sayılı Kanun’un 34’üncü maddesi “Bakanlar Kurulu üç ay içinde mutabakat metni ile ilgili uygun idari ve icrai düzenlemeleri gerçekleştirir ve kanun tasarılarını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.” diyerek mutabakat metni ile ilgili düzenleme yükümlülüklerini Bakanlar Kuruluna vermiştir. Oysa, mutabakat metni çerçevesinde 2005 yılında mali haklarla ilgili 5, çalışma şartlarıyla ilgili 16 madde ve özelleştirme uygulamalarıyla ilgili 10 madde ile ilgili hiçbir düzenleme yapılmamıştır. 2008 yılı mutabakat metninde mali haklar dışında 23 ayrı konuda anlaşma yapılmış olmasına rağmen büyük çoğunluğu asla yerine getirilmemiştir yani Hükûmet kamu görevlilerine verdiği sözleri tutmamıştır, anlaştığı konularda kanunun kendisine verdiği görevleri yerine getirmemiştir. Bakanlar Kurulu, kanunların amir hükümlerini hiçe sayan uygulamalara imza atmıştır, kanunlar karşısındaki bu vurdumduymaz tavrıyla sosyal diyaloğu, toplu görüşme ve Uzlaştırma Kurulu sisteminin yasak savmadan ibaret bir süreç hâline gelmesine neden olmuştur. 2002, 2003, 4, 6, 7 ve 9 toplu görüşmelerinin arkasından doğan uzlaşmazlık sonucu Uzlaştırma Kuruluna gidilmiş, Uzlaştırma Kurulu kararları AKP Hükûmeti tarafından yok sayılmış, Kurul işlevsiz ve etkisiz hâle getirilmiştir.

İyi niyetli bir iktidar mevcut 4688 sayılı Kanun’la da memurların birçok sorununu çözebilirdi ancak tercihini çözümsüzlükten yana kullanmıştır. Bugün kamu görevlileriyle ilgili olarak ortaya çıkan sorunların büyük bölümü Hükûmetin kanunları hiçe sayan uygulamalarından mutabakat metinleriyle Uzlaştırma Kurulu kararlarını uygulamamasından kaynaklanmaktadır. Böyle bir kötü sicile rağmen Hükûmet şimdi kalkmış yukarıda saydığım normları gerekçe göstererek Anayasa değişiklik teklifini, sosyal tarafların, muhalefetin, usul ve esas yönlü uyarılarını dikkate almadan değiştirmeye kalkmaktadır. Eğer kanunlara uyulmayacaksa Anayasa değişikliği beyhudedir. Bu mutabakat metinlerini uygulamayanların yarın toplu sözleşme hükümlerini uygulayacağının garantisini kim verebilir? İşte bu noktada teklifin en önemli eksiği de ortada. Eğer toplu sözleşme hakkı tanıdığınız kamu çalışanına grev hakkını tanımış olsaydınız, daha çağdaş ve uluslararası bir yaklaşımı kabul ettiğinizi, toplumsal yaşamda meydana gelen gelişmeyi gerçekten kavradığınızı, demokrasi anlayışınızın dar ekipçilikten kurtulduğunu, endüstri ilişkilerindeki gelişmeyi gerçekten anladığınızı, bu değişiklik teklifinde samimi olduğunuzu ve bu madde düzenlemesinin bazı niyetleri gizlemek için konulmuş bir madde olmadığını anlar, kavrar ve buna uygun bir davranış içinde olurduk.

Ancak şimdi sizlere soruyorum sayın milletvekilleri: Gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ILO’nun değişik sözleşmeleri işçi memur ayrımı yapılmaksızın tüm çalışanlara toplu sözleşme ve grev hakkını tanırken, Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansı’nın 64’üncü toplantı kararları ortada dururken, 27 Haziran 1978 tarihli 151 No.lu Sözleşme ortada dururken, Avrupa Sosyal Şartı, AB istihdam ve sosyal politikasıyla ILO Sözleşmesi Türkiye’yi memur sendikacılığının gelişimi konusunda yükümlülük altına sokarken, 87 No.lu ILO Sözleşmesi, 98 No.lu ILO Sözleşmesi, 151 No.lu ILO Sözleşmesi’nin taahhütleri ortada dururken, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi hükmü çerçevesine rağmen, Danıştay kararlarına rağmen grevsiz toplu sözleşme hakkını Anayasa’ya koyarak bu iktidar kimi kandıracağını zannediyor, gerçek niyetlerine hangi kesimleri alet edeceğini zannediyor?

Yaptığınız tasarı sadece bir kandırmadan ibarettir. İyi niyetli ve çağdaş bir yorumla hareket etmiş olsaydınız, Anayasa’nın 53’üncü maddesinde ifadesini bulan toplu sözleşme ve 54’üncü maddesinde konu edilen grev hakkıyla ilgili düzenlemeyi memurları da kapsayacak hâle getirirdiniz ama niyetiniz üzüm yemek değil bağcı dövmekten ibaret ve bu gerçek gün gibi aşikâre düşmüş bir gerçektir.

Bu arada bazı aklıevvellerin “Grev hakkı ile iş güvencesi bir arada olmaz” sözleri ve tehditlerine de maruz kaldığımız oluyor. Bu görüşü savunanlar, ancak cahilliklerini ortaya koyarlar çünkü bu tezi ortaya koyanlar sosyal devlet ilkesini kavrayamamıştır, literatürü takip etmemiştir, memurluğun ne olduğunu anlamamıştır ve çağdaş verileri özümseyememiştir.

Değerli milletvekilleri, bu kürsülerden durmadan bir tehdit, güya bir tehdit atılıyor: “Halka gideriz.” Şimdi, en temel ve vahim hata da burada yapılıyor. Özellikle uluslararası alanda kabul görmüş temel hak ve hürriyetlerin halkoyuna sunulması, ilk başta büyük bir usul hatasıdır ve vahimdir. Bu konuda iktidarı uyarıyoruz. Bu şekliyle halkoylamasından olumsuz sonuç çıktığını düşünün bir an için; Hükûmet, toplumun temel hak ve özgürlüklerinden taviz mi verecek eğer halkoylaması aleyhine çıkarsa? Giderse aleyhine çıkacağı da çok aşikâr görülüyor. Ama maalesef popülizm birilerinin kanına işlemiş. Tüm insanlıkça kabul edilmiş temel hak ve hürriyetler referandum konusu yapılamaz. Referandum sonucu “hayır” çıkarsa, Hükûmet, ülkemizdeki cinsel istismara, cinsiyet eşitsizliğine, memur ve işçinin temel hak ve hürriyetlerinden mahrum bırakılmasına devam mı edecek?

Temel hak ve hürriyetleri millete oylatmak, topluma oylatmak hangi demokrasi kültürünün eseridir? Durmadan sözünü ettiğiniz Venedik Kriterlerinin 30’uncu maddesini bu teklifi hazırlayan ulema takımı hiç okumadı mı? Dolayısıyla yapılması planlanan her türlü değişiklik, daha fazla hak, daha fazla özgürlük sağlarsa anlamlı olur ve toplumsal desteği artar. Demokrasi de kazanır, millet de kazanır. Aksi hâl -ki bugün mevcuttur- uzlaşma ve müzakere kültürünün yok edilmesinden başka sonuç vermez. Unutulmamalıdır ki kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkının iktidar mücadelesinde daha fazla güç elde etmek için millete pazarlık malzemesi yapılması, değişiklik girişiminin daha ilk aşamada toplum vicdanında sorgulanmasına neden olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ekici, on dakikalık süreniz doldu. Size ilave iki dakika daha süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Tabii, bu teklifte iyi iki husus vardır, onu da hakkı teslim adına söylemek istiyorum.

Emeklilerin toplu sözleşme hakkından yararlanması olumludur. Dördüncü fıkranın metinden çıkarılması da olumludur. Ama bir olumsuzluk örneği de Uzlaştırma Kurulu yani Hakem Kurulu olarak tespit edilen Kurulun prensipleri, oluşumu ve Uzlaştırma Kurulu raporunun sonuçlarının mahkemeye taşınabilirliği konusunda bugün ortada hiçbir somut verinin olmadığı gerçeklerine dikkat ederseniz de, Uzlaştırma Kuruluyla bağımsız bir denetim mekanizması meydana getirilmiyor, Bakanlar Kurulu etkisi yok edilmiyor, yok ediliyor gibi görünse de bu, gerçeği ifade etmiyor.

Onun için, yapılması gereken iş, Milliyetçi Hareket Partisinin her zaman teklif ettiği gibi, bu 12 Eylül Anayasası’ndan -ki daha sonraki konuşmamda buna biraz daha geniş değinmek istiyorum- şikâyetiniz varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı altında, bütün partilerin katıldığı, süreçli ve münazaraya açık bir sürecin yaşatılmasını temin maksadıyla, bu maddeleri şimdiden çekmenizdir çünkü bu yanlış hesap elbette Bağdat’tan dönecektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ekici, teşekkür ederim.

Şimdi, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk Grubunun görüşlerini ifade edecekler. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öztürk, sizin de süreniz on dakika efendim.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6’ncı madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu fotoğraflarda gözükenler derya kuzusu değil. Bunlar, bu Mecliste uyuyan milletvekilleri ve bakanlarımızın fotoğraflarıdır. Milletin hem kendisi uyutularak hem de vekilleri Mecliste uyuyarak bir Anayasa değişikliği yapmaya çalışıyoruz.

Elbette ki askerî darbenin etkilerinden kurtulmak, demokratik hak ve özgürlükleri geliştirmek, değişen Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamak, demokrasiyi güçlendirmek adına yeni bir anayasaya ihtiyaç vardır. Ancak, bu yeni anayasayı yapma ihtiyacının bugünkü ortamda ve bugünkü anlayışla karşılanması mümkün değildir. Çünkü değerli arkadaşlarım, bugün Türkiye’de demokrasinin özünü oluşturan hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ilkesi, bağımsız yargı gibi kavramlarla arası hiç mi hiç hoş olmayan, tüm güçleri elinde toplamak isteyen, Türkiye’yi hızla güçler ayrılığından kuvvetler birliği ilkesine doğru götüren, Türkiye’de yargısız hükûmet etmek isteyen, millî iradeyi Türkiye’de Büyük Millet Meclisindeki çoğunluk partisinin görüşünden ibaret sayan, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak yasama ve yürütmenin yargı tarafından denetlenmesini millî iradenin vesayet altına alınması olarak gören, yargısal denetimi hiç hazmedemeyen, bütün bu yanlışlıklara karşı direnenleri halk iradesine karşı direnmekle suçlayan, bağımsızlığını korumaya çalışan yargı üzerinde sert mücadeleler estiren ama hepsinden önemlisi demokratik cumhuriyetin temel niteliklerinden biri olan laiklik sistemini yıkmaya yönelik hareketlerin odak ve merkezi olmaktan dolayı Anayasa Mahkemesince sabıkalı hâle gelmiş ve bu nedenle de sürekli kapatılma korkusu, kaygısı, paniği içerisinde olan bir siyasal parti ve onun Başbakanı vardır. Değerli arkadaşlarım, böyle bir ortamda gerçekten toplumun ihtiyaçlarını karşılayan, demokrat, çağdaş, ilerici, devrimci bir anayasa yapmak mümkün değildir. Nitekim, AKP’nin hazırladığı bu Anayasa değişikliğinin içeriğine baktığımızda, bunun ana omurgasını, eksenini yargıya yönelik düzenlemelerin oluşturduğunu görürüz ve bu değişikliğin aslında yargıdan rahatsız olan bir anlayışın ürünü olarak Meclise getirildiğini görürüz. Ancak bununla beraber bu acı zehri yutturabilmek için bunun üzerine birtakım pudra gibi şekerlemelerin yapıldığı, yine oltanın ucuna yem gibi konulan bazı maddelerin olduğunu görürüz. Aslında bugün şu görüştüğümüz 6’ncı madde de, işte Anayasa değişikliği içerisine şeker gibi konulan, oltanın ucuna yem olarak takılan maddelerden bir tanesidir. Siz bu paketteki şekerleri ayıkladığınız zaman, bu paketteki oltadaki yemi aldığınız zaman gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkar.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkına yer verilmiş gibi görülse de aslında toplu sözleşme yapma hakkı yoktur. Çünkü, fiilen kullanıldığı zaman hak sahibi yararına olumlu bir sonuç doğurmayı sağlayacak mekanizmalardan yoksun olan bir hakkın gerçekte, fiilen ve hukuken var olduğunu söylememiz mümkün değildir. Grev hakkı, toplu iş sözleşmesi hakkının motorudur, kalbidir. Grev hakkı olmadan toplu sözleşme yapmanın yaptırım gücü yoktur. Grev hakkıyla silahlandırılmayan toplu sözleşme kurumu, motorsuz güçtür, kalpsiz insan gibidir. Nasıl ki, kalpsiz bir insan yaşayamazsa, grev hakkı olmayan bir toplu sözleşme düzeninin yaşaması mümkün değildir değerli arkadaşlarım.

Bu getirilen düzenleme hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi hükmüne aykırıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında toplu sözleşme ve grev hakkı açıkça bir hak olarak kabul edilmiştir. AİHM kararlarında sendikalar toplu sözleşme yapan, grev yapan örgütler olarak kabul edilmiştir, böyle tanımlanmıştır. Ancak burada grev hakkı tanınmadığı gibi, barışçıl bir çözüm yolu olan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu sendikaların yerine konulmuştur. Sendika, karar veren değil, talep eden konumuna sokulmuştur. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararlarına kesinlik sağlanarak, grev hakkı tanınmamış, toplu sözleşme hakkı da fiilen kullanılamaz hâle sokulmuştur. Hükûmet, söz yerindeyse, kamu görevlilerinin, kamu çalışanlarının sorunlarını Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna havale etmiştir. Anayasa’mıza grev yasağı sokulmuştur. Kısacası, memura grev yasaktır bu hükümle değerli arkadaşlarım. Çalışma, bir ödev olmaktan çıkarılıp temel bir hak olarak tanımlanmamıştır. Eğer kamu çalışanları yönünden gerçekten demokratik ve çağdaş bir anayasa yapılmak isteniyorsa, işçi, memur ayrımı olmaksızın tüm çalışanlara grevli toplu sözleşme hakkının verilmesi gerekmektedir. Nitekim, 1961 Anayasası’nda bu yönde var olan hüküm, 12 Mart 1971 darbesiyle işbaşına gelen askerî diktatörlük yönetimi tarafından kaldırılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu mevcut düzenlemede, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması gibi bir hüküm konulmuştur, bu hüküm de aslında yanıltmaya yöneliktir. Zaten mevcut uygulamada, memur maaş zammı memur emeklilerine yansıtılmaktadır, işçi ve BAĞ-KUR emeklilerine yansıtılmıyor, bu anlamda adaletsizlik var. Asıl önemli olan, emeklilere sendika hakkının tanınmasıdır. İtalya’da sendikaların üyelerinin 1/3’ü neredeyse emeklidir.

Yine, 54’üncü maddede, siyasi grev, dayanışma grevi gibi alanlardaki grev yasağı kaldırılmış gibi gözükse de aynı maddede grev erteleme müessesesi yerli yerinde durmaktadır. Mevcut uygulamada, grev ertelendikten sonra uyuşmazlığı Yüksek Hakem Kurulu çözüyor yani grev ertelenmesi sonrasında tekrar greve başlanılamıyor. Oysa 12 Eylül öncesindeki uygulamada, grev erteleme süresi bittikten sonra da yine greve başlanabiliniyordu.

Diğer önemli bir konu, hak grevinin tanınmamasıdır, 1982 Anayasası’yla getirilen yasak hâlâ korunmaktadır, değişiklikte buna ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Paket, kısacası, hem kamu çalışanları yönünden hem de diğer emekçiler yönünden bir makyaj olmaktan öteye gidememiştir, tümüyle bir makyaj niteliğindedir değerli arkadaşlarım.

Bakın, bundan önce de çeşitli vesilelerle bu konularda düzenlemeler yapılmış, nitekim, o dönem muhalefette olan Fazilet Partisinin sözcüleri, grev hakkıyla donatılmayan bir toplu iş sözleşmesi ya da toplu sözleşmenin geçerli olmadığını açıkça belirtmişlerdir.

Bakınız, bu Hükûmetin, özellikle bugünkü oylamaların sonucuna baktığımızda, kamu çalışanlarını istismar ettiğini görürüz. Şayet, daha önceki vaatlerinde ve sözlerinde duruyorlarsa, bugün görüştüğümüz hükümler gibi, çalışanlara sendikal hak verilmeliydi.

“Bakınız, vermiş olmanız bir şeyi çözmüyor ki... Sizin verdiğiniz hak, sendikal bir hak değil, toplu sözleşmeli, grev hakkı olan bir hak değil; sadece dernek kurma hakkı. “ Yine, burada, aynı şekilde devam ediyor: “Siz hâlâ 1961 mantığını korumak istiyorsunuz. Güya, 12 Eylülü öven maddeleri çıkarmakla bu Anayasa’nın ruhu değişmiş mi oldu? Askerlerin yapmış olduğu, her şeyiyle hâkim olduğu Anayasa aynen duruyor. Siz ne yapıyorsunuz? Eğer, yapmış olduğunuz değişikliğin...” diyerek gidiyor. Değerli arkadaşım, bunlar, bu sözler, o dönem Fazilet Partisi olarak görev yapan ancak bugün AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı olan Salih Kapusuz’undur. Yani, Salih Kapusuz, 1991 yılında, grev silahıyla donatılmayan toplu sözleşme görüşme hakkının bir hak olmadığını, grev hakkının verilmesi gerektiğini söylüyor ancak bugün ne düşündüğünü çok merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Anayasa değişikliği paketi, halkın ihtiyaçlarından, köylünün ihtiyaçlarından, adliye binalarında sabah gidip akşam gelen, yıllarca sürüm sürüm sürünen, adil yargılanma hakkı isteyen, haksız tutuklanan insanların sorununu çözmüyor. Bu Anayasa değişikliği paketinin içerisinde işçi, köylü, orman köylüsü, çalışanlar yoktur. Bu Anayasa değişikliği paketinin buraya getirilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, size de iki dakika ilave süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu Anayasa değişiklik paketinin Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilip dayatılmasının nedeni, AKP’nin ve özellikle Sayın Başbakanın yargıdan duyduğu rahatsızlıktır. Yine, Sayın Başbakanın ve onun yol arkadaşlarının, yarın mahşer gününde yani bu dünyadaki mahşer gününde, Anayasa Mahkemesinde kendi tanıdığı hâkim ya da savcıların önünde hesap vermeyi güvence altına alma anlayışıdır.

Burada, gerçekten halkımızın sorunlarını çözme yolunda, gerçekten demokrasiyi güçlendirme, insan haklarını büyütme yönünde bir adım görülmemektedir. Büyük bir iddiayla, demokrasi ve özgürlükler iddiasıyla ortaya sunulan bu Anayasa değişiklik paketinin hangi maddesinin gerçekten demokrasiyi güçlendirdiğini, gerçekten hangi maddesinin özgürlükleri güçlendirdiğini ben anlamadım, anlamakta da güçlük çekiyorum ki çok arıyorum, bir türlü bulamıyorum.

Değerli arkadaşlarım, demokrasiyi savunmak, aslında bir hukuku savunmaktır. Hukuku öteleyerek, yargı denetimini, yasama ve yürütmenin yargı tarafından denetlenmesini millî iradenin vesayet altına alınması olarak görerek siz demokrasiyi savunamazsınız çünkü hukuk olmadan, hukuk mücadelesi olmadan demokrasi olmayacaktır.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu ülkede, gerçekten halkımızın istediği, tam demokrasiyi savunan, insan haklarını güvence altına alan, çağdaş, demokrat ve devrimci bir anayasayı mutlaka yapacağız. Bu anayasayı yapma mücadelemiz devam edecektir. Biz, halkımızın kurtuluşu için, her aşamada yılmadan, bıkmadan mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu anlayışla hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.

Gruplar adına üçüncü söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya’ya aittir.

Sayın Büyükkaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz on dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin, Anayasa’nın 53’üncü maddesinde değişiklik yapan çerçeve 6’ncı maddesi hakkında AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; evet, demokratik ve sosyal bir hukuk devletinde, bir sendikal hakkın olmayacağından bahsedilemez. Bu, gerçekten de doğrudur. Zaten, yapmış olduğumuz düzenlemelerin temelinde de bu vardır. Gene, bir özgürlükten bahsediyorsak, evet, çalışan bütün kesimlerin de sendikal bu haklardan yararlanması elbette gerekli.

Geçmişimize bir bakalım, nereden nereye geldik: Ülkemizde ilk defa, 1947 yılında, işçi ve işveren sendikaları hakkında düzenlemeler yapılmış. Daha sonra, 1961 Anayasası’yla, kamu görevlilerini de kapsayacak şekilde bu anlayış genişletilmiş. 63 yılında ise ilk defa, Grev ve Lokavt Kanunu kabul edilmiş Sendikalar Kanunu’yla birlikte. 64 yılında ise Devlet Personeli Sendikaları Kanunu çıkarılarak böylece bu haklar yeniden düzenlenmiş. Güzel. Sonra, 82 Anayasası gelmiş. Hepimizin şikâyet ettiği bir Anayasa. Peki, bu Anayasa’yla bu haklar ne olmuş? Geriye gitmiş, alınmış. Sonra, 1995 yılında, 82 Anayasası’nın 51 ve 53’üncü maddelerinde değişiklik yapılarak kamu hizmeti görevlilerine sendika kurma ve toplu görüşme yapma hakkı -görüşme yapma hakkı, sözleşme değil- tanınmış. Son olarak da 2003 yılında, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu kabul edilerek o iş yeniden bir zemine oturtulmuş.

Şimdi, burada en önemli nokta şu: Sözleşme mi, görüşme mi? Eğer “Görüşme devam etsin.” diyorsanız bu değişikliğe ihtiyaç yok. O zaman mevcut Anayasa’mızdaki hükümler aynen devam etmeliydi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yeterli mi Alaattin Bey?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, niye bu değişikliğe gidiyoruz o zaman? Niye bu değişikliğe gidiyoruz?

53’üncü maddemiz -Anayasa’mızın 53’üncü maddesi- açıkça şunu söylüyor, toplu görüşme hakkından bahsediyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Abdestsiz namaz kılıyorsunuz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Toplu sözleşme yapma hakkı değil, toplu görüşme hakkından bahsediyor ve onun için de yapılan görüşmelerin sonuçları Bakanlar Kurulunun takdirine sunuluyor. İster bu, uzlaşma kurulundan gelsin, ister anlaşsın, ister anlaşamasın…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne değişti? Şimdi de öyle zaten. Ne farkı oldu?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bakanlar Kurulunun takdirine sunuyorlar yani siyasi iradenin takdirine sunuyorlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Takdir sizsiniz yani.

MUHARREM VARLI (Adana) – Her şey siyasi iradenin takdiri.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – …ve her dönemde de, unutmayalım ki, bu takdir çoğu zaman, daha çok “Kamunun hukukunu koruyalım.” düşüncesiyle, farklı bir anlayışla yorumlanıyor.

Peki, geçmişte görev yapanlar bunu bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı. Değiştirmeye cesaret ettiler mi? Hayır.

MUHARREM VARLI (Adana) – Yani siz neyi değiştirdiniz?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Peki, bu durum böyle devam etsin mi?

MUHARREM VARLI (Adana) – Farklı olan nedir, onu bir söyleyin.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, onu söyleyeceğim zaten.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 2001’de yapılan değişikliklerden haberin yok herhâlde senin.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bu durum böyle devam etsin mi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibe yerimizden müdahale etmeyelim.

MUHARREM VARLI (Adana) – Grev hakkı verdiniz mi, verebiliyor musunuz?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Hayır, biz “Bu durum böyle devam etmesin.” diyoruz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Milletimizi aldatmasın, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok. Lütfen…

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bu durum böyle devam etmesin.

MUHARREM VARLI (Adana) – …doğruları söylesin.

BAŞKAN – Olur mu öyle şey?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bu durumu değiştirelim, daha insani, daha çağdaş bir yaklaşım getirelim. Bunun için buradayız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen bilmiyorsun herhâlde 2001’deki değişiklikleri.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Peki, yapılan düzenleme ne? Yapılan düzenleme şu…

MUHARREM VARLI (Adana) – Grev hakkı verdin mi, grev hakkı? Grev hakkı verebiliyor musun? Yap, hep beraber oylayalım haydi.

AHMET YENİ (Samsun) – Arkadaşlar, dinleyelim sözcüyü.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Müsaade ederseniz, dinlerseniz, hepsinin cevabını bulacaksınız.

MUHARREM VARLI (Adana) – Senin gücün yetmez herhâlde bunu yapmaya.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Doğruları söylersen dinleyeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Varlı, hiç uygun olmuyor, hiç böyle bir usulümüz yok.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – 53’üncü maddenin kenar başlığı vardır: “Toplu iş sözleşmesi hakkı.”

Şimdi, biz ne diyoruz? Buraya bir cümle ekliyoruz: “Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı.” Niye bu cümleyi ekliyoruz? Niye bunu ekliyoruz? Çünkü burada kamu görevlilerinin hakkına bir anayasal güvence kazandırmak istiyoruz.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Mevcut Anayasa’da zaten var. 

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Daha sonra ne diyoruz, bakın: “Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.” “Görüşme” demiyoruz dikkat ederseniz, “toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.”

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Makyaj o, makyaj…

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplu iş sözleşmesi yok yani.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bu düzenleme ilk defa oluyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yüksek Hakem Kurulunda işveren çoğunlukta mı, ona bak.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Ve diyoruz ki: “Eğer taraflar anlaşamazsa Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilirler. Bunun aldığı karar kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.”

ATİLLA KART (Konya) – Yargı yolu niye kapalı?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Şimdi, diyoruz ki: Bu bağımsız bir kurul olacak…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yargı yolu niye kapalı?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – …ve bu bağımsız kurul…

ATİLLA KART (Konya) – Bağımsız kurullara karşı yargı yolu yok mu?

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Bağımsız kurullara karşı yargı yolu yok mu?

ATİLLA KART (Konya) – Yargı yolu niye kapalı?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – …tabii ki -şimdi, söyleniyor- belirli kişilerden, öğretim üyelerinden… Bugüne kadar bağımsız bir kurulun nasıl oluştuğunu hepimiz biliyoruz; işçiden de olacak, işverenden de olacak, belirli yargıdan da olacak ve bu bir kanunla da düzenlenecek.

OKTAY VURAL (İzmir) – Anayasa’da sınırları yok ki.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Anayasa’da var mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Anayasa’da sınırı yok ki.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Anadol, böyle karşılıklı olmaz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, müsaade ederseniz efendim…

Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü, yürürlüğü ve toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması gibi Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun şekli, hepsi kanunla belirlenecek, kimsenin şahsi inisiyatifine de bırakılmayacak. Bu anayasal bir güvenceye kavuşturuluyor.

Peki, bu düzenleme ne gibi yenilikler getiriyor? Bir: Sendikalarımızın en temel görevi toplu sözleşme yapma hakkıdır. Toplu sözleşme yapma hakkı getiriliyor. “Görüşme” demiyorum, “toplu sözleşme hakkı” getiriliyor. Bu ilk defa Türkiye’de.

MUHARREM VARLI (Adana) – Tekel işçilerinin Ankara’ya girmesine izin vermeyen hangi sözleşmeye izin verecek?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Ayrıca, Bakanlar Kurulunun takdir yetkisi çıkıyor, yapılan anlaşma artık doğrudan yürürlüğe girebilecek.

MUHARREM VARLI (Adana) – Doğruları söyleyin efendim, doğruları.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Eğer bir anlaşma olmazsa bağımsız Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna gidilecek ve bu, toplu sözleşme hükmünde olacak. Böylece siyasi irade devre dışı bırakılıyor, çalışanın, kamu görevlilerinin hukuku doğrudan korunmuş oluyor.

Ayrıca, yine ilk defa –hep emeklileri konuştuk bugün- emeklilerimize de bunun yansıtılacağı, toplu sözleşmeyle sağlanan hakların yansıtılacağı hem anayasal hem de yasal bir güvenceye kavuşturuluyor, sadece iki dudağın arasına değil.

Sonra, yine, MHP’den arkadaşım -onu bir olumlu olarak- ben takdirle teşekkür ediyorum onun sözlerine. 53’üncü maddenin dördüncü fıkrası kaldırılıyor. Böylece serbest, gönüllü toplu pazarlık ilkesi getiriliyor.

Evet “Grev hakkı yoktur.” diyebilirsiniz. Peki, grev hakkı, lokavt hakkıyla beraber değil mi, ikisi beraber işlemiyor mu?

OKTAY VURAL (İzmir) - Grev olmadan nasıl sözleşme hürriyeti olacak?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Kamu görevlilerinin çalışma hukuku düzenlendiği zaman, bunlarla ilgili düzenlemeler yapıldığı zaman bu konuda gelişmeler de elbette sağlanacaktır. Ayrıca, biraz önce de belirttim, buradaki her türlü husus yasayla belirleneceği için, bundan sonra artık herkes, kamu görevlilerimiz, gerçekten de yasal bir güvence içerisinde çalışma hakkına sahip olacaklardır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yumurtasız omlet pişirmeye çalışıyorsunuz! 

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Unutmayalım, kamu görevlilerimiz, ömür boyu iş güvencesi ve gelir güvencesi altındalar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yumurtasız omlet bu!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Yani bu işi bilen herkes bunun nasıl çalıştığını çok iyi bilir. Onun için, grev ve lokavt beraber işleyen bir müessesedir.

ATİLLA KART (Konya) – Hangi sınıfı temsil ediyorsunuz bunu gösteriyor bu!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, dolayısıyla, bu düzenlemeyle çağdaş, daha ileri bir düzenleme, bir gelişme sağlanmaktadır. Ben bu konuda emeği geçen bütün herkese, bir milletvekili olarak, Türk milletvekili olarak şükranlarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Büyükkaya, süreniz doldu. Size de ek süre veriyorum efendim. Lütfen tamamlayın konuşmanızı.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Ve inanıyorum ki, bu düzenlemeyle kamu görevlilerimiz daha ileri bir hakka sahip olacaklardır. İnşallah bunun daha da ilerisini gene AK PARTİ iktidarlarında bu Meclis yerine getirecek ve yapacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Üzgünüm, bu millet sizi gönderecek.

BAŞKAN – Sayın Büyükkaya, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 6’ncı madde üzerinde gruplar adına son konuşmaya sıra geldi.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Özdal Üçer söz talebinde bulundular.

Sayın Üçer, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz on dakika.

BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın 53’üncü maddesiyle ilgili değişiklik içeren 6’ncı maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Aslında bu ülkenin en temel ihtiyaçlarından birincil ihtiyaç olarak değerlendirilebilecek Anayasa için bugün içinde bulunulan yapay tartışmaların kamuoyunun vicdanını rahatlatmadığını hepimiz bilmekteyiz. Bunu en iyi iktidar partisi milletvekilleri bilirler diye düşünüyorum. Çünkü tepkilerin çoğu onlara mail olarak akıyor diye biliyorum.

Evet, darbeci generallerin darbeyle yaptıkları toplumsal kıyımla yetinmeyip, ülkenin tüm geleceğini karartmak için düzenlemiş oldukları 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi konusunda toplumumuzun her kesimi ortak düşüncededir diye düşünmekteyiz. Toplumun farklı tüm kesimlerinin demokratik katılımıyla, 1982 Anayasası’nın mağdur ettiği ve ötelediği yurttaşları da kucaklayan bir anayasa bu ülkenin en temel ihtiyacıdır. Farklı etnik kimlik, farklı kültür, farklı inanç gruplarının ve tüm sosyal katmanların bir arada, huzurlu, demokratik bir yaşamını tesis edecek, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin tümünü güvence altına alan bir anayasa ülkemizi güzel günlere taşıyacaktır.

Bu gereklilik doğrultusunda yapılması gereken köklü bir değişiklikle eşitlikçi, özgürlükçü, tam demokratik yeni anayasa düzenlemek mümkünken, yama tutmaz Anayasa yeniden yamalanmaya çalışılmakta ve bu anlamda sanki iyi bir icraat yapılmaktaymış gibi de lanse edilmektedir. Hem yapılış biçimi hem de içeriğiyle demokratik zihniyetle düzenlenmesi gereken bir anayasa için maalesef AKP Hükûmeti yurttaşlarımızın beklentilerine cevap olamamış, tüm umutları suya düşürmüştür. Anayasa yapayım derken aslında toplumun ihtiyaçlarını görmezden gelip sadece erken seçimi, 29 Marttan bu yana AKP Hükûmetini kamuoyu baskısıyla erken seçime zorlayan emek çevrelerini, farklı sosyal katmanların bilincini bastırmak ve onların taleplerini sindirmek amacıyla bir altı yedi ay açılım teranesiyle geçti, birkaç ay da Anayasa teranesiyle geçsin diye bir uygulamadır diye algılamaktayız.

Evet, AKP zihniyetinde “kamu” sözcüğü söz konusu olunca “satmak” sözcüğüyle eş zamanlı bir çağrışım yapmaktadır. “Kamu malını babalar gibi satarız.” diyen bir zihniyet bugün Anayasa yapıyorum diye, baba yasayı dayatıyor bu Meclise, Türkiye kamuoyuna. Anayasa bu şekilde yapılmaz arkadaşlar. Yapılan bu çalışmanın sonucuna da Anayasa, çıkacak sonuca da, çıkacak yasalara da toplumun ihtiyaçlarını karşılayan bir anayasa betimlemesi yapmak da mümkün olamayacaktır. Yedi yıllık iktidarı boyunca emekçileri mağdur eden AKP Hükûmeti, bu aldatmacı Anayasa değişikliğiyle emekçilerin mağduriyetini gidermek yerine, yeni mağduriyetlere yol açmaktadır.

Örneğin, demin konuşmasını yapan Sayın Hatip, özellikle “kamu görevlileri” tabirini kullanıyordu. Bizim nazarımızda kamu görevlileri değildir, kamu çalışanlarıdır ve evrensel iş terminolojisi de bunu bu şekilde tanımlar. Kamu görevlileri tanımı neden? Çünkü çalışmayı bir görev olarak tanımlayan bir zihniyetin ifadesidir. “Kamu çalışanları” demekse çalışmayı bir hak olarak betimleyen bir terminolojinin ifadesidir.

Biz, bütün kamu çalışanlarını devletin kulu, kölesi sayan bir zihniyetle hareket eden AKP’yle ortaklaşırsak kamu vicdanı yarın bizi mahkûm eder, yargılar, “Vicdansızlık ettiniz.” der ama biz bu vicdansızlığı sindirmeyeceğiz, bu insafsızlığı kabul etmeyeceğiz.

Emekçilerin, çalışma niteliği ayrımı yapmaksınız, kamu emekçilerinin, kamu çalışanlarının tümünü işçi-memur ayrımı yapmaksızın bütün haklarının evrensel hukuk normlarına uygun bir şekilde yeniden düzenlenmesi için bu kürsüde ne gerekiyorsa ifade edeceğiz ve her zaman, her alanda kamu emekçilerinin, işçinin, emekçinin yanında olacağız.

Milyonları bulan emekçiler belki Taksim’de 1 Mayısı kutlarken çok büyük bir şölen eşliğinde AKP Hükûmetine bir yanıt verecektir ama en büyük yanıtını emekçiler, önümüzdeki ilk seçim sandığında zarfların içinde sunacaktır AKP Hükûmetine. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Biz nice iktidarlar gördük, AKP gibi, gelip geçtiler. Şimdi esamesi okunmamaktadır Mecliste.

Sizin sataşmalarınıza cevap verip zaman harcamak istemiyorum sayın hocamın dediği gibi.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Kimse sataşmıyor Sayın Vekilim.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet, var, sesler geliyor da.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Biz sizi dinliyoruz.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –İyi, sataşmasanız iyi olur çünkü kimileri de kendi haddini aşıp kovmaya çalışıyor hatta Meclise yakışmayacak küfürleşmelere zemin oluşturuyor. Bunları da kınadığımızı ve asla kabullenmeyeceğimizi belirtmek istiyorum çünkü bizler doğru bildiklerimiz ve değerlerimiz için gerekirse idam sehpasında idam sehpalarını tekmelemiş, yağlı idam urganlarına boynumuzu uzatmışız ama asla, ölümü kabullenmekle beraber hakareti kabul etmemişiz. Buna asla, asla müsaade etmeyeceğiz. Bunu herkesin içine sindirmesi gerekiyor ve kimsenin de bir dahaki düzeyde haddini aşmaması gerekiyor.

SADIK YAKUT (Kayseri) – İdam yok.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet, Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun, siz konuşun.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Milletvekillerini uyarır mısınız?

BAŞKAN – Siz, biraz karşılıklı tartışmayı seviyorsunuz herhâlde Sayın Üçer.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Efendim?

BAŞKAN – Yani siz konuşmanıza devam edin, Genel Kurula hitap edin siz.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Ben konuşma hakkımı kullanıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yani sanki böyle söz atılmasını bekler gibisiniz de.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – El kol hareketi yapanları uyarsanız daha iyi ederseniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen… Görüyorum ben.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Görev tarafsızlığınızı lütfen koruyunuz.

BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap etmeye devam edin.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – El kol hareketi yapanları uyarmak sizin birincil görevinizdir. Lütfen görevinizi yapınız.

BAŞKAN – Gayet tabii. Ben görevimi biliyorum, siz Genel Kurula hitap etmeye devam edin.

Buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet, lütfen yapınız. Bildiğinizden eminim. Lütfen yapınız.

Evet, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi de uluslararası hükümlerin esas alınması gerekliliğini ifade eder. Bunun için ekstra bir düzenleme yapmaya gerek yoktur. Aslında emekçinin, kamu çalışanlarının, işçilerin, memurların hem grev hakkı vardır hem de toplu sözleşme hakkı vardır ama yedi yıllık AKP Hükûmeti anayasal ibare söz konusu olduğu hâlde bunu gerçekleştirmemiştir. Çalışanlara hangi üslupla cevap verilmiştir? Sayın Başbakanın dediği gibi, milyonlarca işsizi alternatif olarak gösterip çalışanları tehdit eden bir zihniyet, Tekel emekçilerini terörist ilan eden bir zihniyet bu Anayasa’yı düzenlemeye muktedir olmayacaktır. Bunların ILO ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına bakıldığında, Anayasa’mızın da 90’ıncı maddesinin hükümlerine bakıldığında, aslında anayasal düzenlemeye gerek kalmaksızın bile bütün çalışanların toplu sözleşmeli grev hakkını kabul etmek gerekmekte ve onların taleplerini makul bir düzeyde karşılamak gerekmektedir ama seçim zamanında boş kadro vaatlerinde bulunup -biliyorsunuz yakın zamanda da 100 bin kişilik bir kadro ataması yapacağını açıkladı Sayın Başbakan- kadro atamaları ve yersiz zam haberleriyle kamu emekçilerini ya da bütün emekçileri kandırmaya dönük bir tutum, bundan sonra prim yapmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Üçer, sizin de süreniz doldu, size de ilave süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet, bu maddenin yeniden düzenlenerek uluslararası hukuk normlarına uygun olarak toplu sözleşme ve grev hakkının birlikte anayasal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir. İşçi-memur ayrımının yapılmaması gerekmektedir. Emeklilerin sorunlarının çözümü için, emeklilerin tüm temel hak ve özgürlüklerinin anayasal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir.

Sendikalı-sendikasız ayrımı yapmaksızın bütün çalışanların sorunlarının ortak paydada değerlendirilip bir anayasal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir.

Bütün bunları ifade ederken, çalışanların durumuna gelince, milyonlarca emekçi bir nebze demokrasi umuduyla, bir nebze huzur umuduyla AKP’ye oy verdi. Emekçileri siyasal, politik olarak kategorize etmeksizin bütün emekçilerin sorunlarını ortak değerlendiren ve bütün emekçilerin sorunlarını çözmeye dönük ortak bir tutum sergileme zafiyeti AKP’de mevcuttur. Bunu biz değil, emekçiler söylemektedir. Eğer bizim söylediğimizin geçerliliğine inanmıyorsanız buyurun, emek örgütlerinin temsilcileriyle ortak bir komisyon yapalım, ortak komisyonumuzla ziyaretlere gidelim, onların taleplerinin ne olduğunu dinleyelim.

Evet, dediğim gibi “kamu” ve “satmak” kelimeleri AKP İktidarının yedi yıllık iktidarı boyunca en çok kullandığı iki sözcüktür. Kamu malını babalar gibi sattınız, Anayasa diye baba yasayı bize yutturamazsınız.

Bu duygu ve düşüncelerimle sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Üçer, biz de teşekkür ederiz.

Sayın Ata, bir yazılı talebiniz var.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına”

Meclis Başkanının demek istediniz herhâlde, “ın” eksik “…tutumu hakkında usul tartışması, İç Tüzük 63’üncü madde uyarınca istiyorum.” demişsiniz “Açılmasını istiyorum”u kastettiğinizi zannediyorum. Öyle mi efendim?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun. Hangi gerekçeyle efendim?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, dün akşam ve bugün grubumuza üyelerin, sayın milletvekillerinin kürsüde yapmış oldukları konuşmalar sırasında gerek Parlamentodaki sayın milletvekillerinin tavrı gerekse Parlamento Başkanı sıfatıyla milletvekillerimizin ifadelerine karşı göstermiş olduğunuz tutum tarafımızca kabul edilmemektedir. Bu noktada usul tartışması açılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Ata, dün akşamki görüşmelere atıfta bulunarak, dün akşam burada…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bugün Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bugün de… Deminki…

BAŞKAN – O zaman öyle söyleyin.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Onu da söyledim.

BAŞKAN – Çünkü dün akşamki benim tutumuma dayalı olarak şimdi 63’e göre bir usul tartışması açmanızın uygun olmadığını düşünüyorum, bir.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, biraz önce…

BAŞKAN – Biraz önceyi mi söylediniz? Tamam, peki.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşmacıya müdahale ediyorsunuz. Sataşana değil, konuşmacıya müdahale ediyorsunuz.

BAŞKAN – Bir dakika… Sakin olun. Lütfen sakin olun. Sayın Kaplan, lütfen sakin. Meramınızı anlatırken bile sakin olalım. Sakin…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sakin sakin söz verin de sakin sakin konuşalım.

BAŞKAN – 63’e göre usul tartışması istediniz. Üç nedenle istenebiliyor biliyorsunuz.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Evet efendim.

BAŞKAN – Görüşmeye yer olup olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne almaya veya geri bırakma gibi usule ilişkin konularla ilgili usul tartışması. 

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, saydınız.

BAŞKAN - Bunlardan hangisine dayanıyorsun?

AYLA AKAT ATA (Batman) – İkincisi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük 63’e göre. Hepsini kapsıyor efendim zaten.

BAŞKAN – Hayır, soruyorum efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük 63’e göre söz istiyoruz.

BAŞKAN – Evet. Benim hangi tutumum nedeniyle usul tartışması istediniz efendim?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, az önce açıklamaya çalıştım, gerek dün akşam dedim ama biraz önce hatibimiz konuşurken tekrar, aynı uygulamanın söz konusu olduğunu ifade etmeye çalıştım.

BAŞKAN – Sayın Ata, bakın ben, Sayın Milletvekilinin Genel Kurula hitap etmesini, milletvekilleriyle karşılıklı diyaloga girmemesi konusunda uyardım. Yaptığım…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, siz dediniz ki “Siz, milletvekilleriyle diyaloga girmekten hoşlanıyorsunuz herhâlde.” diye bir kanaat belirttiniz.

BAŞKAN – Bakın, İç Tüzük’te… İç Tüzük’e bakarsanız “Meclis Başkanları hatibi Genel Kurula hitap etmeye davet eder.” Ben de İç Tüzük’ün bana verdiği bu yetkiyi kullandım.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, o yetkiyi kullanırken bir yargıyı ortaya koydunuz. “Siz, sayın milletvekilleriyle aranızda diyalog kurmaktan hoşlanıyorsunuz.” şeklinde bir yargı belirttiniz.

BAŞKAN – Öyle bir izlenim aldım, o nedenle uyardım kendisini.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, orada yaptığınız…

BAŞKAN – Peki, buyurun efendim, size üç dakika süre veriyorum.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Üç dakika değil.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, beş dakika.

BAŞKAN – Efendim, bu benim takdirim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aleyhte söz istiyorum.

BAŞKAN – Tamam efendim vereceğim, üç dakika.

Siz aleyhte, öyle mi?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başkanın tutumu aleyhinde.

BAŞKAN – Tamam, Başkanın tutumu…

Buyurun efendim.

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna üye milletvekillerinin kürsüde yapmış oldukları konuşmalar sırasında, Parlamento Başkanı sıfatıyla, milletvekillerinin ifadelerine karşı göstermiş olduğu tutum nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün gece geç saatlerde ve yine bugün bu saatlerde maruz kalmış olduğumuz uygulama en azından Türkiye’de bu Parlamento çatısı altından verilmesi gereken mesajları içermemektedir. Biz burada tabii ki kendi sorumluluğumuzu görürüz ama büyük bir sorumluluk da iktidar partisindedir, en büyük sorumluluk da Sayın Meclis Başkanımızdadır.

Bu Parlamento çatısı altında Edirne’den Hakkâri’ye kadar ve memleketin her köşesinden milletvekilleri bulunuyor. Herhangi bir konu hakkında her milletvekilinin aynı şeyi düşünmesini istemek, her milletvekilinin aynı konuda görüş belirtmesini istemek doğru değildir, akılcı değildir, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yasalarına da uygun değildir. Eğer bizim savunduğumuz temel haklar, insan hakları, özgürlükler ve bugün burada, Anayasa’da bunu genişlettiğimizi iddia ediyor ve bunu savunuyorsak bu kürsünün dokunulmazlığını da savunmak zorundayız. Eğer milletvekilleri bu kürsüye çıkıp düşüncelerini ifade edemeyeceklerse hangi platformda ifade edecekler? Bu milletvekillerini buraya gönderen milletin, halkın iradesi bu Parlamento tarafından korunmayacaksa nerede korunacak? Sokaktaki vatandaştan mı bekleyeceğiz? Hayır. Çözümün yerini ve çözümün adresini biz burası olarak görüyoruz ve burada tabii ki farklı düşünceler ifade edeceğiz.

Bugün “Kürtler ve yaşadıkları sorunlar cumhuriyet tarihi boyunca vardır.” diyoruz ama bu Parlamento çatısı altında bu sorunun farklı algılandığını da biliyoruz. Bizler “savaş” diyebiliriz, “terör” denebilir, “çatışma” denebilir ama bu ülkenin bir gerçeği olduğunu ortadan kaldırmaz. Önemli olan bu gerçeği görmek ve bunun çözümünü bulabilmek için bu Meclisten ortak bir irade açığa çıkarabilmektir.

Kaldı ki dün çok daha farklı bir olay yaşanmıştır. Bu Parlamento çatısı altında grubumuz milletvekillerine, hatta kadın milletvekillerine ağır hakaretlerde bulunulmuştur. En kısa zamanda bunun için özür dilenmesi gerekmektedir. Meclis Başkanımız önce bunun için Parlamentoyu ayağa kaldırmalıdır…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Biz kaldıracağız!

AYLA AKAT ATA (Devamla) – …bunun için Parlamentodan bir beklenti içerisinde olduğumuzu tarafınıza iletmelidir.

Nasıl sağlayacağız toplumsal barışı? Bu kürsülerde oturabilmenin hesabını buradaki herhangi bir milletvekiline değil, bizi buraya gönderen halkımıza, seçmenimize vermeye hazırız. Bunu dün de ifade ettik, bugün de ifade ediyoruz, yarın da ifade edeceğiz ama hiç kimse burada oturmamızın bize bir lütuf olarak atfedildiğini iddia edemez, bunu da savunamaz. Burada her milletvekili gibi bizler de seçilerek geldik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Hatta dün bu kürsüde konuşan hatip 84 bin küsur insanın oyuyla buraya geldi. Bu gerçeği bilerek ama toplumsal barışa katkı sağlayarak bu kürsülerde oturup ettiğimiz yemine de bağlı kaldığımızı belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Evet, süreniz doldu Sayın Ata.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Usul tartışması ve…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Aleyhte Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, tutumunuzun lehinde söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Tamam efendim, lehinde söz talebinde bulunuyorsunuz. Tamam.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Küfürlerinizi size iade ediyoruz! Ölümüne gideriz biz!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimiz seçilerek geldik, halkımızın oylarıyla geldik. Ne sizin aldığınız bir tek oy bana oyunu veren halkımdan, seçmenimden zerre kadar fazladır, değerlidir ne benimki eksiktir.

Bu kürsü benim değil, bu halkın kürsüsüdür, ben vekiliyim halkın. Bu kürsünün masuniyeti var, dokunulmazlığı var. Bu kürsüde her şey konuşulur, dışarıda da tekrarlanır, bunun dokunulmazlığı buna aittir. Birileri bu kürsünün dokunulmazlığını hırsızlık için, yolsuzluk için, başka şeyler için, banka boşaltmak için kullanabilir, kredi almak için ve 17 tane bakan ve yüzlerce milletvekili o Yüce Divanda bu suçlardan yargılandı ama bizim gibiler, her zaman, bu kürsüdeki düşüncelerinden dolayı yargılandı. Sayın Orhan Doğan, bu kürsüden tutanaklara geçen 1994 yılındaki konuşmasında “Ben halka ve tarihe hesap vermekten korkarım.” demişti.

Bu kürsüde konuştuğumuz zaman, ne iktidarın ne bir başka partinin ne de vesayetlerin ne de postalların ne de darbecilerin ne de çetecilerin ne de hırsızların ne de sömürücülerin hiçbirinin hesabına gelecek bir konuşmayı bu kürsüde bizden beklemeyiniz. Sizin gibi de konuşmak zorunda değiliz. Düşünceler zıt olabilir, aykırı olabilir, farklı olabilir, programlarımız farklı, tüzüklerimiz farklı ama Başkanlık Divanı, bu kürsüde konuşan hatibin Anayasa 83’üncü madde uyarınca yasama dokunulmazlığını tarafsız koruyacak. Bu kürsüde AK PARTİ’li değil artık o. Meral Hanım gibi objektif olacak -belki çok aykırı düşüncelerde bile hep bize “Sayın” diye hitap etti- sizler de öyle olacaksınız, partinizin diğer başkan vekilleri de. Sakın ha! Bu kürsü halkındır, bu kürsü milletindir, bu kürsü asillerindir, biz vekiliyiz. Biz bu kürsüye söz söyletirsek kendimize değil, halka söyletmiş oluruz. Biz halk uğruna ölüme gideriz, ölüme. Özgürlük için, eşitlik için, adalet için, yeni bir anayasa için, yeni bir Türkiye için, kardeşlik için, barış için, demokrasi için her şey söyleyeceğiz ve postallara selam durmayacağız, darbecilere durmayacağız. Kimse de onların burada avukatlığını yapmasın, bu kürsülerde. Tarafsız olmaya davet ediyorum.

