DÖNEM: 23
YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 67
89’uncu Birleşim
20 Nisan 2010 Salı
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan
Vekili Sadık Yakut’un, Şırnak’ta bir saldırı sonucu şehit olan Jandarma Yüzbaşı
Levent Çetinkaya’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve
Türk milletine başsağlığı dileyen ve ayrıca Kayseri’de menfur bir saldırı
sonucu yaralanan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a geçmiş olsun
dileklerini sunan ve saldırıyı şiddetle kınadığına ilişkin konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, taş ocaklarının çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/678)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, okullaşmada yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/679)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, kışlalardaki şiddet iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/680)
B) Önergeler
1.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, (2/245) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/203)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/575) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi
2.- (10/391) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
3.- (10/353,
10/354, 10/677) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Çorum Milletvekili
Agâh Kafkas’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Eskişehir
Milletvekili M. Cevdet Selvi’nin, Çorum Milletvekili
Agâh Kafkas’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, Edirne Milletvekili
Rasim Çakır ve Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, Sivas Milletvekili Malik Ecder
Özdemir’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
5.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
VIII.-
AÇIKLAMALAR
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Ergene Havzası’ndaki kirliliğin Trakya’nın büyük
bir sorunu olduğuna ve bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
2.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Ergene Havzası’ndaki kirliliğin Trakya’nın büyük bir sorunu olduğuna ve bu
sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Ergene Havzası’ndaki kirliliğin Trakya’nın büyük bir sorunu olduğuna ve bu
sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Kırıkkale belediyeleri
içinde MHP’li belediyelere, İller Bankası ve İçişleri Bakanlığının gönderdiği
paraların verilmemesi nedeniyle zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması
5.- Edirne
Milletvekili Necdet Budak’ın, iktidarları döneminde Trakya’ya cumhuriyet
tarihinin en büyük yatırımlarının yapıldığına ilişkin açıklaması
6.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Trakya’nın atardamarı olan Ergene Nehri’nin
tıkandığına, bu damarın açılması gerektiğine ve Balıkesir Susurluk Çayı’nın da
Ergene Nehri gibi olmaması için çevre atıklarından korunması gerektiğine
ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in konuşmasında
Anayasa Mahkemesi kararını okumasının AK PARTİ Grubuna sataşma olarak
değerlendirilemeyeceğine, Oturum Başkanının bu değerlendirmeyle söz vermesinin
İç Tüzük’e uygun olmadığına ilişkin açıklaması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Kooperatifler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları
Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264
Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT adına yapılan bir röportaja ve TRT’nin
yayın politikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/13468)
2.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin Medya Derneğindeki konumuna,
TRT’deki bazı
programlar için ödenen ücretlere,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/13483), (7/13485)
3.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, TRT’deki insan
kaynakları yönetimine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/13486)
4.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum
kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/13487)
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, esnafın prim borçlarına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/13557)
6.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’deki bazı sözleşmeli personelin aldığı
ücrete,
TRT-2 kanalının
TRT Haber olarak değiştirilmesine,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/13574), (7/13575)
7.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği müşavirlerine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/13618)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
13.03’te açılarak altı oturum yaptı.
Gündemin “Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan:
(10/371) esas numaralı,
güvenlik güçlerinin toplumsal olaylarda çocuklara yönelik müdahalelerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 19/4/2010 Pazartesi günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP,
(10/189) esas numaralı,
ülkemizdeki işsizlik sorunlarının ve buna bağlı gelişen iç göçün araştırılarak,
insanlarımızın sıkıntılarının giderilmesine yönelik çözümlerin geliştirilmesi,
alınması gereken önlemlerin tespit edilmesi ve bunlara ilişkin yapılacak
düzenlemelerin ele alınabilmesi için Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 19/4/2010
Pazartesi günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
(10/676) esas numaralı
önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 19/4/2010
Pazartesi günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 497 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin bu kısmın 5’inci sırasına alınmasına; bastırılarak
dağıtılan ve “gelen kâğıtlar” listesinde yayımlanan 498 sıra sayılı Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın 48 saat geçmeden
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmının 6’ncı sırasına alınmasına; diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun, haftalık olağan çalışma günlerinin dışında
aşağıda tarihleri belirtilen pazartesi, cuma, cumartesi ve pazar günlerinde de
toplanması ve aşağıda belirtilen saatlerde çalışmasına; bu birleşimlerde,
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 20 ve 27 Nisan 2010 Salı günkü
birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine;
19 Nisan 2010 Pazartesi günkü
birleşimde 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci,
20 Nisan 2010 Salı günü saat
15.00’te toplanmasına ve bu birleşimde 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
5’inci,
21 Nisan 2010 Çarşamba günü
saat 11.00’de toplanmasına ve bu birleşimde 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
8’inci,
22 Nisan 2010 Perşembe günü
saat 11.00’de toplanmasına ve bu birleşimde 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
11’inci,
24 Nisan 2010 Cumartesi günü
saat 12.00’de toplanmasına ve bu birleşimde 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
15’inci,
25 Nisan 2010 Pazar günü saat
12.00’de toplanmasına ve bu birleşimde 497 sıra sayılı Kanun Teklifinin
18’inci,
26 Nisan 2010 Pazartesi günü
saat 11.00’de toplanmasına ve bu birleşimde 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
22’nci,
27 Nisan 2010 Salı günü saat
15.00’te toplanmasına ve bu birleşimde 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
25’inci,
28 Nisan 2010 Çarşamba günü
saat 11.00’de toplanmasına ve bu birleşimde 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
27’nci,
Maddesinin görüşmelerinin
tamamlanmasına;
Belirlenen günlük çalışmalara
devam edilmesine; ayrıca yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00’te günlük
programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına;
Kadar Genel Kurulun
çalışmalara devam etmesine;
498 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesine;
İlişkin AK PARTİ Grubu
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
“Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları” kısmında bulunan sunuşlar yapılmadan doğrudan grup önerileriyle
Genel Kurulu çalışmaya başlatmasıyla İç Tüzük’ü ihlal edip etmediği konusunda,
Açılan usul tartışmasında,
söz istem sırasına göre söz vermeyerek İç Tüzük’ün 61’inci maddesine aykırı
uygulama yapması nedeniyle,
Oturum Başkanının tutumu
hakkında açılan usul tartışmaları sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunda bir
değişiklik olmadığını açıkladı.
Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
İzmir Milletvekili Oktay
Vural, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Şahsına sataşması nedeniyle
birer konuşma yaptılar.
AK PARTİ grup önerisinin İç
Tüzük’e ve Anayasa’ya aykırı olup olmadığı konusunda açılan usul tartışması
sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan ve
İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında bulunan ve İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında bulunan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),
4’üncü sırasında bulunan,
Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496),
Görüşmeleri komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
5’inci sırasına alınan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/656) (S.
Sayısı: 497) birinci görüşmesine başlanarak tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlandı, 3’üncü maddesine kadar kabul edildi.
497 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’ne ilişkin işlemlere geçilmesinden önce, Anayasa’nın 2, 4 ve 175’inci
maddeleri açısından, anılan teklifin görüşülmesine yer olup olmadığı konusunda
açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunda bir değişiklik
olmadığını açıkladı.
Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek, konuşmasındaki “Anayasa Mahkemesine gideceksiniz.”
ifadeleriyle hiçbir grubu kastetmediğine ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
geçmişe ait tutanaklardan alıntılar yaparak dile getirdiği sözlerinin hepsinin
arkasında olduğuna ilişkin bir açıklamada bulundu.
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in, grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
20 Nisan 2010 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere birleşime 06.57’de son verildi.
|
Mehmet Ali
ŞAHİN |
|
|
Başkan |
|
|
|
|
Murat ÖZKAN |
|
Harun TÜFEKCİ |
Giresun |
|
Konya |
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Yusuf COŞKUN |
Burdur |
|
Bingöl |
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
Fatih METİN |
|
|
Bolu |
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 125
II.-
GELEN KÂĞITLAR
20
Nisan 2010 Salı
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, MS hastalarına yönelik çalışmalara ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2004) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, terör örgütü
mensuplarının ilaç bedellerinin karşılandığı iddialarına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/2005) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
3.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, havaalanı yolcu hizmet ücretlerinin artırılmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2006) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Gaziosmanpaşa Üniversitesinde Veteriner Fakültesi
açılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2007)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
5.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Kızılay Genel Kuruluna ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2008) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, üreticilerin
kullandıkları kredilere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2009) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
7.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki
üreticilerin kullandıkları kredilere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2010) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
8.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Avlan Gölünün yatırıma
açılmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/2011)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
9.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki üreticilerin
kullandıkları kredilere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2012) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
10.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
tarımdaki destekleme miktarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2013) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, ABD’ye yapacağı ziyarete
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13764) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
2.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, ekonomik sorunlara ve
sosyal etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13765)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
3.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, tasarruf tedbirlerine ve Ata uçağının kullanımına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13766) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
4.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir milletvekilinin
Gönen ziyaretindeki uygulamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13767) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
5.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, tekstil hammaddesi ihracatıyla ilgili bazı
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13768) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
6.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, bazı intihar
olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13769) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
7.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, havaalanlarında alınan bir ücrete
yapılan zamma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13770) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/04/2010)
8.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, TOKİ’nin peşin ödeme
indirimi uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13771)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
9.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, güvenlik güçlerinin bazı eylemlerdeki
tutumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13772) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
10.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türkiye’nin ABD ve İsveç
büyükelçilerinin görev yerlerine dönmelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/13773) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
11.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, intihar girişimlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13774) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
12.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, tedavi katılım payı
uygulamasındaki bazı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13775) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
13.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir ilacın kullanımına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13776) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
14.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, bir firmaya yönelik
rüşvet iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13777)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Osmaniye’de Karaçay
su yatağında inşaat yapılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/13778) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
16.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Erzurum Kapalı Cezaevindeki doluluğa ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13779) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
17.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kadına yönelik bir
şiddet olayına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13780)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
18.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, cezaevlerindeki bazı uygulamalara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13781) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
19.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bir hükümlünün bebeğinin
muayenesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13782) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/04/2010)
20.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bir tutuklunun durumuna
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13783) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/04/2010)
21.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Karadeniz sahilinde kurulacak bir petrol dolum
tesisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13784)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
22.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin çöp toplama kapasitelerine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13785) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
23.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Karadeniz’deki HES projelerine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13786) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
24.- Manisa Milletvekili
Mustafa Enöz’ün, sulama kooperatiflerinin
kapatılacağı haberlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13787) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
25.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Kahramanmaraş’taki projelere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13788) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
26.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün gölet ihtiyacına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13789) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
27.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Güzeloba
mesire alanında yürütülen faaliyetlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13790) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
28.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, TMSF personeline ve
Kurul üyelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/13791) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
29.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, kurulacak bir petrol dolum tesisinin bazı
etkilerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/13792) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
30.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kadın istihdamına
ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/13793)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
31.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki kadın
istihdamına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/13794) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
32.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, bir yabancı dizideki
iddiaya yönelik girişimlere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13795) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
33.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, AİHM’e yapılan
başvurulara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13796)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
34.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Karadeniz sahilinde kurulacak bir petrol dolum
tesisine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13797)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
35.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, 2002-2009 yılları arasındaki akaryakıt
fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13798) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
36.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, enerji alanındaki
özelleştirmelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13799) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
37.- Aydın
Milletvekili Recep Taner’in, kamu yararına çalışan derneklere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13800) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
38.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, Osmaniye Valisinin
bir açıklamasına ve bazı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13801) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
39.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Karadeniz sahilinde kurulacak bir petrol dolum
tesisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13802) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/04/2010)
40.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, Emniyet Teşkilatındaki sivil memurların özlük
haklarının iyileştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13803) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
41.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, İl Genel Meclis üyelerinin özlük haklarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13804) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
42.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Ankara’da bir geçiş yoluna konulan barikata
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13805) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
43.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Adana Valiliğinin bazı
öğrencilere verdiği cezaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13806) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
44.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir köyün yayla
yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13807) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/04/2010)
45.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Elazığ Belediyesiyle ilgili çeşitli iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13808) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
46.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Büyükorhan ilçesinde
vekaleten yürütülen müdürlüklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13809) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
47.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Büyükorhan ilçesindeki
bazı köy yollarının yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13810) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
48.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Beyoğlu Emek
Sinemasının yıkılacağı haberlerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13811) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
49.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, kurulacak bir petrol dolum tesisinin turizme etkisine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13812) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/04/2010)
50.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Cumhurbaşkanının CSO
Konserlerine katılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13813) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
51.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Seydişehir Alüminyum
Tesisleri ve Oymapınar Barajının özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13814) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
52.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, yabancılara toprak satışına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13815) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
53.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Avlan Gölünün yatırıma
açılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13816) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/04/2010)
54.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, vergi adaletine ve e-haciz uygulamasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13817) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
55.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, borsadaki kazançlara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13818) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/04/2010)
56.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Uşak-Eşme ve Muğla-Fethiye’de iki
öğrencinin ölümünün soruşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13819) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
57.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Düzce’de 1999’daki depremlerde hasar gören
okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13820)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
58.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İstanbul’da 1999’daki depremlerde hasar gören
okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13821)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
59.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kocaeli’de 1999’daki
depremlerde hasar gören okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13822) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
60.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, dershanelerin eğitim sistemindeki yerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13823) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
61.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Elazığ’da okulların depreme karşı
güçlendirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13824) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
62.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Erzurum’da okulların depreme karşı
güçlendirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13825) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
63.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Muş’ta okulların depreme karşı güçlendirilmesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13826) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/04/2010)
64.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, öğretmenevlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13827) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
65.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, eğitimde fırsat eşitliğine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13828) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
66.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, eğitim sistemindeki sorunlara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13829) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
67.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, dershane ücretlerini
ödemekte zorlananların durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13830) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
68.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir ilköğretim
okulunun durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13831) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
69.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı faaliyetlere ve maaş promosyonunun
şeffaflaştırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13832) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
70.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, vakıf üniversitelerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13833) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/04/2010)
71.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı okullarda sekiz
yıllık kesintisiz eğitim verilememesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13834) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
72.- Van Milletvekili Özdal
Üçer’in, dershanelerin eğitim sistemindeki yerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13835) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
73.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, öğrencilerin yaşadığı
sınav stresine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13836)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
74.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da güçlendirilmesi gereken okullara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13837) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/04/2010)
75.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir lisenin bazı ihtiyaçlarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13838) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
76.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Diyarbakır Göğüs Hastalıkları Hastanesinin
kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13839)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
77.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’taki sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13840) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
78.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Mersin Üniversitesi
Tıp Fakültesinde çalışanlara yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13841) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
79.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Hudut ve Sahiller Genel
Müdürlüğünün cihaz ihalelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13842) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
80.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarım arazilerine ve
toplulaştırma projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13843) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
81.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, borçlarını ödeyemeyen çiftçilere ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13844) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
82.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TMO’nun mısır
ticaretine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13845) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
83.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, çiğ süt fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13846)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
84.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, araç muayenesinde yaşanan sorunlara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13847) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
85.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, karayollarının
kalitesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13848)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
86.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin Arapça yayın yapan kanalına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/13849) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/04/2010)
87.- Hatay
Milletvekili Fuat Çay’ın, Samandağ’da açılan bir soruşturmaya ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/13850) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/04/2010)
88.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, sosyal yardım
hizmetlerine ayrılan kaynağa ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı
soru önergesi (7/13851) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
89.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, yabancı kaçak işçilere
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13852)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/04/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 20 Milletvekilinin, taş ocaklarının çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/678) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.02.2010)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, okullaşmada yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/679) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.03.2010)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, kışlalardaki şiddet iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/680) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.03.2010)
20 Nisan 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, Şırnak’ta bir
saldırı sonucu şehit olan Jandarma Yüzbaşı Levent Çetinkaya’ya
Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı dileyen ve ayrıca
Kayseri’de menfur bir saldırı sonucu yaralanan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’a geçmiş olsun dileklerini sunan ve saldırıyı şiddetle kınadığına
ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Şırnak’ta bir saldırı sonucu şehit olan Jandarma Yüzbaşı
Levent Çetinkaya’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum, ruhu şad olsun diyorum. Aynı zamanda Türk milletinin de
başı sağ olsun diyorum.
Dün Kayseri’de
menfur bir saldırı sonucu yaralanan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın
Taner Yıldız’a da geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, saldırıyı şiddetle kınıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin,
taş ocaklarının çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/678)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Taş ocaklarının
çevreye verdiği zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Hasan Çalış
(Karaman)
2) Reşat Doğru (Tokat)
3) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
4) Beytullah Asil (Eskişehir)
5) Alim Işık
(Kütahya)
6) Oktay Vural (İzmir)
7) Atila Kaya
(İstanbul)
8) Mustafa Enöz (Manisa)
9) Erkan Akçay (Manisa)
10) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
11) Akif Akkuş (Mersin)
12) Behiç Çelik (Mersin)
13) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
14) Zeki Ertugay (Erzurum)
15) Ahmet Bukan (Çankırı)
16) Mustafa Kalaycı (Konya)
17) Şenol Bal
(İzmir)
18) İsmet Büyükataman (Bursa)
19) Osman Ertuğrul (Aksaray)
20) Cumali Durmuş (Kocaeli)
21) Rıdvan Yalçın (Ordu)
Gerekçe
Çok eski
uygarlıklara ev sahipliği yapmış bulunan ülkemiz toprakları, doğal
güzelliklerinin yanı sıra tarım çeşitliliği bakımından da önemli bir konuma
sahiptir. Verimli ve bereketli topraklarımızda çok güç koşullarda yetiştirilen
ürünler, yılardır dünya pazarlarında önemli alıcılar bulmaktadır. Hep birlikte
koruyup, kollayarak bugünlere kadar getirdiğimiz eski uygarlıklara ait
eserlerimiz ise dünyanın dört bir köşesinden ülkemize gelen turistlere
sunulmaktadır.
Bu hizmetlerden
elde ettiğimiz tarım ve turizm gelirleri, ülkemizin en önemli gelir kaynakları
arasında yer almaktadır. Her ikisi de hem ekonomiye, hem de istihdama büyük
katkı sağlamaktadır. Ne yazık ki tarım ve turizm alanlarımıza yakın yerlerde
kurulan taş ocakları her iki önemli değerimizi de tehdit etmektedir.
Son yıllarda
özellikle turizm ve tarım alanları başta olmak üzere yerleşim bölgelerinde
işletmeye açılan taş ocakları, ülkemizin en önemli çevre sorunlarından birisi
hâline gelmiştir.
Ülkemiz
genelinde; hizmet veren taş ocaklarının birçoğu verimli ve bereketli topraklara
komşu alanlarda ve birçoğu da turizm bölgeleri güzelim ormanlarımızda
kurulmuştur. Çevreye vereceği zararlar iyi hesaplanmadan verilen işletme
ruhsatları, zaman zaman taş ocağı işletmecileri ile
bölge halkını da karşı karşıya getirmektedir. Hayatlarını hiçe sayan
vatandaşlarımız taş ocaklarına karşı sadece iş makinelerinin önlerine geçmekle
kalmayıp, kapatılması konusunda da bir dizi dava açmaktadır.
Bunun da en
önemli nedeni taş ocakların her bakımdan çevre kirliliğine sebep olmasıdır.
Verimli ve bereketli topraklara zarar veren taş ocakları, çok eski uygarlıklara
ev sahipliği yapmış tarihî eserlerimize ve yemyeşil güzelim ormanlarımıza zarar
vermektedir. Millî serveti yok etmektedir.
Ülkemizde taş
ocağı olarak kullanılan alanlar, genellikle kireçtaşı alanlarıdır. Kireçtaşı,
yer altı su kaynaklarının meydana gelmesinde çok önemlidir. Çünkü yer yüzüne düşen yağmur sularının büyük bir kısmı, kireçtaşı
alanlarından, çatlaklar vasıtasıyla yer altına geçmekte ve yer altı sularını
devamlı beslemektedir. Kireç taşları olmadığı zaman yağmur suları, yüzeysel
akışla sahadan hızla uzaklaşmaktadır.
Su kaynaklarımızı
ve havayı kirleten taş ocakları ruhsat alınan sahadan itibaren atmosfere,
rüzgârın hızına ve şiddetine göre çevreye kireç tozu, duman ve katı atıklar
atabilmektedir. Atmosfere atılan toz tabakası bölgede yetişen bitkilerin
yapraklarındaki gözenekleri kapatmakta ve gaz alış verişi dahil
olmak üzere bitkilerin solunum ve fotosentez gibi çeşitli yaşamsal işlevlerini
engellemektedir.
Kirlenme, yeterli
suyu ve ışığı alamayan bitkilerin yapraklarını bozmakta ve büyüme hızını
yavaşlatmaktadır. Bu da üretimde önemli oranda verim kayıplarına yol
açmaktadır. Taş ocakları nedeniyle bölgedeki yeşillikler kaybolmakta, ekolojik denge bozulmaktadır. Ortaya çıkan kirlilik yerleşim
alanlarında yaşayan vatandaşlarımız arasında solunum hastalıklarına da neden
olmaktadır.
Ayrıca, taş
ocaklarında patlatılan dinamitler çevrede deprem etkisi yapmaktadır. Başta
yerleşim alanları olmak üzere turizm ve tarım alanları patlamalardan olumsuz
yönde etkilenmektedir. Sayıları bugün 6 bini bulan taş ocakları, ülkemizin
birçok yerleşim bölgesinde büyük çevre sorunları yaratmaya devam etmektedir.
Güzelim
ormanlarımızı, verimli ve bereketli topraklarımızı, Türkiye turizminin parlak
geleceğini taş ocaklarının çevre kirliliğinden korumalıyız. Bu konuda Yüce
Meclisimize önemli görevler düşmektedir. Çevre kirliliğine sebep olan taş
ocaklarıyla ilgili araştırma yapılarak gerekli önlemlerin alınması son derece
önemli ve gerekli hale gelmiştir.
Bu nedenle,
Anayasa’nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulması gerekli önlemlerin alınması bakımından yerinde
olacaktır.
2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, okullaşmada yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/679)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Eğitim öğretim
kurumlarımızdaki devam ve devamsızlık sebeplerinin bütün boyutlarıyla
araştırılarak, gerekli çalışmaların yapılması için Anayasanın 98’inci,
İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ve talep ederiz. 02.03.2010
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız
(Batman)
5) Akın Birdal
(Diyarbakır)
6) Emine Ayna
(Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan
(Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer
(Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık
(Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Ülkemizde gün
geçtikçe ağırlaşan eğitim sorunlarına her gün bir yenisi daha eklenmektedir.
2002 yılından bu yana öğrencilere verilen şartlı nakit transferleri okullarda
öğretmenlerle velileri karşı karşıya getirmiştir. Bunun yanında yapılan şartlı
nakit transferlerinin okul bazında yeterli sayıda olmaması ve ödenen paranın
miktarının yetersizliği ayrı birer problemken, toplumda sadaka kültürünü
geliştirmesi de şartlı nakit transferinin en olumsuz yönüdür.
Temel amacı kız
çocuklarının okullaşma oranını artırmak olan şartlı nakit transferi bu amacı
gerçekleştirememiştir. Bunun en son örneği Şanlıurfa ilimizde yaşanmıştır. Kız
çocuklarımızın okullaşma oranını artırmak için 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim
Kanunu’na dayanarak okula gönderilmeyen her bir öğrenci için velilerine günlük
15 TL’lik cezalar gönderilmiştir.
Anlayış olarak
kız çocuklarımızın okullaşma oranlarının yükseltilmesi tabii ki çok önemlidir.
Ancak bu yapılırken cezayı müeyyideler dışında daha kazandırıcı yöntemler
kullanılmalıdır. Her alanda olduğu gibi popülist
politikaları bir an evvel uygulama yerine daha gerçekçi politikalar üretmek
zorunda olduğumuz gerçeğini hatırlayarak sorunun kaynağına inilmesi
inancındayız.
Bu bağlamda
Şanlıurfa ilimizde çocuklarımızın çoğunun eylül ayında okula başlaması
gerekirken kasım veya aralık ayının sonunda okula başladıkları; ayrıca haziran
ayının 2. haftasına kadar okula devam etmesi gerekirken, çocuklarımızın ancak
mart nisan ayına kadar okula devam edebildikleri Millî Eğitim Bakanlığının istatistiklerinde
de görülecektir.
Bu durumun sebebi
ailelerin ekonomik yetersizliklerinden dolayı mevsimlik işçi olarak göç etmek
zorunda kalmalarıdır. Ailesi ve akrabaları göç eden bir çocuğun da tek başına
evinde kalması mümkün değildir. Dolayısıyla çocuğun ailesinin göç nedenlerinin
ortadan kaldırılması bir zorunluluktur. Bu yönüyle çocuklarımızın okullaşamama
sebeplerine bakıldığında derhal bir Meclis araştırma komisyonunun kurulması
yararlı olacağı kanısındayım.
3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, kışlalardaki şiddet iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/680)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kışlalarda
yaşandığı iddia edilen sözlü ve fiziksel şiddetin nedenlerinin araştırılması,
bu konudaki iddiaların üzerine gidilerek gizlenen şiddetin açığa çıkarılmasının
sağlanması ve elde edilecek bulguların kamuoyu ile paylaşılması amacıyla
Anayasa’nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1- Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2- Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3- Ayla Akat Ata (Batman)
4- Bengi Yıldız
(Batman)
5- Akın Birdal
(Diyarbakır)
6- Emine Ayna
(Mardin)
7- Fatma Kurtulan (Van)
8- Hasip Kaplan
(Şırnak)
9- Hamit Geylani (Hakkâri)
10- İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11- M. Nuri Yaman (Muş)
12- Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13- Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14- Osman Özçelik (Siirt)
15- Özdal Üçer
(Van)
16- Pervin Buldan (Iğdır)
17- Sebahat Tuncel (İstanbul)
18- Sevahir Bayındır (Şırnak)
19- Sırrı Sakık
(Muş)
20- Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Ülkemizde 20
yaşını dolduran her erkek belli bir süre orduda görev yapmakla yükümlüdür.
Ancak askerlik kurumlarında bazen basına da yansıdığı üzere bazı şiddet
olayları yaşanmaktadır. İddia edilen şiddet olaylarını ise çoğunlukla üstün
asta yönelik sözlü ve fiziksel şiddeti oluşturmaktadır. Mevcut kurumsal ve
hukuksal kurallarda şiddetin tanımının net olmaması; şiddet olgusu hakkında istatistiklerin
tutulmasını, denetimin tarafsız bir şekilde yapılmasını, yaşanan şiddetin su
yüzüne çıkmasını engellemektedir.
Hayatın hemen hemen her alanında karşı karşıya kaldığımız şiddet,
iddialar göz önünde bulundurulduğunda, askerlik kurumlarında da üzerinde önemle
durulması gereken bir boyuta varmıştır. Ancak iddialar bu yönlü olsa da hiçbir
dönem bu iddiaların üzerine gidilmemiştir. Neredeyse her askerin “sözlü
hakarete ya da fiziksel şiddete maruz kaldığı” en az bir öyküsü bulunurken,
kimi askerlerin gördükleri şiddet sonucunda hayatını kaybetmiş olduğu olaylar
kamuoyuna yansımaktadır. Üstün asta uyguladığı iddia edilen şiddet, Askeri Ceza
Kanunu’nda açık bir şekilde suç teşkil etmesine rağmen, geldiğimiz aşamada
şiddet uygulayan üstler hakkında genellikle işlem yapılmamakta ve şiddet doğal
bir olgu olarak görülmektedir.
Bu durumun suç
olduğuna ilişkin, hukuksal haklarının farkında olmayan ve bu hakları konusunda
bilgilendirilmeyen askerler, maruz kaldıkları sözlü hakaretleri ve fiziksel
şiddeti gizlemektedirler. Buna karşın açılan kimi davalarda çıkan kararlarda
üstün uyguladığı şiddet suç olarak görülmemekte ancak bir hizmet kusuru olduğu
görüşüne varılmaktadır.
Askeri Ceza
Kanunu’nun 115. maddesinde “emir vermek yetkisini veya memuriyet nüfuzunu kötüye
kullanarak mevzuatın tayin ettiği ahvalden başka bir suretle herhangi bir
gerçek veya tüzel kişi yahut astı hakkında keyfi bir işlem yapan yahut
yapılmasını emreden amir veya üst, bir aydan iki seneye kadar hapis cezası ile
cezalandırılır” hükmü; aynı kanunun 117. maddesinde ise ‘’madununu kasten itip
kakan, döven, veya sair suretlerle cismen eza verecek
veya sıhhatini bozacak hallerde bulunan veyahut tazip maksadıyla madunun
hizmetini lüzumsuz yere güçleştiren veya onun diğer askerler tarafından tazip
edilmesine veya suimuamelede bulunulmasına müsamaha
eden amir veya mafevk iki seneye kadar hapsolunur” hükmü bulunmaktadır.
Ancak aynı
kanunun 119. maddesinde “bir madunun fiili taarruzlarını defetmek yahut mübrem
ve müstacel bir zaruret ve tehlike halinde verdiği emirlere itaat ettirmek için
bir mafevk tarafından yapılan müessir fiiller makam ve memuriyet nüfuzunu
suiistimal telakki edilmez ve suç sayılmaz” şeklindeki ibare 115. ve 117.
maddeyi işlevsiz kılmaktadır. 119. maddede hangi fiilin suç olarak sayılabileceği
açık bir şekilde belirtilmediği için üste geniş bir yetki alanı açmaktadır
İzmir Barosu’nun
2003 yılında, “işkencenin önlenmesinde hukukçuların rolü” projesi çerçevesinde
Ege Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Sosyal Psikoloji ana bilim dalından Doç.
Dr. Melek Göregenli’nin yürüttüğü “şiddet, kötü
muamele ve işkenceye yönelik deneyimler, tutumlar ve değerlendirmeler”
çalışmasının sonuçları, askerlikteki sözlü şiddete karşı yüzde 93.3, fiziksel şiddete karşı da yüzde 95.7 hiçbir şey
yapılmadığını ortaya koymuştu. Söz konusu şiddet yaşanan örnekleri ile bu
konuda acil önlem almayı gerektiren boyutlara ulaşmıştır.
Son olarak
Elâzığ’da yaşanan olay tek başına bu konuda acil önlem alınması için yeterli
gerekçe olarak görülebilmelidir. Bilindiği gibi 17 Ağustos 2009 yılında
Elâzığ’da 4 askerin hayatını kaybettiği olayla ilgili, resmî makamlar olayın
kaza olduğu yönünde bir açıklama yapmış ancak açılan soruşturma sonucu yapılan
incelemede, meydana gelen olaya, komutanın ceza için nöbette uyuyan askerin eline
verdiği pimi çekilmiş bombanın yol açtığı ortaya çıkmıştı.
Bütün bunlar göz
önünde bulundurularak, kışlalarda yaşanan sözlü ve fiziksel şiddetin bir an
önce gündeme alınması, şiddeti besleyen nedenlerin tespit edilerek ortadan
kaldırılması için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir araştırma
komisyonu kurulmasını gerekli bulmaktayız.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır; okutup, işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- (10/575) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 20.04.2010 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 463 üncü sırasında yer alan
10/575 yatılı İlköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 19.04.2010 Pazartesi günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Grup
önerisi lehinde söz isteyen Özdal Üçer, Van
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Üçer. (BDP sıralarından alkışlar)
Diğer
konuşmacılar için, birden fazla müracaat olduğundan dolayı, kura çekilecektir.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; grubumuz adına önerimiz
üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi en derin
içtenliklerimle, sevgi ve saygıyla selamlarım.
Kamuoyunun gündeminde çok değişik konularla yer alan YİBO’ların öğrenci potansiyeline ve hâlihazırda okutulmakta
olan öğrencilerin sayısına bakıldığında, 100 binleri bulan bir çocuk kitlesinin
aslında eğitim amaçlarından ziyade, bir düzeni içselleştirme, militarist bir
zihniyeti kanıksattırma, kendi aile ortamından uzaklaşıp ya da uzaklaştırılıp
toplumsal değer yargılarından uzak, tabiri caizse, tavuk çiftlikleri konumunda YİBO’larda, sözde eğitim amacıyla çocukların yaşamdan
günbegün koparılmasına ilişkin bir sorununa değindiğimizin ifadesini sunmak
isterim.
YİBO’ların kuruluş
amaçlarına teknik olarak bakıldığında YİBO’lara, köy
koşullarının okullaşmaya elverişli olmadığı, birbirine yakın köylere merkezî
bir noktada, çocukların pansiyonunda kalabileceği eğitim kurumları ihtiyacının
karşılanması şeklinde bakılmaktadır. Aslında YİBO’lara yapılan ekonomik yatırımların, YİBO’lara harcanan ekonomik gücün boyutlarına bakıldığında
bunun çok gerçekçi bir gerekçe olmadığını, YİBO’lara
yapılan harcamalarla, YİBO’lara ayrılan bütçeyle, YİBO’lardaki usulsüz harcamalarla, denetimsiz harcamalarla
aslında bir külfete dönüştürülen eğitim harcamalarının “her köye bir okul”
anlamı taşıdığı, her köye bir okul yapılabilme gücü varken -bu konuda eğitim
kadrolarını yerleştirip eğitim kadrolarının çalışmalarını bu anlamda
sağlayabilmek- çocuğun eğitim hakkı çerçevesinde en temel hak olan yerinde,
ailesiyle iç içe, yaşayarak eğitim hakkının önüne geçilmeye çalışıldığının
görüleceği açıktır. Fakat nedense YİBO’lar çok
büyük bir devlet hizmetiymiş gibi hâlâ adlandırılmaya çalışılmaktadır.
“YİBO’larda öğrencilere harçlık veriliyor, YİBO’larda giyecek, yiyecek yardımı yapılıyor, YİBO’lara öğrenci başı şu kadar harcama yapılıyor.” diye hükûmetler övünegelmektedir.
Elbette YİBO sorununun bütün sorumluluğu başından günümüze AKP Hükûmetine ait değildir ama yedi yıllık hükûmeti
süresince eğitimin hiçbir sorununu çözmediği gibi YİBO’lar
sorununu da çözmemiş olmak bugün itibarıyla AKP Hükûmetinin
sorumluluğundadır.
Öğrenci başı
harcamalara bakıldığında, eğer çocukların okullaşma talebi söz konusuysa bu
harcamalar YİBO’lara harcanmak yerine, öğrenci
ebeveynlerine doğrudan eğitim yardımı olarak yapılır ve öğrencilerin okula
gidip gitmediği denetlenerek eğitim hakkının tamamlanmasına ilişkin bir proje
geliştirilir. Neden Avrupa Birliği projeleri kapsamında ya da Dünya Bankası
kapsamında doğrudan gelir desteği şeklinde tarımın kontrol dışı yapılanmasına
ilişkin kafadan “Evet.” denebiliyor? Neden eğitim için doğrudan eğitim desteği
gibi bir proje hiçbir hükûmetin programında yer
almıyor?