Dün onurumuz kırıldı, rencide edildik. Halkımızın karşısında bizi susturmaya kalkmak bu Meclisin kürsüsünde ne demek, bir düşünün bakayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Kaplan, verdiğim süre doldu.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Deminden beri vazifemize sataşma oluyor ve sizler hatibimizi susturmaya çalışıyorsunuz. Dün Sebahat Hanım’ı susturmaya çalıştınız. Yapmayın, uyarıyoruz! Uyarıyoruz! Ciddi söylüyorum, tepkimiz sert olur Sayın Başkan! (AK PARTİ sıralarından “Ooo” sesleri, gürültüler; BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tehdit mi?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu kürsüde bizi susturmayın, tepkimiz sert olur Sayın Başkan!

BAŞKAN – Bir dakika… Bir dakika… Yok, yok öyle.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Tepkimiz sert olur!

BAŞKAN – Bakın, ben… Ne yaparsın? Ne yaparsın Sayın Kaplan?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, açık söylüyorum. Hepinize aynı söylüyorum.

BAŞKAN - Oturun yerinize lütfen. Lütfen oturun yerinize.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Tepkimiz sert olur, sert olur, sert olur!

BAŞKAN - Lütfen… Ne olacak sert olunca, ne yapacaksın?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sizin istediğiniz şeylere çekmeye çalışırsanız sert olur!

BAŞKAN – Lütfen, Sayın Kaplan, size yakışmıyor, bu kadar tecrübeli bir arkadaşımıza. “Sert oluruz.” Bu tehdit. Meclis Başkanlığını tehdit mi ediyorsunuz efendim? Ne yapacaksınız? Öldürecek misiniz? Vurdurtacak mısınız Meclis Başkanını? “Sert oluruz.” derken neyi kastediyorsunuz?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Tarafsız davranacaksınız! Yapamıyorsanız bırakacaksınız o görevi!

BAŞKAN – Neyi kastediyorsunuz? Neyi kastediyorsunuz?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – “Sert” kelimesinden dolayı bu kadar sertleşiyorsanız küfür edenlere müdahale edin, ondan sonra…

BAŞKAN – Buyurun, oturun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Lütfen, tarafsızlığınızı koruyun!

BAŞKAN – Evet, lehte Sayın Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başkanın tutumunun lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burası milletin kürsüsü ve milletin iradesi burada yansır ve bu Meclisin çatısı altında herkesin sesinin ama herkesin hür ve gür çıkması bizim de temel arzumuzdur. Bu çatı da bunun teminatıdır. Bu çatının ve hepimizin teminatı da Türk milletidir. Ama bir şeyi hepimizin gözden uzak tutmaması lazım. O da şu: Biz buradaki çalışmaları yürütürken, hepimizin Anayasa ve İç Tüzük kurallarına uygun bir şekilde düşüncelerimizi ifade ederken saygı sınırlarını aşmayacak bir biçimde, kimseye hakaret etmeden, kimseyi aşağılamadan, kimseyi tehdit etmeden… (BDP sıralarından gürültüler)

AYLA AKAT ATA (Batman) – O zaman disiplin soruşturması açın.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - … belirli bir seviye içinde söylemeyi de bu millet bizden bekliyor. Seçtiklerinde onu görmek istiyor.

Meclis Başkanının yetkilerine baktığınız zaman ne diyor: “66- Kürsüdeki üyenin sözü ancak Başkan tarafından, kendisini İçtüzüğe uymaya ve konudan ayrılmamaya davet etmek için kesilebilir.”

AYLA AKAT ATA (Batman) – İç Tüzük ihlali mi vardı?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük mü ihlal edildi?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Meclis Başkanı bu noktada bunu yapabilir.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – İç Tüzük ihlal edilmemiştir.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İki: 67 diyor ki…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Aynı Tüzük “Meclis Başkanı Genel Kurulda sataşanları uyarır.” diyor.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhal temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dille konuşmamakta ısrar ederse... “

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu durum mu vardı? Geç bunları…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “… kürsüden ayrılmaya davet eder.” diyor.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben de kalkıp size aynı küfrü edersem, bak bakalım nasıl oluyormuş o zaman!

BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen oturur musunuz yerinize. Lütfen…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bakın, Meclis Başkanına, İç Tüzük…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ayıp ediyorsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Kürsüde konuşma konusunda bu milletin iradesine göre belirlenmiş kurallara hatibin uymaması hâlinde hatibi kurallara uymaya davet etmek Başkanın görevidir. Eğer Başkan bunu yapmazsa o zaman görevini ihmal etmiş olur.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Aynı küfrünüzü iade ediyoruz, ettiğiniz bütün küfürleri. Ağzımız varmıyor küfür etmeye ama ettiğiniz bütün küfürleri iade ediyoruz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir başka konu: Bakın, bu kürsü herkesin düşüncesini ifade etme kürsüsüdür ama birbirimizi tehdit etme kürsüsü değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Burası da tribün değil,  böyle alkışlamayın böyle yanlışları. Tribüne çevirdiniz, tribüne! Ayıptır! Ayıptır!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu kürsü herkesin hassasiyetlerine herkesin saygı duyması gereken bir kürsü. Şimdi konuşurken bizim şu hassasiyetimiz var, falanın bu hassasiyeti. Burada kaç tane parti var Mecliste? Beş tane. Bağımsız arkadaşlarımız da var. Hepsine oy veren insanlarımız var. Öyleyse, biz konuşurken her birimizin düşüncesine bir saygı esası içerisinde konuşmamız lazım.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Düşünce meselesi değil, küfür meselesi.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Saygısızlık yoktu.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir  başka şey, Anayasa’nın 76’ncı maddesi. O da çok açık.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Tek saygısızlık AKP’nin yaptığıdır!

BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Size lütfen Başkan, size… Bize hakaret edilecek, siz bizi uyaracaksınız. Size lütfen.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onu da huzurlarınızda ifade edip ayrılmak istiyorum. O da değerli milletvekilleri, milletvekilleri seçildikleri bölgeyi değil, bütün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …Türk milletini ve bütün Türkiye’yi temsil ederler.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sizi, bütün Türkiye’yi temsil etmeye çağırıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, süreniz doldu efendim, teşekkür ederim.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Biz burada konuşurken aynı bilinçle konuşmalıyız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sizi, bütün Türkiye’yi temsil etmeye çağırıyoruz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Temsil edemez onlar.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Burada bulunan herkes bu ülkede yaşayan 72,5 milyonun temsilcisidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Alkışlayın, alkışlayın! Tribüne çevirdiniz burayı. Futbol maçı yapıyoruz, değil mi? Azınlığın hakkını, demokrasinin sesini duyacaksınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, biraz önce usul tartışması sebebiyle gündeme getirilen ve benim arkadaşlarımın konuşmalarında eleştirildiğim dün akşamla ilgili izin verirseniz bir hatırlatmada bulunmak istiyorum:

Sayın Tuncel konuşması esnasında -zabıtlardan okuyorum- “Bu ülkede savaş var.” dedi.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Evet. Diyemez mi?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Diyemez mi Sayın Başkan?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Diyemez mi?

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Yalan mı?

BAŞKAN – Dinleyin bir dakika… Bir dakika…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Diyemez mi Başkan?

BAŞKAN - Peki ben ne demişim? Ben de zabıtlardan okuyorum, lütfen sakin olun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Diğerlerinin söylediği küfürlü zabıtları getirin, ondan sonra…

BAŞKAN - “Sayın Tuncel bir saniye, ‘Bu ülkede bir savaş var.’ derseniz…”

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bir savaş var, iki savaş var, savaş var…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Savaş var.

BAŞKAN - Zabıtlardan okuyorum: “Bu ülkede bir savaş var derseniz, Türkiye Cumhuriyeti güvenlik güçlerinin başka bir ülkenin güvenlik güçleriyle çarpıştığı anlamına gelir.”

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – İç savaş.

BAŞKAN – “Türkiye’de güvenlik güçlerimiz sadece terörle mücadele etmektedir ve halkımızın can güvenliğini sağlamaktadır.”

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hangi can?

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) - On sekiz aylık çocuklar öldürülüyor, ne can güvenliği!

BAŞKAN – “Şu çatı altında görev yapan hiç kimse, terör örgütünü sanki Türk Silahlı Kuvvetleriyle çarpışan bir başka ülkenin silahlı gücüymüş gibi takdim edemez, buna hakkı yoktur.” Söylediğim budur.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Genelkurmay Başkanına söyle.

BAŞKAN – Hâlâ sözlerimin arkasındayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Git Genelkurmay Başkanına söyle.

BAŞKAN – Evet, hâlâ sözlerimin arkasındayım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Git Genelkurmay Başkanına söyle.

BAŞKAN – Lütfen oturun yerinize.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Genelkurmay Başkanına söyle.

BAŞKAN – Tutumumu değiştirecek herhangi bir husus yoktur, görüşmelere devam ediyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Genelkurmay Başkanına söyle, bana söyleme. Millet kürsüsünden, bu kürsüden söyleyemezsiniz.

BAŞKAN – Lütfen, lütfen kendinizi telef etmeyiniz. Kendinizi telef etmeyiniz, lütfen oturunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz hukukçusunuz ben de hukukçuyum. Biz de hukukçuyuz, bize öğreteceksiniz…

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Git Genelkurmay Başkanına söyle, o söylüyor.

BAŞKAN – Ben Meclis Başkanı olarak görevimi yaptım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı yılını kutladığımız şu dönemde…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet, ayıp ediyorsunuz!

BAŞKAN - …onun ruhuna uygun davranmak benim görevimdir, ben bunu yerine getirdim. Lütfen…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu Meclisin kuruluş ruhuna uygun davranın.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – O Mecliste Kürdistan mebusları vardı, Lazistan mebusları vardı, Çerkezler vardı.

BAŞKAN – Hiç kimsenin de sözünü kesmiyorum. İç Tüzük bana ne görev vermişse o çerçevede hareket ediyorum, bundan sonra da hareket edeceğim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne oldu 90’ıncı yıla?

BAŞKAN - Her arkadaşımız burada çıkıyor, herkese eşit süre veriyorum ve konuşuyor ama İç Tüzük’ün verdiği birtakım görevler varsa onları da yerine getirmek zorundayım, uyarı görevimi yapmak zorundayım.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, siz herhangi bir milletvekiline şunu söyleyebilirsiniz şunu söyleyemezsiniz diyemezsiniz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi şahıslar adına Isparta Milletvekili Sayın Haydar Kemal Kurt.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Anayasa değişikliği, uzun yıllardır ülkemizde konuşulagelen ve zaman zaman da kısmen gerçekleştirilen bir Meclis çalışması. Sıkıntılar sürekli yaşanıyor. Bu anlamda bu tür çalışmalarda bütün siyasi partiler kendi temel görüşlerini, demokrasi anlayışlarını, devlet anlayışlarını, siyasi parti anlayışlarını bir şekilde ifade ediyorlar.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu değişiklik paketi öncelikli olarak Anayasa kavramı çerçevesinde ülkenin gerçek sahiplerini, yani vatandaşların düşünmelerini, tartışmalarını ve kendi açık iradeleriyle sivil ve demokratik bir anayasa oluşumunun yolunu açmalarını sağlayacaktır.

Millet adına yasama görevini yerine getiren biz vekillerin kararlarımızın meşruiyetini seçimden seçime değil, zaman zaman referandum yoluyla da olsa vatandaşların görüşüne müracaat etmeyi göze almamız gerekmektedir.

Şu anda Parlamento çatısı altında yapılan bu Anayasa değişikliği görüşmeleri halkımızın yoğun ilgi ve alakasıyla takip edilmektedir. Bu nedenle ciddiyeti kavranmalıdır. Olumlu ve önemli bir adım olarak görülmeli ve desteklenmelidir. Bu destek bundan sonraki süreçte sivil ve demokratik bir anayasa için bizleri cesaretlendirecek, ayrıca halkımızın da anayasa tartışmaları içine müdahil olması kültür ve deneyimini kazandıracaktır.

Bugün, bazı çevrelerin algılamasına göre yeni bir anayasa yapmak ancak darbe sonrası oluşan icazetli meclislerin işidir ve onların yetkisindedir. Maalesef, bu algı ülkemizin en ciddi kurumlarında bile etkindir. Bu kurumların genel algılaması, sıfırdan ya da ciddi kapsamlı bir anayasa değişikliği yapmanın tek başına Parlamento kararıyla mümkün olamayacağı yönündedir. Onlar “Ya demokrasi dışı müdahaleler ya da demokratik ve parlamenter sistemde yeri olmayan birtakım vesayet kurumlarının icazetiyle anayasa değişikliği mümkün olabilir.” demekteler.

İşte, biz, bugün, çağdaş, demokratik devlet anlayışına aykırı düşüncelere karşı bir gayret içindeyiz. Evet, bu çalışma, bu ülkede “kurucu irade” kavramının yeniden tanımlanmasını sağlayacak, halk iradesinin üzerindeki mahcuriyet kararının Parlamentomuzun ya da referandum yoluyla bizzat vatandaş karar ve kararlılığıyla kalkmasını sağlayacaktır. Bu Parlamento, görev ve sorumluluğunun bilincinde ve gücündedir.

Halkımız, devleti ile kendisi arasına girmiş karanlık, korku dağlarına AK PARTİ öncülüğünde aydınlığın hâkim olmasını istemektedir. Millî emanetini alan bu Parlamento, iktidarı ve muhalefetiyle, karar verme sorumluluğunu hiçbir kurum, kişi veya meçhullere bırakamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu anlamda, tüm milletvekillerimizin, devletin temel niteliklerindeki işleyişin bozulması ile milletimizin ödediği bedellere son vermesinin zamanı gelmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, seksen vilayetimizde olduğu gibi, Isparta’mızda da 12 Eylülün binlerce gencimizin yaşam hakkını sona erdirdiği, yüz binlerin hayatının kararmasına sebep olduğu ve milyonlarca ailenin geleceğinin tüketildiği, mahvedildiği gerçeğiyle, otuz yıldır demokratik hukuk nizamı yok edenlerin, o ya da bu sudan bahanelerle hâlâ hayatımızı karartmasına artık bir son verilmesi halkımız tarafından istenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kurt, size de bir dakika süre veriyorum. Lütfen, bir dakika içinde konuşmanızı tamamlayın.

HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Isparta lafını da -vekili olduğum ile bu çalışmalara başlamadan önceki günlerde yaptığım seyahatte, ziyarette vatandaşlarım bana ifade ettiler- bu sebeple kullanıyorum, Isparta’nın vekili ve Türkiye'nin vekili olarak.

Evet, arkadaşlar, halkımızın asıl beklentisi milletin iradesinin engellenmesine hiç kimsenin aracılık etmemesidir. Hepimiz darbecilerin çizdiği yaşam alanına sıkışıp kalmak istemiyoruz.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Darbeci sizsiniz!

HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – İnsan haklarını elde etmek için ağır bedeller ödeyen, halkın yanında, kendi vekillerinin de cesaretle sorumluluklarını yerine getirmelerini, tüm çağdaş, demokratik rejimlerdeki yaşam standartlarını insanımıza sağlamak için seçim meydanlarındaki vaatlerini yerine getirmelerini beklemektedirler.

Evet, saygıdeğer milletvekilleri, Anayasa Değişikliği Teklifi’yle öngörülen bu değişikliklerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet Sayın Kurt, ek süreniz de doldu, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. Memleketimize hayırlı, uğurlu olsun diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olasınız.

Sayın milletvekilleri, şimdi şahıslar adına ikinci söz Adana Milletvekili Sayın Mustafa Vural’a aittir.

Sayın Vural, buyurun efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, burada bir ifade var ki bu yüce Parlamentonun şahsiyetine çok ama çok büyük bir hakarettir. Burada, hiçbir onurlu milletvekili zannetmiyorum ki darbeci bir anayasa yapılmasını savunsun. Sayın konuşmacı, hepimize, bütün milletvekillerine, siz de dâhil…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Yok canım, öyle bir şey yok ya. Nereden çıkarıyorsun?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Konuşmalarını getirin.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Nereden çıktı ya! Olur mu!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir dakika arkadaşlar...

MUHARREM VARLI (Adana) – Sen avukat mısın!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Konuşmalarını getirin. Darbeci anayasa yapmayı savunmaktan bahsetti Parlamento içerisinde. Bu çok acı bir iftiradır.

OKTAY VURAL (İzmir) – O Anayasa’ya yemin etti burada.

BAŞKAN – Zabıtları bir getirteyim, eğer o anlama gelen bir ifade varsa ilgili arkadaşa…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bu çok acı bir iftiradır.

BAŞKAN – Tamam, çok teşekkür ederim, meramınız anlaşıldı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu aynı zamanda yalana dayalı bir Donkişot hevesidir. Burada hiç kimse öyle bir anayasa yapmayı savunmaz.

Tutanaklar gelsin, sonra söz istiyorum bir milletvekili olarak.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sağ olun. Bir beyanda bulunurken sataşmalara mahal vermeyecek ifadelerle bulunursanız çok daha uygun olur.

Sayın Vural, buyurun.

Süreniz beş dakika efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA VURAL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 53’üncü maddesindeki üçüncü ve dördüncü fıkraları yürürlükten kaldıran çerçeve 6’ncı maddenin aleyhinde şahsım adına söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına hepinize teker teker saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, yürürlükten kaldırılan üçüncü paragrafı sizlere bir kez daha okumak istiyorum. Fıkra şöyle: “128 inci maddenin ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek olan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları ile 54 üncü madde hükümlerine tâbi olmayan sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir ve İdareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabilirler. Toplu görüşme sonunda anlaşmaya varılırsa düzenlenecek mutabakat metni taraflarca imzalanır. Bu mutabakat metni, uygun idarî veya kanunî düzenlemenin yapılabilmesi için Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Toplu görüşme sonunda mutabakat metni imzalanmamışsa anlaşma ve anlaşmazlık noktaları da taraflarca imzalanacak bir tutanakla Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usuller kanunla düzenlenir.”

Şimdi, düzenlenen 6’ncı maddeyi sizlere okumak istiyorum: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının  53  üncü  maddesinin  kenar   başlığı “A. Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı” olarak değiştirilmiş, üçüncü ve dördüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.” Altını çiziyorum, “Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler. Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde…” deyip madde devam ediyor. Değerli milletvekilleri, kamuoyuna sunulan gerekçe şu aslında: Yapılan bu değişiklikle kamu çalışanları ile kamu işverenlerinin başlattığı toplu görüşmeler uyuşmazlıkla sonuçlanırsa Uzlaştırma Kurulu kararları kesin olacak ve toplu sözleşme yerine geçecek. Biliyorsunuz, mevcut Anayasa’da nihai karar Bakanlar Kuruluna aitti. Ancak, bizi burada endişelendiren önemli bir duruma dikkatinizi çekmek istiyorum. Mevcut Anayasa’nın yürürlükten kaldırılan 53’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Kamu çalışanları adına toplu görüşmeleri üyesi oldukları sendikalar ve üst kuruluşları yapabilirler.” denilerek sendikaların varlığına atıfta bulunulurken, yeni düzenlemede sadece “Memurlar ve diğer kamu görevlileri toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.” ibaresi yer alıyor. Benim sizlerden istirhamım, yürürlükten kaldırılan paragraf ile yeni düzenlemeyi bir kez daha okumanız. Sanki sendikalar devre dışı bırakılacak diye kaygılanıyoruz. Biz bu kaygılarımızı görüşmeler başlamadan önce dile getirdik ve takip etmeye de devam edeceğiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tüm kamu çalışanlarını uyarıyorum: Sendikal örgütlenme hakkınız elinizden alınmaya çalışılıyor. Bunun görüşmeler sırasında takipçisi de olacağız.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında söylediğim gibi, bu değişiklik kabul edilirse eğer, toplu görüşmelerde uyuşmazlık durumunda Uzlaştırma Kuruluna gidilecek, Kurulun kararı kesin karar olacak, Bakanlar Kurulu devreden çıkacak. Değerli arkadaşlarım, 2003 yılı dâhil memurlar AK PARTİ hükûmetleriyle bugüne kadar yedi sekiz kez masaya oturmuşlar, 2005 ve 2008 yılı hariç uyuşmazlıkla sonuçlanmış. Peşinden Uzlaştırma Kuruluna gidilmiş, Bakanlar Kurulu tarafından Uzlaştırma Kurulu kararlarının hiçbirisine itibar edilmemiş, bildiklerini okumuşlar.

Değerli kamu çalışanları, muhtemel bir referandum sürecinde size diyecekler ki: Ey kamu çalışanları, duyduk duymadık demeyin, Başbakanı, yakın çalışma arkadaşlarını eğer hukukun, adaletin takibinden ve denetiminden, Yüce Divandan kurtarırsanız maaşlarınıza üç beş kuruş daha zam alabilirsiniz.” Şimdi ben huzurlarınızda Hükûmete soruyorum: Madem bundan sonra uyuşmazlık hâlinde Uzlaştırma Kurulunun kesin karar olacak, şimdiye kadar niçin böyle davranmadınız? Bu kararlara itibar ettiniz mi? Mevcut Anayasa’nın 53’üncü maddesi mi sizin elinizi, kolunuzu, vicdanınızı bağlıyordu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size de efendim ilave bir dakika süre veriyorum Sayın Vural, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

MUSTAFA VURAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yetki sizde olduğu hâlde niye yetkinizi çalışanların kurul kararlarının lehine kullanmadınız? Şimdi de kalkmışsınız insani ve vicdani sorumluluklarınızı Anayasa’nın ilgili maddesini değiştirerek yasayla yeniden düzenleyeceğiniz Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna devrediyorsunuz. Ne yaparsanız yapın, hangi makyajı yaparsanız yapın sorumluluğunuzu da utancınızı da gizlemeyi başaramayacaksınız.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Vural teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde gerek gruplar gerekse şahıslar adına konuşmalar tamamlandı.

Şimdi, soru-cevap faslına geçeceğim, ancak İç Tüzük 72’ye göre verilmiş görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge var. Önergeyi okutuyorum, daha sonra oylarınıza sunacağım.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik Teklifinin 6. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.

                        

                  Faruk Bal                                    Oktay Vural                               Mehmet Şandır

                    Konya                                             İzmir                                           Mersin

 

              Mehmet Günal                       Sabahattin Çakmakoğlu                       Ahmet Orhan

                   Antalya                                          Kayseri                                         Manisa

 

                Mümin İnan                                Necati Özensoy                               Akif Akkuş

                     Niğde                                            Bursa                                          Mersin

 

                  Alim Işık                                    Erkan Akçay                                   Şenol Bal

                   Kütahya                                          Manisa                                           İzmir

 

             Hüseyin Yıldız                               Beytullah Asil                      Süleyman L. Yunusoğlu

                   Antalya                                        Eskişehir                                       Trabzon

 

               Reşat Doğru                               Muharrem Varlı                               Behiç Çelik

                     Tokat                                            Adana                                          Mersin

 

              Hakan Coşkun                           S. Nevzat Korkmaz                     Ertuğrul Kumcuoğlu

                 Osmaniye                                         Isparta                                          Aydın

 

               D. Ali Torlak                                Ahmet Bukan                                Zeki Ertugay

                   İstanbul                                          Çankırı                                        Erzurum

 

              Kürşat Atılgan                              Gürcan Dağdaş                             Mustafa Enöz

                    Adana                                             Kars                                           Manisa

 

                 Atila Kaya                                   Mithat Melen                          Ahmet Duran Bulut

                   İstanbul                                         İstanbul                                       Balıkesir

 

       Süleyman Turan Çirkin                    Emin Haluk Ayhan                          Hamit Homriş

                     Hatay                                            Denizli                                          Bursa

 

              İzzettin Yılmaz                              Ali Uzunırmak                         İsmet Büyükataman

                     Hatay                                            Aydın                                           Bursa

 

                                              Kamil Erdal Sipahi                                   

        İzmir

 

Gerekçe

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyası rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin, tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

MHP bu sebeple;

"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

Seçimler sonunda oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

MHP; bu kapsamda,

Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa  teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi subjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir…”

MUHARREM VARLI (Adana) – Harun Bey, anlayamıyoruz, biraz daha yavaş okuyun.

“…AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.

Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir. (CHP ve MHP sıralarından “Anlamadık ki” sesleri)

Soru-cevap işlemini başlatıyorum on dakika süreyle.

Sayın Uslu, buyurun efendim.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizde son verilerle işsizlik yüzde 14,5 olarak açıklandı. Sayın Başbakan, birkaç gün önce, işsizliğe bir nebze çare olur ümidiyle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği üyelerine hitaben “Her üye 1 kişiyi işe alsın.” önerisinde bulundu. Bilahare, altı yüz oda ve borsa başkanları kendi aralarında toplanarak yüzde 94 seviyesinde bir katılımla buna “Hayır” dediler. Hükûmetiniz bu cevaptan ne anlamıştır? Nasıl bir sonuç çıkarmıştır? Bu Anayasa değişikliği işsizliğe çare olacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Anayasa Değişiklik Teklifi’nin 6’ncı maddesiyle memur ve diğer kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakları düzenlenmektedir. Kamu görevlileriyle işveren arasında meydana gelen uyuşmazlıklarda Uzlaştırma Kurulu kararlarının toplu sözleşme yerine geçeceği ve sonuçlarından da emeklilerin yararlanacağı belirtilmektedir.

Sayın Bakan, İktidarınızın sekiz yılının altı yılında devlet memurlarıyla, kamu görevlileriyle yapılan toplu görüşmelerde bir uzlaşmaya varılamamış, Hakem Kurulunun verdiği kararlar da hiçbir zaman AKP Hükûmeti tarafından uygulanmamıştır. Şimdiye kadar elinizi tutan mı vardı bir yasa çıkarıp bunu bu hâle getirmediniz de şimdi Anayasa maddesine bir hap koyarak insanları kandırmaya çalışıyorsunuz?

Sayın Başbakan Uzlaştırma Kurulu üyelerini şu ana kadar belirlemiş midir? Sayın Başbakan emeklilere yansıtılacak oranı da belirlemiş midir? Ya da siz belirleyebildiniz mi? Bu konuda bilgilendirir misiniz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, AKP iktidarları döneminde çalışma hayatına dair verilen hiçbir söz tutulmamış ve yerine getirilmemiştir. Çalışanların gerçek satın alma güçleri her geçen gün azalmaktadır. Borcu olmayan memur, işçi, emekli, esnaf, çiftçi yok gibidir. İşsizlik önlenemez bir biçimde yükselmektedir ve Sayın Başbakan “İşsizliği önlemek tek başına Hükûmetin bir işi değildir.” demektedir ve işverenleri azarlamaktadır. Bu görüşmelerde bazı iktidar konuşmacıları “Tüm bu sorunları bu Anayasa değişikliği çözecektir.” demektedirler. O hâlde bu sorunların çözümü bu kadar basitti de sekiz yıldır bu sorunları dağ gibi neden biriktirdiniz?

Size bu madde değişikliğiyle samimiyseniz bir önerimiz vardır. Bu konuda Anayasa değişikliği yerine 4688 sayılı Kanun’da grev hakkını da içeren “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir.” ifadesi eklenmesi yeterlidir ve Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda hazırlığı vardır. Samimiyseniz yarın bunu Meclis gündemine getirebiliriz. Greve gitme hakkı olmayan memurların nasıl bir pazarlık hakkı olabilir? Hükûmetin baskısı altında bulunan memurlar yasayla üretimden gelen gücünü nasıl kullanabilir?

Bunlara cevap verirseniz teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, mevcut Anayasa’mız bireysel hak ve özgürlüklerle ilgili pek çok konuyu güvence altına almışken yurt içi ve yurt dışındaki vatandaşlarımızın karşı karşıya kaldığı ekonomik, sosyal ve kültürel sıkıntılar yeni Anayasa eksikliğinden mi, yoksa sekiz yıldır tek başına ülkeyi yöneten Hükûmetinizin söz konusu temel sıkıntılara işsizlik, yoksulluk başta olmak üzere bir türlü çözüm bulamayışından mı kaynaklanmaktadır? Mevcut anayasal hükümler çerçevesinde bile var olan temel güvenceleri bir türlü uygulayamayan Hükûmetiniz yeni Anayasa değişikliğiyle hangi temel meseleleri çözebilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, toplum çok gergin, gerilmekten de yoruldu. Anayasa değişikliğini tartışıyoruz. Gündemi gene “Cambaza bak!” taktikleriyle değiştiriyor iktidar; başkanlık sistemi, bedelli askerlik… Buna iktidar çözüm bulmak zorunda. Gerilimi düşürmek zorundayız.

Sonra grevsiz toplu sözleşme ne işe yarayacak? Her zaman övünerek bahsettiğiniz AB İlerleme Raporları size yön göstermiyor mu? 12 Eylül Anayasası’ndan hepimiz şikâyetçiyiz. On altı değişiklik gördü, tamir edildi, yama tutmadı. Şimdi bu Anayasa değişikliğiniz neyi yamayacak? Bu kadar gerilime neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Hak arama eyleminden önce memurlara gözdağı veriyorsunuz, soruşturma açıyorsunuz. Şimdi de içindeki bazı maddeleri, AKP İktidarını kurtaracak bazı maddeleri hap gibi yutturmak için tatlandırıcı niyetine, grevsiz toplu sözleşmesiz hak ortaya koyuyorsunuz. Bu çelişkidir. Hükûmet elindeki yetkilerini işçi lehine, memur lehine kullanamamış bugüne kadar…

BAŞKAN – Bir dakika ayırıyorum biliyorsunuz sorular için. Süreniz doldu Sayın Ağyüz.

Efendim, bir sekiz saniye var ama…

Sayın Taner, buyurun.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, yapılmakta olan düzenlemeyle toplu sözleşme hakkı getirilirken grev hakkı verilmemektedir. Ayrıca, toplu sözleşme sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurulabileceği ve kararının kesin olduğu belirtilmiştir ancak “Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili kanunla belirlenir.” denilerek muğlak bir ifade kullanılmıştır. Hakem Kurulu nasıl teşkil ettirilecektir?

İki: Bu düzenlemede sendikaların kendi üyelerinin adına yargıya başvurabilme hakkının kaldırıldığı bir ortamda demokratik hakkın gaspı… Sizin bu hak gaspı karşısındaki demokratik anlayışınız nedir? Nasıl demokratik bir uygulamadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir Anayasa değişikliğini gerçekleştiriyoruz. Bu maddelerin hepsi önemli ama gerçekten, şu anda müzakeresini sürdürmekte olduğumuz 53’üncü madde son derece önemli çünkü Türkiye’de 2 milyon 720 bin dolayında memuru ilgilendiriyor, 1 milyon dolayında sendikalı memuru ilgilendiriyor.

Toplu görüşmelerle 4688 sayılı Yasa çerçevesinde 15 Ağustosta başlatıp on beş günde bitirdiğimiz o görüşme süreçlerinde memur sendikalarının hemen tamamının istekleri şu: “Toplu sözleşme hakkı bize sağlayın, grev hakkı sağlayın, siyaset hakkı sağlayın.” Bunlar yok ve Hükûmetimiz ilk defa memurlarımızın taleplerini, iktidarlarımız süresince ciddi olarak ele almış, sözleşmelerin ekinde listelemiş ve bunları peyderpey yasal düzenlemelerle, idari düzenlemelerle ve şu anda da anayasal düzeyindeki düzenlemeyle hayata geçirme çalışma ve gayreti içerisindedir.

Toplu sözleşme getiriyoruz. Memurlarla masaya oturulacak ve toplu sözleşme şeklinde, görüşme değil, sözleşme şeklinde karşılıklı hak ve menfaatler imkânlar ölçüsünde tartılacak, biçilecek ve bir noktaya varılacak. Ha, uzlaşma olmuyorsa Kamu Görevlileri Hakem Kurulu karar verecek. Şimdi, bu Hakem Kurulu kararlarının niteliği üzerinde arkadaşlarımız duruyor. Şunun özellikle altını çizmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeler yapılırken Anayasa’da yer alan bu maddelerle ilintili diğer düzenlemeleri de gözden geçirmek gerekiyor. Hemen 53’üncü maddeyi çevirin 54’üncü maddeye bakın. İşçilerle ilgili Yüksek Hakem Kurulu kararları için de aynı niteleme yapılıyor. “Yüksek Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.” der ve 53’üncü maddede, memurlarla ilgili yaptığımız düzenlemede aynı husus gözetilmiş, ona paralel sözcük de kullanılmıştır. Dolayısıyla bunun yadırganacak bir tarafı yok.

Bir de, hem sorular arasında yer aldı hem aleyhte konuşan, şahsı adına konuşan arkadaşımızın konuşmasında ifade edildi. Efendim, “Bu maddede tüzel kişilikler ıskalanmış.” diyor. Ee, değerli arkadaşlar, 53’üncü maddenin hemen birinci fıkrasını açın, okuyun. Orada ne yazıyor? “İşçilerle işverenler” diyor, sendikalar demiyor. Ama Türk pozitif hukukunda işçilerle işverenler arasındaki toplu iş sözleşmesi müzakereleri işçileri temsil eden sendikalar eliyle yapılıyor. Dolayısıyla memurlarla ilgili toplu iş görüşmelerini de yetkili memur sendikaları yürütecek.

Hakem Kurulunun, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun görevleri, yetkisi elbette ki yasayla düzenlenecek. Bütün detaylara takdir edersiniz ki Anayasa’da yer vermek mümkün değil.

Sorular arasında ağırlıklı olarak ifade edilen “Niçin grev hakkı yok?” Hatta Sayın İnan “Bizim hazırlığımız var, hemen yarın getirelim.” dedi. Ee, bir koyun ortaya. Biz bugün memurlarımıza toplu iş sözleşmesi yapma hakkını getirdik. Bunun altını çok belirgin, kalın bir şekilde çiziyoruz. Ee, siz grev hakkını da öneriyorsanız elbette ki bir hesap kitap yapmışsınız. Hele bir koyun, bir görelim onu, o zaman konuşuruz ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz doldu efendim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, tamamlayayım.

BAŞKAN – Bir iki cümleyle tamamlayın lütfen.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Elbette ki bir yerde sendika söz konusu olduğu zaman onun uzantısı olarak grevden de söz etmek gerekir fakat Türkiye’de kamu personel rejimi, bu alandaki zorlukları biliyorsunuz Hükûmetimiz, Parlamento gelecekte bu konuları da ele alacak, çalışanlarımız ve memurlarımız için en uygun sonuçları üretecektir.

Bu maddenin memurlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 6’ncı madde üzerinde on yedi önerge var. ancak bilindiği gibi her madde üzerinde yedi önerge verilebilmektedir. Kura ile tespit edilen yedi önergeyi şimdi okutacağım, sonra da bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 6 ncı maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 53 üncü maddesine eklenen 1 inci fıkrada geçen "memurlar ve diğer" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                                            İkram Dinçer

                                                                                                                                   Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 6 ncı maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 53 üncü maddesine eklenen 1 inci fıkrada geçen "memurlar ve diğer" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu

                                                                                                                                   Siirt

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53. maddesine 4. fıkra olarak eklenen fıkranın sonuna, “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları yargı denetimine açıktır. Sendikalar ve üst kuruluşları üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir.” cümlesinin eklenmesiyle 5. fıkra olarak eklenen fıkranın sonuna "Kamu Görevlileri Hakem Kurulunda memurlar ve diğer kamu görevlilerini temsil eden üyeler ile diğer grupları temsil eden üyeler aynı oranda temsil olunur.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                                İsa Gök

                                                                                                                                 Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53. maddesine 3. fıkra olarak eklenen fıkrada yer alan "görevlileri" ibaresinden sonra “grevli" ibaresinin eklenmesi, 4. fıkra olarak eklenen fıkrada yer alan "kesindir ve" ibaresinin metinden çıkarılması ve aynı fıkranın sonuna, "Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları yargı denetimine açıktır. Sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir" cümlelerinin eklenmesi ile 5. fıkra olarak eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                  

                            Atilla Kart                           Bayram Meral                        Halil Ünlütepe

                              Konya                                    İstanbul                            Afyonkarahisar

                                              Ali Koçal                              Mehmet Sevigen

                                              Zonguldak                                    İstanbul

"Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü kanunla düzenlenir. Kamu görevlileri toplu sözleşmelerinden elde edilen farklar kamu emeklileri ücretlerine, kamu toplu iş sözleşmeleri sonucu elde edilen farklar işçi emeklileri ücretlerine yansıtılır. Kamu Görevlileri Hakem Kurulunda memurlar ve diğer kamu görevlilerini temsil eden üyeler ile diğer grupları temsil eden üyeler aynı oranda temsil olunur "

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "7.11.1982 tarihli Ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi"nin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. 14/04/2010

                                                                                                                            Harun Öztürk

                                                                                                                                   İzmir

"Madde 6- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53 uncu maddesinin kenar başlığı "A. Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı" şeklinde değiştirilmiş, üçüncü ve dördüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

Memurlar ve diğer kamu görevlileri dahil işçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.

Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilir. Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.

Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar, gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak ve hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenlenir. "

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                             

                      Özdal Üçer                              Hasip Kaplan                             Nezir Karabaş

                          Van                                           Şırnak                                          Bitlis

                                     Hamit Geylani                                        Akın Birdal

                                          Hakkâri                                              Diyarbakır

Madde: 6

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53 üncü maddesinin kenar başlığı “A. Toplu iş sözleşmesi hakkı” olarak, 53 üncü madde de aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 53.- İşçiler, memurlar ve diğer kamu görevlileri toplu iş sözleşmesi yapma ve grev hakkına sahiptirler. Lokavt yasaktır.

Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı ve grev hakkının kullanımı kanunla düzenlenir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin 6. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

                       

                Faruk Bal                                     Oktay Vural                                Mehmet Şandır

                   Konya                                            İzmir                                           Mersin

               Behiç Çelik                             S. Nevzat Korkmaz                           Osman Çakır

                   Mersin                                           Isparta                                         Samsun

     Mustafa Kemal Cengiz                       K. Erdal Sipahi                                Recep Taner

                    Çanakkale                                   İzmir                                               Aydın

              Cemaleddin Uslu                      Osman Durmuş                              Beytullah Asil

                       Edirne                                      Kırıkkale                                           Eskişehir

            Ahmet Duran Bulut                       Mehmet Günal                                  Hüseyin Yıldız

                     Balıkesir                                      Antalya                                              Antalya

                Hasan Özdemir                           Tunca Toskay                                Metin Coşkunoğlu

                    Gaziantep                                     Antalya                                             Kırşehir

             Emin Haluk Ayhan                        Ahmet Bukan                            Süleyman L. Yunusoğlu

                      Denizli                                       Çankırı                                              Trabzon

                 D. Ali Torlak                            Ali Uzunırmak                                      Şenol Bal

                      İstanbul                                       Aydın                                                 İzmir

Yılmaz Tankut

Adana

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz efendim:

Gerekçe:

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini,

21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin, tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

MHP bu sebeple;

"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

Seçimler sonunda oluşacak Meclisin ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

MHP, bu kapsamda,

Devlet ile milleti kucaklaştıracak,

Milletin değerleri ile devletin değerlerini bağdaştıracak,

Demokrasi ile cumhuriyeti barıştıracak,

Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi subjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir başkanlık sistemi getirilmektedir

Bu teklif, parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde millet yoktur, milletin iradesi yoktur, milletin beklentisi yoktur.

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP'den iş beklemektedir, aş beklemektedir.

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.

AKP memur sendikaları ile toplu görüşmede;

AKP 8 yıllık iktidarında devleti partileştirmiştir.

AKP, kadrolaşmanın ötesinde devlette AKEPELİLEŞTİRME yaratmıştır.

2003 yılından itibaren % 2 refah payını kaldırmıştır.

Toplu görüşme sonunda Uzlaştırma Kurulu kararlarına uymamış, uygulamamıştır.

Uluslararası sözleşmelerden doğan mükellefiyetlerini yerine getirmemiştir.

Teklifte yer alan Hakem Kurulu AKP'nin inisiyatifine göre kurulacaktır.

Memur AKP'nin iktidarına mahkûm edilmektedir.

AKP, 8 yıllık iktidarındaki bu başarısızlığın suçunu Anayasa üzerine atmak istemiştir.

Grev hakkı tanınmayan toplu görüşme temel dayanaktan yoksun bir uygulamadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Özdal Üçer (Van) ve arkadaşları

Madde: 6

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53 üncü maddesinin kenar başlığı “A. Toplu iş sözleşmesi hakkı” olarak, 53 üncü madde de aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 53.- İşçiler, memurlar ve diğer kamu görevlileri toplu iş sözleşmesi yapma ve grev hakkına sahiptirler. Lokavt yasaktır.

Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı ve grev hakkının kullanımı kanunla düzenlenir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçe mi, üstünde mi konuşacaksınız?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Konuşacağım…

BAŞKAN – Sayın Üçer, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlar; önergemiz üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.

Madde, Anayasa’nın 53’üncü maddesi şu anki hâliyle grev hakkını yalnızca sendikalaşmış işçilere tanımaktadır. Ayrıca, toplu iş sözleşme hakkı değil, toplu görüşme hakkını tanımakta. Şimdiki durumda memurlara toplu iş sözleşmesi yapma hakkını tanıyan bir anlayışı olumlu olarak değerlendirmek mümkündür. Fakat grevden yoksun bir toplu iş sözleşmesinin anlamsızlığını ifade etmeye gerek var mıdır, bilmiyorum burada. Şu anlama gelmektedir: Birine misafir muamelesi yapmak. İşte, misafir umduğunu değil, bulduğunu yer misali ona yapılan yemek ikramı gibidir. Yani memura “Sen bu sofraya oturabilirsin, sana sunulan yemek budur, ama ben bu yemeği yemek istemiyorum, daha iyi bir yemek yemek istiyorum, daha nitelikli bir hizmet almak istiyorum dediğin zaman, asla sofradan kalkma hakkın yoktur.” Böylesi basit bir benzetmeyle bile, grevsiz toplu iş sözleşmesinin bir anlam taşımadığını ifade etmek mümkündür.

Yani, bugün işçi sınıfının çok büyük bir kısmını oluşturan sendikasız işçiler, örgütlü olmadıkları ya da örgütlenmeleri engellendiği için grev hakkından yararlanamamaktadırlar. Bu işçilerin üretimi toplu hâlde durdurmaları, yasa dışı grev olarak kabul edilmektedir. Benzer yaklaşım, işçi sınıfının organik bir parçası olan memur tanımı içinde çalışan milyonlarca kişi için de söz konusudur. Bunlar, bu konuyla ilgili düzenlemeler, daha evvelden de belirttiğimiz gibi, Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde, uluslararası hukuk usulüne göre imzalanmış anlaşmalar çerçevesinde geçerli olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Anayasa’mız böyle bir hükmü taşırken, bizim yeni oluşturacağımız Anayasa’da grev hakkı vermeyişimizin ve lokavt hakkını, hak olmayan lokavtı hakmış gibi göstermenin ne anlamı vardır? Lokavt bir hak değildir arkadaşlar. Lokavt, emeği sömüren sermaye güçlerinin sermayesini garanti altına almaktır, sömürme yetkisi vermektir. Zaten, emek gücünü kullanan çevrelerin, emek gücünün sahibi olan çevrelerin işverenle pazarlık hakkı sınırlıdır. İşveren, işçisini, her an, yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde işten çıkarma ve ona kendi taleplerini dayatma hakkına sahiptir. Greve karşı lokavt hakkını tanımak, lokavtı bir hak olarak tanımak, dünya demokrasi tarihi açısından ilkelliktir. Ya bu Meclis emekten, emekçiden yana olacaktır ya da emeği sömüren ve uluslararası hukuk normlarını hiçe sayan sermayedarlardan yana olacaktır. Elbette ki biz sermayedarların da bazı haklarının, temel haklarının güvence altında olmasını istiyoruz ama emeğin gücünün, sermayedarların sömürüsü altında ezilmesine de müsaade etmiyoruz, bunu da kabul etmiyoruz.

Grev hakkını vermiyorsunuz “Biz Anayasa’yı değiştirdik.” diyorsunuz. Anayasa değişmez arkadaşlar. Gidin sorun, yedi yaşındaki çocuklar size inanmaz. Grev hakkı verin, biz oylayalım, destekleyelim ama gidip orada burada “Biz Anayasa’yı değiştiriyoruz, bu ülkeyi güzelleştiriyoruz, DTP…” Kapattınız ya DTP’yi… “BDP bize destek vermiyor.” demenin bir anlamı yok ki. İnanın, yedi yaşında çocukları, tutukladığınız çocukları, tutuklattırdığınız çocukları kandıramazsınız.

Bütün sorunları iç içe tartışıp çıkmaza dönüştürmek, toplumun kafasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz sona erdi. Size de bir dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Teşekkürler.

…toplumun kafasını bulandırıp, yani şu an, denize düşen yılana sarılır misali halkı çaresiz kılıp, ondan sonra, küçük küçük hamlelerle, yapay hamlelerle halkın sorunlarını gideriyormuş taktiğiniz artık sökmez. Bu halk, bunu kabul etmez. Gelin, Anayasa’yı düzeltin, bu konuda sonsuz destek verelim. Yani Anayasa’yı düzelteyim derken, kaş yapayım derken göz çıkartmaya kalkarsanız buna kimse müsaade etmez; memurlar müsaade etmez, işçiler müsaade etmez, vekilleri müsaade etmez, halk müsaade etmez, biz müsaade etmeyiz çünkü halkın temsilcileriyiz.

Bu vesileyle, tekrar, 1 Mayıs işçi, emekçi bayramını kutlayarak hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Üçer, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. 14/04/2010

                                                                                                                            Harun Öztürk

                                                                                                                                   İzmir

"Madde 6- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53 üncü maddesinin kenar başlığı "A. Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı" şeklinde değiştirilmiş, üçüncü ve dördüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

Memurlar ve diğer kamu görevlileri dâhil işçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.

Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde taraflar Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilir. Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.

Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu Hizmeti Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar, gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak ve hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenlenir. "

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahibi, İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.

Buyurun efendim, süreniz beş dakikadır.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergem üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’mızın 51’inci maddesinin beşinci fıkrası, işçilerle kamu görevlilerini birbirinden ayırmak için “İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki hakları…” şeklinde başlıyor. “Kamu görevlileri” kavramına, memurlar ve diğer kamu görevlileri girmektedir. “Memur” denilince ne anlaşılması gerektiği konusunda tereddüt yoktur. “Diğer kamu görevlileri” kapsamına ise 4/B maddesine göre sözleşmeli çalışanlarla, diğer kanunlara göre kadro karşılığı ya da pozisyon esası gözetilerek sözleşmeli çalışanların, üniversite öğretim elemanlarının, hâkim ve savcıların, askerî personelin girdiği konusunda da tereddüt olmaması gerekir. Bu durumda, 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesi uyarınca geçici personel olarak çalıştırılanların “kamu görevlisi” kavramına girip girmeyeceği tartışmasını ortadan kaldırmak için, maddede bu kavram yerine “kamu hizmeti görevlileri” kavramının kullanılmasının daha doğru olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir. Bu nedenle, 51 ve 53’üncü maddelerde geçen “kamu görevlileri” ibaresi yerine “kamu hizmeti görevlisi” ibaresinin kullanılmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, grev hakkının düzenlendiği 54’üncü maddede memurlar ve diğer kamu görevlileri için bir düzenleme yapılmıyor ancak tanınan toplu sözleşme hakkının kâğıt üzerinde kalmaması için, kamu görevlilerine de grev hakkının tanınması gerekir. Bunun için, 54’üncü maddeye de “İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları, gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak ve hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenleme yapılır.” şeklinde bir fıkra eklenmesinin yerinde olacağı düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, ILO’nun kamu çalışanlarını doğrudan ilgilendiren sözleşmesi 151 sayılı Sözleşme’dir. Bu sözleşmede, uyuşmazlıkların çözümünün idare ile sendikalar arasında bir görüşme sürecine bağlandığını görüyoruz. Bu süreçte, hakemlik ve uzlaşma gibi yöntemlerden de yararlanılabilmektedir. Bu sözleşmede, toplu sözleşme ve grev hakkı öngörülmemekle birlikte, bunların yapılamayacağına ilişkin yasaklayıcı bir hüküm de yer almamaktadır. Nitekim, biz, bu 151 sayılı Sözleşme’nin çözümle ilgili formüllerinden toplu görüşmeyi Anayasa’mıza aktarmışız. Teklifle, bu toplu görüşmeye biraz daha bağlayıcılık ve kesinlik getiriyoruz. Ancak, grev hakkını vermemize engel bir durum olmadığını tekrar vurgulamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, toplu görüşme yerine ikame edilen toplu sözleşme hükmünün, memurların maaş artışlarının yapılmasında esaslı bir yöntem değişikliği yapmadığı görüşündeyiz. Bu değişiklikten sonra ortaya konacak toplu sözleşmenin hayata geçirilmesi de ya bir Bakanlar Kurulu kararının çıkarılmasına ya da yasal bir düzenleme yapılmasına bağlı olacaktır. Yapılmaz ise yaptırımı bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, hakem kurulu kararlarının hayata geçirilmesi için yasa çıkarılması gereken durumlarda yasama organını noter durumuna düşürmek de kabul edilemez. Kaldı ki yürütme organı, Anayasa’mızın 65’inci maddesinde ifade edilen “Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.” hükmüne dayanarak, bugüne kadar yaptığı gibi ayak sürüyebilir. Bunun için, Anayasa’da, 128’inci maddede yapılmak istenen değişiklik yeterli değildir.