Bunu, tamamen bir
eğitimci hassasiyetiyle ifade ettiğimin bilinmesini istiyorum. Çünkü sizlerin
hiçbirinizin çocuklarınızı YİBO’larda
okutmayacağınızı, okutmak istemeyeceğinizi bilmekteyim. Hiçbir ailenin zorunlu
ekonomik koşullar olmadığı takdirde çocuğunu isteyerek YİBO’ya
göndermeyeceğini, göndermediğini bilmekteyim. Hiçbir çocuğun da kendi köyünde
ya da evine yakın bir okulda ya da servisle gidip geldiği bir okulda duymuş
olduğu eğitim hazzını YİBO’larda almadığını
bilmekteyim.
Altı ile on dört
yaşındaki çocukların her akşam YİBO’larda askerî
nizamiye kapılarında bekletilen nöbetçiler gibi “gelip giden bir tanıdığı var
mı, yok mu” psikolojisiyle her gün hasretlik yaşadığını bilen bir öğretmen
olarak bunları ifade etmekteyim. Bu çocuklar 150 bini aşkın sayıya ulaşmış
durumda ve bu çocukların eğer biz kendi çocuklarımız muamelesiyle, kendi
çocuklarımız bakış açısıyla eğitim sorunlarını değerlendirmezsek bunlar “YİBO’ların kontenjanı 200 küsur bindir, tamamlayalım.”
bakış açısıyla değerlendireceğimiz şeylerdir.
İnanın, YİBO’ların bugünkü ekonomik
külfeti açısından baktığımızda, bu 150 bin öğrencimizin ailesine YİBO’lar bağlamında harcanan miktarı “doğrudan eğitim
yardımı” diye ifade eder ve bu konuda ailelere yardımda bulunursak bu
çocukların hepsi mutlu bir eğitim hayatı sürdürme şansına sahip olacaktır ama
yok, biz YİBO’ların yemekhane sorunlarını, YİBO’nun sağlık sorunlarını, YİBO’nun
teknik donanım sorunlarını, hiç kullanılmayan spor salonlarının tadilat
sorununu, keşmekeşe dönüşmüş birçok sorununu çözmeye çalışırken aslında hayatı
harcanıp gitmekte olan çocuklarımızı bir kenara bırakmış olacağız.
YİBO’larla ilgili basında
yer alan haberler şöyle: İşte “Okuldan kaçan çocuklar donarak can verdi.”,
“Öğretmen dayağından bunalan çocuk bilmem nerede bulundu.” Ölüm haberleri,
cinsel taciz haberleri, psikolojik bunalım haberleri. Bunların hepsi eğer bizim
yüreğimizi yaralamıyorsa, ki yaralıyordur, her
vicdanlı insanın yüreğini yaralıyordur ve herkesin, o çocuklarla ilgili
haberleri duyduğunda ilkin kendi çocuklarına yönelik bir çağrışımı zihinlerinde
hissettiklerini biliyorum, ben de öyle hissediyorum. Madem böyle bir
hassasiyetimiz ortaksa, madem böyle bir duyarlılığımız ortaksa YİBO’ların, öğrenci yaşamı, sadece öğrencilerle ilgili
değil öğretmenlerle ilgili de birçok sorunu vardır. Sadece ders vermek için
ücretlendirdiğimiz öğretmenlerimizin gece yarılarına kadar ya da sabahlara
kadar YİBO öğrencilerinin sorunlarıyla boğuştuğunu da bir öğretmen olarak
bilmekteyim.
Eğitimcinin, öğrencinin ve başka çevrelerin birçok sorun yaşadığı YİBO’ların sorununun ne olduğuna ve YİBO’ların
gerekli olup olmadığına, YİBO’ları kapatırsak ya da
YİBO uygulamasından vazgeçersek ilköğretim çağındaki çocukların, her akşam anne
babasını görebileceği ve anne baba şefkatini hissedebileceği, aile ortamında
eğitimine devam edebileceği bir ortamı sağlamanın maddi külfetini bugünkü YİBO
uygulamasında ne kadara denk geliyor diye karşılaştırmalı değerlendireceğimiz
bir araştırma pozisyonunda hangi sonuçlara varacağımızı ve çözüm önerilerinizin
ne olacağına ilişkin ortaklaşmayı neden yaşamayalım?
Eğer vicdanen biz
aynı sorumluluğu yaşıyorsak, o acıları, öğrencilerimizin yaşadığı acıları,
ailelerin yaşadığı acıları, yoksulluğun getirmiş olduğu eşitsizliği, o
psikolojik sorunları, o küçük öğrenci yüreklerinde birikmiş büyük sorunların
bizim de yüreğimizde hissettiğini açıkça ifade ediyorsak -ben ifade edildiğini
bilmekteyim ki birçok durumda herkes belki bunun üzerinde demagoji
yaparak da siyaset yapabilme kaygısında olanlar vardır ama eğer böyle bir
ortaklık varsa- bu sorunu çözmek için bu Meclis, bu Mecliste yer alan her
milletvekili, hiçbir kaygı, hiçbir tereddüt duymaksızın bu önergeyi oylayıp, bu
önergenin gerçekten Meclis gündeminde yer alması doğrultusunda evet oyu vermesi
sorumluluğunda olduğunu ifade etmek istiyorum. Ama yok, biz politik hesaplarla
eğitim sorunlarını, sayısı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) - …100 binleri geçen öğrencilerimizin psikolojik kişilik sorunlarını,
sosyal yaşam sorunlarını, onların ailelerinin yoksulluk sorunlarını, eğitim
hakkı, fırsat eşitsizliğini bizler kabul etmeyeceksek, o zaman herkes vicdanına
göre hareket eder. Bu Meclis, 100 binlerce altı ila on dört yaşındaki çocuğun
geleceğini, hayatının yaşamsal değerlerini bir kenara bırakmış ve ona göre bir
karar almış durumunda olacaktır.
Ben, sayısı 150
bini geçkin YİBO öğrencilerinin ve YİBO’da çalışan
eğitim emekçilerinin sorunlarının çözümü için bu Meclisin “Evet.” oyu
vereceğine olan inancımla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Umuyorum ki
ülkemizde bütün çocuklar, hiçbir ayrıma tabi olmaksızın, hiçbir ayrımcılığa
maruz kalmaksızın en temel insani hakkı olan eğitim hakkına herkes kadar hep
eşit olarak sahip olur.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi derin sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Üçer.
Önerinin aleyhinde söz isteyen Fikri Işık, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın
Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin Meclis araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, YİBO’lar, yani
yatılı bölge okulları Anadolu’muzun en ücra köşesindeki yavrumuzun eğitimden
mahrum kalmaması, çağın dışında kalmaması, onun nitelikli bir birey olarak
toplumda yer alması amacıyla, gerçekten eğitim imkânlarının götürülemeyeceği köylerdeki
yavrularımızın eğitim olanaklarına kavuşturulması amacıyla kurulmuş okullardır
ve şunun gerçekten altını çizmek gerekir ki, bu okullarda bugüne kadar çok
önemli eğitim hizmeti verilmiştir ve binlerce, on binlerce yavrumuz bu
okullardan yetişerek ülkemizin ve milletimizin hizmetine katkı sağlamıştır. Bu noktada YİBO’ların gerçekten
Türkiye’deki özellikle dar gelirli, özellikle kırsal kesimdeki yavrularımızın
okuması noktasındaki katkısını inkâr etmek mümkün değildir.
Elbette ki şunu
özellikle vurgulamalıyız: Çağ değişiyor, çağ gelişiyor, gelişen çağın
şartlarına göre YİBO’ların da mutlaka bir değişim ve
dönüşüm geçirmesi mutlaktır, muhakkaktır. Zaten bunu çok iyi bilen İktidarımız,
iktidara geldiği günlerde öncelikli olarak YİBO konusunu ele almıştır.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten, YİBO’lar, AK PARTİ
İktidarıyla gündeme geldiğinde pek çok sorunu içerisinde barındıran kurumlardı
ancak çok önemli adımlar atılmakla bugün YİBO’lar çok
çok daha iyi bir noktaya gelmiştir. Öncelikle, fiziki
şartlar YİBO’larda önemli bir değişime uğramış,
önemli birtakım iyileştirmeler YİBO’larda
yapılmıştır.
Eğitim kadrosu
ülkenin imkânları ölçüsünde güçlendirilmeye çalışılmış; öğrencilerimizin fiziki
şartlardan, beslenmeden kitap ihtiyacına kadar, gıda ihtiyacına kadar, giyim
ihtiyacına kadar pek çok ihtiyacı devlet tarafından ücretsiz karşılanmıştır.
Tabii, bugün
Anayasa paketini görüşeceğiz, bugün asıl gündemimiz Anayasa ancak şunu
özellikle vurgulamadan sözlerimi bitirmek istemiyorum. YİBO konusunda Hükûmetimizin ve Millî Eğitim Bakanlığımızın yeni bir
yaklaşımı var, o da şu: Kendi evinden, sıcak aile yuvasından okullara gitme
imkânı olan tüm bölgedeki YİBO’larda okuyan
yavrularımızın ailelerinin yanında kalmasını teşvik etmek. Bir örnek vermek
istiyorum: Ben Kocaeli Milletvekiliyim. Kocaeli’nde 1 tane YİBO vardı, Akmeşe bölgemizde ama bizim mevsim şartlarımız, özel
şartlarımız çocuklarımızın evlerinden taşımalı sistemle götürülmesine müsait
olduğu için YİBO’nun kapatılma kararı alındı. Bütün
yavrularımız taşımalı sistem kapsamında kendi yuvalarından sabah alınıyor,
öğlen yemekleri ikram ediliyor, akşam da yavrularımız tekrar taşımalı sistem
kapsamında evlerine bırakılıyor. Bunun mümkün olmadığı bölgelerdeki, özellikle
kış şartlarımızın ağır geçtiği, özel durumların olmadığı bölgelerdeki YİBO’larla ilgili çalışmaların devam ettiğini de çok iyi
biliyoruz. Bu sorun, elbette, eğitim sorunu olduğu için, çocuklarımızın
geleceğinin sorunu olduğu için, hepimizin sorunudur. Buna bigâne kalmak
durumumuz yoktur.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – YİBO’ları kışlaların içinden çıkarmak
lazım.
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Ancak, Millî Eğitim Bakanlığımızın bu konudaki çalışmalarının devam
etmesi ve bu konuda gerçekten önümüzdeki süreçte çok daha güzel sonuçların
alınacağına inanıyorum.
Bu sebepten dolayı,
hem Meclis gündemimizin Anayasa değişiklik paketine odaklanmış olması ve hem de
Millî Eğitim Bakanlığımızın bu konudaki çalışmalarının bir değerlendirilmesi
noktasında önergenin aleyhinde olduğumu bildiriyorum, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Önerinin lehinde söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.
Buyurun Sayın
Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BDP’nin grup önerisi
üzerinde söz aldım. Gerçekten, yerinde ve anlamlı bir öneri. Sayın
Milletvekilim biraz önce “Meclisin gündemi Anayasa, YİBO’larla
uğraşacak vaktimiz yok” demese de o minval üzere konuştu ama Sayın
Milletvekilim, bilmenizi isterim ki, o YİBO’larda bu
cumhuriyetin geleceği olan çocuklarımız geleceğe hazırlanıyor ve maalesef, çok
kötü şartlarda, çok olumsuz şartlarda hazırlanıyor.
Sayın
Milletvekilim az önce özellikle AKP ile birlikte YİBO’larda
çok iyi gelişmeler olduğunu, çok olumlu işlerin yapıldığını, özellikle fiziki
şartlar konusunda, diğer konularda çok büyük mesafe alındığını söyledi. Sayın
Milletvekilimin bu söylediğini defaatle Sayın
Başbakan da, Sayın Millî Eğitim Bakanı da her gittikleri yerde, her vesileyle
söylerler. Birisi der ki: “140 bin derslik yaptık.”, birisi “Bütün bilişim
teknoloji sınıflarını biz kurduk.” der. Bunlar yanlıştır, bunlar millete yanlış
bilgi vermektir, daha Türkçesi bunlar millete yalan söylemektir.
Bir kavas
arkadaşımı da rica ediyorum yanıma. Sayın Işık “Fiziki şartlarını çok iyi hâle
getirdik.” dediğiniz YİBO’larla ilgili ben size bir
utanç ve ibret belgesi sunuyorum. Bakın şu fotoğrafa, siz yakınsınız,
görüyorsunuz… Bakın şu fotoğrafa, görüyorsunuz... Bakın şu fotoğrafa… Bakın şu
fotoğrafa ve bakın… Bir kavas rica ediyorum buraya, şunu Sayın Fikri Işık’a
verin.
Sayın
Milletvekilim, sizin “Düzelttik, iyi yaptık.” dediğiniz bu fotoğraf Bingöl ili
-Sinop’ta değil- Kiğı ilçesindeki bir yatılı ilköğretim bölge okulunun son
hâlidir, on gün önceki hâlidir. Bana göre, bir iktidar için, bu çağda, bu
teknoloji, bilişim çağında, Türkiye’nin içinde bulunduğu şu süreçte sadece ve
sadece bir övünç kaynağı değil, milletin gözüne bakamayacak hâle gelecek
şekilde, başınızı yere eğdirecek, hepinizin utanmasına vesile olacak bir
tablodur. Eğer “Bu fotoğraflar gerçek değil.” derseniz onu bilmem ama ben sizi
temin ederim ki bu fotoğraflar Bingöl ilinden daha yeni geldi.
MİTHAT EKİCİ
(Denizli) – Bir tane olabilir.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Bir tane değil.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, ben okul müdürlüğünden Parlamentoya gelmiş bir arkadaşınızım.
Şimdi, yatılı ilköğretim bölge okullarının mazisi 1958’lere gider,
Türkiye’de 1958’e kadar köylerde, büyük kısmında, yüzde 50’sinde bir, iki ve
üçüncü sınıflardan müteşekkil ilkokullar, bir kısmında da birden beşe kadar
ilkokullar kısmen varken, ulaşım şartları vesaire düşünülerek ilk defa 1958’de
Adana Ceyhan Mustafabeyli kasabasında bir yatılı okul yapmış bu devlet, 1958.
Sene 2010 ve 1963 yılından itibaren yatılı kız öğrenciler de bu okullara
alınmaya başlamış.
Sayın
milletvekilleri, bilmenizi istiyorum, bugün itibarıyla, 2009-2010 öğretim yılı
itibarıyla Türkiye’de beş yüz yetmiş dört adet yatılı ilköğretim bölge okulu
vardır. Bundan üç sene öncesine kadar bunlar ikiye ayrılıyordu: Pansiyonlu
ilköğretim okulu, yatılı ilköğretim bölge okulu. Şimdi, hepsine “YİBO” diyoruz.
YİBO, felsefe
olarak karşı çıktığımız bir anlayış değildir ama bir ülkede -mesela Amerika’da
ve Avrupa’da da taşımalı sistem var- birleştirilmiş sınıflı okul var, bir
ülkede ikili eğitim yapan okul var, bir ülkede normal okul var, bir ülkede YİBO
var. Bu kadar çeşitlilik seksen yedi yıllık cumhuriyet tarihimizde şimdiye
kadar çoktan çözmemiz lazım gelen bir tabloydu. Diyeceksiniz ki: “Efendim, bu
bizim şeyimiz değil, bizden önce bu hâle gelmiş.”
Size daha vahim
bir şey söyleyeyim sayın milletvekilleri: Türkiye’nin geleceği olan
çocuklarımızın eğitim aldıkları okulları konuşuyoruz. Döneminizde ikili eğitim
yapan okul sayısı arttı mı, azaldı mı? Şimdi, Başbakan her vesileyle “140 bin
derslik yaptık.” diyor. Şimdi zamanım yeterse rakamları vereceğim. Yahu bu da
bir ayıptır, döneminizde ilköğretimde, ortaöğretimde ve hatta hatta okul öncesinde de -ki, okul öncesindeki ikili eğitim
hiçbir pedagojik yaklaşımla izah edilemez- ikili eğitim yapan okul sayıları
artmıştır. Siz daha neyle övünüyorsunuz? Gelip sekiz yıl sonra şunu deseydiniz
de ben de sizi alkışlasaydım: “Ey milletvekilleri, ey milletim, bak sekiz yılda
ikili eğitimi bitirdik, sabahçı-öğlenci diye bir kavram kalmadı.” deseydiniz
de, ben de oradan bir eğitimci olarak sizi alkışlasaydım. Ama şimdi sizi
eleştirmek zorundayız. Yanlış yapıyorsunuz. Her işte yanlış yaptığınız gibi,
eğitim alanında da baştan sona yanlış yapıyorsunuz.
Sayın Bakan dâhil,
Sayın Başbakan dâhil, istediğiniz ortamda, istediğiniz zeminde gelin şu eğitimi
bir tartışalım, gelin şu atanmayan 300 bin öğretmenin trajik durumunu,
sosyolojik durumunu bir tartışalım, gelin -BDP’nin
verdiği önergeyi destekliyorum- YİBO’ların içinde bulunduğu
durumu bir tartışalım.
YİBO, geleceğe
öğrenci hazırlamıyor sayenizde; YİBO, psikolojisi bozulmuş çocuk hazırlıyor;
YİBO, ruh sağlığını kaybetmiş, bütün temel değerleri kaybetmiş çocuklar
yetiştiriyor. Cumhuriyetin niteliklerini, cumhuriyetin özünü, ruhunu reddeden
çocuklar yetiştiren YİBO’lar, biliyoruz. Niye oluyor
bu? YİBO müdürü olmak için imam olmak lazım. İmam-hatip, ilahiyat mezunuysanız
YİBO müdürü olursunuz.
Sonra bu YİBO’larda zorunlu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET NİL HIDIR (Muğla)
– Ayıp oluyor ama!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Ya rica ederim, yedi yaşındaki çocuk gece zorla sahura kaldırılır
mı? Bunu Allah kabul etmez, Allah kabul etmez bunu. Altı yaşındaki çocuğu
sahura kaldırıp oruç tutmaya zorluyorsunuz, böyle şey olur mu?
KÜRŞAD TÜZMEN
(Mersin) – Bağırma, bağırmadan konuş!
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ayıp oluyor ama.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri lütfen…
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, konuşma yeri burası… (Gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri, Sayın Hatibe müdahale etmeyin.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – İç Tüzük’ü açın, 157, 158, 159’uncu maddelere bir bakın.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, YİBO’lar her bakımdan tam bir
perişanlıktır. Uşak Eşme’de yaşanan olayı unutmadık. Yenilerinin yaşanmasını
istemiyoruz da sizi onun için burada eleştiriyoruz. O kaybolan çocuk, orada
feci felaket bir şekilde yaşamını yitiren çocuk bizim çocuğumuz. Benim çocuğum
kadar değerli ve önemlidir, siz öyle görmüyorsanız ben onu bilmem. Ben Eşme’de
yaşanan trajediye böyle bakıyorum, bir öğretmen olarak böyle bakıyorum, bir
baba olarak böyle bakıyorum, bir milletvekili olarak böyle bakıyorum. Ha siz
diyorsunuz ki: “Aman canım çocuktan bol ne var.” Böyle şey olur mu?
Sayın
milletvekilleri, gelişmiş Batı ülkelerinde böyle bir manzara istifa sebebidir,
istifa sebebidir, okul müdürünün, ilçe millî eğitim müdürünün, il millî eğitim
müdürünün istifa sebebidir.
Şimdi bir YİBO’da -bütçecilerin bilmesi lazım- M cetvelinde sabah,
öğlen, akşam yemeği için ayrılan iaşe parası kaç lira? Sayın Taşar biliyor
musunuz?
CEMAL TAŞAR
(Bitlis) – Yüzde 300 artırdık.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Kaç?
BAŞKAN – Sayın
Altay lütfen, Genel Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayın.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Bakın “Yüzde 300 artırdık” diyor. Bugün M cetvelini açın bakın
sabah kahvaltısı, öğlen yemeği, akşam yemeği 4 lira 20 kuruş. (Gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Bu da yüzde 300 artmış hâli. Demek AKP’den önce çocuklar YİBO’da aç duruyormuş, açlık grevi yapıyormuş, böyle şey
olur mu?
Sayın
milletvekilleri, zamanım azalıyor.
Şimdi, bu YİBO’ların ne kadarı boş? Yüzde 25’i boş.
Yaklaşık 265 bin öğrenci YİBO’larda
eğitim-öğretim görüyor ama Türkiye’deki YİBO kapasitemiz bunun yüzde 25’i daha
fazla. Niye boş? O, daha vahim bir durum.
Burada, Sinop’tan
bir örnek vereyim: Sinop’ta Tekir Yaylası var, Sayın Hocam bilir. Yahu, Tekir
Yaylası’na YİBO yapılmış. Yapanlar da benim hemşehrim,
bir şey demem ama yahu, orada öğretmen de durmaz, öğrenci de durmaz, kimse durmaz;
başka sebepler de var. Yeşiloba’da bir YİBO binası
yapılmış, yarım bırakılmış.
Şimdi, nerede
sizin eğitim planlamanız? Eğitim planlamanız nerede sayın milletvekilleri?
Şimdi bakın -ama
planlama yerine başka şeyler hesaplıyorsunuz- haziran ayında SBS var. Türkiye
buraya kilitlenmiş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Altay, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, bunu geçende de söyledim ama önemli bir konu olduğu için
tekrar söylüyorum: Nisanın 2’sinde Ortaöğretim Kurumları Geçiş Yönergesi’ni
değiştirdiniz, dediniz ki: “Her ne sebeple, her ne şekilde olursa olsun,
uluslararası yarışmalara katılan, derece alan öğrencilere ek sınıf puanı
verilir.”
Varsayın bir
çocuğun, sekizinci sınıftaki bir çocuğun SBS toplamı 500’e ulaştı. Maksimum
sınır 500’dür ve bu çocuk bir organizasyonla bir yere gitti, bir dış ülkeye
gitti ve başarılı oldu, ek puan oldu. Bu çocuğun puanı 520’ye kadar
çıkabiliyor. Matematiği de katlettiniz! Böyle şey olur mu, böyle sınav olur mu?
Geçen söyledim,
Türkiye’ye buradan sesleniyorum: Ey millet, çoluk çocuğunuzun hakkı gasbediliyor. Çorlu’da 20 tane öğrenci Amerika’ya gitti,
derece aldı, ek puan aldı. Böyle şey olur mu sayın milletvekilleri? Adınız
“Adalet” ama yaptığınız hiçbir işin adaletin kenarından geçen bir yanı yok.
Böyle bir manzara olmaz. Ben bir eğitimci olarak bu yaptıklarınızdan
üzülüyorum, bir eğitimci olarak bu yaptıklarınızdan utanıyorum.
Öneriyi
destekliyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Altay, teşekkür ediyorum.
Önerinin
aleyhinde söz isteyen Avni Erdemir, Amasya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin
YİBO’ların sorunlarının tartışılmasına dair grup
önerisinin aleyhinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yatılı bölge ilköğretim okulları elbette bir ihtiyaçtan doğmuş
okullarımızdır. Amaç, Edirne’den Kars’a kadar hiçbir yavrumuzun eğitim
hakkından mahrum kalmamasıdır.
Anadolu’nun ıssız
köylerinde, kentlerinde, beldelerinde kendi kendine açıp solan çiçekler olmasın
diye YİBO’lar açılmış, YİBO’lar
büyütülmüş, teşvik edilmiştir.
Yeteri kadar
öğrencinin olduğu köylerimizde, beldelerimizde, mümkün olduğu kadar
okullarımızı açık tutup okulumuzun o köylerde, beldelerde bir ışık olarak
yanmasına özen gösterdik. Öğrenci sayısının yetersiz olduğu köylerimizde,
coğrafi şartlar sebebiyle taşımanın mümkün olmadığı köylerimizde çocuklarımız
mutlaka eğitim hakkından yararlansın diye YİBO’ları
kurduk.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Zihniyete bak, zihniyete…
BAŞKAN - Lütfen
sayın milletvekilleri…
AVNİ
ERDEMİR(Devamla) – İlköğretim okulunu, YİBO’ları
bitiren öğrencilerimiz…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Siz kurmadınız, sizden önce de vardı YİBO’lar.
BAŞKAN - Sayın
Altay, lütfen…
AVNİ
ERDEMİR(Devamla) – …YİBO’ları bitiren öğrencilerimiz
liseye giderken onlara yatılı okullarda kalma imkânlarını verdik.
Değerli
arkadaşlarım, bu sayede, binlerce öğrencimiz eğitim hakkından mahrum kalacakken
YİBO’lar sayesinde eğitimle öğretimle buluştu.
Elbette, bu
okulların sıkıntısı yok…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– O zaman bu okullar…
BAŞKAN – Sayın
Üçer, lütfen sabredin.
AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – …bütün problemler çözüldü, zorlukları yok demiyoruz. Yedi yaşında
bir çocuğun yerinin ailesi olduğu, annesinin babasının yanı olduğunun da
bilincindeyiz. Ancak söz konusu olan, çocuğun eğitim hakkı ise, çocuğun geleceği
ise, taşıma mümkün değilse, ailelerimiz elbette bu ayrılığa katlanmışlardır. Bu
vesileyle, bu okullarda bu yavrularımıza aile sıcaklığını hissettirmemiz, mutlu
bir şekilde onları geleceğe hazırlamamız elbette zorunludur ve devletimizin
görevidir. Hükûmetimiz işte bu bilinçle YİBO’lara gereken ilgiyi, desteği göstermiş, ihtimamı
göstermiş, okulların fiziki şartlarını geliştirmiş, koğuş sisteminden oda
sistemine geçişi sağlamış ve iaşe bedellerini yüzde 300’ün üzerinde
artırmıştır.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – 4 lira 20 kuruş… Allah’tan kork, Allah’tan!
AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Bu sebeple, sevgili dostlarım, değerli arkadaşlar, biraz önce
arkadaşlarımız tabii, görüşlerini ifade ettiler.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Doğruları ifade ettiler, lütfen, görüş meselesi değil.
AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Bizim AK PARTİ İktidarında Allah’a şükür başımızı eğecek, utanacak
hiçbir icraatımız olmadı. Her şey kötü, her şey yanlış mantığının ne kadar
doğru olduğunu milletimiz takdir ediyor. Cumhuriyetin değerleriyle AK PARTİ
İktidarının hiçbir problemi olmadığını, bilakis cumhuriyetimizin vizyonu olan çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmış bir
Türkiye’yi ancak AK PARTİ İktidarının inşa edeceğini de milletimiz yine
biliyor.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Bravo!
AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, öğretmenlerimizi İngilizce öğretmeni, sınıf
öğretmeni, din kültürü öğretmeni diye tasnif etmenin ne kadar yanlış olduğunu
da yine öğretmenlerimiz ve milletimiz de takdir ediyor.
Değerli
arkadaşlarım, muhalefet her gün yeni bir grup önerisi getiriyor. Muhalefetin
grup önerilerini Meclisimiz görüşmeye kalksa inanın sadece bir muhalefet
partisi grubunun önerisini seçime kadar görüşemeyiz.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Size mi soracağız be?
AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Bu vesileyle ben diyorum ki muhalefetin getirdiği… Evet, muhalefete
göre getirdiği her öneri doğru, AK PARTİ İktidarının Meclise taşıdığı her öneri
yanlış. Bunun da yanlış olduğunu yine milletimiz takdir ediyor.
Ben bu vesileyle
Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu ifade
ediyorum.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Zaten çocuklar sizin probleminiz değil.
AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Milletimizin sabırsızlıkla beklediği Anayasa değişikliğini ben de
sabırsızlıkla bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Erdemir.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, oylamaya geçmeden evvel yoklama talep ediyorum.
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım ancak oylamadan önce bir
yoklama talebi vardır, onu yerine getireceğim.
Sayın Anadol, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın
Sevigen, Sayın Özyürek,
Sayın Arifağaoğlu, Sayın Özdemir, Sayın Karaibrahim, Sayın Ateş, Sayın Koçal,
Sayın Bingöl, Sayın Yazar, Sayın Ekici, Sayın Güvel,
Sayın Yalçınkaya, Sayın Arıtman, Sayın Altay, Sayın
Arat, Sayın Akıncı, Sayın Seçer, Sayın Hacaloğlu.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/575) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.- (10/391) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
20.04.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 20.04.2010 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti
Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini
İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/391 esas numaralı, “Esnaf ve Sanatkârlarımızın yaşadığı sorunların
tespiti ile çözüm yollarının bulunması için” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve
105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel
Kurulun 20.04.2010 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ertuğrul Kumcuoğlu, Aydın Milletvekili.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var.
Buyurun Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biraz sonra o
gürültü kesilecektir ben konuşmaya başlayınca, ondan emin olabilirsiniz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Egemenlik Haftası’nın başlangıcında, bu yüce
Meclisin kurulmasında ve oluşmasında hizmeti ve emeği geçen değerli büyüklerimizi
rahmetle anıyorum, saygıyla anıyorum. Yaptıkları, ortaya çıkardıkları büyük
eser önünde huşuyla eğiliyorum.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; şu kâğıda dikkatlice bakar
mısınız… Bu kâğıtta, dün Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş’ın Anayasa
görüşme süreciyle ilgili önerisi var. Bu sabah Meclisten kaçta ayrıldınız? Sabaha karşı yedide. Kaçta yatağa girdiniz? Sekiz-sekiz
buçukta. Kaçta kalkmak durumunda kaldınız? On bir buçuk-on ikiye doğru. Ne
kadar uyuyabildiniz? Üç-dört saat.
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, bir saniye.
Sayın
milletvekilleri, lütfen sessiz olalım, Sayın Hatibin konuşması
anlaşılamamaktadır.
Buyurun Sayın Kumcuoğlu.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla)- Gelin, bu noktada biraz aklı durultalım. Neden? Neden bu
Anayasa’yı bu kadar yoğun bir tempoda on güne sığıştırıyoruz da on beş günde
konuşmuyoruz? Sizin üstünüzde bu iradeyi koyan, sizi bu yönde yönlendiren kişi
ne yapmak istiyor? Sizi sağlıklı düşünmekten alıkoymak istiyor. Siz uykusuz
kalasınız, yorgun olasınız, sağlıklı düşünüp sağlıklı karar veremeyesiniz, o ne
emrederse onu yapasınız diye sizi oyuna getiriyor. Onun için, bu kâğıdın birer
fotokopisini alın. 2011 yılı yazında çoğunuz burada milletvekili sıfatıyla
görevli olmayacağı için yaz tatilinde bu kâğıda bakar, nasıl bir oyuna
getirildiğinizi daha iyi anlama fırsatını bulursunuz.
Peki, Sayın
Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan niye
sizi sağlıklı düşünmekten, doğru düşünmekten alıkoyacak bir strateji izliyor?
Çünkü dikkatlerinizi bir yerden uzaklaştırmak istiyor. Nereden uzaklaştırmak
istiyor? Cambaza bakma oyununda sizin neyi görmenizi istemiyor? Bizim neyi
görmemizi istemiyor? Medyanın neyi görmesini istemiyor? Türk halkının neyi
görmesini istemiyor? Ekonominin içinde bulunduğu durumu görmenizi istemiyor.
Ekonominin içinde bulunduğu kötü durumu anlamanızı istemiyor. Onun için,
sabahlara kadar burada sizi yoruyor, üzüyor, ondan sonra kendisi orada keyfine
bakıyor.
Değerli
arkadaşlar, bakın, “Tarım kenti Aydın’da çarşı pazarda âdeta yaprak
kıpırdamıyor.” yerel gazete. “Aydın’da ASTİM’de durum
vahim. Aydın Sanayi Ticaret Merkezi Organize Sanayi Bölgesinde kriz nedeniyle
bugüne kadar 510 kişinin işten çıkarıldığı öğrenildi. Birçok fabrikanın da
üretimi durdu.” Aydın… “Aydın’da 36 bin kişi icralık. İcra takibine uğrayan
kişi sayısının 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 30 arttığı söyleniyor.”
İcrada olanlar kim? Esnaf ve sanatkârlar.
Bir başka gazete:
“Hacizler patladı. Geçen yıl haczedilen eşya sayısı ve miktarıyla bu yıl
arasındaki fiyat ve eşya sayısında 5 kat artış var.”
Bir başka gazete
haberi: “İzmir’de toplam 27 icra dairesi var. Her bir dairede 30 bini aşkın
dosya var. Haciz için ancak on beş gün, bir ay sonrasına gün alabiliyorsunuz.”
İşte krizin
fotoğrafı, “Türkiye’nin tekstil devlerinden –ismi zikretmiyorum- falanca firma
20 milyon lira değerindeki fabrikası alıcı çıkmadığı için icra kanalıyla 2,8
milyon liraya satılıyor.”
Bir başka gazete
haberi, isim vermiyorum, isteyen benden alabilir: “Faiz sarmalından en kısa
sürede kurtulmak isteyen çok sayıda yatırımcı işletmesini de değerinin çok
altında fiyat koyarak müşteri için cazip hâle getirmeye çalışıyor. Amerika
Birleşik Devletleri merkezli bir İnternet sitesinde, müşteri bekleyen yağ
fabrikası, yedi yıl önce yaklaşık 40 milyon dolar gibi bir maliyetle hizmete
girmesine rağmen, şimdi 19 milyona müşteri bulamıyor.” Yani
Türkiye’de esnaf, sanatkâr, iş adamı, sanayici müşkül durumda. Nereden
belli? Bir başka gazete haberi: “Kriz iş adamlarının ruh sağlığını bozdu, psikiyatra
gidenlerde 5 kat artış oldu.” “Torbalı’nın hastalığı bulundu.” Torbalı’da
intihar salgını baş göstermiş, İzmir Sağlık Müdürlüğü psikiyatrist
görevlendirmiş, oraya gitmişler. Tespit gayet basit:
“Hastaların ortak problemi işsizlik ve evde boş oturmak. İşsiz olan ve
boş oturan kimseler intihara teşebbüs ediyor.”
Değerli
arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önerge, Türkiye’de esnaf ve
sanatkârların sorunlarının bu Meclis tarafından özel bir araştırmaya konu
yapılmasına yönelik bir önergeydi ve Türkiye’de esnaf ve sanatkârın durumu bu.