Kamu hizmeti görevlilerinin statü hukukuna ilişkin hususların yasaya bırakılması, mali ve sosyal hakların ise tümüyle toplu görüşme ile belirlenmesinin yerinde olacağı düşüncemi ifade ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53. maddesine 3. fıkra olarak eklenen fıkrada yer alan "görevlileri" ibaresinden sonra "görevli" ibaresinin eklenmesi, 4. fıkra olarak eklenen fıkrada yer alan "kesindir ve" ibaresinin metinden çıkarılması ve aynı fıkranın sonuna, "Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları yargı denetimine açıktır. Sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir" cümlelerinin eklenmesi ile 5. fıkra olarak eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Atilla Kart (Konya) ve arkadaşları

 "Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü kanunla düzenlenir. Kamu görevlileri toplu sözleşmelerinden elde edilen farklar kamu emeklileri ücretlerine, kamu toplu iş sözleşmeleri sonucu elde edilen farklar işçi emeklileri ücretlerine yansıtılır. Kamu Görevlileri Hakem Kurulunda memurlar ve diğer kamu görevlilerini temsil eden üyeler ile diğer grupları temsil eden üyeler aynı oranda temsil olunur "

BAŞKAN – Sayın Meral…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Hükûmete, Komisyona sormayacak mısınız?

BAŞKAN – Affedersiniz… Bir saniye…

Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine, Sayın Meral, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasanın 6’ncı maddesiyle ilgili verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, birkaç gündür yasa görüşülüyor. AK PARTİ’li bazı milletvekili arkadaşlarım ve bazı bakanlar burada görüşlerini açıklıyorlar. “12 Eylül hukukunu ortadan kaldıracağız” anlamıyla Anayasa değişikliği getirenler, tam tersi, 12 Eylül’ün tahrip edemedikleri, geri bıraktıklarını ortadan kaldırmanın yolunu seçmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, 5510 sayılı Yasa’yı getirdiniz, emekliliği yani tarımda, inşaatlarda, ormanda, şeker fabrikalarında, yani kısacası, kısa süreli çalışan işçilerin emeklilik hakkını ortadan kaldırdınız, bir. İki: Emekli olan düşük ücretli arkadaşların taban ücretini kaldırdınız, emeklileri mağdur ettiniz, daha düşük ücretle emekli olmasını sağladınız. Malullük aylığı almak için, Hakk’ın rahmetine kavuşan bazı işçilerin 900 iş günü -beş yıl- çalışmasını 1.800 iş gününe -on yıla- çıkardınız, çalışırken Hakk’ın rahmetine kavuşan işçilerin geride bıraktıkları evlatlarına ücret aylığı bağlanmasını zorlaştırdınız. Bu saymakla bitmez. Bu bir.

İki: 57’nci Hükûmetin Başbakan Yardımcısı Sayın Bahçeli -burada oturuyor- ile Ecevit’in -o dönem rahatsız olduğu bir dönem- sabahlara kadar çıkardıkları yasayı tahrip ettiniz. 4857 sayılı Yasa’yı getirdiniz, “50 işçi çalıştıran bazı iş yerlerinde İş Yasası uygulanmaz.” hükmünü getirdiniz. Kölelik yasasını getirdiniz, değerli arkadaşlarım -saymakla bitmez- işçilerin haklarını ellerinden aldınız.

Şimdi Anayasa’yı değiştiriyoruz. Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül hukukuyla en fazla uğraşan insanlardan birisiyim. 12 Eylül, grevleri yasakladı, bazı iş kollarında grev yasağı getirdi. Hak grevini kaldırdı, örgütlenme yasağı getirdi, grevlerin ertelenme hakkını Bakanlar Kuruluna bıraktı. Yine saymakla bitmez, zaman kısa değerli arkadaşlarım. Siz bugün ne yapıyorsunuz muhterem arkadaşlarım? Ona benzer bazı maddeleri hayata geçiriyorsunuz. Bari “Memura hak veriyoruz ve sair, başka kurumlara hak veriyoruz.” demeyin, “Kendimize göre bir Anayasa düzenliyoruz.” deyin de millet bunu açık açık bilsin. Neden korkuyorsunuz?

Bakınız “Avrupa Birliğine gireceğiz.” diyorsunuz, rüyanız hayırlı olsun bana göre. Avrupa Birliğinde polislerin bile sendikası var. İskandinav ülkelerinde, İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya’da genelkurmay başkanı hariç subayların sendikası var. Ne oluyor orada, sistem mi bozuk, düzen mi bozuk değerli arkadaşlarım?

Siz, hak vermezsiniz. Ne diyoruz? Memurlara grev hakkı verin. Dernekle sendikanın arasında bir fark vardır değerli arkadaşlarım. Sendikada grev hakkı varsa dernekten farklıdır. Eğer sendikada grev hakkı yoksa dernek eşittir sendikadır. Ondan dolayı bu maddeyi, bu teklifi önerdik. Bunu çok iyi bilen arkadaşlarsınız.

Ayrıca bir şey daha önerdik burada değerli arkadaşlarım. Siz de getirmişsiniz, memurlar toplu sözleşme yaptığı zaman hakem kuruluna gider. Sayın Bakanım da açıklamasında onu ifade etti.

Değerli arkadaşlarım, işçileri örnek verdi. İşçiler de grev yasağı olan iş kollarında Yüksek Hakem Kuruluna gider, diğerleri gitmez. Siz, tümünü grev kapsamı içine sokuyorsunuz Yüksek Hakem Kuruluna gitmekle memurları. Onun için eğer memur arkadaşlarımıza grevli toplu sözleşme hakkı verecekseniz, bazı iş kollarında, malum ki orada da grev yasağı söz konusu olursa, sağlık iş kolunda bilmem nede, orada Yüksek Hakem Kuruluna gitmenizde bir mahzurun olacağını düşünmüyorum. Aslında onun da olmaması lazım ama mutlaka getireceksiniz. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Meral, konuşmanızı lütfen tamamlayınız. Bir dakika ilave süre veriyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Toplu sözleşmenin farklarının yani memurların yapacağı toplu sözleşmeden alınan farkların memur emeklilerine de yansıtılmasını gerçekte olumlu karşılıyorum. Orada şunu teklif ediyoruz, diyoruz ki: Kamu çalışanlarına yani işçilerin de yaptığı toplu sözleşmeden alınan farklar işçi emeklilerine de yansısın.

Ne olur burada değerli arkadaşlarım? Geçmişte sendika kuran, aidat ödeyen, sendikanın saflarında yer alan emekli arkadaşlarımızın sendikalarla bağları kopmaz. Dernektir, vesairedir, diğer kurumlar ortadan kalkar. Emekli işçinin sendikayla ilişkisi devam eder, sağlıklı bir gelişme olur. Siz de rahat edersiniz, biz de rahat ederiz, emekli de rahat eder. Ondan sonra “38 kuruş verdim.” diye emekliyi sızlattırmazsınız değerli arkadaşlarım.

Muhterem arkadaşlarım, verdiğimiz önergeyi kabul ederseniz, gelecekte, çalışanlar hakkında rahat bir sistem kurulmuş olur, memurlar için bunu söylüyorum. Bu takdiri sizlerden bekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Meral, ilave süreniz de doldu efendim.

Lütfen selamlayın Genel Kurulu.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53. maddesine 4. fıkra olarak eklenen fıkranın sonuna, “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları yargı denetimine açıktır. Sendikalar ve üst kuruluşları üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir.” cümlesinin eklenmesiyle 5. fıkra olarak eklenen fıkranın sonuna "Kamu Görevlileri Hakem Kurulunda memurlar ve diğer kamu görevlilerini temsil eden üyeler ile diğer grupları temsil eden üyeler aynı oranda temsil olunur.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                                İsa Gök

                                                                                                                                 Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika efendim.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 6, Anayasa 53… Arkadaşlar, bu madde kesinlikle şeker bir madde değildir. Bu madde zehir bir maddedir ve çok hince düzenlenmiştir. Bakınız, Anayasa 53’e baktığınızda arkadaşlar, Anayasa 53, fıkra üç der ki: “Sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir.” Bunu kaldırıyorsunuz. Yani sürülen memur, sürülen öğretmen -ey kamu emekçileri, dinleyin bunları- davalarını bugüne kadar, Kamu Emekçileri Sendikası Kanunu 19’uncu madde (f) fıkrasına göre sendikalar açardı, avukatlık ücreti ödenmezdi. Yargılama gideri, YD’li isterseniz 165 lira, YD’siz isterseniz, yürütmenin durdurulmasını istemezseniz 125 liraydı. Sendikaların dava açma hakkını elinden alıyorsunuz yani sendikayla üyelerini ayırıyorsunuz.

HALUK İPEK (Ankara) – Nerede ya?

İSA GÖK (Devamla) – Maddeyi iyi oku Haluk İpek, iyi okuyun.

Bu maddede elinden aldığınız anayasal imkânı bu yasayla vermiştiniz, 95’te Anayasa’ya bu girmişti. 2001’de verilen hakkı Anayasa değişikliğinden dolayı geri alacaksınız, sendikalar üyeleri adına dava açamayacak sürgünden dolayı. Bir memurun maaşı bin lira, bir avukatlık ücretiyle, yargılama gideriyle 1.500 lirayı ödeyemez bu insanlar, ödeyemeyecekler. Sendikadan koparacaksınız, bir.

İkincisi: Arkadaşlar, memurlar başta olmak üzere kamu görevlilerinin tüm özlük hakları kanunla düzenlenir der Anayasa 128. Bu maddenin hinliği nerede? Bu Anayasa paketinin çerçeve 13’üne bakın, çerçeve 13. Bu, çerçeve 6. Çerçeve 13’te Anayasa 128’i değiştiriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Evet, memurların özlük, tedavi giderleri dâhil tüm hakları kanunla düzenlenir ama -Bakın, ama… Ne diyorsunuz?- mali ve sosyal haklarına ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” Bu çerçeve 6’ya ne koydunuz? Toplu sözleşme, memurlar dâhil. 3 milyon çalışan kamu görevlisi, emeklileriyle beraber 15 milyon. Nasıl kıyıyorsunuz 15 milyona?

Arkadaşlar, Danıştay 2. Dairesinin ve Anayasa Mahkemesinin bu kamu görevlilerinin sağlık yardımlarının kesintisine ilişkin aldığınız kararların, Hükûmet kararlarının iptaline ilişkin bir yığın kararı var. Şu anda bu kararları baypas ediyorsunuz. Burada toplu sözleşme hükümleri anayasal kesinliğe kavuşuyor. Sendika ile kamu görevlileri uyuşmazlığa düştü, toplu sözleşme kuruluna gitti -Bu kurulun yönetiminin nasıl oluşacağı belli değil, kurulun oluşumu belli değil- bu kurul bir karar verdi, dedi ki: “Kanser tedavisinde artık iki aylık parayı ödeyeceğim. İlaç katkı payının yarısını vereceğim.” dediğinde ne yapacaksınız? Anayasal kesinlik var, Anayasa madde 90 artık uygulanamaz burada çünkü toplu sözleşme hükümlerine anayasal kesinlik veriyorsunuz. AİHM’e gidemezsiniz, neden? Çünkü yargı yolunu kapıyorsunuz, yargı yolunu kapayan bir madde var burada. Ne oldu? Anayasa 128’le sağlanan, ama son fıkrayla toplu sözleşmeye atıf yapılan maddeyle memurlar başta olmak üzere -emeklileri de bu fıkraya dâhil ettiniz arkadaşlar, emeklileri de- 15 milyon insanın sağlık yardımı başta olmak üzere kırpılma, yok edilme imkânı yaratıyorsunuz. Bu insanlara nasıl kıyıyorsunuz?

Ha, gündeme şu gelecek arkadaşlar: Özel sağlık sigortaları. Özel sağlık sigortalarına pazar mı yaratıyorsunuz? Biliniyor ki Hükûmette kimi üyeler ve hatta eşleri sağlık sektörüne ciddi sermaye yatırmışlar. Bunu mu planlıyorsunuz?

Arkadaşlar, maddenin tümünü, çerçeve 13’le beraber değerlendirdiğinizde “Bunlar toplu sözleşmeye girmez.” demeyin çünkü 4688 sayılı Kanun’un 28’inci maddesine baktığınızda, arkadaşlar, tedavi yardımı, cenaze giderleri, kamu görevlileri için kat sayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, her şey toplu sözleşmeye dâhildir. Toplu sözleşmeye siz, tüm kamu görevlileri -memurlar başta olmak üzere- bunlarla ilgili hükümler koyma imkânını getiriyorsunuz çerçeve 6’yla, Anayasa 53’ü değiştirerek.

Arkadaşlar, diğer taraftan bir de bu uzlaşmazlık durumunda oluşturulacak olan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu çıkartıyorsunuz. Bu Hakem Kurulu kararları da kesindir. “Her tür konuda yargı denetimini açıyoruz.” diye seviniyorsunuz, insanlara bunu şeker gösteriyorsunuz ama burada kesinliğe bağlıyorsunuz.

Benzer uygulamayı şu anda siz, aslında, 4688 sayılı Yasa’yla yapıyorsunuz. Burada Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna, önergemizde diyor ki: “Kamu emekçileri ile bağlı kurul…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, süreniz doldu efendim. İlave bir dakika süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

İSA GÖK (Devamla) – Bitiriyorum, sağ olun.

Bari “Kamu görevlileri ile bu kurulun karşı tarafı eşit temsil edilsin…” diyoruz ama ne yapıyorsunuz? Bir bakan (Kamu İşveren Kurulu Başkanı Devlet Bakanı), Başbakanlık Müsteşarı, Maliye Bakanı Müsteşarı, Hazine Müsteşarı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı, İstatistik Kurumu Başkanı, Devlet Personel Başkanı, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü ve Kamu İşveren Sendikasını koyuyorsunuz, karşısında yalnızca benim -emeklileri de buraya dâhil ettiğiniz için bu maddeyle- kamu emekçisi kardeşim kalıyor. Sahipsiz, imkânsız, anayasal korumasız ve bu insanlarla siz bu kadar Kurulu bir masaya oturtuyorsunuz… Sağlık yardımları dâhil, arkadaşlar, bakın, Amerikan sigorta şirketlerine, Avrupa kaynaklı sigorta şirketlerine, Avrupa kaynaklı sigorta şirketlerine, belki de Recep Tayyip Erdoğan’ın hanımının ortak olduğu beyan edilen şirkete milyarlarca dolar aktarılacak. Lütfen, bunu yapmayın. 15 milyon kamu görevlisini, memuru, emekliyi perişan etmeyin. Bu insanları sağlık yardımından mahrum bırakmayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK İPEK (Ankara) – Yakışmadı İsa Bey, yakışmadı!

İSA GÖK (Devamla) – Önergemizi kabul edin, bu adaletsizliğe engel olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gök, teşekkür ederiz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hasbelkader konuşma!

İSA GÖK (Mersin) – Medicana kime ait, Medicana?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İftira atıyorsun hâlâ!

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, söz…

BAŞKAN – Önergeyle ilgili kürsüden size söz veremem ancak yerinizden bir açıklama yapmak istiyorsanız İç Tüzük 60’a göre yapabilirsiniz.

Buyurun Sayın Bakan.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, mensubu bulunduğu Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; az önce dinlediğimiz Hatip Arkadaşımız bana göre hiç nesnel olmayan, öznel, birtakım tasavvurlara dayalı isnatlarda bulundu.

İSA GÖK (Mersin) – Ne gibi isnat?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Örneğin, Hükûmet üyelerinin bazıları, onların yakınlarının vesair, bu alanlara ilişkin birtakım iş ve işlerin içerisinde olduklarına ilişkin imalarda bulundu. Yani bir anlamda dedikoduları -şayet varsa- konuşmasına mesnet yapmaya çalıştı. Bunlar şık değil, bunlar doğru değil. Arkadaşımızın gerçekten somut, eline ulaşmış bilgileri varsa onları ilgili, yetkili arkadaşlarımıza götürürüz. Bir de, bunun ötesinde…

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, o zaman dinleyin. Son fıkraya bakın. Toplu sözleşme hükümleri emeklilere yansıtılıyor.

BAŞKAN – Sayın Gök, bir saniye…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Beyefendi, ben konuşuyorum. Benim hakkım, hakkıma riayet edin. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…

İSA GÖK (Mersin) – Biz, hep sizinle kavga ediyoruz bu konuda.

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen oturun yerinize.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir dakika… Ben konuşayım, cevap verirsiniz.

İSA GÖK (Mersin) – İnsanları kandırıyorsunuz!

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ve meslektaşız, diyorsunuz ki: “Burada, sendikal örgütlerin toplu sözleşme yapma hak ve yetkisi yok, devre dışı kalmış.” Cevap verirken bu konuyu açıkladım.

53’üncü maddenin birinci fıkrasında sendika demiyor “işçiler ve işverenler” diyor. Böyle düzenlenmiş olmasına rağmen, bugün Türkiye’de işçiler ile işverenler arasında işçileri temsilen sendikalar toplu sözleşmenin tarafı olmaktadır. Aynı şekilde, memurlarla ilgili toplu sözleşme süreçleri de memur sendikaları ile kamu işveren sendikaları yürütecektir. Olay bundan ibaret, bunu çarpıtmaya gerek yok. Bu çok açık, net.

İSA GÖK (Mersin) – Ne çarpıtması Sayın Bakan! Neden bunu açıklamıyorsunuz, önergeyi kabul etmiyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederiz.

Bu açıklama, önergenin daha iyi anlaşılmasına umarım yardımcı olmuştur.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, hangi maddeye göre söz verdiniz? Müzakere yok, önerge var.

BAŞKAN – Efendim, 60’a göre istedi, verdim. Buradan istedi, veremezdim, vermedim.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, ben cevap verebilir miyim efendim?

BAŞKAN – Size herhangi bir sataşma yapmadı, sadece açıklama yaptı Sayın Gök, lütfen oturun. Lütfen oturun.

İSA GÖK (Mersin) – 60’a göre söz istiyorum, yerimden bir dakika.

BAŞKAN – Sayın Gök, size herhangi bir sataşmada bulunmadı, sadece açıklama yaptı.

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, Sayın Bakan her zaman benimle kavga ediyor. Bir dakika süre verin, izah edeyim maddeyi.

BAŞKAN – Bir Sayın Bakan kimseyle kavga etmez benim bildiğim, sizinle de kavga etmez; ikiniz de hukukçusunuz, niye kavga etsin?

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, madde çok açık, izin verir misiniz…

BAŞKAN – Peki, otur bakalım, ne söyleyeceksin Sayın Gök.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, eğer ki getirdiğiniz fıkranın son hâline bakarsanız, emeklilere yansıtılmasını düzenliyorsunuz. Yani 3 milyon kamu görevlisinin yanında milyonlarca emekliyi bu maddeyle toplu sözleşme hükümlerine dâhil ediyorsunuz. Toplu sözleşmeyle -yasa çok açık- sağlık yardımları başta olmak üzere her şeyi düzenliyorsunuz. Düzenlenecek kurulda ise kamu görevlilerini eşit olarak temsil ettirmiyorsunuz ve anayasal kesinlik veriyorsunuz. Bu, kamu emekçilerinin hepsinin sağlık yardımlarının bitirilmesi demektir. Bu daha önce uygulandı. Amerika’da Sayın Obama insanları sağlık çerçevesine alıyor…

BAŞKAN – Sayın Gök, onları biraz önce kürsüden ifade ettiniz.

İSA GÖK (Mersin) – …siz ise bu Anayasa değişikliğiyle çerçeve dışına çıkartıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Gök, tamam. Biraz önce kürsüden ifade ettiniz onları. İfade ettiniz, tamam, Sayın Bakan da cevap verdi.

İSA GÖK (Mersin) – Türkiye bunu görmeli ve bunun hesabını soracaktır sizden.

Teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hayır, ben cevap vermedim, neyi tekrarlıyor, anlamadım.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge de aynı mahiyette. Bu nedenle birlikte işleme alacağım, istemeleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi ve diğer önergenin imza sahibini şimdi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 6 ncı maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 53 üncü maddesine eklenen 1 inci fıkrada geçen "memurlar ve diğer" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                                            İkram Dinçer

                                                                                                                                   Van

Diğer önergenin imza sahibi

       Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu

                        Siirt

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız, gerekçe mi?

İKRAM DİNÇER (Van) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

Verilen önergeyle kamu görevlileri aynı zamanda memurları da kapsadığından ayrıca “memurlar ve diğer” ibaresinin metinden çıkarılması daha uygun olacaktır.

BAŞKAN – Birlikte işleme aldığım iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 6’ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin oylaması gizli oylama şeklinde yapılacaktır.

Lütfen kimse yerinden kalkmasın.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan Kâtip üyelerden Komisyon sırasındaki Kâtip Üye Adana'dan başlayarak İstanbul'a kadar (İstanbul dâhil), Hükûmet sırasındaki Kâtip Üye ise İzmir'den başlayarak Zonguldak'a kadar (Zonguldak dâhil) adı okunan milletvekillerine biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek, pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir.

Milletvekilleri, Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır.

Bilahare oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, gizli oylamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz orada ne yapıyorsunuz? Bekçi başı mısınız?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Oy kullanıyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Görevi olmayan arkadaşlar ayrılsınlar oradan.

HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) – İş bittikten sonra “Görevliler ayrılsın…” Kendinizi kandırıyorsunuz.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Peki, bu taraf ne olacak?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Orada oylama bitti.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, şuradan çekilsinler onlar, ne biçim iş bu?

BAŞKAN – Orada oy kullananları görüyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Kim kullanırsa kullansın, onlara ne! Güya gizli oy! Ne biçim gizli oy, anlamadım ki!

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Başkanım, bakın arkadaşlar orada oy kullanmıyorlar, geciktiriyorlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Oylarını kullandı hepsi, orada işgüzarlık yapıyorlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oy kullanmayan arkadaşımız kaldı mı?

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun lütfen…Hadi lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – On beş dakikada oy kullanıyorsunuz. Bundan sonra biz de öyle kullanacağız. On beş dakika bekleyeceğiz orada.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, üç kere sorarsın “Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?” diye, sonra kaldırırsın.

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan arkadaşım var mı? Biraz sonra “oy kullanma işlemi bitmiştir” diyeceğim. Var mı?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, oy kullanmanın süresi yok mu?

BAŞKAN – Sayın Anadol, sakin olun lütfen.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gelmeyen birisi var, inadına oy kullanmıyorlar. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Evet, arkadaşlar, lütfen…

Arkadaşlar, evet, milletvekillerinden oy kullanmayan kaldı mı? Lütfen, lütfen…

Var mı başka arkadaşlar?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Ya, o kadar koşturuyorsunuz, uğraşıyorsunuz, gelen arkadaşları takip ediyorsunuz, refakatçi veriyorsunuz, buraya hâlâ getiremiyor musunuz arkadaşları?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan arkadaşımız kaldı mı? Kapatıyorum…

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Sayın Başkanım, kabinde oy kullanmak için bulunan milletvekili var.

BAŞKAN – Hadi arkadaşlar!

Sayın Kafkas, lütfen. Sayın Kafkas, lütfen oyunuzu kullanın.

Arkadaşlar, şu oy kullanma işini bir şova dönüştürmeyelim lütfen ya.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo (!)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Kafkas, lütfen acele eder misiniz!

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Oy kullanmak erdemliliktir, oy kullanmayanlara tavsiye ederim.

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan arkadaşımız kaldı mı efendim? Kapatıyorum…

Oy kullanma işlemi bitmiştir. Kutuları lütfen kaldırın.

(Oyların ayrımına başlandı)

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Bravo (!)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bundan sonra bir oylama ne kadar sürecek, göreceğiz!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bu size karşı yapılan bir harekettir, sizi zor durumda bırakmak için yapılan bir hareket.  Sizin adınıza bunu kınıyorum.  Böyle şey olmaz!

BAŞKAN – Kim yapmış benim hakkımda bunu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Oy kullanmasını bile on beş dakikada başaramıyorlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kardeşim, şöyle yapalım: Kaç oy istiyorsanız o kadar oy verelim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Şu oylamanın namusunu kurtaralım hiç yoksa!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kaç oy istiyorsanız verelim ya! Ayıp denilen bir şey var. Yakışıyor mu size! Sayın Başbakanın gözünün önünde. Yakışıyor mu yani! Her şeyin cılkını çıkardınız!

OKTAY VURAL (İzmir) – “400” yazın madem o kadar gözünüz karaysa! Bu kadar istismar, bu kadar şey ya! Biraz ilke olur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yazık yani! Hiç oylama yapmayalım, görüşme yapmayalım, Anayasa geçsin! Ayıp ya!

BAŞKAN – Sakin olalım arkadaşlar. Şu anda sayım işlemi devam ediyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Başkanım, neyse… Gelecek oylamada biz gereğini yaparız!

BAŞKAN – Efendim, ben buradan takip ediyorum arkadaşlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Olmuyor Başkanım, olmuyor!

BAŞKAN – Şimdi oy kullanan bir arkadaşımız varken benim kesmem doğru olur mu?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin yapmanız doğru değil. Size bir şey demiyoruz, diğerlerine diyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne izan var ne idrak var yahu!

(Oyların ayrımına devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6’ncı maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

“Oy sayısı        : 408

Kabul               : 336

Ret:                  :   70

Çekimser         :     -

Boş:                 :     1

Geçersiz           :     1

                                               

                                        Kâtip Üye                                           Kâtip Üye

                                    Harun Tüfekci                                    Yusuf Coşkun

                                          Konya                                                Bingöl”

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz teklifin 7’nci maddesini okutuyorum:

MADDE 7- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – 7’ci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Ekici’ye ait.

Sayın Ekici, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu oylamaları doğru dürüst yapın yahu! Ne biçim Başkansın sen ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen üslubunuza dikkat edin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle şey olur mu ya?

BAŞKAN – Sayın Genç, Parlamentonun en tecrübeli milletvekillerinden birisiniz. Burada, bu kürsüde başkanlık yaptınız, lütfen üslubunuza dikkat edin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, hayır, yani bu Meclisi doğru dürüst yönetin.

BAŞKAN – Üslubunuza dikkat edin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Meclisi doğru dürüst yönetmeyi öğrenmelisiniz.

BAŞKAN – Nasıl yönetileceğini ben biliyorum. Nasıl yönetileceğini biliyorum, Anayasa ve İç Tüzük’e göre, uygun… Lütfen oturun. Lütfen oturun.

Sayın Ekici, buyurun.

Süreniz on dakikadır efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Anayasa Değişiklik Teklifi’nin 54’üncü maddeyi yeniden düzenleyen 7’nci maddesi üzerinde söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi mensuplarıyız. Kırk yıllık siyasi deneyimi olan bir hareketin mensubuyuz. Cumhuriyete, ilkelerine, kurucu iradeye saygılı ve bu iradenin, saydığım ilkelerin yaşaması için hayatını feda edecek kadar da bende olmuş bir hareketin mensuplarıyız. Demokrasi bizim için önemlidir ama demokrasi, bizim için, sokaklarda ıspanak fiyatına satılan bir meta değildir. Bizim inandığımız ve ülkemizin çağdaş bir şekilde ulaşmasını arzu ettiğimiz demokrasi, insan haklarına dayalı bir demokrasi anlayışıdır. Millî iradeye saygıyı esas alırız. Millî iradenin üstünlüğünü, üstünlüğü üzerine başka herhangi bir iradeyi herhangi bir grup ve klik anlayışının esiri etmeden millî iradenin üstünlüğü için de elimizden gelen her türlü çalışmayı yaparız.

Bugünlerde bu kürsüler de dâhil olmak üzere pek çok alanda “cunta karşıtlığı” adı altında, bir zamanlar ekin yaprakları gibi cuntacıların ayağının altına yatan insanların bugün demokrasi havarisi kesildiğini de ibretle izliyoruz. Millete, devlete, vatana bağlılığını çileyle ispatlamış, ateşle ispatlamış bir hareket olarak millete, Anayasa’ya bağlılığa inancımız tamdır bizim. Bu kürsülerde değişiklik teklifinin asıl amacını gizleyerek cuntacılığa, 12 Eylül ve sonuçlarına karşı demokrasi ve özgürlük mücahitliğine soyunan kişi ve anlayışların hiçbir iftira ve suçlaması MHP’yi kutlu yürüyüşünden döndüremeyecektir. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu Anayasa değişikliğine biz farklı şeylerle karşı çıkıyoruz. Bir kere, usulü yanlış. Hazırlanış usulü, daha önce yapılan, yani Anayasa değişikliği yapma konusunda Avrupa Birliğine ders verecek kadar külliyatı oluşmuş olan Türk Parlamentosunun ve Türk siyasetinin deneyimlerinin aykırı bir usulle geliyor. “Uzlaşma… Uzlaşma…” denirken laf olsun diye söylenen bir şey değil. Hazırlayacağınız Anayasa ve  yapacağınız değişiklikler sadece dünü değil, sadece bugünü değil, bugünden sonra gelecek nesilleri de ilgilendiren metinlerdir. Bunlar öyle günübirlik de, tüzük değiştirir gibi değiştirilecek hususlar da değildir. Dolayısıyla bir usule, esasa dayalı olarak yapılması lazımdır ama karşımıza bir dayatma şeklinde bir Anayasa metni konuldu AKP ve iktidarı tarafından.

Yapılan işlem teamüllere de aykırıdır. Bir önceki konuşmamda ısrarla belirttim. “Referandum… Referandum… Giderse gider, millet de ne takdir ederse o da başüstünedir.” ama herkese hatırlatıyorum, Kıbrıs’ta geçen hafta bir seçim oldu, herkes bunu görsün.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – O da başüstüne...

MEHMET EKİCİ (Devamla) – O da başüstüne ama temel hak ve hürriyetlerin referandum konusu yapıldığı bir başka parlamento yoktur, olamaz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kabul edin o zaman.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Sayın İyimaya, bunu en iyi bilenlerdensiniz. Yani dayatmayı mı kabul edelim, onu mu diyorsunuz? Dayatmayı kabul etmeyiz. Dolayısıyla yaptığınız işler…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Temel hak…

MEHMET EKİCİ (Devamla) - Temel hak ve hürriyetler kabul edilmiştir zaten. Yani bunu bir daha mı tartışmaya açıyorsunuz? Kadın-erkek eşitliğini pozitif ayrımcılık başlığı altında tekrar tartışmaya açmayı bir anayasacı olarak içinize sindirebiliyorsanız, bizim için mesele yoktur.

Dolayısıyla, hukuka ve cari Anayasa’ya da aykırı bu teklif bir dayatmadır, tümüyle bir dayatmadır. Dolayısıyla usulüne uygun olmadığı için karşı duruşumuzun ne olduğunu Türk milleti anlamalıdır.

Bir başka husus, anayasalar kutsal metinler de değildir, elbette değiştirilebilir. Toplumun ihtiyaçları, toplumun beklentileri Anayasa değişiklikleri için de temel göstergeler olabilir ama şimdi size soruyorum: Bu Anayasa değişikliği işsizliğe çare bulacak tedbirleri öngören bir Anayasa değişikliği midir? Tekliflerinizin içinde işsizlikle ilgili bir tane madde yok. Daha önce uzlaşılan, 411 imzayla temsil edilen ve Sayın Başbakanın bizzat 411 imzayı Anayasa Mahkemesi tanımadı diye bahsettiği değişikliği bile buraya koyma ihtiyacı hissetmemişsiniz.

Yine, bir başka husus daha var ki, bu çok önemli. Bakın, Sayın Başkan 17 Nisan 2010 tarihinde Kanal 24’te bir konuşma yaptı. Aynen söylediğini söylüyorum: “Anayasa değişikliği önerimiz açılım projemizin, Millî Birlik ve Kardeşlik Proje’mizin önemli bir parçasıdır. Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyor.”

Şimdi, yüce Meclisin huzurunda Türk milletine soruyorum: Bu Anayasa değişikliğiyle Habur görüntülerinin önünü mü açıyorsunuz arkadaşlar? (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDEM (Aydın) – Ne alakası var?

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Alakası var. İşte okudum metni. Sayın Başbakanın sözü bu. Benim sözüm değil.

MEHMET ERDEM (Aydın) – Yanlış şeylerin reklamını yapıyorsunuz.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Oluşturmaya çalıştığınız altyapı ülkemiz ve milletimizi derinden yaralayan bu açılım parçasının bir süreciyse, o zaman siz Anayasa falan yapmıyorsunuz burada, başka şey yapıyorsunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, eğer böyleyse bu, bunu bu kürsülerden açıkça milletimize söylemek durumundasınız. Yani bu açılımın altyapısı için hazırlanmış bir Anayasa değişiklik teklifi ise, Sayın Başbakanın söylediğini, bu sözcüler, burada, özgürlük savaşçısı cuntacılığa karşı yiğitçe direnen mücahit rolünü bırakıp bu gerçeği söylemelidirler.

Değerli arkadaşlarım, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ajandanın faili olmayacağız, aleti olmayacağız, ortağı olmayacağız. Bunu bizden talep etmeye de kimsenin hakkı yoktur. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi kendi gündemini kendi belirleyen bir siyasi partidir. Milliyetçi Hareket Partisi gündemini belirlerken, başkentin Ankara olduğu gerçeğinden hareket eden bir gerçeklikle kendi gündemini belirler. Dolayısıyla yüce Türk Milleti iyi bilmelidir ki, Milliyetçi Hareket Partisi, halkının ve Türk milletinin haklarına halel getirecek hiçbir eyleme müsaade etmeyecektir.

Dolayısıyla tavsiyemiz, bu teklifi geri çekmenizdir. Size diyalog önerdik, size partiler arası uzlaştırma kurulu önerdik. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının riyasetinde bir uzlaştırma kurulunun karar altına aldığı her hususu, seçim sonrasında gerçekleştirmeye vaat ettik ve bu sözümüzde sonuna kadar devam edeceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ekici, teşekkür ediyorum.

Şimdi, 7’nci madde üzerinde gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Cevdet Selvi’ye aittir.

Sayın Selvi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Selvi, sizin de süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Elimden gelse sekiz dakikada bitireceğim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; değişiklik teklifinde 7’nci madde olan, Anayasa’nın 54’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına görüş ve düşüncelerimi belirtmek üzere geldim.

Saygıdeğer milletvekilleri, elbet bu Anayasa, yasalar, uluslararası sözleşmeler sadece meclislerde tartışılıp ondan sonra da raflarda kalması için yapılmaz. Bunların halkın günlük yaşamına yansıması gerekmektedir, yaşam standardını yükseltmesi gerekmektedir, aksi hâlde laftan ibaret kalır. O nedenle, bu Anayasa değişikliğinde, özellikle çalışma hayatını ilgilendiren konularda, öyle, zannedildiği gibi, sık sık söylendiği gibi, ne demokratikleşmede bir gelişme ne özgürlüklerin kullanılabileceği bir katkı söz konusu değildir. İşin ilginç yanı, bütün bunlar söylenmesine rağmen, tam tersine, var olan birtakım hakları da ortadan kaldırmaktadır. Örneğin, 54’üncü maddede, sözde, üçüncü paragrafında belirli konunun kalkması dururken, aşağıda, yedinci paragrafında, var olan ve kullanılma imkânını sağlayan haklar da kalkmıştır. Bunu hemen şöyle söylemek isterim: “Toplu iş sözleşmesi yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptir.” Bu, menfaat grevini tarif eder. Anayasa’da bu böyle olduğu sürece hak grevini uygulamak, kullanmak mümkün değildir. 2822 sayılı Grev ve Lokavt Yasası söz konusu olduğunda “Anayasa engel, hak grevi söz konusu olamaz.” derler, denebilir. İşte bu son derece tehlikelidir. Biz, hak grevinin, iş yerlerinde istikrarın bozulmaması, üretimin aksamaması için ve o yapılan toplu iş sözleşmesinin uygulanır hâle gelmesi için kaçınılmaz olduğunu söylüyoruz, fakat, bir taraftan “Haklar veriliyor.” derken huzuru da ilgilendiren, üretimi de ilgilendiren böylesine önemli madde buraya dercedilmemiştir.

İkincisi, “Genel grev ve lokavt yasak, yapılamaz.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir yerinde genel grevler yasalarda, anayasalarda yer almaz, alsa da almasa da anlam ifade etmez. Bu grevler kendi kuralını kendisi koyar ve o nedenle de o sonucunu herkes orada görür. Yani, burada kaldırmak, koymak geleceğe dönük hazırlayacağımız o Grev ve Lokavt Yasası’nda büyük rahatsızlıklar yaratacaktır. Bu yasada grev ve lokavtın yasaklanması veya ertelenmesi denmektedir. Bunun ikisi de yasaklanmadır, müzakereyi ortadan kaldırmaktır. Bir grev ertelense bile tarafsız aracı tarafından ne söyleniyorsa yapılır. Bir grevin genel iş kolu bazında yasaklanmasının ötesinde her grev her an yasaklanabilir denmektedir. Yani, sağlıklı bir gelişmenin, demokratik yönden gelişmenin olmadığını, özgürlüklerle ilgisi olmadığını ve tam tersine, var olan hakların da geriye gittiğini söylemek mümkündür. Ancak, bu konularda çok çalışmalarımız oldu.

Çalışma hayatı bir bütündür, tek, parça parça ele alındığı zaman o çalışma hayatında, çalışma yaşamında yani endüstriyel ilişkilerde sağlıklı bir gelişmeyi yakalamanız mümkün değildir. Hatırlayacaksınız, 2003 yılında 1475 sayılı Yasa’nın 4857 sayılı Yasa’yla değişikliği noktasında -iktidara yeni geldiğiniz günlerdi- Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon üyeleriyle oturup geldik, alelacele bu İş Yasası’nı değiştirmeye komisyonda çalıştık. Orada bizim önerimiz şuydu: “Çalışma hayatı, endüstriyel ilişkiler bir bütündür. Çalışma Yasası, 1475 sayılı Yasa değişirken 2821 ve 2822 sayılı Yasa’yla beraber, hatta uygunsa, çok zorlanmazsanız 506 sayılı Yasa’yla beraber çıkaralım, Türkiye’de çalışma hayatının istikrarını, daha sağlıklı çalışma ortamını gerçekleştirelim.” dedik. Hayır, sadece 1475’i… Sabahlara kadar burada, yapılacak yanlışların önlenmesi için gayret gösterdik. Ama ne yazık ki -bunu söylerken bile rahatsız oluyorum bu çatı altında- çıkarılan 4857 sayılı Çalışma Yasası, herkesin de kabul ettiği, yaşayarak gördüğü gibi maalesef çağımıza uygun değildir, Türkiye’de yaşanan olaylara uygun değildir, “kölelik yasası” denilse yeridir. Bunu anlatamadık.

Arkasından hemen 2008 yılında ILO’ya, Cenevre’ye gidecektik. Alelacele, o günün değerli bakanı ve arkadaşlarımız “Bu 2821 ve 2822 sayılı Yasa’yı konuşalım bir an önce, Cenevre’ye giderken orada da bunu söyleriz.” dendi. Grup başkan vekillerimiz bizi çağırdı, Komisyona gitmeden önce oturduk, dedik ki -2821 ve 22’yle ilgili konfederasyonlarla konuştuk- “Elimizden geleni yapalım. Bir hayli de bir uzlaşma gibi bir şey var. Dört beş madde kalmıştı. Bu da çözülürse iyi olur.” Türkiye'nin Çalışma Bakanlığı, devleti adına, hükûmeti adına bakan ve temsilcileri gidiyordu. “Orada diğer ülkeler karşısında mahcup olmayalım. Artık, 2008 yılında son noktaya gelmiş, çıkar.” Ama ne yazık ki, oraya gidildi 2008’de, “Biz bunu hallettik, yapıyoruz.” denildi; 2009 yılında Aplikasyon Komitesi tarafından da kara listeye alındı Angola’yla, dokuzuncu sınıf ülkelerle beraber Türkiye. İşçi sınıfının, emeğin, demokrasinin, özgürlüğün böylesine geliştiği iddia edilen ülkede rahatsız edici, ülkemiz adına utandırıcı gelişmeleri gördük.

Ayrı bir önem… Sözümün başında “Yasalar uygulanmıyor, insanların hayatında olumlu bir gelişme sağlamıyorsa anlam ifade etmez.” dedim ve Türk Ceza Yasası’nda Anayasa’nın 51’inci maddesine göre çalışanlar sendikalı olur, istediği sendikayı kurma ve üye olma hakkına sahiptir, kimse engel olamaz, mâni olamaz, engel olanlarsa cezalandırılır. Türk Ceza Yasası’nda da bir işçi, çalışan, memur sendikalı olmak istediği zaman, uluslararası haklardan doğan bu hakkını özgürce kullanması gerekir. Ama Türkiye’de buna imkân verilmez ve Türk Ceza Yasası’nda “Hapis cezasıyla cezalandırılır.” demesine rağmen Türkiye’de 100 binin üzerinde, sadece sözleşmeli olmak istediği için insanlar sokaklara sürülmüş, ailece aç bırakılmıştır. Bir tek işveren, bir tek Çalışma Bakanlığının denetlediği, bir tek uygulanmış mıdır? Bu yasalar buralarda övünmek için değil, halkın yaşamını olumlu etkilemek için.

Sonunda ne olmuştur? Ne yazık ki -Sayın Başbakanın da son günlerde söylediği gibi- Türkiye emeği, insanı, insanın değerlerini acımasızca sömüren bir ülke hâline gelmiştir. Sömürünün de sonu yoktur. Acımasızca, ağır sömürü… Emek sömürülerek zenginleşmenin marifet olduğu Sayın Başbakanımız tarafından kamuoyuna açıklanmıştır ama orada bir incelik var, adres yanlıştır, adres küçüktür. O sömürüye zemin hazırlayan AKP’dir. O sömürünün acımasız olmasını sağlayan işte bu ve benzeri yasal düzenlemelerdir. Bu da Sayın Başbakan ve AKP’nin marifetidir.

Çıkıp dışarıya kafaları karıştırmak için söylenen öneriler gerçekleştirilmez ve insanlar işsizlikten, yoksulluktan kırılırken o, yokmuş gibi farz edilip ve özellikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Selvi, size de ilave süre veriyorum iki dakika. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bunlar övünülürken Sayın Başbakan mecbur kalmıştır. Yoksa öyle tek sektör değil, o şimdiye kadar gerek işsizlikle gerekse sendikal hak ve özgürlüklerle söylediklerimiz eğer dikkate alınsaydı ülke yararına olurdu. Ne acı bir olaydır ki çelişkiler içerisinde uyguladıkları ekonomik politikayla uyuşmayacak, mantığın kabul etmeyeceği, işverenlere gidip de “Birer adam alın, rica ediyorum…” Olabilir mi böyle bir şey? Hani liberaller, hani uyguladığı politikanın inceliğini, derinliğini görmesi gerekenler? Ne hakkınız var sermayeye… Ağır istihdam vergisini indirmediniz, ağır…

Dünyanın en yüksek sosyal sigortalar primini, sosyal güvenlik primini aldınız, harcadınız ve ondan sonra da en yetersiz hizmeti verdiniz. Şimdi de halkın gözüne baka baka, sekiz yıl sonra “Türkiye’de acımasız bir sömürü var.” diyorsunuz ve orada da kafa karıştırmak için belirli bir sektöre yöneliyorsunuz. Eğer Türkiye’deki…

Helal olsun Başbakana, bugüne kadar en doğru söylediği bu; Türkiye genel olarak sömürülürken emeğin, insanların değerlerinin de sömürüldüğünü söylemek zorunda kaldı, sağ olsun. Bunları söylemek değil, çözmek…

Sekiz yıl sonra bu acı olayı müjde etmek ve kafa karıştırmanın ülkemizin yararına olduğu kanaatinde değilim. Halkı daha fazla oyalamak, aklıyla, zekâsıyla alay etmek, hakaret etmek galiba son derece rahatsız edici, var olan genel huzursuzluğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti, Genel Kurulu selamlayın efendim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Selvi.

Şimdi söz sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş’tadır.

Sayın Karabaş buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kanun teklifinin 7’nci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, üç gündür bu kanun teklifini görüşüyoruz. Dünden bu yana da daha çok çalışanların haklarıyla ilgili, sendikalaşmayla ilgili, sendikal özgürlüklerle ilgili, grev ve toplu sözleşmeyle ilgili maddeler üzerinde görüşmeler yapılıyor.

Şimdi, bir taraftan bu kanun teklifinde getirilen değişikliklerle ilgili, düzenlemelerle ilgili değerlendirme yapacağız ama biraz da özellikle 2002’den bu yana, 1980 darbesiyle ve o darbeden 2002’ye kadar gittikçe, hem yasal anlamda hem fiilî, pratik anlamda engellenen, baskı altına alınan ve hak kaybına uğrayan işçi, kamu emekçisi, diğer alanlarda Türkiye’de her anlamda emek sarf eden, emeğiyle çalışan kesimlerin hem örgütlenme hem de ekonomik haklarıyla ilgili bazı değerlendirmeler yapmak gerekiyor.

Şimdi, iktidar, Hükûmet işte, yasalarda şimdiye kadar devrim sayılabilecek değişiklikler yaptıklarını, şimdi de bu yasal değişiklikleri yaparak işçinin, emekçinin, kamu emekçisinin, tüm kesimlerin örgütlenme ve hak arama yollarını açtıklarını söylüyorlar. Şimdi, düşünün, bir ülkede bu ülkenin başta Başbakanı olmak üzere yetkili bakanları, devlet yetkilileri, işçinin haklarıyla ilgili yaptığı her eylemde işte, ülkede birçok aç olduğunu, birçok işsiz olduğunu, bu kadar yüksek maaşla, aldığınız bu maaşların yoksulun ve tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu, bu ülkede daha düşük ücretlerle çalışmaya hazır ve hiçbir hak talep etmeden, örneğin 4/C’de olduğu gibi, birçok kişi var diyor.

Peki, böyle bir zihniyet, şu anda yüzyıllardır işçilerin ağır bedeller ödeyerek ve mücadele yaparak elde ettikleri, evrensel hukuk tarafından kabul edilen ve birçok ülkede de işçinin, kamu emekçisinin, çalışanların haklarının verilmesi ve onların hakları için mücadele edilmesi yolunu açan bir dönemde, Türkiye'nin bu söylemlerini, Türkiye Başbakanının ve yetkililerinin, bakanların bu söylemini nereye koyacağız? Bu söylem, bu zihniyet, işçinin, emekçinin hak talebini nasıl karşılayacak?

Siz, bir taraftan -her ülkede özelleştirme oldu, ama- Türkiye'de yaşamın her alanına, sağlıktan eğitime ve diğer üretim alanlarına kadar fırsat bulduğunuz anda özelleştirmeyi yapacaksınız, fakat bu özelleştirmeler yapılırken, orada çalışan, yıllardır emek vermiş, yasalar anlamında belli bir çalışma statüsü ve hakkı olan kesimleri sokağa atacaksınız; bu kişiler direndiği zaman da devletin şiddeti, devletin polisi, polisin copuyla üzerine gideceksiniz ve diğer taraftan, halkın işsiz olan, aç olan kesimine bunları yuhalatacaksınız, küfür ettireceksiniz. Bunlar yaşanmadı mı? Basına yansıdı, pratiğe yansıdı, gündelik söylemlere yansıdı.

Hükûmet yetkilileri, başta Başbakan olmak üzere, Tekel işçilerinin, daha önceki özelleştirme sonucu işsiz kalan SEKA işçisinin, diğer işçilerin her eyleminde, onları işsiz olan, aç olan, ekmek bulamayan kesimlerle karşı karşıya getirdi. İşte, tüyü bitmemiş yetimin hakkı, insanlar 500 liraya çalışmaya hazırken, milyonlar varken, 3 bin liraya, 4 bin liraya mal olduğu söylendi.

Şimdi, bu zihniyet, bugün çıkmış, işte “Bizler işçinin örgütlenmesinin, sendikalaşmasının, sendikal faaliyetin önünü açacağız.” diyor.

Şimdi, böyle diyen bir Hükûmetin diğer karnesine de bakmak lazım. Bu ülkede sendikalı çalışan sayısı kaçtır? Kamu emekçileri, evrensel bir hak olan ve… Avrupa’nın tüm ülkelerinde, dünyanın da birçok ülkesinde sendikal haklarının verildiği kamu emekçileri buraya, toplu görüşme, şimdi de yasada toplu sözleşme olan noktaya gelinceye kadar hangi evrelerden geçtiler, nasıl sokaklarda sürüklendiler? Yine, kamu emekçilerinin 200’e yakın -faili meçhul dâhil- sendikal faaliyetinden dolayı öldürülme, işkenceden öldürülme ve sokak ortasında öldürülme örnekleri var.

Bu ülkede, 2002’den bu yana Türkiye’de iktidar olan AKP sendikalı sayısını ne kadar artırdı? 2002’de sendikalı işçi ve kamu emekçisi sayısı kaçtı, bugün kaça yükseldi?

Yine, zaten kamu emekçisinin grev yapma hakkı yok. Hak mücadelesi için bu kadar antidemokratik yasalar, ücretlerin düşürülmesi; işçinin talep ettiği miktarın katbekat altında ücret veriliyorken, ücret artışı veriliyorken, yasal anlamda birçok engel varken Türkiye’de kaç iş yerinde greve gidildi, kaç tane işçi 2002 ile 2008 arasında greve gitti? Eminim ki, iktidar sahipleri, Hükûmet yetkilileri şunu söyleyeceklerdir: “Bizler zaten işçinin, emekçinin bu tür sorunlarını çözdük, işçiler de greve gitme ihtiyacı duymadılar ki gitsinler.” Bunu söyleyeceklerdir ama öyle olmadığını biliyoruz.

Şimdi “Grev hakkı ve lokavt” adıyla 54’üncü maddede “Grev ve lokavtın yasaklanabileceği ve ertelenebileceği haller” diyor, yasağa bağlamış. Grev ve lokavtın yasaklandığı hâllerde Yüksek Hakem Kurulu yetkilidir ve verdiği karar toplu sözleşme yerine geçiyor. 

Ha, şimdi, zaten Türkiye’de, daha önceki yıllarda da özellikle 1980’den bu yana Anayasa’nın buradaki söylemine dayanarak her türlü değişik iş kollarında ve değişik zamanlarda yapılmak istenen grevler ya yasaklanmıştır veya ertelenmiştir. Bu erteleme de aslında bir yerde yasak denilmemiş ama yasak gibi uygulanmıştır. Çünkü dört ay, beş ay grev kararları ertelenmiş, bu süresi dolduğunda 2’nci defa, 3’üncü defa ertelenmiş. Bunlara hepiniz şahitsiniz. Türkiye’de yaşayan halk buna şahit.

Siz, yine daha önce de belirttik, kamu emekçisine toplu sözleşme hakkı veriyorsunuz ama onun grev hakkı yok.

Peki, şimdi, kamu emekçisi kamuda çalışıyor, devlete bağlı çalışıyor ve hükûmetlerimizin bugüne kadar, sadece AKP döneminde değil, daha önceki hükûmetlere de baktığımız zaman hakka, hukuka yaklaşımını, işçiye, emekçiye sıra geldiği zaman ne kadarının kaldığını, onlara ne kadar, bütçeden ne kadar miktarın kaldığını iyi biliyoruz.