“‘Aç mezarı yok’ sözü Nazilli’de yalan oldu.” Bakın, sadece psikiyatra gitmiyor
insanlar. “Kredi borcu intihar ettirdi. Nazilli ilçesi İsabeyli
beldesinde marangozluk yapan falanca kişi kredi borçlarından dolayı bunalıma
girdi ve intihar etti.” Bir başka esnaf aynı akıbete uğramış ve işin ilginç
tarafı, yine Nazilli’de bir esnafımız intihar etmiş iş yerinde ve not bırakmış.
Ne demiş biliyor musunuz? “Kriz bana teğet geçmedi.”
Şimdi, tabii,
Aydın, Adalet ve Kalkınma Partisine oran olarak 2007 seçimlerinde en az oyu
veren il. O bakımdan, diyebilirsiniz ki, Adalet ve Kalkınma Partisi de Aydın’ı
ve Aydınlıyı cezalandırıyor. Olabilir ama bu sadece Aydınlının sorunu değil.
Durum Şanlıurfa’da da aynı, İzmir’de de aynı. Bu durumda arkadaşlar, Türkiye’de
işçinin, çiftçinin, köylünün, esnafın, sanatkârın durumu çok kötü. Dolayısıyla,
siz bu insanların çaresizliğine çare aramak yerine, burada koskoca Meclisi ve
72 milyonluk Türk milletini cambaza baktırmak siyasetini ilelebet
sürdüremezsizin. Bir kişiyi her zaman aldatabilirsiniz, çok kişiyi bir defa
aldatabilirsiniz ama herkesi her zaman aldatamazsınız. Bunun hesabı yakın bir
gelecekte sandıkta görülecektir.
Değerli
arkadaşlarım, esnaf kimdir? Esnaf bu ülkede orta direktir. Esnaf Türkiye’de bu
toplumun bel kemiğidir. Bugün bir gazetede okudum, bir yazar diyor ki: “Sayın
Tayyip Erdoğan Turgut Özal’ın devamıdır.” Turgut Özal bütün siyasetini ve
ekonomi politikasını orta direğin üzerine kurdu, siz orta direği yok ediyorsunuz.
Orta direk bu memlekette millî ve ahlaki değerlere, dinî değerlere sahip çıkan
kesimdir. Eğer herhangi bir şekilde bu ülkede esnaf ve sanatkârı yok ederseniz
ülke bütünüyle sıkıntıya girer, millet bütünüyle yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya kalır.
Onun için, gelin,
hep beraber, böyle ketenpereye getirilmiş Anayasa
düzenlemesi gibi çalışmaları bir taraf bırakalım, bu memlekette dikkatlerimizi,
emeklerimizi ekonominin üzerine teksif edelim. Ekonomi kötü
durumda. Binlerce insan aç, işsiz. Binlerce, on binlerce, yüz binlerce
esnaf kepenk kapatıyor.
Esnaf, Sayın
Başbakana diyor ki: “AVM’ler, alışveriş merkezleri
pazar günleri kapansın.” O da diyor ki: “Bakkallığın devri kapanmıştır.” “O
zaman ne yapalım?” “Benim vatandaşım pazar günleri oraya gidiyor, eğleniyor,
ben o imkânı elinden alamam.” “O zaman pazartesi günlerini tatil yapmayı düşün.
Dünyanın pek çok yerinde lokantalar, çeşitli esnaf ve sanatkâr kurumları,
ticarethaneler pazartesi kapalı olur.” “Hayır…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
tamamlayınız Sayın Kumcuoğlu.
Buyurun.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – “Ben esnafın derdini dinlemeyeceğim, ben esnafın
sorunlarıyla ilgilenmeyeceğim, ben kendi bildiğimi yapacağım, ben burnumun
dikine gideceğim.” yaklaşımı bu memleketin hayrına değil. Gelin bizim bu
önergemize “evet” deyin, hep beraber, el birliğiyle Türkiye ekonomisinin ne
durumda olduğunu dört başı mamur inceleyelim, değerlendirelim, ne gibi önlemler
alabiliriz ve bu memleketin orta direğini nasıl kurtarabiliriz, bu ülkenin
geleceğini nasıl teminat altına alabiliriz; bunları tartışalım, görüşelim.
Bu görüş ve
düşüncelerle, bu önergemize “evet” diyeceğinizi umuyor ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin manevi şahsiyetini saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kumcuoğlu.
Önerinin
aleyhinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
Sayın Şandır, usulen söz aldım, yoksa esnafımızın,
zanaatkârımızın, bizler de yanındayız, bizler de bizzat kendim iki araştırma
önergesi verdim ve 2 milyonu aşkın esnafımızın ve zanaatkârımızın özellikle
Anadolu gibi tarihî kökleri olan ülkemizde çok büyük bir zenginlik olduğunu düşünüyoruz
ve çok ciddi sorunlarla da boğuştuklarını düşünüyoruz ve bir ata, bir Tillolu…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bu önergeyi gündeme alalım değil mi Sayın Kaplan?
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Tillo’yu bilen var mı içinizde bilmiyorum
ama İsmail Fakirullah’ın bir sözüyle bir şey söylemek
istiyorum, diyor ki: “Anlarsa, uzağım yakınım; anlamazsa, yakınım uzağımdır.”
Bu kadar. Yani bir siyaset, bir siyasi iktidar eğer kendi felsefesini ve
çerçevesini koyduğu zaman, toplumun en dinamik iki kesimi olan çalışanlar, yani
işçi ve memurlar ağırlıklı olarak, esnaf ve sanatkârların sorunlarını gündemine
almadığı zaman, 2 milyon, artı 15 milyon çalışan, 20 milyon yani Türkiye’nin
büyük çalışan kesimi.
Şimdi, burada,
çok açık olarak, bölgelere göre esnafın, sanatkârların durumu değişiyor.
Örneğin, Konya’dan, Niğde’den, Nevşehir’den, Mersin, Adana, Osmaniye, Antakya,
Gaziantep, Şanlıurfa ve Güneydoğu bölgesine kadar çok sayıda şoför esnafımız
-tır, tanker, nakliye, taksicilik- yine, Türkiye’de sayıları oldukça çok olan
ve sarı sarı taksileriyle metropol
kentlerimizdeki taksici şoför esnafımız, yine, uluslararası alanda çalışan tır,
turizm şoförleri, şehir taşımacılığında görev yapıp can taşıyan insanlarımız;
evet, çok zor görevler yapıyorlar ama binlerle ifade edilen bu esnafımızın
korsan taksilerden haksız rekabete, vergilerin insafsızlığından cezaların
cenderesine kadar, büyük şehirlerde can kayıplarına kadar, Irak’taki karmaşa
ortamında yaşamını yitiren şoförlerimize kadar, yakın zamana kadar Zaho’da yüzlerce taksici esnafının -sınır ticaretinde- bir
karton sigara için veya iki tane tıraş kremi için günlerce bekletilmesine
kadar, yine, bu esnafımıza -odalarının ve meslek örgütlerinin bütün çabalarına
rağmen- yakın zamanda çıkan bir yasayla verilen kredilerin ulaşamamasına kadar
çok kapsamlı sorunlar yaşadıklarını biliyoruz.
Örneğin, yakın
zamanda KOBİ’lere, küçük KOBİ’lere -KOSGEB daha önce çıkmıştı- tüketici kredisi
konusunda düşük faizle, bir yasa çıkardık. Şimdi, vatandaş bu yasayı
işletemiyorsa bir sorun var. Örneğin, krediye ulaşım bir sorun, alması bir
sorun, kaynağındayken bankaların, diğer kesimlerin haczetmesi ayrı bir sorun,
icralık çekler ayrı bir sorun, krediler, banka kayıtları ayrı bir sorun. Ama, sağ olsun Sanayi Bakanı, zaman zaman
bize il il gönderir. “Nerede ne yapılmış?” diye ben
sordum Ayla Hanım’a; Batman’da 3 kişi bu tür krediden bugüne kadar alabilmiş
yani 3 esnaf, Şırnak’ta da bana gelen resmî yazıda 1 kişi almış. O zaman bunda
bir sorun var yani koskoca bir vilayet neden bu kadar az işletilebiliyor?
Burada sayıları 2
milyonu bulan esnafın içinde özellikle sanatkâr bir kesim var ki zamana,
teknolojiye, bilişime, makinelere direnseler de bu sanatkâr kesimin,
ayakkabıcılıktan tutun da kilim dokumaya kadar, kilim dokumadan tutun birçok
alana, bakıyorsunuz, son nesillerinin belgeselleri televizyonlarda veriliyor
artık. Bunların yaşatılması için bir teşvik, bir destek görmedikleri de ortada.
İşsizlikle ilgili
büyük hedefler var, projeler var. Yine, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde işsizlik
ve yoksulluk oranlarının düşüklüğü, gelir düzeyi, hayat standardı dikkate
alınarak bölgede bir planlamayı düşünüyor musunuz?” diye zaman zaman bu kürsüden konuşurum. Evet, GAP’ta 1 milyon hektar
arazinin sulanması için araziler ihaleye verildi. Sayın Bakan bu konuda bir
çalışma yürütüyor, zaman zaman bilgi de gönderiyor,
soru önergelerimize de cevap veriyor. Gerçekten, 1 milyon hektar arazinin
sulanması ne demek? 1 milyon hektar arazi demek, pamuk demek, keten demek,
buğday demek, çavdar demek, her şey demek.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İstihdam demek.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bunun getireceği on binlerce esnafı düşünün. On binlerce esnafı ve
sulanan bu Mardin Ovası, “Mardin denizi” gibi, Habur’dan
Gaziantep’e kadar, bu alanın bu sulama sonrası gelişecek sanayisini, yetişecek
esnafının planlandığını düşünün, bir planlama yapıldığını, işte, o yeni bir
Gaziantep değil, yeni beş tane Gaziantep yaratılması demektir. Beş tane sanayi
esnaflığını bilen, işi bilen, işi Orta Doğu, Afrika ve Irak dâhil Arap ülkelerinde
geliştirilecek bir dinamizmle birleştiren, bölgedeki şehirlerle yakın
dinamiğini kuran… Çünkü artık, bu tür şehirlerimiz, sanayi kentlerimiz İstanbul
gibidir. Nasıl ki İstanbul seksen bir vilayetse inanın Gaziantep de öylesi bir
durum.
Şimdi, bu dokuz ili kapsayan bu projede, Sayın Bakan burada,
yanımda, 1 milyon hektarın sulanmasını tahayyül edelim ve Devlet Planlama
Teşkilatına lütfen bir sorun ve “1 milyon hektarı suladığımız zaman, ne
yaşanacak ne değişecek ilk beş yılda, ilk on yılda?” deyin ve sonra şu soruyu
sorun: “Siz neden böyle bir planlama yapmıyorsunuz?” Sorun, neden bir planlaması yok? Neden, kalkınmada öncelikli
bölgelerin bu potansiyelini yerinde değerlendirmiyorsunuz? Neden eğitimine
şimdiden önem vermiyorsunuz? Neden altyapısını şimdiden kurmuyorsunuz? Tarımın
getireceği, tarım endüstrisinin hangi alanlarının burada yaşama geçeceği
konusunda neden bu bereketli ovalara, Mezopotamya’ya, dokuz ilimize, bu
potansiyelle getireceğiniz ve on binlerce insanın çalışacağı alanda kendi sanayisini
kuran bir sektörün gelişeceğini, bütün yöredeki, dokuz ilin sanayi ve ticaret
odalarından, orada kurulan Dicle Kalkınma Ajansından… Yani, Allah aşkına, bir
şey yapıyoruz, orada para harcıyoruz, kanallar yapıyoruz, sulama yapacağız,
neden bir plan yok? Bu kadar plansız, bu kadar programsız bir yaşam, hayatın
hiçbir yerinde mümkün değildir.
Evet, insanlar
yeni çareler aramak zorundadır. Yeni çareler, yeni arayışlar, inanın, yeni
kötülükleri de önler. Bacon’un bir sözü bu: Eğer çare aramazsanız kötülükleri
de beklersiniz.” der. O zaman, bir mekanizmada sakatlık var. Esnafımıza GAP
bölgesinde kalkınma ajanslarımızın yaptığı çalışmaların, özellikle de Habur sınır ticareti, Nusaybin sınır ticareti, sınır
anlaşmaları sonrası Halep-Antep arası, Antakya olayı, bütün bunlar dikkate
alındığında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - …neden sınır ticaretinde belli limitlerle komşu illerin insanlarına
ticaret yapma imkânı tanımıyorsunuz? Neden vergi ve cezaları uyguluyorsunuz?
Neden kotalar tanımıyorsunuz? Neden serbestî tanımıyorsunuz? Neden Antakya’daki
esnaf ile Halep’teki esnaf ortak iş kurmasın? Halep’te de bir dükkân,
Antakya’da da bir dükkân olmasın? Nusaybin’de de bir dükkân, Kamışlı’da da bir dükkân olmasın? Cizre’de de bir dükkân,
Derik’te de, Suriye Derik’inde de bir dükkân olmasın?
Evet, hayat bu kadar açık. Biz eğer hayatı planlamasını becerirsek sorunları da çözmesini
biliriz. Başıboş güç ayrı bir şeydir, bilimin yol göstericiliğindeki güç ayrı
şey derler. Işık ve karanlık, aynı anda, aynı yerde olabilir mi? Yalnız
sermayeyi savunursanız emekçileri gözetebilir misiniz? Bu dengeyi kuramaz
mısınız toplumsal barış için diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, teşekkür ediyorum.
Grup önerisinin lehinde söz isteyen Mehmet Ali Susam, İzmir
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Susam. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu önerinin
lehinde söz almak, sadece bir prosedür gereği lehinde
söz almak değil; yürekten söz aldım, yürekten. Bugün
Türkiye’nin gerçek konusu bu.
Akşam seyrettim,
Başbakan dâhil, burada Anayasa maddeleri 333, 336, 337 oy aldığında alkışlayan
AKP’lilerin tavrını ilgiyle izledim. Alkışladıkları şey sonucunda Türkiye’de ne
oluyor diye düşündüm. Hangi zafer kazanılıyor? Türkiye’nin hangi ekonomik
sorunu çözülüyor? Esnaf, sanatkâr bu ekonomik sıkıntıda bu Anayasa
değişikliğiyle ne oluyor diye düşündüm. Sonra düşündüğüm tek şey vardı,
Türkiye’nin gündemini değiştirmeye çalışan AKP’nin, kendi gündem değiştirme
zaferini alkışlamasından başka bir şey değildi. Siz gündemi değiştirmek
istiyorsunuz ama bu değişen gündem, sizi seçimde kurtaramayacak gündemdir.
Az önce Hocam
anlattı, çeşitli gazetelerden örnekler verdi, esnafın içinde bulunduğu durumla
ilgili örnekler verdi. Dün de Başbakan grupta bir haftada neler yaptığını
anlattı, dedi ki: “Esnaf, sanatkârla ilgili olarak toplantı yaptık, Esnaf ve
Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm ve Destek Paketi’ni açıkladık.” Bir kitap. Bu
kitabı inceledim, bu kitapta değişim, destek ve dönüşümle ilgili “cek” ve “cak”tan başka, şu an iş
yerini yönetmekte zorluk çeken, hacze düşmüş, çekini ödeyememiş, BAĞ-KUR
borcunu ödeyememiş, vergisini ödeyememiş insanların derdine çare olacak bir
tane “cek”, bir tane “cak”
yoktur.
Ya, arkadaşlar,
siz sekiz yıldır iktidardasınız, hâlâ “Yapacağız, edeceğiz.” demek size
yakışıyor mu? Siz “Yaptık.” diyeceksiniz, “Ettik.” diyeceksiniz, “Çözdük.”
diyeceksiniz. “cak, cak”la
konuşmak size yakışır mı?
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Henüz anlayamadılar hangi makamda olduklarını.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) – Alıştırma yapıyorlar muhalefete.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Sekiz yıllık iktidarda yaptıklarınız şu: Esnaf sayısını azalttınız,
esnaf ve sanatkârı icra kapılarına düşürdünüz, bu ülkede sekiz yıldır bir
hipermarket yasasını çıkaramadınız. Bakınız, bu 3D paketinde de yazamamışsınız,
sonuçta “Çözümler”de “Hipermarket yasasını
çıkaracağız.” diye yazamamışsınız. Burada esnafı tehdit eden unsurları
yazmışsınız, “hipermarketlerin baskısı” demişsiniz, “Çözümler”de
“Hipermarket kanunu çıkacak.” yok.
Peki, arkadaşlar,
siz şikâyet makamı mısınız, çözüm makamı mısınız? Siz iktidar mısınız,
muhalefet misiniz? Sizin iktidarda sekiz yıldır bu ülkenin ekonomisini
getirdiğiniz nokta, köylüyü yok eden, esnafı yok eden, sanatkârı yok eden, orta
ölçekli işletmeleri yok eden, sanayiyi durduran, ithalatı azdıran, sıcak
yabancı paraya faiz verip ülkenin borcunu sekiz yılda 1 kat artıran, iflas
etmiş bir ekonominin temsilcisisiniz. Başka hiçbir şeyiniz yok. (CHP
sıralarından alkışlar) Sizin ekonomi anlayışınız bu, sadece borçlanmak ve
ithalata dayalı. Üreten insana saygınız yok, küçük işletmelere saygınız yok.
Az önce Hocam
söyledi, “Sayın Tayyip Erdoğan, Turgut Özal’a öykünüyor.” dedi. “Turgut Özal,
orta direk derdi.” dedi.” AVM’lerle ilgili Sayın
Başbakanın o esnaf toplantısında söylediği sözleri saydı. Evet, aynen
katılıyorum. Başbakan ne dedi biliyor musunuz o toplantıda? Ben biraz daha
söyleyeyim: “AVM’ler pazar günü kapatılamaz.” dedi.