Peki, kamu emekçisinin grev yapma hakkı da yokken, sizlerin bu uygulamalarınıza, karar aldığınız, kamu emekçileri için ödeme kararı aldığınız miktara grevi de uygulamadığı zaman hangi hakkını kullanacaktır, buna karşı nasıl direnecek, neyle bunun karşısında duracaktır? Eğer sendika kurmak bir haksa, sendikal mücadele bir haksa, sendika kuranlar ve bunların üyeleri olan işçiler, emekçiler grev olmadan bu haklarını kamuya, devlet gücüne ve işverene karşı, elinde fabrikası, sermayesi olan işverene karşı bu hakkını nasıl kullanacak? Yani bunlar gerçekten kabul edilebilir değil. Bunlar bugün, çağdaş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabaş, normal süreniz doldu.

Size de iki dakikalık ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

Bunlar girmeye çalıştığımız Avrupa’da, Avrupa Birliğinin hiçbir ülkesinde tartışılmaz. Kamu emekçilerinin, kamu kurumlarında çalışanların bazı yerlerde polis yetkilileri, bazı yerde orduda çalışanlar, bazı yerde bazı farklı görevlerde bulunanlar, ki onlar da bazı istisnalara bağlıdır, hariç… Hiçbir yerde, hiçbir ülkede gerçekten burada konuştuğumuz ve bu tasarıda konulan Hükûmetin de bu tasarıyı getirenlerin de çok büyük bir hak gibi sunduğu konular ve bizim yaptığımız tartışmalar yapılmaz ve gülünç karşılanır.

Şimdi, bu teklifte olan diğer tüm konular gibi bu konuda da -birincisi- eksik uygulamalar var burada yani getirilen, değiştirilen maddelerde işçinin, emekçinin, değişik kesimlerin taleplerini karşılamayan uygulamalar var.  İkincisi: Bu toplumun talebi olan, Anayasa’daki birçok değişiklik burada yok.

Şimdi, Hükûmet yetkilileri, Sayın Başbakandan tutun diğer tüm bakanlara kadar, yetkililere kadar “Biz tüm kesimlerin düşüncesini aldık...” Şimdi soruyorum: Hangi işçi veya kamu emekçisi memur sendikası “Biz grevsiz bir toplu sözleşme istiyoruz.” dediler? Peki, siz görüştüyseniz, siz bunların düşüncesini almışsanız hangi düşüncesini getirdiniz? Yani eğer görüşmemişseniz bunu burada dile getirip “Görüştük.” demeyin, eğer görüşmüşseniz bu teklifi kabul eden sendikanın adını lütfen burada açıklayın diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karabaş, ek süreniz de doldu, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Onun için bu tür söylemlerde “Halka gidiyoruz… Değişik kesimlerin düşüncesini aldık.” söyleminden en azından vazgeçin, söyleyin ki: “Bu bizim düşüncemizdir, biz bunu parti olarak getirdik, böyle düşünüyoruz.”

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

7’nci madde üzerinde gruplar adına son konuşma Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas’a aittir.

Sayın Kafkas, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 7’nci maddesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere Anayasa’mızın 54’üncü maddesi, toplu iş sözleşmesi yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde grev ve lokavt işleminin nasıl yapılacağını düzenleyen bir maddedir ve bu maddeyi incelediğimiz zaman, 12 Eylül Anayasası’nın bir darbe Anayasa’sı, bir korku Anayasa’sı, bir ötekileştirme Anayasa’sı felsefesini de ortaya koyan somut verileri önümüze koymaktadır.

Bu düzenlemeyle yaptığımız iki tane önemli husus vardır: Bir tanesi, üçüncü fıkranın madde metninden çıkarılmasıdır. Bu fıkrada ne diyoruz: “Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zarardan sendika sorumludur.” Çıkardığımız bu fıkrayı irdelediğimiz zaman, peşinen, baskıcı rejim, baskıcı yönetim, sendikaları, potansiyel suç örgütleri, potansiyel sermaye düşmanları ve iş yerini tahrip eden insanlar; çalışanları da direkt sermaye düşmanı ve güvenilmeyen insanlar kategorisine koymaktadır. Oysaki biz biliriz, emek dünyasından geliyoruz, tezgâhtan geliyoruz. Tezgâhı en çok seven o tezgâhta çalışan insandır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Emek dünyasında tezgâh olmaz.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Fabrikadaki en çok fabrikayı seven o fabrikada ekmek yiyen insandır ve bugüne kadar Türk işçisi hiç kimseyi, hiçbir iş yerini, işini ve tezgâhını tahrip etmemiştir. O nedenle, burada bu maddeyi koyan zihniyet, peşinen sendikaların grev yapmasını önlemek amacıyla koymuştur yani caydırıcı bir unsur olarak. “Aman greve gitmeyin; greve giderseniz sorumluluklar altına girersiniz, sıkıntıya girersiniz; onun için grev yapmayın, hak aramayın, hak arama mücadelesine katılmayın.” demektedir bu madde. Oysaki maddenin özüne baktığınız zaman, Türkiye sendikal hareketi, işçileri temsil eden emek örgütleridir, iş yeri düşmanı değildir. Çalışma hayatındaki diyalog mekanizmasına baktığınız zaman da bugün dünyaya örnek olacak nitelikte gerçekten işçi-işveren arasındaki o sosyal diyalog ve uzlaşı kültürü Türkiye’de olabildiğine gelişmiştir. Buradaki bu potansiyel suçlu, güvensiz, tehdit içeren ve grev uygulamayı zorlaştıran bu madde hükmü ortadan kaldırılacak. Birileri şunu söyleyebilir, burada sendikanın sorumluluğunu ortadan kaldırmayı işçilere yüklüyormuş gibi birileri istismar edebilir. Asla böyle bir şey yok. Çünkü biz hayatın içerisinden bilen insanlarız ki bugüne kadar tezgâhını, kendi çalıştığı tezgâhını tahrip eden işçiye biz rastlamadık. Cezaların şahsiliği esastır. Eğer böyle bir suç varsa, kim yapmışsa o yapar. Ama ben bugüne kadar hiçbir emekçinin çalıştığı iş yerini ya da tezgâhını tahrip ettiğine tanık olmadım ve bu önce insanımıza güvenmek zorundayız ve buradaki yapılmaya çalışılan da budur.

Yine bir başka çok önemli bir düzenleme yapıyoruz, yedinci fıkrayı madde metninden çıkarırken. Bu da ilk defa cumhuriyet tarihimizde, hükûmet edenler kendisine karşı mücadele etme ihtimali olan hiç kimsenin hakkını genişletmemişlerdir. Cumhuriyet tarihimizde böyle bir gelenek yoktur yani karşısında mücadele edeceklerin haklarını kısıtlayarak kendisiyle mücadele etmelerini önlemek refleksimiz vardır ki, bu darbe anayasalarında da bunu çok somut bir şekilde görüyoruz. Burada da diyor ki: “Siyasî amaçlı grev, lokavt, dayanışma grevi ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.”

Şimdi, bir işçinin emek arama mücadelesi sendika aracılığıyla yapılmaktadır ve sendikaların, emek mücadelesini verirken, hak arama mücadelesini verirken en son kullanmak zorunda kaldıkları grevdir. Ondan önce çeşitli etkinliklerle seslerini duyurarak yani işi yavaşlatabilirsiniz, genel direniş yapabilirsiniz, verimi düşürme girişiminde bulunursunuz yani “Ben hakkımı istiyorum.” mesajını… Grev, nihayet son merhaledeki yapacağınız mücadeleden önceki kullanacağınız bütün aşamaları peşinen yasaklamış bir anlayış var. “Siyasal amaçla grev yapamaz.” deniliyor. Türkiye'deki ve dünyadaki bütün emekçiler bilir ki ne kadar demokrasi o kadar ekmektir. Onun için de demokrasinin gelişmesi noktasında emek mücadelesinin demokrasiyle örtüşüp Türkiye'nin demokratikleşmesine katkı vermesinin önünü kesmek açısından düzenlenmiş bir hükümdür.

O nedenle, bu iki tane düzenlemenin, bu geri, ötekileştirici, köhne anlayışın Anayasa’dan çıkarılması gerçekten çok özgürlükçü, demokrat, sivil bir yaklaşım tarzıdır. Ben bu nedenle, gerçekten, bu düzenlemeyi alkışlıyorum, emeği geçenleri kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine burada konuşulanlardan birkaç şeyin daha altını çizmek istiyorum. Kamu sendikalarına toplu iş sözleşmesi hakkı verilmiş olmasının burada küçümseniyor olmasını anlamakta güçlük çekiyorum. Bugüne kadar kamu sendikalarımız sadece toplu görüşme yapıp ve Uyuşmazlık Kuruluna giden metinleri Bakanlar Kurulunun nihai karar verdiği, sadece temenni mahiyetinde olan sendikal yapılanmayı ilk defa toplu sözleşme kimliğine büründürerek sendikalarımızı işlevsel hâle getirmekteyiz ki bu, çok ileri bir adımdır, kamu çalışanlarının, kamu sendikalarının çok önemli bir kazanımıdır.

“Efendim, grevsiz bu hak olmaz.” Ya biz, bu Anayasa’da kamu çalışanlarına grev yasağı, kesinlikle grev hakkı verilemez ya da yasak diye bir şey koymadık ki. Bu, yasayla düzenlenecek bir iştir. Tümüyle kamu çalışanlarının çalışma düzenleri, toplu sözleşme yapma hakları ve toplu sözleşmenin sonuncundaki hak arama mücadelelerinin yöntemleri bu Anayasa üzerinden çıkarılacak yasalarla bellidir. Şimdi, biz, sosyal taraflarla 2821 ve 2822 sayılı kanunlarla ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Şimdi, bu Anayasa’daki yapılan değişiklikler, 2821 ve 2822’deki çalışmalarda da, kamu sendikalarında yapılacak düzenlemelerde de, sosyal taraflarla yapacağımız çalışmalarda da bizim önümüzü açacak ve daha özgür bir iklimi sağlayacak ortamdır diye düşünüyorum. Türkiye’de kamu emekçilerinin de grev hakkını kazanmasının teminatı AK PARTİ’dir ve inşallah, bunu da bizim gerçekleştireceğimizi umuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yine, burada, âdeta, yapılan bu çok ileri düzenlemelerle ilgili “ti”ye alan, küçümseyen, aşağılayan anlayışları gördük. Kendince fıkra anlatılıp burada “İşte, vay efendim padişahımızın dediği doğrudur. İkinci fıkrada onun dediği olur yoksa ihtilaf halinde birinci madde uygulanır, böyle kurullar oluşturulacak…”

Şimdi, arkadaşlar, gerçekten okumamız lazım, buraya çıkıp söylerken ağzımız ile kulağımız arasındaki mesafeyi iyi tahlil ediyor olmamız lazım. Şimdi, biz burada bakıyoruz, şu anda kamu çalışanlarının Uzlaşma Komisyonunda ne yapmışız, kim var? Yüksek yargıdan Yargıtayın 9. Dairesinin Başkanı bu Komisyonun Başkanı. Kim var başka? YÖK’ten 4 öğretim üyesi. Bu öğretim üyeleri kim? 1 tanesi çalışma ekonomisinden, 1 tanesi iş hukukçusu, 1 diğeri idare hukukçusu, 1 tanesi maliye hukukçusundan oluşan öğretim üyelerinin oturduğu bir kuruluş. Demek ki padişah anlayışı… Bu kafanızdaki, kafalarımızdaki bu geçmişteki gelen padişah anlayışlarından kurtulup kafalarımızı, beyinlerimizi özgürleştirmemiz lazım. Beyinlerimizi özgürleştirmemiz lazım, demokratikleştirmemiz lazım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Başbakana bak, önce Başbakana bak!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim.

AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bu bağlamdan hareketle burada çıkıp şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Vay efendim, talimatla anayasa yapılıyor… Otuz yıldır ilk defa bu kadar kapsamlı ve olağanüstü dönemler olmaksızın özgürce, milletin seçtiği Meclis millet adına Anayasa’da büyük bir değişiklik yapıyor. Bu, gerçekten hepimizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kafkas, size de ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

AGÂH KAFKAS (Devamla) – 23’üncü Dönem Parlamentosunun bütün milletvekilleri için onur duyulacak çok önemli bir adımdır, önemli bir girişimdir. Onun için bunu küçümsemeye hakkımız yok.

Vay efendim, talimatla iş yapılıyor, talimatla Recep Tayyip Erdoğan anayasası…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Aynen öyle, AKP anayasası!

AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bu Anayasa milletin anayasasıdır.

HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) – Hiç alakası yok!

AGÂH KAFKAS (Devamla) – Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla iş yapılıyor… Şimdi, Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla biz iş yapıyoruz da, Allah aşkına biz bizeyiz de şöyle bir sakince düşünelim: Şimdi, biz Recep Tayyip Erdoğan’ın, Genel Başkanımızın Başkanlığındaki AK PARTİ Grubu giriyoruz şu kulübenin içerisine, perdeyi kapatıyoruz, istediğimiz şekilde oy kullanıyoruz. Birileri, birileriniz, siz, şuralara adam dikip, şuralara görevli koyup sandığın başına gitmesini engelliyoruz, sandığın başına gitmesini engelliyoruz. Bu milletin seçtiği vekil, kendisinin seçtiği vekil, bu milletin seçtiği vekil yanlışlıkla sandığa girerse başka bir şeye oy verir zihniyetiyle, oy verir anlayışıyla biz sandığa gitmesini engelliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen anlamazsın!

AGÂH KAFKAS (Devamla) – Yetmez… Bunu iki tane partimiz yapıyor. Diğer bir partimiz de nasıl oy kullanıldığını takip ediyoruz burada. “Diğerlerini bize getirin.” diye söylentiler var. Umarım ki bu doğru değildir. “Diğer kullandığınız oyları, şu beyazları bize getirin.” anlayışı varsa bu da gerçekten milletvekillerini üzecek bir yaklaşımdır.

O nedenle değerli dostlar, bu milletin iradesinin -hepimiz- millet adına özgürce kullanıldığı zemindir bu zemin ve bu noktada hiçbir milletvekili taviz vermemelidir. Hiçbir milletvekilinin, hiçbir genel başkan içerideki vicdanıyla baş başa kalma hakkını elinden almamalıdır diyorum ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kafkas, teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, birleşime otuz dakika ara veriyorum.

               

Kapanma Saati: 19.33
 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.14

BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

7’nci madde üzerinde kişisel görüşlere sıra gelmişti.

Şahsı adına Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara’yı kürsüye davet ediyorum.

Sayın Kaya, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HASAN KARA (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın 54’üncü maddesinde değişiklik yapan çerçeve 7’nci maddesi hakkında görüşlerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sendikal hak ve özgürlüklerin temel insan hak ve özgürlüklerinden kabul edilip çeşitli düzenlemelerle teminat altına alınması, demokratik, sosyal ve hukuk devleti olmanın en önemli özelliklerinden biridir. Demokrasi, siyasal bir sistemin özelliği yanında bireylerin yaşam biçimidir. Sendikal özgürlüklerin şeklî olmaktan öte tam anlamıyla uygulanabilir olması gerekmektedir.

Anayasa’nın 5’inci maddesinde devletin temel amaç ve görevleri düzenlenmiş olup, bu amaç ve görevler içinde kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunun sağlanması, kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan, siyasal, ekonomik ve sosyal engellerin kaldırılması, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartların hazırlanması sayılmıştır. Bu kapsamda, devletin, sendika kurulması, kurulan sendikalara üye olunabilmesi ve tüm sendikal özgürlüklerin fiilî olarak kullanımının sağlanması kapsamında, engellerin kaldırılmasına yönelik görevleri bulunmakta olup, gerek yapacağı düzenlemelerle gerekse eylem ve işlemleriyle bunu sağlaması gerekmektedir.

Sendika, işçilerin ve işverenlerin çalışma ilişkilerinde ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için meydana getirdikleri tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır. Bağımsızlık sendikanın olmazsa olmaz şartıdır. Sendikanın yönetiminde ve işleyişinde bağımsız hareket etmesi, tek amacının üyelerin hak ve menfaatlerini korumak olması gerekir. Herhangi bir başka kişinin ya da kurumun güdümünde hareket etmemek temel felsefesi olmalıdır.

Ülkemizde sendikal hak ve özgürlükler, aynen dünyada olduğu gibi, sanayileşme sürecine göre gelişme göstermiştir. İlk olarak sendikal hak ve özgürlükler 1961 Anayasası’yla birlikte anayasal teminat altına alınmıştır. 1982 Anayasası’nda 1961 Anayasası’na göre ayrıntılı düzenlemeler öngörülmektedir. Bu kapsamda sendikal haklara ilişkin düzenlemeler daha ayrıntılı ve sınırlayıcıdır. 51’inci maddesinde sendika ve üst kuruluşlarını kurmak ve bunlara üye olmak hakları ve özgürlükleri düzenlenmiş, 53’üncü maddesinde işçiler ve işverenlerin karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahip olduğu ifade edilmiş, görüştüğümüz 54’üncü maddesinde ise, işçiler için grev, işverenler için de lokavt hakkı öngörülerek grev ve lokavtın uygulanmasına ve yasaklanmasına ilişkin hükümler öngörülmüştür.

Avrupa Birliği müktesebatına uyum programının “Sosyal politika ve istihdam” konulu 19 no.lu başlığında sendikal özgürlüğü sınırlayan hükümlerin kaldırılarak sendikal hakların tamamının uygulama imkânının sağlanmasına yönelik hükümlerin öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Bu bağlamda 54’üncü maddede kaldırılan iki fıkrayla huzurunuza gelmiş bulunuyoruz. Bu fıkraların bir tanesi “Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zararlardan sendika sorumludur.” hükmüyle, “Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.” hükümleri getirilen bu düzenlemelerle kaldırılmış bulunuyor.

AK PARTİ’nin yaptığı değişikliklerle bugün ülkemizde özgürlüklerin önü açılırken yasaklar kaldırılıyor. Burada, ne yazık ki muhalefet bir taraftan bu Anayasa’nın darbe anayasası olduğunu, özgürlükleri kısıtlayan bir anayasa olduğunu iddia ederken, diğer taraftan ise, en azından bu kısımlarının kaldırılması için gerekli gayreti göstermek yerine kaldırılmaması için olağanüstü çaba sarf ediyor. Biz bu maddelerle özgürlükleri genişletirken, birileri aynen kalmasını veya daraltılmasını istiyor. Biz yasakları kaldırırken, birileri yasakların aynı kalmasını veya oylamaya katılmaması gerektiğini söylüyor. Anayasa’da yapılacak değişikliklerin halka gitmesi ne yazık ki birileri tarafından hiç istenmiyor. Halktan korkuluyor, bunu anlıyoruz, ama halkın seçtiği kendi milletvekili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kara, süreniz doldu, bir dakika ilave süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

HASAN KARA (Devamla) – Halka gidilmesinden korktuğunu yüce milletimiz ve biz görüyoruz, ama halka gidilmesinden korkulurken bu Anayasa teklifi bir şeyi daha ortaya koydu ki, halkın seçtiği milletvekillerinin oy kullanmasından da korkuluyor. Bunun için de milletvekillerinin bazılarının oy kullanmasını engellemek için her türlü çaba sarf ediliyor. Ben bu hususu özellikle milletimizin dikkatine sunmak istiyorum. Bu Anayasa’daki değişikliklerin özgürlükler kapsamında, yasakların kaldırılması kapsamında milletimize, sendikalarımıza hayırlı uğurlu olsun dilek ve temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kara, teşekkür ederim.

Şimdi de madde üzerinde kişisel görüşlerini ifade etmek üzere söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter’e aittir.

Sayın Serter, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz beş dakikadır efendim.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 7’nci maddeyle ilgili kişisel görüşlerimi ifade etmek için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi burada AKP sözcülerinin yaptığı konuşmaları dinliyoruz. Hepsi bu maddeden bahsederken ne kadar grev hakkının geliştiğini, geliştirildiğini, ne gibi yeni özgürlüklere sahip olduğumuzu -Anayasa’daki yeni düzenlemelerle- anlatıyorlar. Şimdi, gerçekten 7’nci maddeye baktığımızda, Anayasa’nın 54’üncü maddesinin metninden iki paragrafın çıkarılmış olduğunu görüyoruz. Üçüncü fıkranın çıkarılması son derece uygun olmuştur. Yedinci fıkranın çıkarılması ise ilk başta grev hakkını geliştiren ve zenginleştiren bir anlayış gibi yorumlanabilse de aslında arka planında lokavtı bir hak olarak tescil ettirmeyi amaçlayan bir düzenleme yatmaktadır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, isterseniz, Anayasa’nın 54’üncü maddesinin başlığına bir bakalım, başlık nedir: “Grev hakkı ve lokavt” Yani o değiştirmekte olduğumuz ve çok eleştirdiğimiz 82 Anayasası lokavtı bir hak olarak kabul etmemiştir ve doktrindeki bütün tartışmalar da bu noktada birleşmiştir: Lokavt, Türk hukukuna göre bir hak değildir.

Şimdi, bakalım 7’nci maddenin gerekçesine, 7’nci maddenin gerekçesi ne diyor: “Söz konusu düzenleme ile grev ve lokavt hakkının kullanılabilmesi bakımından ileri bir adım atılmıştır.” diyor.

Burada bu hakkın… Bir kere, lokavtı bir hak olarak tescil ediyorsunuz, bir de bunun kullanılabilmesinin önünü açtığınızı açık bir biçimde gerekçede ifade ediyorsunuz.

Şimdi, metinden çıkarılan yedinci fıkraya bakıyoruz, bu fıkranın içinden “grev”leri ayıklayarak okuduğumuzda -yasak kalktı ya- siyasi amaçlı lokavt, dayanışma lokavtı, genel lokavtın artık yasak olmaktan çıkarıldığını çok net olarak görüyoruz. Demek ki grevi kullanarak yani sağ gösterip sol vurarak, aslında lokavtın bir hak hâline getirildiği gerek madde gerekçesinde gerekse içerik itibarıyla incelendiğinde açıkça ortaya çıkmaktadır.

Şimdi, bütün bunlar yapılırken bakıyoruz tabii, 54’üncü maddenin acaba beşinci fıkrasında yeni bir düzenleme yapılmış mı, hani, grevin yasaklandığı ve ertelendiği hâller konusunda? Böyle bir şeyin de yapılmamış olduğunu görüyoruz.

Oysa, hani biz hep referans olarak Batı’yı, ILO’yu AB’yi filan alıyoruz ya, o zaman bakıyoruz, Mart 2010’da ILO Uzmanlar Komitesi grev konusundaki kısıtlamalar dolayısıyla Türkiye’yi çok ciddi şekilde eleştirmiştir. Daha da önemli olan bir başka konu ILO Aplikasyon Komitesi -yani ILO’nun, ILO sözleşmelerinin uygulamalarını denetleyen, inceleyen, değerlendiren Komite- 2009 yılında Türkiye’yi ILO sözleşmelerini en kötü uygulayan 26 ülke içine almıştır. Kaç ülkeden? 184 ülkeden 26 ülke içerisine almıştır, en kötü uygulayan ILO sözleşmelerini. Acaba diğer ülkelerin arasında kimler var? Şu insan hakları konusunda çok meşhur olan bazı ülkeler; mesela Myamar, Kolombiya, Pakistan, Etiyopya, Guatemala, Filipinler, Belarus. Türkiye, bu ülkelerle birlikte ILO sözleşmelerini en kötü uygulayan ülkeler listesine alınmıştır. Bu mudur başarı? Değerli arkadaşlar, burada konuşup duruyorsunuz, bu mudur başarı? Bundan kim sorumludur? Muhalefet mi sorumludur? Tabii ki iktidar sorumludur. İktidar döneminde, 2009’da, Türkiye’yle ilgili böyle bir hüküm veriliyorsa, bundan iktidar sorumludur.

Şimdi, emekçi hakkı, işçi hakkı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serter, sizin de normal süreniz doldu. İlave bir dakika süre de size veriyorum, lütfen tamamlayın sözlerinizi efendim.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Şimdi, bu anlayışta olan bir iktidarın, bırakalım ILO’yu falan, Türkiye içindeki uygulamalarına bakalım. Hemen şu Tekel işçilerini hatırlayalım, hafızalarda çok taze ve bu Tekel işçileri konusunda Sayın Başbakanın bazı sözlerini hatırlayalım: “Bunlar ideolojik amaçlı” demişti biliyorsunuz. Sayın Bakan Hayati Yazıcı “Aralarına PKK girmiş.” demişti. Hatta, daha uhrevi bir yaklaşımda bulunup “Bu işe şeytan karışmış.” bile demişti.

Şimdi, bütün bu değerlendirmeler, emekçi hareketine AKP’nin nasıl baktığını çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, Anayasa’da yaptığınız bu düzenlemeler, aslında AKP’nin işçiye, emekçiye gerçek bakışının üstünü ne yazık ki örtemeyecektir değerli milletvekilleri. Şu Meclisin çalışma sistemi içinde bile böylesine insafsızca bir uygulama sergileyen bir AKP yönetimini görünce insan “Vay bu işçilerin başına!” demekten başka bir şey söyleyemiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serter, ilave süreniz de doldu, lütfen Genel Kurulu selamlayınız, çok teşekkür ederiz.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – “Güç bende!” anlayışını AKP terk etmelidir. “Güç bende!” diyenler sadece çizgi filmlerde kalmıştır, o Heman’ler sadece çizgi film kahramanıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7’nci madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına konuşmalar tamamlandı.

Başkanlığımıza iki adet önerge geldi. İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince görüşmelerin devam ettirilmesini amaçlayan iki önerge; bu iki önerge de aynı mahiyette, birlikte işleme alacağım.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 7. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.

                                    

                              İsa Gök                                Şahin Mengü                   Birgen Keleş

                               Mersin                                     Manisa                            İstanbul

                                            Metin Arifağaoğlu                  Orhan Ziya Diren

                                                      Artvin                                     Tokat

Gerekçe:

Anayasa teklifi ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir.

Anayasa değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız Türkiye'de bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir somut sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir. Yani Anayasa değişikliğinin içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir

Anayasa değişikliği teklifi, halkın değil, siyasi iktidarın gündemidir. Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma amacını gütmektedir.

Bu Anayasa değişikliği siyasi iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyasi parti tarafından desteklenmemektedir.

Bu Anayasa değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya yönelik bir tekliftir. Türkiye'yi ayrıştıran, Türkiye'yi parçalamaya yönelik çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.

Anayasa değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline maddeleri teker teker oylama hakkı verilirken, milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz.

Bu anayasa değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir Toplum kesimlerinin desteği yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe dönemlerinde Anayasa dayatılır.

Bu Anayasa değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın hegemonyası altına alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.

Bu Anayasa teklifi Sayın Başbakanın ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve bakanları Yüce Divan'da aklanmaya yöneliktir. Çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir düzen kurulmaktadır.

İdarenin eylem ve işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya konularak, siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde kaldırılırken, siyasi iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir. Bu düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık getirilmektedir.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi haline getirilmiştir. Adalet Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken, başka bakanlık memurlarının da HSYK'ya dahil edilmesi ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir noktaya taşınmıştır. Yine hakim ve savcıların soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal birlikteliği zarar verir. Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki belirli bir zaman diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini iradesini istismar eden siyasi partilere mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını sorar.

Bu açıdan söz konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişiklik teklifinin 7. maddesinin TBMM İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.

                             

                       Faruk Bal                             Oktay Vural                          Mehmet Şandır

                        Konya                                      İzmir                                      Mersin

                     Behiç Çelik                       S. Nevzat Korkmaz                         Şenol Bal

                        Mersin                                     Isparta                                       İzmir

                  Hamit Homriş                        Necati Özensoy                 Sabahattin Çakmakoğlu

                         Bursa                                      Bursa                                      Kayseri

                  Mehmet Günal                        Hüseyin Yıldız                           Mümin İnan       

                        Antalya                                   Antalya                                     Niğde

                   Ahmet Orhan                          Mithat Melen                            Akif Akkuş

                        Manisa                                   İstanbul                                    Mersin

                    Reşat Doğru                      İsmet Büyükataman                     K. Erdal Sipahi

                         Tokat                                      Bursa                                        İzmir

                    Recep Taner                          Beytullah Asil                             Atila Kaya

                         Aydın                                   Eskişehir                                   İstanbul

                 Muharrem Varlı                        Erkan Akçay                   Süleyman L. Yunusoğlu

                         Adana                                     Manisa                                    Trabzon

                  Hakan Coşkun                        Ali Uzunırmak                     Ahmet Duran Bulut

                      Osmaniye                                   Aydın                                    Balıkesir

             Ertuğrul Kumcuoğlu                 Abdülkadir Akcan                     S. Turan Çirkin

                         Aydın                              Afyonkarahisar                               Hatay

                D. Ali Torlak                               Ahmet BukanE.                      Haluk Ayhan

                    İstanbul                                         Çankırı                                  Denizli

                Zeki Ertugay                                   Mustafa Enöz                     Gürcan Dağdaş

                    Erzurum                                           Manisa                                    Kars

Gerekçe:

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,

tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

MHP bu sebeple;

"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

MHP; bu kapsamda,       

Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, MHP’nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP'den İş beklemektedir. Aş beklemektedir.

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.

Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme aldığım önergeleri...


III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı...

İsimleri yazalım efendim: Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Öztürk, Sayın Sevigen, Sayın Selvi, Sayın Özyürek, Sayın Köse, Sayın Kart, Sayın Keleş, Sayın Süner, Sayın Çöllü, Sayın Güner, Sayın Yazar, Sayın Tütüncü, Sayın Oksal, Sayın Bingöl, Sayın Özpolat, Sayın Erenkaya,  Sayın Tamaylıgil, Sayın Serter, Sayın Arat, Sayın Ergin.

Şimdi elektronik sistemle oylama yapacağız. İki dakika süre vereceğim ancak demin yoklama için ayağa kalkan ve isimleri yazılan arkadaşlarımız sisteme lütfen girmesinler.

Süreyi başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkanım, neden bir dakika değil, iki dakika? Dün bir dakika veriyordunuz.

BAŞKAN – Yok, ben hep iki dakika verdim Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –  Her gün bir şey değiştiriyorsunuz.

BAŞKAN – Dün hep iki dakika verdim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bir dakika verdiniz.

BAŞKAN – Yok, iki dakika verdim ama ilk gün bir dakika verdiğim de olmuştu, evet.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dün hep bir dakika verdiniz, içtihat oluşturdunuz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, tartışmayalım. Bu, Başkana tanınmış olan bir yetkidir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ama bu kadar da keyfî olmaz ki. Takdir hakkı keyfîliğe yol açmaz. Takdir hakkı keyfî kullanılacak anlamına gelmez.

BAŞKAN – Peki, peki Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Bunu en iyi siz bilirsiniz Sayın Başkan.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Yıldız, buyurun efendim.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 7’nci maddeyle uluslararası sözleşmelere ve evrensel ilkelere uyum sağlandığını, sendikal haklar ile grev ve lokavt hakkının kullanılması bakımından ileri bir adım olduğunu betimlemektesiniz. Söylemlerinize bakılınca başka görünüyorsunuz, uygulamalarınıza bakılınca başka görünüyorsunuz. Getirdiğiniz yasa değişikliklerini anlatırken başka anlatıyorsunuz, yasaları uygulamaya gelince başka uyguluyorsunuz. Ekmek korkusu taşıyan sendika üyeleri, çalışanlarını asgari ücretle çalıştıran işveren ne için lokavt uygulayacak dersiniz? “Sekiz yıllık hükûmetinizde grev yapıp gerçek haklarını alabilen bir sendika var mıdır?” diye size soruyorum. Ancak yandaşlarınıza sendika kurmadan, grev yapmadan, lokavt uygulamadan devletin kaynaklarını aktarıyorsunuz. Bunlardan ne zaman vazgeçeceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Nalcı…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, zatıaliniz 2010 İzmir’de “Bizim işsizlik meselemizin iki boyutu var. Onlardan bir tanesi yapısal boyut. Şayet küresel kriz olmasaydı bile biz zaten çok ağır bir işsizlik sorunuyla karşı karşıyaydık.” demişsiniz. Aynı siz zatıaliniz 2010 Barcelona’da: “Yapısal işsizlik sorunu var. Uzun vadeli istihdam problemlerini çözmekte zorlanıyoruz.” diyorsunuz ama Sayın Başbakanımız ise “İşsizlik bana göre yapısal bir sorun değil, sanal bir sorun, ahlaki bir sorundur.” diyor. Birinci sorum: Bunlardan hangisi doğru?

İkinci sorum: Ülkenin işsizlik gibi bir gündeminde siz Bakanlar Kurulunda bu konuyu istişare etmiyor musunuz? Aranızda problem mi var?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: AKP’nin yalnız başına hazırladığı bu Anayasa değişikliğiyle ülkemiz siyasal yapısındaki antidemokratik unsurları tasfiye ederek, modern demokrasilerde olduğu gibi düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan demokratik devlet yapısına kavuşacak mıdır? Vatandaşlarımızın, herkesin aynı milletin evladı olmaktan gurur duyacağı, ayrışmayı değil birleşmeyi, farklılaşma değil kucaklaşmayı, kutuplaşma değil buluşmayı sağlayacak toplumsal uzlaşmayı gerçekleştirecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, mevcut Anayasa’nın 54’üncü maddesinde yapılan bir değişiklikle grev esnasında kasıtlı olarak ortaya çıkarılan maddi kayıplardan sendikalar sorumlu olmaktan kurtarılırken bu sorumluluk kimin olacaktır? Ortaya çıkabilecek kamu ya da kişisel zararları kim karşılayacaktır? Bu değişikliklerle ilgili olarak sivil toplum kuruluşlarının ve sendikaların görüşleri alınmış mıdır? Alındıysa bunların görüşleri nasıldır? Bu madde de diğer birçok maddede olduğu gibi Sayın Başbakanın sözde demokratik açılım ya da PKK açılımını milletimize hazmettire hazmettire yutturmak istediği hapların tatlandırıcılarından birisi midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Anayasa’nın 128’inci maddesinin ikinci fıkrası “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin … aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” şeklindeydi, şimdi bu fıkraya “Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” şeklinde yeni bir hüküm ekleniyor. Eklenen bu hükme göre toplu sözleşmeyle mali ve sosyal haklar konusunda taraflar yasa gücünde yeni norm yaratabilecekler mi? Hem kanun hem toplu sözleşmelerde mali ve sosyal haklar için düzenleme yapılacağının öngörülmesi yetki çatışmasına yol açmayacak mı? Yetki çatışmasını hangi kriterleri esas alarak aşmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalçın.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İlk sorum Sayın Bakana: Sayın Bakanım, bu dayatma sonucunda bir referandum ihtimali gerçekleşirse bu referandum için Türk halkının cebinden kaç milyon lira çıkacaktır? Referandumun tahminî bütçesi ne kadardır?

İkinci sorumu Sayın Komisyon Başkanına yöneltiyorum: Sayın Başkan, partiniz uzun zamandır 12 Eylül ajitasyonu yapıyor. 12 Eylül mağdurlarını yandaş basın organlarında hem istismar ediyor hem de manipüle ediyorsunuz. Bir bilim adamı samimiyetiyle, dürüstlüğüyle cevap verir misiniz, bu değişiklik ceza kanunlarının geçmişe uygulanmazlığı prensibi karşısında gerçekten 12 Eylül faillerini yargı önüne çıkaracak mıdır, yoksa sadece sembolik bir değer mi taşımaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, hatiplerin yaptığı konuşmalarda kavramsal düzeyde bazı karışıklıkların olduğunu ve dinleyicilerin, milletimizin, vatandaşlarımızın kafalarını karıştıracak türden bazı saptırmaların yapıldığını fark ettim. Doğrusu onunla ilgili birkaç sözü burada belirtmek isterim.

Özellikle grev ve lokavt hakkıyla ilgili olarak şunun altını çizmekte yarar var: Grev anayasal bir haktır, lokavt ise sadece greve bağlı olarak kullanılabilen bir durumdur. Dolayısıyla, bir sendika, grev kararı olmadan işveren veya işveren sendikası lokavta başvuramaz arkadaşlar. Bu sebeple, bizim sistemimizde, bugüne kadar olmadı bugünden sonra da yine olmayacak, saldırı lokavtı yoktur ve yasaktır ve bu yapılan düzenlemelerle de hiçbir surette grev olmadan kullanılabilecek bir lokavt düzenlemesi yapılmamıştır.

Nitekim, belki bu çalışmayla ilgili olarak daha ileride sorulan bir soruya da cevap olsun diye söyleyeceğim şey şudur: Bu maddelerle ilgili düzenlemeler yapılırken işçi sendikalarıyla görüşülmüştür ve onlar sahip oldukları bu haklardan geriye adım atacak hiçbir uygulamaya razı olmazlardı. Bu açıdan bakıldığında, grev hakkıyla beraber lokavtın da bir hak olarak doğduğuna dair iddialar için söylenecek tek söz, grev varsa lokavtın olacağıdır, onun dışındakilerin tamamı kafa karıştırmayla alakalı hususlardır.

İkincisi ise, ILO’nun, Uluslararası Çalışma Örgütünün Türkiye’yle ilgili sendikal haklar  konusundaki listesine dair verilen bilgiler hakkındaki kafa karışıklığıdır.

Bir kere, iki hususu ayırt etmekte yarar var. Aplikasyon Komitesinin listesinde yer alan ülkelerde Türkiye, neredeyse uzun yıllardan beri hep var olagelmiştir. Bu listede olmadığı yıl sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Bu açıdan bakıldığında, Aplikasyon Komitesinde Türkiye'nin var olması yeni bir durum değil ve üstelik de çok da üzerinde durulacak bir husus değil ama burada başka bir yanıltıcı bilgi verildi, Aplikasyon Komitesinden sonra sanki Türkiye'nin özel paragrafa alındığına dair iddialarda bulunuldu. Bu bütünüyle yanlış bir bilgidir. Başka bir ifadeyle, Türkiye'nin kara listeye alındığı iddiası bütünüyle yanlıştır ve ILO’nun listelerinde Türkiye hiçbir zaman özel bir paragrafa alınmamıştır. Daha önceki yıllarda olmuştu ama özellikle son yılda, 2009 yılında böyle bir durum söz konusu olmadı. Bu açıdan bakıldığında, hakikaten yanlış ve yanıltıcı bir bilgi kullanılıyor burada.

Bir başka husus: Farz edelim ki, Türkiye özel paragrafa alındı ve kara listeye konuldu. Peki, tam da bu gerekçeyle sizlerin Anayasa’daki bu değişikliği teşvik etmeniz ve desteklemeniz gerekmez mi? Bu eğer yüz kızartıcı bir durumsa ve uluslararası listelerde Türkiye eleştiriliyor -hatta daha ileri gideyim, siz söylemediniz- Kolombiya’yla, Bolivya’yla beraber aynı listede yer alıyor ve eleştiriliyorsa anayasal değişiklikleri yapın diye teşvik etmeniz gerekmez mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sorulara cevap versin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Burada, Hükûmet bu değişiklikleri öngörüyorken sizin hem bir taraftan kara listede olduğunu iddia edip eleştirmeniz hem de öbür taraftan “Anayasa’da bu değişikliği niye yapıyorsunuz?” diye hesap sormanızın bir mantığı olabilir mi?

Öyleyse, kendi içimizde bile tutarlı olmalıyız. Herhangi bir siyasetçi zamana ve yere göre farklı şey söyleyebilir ama bir bilim adamı söylememelidir. Hatta kendi ekibi içerisinde farklı düşüncelere sahip olan birisi varsa bilim adamı doğru bildiğini söylemeli ve herkesi bu doğrultuda ikaz etmelidir. Burada, bu açıdan bakıldığında birazcık farklılığımızın olması gerektiğini düşünüyorum ve bunu da bu konuyla ilgilenen hocalara özellikle söylüyorum.

NURİ USLU (Uşak) – Siyasetçi de doğruyu söylemeli.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Bir başka husus…

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Cevap hakkının doğması lazım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Hiç kimseye cevap hakkı doğacak şekilde isim zikretmedim ve kimseyi ifade etmedim. Sadece burada yapılan konuşmalara cevap üretiyorum.

Bir başka husus: Biz, gerçekten de özellikle bu maddeyle ve bundan önceki maddelerle ilgili olarak yaptığımız açıklamalarda belirgin bir şekilde şunu söylüyoruz. Özellikle, sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasıyla ilgili…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan sorulara yanıt verir efendim, konuşmalara cevap verecek değil.

BAŞKAN – Efendim, izin verin de, Sayın Bakan sorulara nasıl cevap vereceğini kendi takdir etsin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Süre doluyor, sorulara cevap vermeli.

BAŞKAN – Efendim, tamam, bitti.

Sayın Bakan, süreniz doldu. 

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, kürsüye çık, düşüncelerini söyle ama orada oturuyorsan sorulara cevap ver.

BAŞKAN – Sayın Bakan, tamam.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Bakan, söylediklerinizin çoğu doğru değil.

BAŞKAN – Sayın Kuzu, siz de söz istediniz ama size süre kalmadı Sayın Komisyon Başkanımız.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sendikal özgürlük olmadığı için eleştiriliyorsunuz. Kara listeye niye girdiğinizi bir daha görün!

BAŞKAN – Lütfen, lütfen oturun arkadaşlar.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Polemik yapıyor!

BAŞKAN – Lütfen oturun arkadaşlar.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Türkiye'de sendikalı olmak mümkün değil. Siz kara listeyi saklıyorsunuz. Bir de haklıymış gibi paylıyorsunuz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan sorulara cevap vermiyor.

BAŞKAN – Siz milletvekili arkadaşlarımız istediğiniz gibi soru sorma hakkına sahipseniz, Sayın Bakan da kendi takdiri çerçevesinde sorulara cevap verecek. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Biz mi tayin edeceğiz nasıl cevap vereceğini? Eline yazılı metin mi vereceğiz şöyle cevap verin diye? Böyle bir şey olabilir mi? Lütfen arkadaşlar, lütfen… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşurken…

BAŞKAN – Anlayamadım, duyamıyorum Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, bir saniye, lütfen… Bakın, Grup Başkan Vekiliniz bir şey söyleyecek, gürültüden duyamıyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşurken “Ben kürsüde söylenenlere cevap veriyorum.” dedi. Ben de “Siz sorulara cevap vereceksiniz.” dedim. Kürsüde konuşmak istiyorsanız elbette çıkarsınız, cevap verebilirsiniz ama soru-cevap bölümünde Sayın Bakanın yanıtlaması gereken sorular var. Nitekim süre kalmadı ve Sayın Bakan sorulara yanıt vermedi.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İç Tüzük’e göre cevap vermiyorsunuz…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, hangi sorulara cevap verdiğimi söyleyebilirim ben burada.

BAŞKAN – Efendim, kendisi diyor ki: “Ben aynı zamanda sorulara da cevap verdim.” Süre doldu efendim. Çok teşekkür ederiz. Tamam. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 7’nci madde üzerinde on beş önerge var. İç Tüzük çerçevesinde ancak yedi önergeyi işleme alabiliyoruz.

Şimdi bu yedi önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Cumhuriyetçiliğe karşı konuş, laikliğe karşı konuş, ondan sonra orada gül!

BAŞKAN – İlk önergeyi okutuyorum:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                             Yılmaz Tunç

                                                                                                                                  Bartın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                            İkram Dinçer

                                                                                                                                   Van”

(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olalım. Sayın milletvekilleri lütfen… Yakışmıyor. Yakışmıyor efendim. Hiçbir milletvekiline İç Tüzük’e aykırı, izin almadan kendi yerinden konuşmak yakışmaz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Önce Sayın Bakan İç Tüzük’e uysun.

BAŞKAN – Siz saygıdeğer insanlarsınız, lütfen…

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                        Azize Sibel Gönül

                                                                                                                                 Kocaeli

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                                                                                Veysi Kaynak

                                                                                                                          Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                              

                     Nezir Karabaş                            Hasip Kaplan                        Akın Birdal

                           Bitlis                                          Şırnak                               Diyarbakır

                                            Hamit Geylani                            Özdal Üçer

                                                 Hakkâri                                       Van

Madde 7 – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır. Sonuncu fıkra olarak “İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları, gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak ve hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenlenir.”

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                                                                                Mehmet Sevigen

                                                                                                                                İstanbul”

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Anlaşılmıyor efendim. Biraz yavaş.

BAŞKAN – Okuyun.

“Madde 7- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü maddesinin yedinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıda yer alan fıkralar eklenmiştir.”

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sayın Kâtip Üye, biraz yavaş, anlaşılmıyor.

BAŞKAN – Okuyun.

“Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları sonrasında memurlar ile diğer kamu görevlileri grev hakkına sahiptir. Statü hukukunun gereği olarak memurlar ile diğer kamu görevlileri için lokavta başvurulamaz.

Grev sonrasında greve katılan işçilerin grev uygulanan işyerinde ortaya çıkan maddi zarardan kişisel sorumluluğu bulunmamaktadır.

Lokavt hak değildir.”

BAŞKAN – Sayı milletvekilleri, şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 7. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.”

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, bu okumadan hiçbir şey anlamadık. Siz anladınız mı?

BAŞKAN – Ben anlıyorum efendim. Ben anlıyorum.

                         

                  “Faruk Bal                                   Oktay Vural                            Mehmet Şandır

                    Konya                                             İzmir                                        Mersin”

GÜROL ERGİN (Muğla) – O kadar hızlı okunan bir yazıyı kim anlayabilir?

BAŞKAN – Ne diyorsunuz efendim?

Buyurun, anlayamadım.

GÜROL ERGİN (Muğla) - O kadar hızlı okunan bir yazıyı kim anlayabilir? Kim anladı? (AK PARTİ sıralarından “Biz anladık.” Sesleri)

BAŞKAN – Efendim, lütfen okuyun. Sakin okuyun.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Tiyatro yaptırmayın burada.

BAŞKAN - Tamam efendim. Uyardım efendim. Daha dikkatli okuyacak.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yeniden oku, hiçbirini anlamadık.

BAŞKAN – Yok, ben yanındayım; ben anlıyorum, ben duyuyorum.

Buyurun, devam edin siz. Devam edin lütfen. Lütfen devam edin.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 7. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

                             

                      Faruk Bal                                 Oktay Vural                            Mehmet Şandır

                        Konya                                         İzmir                                        Mersin

                     Behiç Çelik                          S. Nevzat Korkmaz                        Osman Çakır

                        Mersin                                       Isparta                                       Samsun

            Mustafa Kemal Cengiz                    Yılmaz Tankut                           K. Erdal Sipahi

                      Çanakkale                                     Adana                                         İzmir

                    Recep Taner                           Cemaleddin Uslu                        Osman Durmuş

                         Aydın                                        Edirne                                      Kırıkkale

                  Beytullah Asil                       Ahmet Duran Bulut                       Hüseyin Yıldız

                      Eskişehir                                    Balıkesir                                     Antalya

                 Hasan Özdemir                          Mehmet Günal                           Tunca Toskay

                      Gaziantep                                    Antalya                                      Antalya

              Emin Haluk Ayhan                        Ahmet Bukan                          Metin Çobanoğlu

                        Denizli                                       Çankırı                                      Kırşehir

          Süleyman L. Yunusoğlu                    D. Ali Torlak                            Ali Uzunırmak

                       Trabzon                                     İstanbul                                       Aydın

                                                                         Şenol Bal

                                                                            İzmir

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, gerekçeyi mi okuyalım, konuşacak mısınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçeyi…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

MHP bu sebeple;

"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

MHP; bu kapsamda,

Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa  teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP'den İş beklemektedir Aş beklemektedir.

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hâle getirmektedir.

AKP 8 yıllık iktidarında grev, toplu sözleşme toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleyen haklarla ilgili hiçbir iyileştirme yapmamıştır.

AKP, Taşeron işçiliği geliştirerek, emeğin sömürüsüne zemin hazırlamıştır, işçi kesimini hak arayamaz hâle getirmiştir.

AKP, Sendikaların etkisizleştirilmesine neden olmuştur.

AKP, Devletin gücünü işçiyi susturtmak için kullanmıştır.

AKP, tekel işçilerine zulmetmiştir.

AKP, 8 yıllık iktidarında 4 C mağdurları yaratmıştır.

AKP, işçiyi sefalete mahkum etmiştir.

AKP, 8 yıllık iktidarındaki bu başarısızlığın suçunu Anayasa üzerine atmak istemiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler... Kabul edilmemiştir. 

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli  ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                          

                                 Mehmet Sevigen                                Ali Rıza Öztürk

                                     İstanbul                                                 Mersin

Madde 7- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü maddesinin yedinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıda yer alan fıkralar eklenmiştir.

“Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları sonrasında memurlar ile diğer kamu görevlileri grev hakkına sahiptir. Statü hukukunun gereği olarak memurlar ile diğer kamu görevlileri için lokavta başvurulamaz.

Grev sonrasında greve katılan işçilerin grev uygulanan işyerinde ortaya çıkan maddi zarardan kişisel sorumluluğu bulunmamaktadır.

Lokavt hak değildir.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Sevigen, konuşacak mısınız efendim?

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Sevigen, süreniz beş dakika efendim.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu Parlamento Anayasa’yı değiştirmeye çalışan, eksikliklerini tamamlamaya çalışan, Anayasa’yı sunarken “Özgürlükleri, insan haklarını ve demokrasiyi sunuyoruz.” diye topluma böyle lütfeden, anlatan bir anayasa olarak açıkladı Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri. Bunun Başkanı da Sayın Tayyip Erdoğan. Öyle gördük ki…

Çok kısa kısa geçmek istiyorum. Mesela Van’da bir saldırı oldu ana muhalefet partisi Genel Başkanına. Bunun Adalet ve Kalkınma Partisinin üyeleri tarafından olduğu ortaya çıktı, yani bilerek… Özgürlüklerden bahseden bir siyasi partinin üyeleri olarak hiçbirisi… “Yahu, ne oluyor? Adam, olabilir.” diye geçiştirmeye çalıştılar ama arkadaşlarım, üzerine basa basa, onun, Adalet ve Kalkınma Partisinin üyelerinin, Van’da çalışan görevlilerinin, ilçe yönetim kurulu üyelerinin yaptığını ortaya çıkardı. Taşlar geldi kafamıza, sopalar geldi, polis engellemedi. Ben Emniyet Genel Müdürünü aramasaydım, diğer arkadaşlarım müdürleri aramasaydı belki daha vahim olaylar olabilirdi. Gülüyorsunuz, olabilir ama bugün -gülebilirsiniz- işte gördünüz, Sayın Bakana -geçmiş olsun- bizim hiç tasvip etmediğimiz bir şekilde Kayseri’de bir saldırı oldu. Samsun’da Sayın Ahmet Türk’e saldırı oldu. Randevu vermediğiniz Ahmet Türk şimdi en kıymetli adamınız oldu. Geçmiş olsun hepsine de… Kapıya geliyordu randevu vermiyordunuz ama şimdi Ahmet Türk’ü arıyorsunuz her gün, Almanya’dan arıyor, siz arıyorsunuz, Başbakan arıyor, herkes arıyor. Ahmet Türk şimdi badem gözlü oldu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Laf atmanın bir alakası yok. Bir milletvekili burada bir laf ediyor, bütün milletvekilleri, hanım milletvekillerinin üzerine yürüyorsunuz. Doğru yanlış, seversiniz sevmezsiniz, konuşmasını beğenirsiniz beğenmezsiniz. Burası diktatörlük yeri değil. Burası Türkiye Cumhuriyeti, büyük Türkiye Cumhuriyeti, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yazan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi. Burada baskı olmaz, burada zulüm olmaz, burada boyun eğmek olmaz.

Şimdi, sevgili arkadaşlarım, biraz önce oylamayı gördük, ibretle izledik oylamayı. Burada milletvekili arkadaşlarımız bekliyorlar, sırayla, birisi arkada oturuyor, birisi sağda oturuyor, birisi solda. Yani milletin gözünden kaçıyor mu bu zannediyorsunuz? Gelecekseniz, göreviniz varsa, milletvekili bir yere gitmez.

Bakın, geçen gün burada bir konuşma oldu. Burada bir arkadaşımız konuşma yaptı, çocuklarla ilgili bir konuşma yaptı. Muhalefet partilerinin üçü de burada hazır bekliyorlardı. Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında bir tek milletvekili yoktu. Kimler vardı? Oy kullanma zamanı geldiği zaman -işte bak, şimdi oy kullanılacak- oy kullanmaya geldiğiniz zaman kim bilir nerelerden çıkarak buralara geliyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sen oyunu kullanabiliyor musun? Sen oyunu kullanabildin mi?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Yakışıyor mu bunlar sevgili arkadaşlarım? Bunlar yakışıyor mu? Yani tartışmadığınız, karşılıklı konuşmadığınız, fikir beyan etmediğiniz bir konuda, Anayasa değişikliği konusunda nasıl düşüncelerinizi söyleyeceksiniz? Yani Sayın Başbakan diyor ki: “Milletvekilleri teker teker oyluyor Anayasa’yı, teker teker oyluyor.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Senin öyle hakkın da yok.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başbakan gelip görse buradaki milletvekilleri maddeleri teker teker oylamıyor, teker teker horluyor milletvekilleri, horluyor sevgili arkadaşlarım. Bu yanlış uygulamalardan sonra…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bırak sen o işleri, bırak. Sen kaç gündür buradasın?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Biz medeni bir ülkeyiz. Bir hafta sonra olur sevgili arkadaşlarım, bir hafta sonra olur, ne fark eder? Anayasa değişikliğine…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen hangi oylamaya katıldın?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Laf atmakla bu iş olmaz. Vaktimiz yok. Laf atmakla bu iş olmaz. Bir hafta sonra olur, bir hafta sonra. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri… Lütfen sakin olun, sakin olun.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Geliriz aslan gibi, medeni insanlar gibi saat altıda, yedide kapatırız. Gideriz evimize otururuz çoluğumuzla çocuğumuzla düşünceleri yazarız, önerileri okuruz, kafamızda düşüncelerimiz ne varsa tartışırız, gelir burada karşılıklı münazara ederiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oy verecek misin o zaman?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – “Gerekirse veririz.” dedik tabii. Konuşmadık mı, söylemedik mi? Çıkıp toplumun önünde bunu konuşmadık mı? “Bunu beraber yapalım” demedik mi? “Gelin, bırakın bunları.” demedik mi? Çıkartın üç maddeyi…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Senin oy kullanma özgürlüğün var mı?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Siz yüzde 34 oy alacaksınız, geleceksiniz Türkiye'nin kaderini değiştireceksiniz? Böyle yağma var mı? Herkesi burada Parlamentoda el kaldıran, parmak kaldıran milletvekili mi zannediyorsunuz?

Türkiye’de 72 milyon insan, vatanını, milletini seven, demokrasiye inanan, bu ülke için çaba sarf eden binlerce insan var. 34 oy alacaksınız, yüzde 60 çoğunluğa güvenerek Parlamentonun şeklini değiştireceksiniz. Yağma yok böyle sevgili arkadaşlarım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz onların oylarıyla geldik.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Anadolu’yu karış karış gezeceğiz, basmadığımız toprak, sıkmadığımız el, çalmadığımız kapı kalmayacak, burada yapılan zulmü ve yanlışlığı bütün Türkiye’ye anlatacağız.

Sevgili arkadaşlarım, kim Anayasa’nın değişmesini istiyor? Dün Siirt’te, dördüncü gün, biraz önce sevgili arkadaşlarım… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bağırıyorum, niye bağırıyorum biliyor musunuz? Dinlemiyorsunuz, laf atıyorsunuz diye bağırıyorum, yoksa sesimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sizin sesinizden kendi söylediğimi duyamıyorum sevgili arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Sevigen… Sayın Sevigen

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Zulmettiğiniz için…

BAŞKAN – Sayın Sevigen,  bir saniye…  Sayın Sevigen, süreniz doldu.

Sayın Sevigen, mikrofonunuzu açacağım.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, bu yaptığınız doğru değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Haksızlık yapma!

BAŞKAN - Sayın Sevigen, duyulmuyor sesiniz.

Bir dakika daha size ek süre vereceğim. Ancak tabii, büyük bir merakla verdiğiniz önerge üzerinde ne  diyeceğinizi bekliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önergenin farkında değil ki. Önergeyi bilmiyor.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili Başkanım, burada konuşmamda...

BAŞKAN – Ben size değişiklik önergenizi izah için söz verdim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) –  Size haksızlık yapıldığına…

BAŞKAN – Ama beş dakikadır bekliyorum, acaba ne diyecek…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bakın, söylüyorum. Bu Anayasa üzerinde konuşuyoruz. Söylenecek o kadar çok şey var ama çıkan yasalarda hiç kimse konuşmadan milletvekillerinin…

BAŞKAN – Buyurun, size bir dakika daha ek süre verdim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili Başkanım, milletvekillerinin kapı kapı dolaştığına, bakanların milletvekili üzerinde baskı yaptıklarına ben kendim şahit oldum. Şu arka tarafta oturan milletvekilleri -yaylacılar- bir gün bir bakan gidiyor bir bakan geliyor, bir bakan gidiyor bir bakan geliyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yahu arkadaş, hayatınız boyunca gitmediniz, kendi milletvekillerinize baskı yapıyorsunuz. Bırakın, bazı milletvekilleri özgürce karar versin ya, özgür olsun bazı milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Oy kullanma özgürlüğün var mı senin?

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Girin de kırmızı oy verin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olun.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Ve şimdi arkadaşlarım…

BAŞKAN – Beğenmediniz görüşleri olursa çıkar kürsüde cevap verirsiniz.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bir dakikamı kullanabilir miyim?

BAŞKAN - Hayır efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bir dakika vermediniz mi?

BAŞKAN - Bir dakika verdim, o da dolmak üzere, beş saniyeniz var, dört saniye…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bir dakika verir misiniz?

BAŞKAN – Hayır, veremem.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Verdim efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bu Anayasayı değiştirme konusu… Siirt’te önemli bir olay olduğu için söyleyeceğim. Çocuklarımızı taciz ediyorlar, tecavüz ediyorlar Siirt’te. Bunu yıllardır biliyorlar. Küçük çocuklar, ilköğretim yaşındaki çocuklar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sevigen, size verdiğim ek süre de doldu. Lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, bu kanayan bir yara. Şimdi burada bu Anayasa’ya oy verecek bu 2 bakan…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) –  2 tane  hanım bakanımız,  bu Anayasa’ya oy verecek. Bu olay karşısında ne yaptılar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, oylamaya geçin efendim siz.  

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Çocuklarımızla ilgili ne yaptılar merak ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz oylamaya geçin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Sevigen, teşekkür ederim. Size beş dakika ve bir de ilave süre verdim. 

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Lütfen tarafsız yönetin, Meclis Başkanına yakışır gibi yönetin.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kabul edenler…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oylamaya geçti.

BAŞKAN – Ama işleme başlamıştım Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından gürültüler)

Peki efendim, isimleri tespit edelim.

Geç kaldınız biraz. İtiraf edin, geç kaldınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hayır efendim, siz buraya bakmıyorsunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu tarafa baksaydınız…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Biz zamanında ayağa kalktık.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Özyürek, Sayın Sevigen, Sayın Selvi, Sayın Özdemir, Sayın Köse, Sayın Kart, Sayın Çöllü, Sayın Süner, Sayın Güner, Sayın Yazar, Sayın Bingöl, Sayın Özpolat, Sayın Oksal, Sayın Tütüncü, Sayın Serter, Sayın Tamaylıgil, Sayın Ergin, Sayın Arat, Sayın Yalçınkaya, Sayın Erenkaya, Sayın Paçarız, Sayın Hacaloğlu, Sayın Erbatur.

Sanıyorum yirmiyi geçti, bir sayar mısınız. Kâfi geldi, kâfi geldi.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Bizi yine de yazın.

BAŞKAN – Kâfi geldi efendim.

Sayın milletvekilleri, şimdi elektronik sistemle yoklama yapacağız.

İki dakika süre vereceğim, ancak demin isimleri yazılan, yoklama için ayağa kalkarak isimlerini yazdığım arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler.

Süreyi başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, siz, bizim arkadaşımızın önerge hakkında ne söyleyeceğini çok merak ediyordunuz, fakat Sayın Bakanın sorulara vereceği cevapları niye hiç merak etmediniz?

BAŞKAN – Onu da merak ediyorum.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hiçbirine yanıt vermedi.

BAŞKAN – Onu da büyük bir dikkatle takip ettim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ben sizden rica ediyorum, şu “Cumhuriyetçiliğin dönemi bitti, milliyetçiliğin dönemi bitti, laikliğin dönemi bitti.” dediği sözlerini de bir açıklasın bakalım. Onları da merak edin, bütün Meclis merak etsin.

İntihale girmeyeceğim. Ona hiç girmeyeceğim. Fazla hezimet istemem.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) -  Alacağın cevap vardır, cevabını alırsın!

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

Madde 7- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır. Sonuncu fıkra olarak “İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları, gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak ve hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenlenir. Maddesi eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) -  Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Efendim, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Grev hakkı da sendika ve toplu sözleşme haklarında olduğu gibi tüm çalışanlar için güvence altına alınmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge de aynı mahiyette önergelerdir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, kürsüde önergeyi okuyan hatip “Kanunla düzenlenir maddesi eklenmiştir” diye bir ifade kullandı. “Maddesi eklenmiştir” diye bir şey yok bize dağıtılanlarda, orada var mı, bilmiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Kanunla düzenlenir.” diye yaptı, siz yanlış duymuşsunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, bunun aynısını okumadı. “Kanunla düzenlenir maddesi eklenmiştir.” diye okudu. Tutanaklarda vardır efendim.

BAŞKAN – Sonradan, yeni olarak eklemişler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dağıtılan mı geçerli, okunan mı geçerli?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Dağıtılan mı geçerli, okunan mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dağıtılan geçerli.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yeniden okusunlar efendim.

BAŞKAN – Talebiniz nedir benden, onu öğreneyim Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, maddeyi okurken “Kanunla düzenlenir.” diye bitiyor bizim elimizde ama Sayın Milletvekilimiz okurken “Kanunla düzenlenir maddesi eklenmiştir.” diye bitirdi. O nedenle, acaba, oradaki metin de mi bu böyle yoksa bizim elimizdeki farklı bir metin mi?

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Neyse, Hasip Bey konuşsun da doğrusunu anlayalım.

BAŞKAN – Efendim, teknik olarak, kanun tekniğine uygun olsun diye önerge sahibiyle de birlikte düzeltilmiş.

Benim biraz önce oyladığım önerge değil mi efendim o?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, açıklayayım izin verirseniz.

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Önergeye bir ekleme yapıldı ve paraf ettik, verdik onu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Öyle mi? Tamam.

BAŞKAN – Efendim, zaten önergeyi oyladık ve reddedildi.

Aynı mahiyette dört önergeyle ilgili işlem yapacağımı ifade etmiştim. İstemde bulunmaları hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi ve diğer önergelerin imza sahiplerini şimdi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden sonra gelmek üzere ”01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                             Yılmaz Tunç                               Bartın

                                 

                    Diğer Önerge Sahibi            Diğer önerge sahibi                    Diğer önerge sahibi

                       İkram Dinçer                     Azize Sibel Gönül                         Veysi Kaynak

                              Van                                     Kocaeli                                Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşacak mısınız, gerekçe mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uygulama açısından hukuki sorumlulukları tespit etmek amacıyla yürürlükten kaldırma tarihinin ileri alınmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir.

BAŞKAN – Önergeleri aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alıyorum ve oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 7’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 7’nci maddeyi gizli şekilde oylayacağız, gizli oylamasına geçiyoruz.

Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, perdeleri bilinçli olarak açıyorlar efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oy kullanma mahallerine perde konuldu ancak perde açılsın diye değil, kapalı kalacak, milletvekili arkadaşımız içeri girecek ve oyunu kullanacak.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, oy kullanmayanlar oy kullananlara müdahale ediyorlar!

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım... (MHP sıralarından “Var efendim, var” sesleri) Var mı? Peki, oy kullanmayan arkadaşlarımız lütfen... Oy kullanmayan milletvekili arkadaşlarımızı davet ediyoruz. “Kullanmayanlar var.” dendi.

Evet, oy kullanmayan arkadaşlarımız lütfen...

Evet, oyunu kullanmayan milletvekili arkadaşımız kaldı mı? (MHP sıralarından “Var, var” sesleri)

Tamam.

(Gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, ciddi bir iş yapıyoruz. Milletvekili arkadaşlarımızın sorumluluk duygusuyla hareket edeceklerine inanıyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, perdeler açık. Orada yığınak yaparak kimin ne yaptığına bakarken siz uyarmıyorsunuz. Şimdi bizim oylarımıza mı müdahale ediyorsunuz? Çok ayıp. Ayıplıyorum sizi.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, iki kez uyardığımı… Bakın, Sayın Durmuş, siz takip etmiyorsunuz. İki kez uyardım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Perde açıkken oylar kullanılıyor.

BAŞKAN - Perdelerle ilgili iki kez uyardım. Görevli arkadaşları göreve davet ettim. Buradan elimden geldiği kadar yardımcı oluyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama Milliyetçi Hareket Partili milletvekili perdeyi kapatmamış Sayın Başkan.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Burada ciddi bir oylama yapılmadığı sürece bunlar olur.

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan arkadaşımız kaldı mı?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, demin beş dakika sürmeden kapattınız ama on dakikadır…

KADİR VURAL (Mersin) – Neyi kapattılar? Kapatmadılar.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Demin beş dakika beklediniz, şimdi on dakikadır oy kullanıyorlar.

KADİR VURAL (Mersin) – Siz beklettirirken bir şey yoktu.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sen mi kural koyuyorsun Bekir Efendi!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, kulübenin içinde oy kullanmıyorlar, bize el sallıyorlar. Dikkat edin, şov yapıyorlar.

BAŞKAN – Arkadaşlar, oy kullanma işlemini bitireceğim ve kutuları kaldırtacağım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bizden bir kişi var efendim.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN - Arkadaşlar, oy kullanma işlemi bitmiştir.

Kutuları kaldırın lütfen.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin gizli oylaması sonucunu açıklıyorum:

“Oy sayısı        : 408

Kabul               : 335

Ret:                  :   69

Çekimser         :     3

Boş:                 :     1

Geçersiz           :     -

                                                 

                                          Kâtip Üye                                               Kâtip Üye

                                       Harun Tüfekci                                        Yusuf Coşkun

                                             Konya                                                    Bingöl”

Sayın milletvekilleri, 8’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 69 uncu maddesinin üçüncü, dördüncü ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, altıncı fıkrasının sonuna “Meclis çalışmalarındaki oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin eylem ve işlemleri, odaklaşmanın tespitinde gözetilemez.” cümlesi eklenmiş, dokuzuncu fıkrasındaki “beş yıl” ibaresi “üç yıl” şeklinde değiştirilmiş, beşinci, altıncı ve dokuzuncu fıkralarındaki “temelli” sözcükleri, onuncu fıkrasındaki “temelli olarak” ibaresi ile sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

“Siyasî partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın uygulanması kanunla düzenlenir. Siyasî partilerin malî denetimi Sayıştay tarafından yapılır. Sayıştayca siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. Sayıştayın bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir.

Siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin davalar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine, talebin Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte Mecliste grubu bulunan her bir siyasî partinin beşer üye ile temsil edildiği Komisyonun üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır. Meclis Başkanı, bu Komisyona Başkanlık eder; ancak, oy kullanamaz.  Komisyonun kararları, yargı denetimi dışındadır. İzin talebinin Meclise ulaşmasından itibaren otuz gün içinde Komisyon oluşturulur ve Komisyon, kararını izin talebinin Meclise ulaşmasından itibaren en geç altmış gün içinde verir. Meclisteki siyasî parti gruplarınca, izin talebiyle ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz. İzin talebini karara bağlayacak Komisyonun oluşumu, izin talebinin görüşülme usul ve esasları Meclis İçtüzüğüyle düzenlenir.”

“Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir. Devlet yardımından yoksun bırakılma, bağlı olduğu kapatma davasının ve kararının usulüne tabi olup tek başına dava konusu yapılamaz.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde gruplar adına ilk söz talebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’a aittir.

Sayın Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu, AKP Anayasa değişiklik teklifinin en önemli üç maddesinden birincisi. Onun için, hepinizi birlikte düşünmeye davet ediyorum. Konu, sistemin, temelin, devletin, geleceğin çok temel bir konusu olması sebebiyle suhuletle, sükûnetle konuyu müzakere etmeye hepinizi davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, siyasi partilerin kapatılması konusunu yeniden tanzim ediyorsunuz. Siyasi partiler, sistemimizin, demokratik sistemimizin vazgeçilmez en değerli kurumlarıdır. Malumu önce bir birlikte belirleyelim. Siyasi partiler, milletin egemenliğini kullandığı, ifade ettiği en büyük sivil toplum kuruluşlarıdır, toplumun en büyük örgütlü gücüdür. Dolayısıyla, sistem için çok değerli olan, milletin egemenliğini ifade için çok ciddi bir imkân olan siyasi partilerin kapatılması, uyması gereken hususların belirlenmesi çok önemli, çok hassas bir konudur. Bu konuda değişiklik yaparken, bir düzenleme yaparken bin defa düşünmeliyiz, belki üç defa konuşmalıyız, bir defa yapmalıyız.

Sistemin ve toplumun çok önemli ve değerli bir konusu olan parti kapatma meselesinde, toplumsal uzlaşmayı aramak, tarafların mutabakatını aramak, her şeyden önemli, Mecliste bir mutabakat aramak, bana göre hukukun, Anayasa’nın, demokrasinin ruhu olmak, amacının kapsamı, ruhu olmak durumunda. Hukuken bir zorunluluk olmasa bile, sistemin temel konularında yapılacak düzenlemelerde uzlaşma aramak, bana göre olmazsa olmaz şart olmalı. Bir hukuki meşruiyet tartışmasına sebep olmamak için, bu noktada, uzlaşma gayretleri üst seviyede olmalı. Bu sebeple, önümüze gelen bu değişiklik teklifinde yapılan köklü değişiklik öncelikle, belirlenmesi, hazırlanması anlamında usulen sakat doğmuştur. Çünkü bu maddede bir uzlaşma, ne komisyonda olmuştur ne toplumda olmuştur ne sivil toplumda olmuştur. Bu düzenleme, doğrudan Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi kararıdır. Niye böyle bir karar vermiştir? İşte sorgulamak istediğimiz husus budur. Getirilen husus nedir?

Değerli milletvekilleri, bakınız, gerçekten sizi düşünmeye davet ediyorum. Siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili ceza çok önemli bir cezadır. Cezanın, bir cezalandırmadan çok, cezaya sebep olacak fiillerin toplum nezdinde, devlet nezdindeki değeri önemlidir. Sizin verdiğiniz değer oranında ceza veriyorsunuz. Nedir siyasi partinin… Türk hukukunda, Türk Anayasa hukukunda siyasi partinin kapatılması için ortaya konulan suç ne, değer ne? O şudur: Anayasa’nın 3’üncü maddesinde ve Anayasa’nın 14’üncü maddesinde vazgeçilemez, değiştirilemez, teklif edilemez bir temel husustur. O nedir? Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü. Buna karşı işlenen suçları bireysel olarak affedemezsiniz, kurumsal olarak kapatmayla cezalandırırsınız. Şimdi, bunu yeniden düzenliyorsunuz. Nasıl yapıyorsunuz? Uygulanamaz hâle getiriyorsunuz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak tavrımızı söyleyeceğim. Ama sizin yaptığınız husus şudur, diyorsunuz ki Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrasında tanımlanan suçların odak olup olmadığının belirlenmesi noktasında: “Meclis çalışmalarındaki oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin -özellikle dikkatinizi çekiyorum- eylem ve işlemleri, odaklaşmanın tespitinde gözetilemez, göze alınamaz.” İdare dediğiniz ne? Belediyeler. İdare dediğiniz ne? Birtakım kurumlar. Bunların yöneticisinin, yöneticilerinin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı işlemiş olduğu suçları artık bundan sonra parti kapatmak için odak olmaya yeterli bir durum kabul etmiyorsunuz. Bu, Anayasa’ya çok doğrudan aykırıdır arkadaşlar. Bunun ileri dönemlerdeki aşaması şudur: Artık hiçbir suç dolayısıyla bir siyasi partiyi kapatmaya imkânınız olmayacaktır. Bu sebeple, getirilen teklifin biz lafzını değil gerisini arıyoruz, gerisini sorguluyoruz, niye böyle bir düzenleme getiriyorsunuz?

Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyorum: “Siyasi partiler kapatılmamalıdır.” Bu lafı, bu sözü bu Mecliste, siyasette ilk söyleyen, belki de tek söyleyen Milliyetçi Hareket Partisidir ve Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel Başkanıdır. 15 Mart 2008 tarihinde, iktidar partisinin kapatılma davasının açıldığının hemen ertesinde Sayın Genel Başkan, hem bir basın toplantısıyla hem de bir genelgeyle, siyasi partilerin teröre bulaşmadıkça, şiddeti bir siyasi araç olarak kullanmadıkça kapatılmaması gerektiğini, kapatılmaya sebep teşkil eden suçları işleyen parti yöneticilerinin bireysel olarak cezalandırılması gerektiğini ifade etti ve bu yönde “Geliniz, Anayasa’yı da değiştirelim, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu’nu da değiştirelim.” dedi. Tarih 15 Mart 2008. Ama, sayın iktidar partisi, sayın siyasi partiler, Milliyetçi Hareket Partisinin bu yöndeki talebini ne gördüler ne duydular.

Şimdi tekrar ediyoruz: Siyasi partiler, demokratik sistemimizin vazgeçilmez kurumları olarak milletin egemenliğini ifade etmek için en önemli imkân, fırsat olarak, zemin olarak, teröre bulaşmadıkça, şiddeti ve terörü bir siyasi araç olarak programlamadıkça kapatılmamalılar ama sizin getirdiğiniz, kapatılma fiilini, bu devletin ve bu toplumun vazgeçilmez bir değeri olan hususu suç olmaktan çıkartıyorsunuz. Ülkenin bölünmez bütünlüğüyle ilgili burada bu kürsüde edilecek sözler artık parti kapatmak için odak olmaktan çıkartılıyor. İdarenin yöneticilerinin bu anlamda yapacakları sözler ve fiiller artık parti kapatmak için yeterli olmayacak. Bunun anlamı ne? Parti kapatılmayacak demektir. Bunun anlamı ne?

Değerli arkadaşlar, buradan gözlerinizin içine bakarak söylüyorum, Sayın Başbakan diyor ki, Sayın İçişleri Bakanı diyor ki: “Bu Anayasa değişikliği, başlattığımız demokratik açılımın bir adımıdır.” Bize göre, bu “demokratik açılım” dediğiniz husus, PKK’nın siyasallaşması, PKK’nın taleplerini gerçekleştirmek için siyaset üretme açılımıdır. Siz, kapalı kapılar arkasında, artık etnik bölücülük yapan siyasi partileri kapatmamaya söz mü verdiniz, böyle bir pazarlık mı yaptınız, böyle bir anlaşma mı yaptınız? Bunun cevabını bu millete vermelisiniz. Vermediğiniz takdirde, yaptığınız bu anayasa değişikliği, en az, başlattığınız PKK açılımı kadar bir yıkım anayasası olacaktır. (MHP sıralarından alkışlar) Buna bu millet müsaade etmez.

Değerli arkadaşlar, sizi düşünmeye davet ediyorum. Anayasa’nın değiştirilemez, vazgeçilemez, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı işlenen suçları parti kapatma suçu olmaktan çıkartırsanız, devletin kurucu hukukuna aykırı hareket etmiş olursunuz.

Sayın İyimaya’nın bir sözü var, diyor ki: “Değiştirmeye çalıştığımız Anayasa’ya uygunluk aranmaz.” Bu, hukukun üstünlüğünün, hukuka saygının, hukuk devleti olmanın neresinde yazıyor? Neresinde yazıyor?

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, gerçekten bu maddede yapılan değişiklik, birçok soruyu, birçok tehdit ve tehlikeyi içinde barındıran ve bundan sonraki anayasa değişiklikleriyle -ki Sayın Başbakan bunu vaat ediyor, birilerine müjdeliyor- bu ülkenin kurucu hukukunu değiştirmek yönünde adım atacağınızın ifadesidir. Bunu açıkça millete söylemeniz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, süreniz doldu efendim. Size iki dakika ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başbakanın ifadesiyle “Başkanlık sistemini konuşabiliriz.” dediğine göre, anlaşılıyor ki bu yönde kapalı kapılar arkasında birtakım çalışmalar var. Bunu getirip burada bu millete açıkça ifade edeceksiniz.

Değerli milletvekilleri, sizi ve kurumunuzu tenzih ederim ama Sayın Başbakanın kullanmakta ısrar ettiği ve çok sevdiği “Şark kurnazlığı” meselesi…

Değerli arkadaşlar, millete karşı Şark kurnazlığı olmaz. “Şark” diye ifade edilen eğer Doğu Anadolu ise tüm Doğu Anadolu’yu tenzih ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır, cahil desek cahil değilsiniz!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu, Garp’ın kurnazlığının, Şark’ın, bunun arkasına saklanarak kurnazlık yapmasıdır, onu tenzih ediyorum.

Ama eğer Sayın Başbakanın ifade ettiği Şark kurnazlığı, bu Anayasa değişikliğinin satır aralarına birtakım niyetleri ve birtakım gelecek planlarını gizlemişse, buna gücü yetmez, buna gücü yetmez değerli arkadaşlar.

Bakın size daha önce örnek verdim, 1856 Islahat Fermanı ile o günün Sadrazamı Ali Paşa Osmanlı Devleti’nin hukukunu değiştirdiğinden dolayı, öldüğünde cemaat kendisine helallik vermedi. Hiçbir başbakana bunu yakıştırmam, reva görmem.

Ama bu cümlelerin altına, arasına bu niyetleri saklayarak, hatta bu ihtimalleri saklayarak, Şark kurnazlığı yaparak böyle değişiklikler yapmayı düşünüyorsanız, en azından bunu akıllıca bulmam.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Düşünmediğimizi siz de bilirsiniz Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Çünkü biliyorsunuz ki kurnazlık deyince akla gelen hayvan tilkidir -affedersiniz- ama tilkinin sonu da kürkçü dükkânıdır. (MHP sıralarından alkışlar) Siyasetin tilkilerinin gideceği yer de işte demokrasi mezarlığıdır, milletin tokadıdır. Bunu bilesiniz. Kurnazlık yapmaya gerek yok. Gerekeni söyleyin. Burada ne düşünüyorsunuz, bunu gelin birlikte tartışalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, ek süre de doldu efendim. Sadece selamlama için mikrofonunuzu tekrar açıyorum.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bakın, Milliyetçi Hareket Partisi çığlık çığlığa, çığlık çığlığa bağırıyor: “Gelin, bir yeni anayasa yapalım.” Ne zaman? 2007, 2 Ekim; seçim olalı iki ay olmuş. “Gelin, bu tartışmaları bitirelim; yeni, çağdaş, insan haklarına dayalı bir anayasa yapalım.” diyor. Ne duyuyorsunuz, ne görüyorsunuz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük ile ilgili verdiğiniz cevapla belli.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi, dönemin sonunda, seçimin önünde yeniden istismar politikalarına başlamak kurnazlık değil de nedir? Tavsiye etmem. Tavsiye etmem çünkü en kurnaz olanın gittiği yer belli. Sizin gideceğiniz yer de mezarlıktır, siyaset mezarlığıdır, o sandığın karanlıklarında gömülmektir. Sizi uyarıyorum, sizi yeniden düşünmeye davet ediyorum.

Hepinize teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şandır, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 8’inci madde üzerinde görüşmelere devam ediyoruz.

Şimdi de söz sırası, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart’ta.

Sayın Kart, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa değişikliği teklifinin 8’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, parti kapatma sürecini Türkiye Büyük Millet Meclisinin iznine tabi tutan 8’inci madde, görüşmekte olduğumuz bu madde, Mecliste çoğunluğa sahip olan bir siyasi partiye tüzel kimlik olarak dokunulmazlık zırhını ve suç işleme imtiyazını getirecek nitelikte bir maddedir.

Bir siyasi partinin bir başka siyasi partinin kapatılması sürecinde doğrudan ya da dolaylı olarak bir rol üstlenmesi, demokrasinin esasıyla bağdaşmayacağı gibi, ahlaken de hiçbir şekilde kabul edilemez.

Getirilen düzenlemeyle, Anayasa’nın 69’uncu maddesinin üç, dört ve yedinci fıkraları değiştiriliyor, altıncı fıkranın sonuna da şu ekleme yapılıyor: “Meclis çalışmalarındaki oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin eylem ve işlemleri odaklaşmanın tespitinde göz önüne alınamaz.” deniliyor.

Meclis çalışmalarındaki oy ve çalışmaları, düşünceleri, Anayasa’nın 83’üncü maddesi kapsamında kürsü sorumsuzluğuyla, yasama sorumsuzluğuyla birlikte değerlendirmek gerekiyor, bunda bir tereddüt yok. Ancak, bu söz ve eylemler, ilgili siyasi partinin tüzel kimliği etrafında yoğun suç ilişkileri için odak olacak boyutlara varıyorsa yahut yetkili organlar bu fiilleri zımnen veya doğrudan kabul ediyorsa ve teşvik ediyorsa, bu takdirde, siyasi partinin anayasal anlamda bir ihlal içinde olup olmadığının tespitinde, bu durum, bir unsur olarak, bir delil olarak elbette göz önüne alınmalıdır.

Asıl önemli olan husus şudur, getirilen düzenleme bakımından önemli olan ve vahim olan husus şudur: “İdarenin eylem ve işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde göz önüne alınmayacağı” yolundaki hüküm. Bu hüküm, bakıyoruz, Anayasa’nın 68/4 ve 69/6’ncı maddelerinin sonuç olarak fiilî anlamda içinin boşaltılması ve kayıt dışı bir yapılanmanın devreye girmesi anlamına gelecektir, bu sonucu yaratacaktır.

Bakın, 68’inci maddede, dört ana başlık hâlinde, Anayasa’dan kaynaklanan yasaklama nedenleri; demokratik devlet düzeninin korunması, laik devlet düzeninin korunması, millî devletin korunması ve nihayet suç işlenmesini teşvik yasağı başlığı altında toplanmaktadır. Getirilen düzenleme, dört ana başlık hâlinde tasnif edilen bu ihlallerin tamamının, tümünün yasal ve anayasal denetimi imkânını ortadan kaldırıyor. Çünkü, bu yöndeki suçlamaların yargı prosedürü içinde tahkiki ancak sayısal çoğunluğa sahip olan siyasi iktidarın veya partinin izniyle mümkün olabilecek. Anayasa’nın 68’inci maddesinde düzenlenmiş olan bu dörtlü tasnifin, Siyasi Partiler Yasası’nda düzenlemesi yapılan “yasaklar” bölümüyle birlikte, yani 79 ila 108’inci maddelerle birlikte yeni baştan düzenlenmesi ve uyumlu hâle getirilmesi gereği vardır; bu bir ihtiyaçtır. Bu çerçeve daraltılabilir, “sınırlılık” tezi kapsamında bu çalışmalar elbette yapılabilir, ancak hiçbir şekilde, Anayasa’da dört ana başlık hâlinde düzenlenmiş olan eylemlerin tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması anlamına gelebilecek bir düzenleme kabul edilemez.

Demokrasiler kendilerini mutlaka hukuk yoluyla koruyacaklardır. Hukuk yoluyla korunma mekanizması lağvedildiği ya da iğfal edildiği takdirde -bugün bunu yaşıyoruz; bu iğfali, bu  teşebbüsü yaşıyoruz- bu takdirde demokrasinin kendi varlığını koruması ve sürdürmesi mümkün olmaz. Hukuk yoluyla korunma mücadelesinin “militan demokrasi” ya da benzeri bir isimle adlandırılmak istenilmesi ucuz demagojiden başka bir anlama gelmez. Hiçbir akademik sunuş bu gerçeği değiştiremez, ortadan kaldıramaz. Unutulmamalıdır ki demokrasi hukuk tarafından korunmadığı takdirde, dikta yapılanması, faşizan yapılanma kaçınılmazdır; yakın tarih bunun acı ve ıstırap dolu örnekleriyle doludur. Fransız kamu hukukçusu Vedel’in deyimiyle, demokrasi, siyasi partiler olmaksızın yaşayamaz, ancak siyasi partiler yüzünden de son bulabilir.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi yapmak istediği bu anayasal düzenlemeyle fiilen ve anayasal anlamda parti dokunulmazlığını da kurumsal hâle getirmek istemektedir. Anayasa’nın geçici 15’inci maddesini Cumhuriyet Halk Partisinin kararlı tutumu ve toplumun duyarlılığı karşısında teklif metnine almak zorunda kalan AKP, yapmak istediği bu düzenlemeyle, kendi açısından yeni geçici 15’inci maddeler ihdas etmektedir. Aslında AKP bu girişimiyle, 12 Eylül’ün misyonunu üstlendiğini de göstermektedir. Getirilen bu düzenlemeyle, birbirine siyaseten rakip olan, aynı kulvarda yarışan siyasi partiler arasında güçlü olanın diğerine karşı tehdit ya da benzeri baskı unsurlarını devreye sokması durumu doğacaktır. Sayıca küçük olan partilere yönelik olarak sindirme ve baskı ortamı artık kurumsal hâle gelecek ve kaçınılmaz olarak etkili de olacaktır. Danışıklı ilişkiler ya da kanuna karşı hileler yoluyla grup düzeyinde yeni partilerin oluşturulması ve bu yolla diğer partiyi kapatma ya da engelleme girişimlerinin devreye girmesi söz konusu olacaktır.

Öte yandan şunu elbette ifade etmek gerekiyor, parti kapatmalar konusundaki genel düşüncemizi, ilkelerimizi elbette ifade etmemiz gerekiyor. Parti kapatma yaptırımının uygulanması, bir partinin ancak şiddeti savunması, teşvik etmesi, yıkıcı ve terörist faaliyetleri desteklemesi durumunda haklı olabilir. Bu çerçevede ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, cihada çağrı gibi politikalar şiddet savunusunun belirtileri olarak kabul edilmelidir. Ayrıca, bir siyasi parti, iktidar gücünü gerek yerel yönetimler ve gerek merkezî hükûmet düzeyinde elinde tutuyor ve devlet yetkisini sürekli olarak kötüye kullanıyorsa ve bu durum hukuk devleti ilkesinin yok edilmesi tehlikesini yaratıyorsa orada ciddi ve yakın tehlike söz konusudur. Bunun anlamı budur değerli milletvekilleri. Bu takdirde neden bu tehlike doğuyor, neden bu ciddi ve yakın tehlike doğuyor? Çünkü cebir unsurunu ayrıca fiilen harekete geçirmeye gerek kalmıyor. Bunu zaten kamu yetkisini kötüye kullanmak suretiyle belli bir aşamaya vardırabiliyorsunuz. Bir siyasi parti, kritik yargı kararlarının uygulanmasını kanunsuz emir yoluyla Anayasa’nın 137’nci maddesini ihlal etmek pahasına engelliyorsa, kanunsuz emir yoluyla suç işlettiği müsteşarlar ya da bürokratları organize bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıyorsa, Türkiye Büyük Millet Meclisini bu anlamda kanun kaçaklarının sığındığı bir merci hâline getiriyorsa; benzeri nitelikte yüzlerce işlem yoluyla bürokratlara suç işletiyorsa Anayasa’nın 137’nci maddesini ihlal etmek pahasına, mesela Deniz Feneri soruşturmasını engelliyorsa, Cargill mevzuatını defalarca ihlal ediyorsa; Yasin El Kadı olayında, Telekom sürecinde adli emanet paralarının yasa dışı bir şekilde hazine geliri olmadan işletilmesinin yolunu açıyorsa, bu şekilde idari işlem ve eylemler tesis ediyorsa, bu suç değil midir değerli milletvekilleri? Suç teşkil eden bu ilişkileri “odak olma” noktasında nasıl göz önüne almayız? Bunun bir açıklaması var mı? Bunun hiçbir hukuki açıklaması yok, hiçbir mantıklı açıklaması yok. Bu maddeyle yapılan düzenlemenin hangi amaca hizmet ettiği belli değil mi değerli milletvekilleri? Şu söylediklerim karşısında bu amaç, bu gizli amaç somut olarak ortaya çıkmıyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, sizin de on dakikalık süreniz doldu, ilave iki dakika süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

ATİLLA KART (Devamla) – Değerli milletvekilleri, parti kapatma süreçleri elbette yargı prosedürü içinde takip edilmeli ve sonuçlandırılmalıdır. Bu noktada, bu aşamada yürütme ya da yasama organının rol üstlenmesi kabul edilemez, ancak nedir? Bu kapatma sürecinin, yargı süreci içinde elbette daha teminatlı hâle getirilmesi gereğini kabul ediyorum. Bu noktada mutlaka yargı prosedürü içinde düzenleme yapılmalıdır, yargının denetleme ve dengeleme mekanizmaları, dengeleme misyonu mutlaka ayakta tutulmalıdır. Bu çerçevede bu paket, bunları değerlendirdiğimiz zaman, şu amaca yöneliktir değerli milletvekilleri: Yargıyı baypas etme paketidir bu. Siyasi iktidar, kişisel ve siyasi kaygıları sebebiyle, Yüce Divan oluşumunu kontrol altına almak istiyor, kapatma kararlarını fiilen engellemek istiyor ve bu sürecin devamında da yapacağı yasal düzenlemelerle anayasal denetimi ortadan kaldırmak istiyor.

Şunu samimi olarak ifade ediyorum, bu duygularımı paylaşmak istiyorum ki: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önemli bir bölümünün bu noktada inisiyatif kullanmakta zorlandığı kanısındayım, samimi düşüncem budur çünkü birçoğunuzu yakından tanıyorum, şahsen tanıyorum ancak bu kısıtlamalara ve konumunuza rağmen tarih önünde ve gelecek önünde gelecek nesillere karşı sorumlu olmamak ve pişman olmamak amacıyla hareket edeceğinize de yürekten inanıyorum. İnanıyorum ki bu Meclisin çoğunluğunu oluşturan Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, 1 Mart tezkeresindeki şuur ile hareket edecektir. Bu anlayışın egemen olacağına inanıyorum.

Sizleri bu anlamda bir kez daha sağduyuya davet ediyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ederim.

Madde üzerinde gruplar adına şimdi de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Bengi Yıldız.

Sayın Yıldız, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika efendim.

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, parti kapatma ülkemizin temel sorunlarından birisi ama Nazım Hikmet’in “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan” şiirinde olduğu gibi dörtnala Uzak Asya’dan buraya geldiğimizde elimizdeki sazın üç tane teli vardı, özlemlerimizi ve istemlerimizi sazdaki o üç telle dile getirmeye çalışıyorduk. Sonra Anadolu’ya geldik, hem o sazın telleri çoğaldı hem kavallar, arbaneler, davul-zurnalar ve çeşitli müzik aletleri daha ona eşlik etmeye başladı. O saatten sonra özlemlerimizi ve istemlerimizi o müzik aletleriyle, çoğul yapıyla ifade etmeye çalıştık. Şimdi de Avrupa Birliğine girme sürecinde, bu sazlarla bu çeşitliliği bir orkestra hâline getirip artık orkestradan da zevk alacak bir toplum yaratmak istiyoruz. Birileri hâlen o üç telli sazla özlem ve istemlerini dile getirmek isteyebilir, ama biz onu aştığımızı söylüyoruz ve orkestra çağını yakalamak istediğimizi belirtmek istiyoruz. Onun için de “siyasi partileri kapatma” adı altında her farklı düşünceyi “bölücülük, irtica, şeriat, komünizm” adı altında mahkûm eden bu egemen anlayışı, bu elit yapıyı bu toplum aşacak, hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye’de bugüne kadar yirmi dört siyasal parti kapatıldı. Avrupa’nın bazı ülkelerinde de siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin hükümler var. Fakat bunlar son derece nadiren ve istisnai hallerde uygulanmaktadır. Mesela Almanya’da 1950’li yıllarda iki parti kapatılmıştır, ikisinin de totaliter niteliği üzerinde bir kuşku yoktur. Faşizmi, yani Hitler’in iktidarını gerçekleştiren ve savunan partilerdi. Bugün belki zorlarsak Türkiye’de benzer zihniyeti taşıyan anlayışların olduğunu da söyleyebiliriz. Altmış yıllık süre içerisinde Avrupa’da kapatılan siyasi parti sayısı üç veya dördü geçmez. Türkiye’de ise 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden bugüne kadar Anayasa Mahkemesi kararıyla yirmi dört parti kapatılmıştır. 82 Anayasası yürürlükteyken kapatılan on sekiz parti, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlük hükmüne ya da laiklik ilkesine aykırı hareket etmek iddiasıyla kapatılmışlardır. Bir defa, bu mukayese bile Türkiye’deki kuralların ve uygulamaların Avrupa standartlarından ne kadar farklı olduğunu göstermektedir.

Avrupa standartlarını oluşturan iki kaynaktan söz edebiliriz. Biri Venedik Komisyonunun kriterleri ki son zamanlarda üzerinde çokça konuşuluyor. Bu kriterlere göre siyasi parti ancak şiddet yöntemlerine başvurduğu ya da şiddet yöntemlerini savunduğu takdirde kapatılabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de buna ilaveten, bir partinin tutum ve projesinin demokrasinin temel değerleriyle bağdaşmaz olması hâlinde kapatılabileceğini kabul etmektedir. Türkiye’deki parti kapatma kararları hakkında bir tek Refah olayında mahkeme Türkiye’yi haklı bulmuştur. Bana göre Türkiye’yi iyi tanımadıkları için bu kararı aldılar. Laiklik ve demokratik cumhuriyet halkımızın kazanımlarıdır ve asla bundan vazgeçilecek bir durum söz konusu değildir. Onun dışında, kendisine intikal eden bütün davalarda Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkûm etmiştir, sözleşmeyi ihlal ettiğine karar vermiştir. Dolayısıyla Avrupa’da parti kapatma günlük olaylardan değildir. İşte, Venedik kriterlerini, İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını kabul edelim… Türkiye’deki uygulamayla Avrupa uygulaması arasında son derece derin farklar vardır. Anayasa’da tuhaf bir ikilem var. Bir taraftan siyasi partilerin demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu yazılıyor, diğer taraftan 68 ve 69’uncu maddelere getirdiği yasaklama düzeni aynı Anayasa’nın siyasal partilerden kolayca vazgeçmeye hazır olduğunu göstermektedir. Anayasa’mız partileri sadece eylemlerinden dolayı yasaklamayı öngörmüyor, partilerin tüzük ve programlarında güttükleri amaçtan dolayı da yasaklamayı mümkün kılıyor. Bu, pratikte şu demek: Çoğunluğa veya devlet elitlerine aykırı gelecek bir programı olan bir partiyi kursanız, gerçekten kamu hayatı, kamu düzeni, demokratik rejimi tehdit edecek hiçbir girişimde bulunmamış olsanız bile, sırf programınızda bu amaçlardan dolayı parti kapatılabilir. Bu tür davalar açılmıştır. Birleşik Komünist Partisine isminden dolayı kapatma davası açılmıştır. Siyasi partilere tanıdığı hareket alanı son derece sınırlıdır. Siyasi partilerin resmî ideolojinin azıcık sağ ve azıcık sol versiyonlarından ibaret olmasını ya da aynı ideolojinin farklı şubeleri olmasını öngören bir zihniyet var. Örneğin İskandinav ülkeleri İsveç, Norveç, Finlandiya, Hollanda, İngiltere, siyasi parti hürriyetine kapatma yaptırımını gerektiren ülkeler değildir. Bu ülkelerde demokrasi hiçbir problem olmadan varlığını sürdürebiliyor. Şu hâlde demokrasiyi koruyabilmek için mutlaka bir anayasa düzeninde kapatma yaptırımına yer vermek gerekmemektedir.

İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’den yapılan başvurular neticesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 Numaralı Protokolü’nün ihlalini görmüş ve Türkiye’yi tazminata mahkûm etmiştir. Venedik Komisyonu Türkiye’de parti kapatmanın çok sıradanlaştığını ve bir cumhuriyet başsavcısının iki dudağı arasında olduğunu, başka da hiçbir emniyet supabının olmadığını beyan etmiştir. Oysa Avrupa’daki emsallerinde böyle değildir. Almanya’da parti kapatma davası ancak hükûmetin veya parlamentonun iki kanadından birinin talebi üzerine açılabiliyor. İspanya’da benzer bir durum var. Bizde ise hiçbir temsil sıfatı olmayan ve halka hesap verme mükellefiyeti bulunmayan bir yargı mensubu, parti kapatma davası açma hakkına sahip tek bir kişidir. Kapatma kararı sonucunda ek olarak gelen beş yıllık siyaset yasağını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi orantısız bulmuştur. Dolayısıyla sözleşmenin Ek Protokolü’ne aykırı bulup Türkiye’yi tazminata mahkûm etmiştir. Aynı şekilde parti kapatma kararına bağlı olarak milletvekilliklerinin düşmesini de orantısız bulmuştur ve orada da Türkiye aleyhine karar vermiştir.

Parti kapatma ifade özgürlüğüne de aykırıdır. Türkiye’de açılan kapatma davalarının önemli bir bölümünde siyasi partilerin program ve tüzüklerinde yer alan ifadeler ve parti yöneticilerinin beyanları etkili olmuştur. Bunlar kapatma kararlarında da gerekçe oluşturmuştur. Oysa Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinde yer alan “ifade hürriyeti” İnsan Hakları Mahkemesi tarafından çok özgürlükçü olarak yorumlanmaktadır. Mahkemenin yerleşmiş bir içtihadına göre, bir düşünce açıklaması toplum açısından ne kadar şok edici, ne kadar sarsıcı olursa olsun, şiddet çağrısı içermedikçe bu açıklama ifade hürriyetinin sınırları içerisindedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye’de kapatılan bazı partilerin kapatılma gerekçelerine bakalım: Millet Partisi, 26 Ocak 1954, laikliğe aykırı odak olmak; Demokrat Parti, 20 Haziran 1960, 60 ihtilaliyle; Millî Nizam Partisi, 20 Mayıs 1971, laikliğe aykırı odak olmak …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, size de ek süre veriyorum iki dakika. Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

…Türkiye İşçi Partisi, 20 Temmuz 1971, bölücülük; Türkiye Emek Partisi, 8 Mayıs 1980, bölücülük; Sosyalist Partisi, 10 Temmuz 1992, bölücülük; Halk Partisi, 25 Ekim 1991, laikliğe aykırı odak olmak; Türkiye Birleşik Komünist Partisi, 16 Temmuz 1991, bölücülük; Halkın Emek Partisi, 14 Temmuz 1993, bölücülük; Özgürlük Demokrasi Partisi, 30 Nisan 1993, bölücülük, laikliğe aykırı odak olmak. Burada sırf “Diyanet İşleri  Başkanlığı ayrı, özerk olması gerekir.” dediği için laikliğe aykırılığın da odağı hâline gelmiş. Sosyalist Türkiye Partisi, 30 Kasım 1993, bölücülük; Demokrasi Partisi, 16 Haziran 1994, bölücülük ve bizim de üyesi olduğumuz, üyesi olmaktan da büyük bir onur ve gurur duyduğumuz Demokratik Toplum Partisi, 2009. (BDP sıralarından alkışlar)

Bütün bunlar Türkiye’nin ne kadar çağdaş, ne kadar demokratik, ne kadar özgürlükçü, eşitlikçi ve başkalarının fikirlerine, farklılıkların fikirlerine ne kadar tahammül gösterdiğini gösteren örneklerdir.

Siyasi Partiler Kanunu, Anayasa ve Anayasa Mahkemesinin kendisi bu şekliyle kaldığı sürece, bu partilerin kendisi değil, o kurumun kendisi demokrasiye aykırı eylemlerin odağı olduğunu düşünüyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, teşekkür ederim.

Şimdi, 8’inci madde üzerinde gruplar adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya’ya aittir.

Sayın İyimaya, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın İyimaya, sizin aynı zamanda kişisel söz talebiniz de var. Arzu ederseniz ikisini birleştirebilirim.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet efendim, lütfedersiniz.

BAŞKAN – Peki. İkisini birleştirerek size on beş dakika söz veriyorum.

Buyurun.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Sağ olun Başkanım.

Çok Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir sorunu, Türkiye’nin kronik bir sorununu tartışıyoruz. Siyasal partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır diyoruz. Siyasal partiler demokrasinin ve sistemin barometreleridir. “Sistem rahatsız mı, demokrasi rahatsız mı?” sorusuna cevap aramak için “Siyasal partiler sistemine bakın.” diyoruz.