“Benim vatandaşım çocuğunu alıp oraya gidiyor.” dedi. “Geziyor tozuyor,
sinemaya giriyor, yiyeceğini yiyor ve oradan taze ve ucuz mal alıp gidiyor.”
dedi. Bu ne demektir biliyor musunuz? Taze ve ucuz malı sadece AVM’ler satıyor demektir. Esnaf, taze satmıyor, pahalı
satıyor demektir. Böyle bir anlayışı bir ülkenin Başbakanı söyler mi?
Şimdi
değiştirmeye çalıştığımız Anayasa’nın 173’üncü maddesi ne diyor? “Devlet, esnaf
ve sanatkârı korur ve kollar.”
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O eskidendi…
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Siz, esnaf ve sanatkârı koruyup kollamak değil, yok eden bir anlayışı
hayata geçiriyorsunuz. Şimdi değiştireceğiniz Anayasa’da da bir sürü madde
koyuyorsunuz. Koyduğunuz maddelerin üç tanesini bir kenara koyayım, biraz sonra
söyleyeceğim ama vatandaşın lehine olan maddeleri bile sadece oraya, o üç
maddeye oy almak için yazıyorsunuz, hayata geçirmek için değil. Anayasa’nın
ruhuna, yazdığınız maddeyi geçirmek lazım hayata.
Siz bu ülkede
işsizliğin sanal olduğunu söylerseniz size kimse inanmaz. “İşsizlik var.” diyen
bu ülkenin gerçek girişimcisini susturmaya çalışıyorsunuz. Sizin bu baskınız
karşısında TESK konuşamıyor. Şu boş olan “cek, cak”a TESK sesini çıkaramadı. Türkiye Odalar Borsalar
Birliği konuşamıyor. Başkanı çıkıp da yaptığı toplantının ortak bildirgesini
açıklayamıyor. Neden? Sizin bugün çok bahsettiğiniz, “demokrasi, insan hakları,
özgürlükler” dediğiniz konuda o insanların -meslek örgütünün başkanı olarak-
özgürlüklerini kıstığınız için konuşamıyor.
Korkuyor
insanlar, sindirdiniz insanları, korkuttunuz. Sizin İktidarınızı eleştirmekten
insanlar korkuyor, meslek örgütleri korkuyor, basın korkuyor. Böyle bir
demokrasi anlayışı olur mu? Bu ülkeyi götürmeye çalıştığınız yer, bu yaptığınız
Anayasa değişiklikleri, sizin karşınızda olabilecek son noktaları da ele
geçirmedir. Onun için, bugün esnaf ve sanatkâr her şeyi görüyor. Onların
örgütleri konuşamayabilir, Türkiye Odalar Borsalar Birliği açıkça bunu
söyleyemeyebilir ama seçim sandığı geldiğinde, o seçim sandığında o insanların
vicdanı oya dönüştüğünde sizin sekiz yıllık İktidarınızın onlara verdiği
tahribatın hesabını soracaklardır. Hiç bundan tereddüdüm yok.
Değerli
arkadaşlar, sizlere vicdanen şunu söylemek istiyorum: Gidişiniz doğru bir gidiş
değil. Üreten insanların oylarıyla geldiniz, esnafın, sanatkârın oylarıyla
geldiniz, köylünün oylarıyla geldiniz ama onlara yıkım, yoksulluk, icra,
borçlarını ödeyememe, vergiler ve sigorta borçları karşısında çaresizlikten
başka hiçbir şey vermediniz. Böyle bir iktidarın zulmü karşısında bu insanlar,
inanın ki, gerekli olduğu zamanda, gerekli cevabı vereceklerdir.
Bırakınız Anayasa
değişiklikleriyle toplumun gündemini değiştirmeyi, gerçek gündem -size
söylüyorum- üç tane: Hemen esnafın vergi borçlarını erteleyin. Hemen BAĞ-KUR,
sigorta, sosyal güvenlik borçlarını erteleyin. Üçte 2’si, esnafın, BAĞ-KUR ve
sigorta borçlarını ödeyememiş durumda, vergi borçlarını ödeyememiş durumda.
Kredi Garanti Fonu’nu işletebildiniz mi arkadaşlar? Kredi Garanti Fonu’ndan
insanlar kredi alabiliyor mu? Bankalarda sicilin affını yaptınız, bankadan
sicil affı geçerli olup da esnaf banka kredisi alabiliyor mu? Hangi esnaf doğru
dürüst kredi alabiliyor? Bunu yapın, bunu hayata geçirin.
Çok açık,
hipermarket yasasını çıkarın AVM’lerin güçlü lobileri
karşısında hemen pes etmek yerine. Bak, burada tasarınızda vardı, açılış
günlerinin açılış ve kapanış saatlerini belediyeler verecekti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Susam, lütfen tamamlayınız.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Başbakan son yaptığı açıklamada -arkasından Sanayi ve Ticaret
Bakanının da yaptığı açıklamayla- “Hayır, pazar günleri kapatmak yok, yok.
Alışveriş merkezleri açık olacak.” dedi.
Arkadaşlar,
burada pozitif ayrımcılık koyuyoruz. 1’inci maddede, Anayasa’nın 1’inci
maddesinde kadın-erkek eşitliğinde kadının lehine pozitif farklılıklar koyduk. Büyük alışveriş merkezlerine karşı küçük işletmelere pozitif
ayrımcılık koymak sizin göreviniz değil mi? Anayasa’nın size yüklediği görev
değil mi? Alışveriş merkezlerinin acımasız baskısı karşısında şehir içlerinde o
küçük işletmeleri yaşatmak, onlara destek vermek bu Parlamentonun görevi değil
mi? Türkiye’nin birinci sorunu bu değil mi? İşte, sorun bu ama ne kadar
sorunları erteletmeye çalışırsanız çalışın, sizin iktidar olarak, son sözü
söyleyecek olan seçimde esnaftan alacağı cevap açıktır. İktidarınıza…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Susam, teşekkür ediyorum.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Son sözümü söyleyecek, kapatacağım.
BAŞKAN – Süre
verdim Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Tamam, toparlıyorum.
Alacağınız cevap
şudur: Esnaf size sandıkta gerekli cevabı verecektir. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Susam.
Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Abdulkadir Akgül,
Yozgat Milletvekili.
Buyurun Sayın Akgül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULKADİR AKGÜL
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii, konuşmamın başında, özellikle konuşulanlara cevap verme gibi
bir durumum söz konusu değil ama bir iki hususu söylemeden geçemeyeceğim.
Özellikle sınır
ticareti ve sınır illerinin ticaret eksikliğinden bahsedildi. İktidarımız
döneminde sınır illerimizin ihracatı, özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu
Anadolu’da çok artmıştır. 2002-2008 arasında, örnek olarak, Hakkâri’nin
ihracatı yüzde 4.800, Batman’ın ihracatı yüzde 3.600, Şırnak’ın ihracatı yüzde
6.200, Van’ın ihracatı yüzde 2.400 artmıştır.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Kendi verilerinizle konuşuyorsunuz, sivil toplum örgütlerinin verileriyle
konuşun.
ABDULKADİR AKGÜL
(Devamla) – Diğer bir konu da Değerli Arkadaşım Mehmet Ali Bey’in söylemiş
olduğu söz. En azından yapılanlardan bahsedilerek yapılmayanların tarafımızdan
burada söylenmesinin daha uygun olması gerekir. Eğer esnafın vergi ve diğer
borçlarını yapılandırmaya veya affetmeye gideceksek önce kendi içimizden
başlamalıyız. Mesela İzmir’den esnaf ve sanatkârın vermiş olduğu aidatları
affederek veya bu üst kuruluşların çalışmalarını affederek de başlayabiliriz.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Milletin kürsüsünde konuşuyorsun, ayıptır.
RECEP TANER
(Aydın) – Daha önce aynısını mı yaptın?
ABDULKADİR AKGÜL
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, ülkemizin ekonomik ve tarımsal yapısında çok
önemli bir yer tutan esnaf ve sanatkârlarımız ile KOBİ’lerimizin son yıllarda
çeşitli nedenlerle sıkıntılı bir süreçten geçtiği malumlarınızdır. Önce 94,
sonra 99 ve son olarak 2001 krizleri en fazla esnaf ve sanatkârı olumsuz
anlamda etkilemiştir. Yüksek faizler, finansal dalgalanmalar ve daha birçok
nedenlerle istenilmemesine rağmen ticari ve ekonomik faaliyetler esnasında
kredi borçları, çek, senet ve kredi kartlarına ilişkin taahhütlerini yerine
getiremez olmuşlardır. Tüm bunların sonucunda esnaf ve sanatkârların iş hacmi
daralmış, sermayeleri kısıtlı ve mütevazı olduğundan istenildiği düzeyde
yatırım ve üretim yapmakta zorlanır hâle gelmişlerdir. Ancak
biliyoruz ki bu büyük kesimi göz ardı ederek sağlıklı ekonomik politikalar
uygulanması ve başarılı sonuçlar elde edilmesi de pek mümkün değildir çünkü
esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ’ler bir yönüyle ekonominin temel taşlarıdır;
bunun da ötesinde toplumumuzun orta direğidir; istihdama, gelir dağılımına,
toplumsal adalete yaptıkları katkı ekonomik katkılardan daha büyük bir önem
taşımaktadır. Kendileri ve aileleriyle birlikte yanlarında
çalışanlarıyla ülkemizin beşte 1’ini oluşturan bu kesimin desteklenmesi,
korunması ve gelişmesi yönünde sürekli politikalar üretilmesi gerekmektedir.
Bu kesimlerin
acil desteğe ihtiyaç duyduğu başlıca sorunu uygun şartlarda finansman sağlanması
ve bunun kullanılabilmesidir. Bu gerçeklerin ışığında 2003 yılından bu yana
kurulan hükûmetler esnaf ve sanatkâra özel bir önem
vermiş ve ilk örnek olma özelliği taşıyan bazı uygulamaları hayata geçirmiştir.
Bunlar arasında ilk akla gelenler finansman sorunları ve bunlara yönelik
çalışmalardır.
Değerli
milletvekilleri, gerek can suyu destek programları gerekse Esnaf ve Sanatkâr
Stratejisi ve Eylem Planı çalışmaları esnasında esnaf ve sanatkârın en önemli
sorunlarından olan finansmana erişim konusunda tespiti ortaya konulmuştur.
Esnaf ve sanatkârımıza kredi ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla
kullandırılan Türkiye Halk Bankası kredileri piyasaya göre daha cazip bir
oranda ucuzlatılmıştır. Bugün için esnaf ve sanatkâr yüzde 6 oranında bir
faizle kredi kullanmaktadır. Bunun daha açığı, bugün 50 milyar lira Halk
Bankasından esnaf destekli bir kredi alan esnaf ve sanatkâr, dört yılın sonunda
bütün kesintiler ve masraflar dâhil 54.500 lira ödemektedir. Bugün dünyanın
hiçbir yerinde olmayan ucuzlukta, kolaylıkta bir kredi desteğidir.
Değerli milletvekilleri, esnaf ve sanatkârlarımızın temsilcisi
olan iki büyük kuruluş, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu ile
Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez
Birliği (TESKOMB) esnaf ve sanatkârların sorunlarının çözülebilmesi adına
özlenen iş birliği ve ortak çalışmayı, uyum, birlik ve beraberlik içinde Sanayi
ve Ticaret Bakanlığımız başkanlığında, önderliğinde gerçekleştiriyorlar.
Bu iş birliğinin
sonuçlarını, son yıllarda esnaf ve sanatkâra yönelik çalışmaların nitelik ve
nicelik olarak artmasıyla almaya başladık. Kredi destek programları, geleceğe
yönelik planlamalar ve yol haritalarının çizilmesi, finansmana erişimin
kolaylaşması ve nihayetinde sicil affı, bu iş birliğinin sağladığı etkiyle kısa
vadede sonuçlanan çalışmalardır. Bu birlikteliğin artarak verimli bir iş
birliğine dönüşeceğine ve devamının da geleceğine yürekten inanıyorum.
Bu iş birliğinin
yönelmesi gereken alanlar hakkında TESKOMB, esnaf ve sanatkârların finansman
ihtiyacını uygun şartlarda sağlamak üzere kurulmuş bir kurumdur. TESK ise esnaf
ve sanatkârların mesleki gelişimini sağlamak üzere kurulmuş bir kuruluştur.
Günümüz
ekonomisinin anahtar kelimesi rekabet edebilirliktir. Hızlı ekonomik gelişme süreci,
bilgi paylaşımının hızı, yaygınlığı ve küreselleşme, ülke ekonomilerini ve
bunun içindeki aktörlerin yapılarını değiştirmiştir. Tüketiciler daha kaliteli,
daha ucuz, kolay ulaşılan, standartlara uygun, çevreyi koruyan mal ve hizmet
istemektedir. Bu talepleri karşılayabilen işletmeler ayakta kalabilmekte,
diğerleri ise bu dönüşüm sürecine ayak uyduramadığı için süreç içinde
elenmektedirler. Esnaf ve sanatkâr işletmeleri için bu süre sancılı
geçmektedir. Bu işletmelerin taşıdığı özellikler, yapısal değişim ve dönüşüm
süreçlerine ayak uydurmalarını güçleştirmektedir. Bu açıdan, esnaf ve sanatkâr
işletmelerinin rekabet edebilirliklerini artırmaya yönelik olarak desteklere
ihtiyacı bulunmaktadır. İşte tam bu bağlamda, üç yıldır Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımız önderliğinde yapılan çalışmalar neticesine ulaşmış ve bu
çalışmalar Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından 10 Nisan 2010
tarihinde İstanbul’da kamuoyuna açıklanmıştır. Bu açıklamalar içerisinde, tüm
TESK yönetimi, federasyon başkanları, birlik başkanları da bu toplantıya dâhil
edilerek Başbakanımızın açıklamış olduğu bu strateji eylem planını yürekten
desteklemişlerdir.
31/3/2010 tarihinde
Bakanlar Kurulunda görüşülen Esnaf ve Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm, Destek (3D)
Strateji Belgesi Yüksek Planlama Kurulu tarafından kabul edilmiştir.
Bu kabul edilen
planlamaya göre, özellikle ilk yedi başlık hâlinde sıralanan ve esnaf ve
sanatkârın geleceğine yönelik yapılan bu önemli değişiklikler şunlardır:
1) Kredi ve
finansmanın şartlarının iyileştirilmesi, Halk Bankası tarafından esnaf ve
sanatkârlara kullandırılan krediye erişim artırılacak ve kolaylaştırılacaktır.
KOSGEB
desteklerinden esnaf ve sanatkârların etkin bir şekilde yararlanması
sağlanacaktır.
2) Vergi,
istihdam ve diğer yükümlülüklerin azaltılması, geleneksel, kültürel ve sanatsal
değeri olan ve kaybolmaya yüz tutan esnaf muaflığı kapsamındaki meslek
kollarının durumu gözden geçirilecektir.
Hâlen esnaf
muaflığı kapsamındaki meslek kolları için vergiden muaf esnaf belgesi
uygulamasına geçilecektir.
Basit usulden
gerçek usule, esnaf ve sanatkârların şartlar oluştuğunda basit usulde
vergilendirilmelerine imkân sağlanacaktır.
Meslek odalarına
kayıtlı olmayan esnaf ve sanatkârın kayıt altına alınması için çalışmalar
yapılacaktır.
3) Eğitim ve
danışmanlık hizmetlerinin geliştirilmesi.
4) Yenilikçilik
ve girişimciliğin geliştirilmesi.
5) Altyapı,
kümelenme, ortaklık faaliyetlerinin desteklenmesi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akgül, lütfen tamamlayınız.
ABDULKADİR AKGÜL
(Devamla) – Tamamlıyorum.
6) Hukuki
düzenlenmelerin yapılması ve son olarak, esnaf ve sanatkârların Avrupa Birliği
programlarından faydalanmasının sağlanması gibi esnaf ve sanatkârların
tarihinde Sayın Başbakanımızın yapmış olduğu bu girişim ilk defa başlamıştır.
İnşallah, bu girişim hepimizin desteğiyle sonuçlandırılacaktır,
nihayetlendirilecektir. Bu konuda güvenimiz tamdır. Çalışmaların tam manasıyla
destekçisi olacağımıza ve bu çalışmaların başarılı bir şekilde gideceğine
inancımız tamdır.
Bu düşüncelerle
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akgül.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Şandır.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, oylamadan önce toplantı yeter sayısının olup
olmadığının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak bir
yoklama talebi vardır, onu yerine getireceğim.
Yoklama talebinde
bulunan arkadaşların isimlerini tespit edeceğim: Sayın Şandır, Sayın Büyükataman… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Lütfen sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ten kaynaklanan bir hakkı kullanıyorlar.
İsimleri tespite
devam ediyorum: Sayın Uslu, Sayın Tankut, Sayın
Cengiz, Sayın Sipahi, Sayın Akkuş, Sayın İnan, Sayın Enöz,
Sayın Doğru, Sayın Işık, Sayın Orhan, Sayın Akçay, Sayın Kumcuoğlu,
Sayın Yalçın, Sayın Özdemir, Sayın Özensoy, Sayın
Asil, Sayın Ertugay ve Sayın Taner.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/391) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.- (10/353, 10/354, 10/677) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010
Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 20.04.2010 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Suha Okay
Ankara
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/353), (10/354) ile
(10/677) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel
Kurul’un, 20.04.2010 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz isteyen Kemal Anadol, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bugün 20 Nisan 2010,
1 Mayıs…
BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) – Şu sesi susturur musunuz? Herkes ayakta…
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Evet, Sayın Başkan, bu dışarıda çok güzel çay ikramı yapılıyor
efendim.