Değerli arkadaşlar, aslında şu anda yüce Parlamentonun tartıştığı sorun, gelişmiş ülkelerin gündeminden düşmüş ve çözümde ülke olarak geç kaldığımız bir sorundur. 1996 yılından beri siyasal alandaki düzenlemelerin hep içinde oldum, komisyon başkanı olarak, uzlaşma komisyonu olarak. “Avrupa neden çözdü, biz neden çözemedik?” sorusuna zamanım kalırsa cevap vermeye çalışacağım ve sonundaki konuşmamı öne alacağım, ondan sonra “Türkiye pratiğinde neden çözülemedi?” sorusuna doğru cevap araştırmaya çalışacağım, ortaya koymaya çalışacağım.

Bir defa, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, cumhuriyet hepimizin ortak değeridir. Bu, acaba kapatma ve kapanma yoluyla mı korunur, yoksa demokrasi genişletilerek mi korunur, önemli bir sorun.

Biz, bir defa, siyaset kurumu olarak, bürokratik egemenlik ve yargı Avrupa’daki gibi dönüştürmeyi sağlayamadı. Şu anda hâlen bu sorunun içerisindeyiz. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak hazırladığımız pakette Türkiye’yi bu sorundan kurtarma hedefini öne aldık. İstedik ki Anayasa’ya uygun, istedik ki amaca uygun, istedik ki demokrasi kriterlerine uygun bir çözüm, model geliştirelim. Tabii, bu teklif kamuoyuyla paylaşıladan beri kritiği, eleştirileri not ettik.

Evvela, ben, ortaya koyduğumuz modeli size eleştirel bakıştan ve fonksiyonel yapıda ortaya koymaya çalışacağım değerli arkadaşlar. Ne getiriyoruz? Burada, şu ana kadarki işleyişten dersler çıkardık. Belli ki, pratikteki şu ana kadarki düzenlemeler çözüm oluşturmadı. Bizim Anayasa’mızın 69’uncu maddesinde getirdiğimiz model bir dava şartı modelidir. “Davanın açılabilmesi siyaset kurumunun iznine bağlı olmalıdır.” dedik. Genel Kurulun izni olabilirdi, bir komisyonun izni olabilirdi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kesinlikle doğru değil.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bakıyorum, bazı bakışlar, konuşmalarıyla da, vücut dilleriyle de “Hayır.” diyorlar. Yeni modellerin, özgün modellerin hemen benimsenememesi itiyatlarımızın ve itiyadi refleksimizin en doğal sonucudur. Ama arz edeceğim: Neden izin modeli?

Mevcut modelde savcılarımız davanın mahiyeti ölçüsünden hareket etmediler. Çünkü davanın mahiyeti herhangi asliye veya ağır ceza mahkemesindeki saf bir hukuk davası değil, siyasal bir dava. Hem sonuçları itibarıyla -siyasal istikrar, ekonomik istikrar- hem de yapısı itibarıyla siyasal bir dava ve burada iki üç sebep bazında bir savcı kolaylığı, savcı aktivizmini gördük. 400 tane sebep, delil ortaya koyuyor; Yüksek Mahkeme 26 tanesini geçerli sayıyor, diğerlerini yok ediyor, müthiş bir savcı aktivizmi. O hâlde burada demokrasi güvenliği, siyasal parti güvenliği bakımından, özgürlük bakımından bir eşik düşüklüğü var. Bu izin, bu önemli.

Deniliyor ki: “Bu, kuvvetler ayrılığına aykırıdır.” Değerli arkadaşlar, kuvvetler ayrılığı prensibi çek-balans sistemiyle takviye edilmiş, geliştirilmiş bir prensiptir. Farklı kuvvetler, öbür kuvvetlerden devşirme yaparak bölünmüş yetkiler alabilirler ve buna bize “çek-balans sistemi” diyoruz. Peki, milletvekillerinin dokunulmazlığında niye Parlamento izin veriyor, yarı yargısal yetki değil mi? Bakanın soruşturmasında niye Parlamento izin veriyor, yarı yargısal yetki değil mi? Siyaset kurumunun iki öznesi için varsaydığımız, kabul ettiğimiz bir şartı, siyaset kurumunun asal öznesi olan siyasal partiler için nasıl yok sayabiliriz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – İtiraz hakkı var Ahmet Bey.

M. FATİH ATAY (Aydın) – Ona itiraz hakkı var.

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç, lütfen yerinizden konuşmayın. Böyle bir usulümüz yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış söylüyor.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bunun dünyamızda da bunun Avrupa’da da örnekleri var. Bugün siyasal partilere karşı kapatma davasının açılması, yargının dışında bir mekanizmaya bırakıldığı, siyaset kurumuna bırakıldığı, hem de 1949 Alman Anayasası’yla, faşizmden çıktıktan sonra, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, hem de Amerikan modellemesiyle, Almanya’da siyaset kurumunun iradesi olmadan bu dava açılamıyor. Hükûmet veya parlamento doğrudan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Uydurma, uydurma!

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bizde bu var mı? Siyasal Partiler Kanunu’muzun 100’üncü maddesini okuyalım; siyasal partilerin, Hükûmetin kararıyla Adalet Bakanlığının bu mekanizmayı harekete geçirme yetkisi tanınmış.

Peki, izin sistemi, mevcut izin sistemi bizde veya başka ülkelerde başka kurumlarımız için var mı? Tek örnek göstereyim: Yargıtay Kanunu’muzun, Yargıtayımızın kanununun 17’nci maddesini, 46’ncı maddesini okuyun; bir Yargıtay üyesinin görev veya kişisel suç sebebiyle soruşturulabilmesi için, savcı devreye girmeksizin, Başkanlar Kurulunun görevlendireceği bir üye inceliyor, tahkikat yapıyor ve Başkanlar Kurulu işlemden kaldırma kararını verdiği zaman, o hem kesin hem yargısal denetime tabi değil.

M. FATİH ATAY (Aydın) – Erzincan Başsavcısı nerede?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, böyle bir usulümüz yok.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Şimdi, şu anda bu husus Anayasa Mahkememize götürüldü. Anayasa Mahkememiz 21/1/2010 tarih 74/15 sayılı Karar’la bu iç izinlerin kesin olabileceği ve yargı yoluna gidilemeyeceği yönündeki hükmün Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verdi.

Şimdi, bazı partilerimiz, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi, haklı olarak vatanın ve milletin bölünmezliği, Anayasa’mızın 3’üncü maddesindeki temel değeri sorun olarak ortaya koydu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu bir dava şartı. Benim vatanım, benim milletim bölünecek, Parlamentoya, dava açılmak üzere, izin için, Cumhuriyet Başsavcısı başvuracak veya doğrudan dava açacaktı. Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk milletinin herhangi bir milletvekilinin vatanseverliğini cumhuriyet savcımızın gerisinde göremeyiz, buna hakkımız yok, buna haddimiz yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar verecek iki partiden biri kapatılacaksa ne yapacaksınız? Böyle bir şey olur mu ya! Doğru bilgi vermiyorsunuz.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sonra, değerli arkadaşlar, devam ediyoruz; Anayasa’mızın…

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru bilgi vermiyor ki.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Türk Ceza Kanunu, vatanın…

OKTAY VURAL (İzmir) – İki partisiniz, biriniz hakkında kapatma istendi, ne yapacaksınız?

BAŞKAN – Her arkadaşımız kürsüde özgürce konuşma hakkına sahip değil mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl bir şeydir bu ya?

BAŞKAN – E, siz de konuşuyorsunuz, o da konuşacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl bir şeydir bu?

BAŞKAN - Efendim, beğenirsiniz beğenmezsiniz. Beğenmeyebilirsiniz ama yani böyle sözünü kesmek gibi bir usulümüz var mı?

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanunu’muz

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu biz beğenmediğimiz için değil, hilafıhakikat! Önemli bir konuyu tartışıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen… Söz istersiniz, zamanı gelince cevap verirsiniz.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Türk Ceza Kanunu’muz

OKTAY VURAL (İzmir) – Herhâlde önemli bir konuyu tartışıyoruz Sayın Başkan.   

BAŞKAN – Tamam, önemli bir konuyu tartışıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Önemli bir şey, devletin ve milletin bölünmezliğiyle ilgili hususu tartışıyoruz.

BAŞKAN – Tamam, evet… Bir arkadaşımız çıkmış…

SUAT KILIÇ (Samsun) – O zaman dinleyin, anlayın.

OKTAY VURAL (İzmir) - Müsaade edin de müzakere olsun.

BAŞKAN - Lütfen… Siz de söz istersiniz, cevap verirsiniz.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle, kuzu gibi olmaz.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, vatanın ve milletin….

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle kuzu gibi olmaz.

BAŞKAN – Lütfen…

Sayın İyimaya, devam edin lütfen.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - ...bölünmezliği konusu siyasal partilerin hükümlerini aşkın bir şekilde Türk Ceza Kanunu’muzun 302’nci maddesinde mutlak bir suç olarak tanzim edilmiş, müebbet hapisle tertip edilmiştir. Biz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Partiden bahsediyoruz biz.

BAŞKAN – Lütfen, lütfen…

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, şimdi şu soruya cevap verelim: Türkiye bu sorunun içinden niye çıkamadı? Hâlen neden tartışıyor?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bal gibi biliyorsun aslında.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bir defa, soruna sadece hukuk gözüyle yaklaşıyoruz.

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Tam tersi. Sübjektif, sübjektif!

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bugün, siyasal partiler sosyolojisinde taban-tavan ilişkisi vardır. Siz herhangi bir siyasal partiyi kapatıyor da onun tabanı yüzde 10 gücün, oranın, sayının üstüne çıkıyorsa onu fiilen kapatmanız mümkün değil.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kaldırsaydın barajı!

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Sartori orada “Mesele kapatma meselesi değil, entegrasyon meselesidir.” demiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Faşizme geçit mi olsun yani!

BAŞKAN – Sayın İyimaya, devam edin siz.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ayrıca, bizim demokratik derinliğimizle bize faşizmin lekesi değil gölgesi dahi yanaşamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Nedir o zaman? İstediğini mi yaparsın sen? Yani yüzde 10’un üzerinde aldığın zaman istediğin gibi faşizmi getirebilirim diyorsun sen.

BAŞKAN – Lütfen…

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bugün, değerli arkadaşlar, Avrupa…

Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Siz devam edin Sayın İyimaya.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, Avrupa siyasal parti kapanma rejiminden nasıl kurtuldu? Bir…

BAŞKAN – Lütfen, ya, siz Grup Başkan Vekilisiniz. Yani, lütfen ya…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bir problem yok, bir müzakere yapılıyor, lütfen…

BAŞKAN – Efendim, yani bir arkadaşımız kürsüde düşüncelerini ifade etmeyecek mi? Lütfen, yapmayın böyle şeyi. Siz grup başkan vekili arkadaşlarımız bu işi en iyi bilen insanlarsınız. Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Önemli bir konu Sayın Başkan.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu Mecliste ilk kez laf atılıyor değil!

BAŞKAN – Sayın İyimaya, devam edin lütfen.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Müzakere usullerinden biridir laf atmak. Tahammül edeceksiniz!

BAŞKAN – Devam edin efendim.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bu süreleri bana tanıyın Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın İyimaya.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Şimdi, Avrupa’da parti kapatmama yönünde miras nasıl oluştu?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ya bize ne Avrupa’dan ya! Yatıyorsunuz Avrupa, kalkıyorsunuz Avrupa!

BAŞKAN – Sayın İyimaya, devam edin siz.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Burada, bilim, siyaset kurumu ve yargı, özgürlükler ve demokrasi lehine tavır alarak bu beladan kurtuldu. Türkiye niye bundan kurtulamıyor?

Değerli arkadaşlar, siyaset kurumu bu konuda üzerine düşeni büyük ölçüde yaptı. 1997 yılında düzenleme yaptık. Mücadeleci bir düzenlemeydi. Öğleyin 14.00’te başladı müzakere, gece 04.00’te bitti.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Avrupa Deniz Fenerini yargıladı, sen yargılayabildin mi?

BAŞKAN – Lütfen, lütfen Sayın Milletvekili…

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bu düzenlemeyi Anayasa Mahkememiz iptal etti.

2001 yılında, muhalif olan partiler -rahmetli Ecevit Başbakandı- aynı teklifi Anayasa’ya taşıdı ve yine de Parlamentonun özgürlük ve demokrasi yönündeki düzenlemeye rağmen, yüksek Anayasa Mahkememiz, düzenlemenin amacından, o amacı doğrultusunda yorum yerine tersine bir yorumla kapatmaları şiddetli şekilde uyguladı.

Anayasa Mahkememiz…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tamam kardeşim, Anayasa Mahkemesini de AKP’nin yan organı hâline getiriyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın iyimaya, siz devam edin efendim.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin, yüksek Anayasa Mahkememizin tarihî iki fırsatı vardı: Birincisi, Anayasa’nın partileri düzenleyen iki hükmü arasındaki çatışmayı, zıtlığı nötrleştirme, etkisizleştirme kuramıyla -ki Hirsch’in kuramıdır, rahmetli Atatürk’ün Alman faşizminden Türkiye'ye davet ettiği büyük hukukçunun kuramıdır- nasıl ki Anayasa, siyasal partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır diyordu…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Sami Selçuk bugün sizi telefonla aradı mı? Ne söyledi size?

AHMET İYİMAYA (Devamla) – …o hükme dayanarak parti kapatmaların önünü kesebilirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Tam bir Anayasa dolanmasıyla karşı karşıyayız! Mert olun, 68’i getirin!

BAŞKAN – Sayın İyimaya, size de diğer arkadaşlarıma verdiğim gibi ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Anayasa Mahkememiz o zaman dünyanın Anayasa Mahkemesi olurdu.

Yine ikinci fırsat, 2004’te, yüksek Parlamentonun Anayasa’mızın 90’ıncı maddesinde getirdiği ulusal üstü temel hak ve özgürlüklere ilişkin, dış hukukun, iç hukukun çatışma hâlinde üstünde olacağı hükmü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni yatay etkiyle doğrudan uygulayarak Türkiye’yi bu antidemokratik beladan kurtarabilirdi.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Doğru Yol’dayken görmedin bunları Sayın Başkan, şimdi görüyorsun.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Fakat, bu da olmadı. Şu anda bir düzenleme yapıyoruz. Tabii, bu düzenlemeye değerli Parlamento, değerli partilerimiz katılır katılmaz, biz daha ileri bir düzenleme yapabilirdik, siz daha ileri bir düzenleme yapabilirdiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Parti kapatmayı yasaklayalım, tamam.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ama, vatanın ve milletin bölünmezliği üzerindeki hassasiyetimiz, şurada hiçbir partinin öbür partinin gerisinde olmadığını, ilerisinde veya gerisinde olmadığını, eşiti olduğunu düşünüyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Serbest bırakıyorsunuz ya! Serbest bırakıyorsunuz ya!

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, demokrasi tahammüllü müzakere rejimidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, öyle.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Birazdan göreceğiz.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Demokrasi, bana uygun düştüğü zaman iyi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Aynen öyle.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – …ona uygun düşmediği zaman kötü değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sana uygun düşmedi mi değiştiriyorsun Anayasa’yı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Anayasa Mahkemesi kararından sonra ağlıyordunuz ya!

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bugün, şu anda Adalet ve Kalkınma Partisinin yüksek Parlamentoya, kabulü hâlinde millete referandum yoluyla sunduğu bir projenin elbette ki, kabulü de reddi de mümkündür. Ancak, bunu hepimizin eleştirme hakkımız var, tahammül etme ödevimiz de var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, bir kişi karar vermiş zaten, siz de ona uyuyorsunuz.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben yüksek…

OKTAY VURAL (İzmir) – Şiddeti, terörü teşvik edenlere karşı tahammülümüz yok.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Aynen, aynen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Söyleyecek sözümüz de var.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Yazıklar olsun!

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben, yüksek Parlamentonun bu konuda demokratik takdirini kullanacağını düşünüyorum.

Ayrıca, bir hususa cevap vermek istiyorum: Yirmi sekiz yıldır bu Anayasa’yı değiştiremiyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onun sekiz yılında sen vardın zaten.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – İki, gelecek seçime ertelemeye çalışıyoruz. Bunun adı, Türk folklor hayatındaki karşılığı nedir? Şark kurnazlığıdır.

Saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın İyimaya, teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun. (Gürültüler) Buyurun Sayın Şandır. (Gürültüler) Bir saniye arkadaşlar, bir saniye…

Sayın Şandır, buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Hatip “Milliyetçi Hareket Partisi” diyerek… (Gürültüler)

BAŞKAN – Anlayamadım efendim.

Arkadaşlar, bir saniye, Sayın Hatibi duyamıyorum. Lütfen karşılıklı konuşmayalım.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Hatip “Milliyetçi Hareket Partisi” diyerek, görüştüğümüz, müzakere ettiğimiz konuda çok temel bir hususta beyanlarda, farklı beyanlarda bulundu. Yanlış anlaşılmaya sebep olmamak için İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Partinizin isminden bahsederek mi efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, ben, Partinin Grup Başkan Vekiliyim.

BAŞKAN – Partinizin isminden bahsettiğini tespit edemedim, ben de takip ettim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Peki, üç dakikalık, size, yeni bir sataşmaya mahal vermeyecek şekilde söz veriyorum.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli arkadaşlar, Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın başında da sizleri birlikte düşünmeye davet etmiştim. Birbirimizle akıl yarışı yapmayalım. Çok önemli bir konuda müzakere yapıyoruz. İktidarıyla muhalefetiyle gerçekten tarihe karşı, millete karşı bir sorumluluğun altında, geleceğin bilinciyle, geleceğin endişesiyle, hassasiyetiyle, devlet adamı duruşuyla meseleyi müzakere etmemiz lazım ve bunda da acele etmemek lazım. Gerekiyorsa üç gün müzakere etmek lazım. Çünkü devletin çok temel, sistemin çok temel bir konusunda çok temel bir değişiklik yapıyorsunuz.

Bakınız, bu mevcut Anayasa değiştirilinceye kadar cari Anayasadır ve herkes buna saygı göstermek mecburiyetindedir. Türkiye, hukuk devletidir ve burası da hukuk kurulan bir kürsüdür, bir Meclistir. Dolayısıyla, önce hukuka uymak ve saygı göstermek sorumlusu da bizleriz, hepimiz birlikteyiz.

Bakınız, mevcut Anayasa’mızın 3’üncü maddesinde “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.” diyor. Buna dayalı olarak Anayasa’nın 68’inci maddesinde “Parti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma” başlığı altında dördüncü fıkrada “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri…” diye başlıyor “Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz.”, “Eylemi, sözü, programı karşı olamaz.” diyor. Bunu -69’uncu maddede- ısrarla işleyen bir siyasi partiyi “odak olmak” nitelemesiyle de temelli kapatmayı hükme bağlıyor.

Nedir meselenin aslı? Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda kurucu hukuk, bu devletin ülkesi ve milletiyle bir bütün olduğunu, üniter bir devlet olduğunu, merkezî bir devlet, üniter bir devlet olduğunu ve bunu tüm anayasalarda da koruyarak bunun değiştirilemeyeceğini hüküm hâline getirmiştir.

Ben size demin bir örnek verdim, acı bir örnek verdim. Tarihte bunu denemek durumunda kalan büyük devlet adamları olmuştur. Ali Paşa, Osmanlı’nın son yüz yılında en büyük devlet adamıdır ama Osmanlı hukukunu, kuruluş hukukunu, vatandaşlık hukukunu değiştirdiği için yani azınlıkları da Osmanlı tebaasıyla, Müslüman tebaayla eşit seviyeye getirdiği için Osmanlı uleması, Müslüman cemaat, Osmanlı milleti, o günkü millet kimse, Ali Paşa’nın cenazesinde kendisine helallik vermemiştir. Bu, tarihî bir sabittir, içinizde ilim adamları var, bunu biliyorlar.

Şimdi, burada, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda çok temel bir husus olan, devletin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkan, bitirmem lazım, lütfen, müsaade ederseniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, çok önemli bir konu.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Lütfen iki dakika daha müsaade buyurun.

BAŞKAN – Size bir dakika daha süre veriyorum, bir dakikada tamamlarsınız.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sataşmadan falan söz almadım değerli arkadaşlar, yanlış yapmayalım diye endişem budur. Yanlış anlamayın lütfen.

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun, devam ediniz lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu devletin kuruluşunda ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlük çok temel bir hassasiyettir. Bu, bizim ortak paydamızdır. Bunu ortadan kaldıracak, ne anayasal düzlemde ne hukuk düzleminde bir değişiklik yapamayız. Anayasalar değiştirilemez değil ama anayasalar böyle değiştirilmez. Dolayısıyla, şimdi getirdiğiniz değişiklikte diyorsunuz ki, 69’un altıncı fıkrasında, yani “odak” durumunun tanımında, Meclisteki faaliyetlerle idarenin eylem ve sözleri odak olmak niteliğinden çıkartılıyor. Yani, idarenin yöneticileri ve siyasetçiler, devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü amaçlayan, kapsayan bir siyaseti takip ederlerse ve bu bir parti kimliği altında yapılırsa onu kapatamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şandır, ben size sataşma nedeniyle söz vermiştim…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN - …ama siz, sanki grup konuşması, grup adına konuşma yapıyormuş gibi izah ediyorsunuz. Sataşma nedeniyle söz verdim, lütfen…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Şandır…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hakkın istismarı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sadece selamlamanız için Genel Kurulu, mikrofonunuzu bir kez daha açıyorum.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yaptığınız yanlış. Biz, “Anayasalar değiştirilemez.” demiyoruz. “Anayasalar değiştirilir ama eğer yani toplumsal mutabakatı, bu toplumu oluşturan tüm unsurların mutabakatını almadan ‘Ben istedim yaparım, parmak çoğunluğumla, oy çokluğuyla bunu geçiştiririm.’ diyorsanız, devletin hukukunu değiştirme günahını işlersiniz, bunun vebali sizi kıyamete kadar takip eder, bu yanlışı yapmayın.” diyorum. Yoksa, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, sizin getirdiğiniz değişikliği içeriğiyle değil ruhuyla tartışıyoruz ve yanlış yaptığınızı size tekrar ifade ediyoruz, bunu gözden geçiriniz diyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki Sayın Şandır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye efendim…

Sayın İyimaya, buyurun.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli sözcü benim konuşmama izafeten açıklamada bulundular. Bilhassa, idari işlem, eylem ve 68, 69…

BEKİR AKSOY (Ankara) - Yahu, Anayasa’daki tabir o! Koyduğunuz tabir o!

FARUK BAL (Konya) – Sayın İyimaya haklı, konuşsun efendim!

BAŞKAN – Siz sataşma nedeniyle mi söz istiyorsunuz efendim?

Peki, buyurun.

Size de üç dakika veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim. Sonra görüşmeler böyle uzayıp gidiyor. Sonra da şikâyetçi oluyorsunuz “Niye uzadı bu kadar?” diye.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, hayır. Bu önemli bir konu yani gerçekten.

5.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın,  Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, bu konuyu saatlerce tartışabiliriz, keşke bu imkân olsa; saatlerce ve anlaşabiliriz de.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz sonra uzatılması için önergemiz olacak, tartışalım.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen, arkadaşlar.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ama değerli arkadaşlar, bakın, odağa iki noktada müdahale ettik. Birincisi, idari eylem ve işlemler odağın tespitinde gözetilemez.

FARUK BAL (Konya) – Niye? Niye?

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Anayasa Mahkememizin son kararı idari eylem ve işlem bir kamu görevlisinin eylem ve işlemi olduğu için içtihat partiye izafe edilemez, bir.

İki…

ATİLLA KART (Konya) – Öyle bir şey yok Sayın İyimaya!

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Var, var. Son karar.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben “yok” olana “var” demem; o haysiyetim var benim.

ATİLLA KART (Konya) – Yok öyle bir şey! Doğru söylemiyorsunuz!

BAŞKAN – Lütfen, Sayın Kart… Lütfen, Sayın Kart...

AHMET İYİMAYA (Devamla) – İki, Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki korumaya alınan sorumsuzluk, masuniyet fiilleri, söz, görüş, düşünceler…

ATİLLA KART (Konya) – Onu tartışmıyoruz.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bir dakika, efendim.

BAŞKAN – Sayın İyimaya, lütfen meramınızı anlatın.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Neden aldık bunu? Bir, siz burada “Konuşması serbesttir” der de partisinin kapatılmasında onu delil kullanırsanız, zaten delil yasağı var. Yani bir Anayasa’nın serbest kıldığı şeyde delil üretemezsiniz. Bu gayet doğaldır.

Değerli arkadaşlar, bu sorun doğrudur, tartışılmaya elverişlidir, hassas bir konudur. Ama o en azından hassas olanlar kadar hassas olduğumuzu düşünüyoruz. Yirmi üç partiye kıymışsınız, sorunu çözememişsiniz. Avrupa da kıymış beş partisine, baktı olmuyor, kapatmama müktesebatını kendisi birikim olarak, hukuk müktesebatı olarak almıştır. Türkiye'nin de buna geçmesi gerektiğini, artık bu sorunu çözmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Katılıyorum, tartışabiliriz, uzlaşabiliriz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, lütfen… Arkadaşlar, böyle bir usulümüz yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hep veriyorsunuz efendim!

BAŞKAN – Sayın Kart, ne oldu?

Buyurun.

Hayır, bir saniye. Sizden önce Sayın Sakık’ın bir talebi var.

Buyurun efendim.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Anayasa Komisyonu üyesi o.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben de katkı yapmak amacıyla söz istiyorum.

BAŞKAN – Ama böyle bir usulümüz yok.

SIRRI SAKIK (Muş) – Hayır, eğer boyun eğerseniz…

BAŞKAN -  Ama İç Tüzük’ümüzde…

SIRRI SAKIK (Muş) – Burada hak, hukuk ve adalet kurallarını uygulamanız… Bakın, İç Tüzük’e uygun değil.  

BAŞKAN – Bakın, İç Tüzük’ümüzde hangi sebeple söz isteneceği bellidir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bakın, İç Tüzük’ü uygulayın. Bakın siz de biliyorsunuz, İç Tüzük’e uygun değil. Burada birilerine efendi, birilerine köle muamelesi yapamazsınız. Sizin uygulamanız uzun süredir bu doğrultuda gidiyor.

BAŞKAN – Lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Onun için ben de katkı amacıyla söz istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen, bu beyanlarınızı şiddetle reddediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben de sizin tutumunuzu şiddetle reddediyorum.

BAŞKAN – Sizin grubunuz adına, biraz önce Grup Başkan Vekiliniz Sayın Yıldız geldi konuştu, düşüncelerini açıkladı.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, ben de katkı…

BAŞKAN – Sizin şahsınıza…

SIRRI SAKIK (Muş) – Şimdi Hatip diyor ki…

BAŞKAN – Sizin şahsınıza…

SIRRI SAKIK (Muş) – Diyor ki: “Ben katkı amacıyla söz istiyorum.” Ben de burada bir grubun temsilcisi olarak söz istiyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan.

BAŞKAN  - Sayın Şandır’a partisinin isminden bahsedilerek sataşmada bulunulduğu için söz verdim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Lütfen Sayın Başkan, Hatip kendisi diyor ki: “Katkı amacıyla söz istiyorum.”       

BAŞKAN – Hayır… Hayır… Sonra konuşurken “Katkı yapacağım.” dedi. Onu değerlendirecek kendisidir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bakın, adil olun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim ben adilim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin iki gündür uygulamalarınız adil değil.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Adil ve adaletli olun.

BAŞKAN – Lütfen… Ben Anayasa ve İç Tüzük’e uygun şekilde bu Meclisi yönetmeye çalışıyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Siz Anayasa’ya uygun davranmıyorsunuz. Siz, zora, zulme boyun eğiyorsunuz.

BAŞKAN – Şiddetle reddediyorum Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sadece şiddetle değil… Sizin uygulamalarınız aynen öyle.

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Sözcü, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Sözcüsü, idari eylem ve işlemle ilgili değerlendirmelerimizi amacı dışında, bizim anlatımımız dışında, başka bir anlam yükleyerek ifade etti.

BAŞKAN – Sayın Kart, ne sizin isminizden bahsetti ne de partinizden bahsetti.

ATİLLA KART (Konya) – Bu konuda açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Böyle bir şey olmaz. Kusura bakmayın.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Komisyon üyesi Sayın Başkan…

ATİLLA KART (Konya) – O konuda, başka bir anlam yükledi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Katkı vermek istiyor Sayın Başkan.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Partinizin adı bile geçmedi.

BAŞKAN – Yani, bir sataşma olabilmesi için sizin isminizden bahsetmesi lazım, partinizden bahsetmesi lazım. Böyle bir şey yok. Kusura bakmayın, söz veremem.

ATİLLA KART (Konya) – Başka bir anlam yükledi.

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle söz veremem.

Şimdi, Komisyonun ve Hükûmetin söz talebi var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, şimdi, bu konu, gerek çoğunluk partisi tarafından, bizim tarafımızdan da önemli tartışmalara sebebiyet veriyor. Bu durumda yapılması gereken şey, anlaşalım -görüşler vardır, bizim de görüşlerimiz vardır- görüşmeyi uzatalım, alabildiğince tartışalım. Bizim önergemiz var, gerekçesini okutup oylayalım. Sözümüz var. Bu sözü dinleyerek şu kara yerlere gidelim. Yanlış bir iş yapmayalım. Uzatılmasını temin edin. Önergemize destek vermenizi istirham ediyorum.

BAŞKAN – Efendim bakın Sayın Vural, ben, bu Meclisi İç Tüzük kuralları içerisinde yönetiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın İyimaya da konuşsun, biz de konuşalım.

BAŞKAN - Bir maddeyi görüşüyoruz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir saniye…

Bir maddeyi görüşüyoruz, madde üzerinde gruplara söz verdim, kişisel söz verdim, bir arkadaşımız daha konuşacak. Bunun dışında benim farklı bir müzakere yöntemi getirmem mümkün mü?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım “Bir zemin oluşturun.” diyoruz. Zatıalinizin, bir Meclis Başkanı olarak sadece burada Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak yönetmek değil, aynı zamanda Mecliste buna yönelik bir tartışma konusunda partiler arasında bir uzlaşmayı temin etmek gibi bir misyonunuz olduğunu unutmayın. Size tarihî bir fırsat veriyoruz, bunu kullanın.

BAŞKAN – Sayın Vural, bakın şu anda Meclis görüşmeleri devam ediyor. Ben Meclisi şu anda İç Tüzük’e göre yönetmek durumundayım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sadece bir oy için buraya gelmeyin. Bir oy için buraya Başkanlık yapmayın Sayın Başkanım. Bir oy için rey istemiyoruz burada.

BAŞKAN - Şimdi ben kendi kendimi İç Tüzük’te olmayan bir şekilde görevlendirerek…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi benim başkan vekilim yönetsin, oy kullanın!

BAŞKAN - …sizin aranızda bir uzlaşma noktası yakalamaya çalışabilir miyim, var mı? Bana İç Tüzük böyle bir görev mi vermiş?

OKTAY VURAL (İzmir) – Çağırın grup başkan vekillerini.

BAŞKAN – Ama, Meclis çalışmalarının dışında gruplar bana gelirler, derler ki, şu konuda gruplar arasında bir mutabakat sağlanması acaba mümkün müdür? Tüm gruplar gelirler bana, grup başkan vekilleri, ben de yardımcı olmaya çalışırım, ama bu, şu Genel Kurul çalışmalarının dışında olacak bir şeydir ama şu ana kadar bu olmadı. Lütfen… Lütfen… Böyle bir yöntemimiz yok.

Sayın Genç, buyurun ne söyleyeceksiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi efendim, bu konudaki tutumunuz hakkında 63’üncü maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır bir dakika efendim, izah edeyim.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kendi grubunuza, grubu olan partilere söz veriyorsunuz; biz bağımsız milletvekilleriyiz, bize, bu konuda, hayati bir konuda, rejimi yakından ilgilendiren bir konuda söz vermiyorsunuz. Bir defa önergelerimiz işleme konulmuyor, soru sorma hakkımız yok, konuşma hakkımız yok. Şimdi bu durumdan dolayı tutumunuz hakkında… Yani bakın, kendi grubunuzdaki sözcüye o kadar söz verdiniz, MHP’li arkadaşlara söz verdiniz, CHP’lilere söz verdiniz, bize bu konuda tutumunuzun yanlış olduğunu…

BAŞKAN – Sayın Genç, ben, grubu olan siyasi partilere niye söz verdim? Çünkü, İç Tüzük söz verin dediği için verdim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, yani siz gruplara karşı zayıfsınız, ondan sonra bağımsızlara karşı kuvvetlisiniz, böyle bir şey olmaz ki!

BAŞKAN – Efendim sizin de söz talebinde bulunma hakkınız vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, onun için, ben de bir bağımsız milletvekili olarak…

BAŞKAN - Müracaat ediyorsunuz, kura çekiliyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim kura olmaz ki!

BAŞKAN - Kura kime düşerse onlara söz veriliyor. Lütfen… Lütfen efendim…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, bu Anayasa’yı kuşa çevirdiniz.

BAŞKAN – Bakın, siz, bu kürsüde…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada AKP geliyor yedi tane, sekiz tane önerge veriyor, bizim söz hakkımızı kapatıyor.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hâlbuki bu Anayasa değişikliğinin burada insanların anayasaları enine boyuna tartışması lazım.

BAŞKAN – Siz bu kürsüde uzun süre Başkan Vekilliği yaptınız, İç Tüzük’ün öngörmediği şekilde kimseye söz verebildiniz mi? Böyle bir şey yapabilir misiniz! Lütfen… Lütfen oturun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Darbe anayasası bile bu kadar sınırlanmadı efendim.

BAŞKAN – Talebinizin hiçbir geçerliliği yoktur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada konuşmak için darbe anayasasıyla getirilen sınırlamalardan daha sınırlama getiriyorsunuz, olur mu yani şimdi!

BAŞKAN – Talebinizin hiçbir geçerliliği yoktur. Çok teşekkür ederim. Yerinize oturun. Yerinize oturun. Lütfen yerinize oturun. Talebinizin hiçbir gerekçesi yok. Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben 63’üncü maddeye göre söz almak istiyorum. Tutumunuz hakkında.

BAŞKAN - Şimdi Komisyonun söz talebi var.

Sayın Kuzu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, biz konuyu konuşalım, ondan sonra. Sayın Başkan, konuşalım…

BAŞKAN – Efendim, lütfen… Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Yani, şu İç Tüzük’ü bilmeyen bir insan olsanız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, İç Tüzük’ü biliyorum.

BAŞKAN – Yani, şu İç Tüzük’ü bilmeyen bir insan olsanız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – İşte sizin basiretsiz Meclisi yönetmenizden dolayı tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, ben burada söz istiyorum, 63’üncü maddeye göre söz vermek zorundasınız. Böyle bir şey olmaz ki! Bir defa Komisyon Başkanı kürsüye gelmeden önce ben söz istedim.

BAŞKAN – Sayın Genç, şu anda Başkanlıktan söz almadan konuşarak, söz keserek ve sükûneti ve çalışma düzenini bozarak İç Tüzük’ü ihlal ediyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istemek sükûneti bozmak mı demek?

BAŞKAN – Sizi bu yasaklara riayet etmeye devam ediyorum, aksi hâlde İç Tüzük’ün disiplinle ilgili hükümlerini uygulayacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istemek yasak mı?

BAŞKAN – Lütfen yerinize oturun. Lütfen yerinize oturun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istemek ne demek yani!

BAŞKAN - Lütfen yerinize oturun. Yerinize oturun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, söz istemek yasak mı?

X.- DİSİPLİN CEZALARI

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’e, uyarı cezası verilmesi

BAŞKAN - Şu anda size İç Tüzük’ün 158’inci maddesine göre uyarı cezası veriyorum. Lütfen yerinize oturun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, söz istemek yasak mı? Soru soruyorum size.

BAŞKAN – Size uyarı cezası verdim. Ayrıca kendinizi savunmak isterseniz, birleşim bitmeden size söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, “Söz istemek yasak mı?” diyorum.

BAŞKAN – Bir uyarı cezası verdim size. Lütfen yerinize oturun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ne dediniz, ben anlamadım!

BAŞKAN – Eğer bir daha uyarı cezası alırsanız, farklı bir işlem yapacağım. Lütfen oturun yerinize, lütfen oturun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, muhalefetin hepsine versenize o cezayı! Muhalefetin hepsine verin!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Başkanım, dört tane vekiliniz var, gidin Akfırat’taki evinizde oturun. Ne gerek var bu telaşa!

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Kuzu, buyurun efendim.

On dakikadır süreniz.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Geçen gün de bana uyarma cezası verdin, sonucu ne oldu?

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen oturun. Lütfen oturun.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Siyasi partilerin kapatılmasıyla alakalı olarak…

BAŞKAN – Lütfen oturun… Lütfen oturun.

Buyurun, başlayın.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aslında size uyarı cezası vermek lazım Başkan!

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Efendim, siyasi partilerin kapatılması, kurulması demokraside önemli bir konuyu oluşturuyor.

Siyasi partiler, bizim Anayasa’mızda ve genelde, demokrasi içerisinde şöyle tanımlanır: “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” Ne demektir bu? Partiler olmadan demokrasi de olmaz. Biz bunu genellikle teoride anlatırken “Partisiz demokrasi, yumurtasız omlet gibidir.” deriz. Yani, nasıl ki omlette temel yumurta ise, siyasi parti de demokraside vazgeçilmez bir ilkedir, kuraldır ve kurumdur.

Siyasi partiler kapatılır mı? 1945’li yıllara döndüğümüz zaman, Almanya’daki Hitler ve İtalya’daki Mussolini örneği, o günkü siyasette birtakım çalkalanmalar, siyasi partilerin kapatılmasını gerekli kılmış. Tabii, bunun arkasında yatan düşünce, siyasi partiler, eğer kendilerine verilen yetkilerin dışına çıkarsa, sistemin birtakım ana arterleriyle uğraşmak durumunda kalırsa, elbette ki, o usul çerçevesinde kapatılırlar. Pekâlâ, Avrupa ülkeleri içerisine baktığımız zaman -Almanya, İtalya örneği; bizim de 1961 Anayasamız’ın örnek aldığı Almanya örneği- parti kapatma konusunda birtakım ilkeler koymuş ve bunları uyguluyor.

Bu çerçevede şunu görüyoruz: Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin kuruluş yıl dönümünün kitapçığı bu. Yarın yine kuruluş yıldönümü kutlanacak, gerçi 25’inde ama yarın tertipleyecekler ve hemen hemen hepsine ben katıldım bunun.

Burada, değerli başkanlar neler demiş bu konuda? Yekta Güngör Özden: “Siyasi partilerin kapatılmaları ve denetimleri gerçekçi kurallarla yeni yöntemleri gerektirecek biçimde mutlaka düzenlenmelidir.” 1997’deki 35’inci yıl dönümü…

Ahmet Necdet Sezer: “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin 19 dava açılmış, 14 siyasi parti hakkında kapatma kararı verilmiştir.” 1998’de…

Yine, Ahmet Necdet Sezer: “Avrupa Konseyi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar arasında Türkiye’yi dış ülkeler nezdinde en çok eleştiriye uğratan kararlardan bir bölümünü siyasi partilerin kapatılması davaları oluşturmaktadır. Söylenen sözün veya yazılan yazının, şiddet, silahlı mücadele, ayaklanma, düşmanlık ve nefreti açıkça teşvik ya da tahrik niteliğinde olması siyasi parti kapatmada ölçü olarak kullanılmalıdır.”

Mustafa Bumin, 2001: “Her ne kadar Avrupa Birliği uyum süreci içinde, Anayasa’nın siyasi partilerle ilgili olarak 68, 69’uncu maddelerinde Anayasa Mahkemesinin yargılaması usulü düzeltilmiş ise de, düzenlenen bu iyileştirmeye rağmen -1995 ve 2001’deki- yapılan değişikliklerle bu konulardaki sıkıntılar maalesef giderilememiştir.” diyor.

Yine Sayın Mustafa Bumin: “Anayasa Mahkemesince verilen siyasi parti kapatma kararları, Türkiye’yi dış ülkeler nezdinde en çok eleştiriye uğratan kararlar arasında oluşmaktadır. Uluslararası normlarda suç sayılmayan pek çok eylemin -Türkiye için- siyasi parti kapatmada ölçü alınması da doğru değildir.”

Son bir alıntı yine Mustafa Bumin’den, 2003; 2003 yılından söylüyor bu rakamı: “Kapatma kararı verilen siyasi parti sayısı 24 olup, bu rakam parlamenter demokrasiyle yönetilen ülkelerden hiçbirinde rastlanmayacak kadar yüksektir.”

Tablo bu. Elli senede üç parti, ben diyeyim beş parti, siz deyin altı parti Avrupa’da ama aynı süre içinde Türkiye’de yirmi dört-yirmi beş parti o güne göre, bugün yirmi altı parti kapatılmış.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu partilerin çoğu hangisi?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Şimdi neyse hangisi mangisi, Türkiye’de her türlü parti olacak.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Aynı mayadan geliyorsunuz, abartma, aynı partiler.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri… Lütfen…

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Evvela şunu sormak istiyorum: Acaba muhalefet partilerimiz “Partiler kapatılsın.” diyor mu, demiyor mu? Evvela bunu açıklayın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Açıklayalım efendim.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Partiler kapatılsın mı, kapatılmasın mı?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bunu açıklayalım, lütfen…

BAŞKAN – Lütfen…

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Partilerin kapatılmasını şayet istemiyorsanız, çözüm üretmek zorundasınız. Önerirsiniz, destekleriz, üzerinde dururuz, araştırırız, inceleriz.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Komisyonda neyi dinledin?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Yukarıda Komisyonda verilen önergeler şu şekilde olmuştur: Bu madde metinden çıkarılsın. Öyle mi? Çıkarılsın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Çek Komisyona.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Çek de görelim.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Bir daha verilsin, düşünürüz burada. Netice itibarıyla değerli dostlar ve sevgili milletvekili arkadaşlarım…

OKTAY VURAL (İzmir) – Çekin Komisyona, Komisyona çek. Çekemiyorsunuz!

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Çocuk kandırıyorsun sanki!

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - …Venedik Komisyonunun vermiş olduğu kriterlere baktığımız zaman da aynı tabloyu görüyoruz; 1990 yılında genel anlamda siyasi parti kapatma konusunda bir kriter uygulamış, yetmemiş Türkiye için 2009’da özel olarak Türkiye’yi inceleyen bir rapor hazırlamış. Diyor ki bu Venedik Komisyonunun kriterlerinde:

“1) Ülkenizde siyasi parti kapatma kriterleri ve özellikle de sebepleri çok fazladır, muğlaktır, başı, sonu belli değildir.

2) Uygulamada çok fazla siyasi parti kapatılmaktadır.”

CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) – Hiç de öyle değil!

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - 3’üncü de diyor ki: “Bir kişinin eline verilmiş olması yani Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının dava açması partileri güvencesiz kılmaktadır.” İşte, getirilen bu değişiklik bunları amaçlıyor.

Peki, nedir bu getirilen değişiklik?

ATİLLA KART (Konya) –  O zaman yargı mekanizması için ne yapacaksın? Yargı için ne yapacaksın? Yasamaya vermeyeceksin o yetkiyi.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Mahkemeye dava açıyor. Ne yapıyor? Tek başına mı karar veriyor?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Getirilen değişikliğe baktığımız zaman üç parti varsa 15, dört parti varsa 20 milletvekili bir araya geliyorlar…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İki parti varsa ne yapacaksın?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - …ve Meclis Başkanının başkanlığında bir komisyon çalışıyor. Bu, bir nevi izin sistemi gibi bir durum…

OKTAY VURAL (İzmir) – İki parti var!

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - …yani nasıl ki ifade özgürlüğünde Adalet Bakanlığı bu konuda bir karar veriyorsa ki bu konuda da Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi dava açmıştı resen gönderdiği bir davada, Anayasa Mahkemesi bunu Anayasa’ya aykırı bulmadı, bu izin modelini. Yani getirilen bir izin modeli aslında. Ha, bu tartışabilir, doğrudur, yanlıştır ama şunu öğrenmek istiyorum: Siyasi parti kapatmama konusunda muhalefet partilerimiz samimiyseler, bunu kapatmamak için hangi müspet, somut öneri var, bunu görmek istiyoruz biz. Anayasa Komisyonu bunu görmek istiyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çekin o zaman!

OKTAY VURAL (İzmir) – Çekelim o zaman! Çekin, çekin; çekin onu! Yanlış olduğunu söylüyor.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa)  – Çekin, çekin!

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar… Böyle bir usulümüz yok Sayın Şandır, hemen ayağa fırlıyorsunuz, Hatip konuşuyor, bir dakika. Oturun bir dakika yahu, Hatip konuşuyor, lütfen… Lütfen efendim…

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) –Dolayısıyla “Bunları söylemeden siyasi partiler kapatılmıyor.”, yok efendim, işte “Sistem sıkıntıya giriyor.”, bunlar tamamen yuvarlak laflardır, bunların karşılığı yoktur literatürde. Dolayısıyla, bunu sağlamak bakımından özellikle bunun altını çizmek istiyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Köşeli laf onlar Sayın Başkan.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, bir iki konu yine burada var. Aslında, şu anda iktidar partisi kapatılmasını üç siyasi partimiz eline devretmiştir kendisini, buyurun kapatma davasını açalım hep beraber. Ne demek yani, bu kadar daha güvence olabilir mi? Buradaki koca grubu size emanet ettik, buyurun.

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Onu da yapmayın, o da yanlış bir iş.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Yanlış manlış; işte vicdanınıza, buyurun diyorum. Ha, demek ki bunun, siyasi parti kapatmanın karşılığı olması lazım. Geçen gün de söyledim…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sen söyleyince doğru mu oluyor?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Siyasi partileri hukuken kapatmak bir şey ifade etmez.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bu senin resmî görüşün mü, şahsi görüşün mü?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Millet kapattı mı bodruma atar, kimse çıkaramaz bir daha! Kömürlüğe indirir, kimse bir daha çıkaramaz onu! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, sosyolojik olarak hasıl olan partileri oynamamak lazım, bunları kapatmamak lazım. Benim kanaatim bu. Sistemi korumak-kollamak sırf bununla olmaz. Tabii ki bu önemli araçlardan birisi ama asıl olan, sistemi vatandaşa sevdirmek, ona saygı duyacak hâle getirmektir. Bu bizlerin görevidir değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, bunları yapmadan kapattınız kaç tane parti, ne oldu? Yedinciyi kurdular bu karşımızdaki BDP temsilcisi arkadaşlarımız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Meselenin muhatabı onlar değil.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Öbür taraftaki başka partiler kuruldu, ne değişti? Çok daha gür geldiler. Neyi çözdük, söyler misiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman suçu serbest bırakın! Suçu serbest bırakıyorsun öyle mi?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Samimi söylüyorum samimi. Bu sözüm samimidir, rejimi korumak adınadır. Gelin beraber bulalım bunun çözümünü. Başka siyasi partilerin kapatılmasından, ölü üzerinden siyaset yaparak bir yere gelmeye çalışmamak lazım. Partilerin kapatılması idam gibidir değerli arkadaşlar.

Dolayısıyla, sadece burada “Sistemi korumasız kılmak” gibi afaki sözlerle karşılık bulmaz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – O zaman “Partiler kapatılamaz.” diye yapalım.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - İki konuya daha değineyim kısaca. Bir, kürsüden konuşulan hususların mahkeme kararlarında kapatma sebebi olmaması çok doğaldır. Çünkü kürsü masuniyeti çok önemlidir. Bunu her zaman kullanmamız ve bunu hür tutmamız lazım, serbest kılmamız lazım. Zaten şahsi suç varsa o ayrı bir mesele. Yani varsa o hakaret, sövmeler filan, o ayrı bir durum.

Deniyor ki: “Hükûmetin yaptığı icraatlar mahkemede delil olarak kullanılmayacak.”

ATİLLA KART (Konya) – Suç teşkil eden eylemler.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - İlk etapta baktığınız zaman yanlış bir durum gibi gözüküyor. Peki, şunu soruyorum size: Zaten bugüne kadar iktidardaki bir parti -Türkiye dışında- dava konusu olmadı ki. Şaşkınlık buradan kaynaklanıyor esas. Siz, kanun çıkaracaksınız, Anayasa Mahkemesine gidecek muhalefet -daha çıkmadan “giderim” diyor, ayrı bir mesele- gideceksiniz, o yolla denetim yapacaksın, o mekanizma açık olacak, idarenin yaptığı işlemleri Danıştaya götüreceksiniz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Gitmek 480ayıp mı Sayın Başkan? Anayasa hukukçususun, gitmek ayıp mı?

ATİLLA KART (Konya) – Kanun çıkarmaktan dolayı değil, suç teşkil eden eylemlerden dolayı.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - …arkasından diyeceksiniz ki: “Bir de bunlar kapatma sebebi.” Olabilir mi böyle bir şey? Buna vicdan elverir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kuzu, süreniz doldu. Süreniz on dakika olduğu için size de iki dakika süre veriyorum.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, elbette ki idarenin bu kurallara uyarak çalışması lazım, elbette ki hepimizin bu hassasiyeti göstermemiz lazım, ama bir bürokratın yapmış olduğu bir işlemden dolayı bir siyasi parti kapatmaya nasıl vicdanımız el veriyor? Dava açarız, hayır idari davası açarsın, Yargıtaya gidersin, Danıştaya gidersin, Anayasa Mahkemesine gidersin, oradan İnsan Hakları Mahkemesine gidersin, yargı yolu açılmıştır. Dolayısıyla, gelin parti kapatmaya çalışmayalım, kapatmamaya çalışalım beraber, ölçü bu olmalıdır ölçü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - E, o  zaman “Kapatılmaz” diyelim.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Partileri kapatma, demin dedim idam demektir, onları öldürmek demektir, bırakın millet kendisi öldürsün partisini öldürecekse!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Öyle yazalım.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Ha öyle.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Öyle getir. Niye getirmedin öyle. Komisyonda söyledim, niye getirmedin?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Öyle yazalım, ver önerge, yazalım getir, getir ver.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Söyledim orada, niye getirmedin?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Getirdin mi orada, verdin mi?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Komisyonda söyledim orada.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Geldin oraya, niye getirmedin?