BAŞKAN – Bir
saniye… Sayın Anadol, bir saniye…
Sayın
milletvekilleri, lütfen sessiz olalım, Sayın Hatibin konuşması anlaşılamamakta.
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bugün 20 Nisan
2010, 1 Mayıs 2010’a on gün kaldı. Her 1 Mayıs yıl dönümü, emekçilerin yıl
dönümü kutlamaları Türkiye için bir sorun oluyor. Öteden beri
böyle. İktidarınızda, 1 Mayısı İstanbul halkına zehir eden ve 1 Mayısta
hastanelere biber gazı atılan, ÖDP’ye, DİSK’e zorla
sokulduktan sonra üzerlerine biber gazı atılan milletvekilinin, bu kürsüde,
biber gazı yiyen milletvekillerinin olayı anlatan sahneler geride kaldı. Her
şeye rağmen Hükûmetin aldığı, İstanbul Valiliğinin
aldığı son kararı, bütün bunlara rağmen olumlu karşılıyoruz ve 1 Mayısın
emekçilere açılmasını ve 1 Mayıs 2010’un Taksim Alanı’nda kutlanmasını
memnuniyetle karşılıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bunu tamamlayan, tamamlaması gereken yapacak işlerimiz var,
Meclis olarak yapacak işlerimiz var. Şu anda -biraz önce yoktu- Meclis içinde
gördüğüm sendikacı arkadaşımız Agâh Kafkas’ın bir gazetede yayınlanan demecini
de memnuniyetle okudum. Milletvekili arkadaşımız, iktidar partisine mensup,
sendikacı milletvekili arkadaşımız Agâh Kafkas diyor ki: “1 Mayısta Taksim
Alanı’na gideceğim ama asıl amacım, 1 Mayıs 1977’deki kanlı pazar olayının
açıklanması için bir şeyler yapmak gerekiyor. Ben de o olayın gerçek
faillerinin bulunmasını istiyorum.”
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin bugün Meclis gündemine taşımak
istediği grup önerisinin anlamı bu. 1 Mayıs 1977 günü
yüz binlerce emekçi İşçi Bayramı’nı kutlamak için Taksim Alanı’nı doldurmuştu.
DİSK Genel Başkanı…
Arkadaşlar,
değerli arkadaşlarım, çok güzel çay ikramı var dışarıda. Beni dinlemek zorunda
değilsiniz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, öyle zannediyorum ki Sayın Hatip
muhtemelen çok güzel şeyler söyleyecek. Lütfen kaçırmayınız. Lütfen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Anadol, kendisini
sadece oy kullanma makinesi olarak görenler konuşabilirler, siz devam edin.
BAŞKAN - Lütfen,
sayın milletvekilleri…
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – 1 Mayıs 1977 günü Taksim Alanı’nda bayramlarını kutlamak isteyen
emekçiler yüz binlerce kişiyle alanı doldurmuşlardı. Merhum DİSK Genel Başkanı
Kemal Türkler konuşurken aniden silah sesleri duyuldu. Ardından, alana hâkim
olan Sular İdaresinin üstünden ve Intercontinental
Otel’in odalarından, Pamuk Eczanesinin üstünden açılan ateşle 37 vatandaşımız
derhâl can verdi, yüzlerce vatandaşımız ezildi, yaralandı ve çok müessif bir
olay meydana geldi. Yıllarca bu olay, işte Taksim Alanı’nın hâlâ işçilere,
emekçilere kapalı kalmasının nedeni olarak söylendi, istismar edildi, solun
aleyhinde propaganda olarak kullanıldı. Oysa olay başkaydı. Intercontinental
Otel’in beşinci katı polis tarafından, birtakım güçler tarafından
boşaltılmıştı.
Merhum Uğur
Mumcu, yazdığı bir kitapta bugün hâlâ güncelliğini koruyan sorular soruyor:
510, 511, 512 numaralı odalarda kimler vardı? (AKP sıralarından “Ergenekon”
sesleri)
Ergenekon, değil
mi? Hemen yardımcı olun, onu da dâhil edersiniz davaya.
Ve buradan meydana
kimler ateş etti? Günaydın gazetesinde Necati Doğru bizzat olaya tanık:
“Beşinci katta bir odanın kapısı açıktı. Odanın pencerelerinden alanı seyreden
kişiler ve masa üzerinde teleobjektifli makineler gördüğüm için gazetecilerin
bu odada olduğunu sanarak içeri girdim. Adımımı atar atmaz oldukça mütecaviz
bir biçimde itilerek durduruldum. Garsona bu odadakilerin kim olduğunu sordum,
‘Polisler.’ yanıtını aldım. “
Şimdi, o odadan
meydana ateş edildi. Intercontinental Otel’in
güvenlik müdürü İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığından emekli olan, soyadı
“Akzambak” olan bir zattı. 37 kişi öldü. Olaylar bütün dünyada infial yarattı.
Ama 2 Mayıs günü, bir gün sonra Intercontinental
Otel’in önünde bir bomba patladı, bütün camlar aşağıya indirildi -çünkü o zaman
ithal camlar takılabiliyordu, yerli cam yoktu- kurşun deliklerinin bulunduğu
camlar bu şekilde tahrip edildi, otel müşterilere kapatıldı ve on-on beş gün
sonra camları yenilendikten sonra faaliyete geçti. Sonra birtakım davalar
açıldı güya, birtakım deliller yok edildi ve dava giderek benzer davalar gibi
zaman aşımına uğradı.
Şimdi mahkemede
görülen bir dosya yok. Onun için, tam zamanıdır Meclisin müdahale etmesi için. Mutlaka bir Meclis araştırması komisyonu kurulması lazım. Zamanaşımına
uğrayabilir dosya ama insanlık suçu zaman aşımına girmez. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu olaya el koyması lazım.
Değerli
arkadaşlar, sürekli -iktidar partisi milletvekilleriyle polemik
için söylemiyorum- demokratikleşmeden bahsediyorsunuz, geçmişle yüzleşmekten
bahsediyorsunuz, geçmişi tartışmaktan bahsediyorsunuz. Bakın, orada bir önerge
verdi DTP, askerî darbelerle ilgili bir araştırma önergesi. Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak olumlu rey verdik. Çıktınız, aleyhinde konuştunuz ve
reddettiniz. JİTEM’le ilgili bir önerge daha verildi,
onu da reddettiniz. Şimdi bir önerge verildi Ali Rıza Öztürk
ve arkadaşları tarafından, Sabahattin Ali’den Hrant Dink’e kadar siyasi cinayetlerin araştırılması için,
çıktınız onu da reddettiniz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Kabul edilenler var.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Faili meçhul cinayetlerle ilgili bir önerge daha geldi, onu da
reddettiniz ama bunu reddetmeyin.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Gereği yapıldı.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Ama bunu reddetmeyin. Yani, demokratikleşme, geçmişle yüzleşme diyorsanız,
gladio burada, derin devlet burada. Buna
eğilmezseniz… (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Anayasa’yı görüşelim ondan sonra…
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – …buna eğilmezseniz, o zaman bütün söylediklerinizi kara tahtadaki
tebeşir yazısı gibi silersiniz. Zaten inandırıcılığınıza reddettiğiniz dört
önergeyle büyük gölge düştü. Hem burada basına demokratikleşmeden
bahsediyorsunuz, geçmişle yüzleşmekten bahsediyorsunuz, bu tür ne kadar önerge
varsa AKP oylarıyla reddediliyor, reddediliyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – İşte onun için Anayasa’yı değiştiriyoruz.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Turnusol kâğıdı bu önerge. Ya buna evet deyip yüce Meclis
tarafından kurulacak bir komisyonla gerçeği ortaya çıkaracağız, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu faciaya büyütecini…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Anayasa’ya destek verin bugün, çıkaralım.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Anayasa’dan sonra mı? Üç tane önergesi vardı Cumhuriyet Halk
Partisinin.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
– Bu Anayasa gündeme gelmeden önce neredeydiniz? Üç tane, bu
üçüncü önerge.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Niye bağırıyorsun?
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Bu üçüncü araştırma önergesi. Bahane, bahane. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Ben sizlerin ne
yapacağını bilmiyorum ama Sayın Agâh Kafkas karşımda oturuyor, ondan olumlu oy
bekliyorum. Sizlerin ne yapacağını bilmiyorum.
Yüce Meclise
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Anadol.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Agâh Kafkas, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kafkas. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle
selamlıyorum.
Bugün 20 Nisan
2010. Egemenlik Haftası’nın içerisindeyiz ve yüce Meclis sabahlara kadar
Türkiye’nin daha özgürleşmesi, daha demokratikleşmesi, daha çağdaş normlarla
insan kalitesinin ve demokrasi standartlarının yükseltilmesi konusunda, tam da
haftanın özüne uygun bir çalışma sürdürüyor. Emeği geçen herkesi kutluyorum.
Egemenliğimizin kayıtsız, şartsız milletin olduğunu güçlendirecek her adımı
heyecanla ve umutla takip ettiğimi ve desteklediğimi ilan ediyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Günaydın, Sayın Kafkas günaydın!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Aleykümselam…
Değerli
arkadaşlarım, bugün Anayasa görüşmelerini ve Türkiye’nin bu demokratik önemli
açılımını engelleme girişimlerinin bir başka boyutunu beraberce izliyoruz.
Herhâlde bu filmi biz bu süreç içerisinde her sabah izleyecekmişiz gibi
görünüyor. Arkadaşlarımız için her gün yeni bir konu önemli hâle geliyor,
akıllarına geliyor ve bugün buraya getiriyorlar.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Demeç verdik iki gün evvel ya.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Senin aklına gelmiyor mu?
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Ben, Sayın Anadol’u içtenlikle
kutluyorum, CHP Grubunu kutluyorum. Hiç olmazsa bugün
getirdikleri önerge çok da isabetli bir yaklaşım tarzı. Tam da bugünün
anlamına, önemine uygun bir yaklaşım tarzı ve ben bu önergelerin üçünü de
okudum, değerlendirdim, baktım. Çünkü biraz aynı şeyleri düşünüyoruz. Ben
Türkiye Büyük Millet Meclisinde defalarca, komisyon çalışmalarında defalarca, 1
Mayıs her gündeme gelişinde -ki kanun teklifini veren ve Meclise gelmesinde
katkısı olan bir kardeşiniz olarak- her teklifin gelişinde “1 Mayısın karanlık
noktalarını temizlemeden ne 1 Mayısı aklayabiliriz ne Türkiye’de demokrasiyi aydınlatabiliriz”i söylemiş birisiyim. Kimse gündeme
getirmeden…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tamam, oy vermiştik.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Benim ne yapacağımı biraz sonra göreceksiniz Sayın Anadol, biraz sonra göreceksiniz.
Şimdi, olaya
şöyle bakalım: Bir defa, önce, şu 1 Mayıs ticaretinden vazgeçelim siyaseten.
Yani, 1 Mayıs, Türkiye’de, ilk defa, cumhuriyet tarihi boyunca, çağdaş,
evrensel dünyadakiler gibi, özüne uygun, “Emek ve Dayanışma Günü” olarak resmen
devletin tanıdığı gün hâline AK PARTİ İktidarıyla gelmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) 2008’de 1 Mayısı “Emek ve Dayanışma Günü” olarak
Bakanlar Kurulu kararıyla ilan ettik. 22 Nisanda, tam bir yıl önce, burada,
yüce Mecliste büyük bir konsensüsle de 1 Mayısı “Emek
ve Dayanışma Günü” olarak tatil ettik.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Bütün partiler oy verdi, sadece siz değil. Hepsini söylesenize.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – “Konsensüs” kelimesini anlarsan bunun sizi de kapsadığını anlamış
olursun.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – “AKP” deme o zaman.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz, tatil yaptık. 1935’te Cumhuriyet Halk
Partisi döneminde de tatil edilmiş ama ne yapılmış, biliyor musunuz, adına “1
Mayıs Bahar Bayramı” demişler.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Ay ne kadar entelsin sen öyle!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Biz, ilk defa “Emek ve Dayanışma Günü” olarak tatil etmişiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İlk defa biz getirdik Meclise, 1979’da.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) - Farkında olmadan yapmışsınız. Ne yaptığınızın farkında değilsiniz.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – 1 Mayısı tatil ederken de, 1 Mayısı “Emek ve Dayanışma Günü” olarak
tatil ederken de o gün demişiz ki: Türkiye, karanlık noktalarından, defolarından
kurtulmak durumundadır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tamam.
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Eyvallah.
Şimdi…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – İlk defa Tekel işçileri biber gazı yedi sizin zamanınızda.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Vallahi, Tekeli de konuşuruz, her şeyi de konuşuruz.
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bu tarafa bak, bu tarafa!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Emek dünyasında, AK PARTİ İktidarı, cumhuriyet tarihinde, bugüne
kadarki iktidarların hepsinden daha çok emeğe katkı vermiştir, emeğin ekmeğini
büyütmüştür, demokrasiyi büyütmüştür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ekmeğini aldınız, işini aldınız, daha ne olacak?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bırak bunu, bırak! Bu tarafa bak!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Bunu herkesle her zeminde konuşuruz. Tekel işçisini de konuşuruz,
bunu da konuşuruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İşi olanı işsiz bıraktınız.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Tekelden söz edenlerin, Tekel işçisine bizim sunduğumuz hakların
yarısını sunmadığını biz çok çok iyi biliriz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İbretle seni izliyor işçiler.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Milletvekillerine biber gazı attınız.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir Anayasa değişikliği görüşüyoruz.
Şimdi, benim
oyumun rengini merak eden ve sosyal demokrat değerli kardeşlerime bir şey
söylüyorum: Şimdi, biz, yarın bugün çalışma hayatıyla ilgili devrim
niteliğinde, Anayasa’da değişikler yapacağız.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Senin oyunun rengi sarı, sarı…
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Oyumun rengini göreceksin. Anayasa’da Türkiye’de ilk defa kamu
çalışanlarına toplu sözleşme hakkı veren maddeye siz ne oy vereceksiniz? Ben
oyunuzun rengini çok merak ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Senin oyunun rengi sarı, sarı…
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Grev, grev…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Grev nerede, grev?
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Sen sendikacısın, grev nerede?
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Türkiye’de sendikal hareketin özgürleşmesi için, onun önünün
açılması için yapılan düzenlemelere, 51’inci maddeye ne oy vereceksiniz? Ne oy
vereceksiniz, ben çok merak ediyorum?
OKTAY VURAL (İzmir) – Senin gibi sarı sendikaya hayır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Senin oyun sarı.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Yine, ilk defa, cumhuriyet tarihinde bir siyasi iktidar…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Uzlaştırma Kurulu kararına uymayan bakanlarla mı oy vereceksin?
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Değerli dostlarım, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir siyasi iktidar
kendisine karşı emek hareketinin elini güçlendirecek…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Uzlaştırma Kurulu kararlarına uymayan Bakanlar Kuruluna sözünü söyle.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Hatip, arkanı dönme.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - …kendisine karşı cumhuriyet tarihinde ilk defa bir cumhuriyet hükûmeti emekçilerin kendisine karşı elini güçlendirecek
kazanımları kendi elleriyle veriyor.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Grev nerede, grev?..
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Grev nerede, grev?..
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Toplu sözleşme hakkını veriyor kamu çalışanlarına, işçilere de
diyor ki: Grev esnasında… Bugüne kadar kısıtlamalarda, Anayasa’nın 54’üncü
maddesinde “Grev esnasında greve katılan işçilerin veya sendikaların kasıt veya
kusurlu hareketleri sonucu grev uygulanan iş yerinde sebep oldukları maddi
zarardan sendika sorumludur.” hükmünü kaldırıyor. Bu nedir? Çünkü bugüne kadar
12 Eylül mantığında bunu buraya koyarken bütün sendikaları, bütün emek
hareketini, bütün işçileri potansiyel suçlu, emek düşmanı olarak gören
zihniyetin bu ürününü Anayasa’dan kazıyor bu iktidar ve sen buna ne oy
vereceksin, ben bunu merak ediyorum? Ben bunu merak ediyorum Sayın Anadol. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sendikacılara “Ayaklar baş olamaz.” diyenler, işçilere “Ayaklar baş
olamaz.” diyenler kim?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Bağırma, ne bağırıyorsun!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Yine diyor ki, siyasi amaçlı…
OKTAY VURAL
(İzmir) – “Ayaklar baş olamaz.” diyen, hakir görenler…
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Bakın, çok önemli bir şey söylüyorum: Siyasi amaçlı grev, lokavt,
dayanışma grevi, iş yeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer
direnişler yapılamaz diye emek dünyasının önünü tıkayan, önemli bir sınıf
dayanışmasını elinden alan maddeyi Anayasa’dan kaldırıyoruz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Agâh Kafkas, yüzünden ne hayır gördük ki arkanı dönüyorsun.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Şimdi, Sayın Anadol, Sayın Kılıçdaroğlu, siz bu maddeye ne oy vereceksiniz?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Senin rengin sarı, sarı…
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Yine grubunuzu yasaklayacak mısınız? İçerideki emek dostlarının
yanlışlıkla oy vermesini engellemek için yine oy kullandırmayacak mısınız? Yine
kullandırmayacak mısınız oyu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Senin rengin sarı! Sen sarı sendikacısın!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Bırakın Allah aşkına, demokrasiden söz edeceksin, insanın sandığın
başına gitmesini engelleyeceksin. Var mı böyle üç kuruşa beş köfte? Var mı
böyle?