BAŞKAN – Evet, Sayın Kuzu, lütfen karşılıklı konuşmayalım lütfen.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Komisyonda üç gün çalıştık, önerge verin önerge, verseydiniz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Niye getirmedin öyle? Yüreğin yok çünkü, dediğine sen de inanmıyorsun. “Parti kapatılmaz.” diyelim, inanmıyorsun.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, benim söylediklerim samimi düşüncelerimdir ve hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum, işin doğrusu budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki Sayın Kuzu, çok teşekkür ederiz.

Hükûmetin söz talebi var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şandır buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Başkan “Muhalefet partileri” diyerek bizi de içine alan bir ithamda bulundu “Varsa getirsinler” dedi. Müsaade ediniz.

BAŞKAN – Efendim “Varsa getirsinler” demek “Değişiklik önergeniz varsa getirin, orada görüşelim.” dedi, o bir sataşma değildir, partinizden falan bahsetmedi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır Sayın Şandır, böyle bir hakkın kullanılmasını bu şekilde istismar ettirmem, kusura bakmayın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz…

BAŞKAN – Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Lütfen oturun… Lütfen oturun Sayın Şandır. Ben İç Tüzük’e uygun taleplerinizi her zaman değerlendirdim, bu talebiniz İç Tüzük’e uygun değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bakın bir yanlış yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır efendim, ben yanlış yapmıyorum, İç Tüzük’e uygundur yaptığım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu tartışmanın muhatabı siz değilsiniz.

BAŞKAN – Gayet  tabii değilim. Ben İç Tüzük’e uygun Meclisi yönetiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bana atfedilen yanlış bir fikir var.

BAŞKAN – Efendim, lütfen oturun. Hayır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “Otur” demekle oturulmaz Sayın Başkan. Ben bir Grubun sözcüsüyüm.

BAŞKAN – Efendim, demin grup adına çıktınız, konuştunuz, düşüncelerinizi paylaştınız. Lütfen… Lütfen oturun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, beni izam eden bir açıklamada bulundu.

BAŞKAN – Sayın Şandır, sizin şahsınıza ve partinize bir sataşma olmamıştır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şahıs değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, şahıs değil grubu temsil ediyor. Ne demek şahsına?

BAŞKAN – Efendim, yok böyle bir şey. Hangi sebeple sataşmada bulunulacağı ve söz verileceği İç Tüzük’te yazılı. Lütfen yapmayın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Efendim, hatibi davet ettim şimdi. Lütfen sakin olun. Hükûmet adına Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Sayın Çiçek’e söz verdim. Lütfen oturun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama önce bana saygılı olmak durumundasınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, sen önce gruba da bir saygılı olun, sadece Hükûmete saygı değil, milletvekillerinin hepsine saygı duyacaksınız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben oturmadan bir başkasını kürsüye davet etmenizi saygı noktasında değerlendirmekte zorlanıyorum.

BAŞKAN – Efendim, ben sizi dinledim, ne şahsınıza ne partinize herhangi bir sataşma yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Oldu. Sayın Burhan Kuzu diyor ki…

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Önerge verin.

BAŞKAN - Talebiniz İç Tüzük’e uygun değil. Uygun olsa her zaman veririm. Üstelik demin verdim, sataşma nedeniyle size söz verdim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Kuzu diyor ki…

BAŞKAN - Lütfen… Lütfen efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Burhan Kuzu diyor ki: “Muhalefet partileri parti kapatmak noktasında bir teklifleri varsa getirsinler.” Getirelim, konuşalım…

BAŞKAN – Efendim, lütfen, muhalefet partisi Türkiye’de çok. Sizin kastettiğiniz... (MHP ve CHP sıralarından gürültüler) O kadar çok muhalefet partisi var ki. Lütfen oturun yerinize… Lütfen oturun… Bu kadar işi sulandırmayın, lütfen. Arkadaşlar, lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Başkan, elinizle hareket etmeyin. Elinizle niye bizi işaret ediyorsunuz?

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Öyle şey mi olur?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Nasıl işaret ediyorsunuz elinizle ya!

BAŞKAN – “Parti dedi, beni kastetti.” Öyle bir şey olabilir mi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Oldu efendim.

BAŞKAN - “Partilerden bahsetti, beni kastetti, bana söz verin.” Öyle bir şey olur mu?

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Lütfen efendim, olmaz öyle şey.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Beni kastetti.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Şandır, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Konuştuğumuz konu parti kapatma…

BAŞKAN – Lütfen oturun yerinize.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Allah aşkına, bu işe kendinizi katmayın; siz bu işi yönetin…

BAŞKAN – Ben yöneticiyim ve İç Tüzük’e uygun yönetiyorum. İç Tüzük’te sataşma nedeniyle, hangi nedenle söz verileceği bellidir. Ne şahsınızdan bahsedilmiştir ne partinizden bahsedilmiştir ne partinizin tüzel kişiliğinden bahsedilmiştir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bizi muhalefet partisi olarak kabul etmiyor musunuz?

BAŞKAN - O nedenle, İç Tüzük’e göre size söz vermem mümkün değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bizi muhalefet partisi olarak kabul etmiyor musunuz?

BAŞKAN - Siz benim yerime burada olsanız siz de söz veremezsiniz çünkü İç Tüzük izin vermiyor. Lütfen oturun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bizi muhalefet partisi olarak kabul etmiyor musunuz?

BAŞKAN – Efendim, lütfen…

Sayın Çiçek, buyurun.

On dakika efendim süreniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, şimdiye kadar hiçbir muhalefet partisine uyarı cezasını vermiyorsun. Bana niye verdiniz? İşte, sen böyle düşünüyorsun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Meclisi yönetecek kabiliyette değilsin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Oturun… Sayın Genç, oturun lütfen.  Oturun…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bence de o yeteneğiniz yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, işte, sizin yönetiminiz bu türlü bir çıkışı da beraberinde getirdi.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tarafsızlığınız yok sizin, siz AKP militanı olmuşsunuz.

BAŞKAN – Evet…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum değerli milletvekilleri.

Önemli bir konuyu tartıştığımızdan hiç şüphe yok.

Sayın Şandır’ın ifade ettiği bir husus var, ben de ona katılarak ifade ediyorum…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Dört tane parti değiştir, ondan sonra burada ahkâm kes!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Eğer bu önemli konuyu tartışacaksak, müzakere edeceksek birbirimizi anlamamız ve soğukkanlı olmamız gerekir. Benim söylediğim yanlış olabilir, sizin söylediğiniz daha doğru olabilir. Birlikte, soğukkanlı bir şekilde böylesine önemli bir meseleyi tartışıp bir sonuca varabiliriz diye düşünüyorum.

Evvela, hepimizin kabul ettiği bir husus var, bir Anayasa hükmü: Siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru. Bunu Anayasa’ya yazdık ama kolayca da siyasi partilerden vazgeçebilecek bir siyaset hukuku oluştu. Temel tartışma buradan çıkıyor. Yirmi beşe yakın parti kapatılmış. Tüm Avrupa’da kapatılan parti sayısı altı, bizde ise yirmi beş. (MHP sıralarından gürültüler) Dolayısıyla, iki şeyi birleştirmemiz gerekiyor. Vazgeçemeyeceğimiz böylesine önemli bir kurumu, bir siyasal kurumu teminat altına almak, partilerin varlığının sürdürülmesini esas kabul etmek, kapatmayı da istisna kabul etmektir. Elbette partiler yanlış yapıyorsa bunun ilkelerini, usullerini doğru tespit eder, kapatılması gerekiyorsa kapatılır diyebiliriz ama bunu her vesileyle, her fırsatta değil olabildiğince istisnai bir hüküm hâline getirmemiz gerekir. Bunun sebebi şudur değerli arkadaşlarım: Çünkü, anayasal demokrasi ancak siyasal partiler yoluyla varlığını sürdürebilir ve demokratik devletin vazgeçilmez iki koşulundan bir tanesi genel seçim, ikincisi de siyasi partilerdir. Siyasi partiler, yeri bir başka organizasyonla doldurulamayacak kadar da vazgeçilmez kuruluşlardır. O nedenle, yapacağımız düzenlemelerin bu beklentileri karşılayacak düzenlemeler olması gerekmektedir.

Siyasi partilerin bir başka özelliği, önemi ise örgütlenme özgürlüğünün bir somut şekli olmasıdır ve aynı zamanda ifade özgürlüğünün de örgütlenmiş bir şeklidir. En temel hak ve özgürlük ise ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü. Nitekim, Avrupa Birliğiyle ilgili müzakere sürecinde de en çok vurgu yapılan husus, ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması. Bununla ilgili olarak da en fazla üzerinde durulan konu siyasi partilerdir. Tabiatıyla söylenen husus, Sayın Kuzu’nun söylediği doğru, eğer bir siyasi partinin toplumsal gerçekliği yoksa, dayanağı yoksa, taraftarı yoksa sadece tabelası kalır, kendisi siyasi hayatta bitkisel hayata girmiş demektir. Onun için eğer toplumsal gerçeklik ise ve tabanı varsa, taraftarı varsa, partilerin kapatılmış olması tek başına   -eğer bir sorun çözme aracı olarak bunu kullanıyorsak- sorunu çözmüyor, tam tersi toplumda başka türlü travmalara da sebebiyet veriyor. Yirmi beş parti kapatıldıktan, bu mahkeme kararıyla, bir de darbelerin sonucu kapatılanları hesaba kattığımızda Türkiye’de partisi kapatılmamış hiçbir siyasal kesim yok. O nedenle bunu oturup yeni baştan düşünmüş olmamız gerekir diye düşünüyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İki kesimin partisi kapatılıyor sürekli.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Şimdi, bu getirilen düzenlemede parti kapatmayla ilgili kriterlerde bir değişiklik söz konusu değildir. 68’de ve 69’da ne varsa bu aynen korunmuştur; bunu herkesin, vatandaşlarımızın iyi bilmesi gerekiyor.

Peki, getirilen ne burada? Evvela bir usul kuralı getiriliyor. Biraz evvel de ifade edildi, ben de geçmişte buna çok vurgu yaptım. Bir partinin kapatılması demek o tüzel kişiliğin idamı demektir. Geçmişte de gerçek kişilerin idamına karar veren Parlamentoydu. Geçtiğimiz dönemlerde bunu Anayasa’dan çıkardık, idam artık Türkiye’de söz konusu değil. Dolayısıyla gerçek kişilere, onların idamına karar veren Parlamento onun yetkisindeydi, şimdi deniyor ki tüzel kişiliğin idamına gidilecek sürecin başlayıp başlamamasına karar verecek olan da Parlamento olsun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bir Bakanın yapacağı benzetme mi bu? Şu benzetmeye bak!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Şimdi bir düzenleme; buna yanlış diyenler olabilir, benim onlara itirazım yok ama konuyu doğru anlamak ve anlatmak adına ifade ediyorum.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Yargı yerine şimdi yasamayı alıyorlar, bunu hukuken bir anlatsana ya!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Evet, idama gidecek sürecin başlatılmamasına Parlamento karar versin. Neden? Şimdi burada göz ardı edilen husus şu: Parlamento karar verirken bu suç var mıdır, yok mudur; gerçekten bu parti odak olmuş mudur, olmamış mıdır tarzındaki bir hukuki denetim yapacak değildir. Böyle bir davanın açılmasında kamu yararı var mı, milletin menfaati var mıdır, yok mudur diye bir değerlendirme yapacak.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Kamu yararını kim tayin edecek?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Elbette bu değerlendirmeyi Türkiye’de yapabilecek olan tek kurum, tek kuruluş, yegâne kuruluş da Parlamentodur ve böyle olmalıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Zaten hukuki denetimi Anayasa Mahkemesi yapacak, onda tereddüt yok. Onun için, dolayısıyla ortada kaybolan bir şey yok.

Kaldı ki, bu Parlamento –hep, baştan beri ifade ediyoruz- burada görev yapan tüm arkadaşlarımız, ister bugün ister geçmişte, sorumluluk sahibi olan insanlar, ettiği yemine sadakat gösteren, göstermesi  gereken insanlar -hepimiz bu gayretin, bu çabanın içerisindeyiz- ülkenin birliği, dirliği ve kapatılma sebepleri açısından bir  durum zuhur ettiğinde gerekli siyasi iradeyi gösterir, siyasi kararı verir, bu mekanizmayı da başlatır, bundan da kimsenin şüphesinin olmaması lazım.

Şimdi, geldiğimiz noktada sıkıntı nerede? Biz ayrı bir galakside yaşamıyoruz, dünya cemiyeti içerisinde, dünya devletleri içerisinde itibarlı bir ülkenin mensuplarıyız, bir milletin mensubuyuz ve çok önemli bir devletin vatandaşlarıyız. Bu açıdan bakıldığında, dünyada en çok, içinde yer almaya çalıştığımız Avrupa açısından en çok, parti kapatılan ülke olması hasebiyle değerlendirmeler var. Ne deniliyor? Bunlardan bir tanesi, bu sürecin başlatılmasının çok keyfî olduğu yolunda bir tespit var. Bunu önleyecek bir demokratik kontrole ihtiyaç var. Getirilen bu model demokratik kontrol. Eğer        -bir hukuki kontrol değil, onu ifade ettik, demokratik kontrol- bu sisteme itiraz varsa, biz böyle düşündük, milletvekili olarak, altında imzası olan bir kişi olarak ifade ediyorum, biz böyle bir yöntem bulduk. Bunu eksik bulabilirsiniz, yanlış bulabilirsiniz. Soğukkanlı olma adına, bir teklif varsa hakikaten yapabiliriz. Yapabiliriz. Ne zaman?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Söylüyoruz: Parti kapatılamaz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Bakınız, ben bir şey ifade edeceğim. Yapabiliriz, hiçbir şey geç değil. Bu müzakereyi yaparız -bir defa daha konuşacağız- buradan sonra yine toplantı yaparız; getirilen bir metin varsa orta yerde, bunu daha ileriye götürecek…

Burada iki şey gözeteceğiz:

Bir: Partilerin kapatılması istisna olmalıdır, partilerin varlığı sürdürülmelidir. Bunu teminat altına alacak ama yanlış yapıldığında da bunu bir şekilde neticeye götürecek bir mekanizma diyorsanız bunu görmek istiyoruz, bu olmadı hakikaten. Şimdi, ben, gelen önergelere de baktım, getirilen önergelerde “Metinden çıkarılsın.” deniliyor. Metinden çıkarılması problemi çözmüyor. Problemin parçası olmak yerine çözümün parçası olmak adına sesli düşünebiliriz, birlikte düşünebiliriz; birlikte başkaca yollar ve yöntemler de bulabiliriz ama şu doğru değil, eğer bunu doğru kabul ediyorsak bu yanlış: Türkiye’de bir partinin kapatılıp kapatılmaması bir tek kişinin vereceği karara bağlı olamaz. Böylesine önemli sonuçlar doğuracak...

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Savcı davayı açıyor, kararı mahkeme veriyor. Tek kişi mi veriyor?

BAŞKAN – Sayın Mengü, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – …toplumsal dokuyu zedeleyen, siyasetin kurumsallaşmasını önleyen, demokrasiye en ağır darbeleri vuran, kapatma gibi bir sonuca götüren iş bir tek kişinin… Görev yapan bugünkü, bundan evvelki şahıslarla, başsavcılarla alakası olmaksızın ifade ediyorum.

ATİLLA KART (Konya) – Güçlendirelim o mekanizmayı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sistemin temeli yanlış.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – O kendisi kapatmıyor, mahkeme kapatıyor. Niye saklıyorsun bunu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Yani bir tek kişinin kararı ile bir tüzel kişiliği, arkasında 10 milyon, 15 milyon, 20 milyon seçmeni olan bir partiyi bir tek kişinin iradesine bağlı olarak idama götürebiliyorsanız yanlışlık buradadır, bunu savunamayız. Gelin bunu savunmayalım ama doğrusu neyse siz de teklif getirin, bunu herkesin önünde söylüyorum. Bakın, üç aydır konuşuyoruz bu konuyu bir tek teklif gelmedi. Gelen teklif, önergeler olarak: “Bunu metinden çıkaralım…” Çıkaralım ama bugünkü hâl de hâl değildir. Bu doğru değildir. Bu Türkiye’de demokrasi açısından çok sakat bir durumdur.

Onun için demek istediğimiz konu… Üzerinde soğukkanlı düşündüğümüzde çözüm bulma imkânımız var. Bizim getirdiğimiz konu, bir endişe kaynağı olacak bir konu değildir. Bakınız, burada sadece siyasi kontrol yapılacak, kamu yararı açısından fayda var mıdır, yok mudur? Bunu da bu Meclis değerlendirmesin de hep atanmışlar mı değerlendirsin? Hep, sadece, kamu görevlisi durumunda olan bir kişi mi değerlendirsin? Biz niye değerlendirmeyelim? Batı’daki örnekleri de bu. Sistemi başlatan siyaset kurumudur, ya hükûmetlerdir ya da parlamentolardır.

ATİLLA KART (Konya) – Öyle değil, öyle değil.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Almanya’daki olan durum da budur, İspanya’daki olan durum da budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çiçek, size de ek süre veriyorum efendim. Lütfen sözlerinizi tamamlayın.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın Başkan, ben meramımı ifade etmeye çalıştım, görüşlerimi de ifade ettim. Gerçekten, soğukkanlı, bu müzakereleri sürdürebilirsek, birbirimizi anlayabilirsek endişeye mahal yok, çözümü bulabiliriz çünkü her türlü çözümün bulunabileceği yer burasıdır, buna inanmak lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) En kalıcı çözümü Türkiye Büyük Millet Meclisi bulur. Gelin, Meclisi bu türlü önemli konuda çözüm dışında tutan, dışlayan bir tutum içerisinde olmayalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çiçek, çok teşekkür ederim.

Şimdi, şahıslar adına Sayın Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun efendim.

Sayın İçli, kişisel söz talebinde bulundunuz. Sürenizin beş dakika olduğunu biliyorsunuz herhâlde. Bir dakika da ilave süre vereceğim. İnşallah, o süre içerisinde meramınızı anlatırsınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Peki, Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu beş dakikalık sürede meramımı anlatmaya çalışacağım.

Şimdi, tabii, burada artık bir parti kapatılsın mı, kapatılmasın mı noktasının ötesinde şunu tartışıyoruz: Önümüze dayatılan bu 8’inci madde doğru mudur, yanlış mıdır? Önümüzdeki bu Anayasa teklifinin en can alıcı maddelerinden birisi budur.

Değerli arkadaşlarım, 82 Anayasası halk oylamasına sunulduktan sonra bu madde iki kez değişmiş. Birinci değişiklik 23/7/1995 tarihinde, ikinci değişiklik, Sayın Meclis Başkanının, benim ve Sayın İyimaya’nın da içinde bulunduğu Partilerarası Uzlaşma Komisyonunda tartışılıp bu madde, 69’uncu madde değişikliğe uğradı. Sadece bu madde değil, Anayasa Mahkemesinin siyasi partileri kapatmayla ilgili çoğunluğu da beşte 3’e getirdi yani zorlaştırıldı ama ona rağmen siyasi partiler meselesi tartışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi zaman çok dar ama ben size uymakla yükümlü olduğumuz -hep bunun ısrarla altını çiziyorum- Anayasa Mahkemesi kararlarından söz edeceğim. Birincisi, AKP’nin kapatma davası, daha mürekkebi kurumadı, elimde; ikincisi, DTP’nin kapatma davası. Her iki kapatma davasında Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 68’inci maddesini ve 69’uncu maddesini Anayasa’nın 14’üncü maddesiyle birlikte düşünülmesi gerektiğini, bu, ayrıca Anayasa’nın değişmesi teklif edilemez hükümlerinden olan cumhuriyetin ilkeleriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini hep tartışmıştır.

Bakın, Resmî Gazete’nin 738’inci sayfasının, bir, iki, üç, dört, beşinci paragrafının son cümlesi: “Böylece siyasi partilerin diğer tüzel kişilerden farklı olarak kuruluş ve faaliyetlerine ilişkin esaslar Anayasal güvenceye kavuşturulmuş, kapatılmalarına yol açabilecek nedenler ise Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını engelleyen düzenlemede gösterilerek tek tek sayılmış, yasa koyucuya bunların dışında düzenleme yapmaya elverişli bir alan bırakılmamıştır.” diyor.

Yine, Anayasa Mahkemesi, Resmî Gazete’nin 739’uncu sayfası, AKP kapatma davası, bir, ikinci paragrafında şunu söylüyor. Hızla okuyorum. Üstte 68’i değerlendiriyor. “Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrasında korunan ilkelere temel esasları itibarıyla aykırı olması, bu ilkeleri ortadan kaldırmayı amaçlaması ve bu nitelikleriyle demokratik yaşam için doğrudan, açık ve yakın tehlike oluşturması durumunda siyasi partilerin kapatılmasına elverişli ağırlıkta olduğu kabul edilir.”

Yine, 740’ıncı sayfasının ikinci paragrafının son cümlesinde: “Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrasında siyasi partilerin tüzük, program ve eylemlerinin yalnızca laikliğe veya demokrasi ilkesine değil, demokratik, laik cumhuriyet ilkesine aykırı olamayacağı belirtilerek, her iki kavramın birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliğini somutlaştırdığı görülmektedir.” dedikten sonra, 10 ve 42’yle ilgili Anayasa değişiklik teklifini ve yasalaşmayı AKP’nin odaklaşması olarak kabul etmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu, AKP kapatma davası. Daha sonra DTP kapatma davasında da bu maddeleri tartışmıştır.

Hep söylüyorum, Anayasa/153, son. Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme, yargı, bütün herkesi bağlar, o konuyla ilgili tabii Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra. Ama Anayasa Mahkemesinin kendi verdiği içtihat daha mürekkebi kurumadan bunu mutlaka dikkate alacaktır. Nedir buradaki tehlike olay? Bir fıkra getiriyorsunuz: “Meclis çalışmalarındaki oylar ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin eylem ve işlemleri odaklaşmanın tespitinde gözetilemez.” Şimdi, değerli arkadaşlarım, idare deyince sadece hükûmeti almayacaksınız. Van Belediyesi, İstanbul Belediyesi, Diyarbakır Belediyesi, Ankara Belediyesi bir idari eylem, işlem yapacak, küçük belediyeler de yapacak, hükûmet de yapacak. Siz bunları şimdi ne yapıyorsunuz? Anayasa Mahkemesinin 701 sayfa… DTP’de de aynı gerekçe vardır. Diyorsunuz ki: “Biz biliriz.” Bunu inanarak yapanlara diyeceğim bir şey yok. Ama -Sayın Başbakan şimdi odasından bizi izliyordur- Sayın Başbakanı yanıltarak, “demokrasi” filan denilerek bu getiriliyorsa bu çok vahim bir olaydır. O zaman şunu söylerim her zaman söylediğim gibi: İçinizden birileri partinizin kapatılmasını istiyor. Bir kere ben bunu, böyle bir tespiti yaparım. Ama bu işi bilmeyenler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, size de bir dakika ilave süre veriyorum.

Lütfen tamamlayın.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Toparlayacağım Sayın Başkanım, aynı hoşgörüyü gösterirseniz. Sağ olun.

Şimdi, birincisi bunu söyleyeyim.

İkincisi: Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yargı işlevi veriyorsunuz. Siyasi Partiler Yasası’nda, Anayasa’da suçun maddi ve manevi unsurlarını değerlendirecek olan yargı organıdır. Yasama organının bir yargı işlevi yoktur. Zaman yok, bunu da söylüyorum.

Başka bir olay: Şimdi, bakın, reddi hâkim ve hakimlikten çekilme diye müesseseler vardır. Bir kişi kendisi, ailesi ve hasımları hakkında soruşturma yapamaz, kovuşturma yapamaz. Siz burada, bir siyasi partinin kendisi hakkında, kuracağınız komisyonla soruşturma, kovuşturma yaptırıyorsunuz. Ben size karşı olabilirim, hasmınızım sizin. Ben bu komisyonda aleyhinize oy kullanırsam bu demokratik mi olacaktır? Onu da geçin.

Bir başka olay: Bu getirdiğiniz düzenlemeyle, adam öldüren kişiye diyorsunuz ki: “Sizin hakkınızda dava açayım mı, açmayayım mı?” Yani Anayasa’nın 14’üncü maddesini birisi iğfal edecek, sonra diyeceksiniz ki o siyasi partiye… Üzerinize alınmayın, Anayasa’nın 14’üncü maddesi sadece laiklik değil, bölünmez bütünlük var, hukuk devleti ilkesi var, hepsi var. Şimdi, biri bunları yapacak, iğfal edecek, sonra diyeceksiniz ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, selamlamanız için bir kez daha mikrofonu açıyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Tamam, hemen toparlıyorum.

Sonra bundan, değerli arkadaşlarım, izin alacaksınız. Bir de bu kararları, komisyonun kararını yargı denetimine kapatıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa yapmasını, tüzük yapmasını, yasa yapmasını, milletvekilliği dokunulmazlığıyla ilgili bütün işlemlerini yargı denetimine açıyorsunuz da Anayasa’nın 14’üncü maddesine aykırı eylemlerle ilgili faaliyette bulunan bir siyasi partiyi neden yargı yetkisine kapatıyorsunuz? Bunlar birbiriyle çelişen olaylar.

Benim burada Sayın İyimaya’ya, bu beş dakikada, Sayın Bakana, Sayın Cemil Çiçek’e, Sayın Kuzu’ya Anayasa Komisyonu Başbakanına söyleyeceğim çok şeyler var ama İç Tüzük bağımsız olan bir milletvekiline işte beş dakika süre hakkı veriyor ama maddeler olarak aktardığım düşüncelerim umarım kafanızdaki bazı soru işaretlerine yanıt vermiştir diyorum, sabrınızı için teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İçli, ben de teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük 72’ye göre verilmiş iki önerge var görüşmelerin devamını amaçlayan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bana disiplin cezası verdiniz, ben savunma istiyorum.

BAŞKAN – Vereceğim, vereceğim efendim, unutmuş değilim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Vereceksen şimdi ver canım.

BAŞKAN – Onun tayinini ben yaparım. Aynı birleşim içerisinde verilir; ben tayinini yaparım, lütfen oturun yerinize.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 8. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.

                                   

                       Kemal Kılıçdaroğlu           Hakkı Suha Okay                        Ali Rıza Öztürk

                             İstanbul                               Ankara                                       Mersin

                            Ali Koçal                          Yaşar Tüzün                             Bilgin Paçarız

                           Zonguldak                             Bilecik                                        Edirne

                                                                Malik Ecder Özdemir

                                                                          Sivas

Gerekçe:

Anayasa teklifi ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir.

Anayasa değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız Türkiye'de bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir somut sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir. Yani Anayasa değişikliğinin içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir.

Anayasa değişikliği teklifi, halkın değil, siyasi iktidarın gündemidir. Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma amacını gütmektedir.

Bu Anayasa değişikliği siyasi iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyasi parti tarafından desteklenmemektedir.

Bu Anayasa değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya yönelik bir tekliftir. Türkiye'yi ayrıştıran, Türkiye'yi parçalamaya yönelik çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.

Anayasa değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline maddeleri teker teker oylama hakkı verilirken, milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz.

Bu anayasa değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir. Toplum kesimlerinin desteği yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe dönemlerinde Anayasa dayatılır.

Bu Anayasa değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın hegemonyası altına alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.

Bu Anayasa teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve bakanları Yüce Divan'da aklanmaya yöneliktir. Çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir düzen kurulmaktadır.

İdarenin eylem ve işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya konularak, siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde kaldırılırken, siyası iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir. Bu düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık getirilmektedir.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi hâline getirilmiştir. Adalet Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken, başka bakanlık memurlarının da HSYK'ya dahil edilmesi ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir noktaya taşınmıştır. Yine hâkim ve savcıların soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal birlikteliğe zarar verir. Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki belirli bir zaman diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendi iradesini istismar eden siyasi partilere mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını sorar.

Bu açıdan söz konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik Teklifinin 8. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.

                             

                       Faruk Bal                               Oktay Vural                           Mehmet Şandır

                        Konya                                         İzmir                                       Mersin

                                         Behiç Çelik                              S. Nevzat Korkmaz

                                            Mersin                                            Isparta

Gerekçe:

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,

tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

Bu sebeple; Milliyetçi Hareket Partisi

"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

Seçimler sonunda oluşacak Meclisin ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

Bu kapsamda, Milliyetçi Hareket Partisi

Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, Milliyetçi Hareket Partisinin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hâle getirmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi:

Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmesini talep etmektedir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük 72’ye göre verilmiş, aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme aldığım iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hükûmet olarak ülke ve Meclis gündeminin 1’inci sırasına getirdiğiniz bu Anayasa değişikliği teklifi çerçevesinde şayet arzu ettiğiniz değişiklikler gerçekleşirse toplumumuzu meydana getiren sosyal dilimlerin, esnaf, memur, çiftçi, emekli, işçi, sanayici ve diğerlerinin özellikle son iki üç yıldır çekmiş olduğu sıkıntılar son bulacak mıdır? Örneğin, yoksulluk sınırının altında yaşayan 28 milyon ve açlık sınırının altında yaşadığı söylenen 14 milyon civarında insanımızın sayıları hangi seviyelere düşebilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, farzımisal bir başbakan ülkenin bölünmez bütünlüğüyle ilgili olarak anayasal bir suç işlese dahi bu düzenlemeyle partisi kapatılmayacaktır. Teröre, şiddete bulaşmış ve demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yıkım suçu işlemiş partilerin kapatılmaması bir rejim tehlikesi yaratmaz mı? Bu tehlikeye karşı devleti nasıl korumayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, getirilen bu değişiklikle artık siyasi partiler hangi suçu işlerlerse işlesinler kapatılmayacakları ortadadır. Demokrasilerde doğru olan, esas olan herkesin kurallara uyması mıdır, yoksa suçu suç olmaktan çıkarmak mı gerekiyor?

Yirmi dört tane siyasi partinin Anayasa Mahkemesince kapatıldığı söyleniyor. Doğrusu, iki parti kapatılmıştır. Bir; bölücü partiler kapatılmıştır. İki; dini siyasete alet eden partiler kapatılmıştır. Her ne kadar adları farklı da olsa mayaları aynı olan partilerdir bunlar.

Sayın İyimaya “Eğer savcılar -suç işleyen parti varsa- bunu araştırdığında Meclis niye izin vermesin?” diyor. Öyleyse eğer bugün evrakta sahtekârlık, ihaleye fesat karıştırmaktan dolayı Başbakan hakkında savcıların düzenlediği fezleke var. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu izni niye vermiyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Çiçek’e soruyorum:

Sayın Cumhurbaşkanı ülke dışına ziyarete çıkarken ve basına da yansıdığı şekilde “Mecliste diyalog kalmamıştır. Gerilim ve seçim sürecine girmiş bu Meclisin anayasa yapma imkânı kalmamıştır.” ifadesinden sonra, Sayın Başbakan bu açıklamalara kızmış, hiddetlenmiş ve bu düşünceye karşı sert açıklamalarda bulunmuştur. Bu durum üzerine hızlı ve acil olarak anayasa siparişi veren Başbakan, Meclis içinde ve Meclis dışında konsensüs aramadığı gibi, tasarıyı Meclise dayatmıştır.

Bu bağlamda;

1) Bu dayatma anayasa ile Sayın Başbakan kime ve neyi ispat etmek istemektedir?

2) Bu dayatma ile Sayın Cumhurbaşkanının sözleri boş mu çıkartılmak istenmektedir?

3) Kamuoyunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hasan Özdemir, buyurun.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Parti kapatmanın âdeta suç olmaktan çıkarılacağı AKP’nin hazırladığı bu Anayasa değişikliği ile yirmi altı yıldır ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı göz dikmiş bölücü terör örgütüne taviz verilmiş olunmayacak mı?

Bu değişiklikle, suç işleyen bazı milletvekilleriyle ilgili dokunulmazlıklara bir de parti dokunulmazlığının eklenmesini mi istiyorsunuz, yoksa bölücülüğün ve antilaik hareketlerin âdeta odağı olan partilerin devamından mı yanasınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, muhtemelen yapılacak referandumun ekonomik maliyeti ne olacaktır?

8’inci maddeye göre parti kapatılması hâli mevcut mudur, varsa bunlar nelerdir?

Milletvekillerinden kurulacak olan… Parti kapatılma talebinden sonra komisyonun kurulmasını doğru buluyor musunuz? Partilerden 5’er kişiyi kim belirleyecektir?

İktidar partisine küçük partiler kurdurarak rakiplerini kapatma imkânını vermiyor musunuz?

Parti kapatma ya da kapatmamayla ilgili, başsavcı ve 11 kişiden oluşan mahkeme karar vermektedir ancak parti kapatma ya da kapatmamayla ilgili yasa teklifini 336 kişiyi temsilen Sayın Başbakanın vermesini ne kadar demokratik buluyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kuzu, buyurun.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Cengiz’in, Cumhurbaşkanıyla ilgili olarak “Anayasa’yı değiştirme konusunda diyalog kalmamıştır.” sözü… Evet, Sayın Cumhurbaşkanımızın böyle bir beyanatı oldu ama o sıfır, yeni bir anayasa, tümden bir anayasa yapma konusunda söyledi. Daha sonraki açıklamalarında bunun kısmi değişiklik için olmadığını belirtti. Sayın Başbakanımızın da buna kızdığını falan hiç duymadık, hiç böyle bir şey olmamıştır. Bu kısmi değişiklik de bu çerçevede getirilmiştir.

İkinci bir husus: Sayın Yıldız’ın, özellikle referandumun mali boyutu… Elbette ki demokrasi bedava olmuyor, mutlaka bunun bir faturası olacak. Gönlümüz ister ki referandum olmadan bu Meclisten bu iş çıksın. Bu mali durumu düşünen arkadaşlarımız biraz bu açıdan da baksınlar, 367 rakamını bulursak ondan kurtulur.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, kaç paraya mal olacak referandum?

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Tabii, kurulacak olan 20 kişilik komisyon -şu ana göre söylüyorum, bunun altını çiziyorum özellikle- talep tarihindeki parti grupları olarak gözüküyor yani talep edildiği anda zaten o hukuken donmuş oluyor; mevcuda göre oluşturulmuş olacak, o bölünmeler hesaba katılmayacak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çiçek.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evvela, bu parti kapatmayla ilgili olarak “Bazı fiillerin suç olmaktan çıktığı.” tarzındaki iddia kesinlikle doğru değildir. Anayasa’nın 68’inci maddesinde ve 69’da ne varsa, parti kapatmayla ilgili kriterler, kıstaslar, onlar aynen duruyor.

İkincisi: “Suç” tabiri genellikle ceza hukukuyla ilgilidir ve suçu da gerçek kişiler işler, kural olarak. Dolayısıyla kişinin işlediği ya da işleyeceği fiil ceza hukuku anlamında suç teşkil ediyorsa , neticede bunun cezası dün verildi, bugün verilir, yarın da verilecektir. Bu düzenleme bir hukuka uygunluk sebebi getirmiyor. Bir partiye mensup olmak hiç kimseye suç işleme ayrıcalığı da getirmiyor; bu da doğru bir husus değildir.

Bir başka husus şudur: Ceza Kanunu’nda ne suç olarak belirlendiyse, bunu sade vatandaş olarak işlediğinizde de suçtur, bir partiye mensup olarak işlediğinizde de suçtur. Burada gerçekle bağdaşmayan, düzenlemeyle de irtibatı olmayan bir algılama var; bunu doğru bulmuyoruz.

Bir başka soru şudur: Anayasa metinleri ekonomik tedbir paketleri değildir, bunlar kanun mevzusudur veya idari tasarruflarla olan hususlardır. Anayasal düzenlemeler, bir devletin temel düzenini, uyulması gereken temel normları, en üst normları düzenleyen metinlerdir. Dolayısıyla bu açıdan soru, tam da bu konuyla doğrudan irtibatlı değil.

İkincisi: Eğer, toplumun belli kesimleriyle ilgili olarak bir kısım tedbirler alacaksanız bugünkü çalışma ona mâni bir durum da teşkil etmiyor, zaten hükûmetler bu tedbirleri alıyor, almaya da devam ediyor.

Üzerinde durduğumuz metin bir Hükûmet tasarısı değil zaten, bir tekliftir; yeterli sayıda imzayla Parlamentonun önüne gelmiştir, Hükûmetle bir alakası yok. Sadece biz, İç Tüzük gereği, Hükûmet olarak burada bulunuyoruz, geçmiş uygulamalarla ilgili olarak; değilse, bunu Hükûmetle bağlantılı bir metin olarak değerlendirmek fevkalade yanlıştır. Ama bir Hükûmet üyesi olarak bu metnin altında benim de imzam var. Söylediğim düşüncelerin önemli bir kısmı, bu hazırlıklarda bulunmuş olmam ve metnin altında imzam olması sebebiyledir.

Sayın Başkan, özellikle arkadaşlarımıza 68/4, Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrasında kapatma sebebi olarak ne yazıldıysa oradan bir kelime dahi çıkarılmamıştır. Herkesin bunu bilmesi lazım. Eğer bu metin, bu düzenleme korumaya çalıştığımız değerler açısından bir teminat teşkil ediyorsa bu teminat Anayasa’da kalmaya devam ediyor ama şunu da kabul etmemiz lazım ki: Burada belirlenmiş olan değerlerin en önemli teminatı vatandaşımızın kendisidir, milletimizin kendisidir. Milletten daha büyük bir teminat da asla ve asla söz konusu olamaz. Bunu da hepimizin böylece kabul etmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım sorumuza cevap vermediler. Ben ısrarla sordum, kapatılan 24 partiden niye 2 tane ayrı ayrı gelenekten gelen partiler kapatılıyor?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Süre bitti, yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN – Yazılı olarak cevap vereceğini söylüyor efendim, yazılı olarak cevap verecek.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne zaman cevap verecek Sayın Bakan?

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, madde üzerinde on yedi önerge var. İç Tüzük gereği sadece yedi önergeyi işleme alabiliyorum. Yedi önergeyi okutacağım, sonra da önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bana söz verecek misiniz?

BAŞKAN - İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 8 nci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 69 uncu maddesinin 4 üncü fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu

                                                                                                                                   Siirt

"Siyasi Partilerin kapatılmasına ilişkin davalar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine, talebin, Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan her bir siyasi partinin sandalye sayıları oranında temsil edildiği yirmi üyeden müteşekkil komisyonun üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 8 nci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 69 uncu maddesinin 4 üncü fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                        Abdullah Çalışkan

                                                                                                                                Kırşehir

"Siyasi Partilerin kapatılmasına ilişkin davalar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine, talebin, Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan her bir siyasi partinin sandalye sayıları oranında temsil edildiği yirmi üyeden müteşekkil komisyonun üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 8 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 

                        Ayla Akat Ata                     Bengi Yıldız                              Hasip Kaplan

                            Batman                                Batman                                        Şırnak

                         Akın Birdal                         Nuri Yaman                            Sevahir Bayındır

                          Diyarbakır                                Muş                                          Şırnak

                                              Pervin Buldan                           Sırrı Sakık

                                                      Iğdır                                       Muş

Madde 8- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 69 uncu maddesinin üçüncü, dördüncü ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, altıncı fıkrasının sonuna "Meclis çalışmalarındaki oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin eylem ve işlemleri, odaklaşmanın tespitinde gözetilemez." cümlesi eklenmiş, dokuzuncu fıkrasındaki "beş yıl" ibaresi "bir yıl" şeklinde değiştirilmiş, beşinci, altıncı ve dokuzuncu fıkralarındaki "temelli" sözcükleri, onuncu fıkrasındaki "temelli olarak" ibaresi ile sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Siyasî partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın uygulanması kanunla düzenlenir. Siyasî partilerin malî denetimi Sayıştay tarafından yapılır. Sayıştay'ca siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. Sayıştay'ın bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir.

Siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin davalar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine, talebin Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte Mecliste grubu bulunan her bir siyasî partinin beşer üye ile temsil edildiği Komisyonun üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır. Meclis Başkanı, bu Komisyona Başkanlık eder; ancak, oy kullanamaz. Komisyonun kararları, yargı denetimi dışındadır.

İzin talebinin Meclise ulaşmasından itibaren otuz gün içinde Komisyon oluşturulur ve Komisyon, kararını izin talebinin Meclise ulaşmasından itibaren en geç altmış gün içinde verir. Meclisteki siyasî parti gruplarınca, izin talebiyle ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz. İzin talebini karara bağlayacak Komisyonun oluşumu, izin talebinin görüşülme usul ve esasları Meclis İçtüzüğüyle düzenlenir"

"Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin; uyarılmasına, neden olan üye veya yöneticilerinin üyeliklerinin düşmesine Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir. Devlet yardımından yoksun bırakılma, bağlı olduğu kapatma davasının ve kararının usulüne tabi olup tek başına dava konusu yapılamaz" Siyasi partilerin yargılanmasında tüzel kişi ile birlikte, hakkında yaptırım istenen gerçek kişiler de yargılama sürecine katılırlar.

Siyasi partiler resmi dil Türkçe ile yazışma ve çalışmalar yaparlar. Tüzük ve programlarını, seçim ve propaganda çalışmalarını resmi dil dışında farklı dillerde de yapabilirler. Siyasi partilerde cinsiyetler arası fırsat eşitliğini sağlamayı gözetir. Tüm karar organlarında cinsiyetler arası eşit temsil ve katılımı fiilen sağlayacak esaslara göre oluşur. Siyasi partiler tüzüklerinde belirtildiği takdirde eş başkanlık modelini uygulayabilirler. Siyasi partilerde Genel Başkanlık sürelidir. Parti içi demokrasi ve üye hukuku zorunludur. Adayların belirlenmesinde yüzde on kontenjan dışında kalanlar, tüm üyelerin katıldığı yargı gözetimindeki ön seçimle belirlenir. Seçim barajı ve hazine yardımı yüzde beşten fazla olamaz.

Bir siyasî parti, tüzük ve programına aykırı olarak şiddet uygular veya teşvik ederse, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun, sürekli işlenirse, reel ve yakın tehlike varsa o partinin büyük kongre veya genel başkan, merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Grup Genel Kurulu veya grup yönetim kurulunca benimsendiği yahut bu fiiller aynı şekilde doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde yargılanırlar.

Anayasa Mahkemesi, önceki fıkra hükümlerine aykırılık nedeniyle açılan davalarda, taraf olunan uluslararası sözleşmeler, Venedik Kriterleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ışığında karar verir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge aynı mahiyette. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 8. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

                            

                      Faruk Bal                              Oktay Vural                            Mehmet Şandır

                       Konya                                       İzmir                                        Mersin

             S. Nevzat Korkmaz                        Behiç Çelik                      Mustafa Kemal Cengiz

                       Isparta                                      Mersin                                    Çanakkale

                   Recep Taner                         Cemaleddin Uslu                          Osman Çakır

                        Aydın                                       Edirne                                      Samsun

                Osman Durmuş                        K. Erdal Sipahi                          Beytullah Asil

                     Kırıkkale                                     İzmir                                      Eskişehir

             Ahmet Duran Bulut                     Hüseyin Yıldız                         Hasan Özdemir

                      Balıkesir                                    Antalya                                    Gaziantep

                 Mehmet Günal                          Tunca Toskay                       Emin Haluk Ayhan

                       Antalya                                    Antalya                                      Denizli

                 Yılmaz Tankut                         Metin Çobanoğlu               Süleyman L. Yunusoğlu

                        Adana                                      Kırşehir                                    Trabzon

                  Ahmet Bukan                               Şenol Bal                              D. Ali Torlak

                       Çankırı                                        İzmir                                      İstanbul

                                                                    Ali Uzunırmak

                                                                          Aydın

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 8. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                  

                                             İsa Gök                                           Atilla Kart

                                              Mersin                                              Konya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 8. maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                          Ali Rıza Öztürk

                                                                                                                                 Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa değişiklik teklifinin 8. maddesi Anayasaya aykırıdır. Teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. 14.4.2010

                                                                                                                              Tayfun İçli

                                                                                                                               Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon Katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İçli, konuşacak mısınız efendim?

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, siz, bizim önergeyi de Anayasa’ya aykırılık önergeleriyle birlikte işleme aldınız…

BAŞKAN – “Metinden çıkarın.” değil mi efendim sizinki de?

OKTAY VURAL (İzmir) – “Metinden çıkartmak” ama Anayasa’ya aykırılık önergeleri ayrıdır efendim. Onların birlikte işleme tabi tutulması lazım. Bunun ayrı işleme tabi tutulması lazım.

BAŞKAN – Bakın, diyorsunuz ki: “Görüşülmekte olan Anayasa değişiklik teklifinin 8’inci maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.” Diğerleri de aynı şeyi istiyor efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Anayasa’ya aykırılık önergeleri ayrıdır, dolayısıyla aynı işleme tabi tutamazsınız.

BAŞKAN – Efendim, metinler aynı cümlelerle ifade edilmiş. Aynı cümleler…

Sayın İçli, buyurun efendim.

Süreniz beş dakika.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel görüşmemde Anayasa’nın 69’uncu maddesiyle ilgili sakıncaları ifade ettim ancak benden önceki hatipler özellikle Anayasa Komisyonu Başkanımız ve Sayın Bakanımız Venedik Komisyonundan söz etmek suretiyle bu düzenlemenin Venedik Komisyonu kararlarına uygun olarak yapıldığını söylediler.

Değerli arkadaşlarım, bilmeyen arkadaşlarım için ifade ediyorum ve bizi izleyen, gecenin bu saatinde izleyen vatandaşlarımız için kısa bir açıklamada bulunacağım: Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyinin 1990’da kurduğu ve tavsiye niteliğinde kararlar veren bir komisyon, doğrudur ama her nedense Hükûmetimiz ve bu teklif sahipleri Venedik Komisyonunu Anayasa Mahkemesinin görevlerini düzenlerken ve yapısını düzenlerken dikkate almadıkları gibi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını ve görevlerini düzenlerken her nedense dikkate almamış. Bir kere, bu itirazımızın zapta, tutanaklara geçmesini istiyorum. Yani, bu kadar madem önemsiyorsunuz, Venedik Komisyonunun -hâkimler ve savcılar yüksek kurulu yapısıyla- yargı bağımsızlığıyla ilgili, hukuk devletiyle ilgili tavsiye kararlarını bu teklife koysaydınız biz de bu çalışmalarınızdan dolayı sizleri takdir etseydik. Bu birinci olay.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesinde çok açık hüküm var; sonradan, 2004 tarihinde değişiklik yapılmak suretiyle şöyle de bir cümle eklendi: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası sözleşme hükümleri uygulanır.” denildi.

Değerli arkadaşlarım, biz neye tabiyiz? Bir taraftan Avrupa Birliği sürecinde gidiyoruz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne tabiyiz. Peki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nasıl bir kuruldur? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşmesi’ni yorumlayan ve içtihat oluşturan bir yüksek mahkemedir.

Değerli arkadaşlarım, parti kapatma konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye ile ilgili verdiği 2001 yılı ve 2003 yılındaki Refah Partisi kapatması olduğu gibi, daha çok yakın tarihte, İspanya’da ETA örgütüyle ilgili, Batasuna ile ilgili verdiği içtihat da bizim uymamız gereken, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince uymamız gereken bir içtihattır. Kendi Anayasa Mahkemesi kararlarımızı bırakalım çünkü kendi Anayasa Mahkememiz de DTP kapatmasında ve AKP kapatmasında Venedik Komisyonu kararlarını burada irdelemiştir. Geçtim bizim Anayasa Mahkememizi, beğenmiyoruz, eleştiriyoruz ama Anayasa 90’a göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını mutlaka irdelememiz lazım.

Değerli arkadaşlarım, Komisyon ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ayrıştığı iki konu var, birleştiği çok konu var. Bakın, Komisyon, şiddet tehdidinin kullanılmasını veya teşvikini siyasi partilerin kapatılmasında tek meşru ölçüt olarak kabul etmesine karşın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin şiddet tehdidinin, teşvikinin veya kullanılmasının dışında -buraya bakın, dikkatle altını çizerek okuyorum- demokratik rejimle bağdaşmayan veya demokratik rejimin sürdürülmesini tehlikeye sokacak olan eylemlerde bulunmayı, program ve projelerinin gerçekleştirilmesinde demokratik olmayan araçlara başvurmayı da kapatma gerekçesi olarak kabul ediyor.

Peki, sadece tabi olduğumuz kural bu mudur? Hayır. Bizim üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin 2001 ve 2003 Refah Partisi kapatma davası arasında verdiği bir karar vardır, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin. Bu karar da değerli arkadaşlarım 17 Temmuz 2002 tarihlidir. Bakın, burada da, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, “Bundan böyle bir partinin, şiddet kullanıyorsa veya sivil barışı veya anayasal düzeni tehlikeye sokuyorsa, istisnai durumlarda kapatılabileceğinin kararını veriyor ve diğer bir deyişle, bir parti, anayasal düzeni ve demokrasiyi tehlikeye sokuyorsa ve her ne kadar bu amaca ulaşmak için demokratik yolları kullanıyorsa, bu parti gene de kapatılır.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, ifade etmek istediğim olay şu: Anayasa’mızın 14’üncü maddesi, Sayın İyimaya, Sayın Mehmet Ali Şahin “2001 yılında biz Anayasa’nın 14’üncü maddesini yeniden ele aldık ve Anayasa’mızın başındaki maddelerdeki kısıtlayıcı hükümleri kaldırdık, tek bir kısıtlayıcı maddeyi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki hükümleri, olduğu gibi -doğru mudur Sayın İyimaya- Anayasa’nın 14’üncü maddesine koyduk.” Bakın, Anayasa 14 şunu der: “Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri devletin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, süreniz doldu efendim, bir dakikada tamamlayın lütfen.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

…ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Meramımız bu. Hiç kimse partilerin kapatılmasını istemez ama partiler de demokratik rejimi tehlikeye sokacak, insanlarımızın hak ve özgürlüklerini ortadan kaldıracak eylem ve faaliyetlerde bulunmamalı. Nasıl insanların öldürülmesine karşı çıkıyorsak, nasıl faili meçhul cinayetlere karşı çıkıyorsak, siyaseti kullanmak suretiyle rejimi faili meçhul bir şekilde ortadan kaldıracak oluşumlara da izin vermememiz gerekir diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Bağımsızlar ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Diğer bir önerge sahibi -ki biraz önce okuttum- Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili arkadaşımız.

Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım efendim?

ATİLLA KART (Konya) – Benim adıma olan duruyor mu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sadece benim önümdeki önergede Sayın Ali Rıza Öztürk Bey’in imzası var, daha sonrakinde sizinki var.

Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bir merakımı gidermek adına söylüyorum: Muhtelif zamanlarda muhtelif partilerde bakanlık yapan ve demokrasi, özgürlük mücadelesinin büyük önderi Sayın Cemil Çiçek, 1987 yılında siyasi yasakların kaldırılmasına ilişkin süreçte nerede, nasıl durduğunu ben merak ediyorum, bunu bir açıklarsa bu merakım gider.

“Aziz arkadaşlar, anayasalar zor doğarlar, kolay ameliyat olmazlar ve uzun yaşarlar. Öyledir; ardında büyük acılar, uzun tecrübeler ve dönüşüm sancıları taşıyan, evrimci toplumlar için öyledir. Bizde öyle mi? Seçilmiş iktidarlara sandıksız infaz ve hazırlattırılan anayasanın halkoyuna sunumu; plebisitçi diktatörlüğün tipik tezahürü. Mukadder iki ara dönem arasındaki seçimli dönemde durum farklı mı? Peşinen söyleyeyim ki, hayır. Zihniyetler aynı; fakat, oyuncular farklı. Birinde memleket batıyor sendromu, onun uzantısı olarak potansiyel veya fiilî tehdit; öbüründe beyinler değil, parmaklar konuşuyor. Çağdaş filozof Sartori'nin anlam derinliği büyük olan şu sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum: ‘Parmakların akılları olsaydı, demokrasi yutan ejderhalar türemezdi.”

Değerli milletvekilleri, Anayasa’yı değiştirme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Değişiklikler, Hükümetin güdümünde değil, bizzat partiler ve Meclis tarafından hazırlanır. Bunun meşru ve geleneksel platformu, eşit temsilli partilerarası komisyondur. Hükümet veya çok saygı duyduğum değerli bir bakan hazırlasın, komisyonda, virgülüne dokunulmadan, sayıların gücüyle onansın, Genel Kurula insin. Ne âlâ!

Oluşum aşamasında siyasetin dinamiklerini dışlayın, partileri bir tarafa atın, sonraki aşamalarda parmak desteğiyle bizlere başvurun. İktidarın bu tavrını tasvip etmiyoruz.” Değerli arkadaşlarım, insanlar geçmişte arkasında duramayacakları sözleri ya söyleyemeyecekler ya da geçmişte söylediği sözlerin arkasında duracaklar. Eğer insanlar bu kürsüde konuşurken geçmişte söylediklerini hatırlamazlarsa, birileri onlara da hatırlatır. Bu sözler, büyük siyaset adamı, kendisinin çok büyük hukukçu olduğunu söyleyen Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet İyimaya’nın. Acaba Sayın İyimaya bugün ne düşünüyor, bu Anayasa değişikliği sürecinde ne düşünüyor?

Değerli arkadaşlarım, başka büyük bir siyaset adamının sözleri: “Yeni bir anayasa yapılırken, hatta değişiklik bile yapılırken şu hususlar hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir: Hiçbir kısıtlama ve baskı altında olmaksızın toplumun bütün kesimlerinin görüşlerinin serbestçe açıklanabileceği bir ortam oluşturulmalıdır. Bir anayasa oluşumunda bütün vatandaşlara kanallar açılmalı, vatandaşlarımız anayasanın ne anlama geldiğini, güncel yaşamındaki etkisinin ne olduğunu hissetmeli. Velhasıl toplumun her kesimi anayasa yapımına yön verebilmelidir. Toplumun ortaya çıkacak talepleri, beklentileri, arzuları anayasa yapıcı tarafından iyi tespit edilmeli. Bu toplumsal talepler ve uzlaşma noktaları yani siyasal toplum ile sivil toplumun birleştiği noktalar anayasal metin hâline getirilmelidir. Anayasa yapımı sürecinde farklı görüş sahipleri arasında mümkün olduğunca mutabakat üretilmeye çalışılmalı, mutabakat sağlanamayan hususlar kural hâline getirilmemelidir. Düşündüğümüz -bakın, düşündüğü anayasayı da söylüyor büyük siyaset adamı- yeni anayasa kısa, öz ve açık olacaktır. İnsan hakları her şart altında saklı tutulacaktır. Hukuka bağlı olmayan hiçbir otorite tesis edilmeyecektir, hiçbir ideolojik projeye bağlayıcılık tanınmayacaktır. Çünkü devleti bir ideolojiyle tanımlamak onun bütün toplumsal alanlara müdahalesine açık kapı bırakmak demektir.”

Değerli arkadaşlarım, bu güzel sözler, bu güzel inciler büyük siyaset adamı Mehmet Ali Şahin Bey’in.

BAŞKAN – Aynı fikirdeyim efendim, hâlâ aynı fikirdeyim Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi, Sayın Mehmet Ali Şahin acaba bu Anayasa yapılma sürecinde bu düşüncelerinin arkasında mıdır, değil midir?

BAŞKAN – Aynen… Aynı fikirdeyim efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan sataşmayın hatibe, sataşmayın, 69’a göre söz alın.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Eğer bu düşüncelerin arkasındaysa bugünkü Anayasa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, bir dakika ilave süre veriyorum.

Hâlâ aynı düşüncedeyim efendim, hiç merak etmeyin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Siz benim sözümü verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Verdim, verdim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Laf atmayı bırakın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yok, laf atmıyorum, size cevap veriyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın ayrıca Türkiye Cumhuriyeti tarihinde belki de milletvekilleriyle karşılıklı dalaşa giren, sataşan bir Meclis Başkanının yönetimiyle karşı karşıyayız. Meclis Başkanı başından beri Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı olduğunu bir kenara bırakarak, takdir hakkının keyfî olarak kullanılmayacağı, sınırsız olmadığı ilkesini bir kenara bırakarak, keyfi olarak Tüzük’ü, Anayasa’yı bir kenarı atarak Anayasa suçu işleyerek Meclisi yönetmeye kalkıyor.

BAŞKAN – Tamamen reddediyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Her şeyi kendi kafasına göre şekillendirmeye çalışıyor.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, bunların hiçbiri doğru değil.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Eğer yapılan işler Meclis Başkanının kafasına uygunsa doğru. Burada herkesi disiplin cezası vermekle tehdit ediyor. Demokrat bir düşünce… Bu Meclisteki muhalefet milletvekillerini disiplin cezasıyla susturmaya çalışıyor. Bunu da yapan millî iradenin kalbi olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Burada uyarılması gereken, ayıplanması gereken…  (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın İyimaya, evet, sizin isminizden bahsedildi.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Açıkça atıf ve izafede bulundular.

BAŞKAN - Geçmişte görüşlerinizi ifade ettiğinizi iddia etti, bir yazılı metin okudu.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - İddia etmedim, tutanaklardan…

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle size üç dakika söz veriyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) - Sözlerinizi aynen okudu Sayın İyimaya.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - İddia yok burada, iddia yok.


VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, tutarlı davranmam sadece ahlakımın değil yaşam çizgimin de bir özelliğidir. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar [!])

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Belli, belli!

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Ben şahsen, şu millî kürsüyü veya siyasi faaliyetlerdeki çabamı, gayretimi gerçekten çalışarak, mukayeseli akıldan, millî tecrübeden istifade ederek zabıtlara intikal ettirdim, normlar ürettim. Dün söylediğimin harfiyen, noktasına, virgülüne kadar arkasındayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bugün tartışmamız gereken bu normun kalitesidir. Buna katkıya her zaman açığız. Acaba, Anayasa Komisyonunda müzakerede katkı, metinden çıkarmayla yetinip 12 Eylül ruhunu korumak mıdır, yoksa gerçekten yeni önergelerle bu katkıyı mükemmelleştirmek midir?

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kart…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, bakın, benim okuduğum tutanak hakkında söz istedi ama bu iddiaların doğruluğu veya yanlışlığı konusunda söz istedi, bunlarla ilgili bir şey söylemedi. (AK PARTİ sıralarından “Arkasındayım dedi.” sesleri) Tutanaklar elimde.

BAŞKAN – Onun takdiri, ne yapalım… Sayın Öztürk, ne yapalım, onun takdiri.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şimdi, Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun, lütfen oturun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bakın, Sayın Başkan, bu tutanaklar doğru mu, yanlış mı, onu söylemesi gerekiyor.

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – “Arkasındayım.” dedi ya.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, siyaset adamları mesleki ve akademik kariyerlerini inkâr etmek pahasına çalışma yaptıkları takdirde gerçekten çok hazin sonuçlar ortaya çıkıyor. Sayın İyimaya, benim kişisel olarak gerçekten saygı duyduğum bir meslek büyüğümdür ancak bakın, 2005 yılında TESAV’ın düzenlediği bir toplantıda ne diyor: “Oyunda yarışanların, rekabet içinde olanların ‘falanca partiyi kapatın.’ demesi hem ahlaka hem demokrasiye uymaz.” diyor. Bugün “Siyasete, ahlaka, demokrasiye uymaz.” dediği eylemi gerçekleştiriyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yanlış anlıyorsun, çok yanlış anlıyorsun.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Anlamıyorsun, anlamıyorsun.

ATİLLA KART (Devamla) – Sadece İyimaya mı yapıyor? Sadece Adalet Komisyonu Başkanı mı yapıyor? Anayasa Komisyonu Başkanı da ondan geri kalmıyor, 1982 yılında yazdığı kitapta diyor ki: “Anayasa Mahkemesindeki hukukçu olmayan yargıç yapılanması yanlıştır.” Bunu diyen bir akademisyen, bir bilim adamı. Bakıyoruz, getirilen teklifte, bu defa Anayasa Mahkemesinin yarıdan fazlasının hukukçu olmasının savunucusu olabiliyor. Siyaset dürüst yapılmadığı zaman, siyaset ahlaka uygun yapılmadığı zaman işte bu tablolar ortaya çıkıyor. O zaman bunun anlamı nedir? Getirilen bu teklifin inandırıcı bir tarafı yok, dürüst bir tarafı yok, tutarlı bir tarafı yok, bunun anlamı budur.

Bakın, değerli arkadaşlarım, tabii, bu minval üzere siyaset yapıldığı zaman, bu teklifle ilgili gerekçelerde de çok büyük yanlışlar ve inandırıcı olmayan ifadeler ortaya çıkıyor. Yargıtay üyelerinin yargılanması bir yargısal faaliyettir. Bu faaliyet teknik bir faaliyettir, profesyonel bir faaliyettir. Bu faaliyetin Yargıtay bünyesinde -ama nedir- belli denetim mekanizmaları içinde sürdürülmesi gayet olağandır. Bunun yadırganacak bir şeyi yok. Meclis, yargısal faaliyete esas olacak işlemleri yapamaz. Zira, bu faaliyet uzmanlık gerektirir ve profesyonel bir faaliyettir. Öte yandan, Meclis Genel Kurulunun faaliyetlerini, ne yapıyoruz? Yargı denetimine tabi tutuyoruz, Anayasa Mahkemesine gidiyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Meclis kararları yargı denetimine tabi değildir.

ATİLLA KART (Devamla) – Ama getirilen bu düzenlemeyle, komisyonun faaliyetini yargı denetimi dışına çıkarıyoruz. Meclis Genel Kurulu bünyesinde olan bir komisyonun faaliyetini hangi gerekçeyle yargı denetimi dışında bırakabilirsiniz? Bunun akademik misyonunuzla, mesleki misyonunuzla bağdaşır bir yönü olabilir mi?

Bakın, değerli arkadaşlarım, siyasi partilerin kapatılması noktasında da her 2 Komisyon Başkanı yine Genel Kurulu aldattılar, yanılttılar. Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırmalar Merkezinin yaptığı çalışma, Meclisin yaptığı çalışma. Ne zaman yapıyor? Mart 2008 tarihinde yapıyor. Ne diyor burada, aynen okuyorum. Anayasa Komisyonu Başkanının Anayasa Komisyonunda Venedik İlkeleri Komisyonunun o ilgili paragrafını atladığı gibi okumuyorum yani bir metni tahrif etmeye tenezzül etmeden aynen okuyorum. Ne diyor burada, sonuç olarak ne diyor: “Siyasi partilerin kapatılması konusunun başta ülkemiz olmak üzere çeşitli ülkelerde yürürlükte bulunan mevzuat bakımından ele alındığı bu çalışmada, incelenen yasal düzenlemelerin hemen hepsinde görülen ortak özellik, kapatma kararını alma yetkisinin Anayasa Mahkemesi veya benzer statüde bir yüksek yargı organına ait olduğudur. Ayrıca kapatma yönünde karar alınması için başvuruda bulunma hakkının da, bazı ülkelerde farklı düzenlemeler olmakla birlikte, savcılara ait olmasının yasal düzenlemeler arasındaki ortak hükümlerden olduğu görülmektedir.” Kim diyor bunu? Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırmalar Merkezi diyor. O zaman bu çalışmaları inkâr etmek pahasına sistemi neden alt üst ediyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, size de bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

ATİLLA KART (Devamla) – Diyoruz ki: “Sadece savcının iradesine bırakmanın yanlışlığı tartışılabilir ama bunu ne yapalım? Yargı mekanizması içinde daha güçlü hâle getirelim.” diyoruz. Siyasi Partiler Yasası’nın 99’uncu maddesi bu konuda bir unsur getiriyor ama bunu yapmıyoruz, ne yapıyoruz? Yargının bu yetkisini alıyoruz, yasama organına ya da yürütme organına aktarıyoruz. Böylece ne yapıyoruz? Erkler gaspına yol açıyoruz. Bunun anlamı budur, başka açıklaması olabilir mi?

Bakın, değerli arkadaşlarım, inandırıcı olmak zorundayız, tutarlı olmak zorundayız, siyaseten dürüst olmak zorundayız ama ne yapıyoruz? Bırakın dört beş yıl öncesini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı araştırmaları bile, tüzel kişilik olarak kendisine görev verilen bir kurumun, kendi kurumumuzun yaptığı araştırmayı bile ayaklar altına alıyoruz, inkârdan geliyoruz.

Bakın, bir diğer vahim hata şu: Burada, gerçekten büyük bir hata yapılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, verdiğim ek süre de doldu efendim.

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz bir iki dakikada…

BAŞKAN - Lütfen Genel Kurulu selamlar mısınız. Lütfen…

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, bakın, çok önemli bir konuyu görüşüyoruz. İki dakikada…

BAŞKAN – Lütfen… Teşekkür ederim Sayın Kart, çok teşekkür ederim. Verdim bir dakika daha.

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, müsaade buyurur musunuz. Bakın, benden evvelki konuşmacılara da bu fazladan sözü verdiniz.

BAŞKAN – Sadece selamlama imkânı vermek için mikrofonunuzu tekrar açıyorum.

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, benden evvel konuşma yapanlara verdiniz bu sözü.

BAŞKAN – Verdim ya, takip etmiyorsunuz.

ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, 69’uncu maddenin beşinci fıkrası… Ne yapıyor 69’uncu maddenin beşinci fıkrası? Bir partinin tüzüğü ve programının 68/4’e aykırı olması hâlinde kapatma müeyyidesini getiriyor. Tüzük ve program… Ne yapıyoruz getirdiğimiz bu düzenlemeyle? Bunu gene muhafaza ediyoruz ama devamında ne yapıyoruz? Getirilen düzenlemeyle altıncı fıkranın sonuna idari eylem ve işlemleri ekliyoruz, 68/4’teki eylemleri de böylece askıda bırakıyoruz. Böylece, hiçbir anlamı olmayacak bir şekilde, müeyyide maddesindeki eylemleri yaptırımsız bırakıyoruz.

Sayın İyimaya, bunun başka bir açıklaması var mı? Bunun anlamı, Siyasi Partiler Yasası’nın 79’uncu maddesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, bakın, size iki kez ilave süre verdim.

ATİLLA KART (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır… Hayır efendim. Lütfen selamlayın.

ATİLLA KART (Devamla) – Burada ne yapıyoruz? Siyasi partiler…

BAŞKAN – Hayır… Sayın Kart, size iki defa ilave, ek süre verdim ve bitti.

ATİLLA KART (Devamla) – Bir cümle Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır efendim, lütfen…

ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür etmek için süre verir misiniz?

BAŞKAN – Hayır, böyle bir usulümüz yok.

Size müsamahakârda geniş davrandım, kimseye vermediğim ikinci bir ek süreyi de verdim size, lütfen… Sayın Kart, lütfen oturur musunuz.

ATİLLA KART (Devamla) – Burada gerçekten tarihî anlamda vahim bir hata yapılıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) – Telafisi mümkün olmayacak bir organize eylem gerçekleştiriliyor.

BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen oturur musunuz.

ATİLLA KART (Devamla) – Bunu dikkatlerinize sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kart.

Sayın İyimaya, buyurun.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan, “Özellikle 2 Komisyon Başkanı Genel Kurulu aldatıyorlar.” çok ağır bir itham. (Gürültüler)

BAŞKAN – Duyamıyorum efendim, Genel Kurulda çok yoğun bir uğultu var. Sayın İyimaya’yı duyamıyorum.

Buyurun.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan, Değerli Sözcü “2 Komisyon Başkanı verdikleri bilgilerle Genel Kurulu aldatıyorlar.”

BAŞKAN – Efendim, size yerinizden söz vereyim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, sataşma var.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – İki cümle…

BAŞKAN – Efendim, yerinizden de izah edebilirsiniz bunu.

Buyurun, açacağım mikrofonunuzu.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Burada bilhassa Venedik Komisyonu raporlarının çarpıtıldığından…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, doğrudan sataşma var.

BAŞKAN – Tamam efendim, bunları yerinizden söyleyin zabıtlara geçsin, lütfen efendim, tamam.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika.

BAŞKAN - Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, şahsen Komisyon Başkanı olarak veya sırf milletvekili olarak yüce Genel Kurula, olan bir bilgiyi çarpıtmak, eklemek, hele tahrif etmek yoluyla manipülasyon aracı olarak kullanmam. Bu benim ahlakıma aykırı.

AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Konuya gel, konuya.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şu anda müzakere süreci… Keşke usul müsait olsa değerli arkadaşlarla ürettiğimiz norm projesiyle ilgili tartışma yapabilsek. “Şunu dedi, bunu dedi.” deniyor. Deniyor ki: “Venedik Komisyonu kararında, Türkiye olayına özgü olarak, çok ağır sonuçları olan siyasal parti kapatma isnadını tek kamu görevlisinin inhisarına vermek yanlıştır, demokratik kontrol geliştirilmelidir.” deniyor.

Şahsen bütün bilgilerimin doğru olduğunu iddia değil hakikat olarak ifade ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki Sayın İyimaya, teşekkür ederim.

Sayın Kuzu, siz de yerinizden lütfen düşüncelerinizi veya sataşmaya cevabınızı verir misiniz.

8.- Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Kart benim komisyon üyem. Komisyonda da bunlar dile getirildi. Kendisine orada da söyledim. Evvela benim yazdığımı anlamakta da zorlanıyor. Benim yazdığım başka bir şey, ben onu yazmıyorum. Benim dediğim şu: Anayasa Mahkemesinin oluşumu tipik bir yargı makamı değil, Yargıtay tipi değil, iki gün önce yine söyledim. Anayasa Mahkemesinin oluşumunda elbette ki hukukçunun çok olması mahkeme olduğu için arzu edilebilir ama tamamı hukukçu olsun, ağırlıklı olarak olsun, bunlar doğru yaklaşımlar değil, bir.

İkincisi, o cümlenin başında bir yer var, sayfa 174 –bak, nasıl hatırlıyorum, görüyor musun- 174’üncü sayfaya bakarsan orada der ki: “Anayasa Mahkemesine seçilecek bilim adamları, hukukçular istifa ederek gidiyorlar, istifa etmeseler daha iyi olur, aksi hâlde hukukçu sayısı azalır.” diyorum kalite bakımından. Orayı niye söylemiyorsun? Çarpıtma, bir.

İkincisi, 1999’da kalmışsın Sayın Kart, Venedik Kriterleri 2009’da Türkiye için yeni, özel bir rapor yazdı: “Ey Türkiye, parti kapatmada sen bir numarasın dünyada, bunlardan vazgeç.” diyor.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Venedik Komisyonu raporları bağlayıcı mı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birlikte işleme aldığım dört önergeden...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanına neye göre söz verdiniz?

BAŞKAN – Efendim, bir saniye...

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, böyle bir usul yok ki karşılıklı...

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, müsaade buyurun.

BAŞKAN – Cevap verdi sadece, size sataşmadı ki.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – “Anlamakta zorlanıyor.” diyor, Sayın Başkan. Ne demek?

BAŞKAN – Lütfen efendim...

ATİLLA KART (Konya) – Komisyon Başkanı açıklamasını yaparken...

BAŞKAN – Sayın Kart, yerinize geçin efendim. Yerinizden size de söz vereyim de ne söyleyecekseniz yerinizden söyleyin, zabıtlara geçsin. Lütfen...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben...

BAŞKAN - Aynı birleşim içerisinde…

KAMER GENÇ (Tunceli) – …birleşimin sonunu beklemek zorunda değilim.

BAŞKAN - Sayın Genç, birleşim bitmeden size söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana uyarı cezasını verdiniz. Bana savunma hakkını vermek zorundasın.

BAŞKAN - Bakın, İç Tüzük diyor ki…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben sonuna kadar beklemek zorunda değilim.

BAŞKAN - Birleşim bitmeden size söz vereceğim. Lütfen oturun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana bir ceza verdiniz. Ben sonuna kadar beklemek zorunda değilim. Savunma hakkı öncelikli haktır.

BAŞKAN - Vereceğim efendim size. Gayet tabii.

Savunma hakkınızı kullanacaksınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben sonuna kadar beklemek zorunda değilim. Şimdi gitmek zorundayım. Lütfen benim savunma hakkımı verir misiniz?

BAŞKAN - Savunma hakkınızı kullandıracağım size.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Verin!

BAŞKAN       - Savunma hakkını vereceğim. Ne zaman vereceğimi ben tayin ederim. “Aynı birleşim içerisinde.” diyor İç Tüzük.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama sen suistimal ediyorsun yetkini.

BAŞKAN - Ben de vereceğim size. Lütfen oturun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yetkini suistimal ediyorsun.

BAŞKAN - Çağıracağım sizi, lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, savunma hakkımı vermek zorunda.

BAŞKAN - Lütfen oturun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben birleşimin sonunu beklemek zorunda mıyım?

BAŞKAN – Aynı birleşim içerisinde vereceğim.

Sayın Kart, buyurun efendim.

9.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Komisyon Başkanı her zamanki demagojik ve gayriciddi üslubuyla yine yanlış beyanda bulundu.

BAŞKAN – Sayın Kart, yani yeni sataşmalara mahal vermeyecek üslup kullanın lütfen.

ATİLLA KART (Konya) – Yine yanlış beyanda bulundu.

Müsaade buyurun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen…

ATİLLA KART (Konya) – Müsaade buyurun.

Bakın, orada şahsıma yönelik olarak yine bir sataşmaya tenezzül ederek benim söyleneni anlayamadığım gibi ucuz bir polemiğe kaçtı.

Bakın, kim doğruyu konuşuyor, kim yanlışı konuşuyor, ben Venedik İlkeleri Komisyonunun referandumla ilgili o paragrafını Genel Kurulun bilgilerine sunmak istiyorum. Bundan sonra Genel Kurul değerlendirme yapsın istiyorum.

Ne diyor Venedik İlkeleri? Şunu diyor: “Bir metnin, Anayasa ya da yasa, tümünün değiştirilmesi durumu hariç seçmenlerin serbest oy hakkını garanti etmek için oylamaya konan her sorunun çeşitli kısımları arasında öz itibarıyla bağlantı olmalıdır ve seçmenlerden öz itibarıyla bağlantı bulunmadan tüm hükümleri kabul veya reddetmeleri istenmemelidir. Bir metnin çeşitli bölümlerinin değiştirilmesi tümünün değiştirilmesiyle eşdeğerdir.”

BAŞKAN – Tamam efendim, anlaşıldı.

ATİLLA KART (Konya) – Burada metni kim yanlış anlıyor, kim yanlış sunuyor, Genel Kurulun takdirlerine sunuyorum.

BAŞKAN – Tamam Sayın Kart, zabıtlara geçti. Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dört önergeyi aynı mahiyette olduğu için işleme alacağımı ifade etmiştim. Şu ana kadar görüştüğümüz, gerekçelerini arkadaşlarımızın izah ettiği üç önerge, Anayasa’ya aykırılık nedeniyle metinden çıkarılmasını arkadaşlarımızın istediği önergedir.

Şimdi okutacağım önerge sadece metinden çıkarılmasıyla ilgilidir, Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının.

Şimdi onu okutuyorum:

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır, oylama yapın.

BAŞKAN – Efendim…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oylama…

OKTAY VURAL (İzmir) – Oylamayı yapalım, ondan sonra.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani şu üç tane önergeyi bir oylamada…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, üç tanesi için oylamayı yapmamız gerekiyor.

BAŞKAN – Peki, efendim.

Demin ifade ettiğim şekilde, arkadaşlarımızın kürsüden gerekçelerini izah ettiği üç önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 8. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

        Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyona sormuştum daha önce, Hükûmete de sormuştum.

İzah edeceksiniz değil mi efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet.

BAŞKAN – Peki, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, çok yorulduk, çok yoruldunuz biliyorum ama lütfen yine suhuletle sizi düşünmeye davet ediyorum. Sayın Hükûmetin, Sayın Cemil Çiçek’in, Sayın Komisyon Başkanının doğruluğunu, doğru olduğunu iddia edemedikleri -zannediyorum Sayın İyimaya’da söyledi bunun doğru olduğunu iddia edemediğini- Anayasa’nın parti kapatmayla ilgili maddesindeki bu düzenlemeyi yeniden bir hatırlatmak istiyorum size.

Bakınız efendim, Anayasa’nın 69’uncu maddesinde “Bir siyasi parti 68/4’teki fiillerin odağı olduğu takdirde kapatılır.” diyor. Şimdi bunu değiştiriyorsunuz. 68/4’te ne var? Sayın Bakan ve Sayın Komisyon Başkanı diyor ki: “68/4’tekileri hiç değiştirmedik, hepsi yerinde duruyor.” Ama getirdiğiniz değişiklikle, bu fiillerin işlenmesi hâlinde suç olup odak olma niteliği ortadan kaldırılıyor ve cezalandırılmıyor, parti kapatma olmuyor.

Tekrar okuyalım, nedir bu 68/4 değerli arkadaşlar? Değerli milletimize de buradan arz ediyoruz, çok önemli bir konuda bir düzenleme yapıyoruz, nedir bu konu? “Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz.” Fiiller bunlar. Şimdi, bu fiilleri işleyen idarenin yöneticilerine eylem ve söylemlerinden dolayı odak olamaz diyoruz. Kim bu idare? Bu bir başbakan olabilir mi? Bir belediye başkanı olabilir mi? Bir bakan olabilir mi? Kim idare?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Parti izafesi mümkün olmayan…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Olur mu efendim? Partinin yöneticisi, genel başkanı bir sayın başbakan olamaz mı? Bir eski sayın genel başkan yardımcısı, bir bakan olamaz mı, bir belediye başkanı olamaz mı parti üyesi, parti yöneticisi?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Siyasi değil onlar, siyasi.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Doğru olduğunu iddia edemediğiniz bu değişiklikte bunun izahı yok ve diyorsunuz ki: “İdarenin eylem ve işlemleri odak olmak nitelemesinin dışındadır.” Şimdi, bununla siz demin 68/4’te saydığım fiilleri suç olmaktan çıkararak Anayasa’nın 3’üncü maddesine karşı bir duruş sergilemiyor musunuz?

Değerli arkadaşlar, bakınız, burada çıkarılan kanunlarda veya bu değişikliklerde ortaya konan tavır, yaklaşım siyasi tercihlerinizi veya sizin anlayışınızı ortaya koyar. “Hem demokrasinin standardını yükselteceğiz hem milletin iradesini, yani Meclise karar verdireceğiz.” diyorsunuz ama bu milletin birliğinin teminatı olan bu maddeyi suç olmaktan çıkarıyorsunuz. Bu ne çelişki? Hem adına siyaset yaptığınız ve karar vermesini istediğiniz bu milleti öne çıkartıyorsunuz hem onun bedelini kanlarıyla ödediği bu ülkenin birliğini savunmayı, buna karşı duruşu suç olmaktan çıkartıyorsunuz. Bu ne çelişki?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Meseleyi anlamamışsınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bugün tekrar…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Maddeyi anlamamışsınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Tekrar okuyun efendim, içinizde hukukçular var, tekrar okuyun. Dediğiniz hadise şu: “68/4’te parti kapatmaya sebep teşkil eden fiiller, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ve idarenin eylem ve işlemleri odak olmak nitelemesinin içerisine girmez.” diyorsunuz, dediğiniz bu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 68/4 öyle değil.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Böyle olunca, değerli arkadaşlar, tekrar hatırlatıyorum, bağışlayın, Sayın Başbakanın tabiriyle hatırlatıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, süreniz doldu efendim. Bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu Şark kurnazlığından vazgeçin.

Bir başka şey, Sayın Burhan Kuzu’ya sözüm. Sayın Kuzu, pazartesi günü buraya geldi, böyle bir kağıdı da gösterdi ve okudu, “Yüzde 100 katılıyorum, buna yürekten katılıyorum.” diye de bitirdi. Sayın Devlet Bahçeli’nin 2008 yılında bir beyanını okudu. Bugün de geldi, yine aynı Burhan Kuzu, deki ki: “Partiler kapatılsın mı, kapatılmasın mı? Partilerin kapatılmasını şayet istemiyorsanız çözüm üretmek zorundasınız. Öneriniz nedir?”

Şimdi, değerli arkadaşlar, “Dün dündür, bugün bugündür.” felsefesine sığınmayın. Şimdi, Sayın Kuzu’nun yürekten katıldığı, Sayın Bahçeli’nin aynı tarihteki beyanları var. Diyor ki: “Geliniz bu parti kapatma meselesini, Anayasa’nın 68 ve 69’uncu maddesini düzenleyelim.” Ne gördünüz ne duydunuz. Nerede bunun samimiyeti değerli arkadaşlar, nerede bunun samimiyeti?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İşte, düzenleyelim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Neredeydiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önerge getirin. Çıkarma önergesi veriyorsunuz siz, önerge getirin. Çıkarmadan başka önergeniz var mı?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, kendinizi akıllı, milleti aptal görme kurnazlığına sığınmayın.

Hepinize çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şandır, teşekkür ederim.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 8 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

Madde 8- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 69 uncu maddesinin üçüncü, dördüncü ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, altıncı fıkrasının sonuna "Meclis çalışmalarındaki oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düşünceler ile idarenin eylem ve işlemleri, odaklaşmanın tespitinde gözetilemez." cümlesi eklenmiş, dokuzuncu fıkrasındaki "beş yıl" ibaresi "bir yıl" şeklinde değiştirilmiş, beşinci, altıncı ve dokuzuncu fıkralarındaki "temelli" sözcükleri, onuncu fıkrasındaki "temelli olarak" ibaresi ile sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Siyasî partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın uygulanması kanunla düzenlenir. Siyasî partilerin malî denetimi Sayıştay tarafından yapılır. Sayıştay'ca siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. Sayıştay'ın bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir.

Siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin davalar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine, talebin Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte Mecliste grubu bulunan her bir siyasî partinin beşer üye ile temsil edildiği Komisyonun üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır. Meclis Başkanı, bu Komisyona Başkanlık eder; ancak, oy kullanamaz. Komisyonun kararları, yargı denetimi dışındadır.

İzin talebinin Meclise ulaşmasından itibaren otuz gün içinde Komisyon oluşturulur ve Komisyon, kararını izin talebinin Meclise ulaşmasından itibaren en geç altmış gün içinde verir. Meclisteki siyasî parti gruplarınca, izin talebiyle ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz. İzin talebini karara bağlayacak Komisyonun oluşumu, izin talebinin görüşülme usul ve esasları Meclis İçtüzüğüyle düzenlenir."

"Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin; uyarılmasına, neden olan üye veya yöneticilerinin üyeliklerinin düşmesine Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir. Devlet yardımından yoksun bırakılma, bağlı olduğu kapatma davasının ve kararının usulüne tabi olup tek başına dava konusu yapılamaz." Siyasi partilerin yargılanmasında tüzel kişi ile birlikte, hakkında yaptırım istenen gerçek kişiler de yargılama sürecine katılırlar.

Siyasi partiler resmi dil Türkçe ile yazışma ve çalışmalar yaparlar. Tüzük ve programlarını, seçim ve propaganda çalışmalarını resmi dil dışında farklı dillerde de yapabilirler. Siyasi partilerde cinsiyetler arası fırsat eşitliğini sağlamayı gözetir. Tüm karar organlarında cinsiyetler arası eşit temsil ve katılımı fiilen sağlayacak esaslara göre oluşur. Siyasi partiler tüzüklerinde belirtildiği takdirde eş başkanlık modelini uygulayabilirler. Siyasi partilerde Genel Başkanlık sürelidir. Parti içi demokrasi ve üye hukuku zorunludur. Adayların belirlenmesinde yüzde on kontenjan dışında kalanlar, tüm üyelerin katıldığı yargı gözetimindeki ön seçimle belirlenir. Seçim barajı ve hazine yardımı yüzde beşten fazla olamaz.

Bir siyasî parti, tüzük ve programına aykırı olarak şiddet uygular veya teşvik ederse, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun, sürekli işlenirse, reel ve yakın tehlike varsa o partinin büyük kongre veya genel başkan, merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Grup Genel Kurulu veya grup yönetim kurulunca benimsendiği yahut bu fiiller aynı şekilde doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde yargılanırlar.

Anayasa Mahkemesi, önceki fıkra hükümlerine aykırılık nedeniyle açılan davalarda, taraf olunan uluslararası sözleşmeler, Venedik Kriterleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ışığında karar verir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçe mi, konuşacak mısınız efendim?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması, evrensel hukuk ölçütlerinin uygulanması, lider sultasının son bulması, parti içi demokrasinin işletilmesi, adayların demokratik usullerle tespiti, iktidarların seçim sistemi ile oynamaması için seçim ve hazine yardımı barajının yüzde beşten fazla olmaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi ve diğer önergenin imza sahibini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 8 nci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 69 uncu maddesinin 4 üncü fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu

                                                                                                                                   Siirt

"Siyasi Partilerin kapatılmasına ilişkin davalar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine, talebin, Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştığı tarihte yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan her bir siyasi partinin sandalye sayıları oranında temsil edildiği yirmi üyeden müteşekkil komisyonun üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılır ve Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır."             

                                                                                                                        Abdullah Çalışkan

                                                                                                                                Kırşehir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız, gerekçe mi?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Millî iradenin temsili açısından daha uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 8’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 8’inci maddeyi gizli oya sunacağız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – 8’inci maddenin gizli oylamasını yapacağız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oylamada yaptığınız, gizli oylamada yaptığınız…

BAŞKAN – Gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika efendim.

BAŞKAN – Birleşimin sonunda söz verilir diyor. Birleşim daha bitmedi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika efendim. Hayır, bir dakika…

BAŞKAN – Birleşimin sonunda.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben o konuda söz istemiyorum. Hayır…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ayıp denen bir şey var ya!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gizli oylamada…

BAŞKAN – Birleşimin sonunda söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, beni dinliyor musunuz?

BAŞKAN – Oylamaya başladık efendim.

Lütfen, başlayın, okuyun.

(Oyların toplanmasına başlandı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sizin gizli oylamada yaptığınız usulsüzlüklerle ilgili 63’üncü maddeye göre söz istiyorum efendim.

Sayın Başkan…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Biraz adil olun, adil!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.

Sayın Başkan… Sayın Başkan… Tutumunuz hakkında 63’üncü maddeye göre söz istiyorum.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Gizli oylamada yaptığınız usulsüzlük nedeniyle tutumunuz hakkında 63’e göre söz istiyorum efendim. Vermek zorundasınız. Ben 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.

Açık oylama yapıyorsun burada. Usulsüzlük yapıyorsun.

Bakın, bana söz vermek zorundasınız. Açık oylamada… Söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Birleşimin sonunda size söz vereceğim.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Oylamaya ara vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bildiğiniz üzere bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı da çekimser oyu ifade etmektedir. Lütfen, kapalı mekânlarda oyunuzu kullanınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) -  Oylamaya ara vermek zorundasınız.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

OKTAY VURAL (İzmir)–  Sayın Başkan, oy kullanmadaki şu karışıklığa bakın lütfen.

BAŞKAN – Lütfen, lütfen arkadaşlar, birbirinize saygılı olun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen nasıl Başkansın ya? Niye burada söz vermiyorsun bana? Niye söz vermiyorsun bana ya?

BAŞKAN – Vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne zaman söz vereceksiniz? Ayıp ya!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Savunma hakkı bile vermiyorsun.

BAŞKAN – Birleşimin sonunda vereceğim, birleşimin sonunda, İç Tüzük öyle diyor. İç Tüzük “Birleşimin sonunda verilir.” diyor. Okuyun! İç Tüzük’ü oku, ondan sonra gel!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne zaman? Meclis boşaldıktan sonra mı söz vereceksiniz? Yani Meclis boşaldıktan sonra mı konuşma hakkı vereceksiniz? Ayıp ya!

BAŞKAN – İç Tüzük “Birleşimin sonunda.” diyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yani oylamanın sonunda mı vereceksiniz?

(Oyların toplanmasına devam edildi)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Çok yazık, çok!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hiç yakışmıyor!

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen oylarınızı kabine girerek kullanınız ve bir de zarfları yapıştırınız. İçinden pulların düşmesi söz konusudur.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hani gizli oylama!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen oylarınızı kapalı kabinlerde kullanınız ve…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gizli oylama ihlal ediliyor. Tutanaklara girmesi açısından söylüyorum: Gizli oylama ortamı yoktur.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kapılar açık, perdeler açık!

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunların hepsi tutanağa giriyor Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gizli oylama yapıyoruz. Oylarınızı lütfen kapalı mekânlarda kullanınız ve zarfları kapatınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gizli oylama ortamı yoktur Sayın Başkan.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

OKTAY VURAL (İzmir) – Uyarıyı yaptık efendim. Gizli oylama ortamı yoktur, buna rağmen devam ediyorsunuz.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan milletvekilimiz kaldı mı?

Sayın milletvekilleri, oy kullanma işlemi bitmiştir, kutuları kaldırıyoruz.

(Oyların ayrımına başlandı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, söz veriyor musun?

BAŞKAN – İşlem bitsin, vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onun bitmesine gerek yok, bundan önceki çalışmalarda sayım yapılırken konuşuluyordu.

BAŞKAN – Efendim, şu vaziyette söz verilir mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen ne görev yapıyorsun? Kimden korkuyorsun, Tayyip Beyden mi korkuyorsun? Oturt bunları. Geçenlerde de aynı şeyi yaptın. Herkes dağıldı, bana söz verdin. Böyle bir şey olur mu?

BAŞKAN – Efendim “Birleşimin sonu” diyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Birleşimin sonundan kastınız ne Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın Genç, birleşimin sonu ne demek?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Birleşimin sonu değil, daha önce de verebilirsiniz.

BAŞKAN- Öyle diyor efendim. Ben…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oturumun veya birleşimin sonunda, daha önce de söz verebilir.

BAŞKAN – “Birleşimin sonu” diyor, ben birleşimin sonunda söz vereceğim size.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 158’inci maddeyi aç, oku.

BAŞKAN – Okudum, işte önümde.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Birleşimin sonunda veya daha önce de verebilir diyor.

BAŞKAN – Efendim, o benim takdirim, ben birleşimin sonunda vermeyi takdir ettim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, “önce de verilebilir” diyor. Art niyetlisin o zaman, art niyetlisin!

BAŞKAN – Birleşimin sonunda vermeyi takdir ettim. Bu benim takdirim efendim, lütfen, lütfen oturun. Sizi çağıracağım efendim yahu!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin takdirin art niyetli o zaman!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Birleşimin sonu ne zaman Sayın Başkan? Yani sonucu ilan ettikten sonra, Meclis boşaldıktan sonra mı vereceksiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır “Evvelden verebilir.” diyor.

BAŞKAN – Bakın, burada böyle sayım yapılırken, burada işlem yapılırken…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ver sözümü! Lütfen şimdi sözümü ver! Ver sözümü, beklemeyeyim.

BAŞKAN – Oturun siz yerinize! Bana böyle talimat verme, emir verme! “Vereceğim” dedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim savunma hakkımı kısamazsın.

BAŞKAN – Gayet tabii, savunma hakkınızı vereceğim sizin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi savunma hakkımı ver, ben ondan sonra konuşayım gideyim.

BAŞKAN – Tamam, vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, niye inat ediyorsun, ben anlamıyorum. Niye inat ediyorsun? Savunma hakkı benim savunma hakkımdır, verin benim savunma hakkımı.

BAŞKAN – Vereceğim efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye şimdi vermiyorsunuz? Şimdi verin. Kürsü boş.

BAŞKAN – Burada sayım yapılırken…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayım burada yürür, ne olacak. Daha önce bu sayımlar yapılırken yeni görüşmeler yapılıyordu.

BAŞKAN – Evet, şimdi yapamıyoruz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yani şu muamele normal mi, şu muamele? Şu milletvekiline yapılan muamele normal mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük ne gösteriyorsa…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Ne zaman İç Tüzük’te? Meclis kapandıktan sonra mı vereceksiniz? Ayıptır ayıp, gerçekten ayıptır!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bak, o kadar ağzım varmıyor sizin sevdiğiniz lafları söylemeye! Sayın Başkan, lütfen verir misiniz söz hakkımı? Ver söz hakkımı yahu! Tayyip Bey seni bir başka makama artık terfi ettirmez ikinci defa. Artık o mevkiye gelemezsin. Ben Antalya halkına seni bu akşam şikâyet edeceğim.

BAŞKAN – Sayın Genç, sürekli şahsiyetle uğraşıyorsunuz, sürekli hakaret ediyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İşte şahsiyetin bu kadar küçük! Sözümü ver bana, gideyim ben.

BAŞKAN – Siz nasıl hitap ediyorsunuz ya? Yerinize oturun!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya Sayın Başkan, ne zaman vereceksiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Arkadaşlar biliyorlar, bu konuda geçmişte de örnekler var. Bir yandan da öteki maddeler sürüyordu burada.

BAŞKAN – Sayın Genç, yerinize oturun, sizi biraz sonra savunma için çağıracağım ama böyle ayakta olmaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, yerime oturma mesele değil ki. Söz hakkımı vermek zorundasın.

BAŞKAN - Yerinize oturun, çağıracağım sizi, buyurun.

(Oyların ayrımına devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin gizli oylama sonucu:

“Oy sayısı        : 414

Kabul               : 337

Ret:                  :   72

Çekimser         :     5

Boş:                 :     -

Geçersiz           :     -

                                                            

                                                    Kâtip Üye                        Kâtip Üye

                                                  Harun Tüfekci                 Murat Özkan

                                                        Konya                           Giresun”

(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 158’inci maddesine göre bir işlem yapmak durumundayım. (Gürültüler) Lütfen arkadaşlar, sakin olalım. Lütfen…

Bu birleşim içerisinde İç Tüzük’ün 157’nci maddesinde ifade edilen hâllerden sükûnet ve çalışma düzenini bozmak ve şahsiyetle uğraşmak fiilleri nedeniyle, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e uyarı cezası vermiştim. 158’inci madde gereğince kendisi savunma talep etti. Ben de birleşimin sonunda kendisine, sükûneti ve çalışma düzenini bozma ve şahsiyetle uğraşma fiilleri sebebiyle almış olduğu bu uyarı cezası nedeniyle, şimdi diyeceklerini kendisinden dinleyeceğiz.

Sayın Genç, buyurun.

Size beş dakika süre veriyorum savunma için.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın milletvekilleri, biraz önce ben, burada yapılan bir usulsüzlük nedeniyle, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre Başkanı Meclisin çalışma usullerine davet için söz istedim, başka hiçbir şey demedim. Söz istedim fakat tabii, ben bağımsız bir milletvekiliyim, halkın oyuyla gelmişim, genel başkan beni bir yere tayin edip getirmemiş, bileğimin hakkıyla gelmişim.

Tabii, Mehmet Ali Bey’i tanıyorum, öteden beri tanıyorum, onu sonra anlatırım. Geçenlerde de bir konuşma yaptık, Tayyip Bey’in gözüne girmek için yine bana uyarı cezasını verdi. Yine, bir hükûmet programı mıydı, herhâlde gensoruydu; sırf işte, Tayyip Bey dinlemesin diye, herkes dağıldıktan sonra söz verdi, bugün de aynısını yaptı.

Şimdi, 158’inci madde diyor ki: “Oturumun sonunda veya birleşimin sonunda ama Başkan takdir ederse daha önce de verir sözü.”

Şimdi, olay şu: Bu Mehmet Ali Bey’le bizim aramızda epey ihtilaf var. Benim hakkımda bir dava açtı, gitti, Yargıtayda… Açtı, ikinci celsede bir hâkim 5 milyar hükmetti. Bu gitti Yargıtaya, bozuldu geldi. İkinci celsede yine o hâkim 5 milyar aleyhime hükmetti. Bu burada dedi ki, Mehmet Ali dedi ki: “Ben bu parayı yiyeceğim.” Ama yiyemedi, yiyemedi. O kişi kim? O hâkim şimdi Adalet Bakanı Müsteşarı. [MHP sıralarından alkışlar(!)]

Şimdi, bu Mehmet Ali Bey Başbakan Yardımcısıyken, kendi yakın akrabasını getirdi Bolu’da, Abant’ta, Otelcilik Anonim Şirketine, boş olan kişiyi genel müdür atadı. Arkasından bir süre sonra bunu İstanbul Millî Emlak Müdürlüğüne getirdi. Orada, sonra, kendisi, bilmiyorum aralarında ne geçti, dedi ki: “Bu benim adımı kullanarak para alıyor.” Sonradan o kişinin, birisinden 70 milyar aldığı anlaşıldı; çok kısa zamanda almış. 20 milyarını iade etti, sonradan o 50 milyarı da aldı. Sonra Melih Aşık’ın sütununda şöyle bir şey çıktı: O akrabasının arkadaşını, şey karısını çağırmışlar. “Vallaha, biz, Mehmet Ali Bey’le her zaman, işte, beraber Abant’a gidiyorduk, orada bana dedi ki, ya başım açıktı: ‘Başını ört.’ dedi. Ben başımı örttüm, kocama genel müdürlük verdi. Sonra, baktım, başımı açınca kocamla, hakkında bu muamele yaptı.” Bunları o zaman Melih Aşık’ın sütununda da söyledi.

Şimdi, değerli milletvekilleri; şimdi, AKP’nin benimle ilgili bir tutumu var yani diyorlar ki: “Biz bunu bu Mecliste çalıştırmayalım. Bu Meclise gelirse muhalefet ediyor bize.” Çünkü burada… Bakın, Allah rızası için, şu oylama gizli oylamaya benziyor mu arkadaşlar? Yani oylama açık yapılıyor. Orada gidiyor kendi adamları bakıyorlar, gidiyorlar zorla milletvekillerinin koluna girip getiriyorlar. Böyle bir oylama olur mu, böyle bir gizli oylama olur mu? Bakın, biz Anayasa’ya, İç Tüzük’e, Meclisin çalışma… Yani burada yasama faaliyetlerini hakka, adalete ve Anayasa’ya uygun yerine getireceğimize namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ettik. Şimdi, namus ve şeref üzerine yapılan yeminlerin, yapan kişilerin görevlerini o namus ve şeref çerçevesinde yapması lazım. Ee, şimdi böyle yapmayınca ben ne diyeyim yani?

Şimdi, bütün mesele, yani beni tahrik ediyor, hakaret edeyim kendisine, ondan sonra beni, uyarma cezası, arkasından Meclisten çıkarma cezası verecek. Ben Meclise gelmeyeyim. Sen beni Meclisten çıkarsan ne olacak, çıkarmasan… Senin bana uyarı cezası vermen benim için onurların en büyüğü.

Onun için Sayın MHP Genel Başkanı Beyefendi’ye de çok teşekkür ederim, lütfettiler beni de yanına çağırdılar. O gösterdikleri hüsnü kabulden dolayı da kendilerine şükranlarımı arz ediyorum. Yani o hareketinin yanında ayrıca da… Ya bunun anlamı şu: Yani o insan haktan, adaletten yana -CHP’li arkadaşlarımız da öyle- ayrıca da millet arkamda. Şimdi, ben Antalya milletine, özellikle burada Antalya halkı… Ey onurlu ve şerefli Antalya halkı, bakın, sizin orada seçip de buraya gönderdiğiniz ve Meclis Başkanlığı Makamına oturan kişinin ne kadar hissî, ne kadar taraflı, ne kadar hak ve hukuktan ayrı bir tutum içinde olduğunu size şikâyet ediyorum. Bunu Antalya’ya sokmayın. Lütfen, bizim hakkımızı siz arayın buradan. Yani ne yapayım ey halk! (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Ben burada usulsüzlük yapmıyorum, haksızlık yapmıyorum, Anayasa’ya göre halkımın hakkını koruyorum. Şimdi, aslında, ben, bugün Mehmet Ali Bey’den değil, Tayyip Bey’den söz istemem lazımdı. Bundan sonra artık Mehmet Ali Bey’den söz istemeyeceğiz, Tayyip Bey’den isteyeceğiz. Belki o ona nazaran biraz daha erken saatlerde söz verebilir.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Nezaketsiz! Saygısız!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, ben...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Genç, size verdiğim süre doldu. Size sükûneti bozduğunuz ve şahsiyetle uğraştığınız için uyarma cezası vermiştim. Bunların hiçbiriyle ilgili savunma yapmadınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika vermiyor musunuz?

BAŞKAN – Hayır.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Hadi ancak gidersin!

BAŞKAN - Dolayısıyla hakkınızda kanaatimi değiştirecek herhangi bir husus mevcut değildir.

Ayrıca, buradaki gizli oylamalar İç Tüzük’e uygun şekilde yapılmıştır. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Oylamanın İç Tüzük’e uygun olmadığını siz de gözlerinizle gördünüz. Hayır...

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, oylama İç Tüzük’e uygun değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Açık oy, gizli parti! Açık oy, gizli parti!

BAŞKAN – Kanun  tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 22 Nisan 2010 Perşembe günü, bugün, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum efendim.

                               

Kapanma Saati: 01.49

 


Copyright © 2009 Kanunum.com bir Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi servisidir.
Gösterilen marka, Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi’nin tescilli markasıdır. Tüm hakları saklıdır.
Bu internet sitesinin kullanıcıları Kanunum.com Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası’nı okumuş ve kabul etmiş sayılırlar.