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Var, var, var!
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Var, var!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Sen “demokratım” diyeceksin, Türkiye’nin karanlık noktalarını
aydınlatacaksın, buradaki demokrasi, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin
olduğu bu yüce Meclisin çatısı altında insanların özgürce oy kullanmasına izin
veremeyecek kadar…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hava atmak için demeç verme!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - …antidemokratik davranacaksın ve ondan sonra gelip, bana demokrasi
dersi vereceksin.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Senin rengin sarı, sarı, sapsarı! Sarı sendikacı!
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Belli oluyor, belli oluyor kimin özgür iradesiyle oy kullandığı!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Değerli dostlarım, değerli kardeşlerim; 1 Mayısın karanlık
noktalarının aydınlatılması konusunda biz AK PARTİ olarak bunun yanındayız ama
Türkiye’nin önemli bir demokrasi olayını engelleme aracı olarak asla size
kullandırmayacağız bunu.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – “Demokrasi” diye demeç verme! Artistlik yapma!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Ama burada başka bir şey söylüyorum: Ben bir Çorum Milletvekiliyim.
Değerli arkadaşlarım demişler ki: “Burada sadece 1 Mayıs değil, Kahramanmaraş
ve Çorum olayları da araştırılsın.” Ben bir Çorumlu olarak…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Senin yaptığını Çorumlular yapmaz!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - …Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde Çorum’un Çorum olaylarıyla
anılmasından, Kahramanmaraş’ın Kahramanmaraş olaylarıyla anılmasından, Sivas’ın
Sivas olaylarıyla anılmasından biz Sivaslılar, Maraşlılar, Çorumlular
rahatsızız.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Aydınlatın... Aydınlatın…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sekiz senedir niye ortaya çıkarmadınız?
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Bu karanlık noktalar Türkiye’de aydınlatılmalı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Türkiye’nin Ergenekon’unun uzantıları, geçmişleri
temizlenmeli ama bunun zamanlamasını birlikte tespit etmeliyiz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sekiz senedir ülke senin elindeydi niye ortaya çıkarmadın? İstismar
ediyorsunuz. İstismarcı!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Biz, bir demokrasi mücadelesinin… Türkiye’deki emekçilerin
kazanımlarını engellemenin ve Anayasa değişikliklerinin önlenmesinin bir aracı
olarak bunu kullanmayın.
Değerli
kardeşlerim, şunu söylüyorum ya: Allah aşkına, 1977 1 Mayısından bu yana, AK
PARTİ iktidara gelene kadar bu takvimlerde 1 Mayıs yok muydu? Yok muydu? Siz
iktidar olduğunuz zaman bu takvimlerde 1 Mayıs yok muydu? Sizin iktidarda
olduğunuz zaman takvimlerden 1 Mayıslar çıkarılmış mıydı?
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Agâh, Tekel işçilerinden bahset, Tekel işçilerinden! Gaz
bombalarından, biber gazlarından bahset!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Şimdi, onun için, gelin samimi olalım…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Samimi olmayan sensin! Bu Meclis ittifakla kabul etti onu.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - …gelin dürüst olalım, Türkiye’yi özgürleştirelim, Türkiye’nin
demokrasi standartlarını yükseltelim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, lütfen tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Elini tutan mı vardı, niye yapmadın?
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - …sonra da Türkiye’nin bütün karanlık noktalarını da birlikte
aydınlatalım.
AHMET BUKAN (Çankırı)
– Önce Meclisten başlayacaksınız karanlık noktalara!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Ama Türkiye’nin demokrasi standartlarını yükseltme konusunda samimi
olalım. Önce insanlarımıza güvenelim, önce birbirimize güvenelim ve bu yüce
Meclisin Türkiye’nin bütün sorunlarını çözme yeterliliğinin de olduğuna
inanalım, birbirimizi sevmeyi başaralım.
Ve ben bu
Egemenlik Haftası münasebetiyle tekrar bu milletin egemenliğini hepimizin içine
sindirmesi ve içselleştirmesi konusunda duyarlılığımızı yükseltmemiz gerektiğini
düşünüyorum.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kafkas.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, teker teker isimlerimizden
bahsederek Sayın Kılıçdaroğlu ve bana sataştı.
BAŞKAN – Önce
isterseniz karar verin, hanginiz söz isteyeceksiniz? Buyurun sayın başkanlar.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hayır, ikimize de ayrı ayrı söyledi.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İsmimden bahsederek… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Anadol’u
dinliyoruz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İsmimden bahsederek sataştı ve Anayasa oylamasında işçilere karşı
tavır koymakla beni suçladı. Aynı suçlamayı Sayın…
BAŞKAN – Sayın Anadol, buyurun, iki dakika süre veriyorum. Yeni bir
sataşmaya mahal vermeden…
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un,
Çorum Milletvekili Agâh Kafkas’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, müsamahanızı kötüye kullanmayacağım.
Şimdi burada Anayasa oylaması ayrı, Anayasa oylamasında Cumhuriyet
Halk Partisinin tutumu ayrı. Buraya
getireceksiniz sendikal hak ve özgürlüklerle ilgili ama içinde grev hakkı
olmayacak. Bu sarı zihniyetin görüntüsüdür, bu sarı zihniyetin tescilidir. Bu
bir.
İki: 1979 yılında
23 Nisan 1920’den bu tarafa ilk kez 1 Mayısın İşçi Bayramı olması için yasa
önerisi hazırlayan ve arkadaşlarımla Meclise sunan insan benim. Benim için
şereftir.
Şimdi…
AGÂH KAFKAS
(Çorum) - AK PARTİ İktidarı getirdi.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – AK PARTİ İktidarı getirmedi, Meclis getirdi. Orada herkesin reyi
var. Hem “konsensüs” diyeceksin hem de “AK PARTİ
İktidarı getirdi.” diyeceksin. Bu bir.
İki: Hava atmak
için gazeteye demeç vereceksin, Anayasa gene gündemdeyken, hava atmak için
“Şimdi amacım… Ben 1 Mayısta Taksim’e gideceğim, asıl amacım, bu olay, 77’nin
kanlı 1 Mayısı aydınlatılmalıdır.” diyeceksin, Meclise gelecek kıvıracaksın.
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Ayıp, ayıp! Çok ayıp oluyor.
HALUK İPEK
(Ankara) – Yakışmadı.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) - Benim sarı sendikacılardan alacak sol dersim yoktur. Sarı
sendikacılardan alacak sol dersim yoktur, yüreği olan bu öneriye oy verir ve
kanlı 1 Mayısı ortaya çıkartır.
Saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Sayın Başkan “kıvırma” kelimesini “yan çizmek” olarak kullandı.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Anadol.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Kafkas konuşurken “Bu soruya nasıl yanıt
vereceksiniz?” diye… (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu anlaşılmıyor.
Lütfen sayın
milletvekilleri, bir saniye.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Kafkas konuşurken “Sayın Kılıçdaroğlu,
bu soruya nasıl cevap vereceksiniz?” diye sordu. Dolayısıyla ben de Sayın
Kafkas’ın merak ettiği soruyu cevaplandıracağım.
BAŞKAN – Yok
böyle bir usul Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen, sataşma
varsa söz…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sataşma var efendim.
BAŞKAN – Hayır,
lütfen… İç Tüzük ortada Sayın Kılıçdaroğlu, yani
burada siz soru sorulan makamda değilsiniz ki…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Benim ismimden bahsederek söyledi Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Hatibin konuşma tarzı gereği, sizin hatipler de diğer hatipler de konuşurken
zaman zaman karşılıklı soru sorup cevap alıyor.
Tüzük’te böyle bir usul yok yani.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Her soru sorulana cevap vermek için izin verdi sayın
başkanlar efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sana mı bağlı bizim talebimiz! Diğer sayın başkanlar söz verdiler
efendim.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Oktay… Hiç kimseden öğrenecek değilim, hele sizden hiç öğrenecek değilim
ben burada idare tarzını. Oturun lütfen yerinize! (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne olacak oturmazsam. Niye oturacağım? İç Tüzük’ten öğreneceksin.
BAŞKAN – Elinizi
indirin! Oturduğunuz yerden Başkanlık Divanına hep sataşıp duruyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletvekillerine ne biçim hitap ediyorsunuz! Hitabını öğren önce!
Sen ne biçim konuşuyorsun!
BAŞKAN –
Muhatabım değilsiniz burada, Sayın Kılıçdaroğlu’yla
konuşuyorum ben.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne biçim konuşuyorsun sen orada!
BAŞKAN –
Konuşurum!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletin önünde saygı göster.
BAŞKAN - Burada
muhatap siz değilsiniz. Sayın Kılıçdaroğlu’yla
konuşmamıza niye müdahale ediyorsunuz?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Böyle hareketler yapıyorsunuz. Milletin iradesine saygı göster! Ne
biçim konuşuyorsun orada!
BAŞKAN – Oturun
lütfen Sayın…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Neymiş “oturun”? Ne olacak oturmazsam?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Yakut, Grup Başkan Vekilimizle böyle konuşamazsın. Sözünü
düzelt Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sözünü düzelt!
BAŞKAN –
İstediğiniz kadar bağırıp çağırın Sayın Oktay.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, sözünü düzelt!
BAŞKAN – Size
hiçbir şey kazandırmayacaktır bu.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne diyorsun?
BAŞKAN – Hiçbir
şey diyorum, kazandırmayacaktır bu.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, sözünü düzelt, Grup Başkan Yardımcımızla böyle
konuşamazsın.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tavırlarında dikkatli ol! Tavırlarında dikkatli ol! (AK PARTİ
sıralarından “Oo!” sesleri)
BAŞKAN – Lütfen…
İstediğiniz kadar çağırın.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ben senin memurun değilim!
BAŞKAN – Kimsenin
değilsiniz tabii…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen kimin memurusun, bilmiyorum.
BAŞKAN – Kimsenin
değilsiniz tabii…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Seni çok iyi tanıyor millet.
BAŞKAN – Siz de
Başkana karşı konuşurken dikkatli olun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Burada milletvekilleri taleplerini “Başkaları talep etti, etmedi”
diye değerlendiremezsiniz. Herkesin talebi kendinedir.
BAŞKAN – Muhatap
siz değilsiniz, Sayın Kılıçdaroğlu… Değerlendirmesini
yapar Başkan burada İç Tüzük gereği.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Nerede İç Tüzük gereği? Tavrınızda nezakete davet ediyorum sizi.
Nazik olun.
BAŞKAN – Ben
naziğim, tüm…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletvekillerine hitap ederken, millete hitap ederken nazik olun.
BAŞKAN – Burada
tüm Türkiye seyrediyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Meclisin mehabetine uyun.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Lütfen saygılı olun, sözünüzü tashih edin, düzeltin.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanı Sayın Oktay
Vural’a karşı tavrınızdan dolayı sizi şiddetle kınıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Kınayabilirsiniz Sayın Şandır, kınayabilirsiniz, buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ve bu tavrınız devam ederse sizin yönettiğiniz toplantıları
çalışamaz hâle getiririz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Şandır, o sizin takdiriniz…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Takdirimiz tabii…
BAŞKAN - …ama
burada Sayın Kılıçdaroğlu’yla karşılıklı konuşuluyor,
bir talebi var, bu değerlendiriliyor.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hayır. Sayın Başkan, siz grup başkan vekillerini azarlayamazsınız.
BAŞKAN – Ben
kimseyi azarlamıyorum Sayın Şandır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne azarlaması! Aynen iade ederim. Yok öyle
bir şey. Burada Meclis Başkanını azarlayanlara cevap veremeyecek insanlar yok.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Bağırma, bağırma!
BAŞKAN – Burada
ben kimseyi azarlamadım, azarlamıyorum da.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok öyle… Yok, yok…
BAŞKAN – Hiçbir
grup başkan vekilinin de Türkiye Büyük Millet Meclisini idare eden Sayın Başkan
ve sayın başkan vekillerini azarlama hakkı yoktur.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Düzeltin o zaman.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hitabınızı düzeltin. Nezaket içerisinde hitap edin.
BAŞKAN – Yerinden
söz ister, talepte bulunur, talebi değerlendirilir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Nezaket içerisinde et… Et…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hiçbir şekilde size saygısızlık ortamı yok ama orada… Mürebbiye,
azarlama makamı değil orası.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne zannediyorsunuz, Ali kıran baş kesen mi oldunuz?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani o kürsü azarlama kürsüsü değil.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Susacak mıyız? Orada, iki tane kaşlarını çattın diye susacak mıyız?
Hitabı öğren! Bizim kimlerin karşısında susmadığımızı bilirsin sen!
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Kılıçdaroğlu, sataşma varsa hangi sözleri
söylediyse söyleyin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Onu da söyleyeyim efendim.
BAŞKAN – Buyurun
söyleyin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Dönüp bizim grubumuza dedi ki: “Niçin
milletvekillerini özgür bırakmıyorsunuz?” Daha bundan başka sataşma ne
olabilir?
BAŞKAN – Sayın Anadol cevap verdi ona, oy kullanma şekliyle ilgili.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olur mu efendim? Milletvekilinin özgürlüğünü bizim
kısıtlamamız söz konusu olabilir mi?
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Hatibin, Cumhuriyet Halk Partisinin
Anayasa oylaması sırasında oylama şekliyle ve tutumuyla ilgili konuşmasından
dolayı Sayın Anadol söz istedi. Zaten sizin her
ikiniz de söz istediğinizde, ben “Önce bir karar verin, hanginiz söz
isteyeceksiniz ve konuşacaksınız?” diye sordum, Sayın Anadol
söz istedi ve sizin söylediğiniz konularla ilgili sataşmadan dolayı cevabı
verdi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ikimizin de isminden söz etti. Sadece
Sayın Anadol’un isminden söz etseydi itirazım
olmayacaktı zaten.
BAŞKAN – Hayır,
sizin isminizden bahsederek nasıl sataştı? Onu anlamadım ben, onu soruyorum
size. Herhangi bir sataşma olarak değerlendirmiyorum, yok böyle bir şey
diyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakikalık süre istiyorum efendim,
bir dakika.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Ver iki dakika, ne olacak.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Kolay değil yani irade kullanmak.
BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Kılıçdaroğlu, eğer maksadınız bu süreyi
uzatmaksa bu başka bir şey, ama… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
– Böyle bir laf kullanamazsınız.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ben yerimden de konuşabilirim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hatibin Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili konuşmasından dolayı Sayın Anadol söz istedi, verdik.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şahsi
bir şey söz konusu değil, grup adına…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O zaman tutanaklara girmesi için izin verirseniz şunu
söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partisi sarı sendikacılardan ders alacak bir parti
değildir.
BAŞKAN – Sayın Anadol cevap verdi bütün bunlara…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sendika ağaları burada olabilir. Ama o sendika
ağalarından biz hesap soracağız.
BAŞKAN -
…fazlasıyla da söyledi zaten, dinledin, takip ettin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Onlar işçilerin paralarıyla altlarına Mercedes çekip
gezebilirler ve burada bize demokrasi dersi verirler. Onların böyle bir hakları
da yoktur, yetkileri de yoktur. Onlar sadece ve sadece işçileri pazarlarlar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sözleriniz tutanaklara geçti Sayın Kılıçdaroğlu,
teşekkür ediyorum.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sayın Başkan…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet şahsınızı kastediyorum, buyurun.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kafkas.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçmesi açısından izin verirseniz bir
düzeltme yapmak istiyorum. Bir sendikacıya en büyük hakaret “sarı sendikacı”
demektir. Kendileri herhâlde bu tür sendikacıları iyi tanıyor olabilirler,
onlarla çalışmış olabilirler ama ben bunu kendilerine aynen iade ediyorum.
İki: Hesabı biz
Allah’a veririz, hesap vermeye de kimsenin gücü yetmez.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, sözleriniz tutanaklara geçti, teşekkür ediyorum.
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Bir dakika… Bir dakika…
BAŞKAN – Sayın Selvi, buyurun.
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Hakarettir. Sayın Kafkas’ın hakareti karşısında, sataşması
karşısında söz istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Selvi, bu karşılıklı olacak değil.
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Ne münasebet! Söylediği lafa eğer ciddiyetle bakarsanız ne anlama geldiği
açıkça görülüyor. “Siz sarı sendikacılarla çalışmışsınızdır, öyle zannediyor.”
diyor. Bunu hakaret saymıyorsanız söylenecek hiçbir şey yok.
BAŞKAN – Sayın Selvi, geçti zaten tutanaklara sözleriniz, teşekkür
ediyorum.
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Hayır, bunu hakaret saymıyorsanız burada oturmanın âlemi yok.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Selvi…
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Hayır, rica ederim… İşte burada, şu anda ne söyledi? “Biz sarı
sendikacı değiliz. Sarı sendikacılarla çalıştığı için CHP veya siz onu zannediyorsunuz…”
dedi. Yok öyle şey! Hayatımız boyunca bize sarı
sendikacı demeye hiçbir kimse cesaret göstermedi, bu hakareti kabul etmem.
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Selvi, sizin isminizden bahsetti mi?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Cumhuriyet Halk Partisinde kaç tane sendikacı var?
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Sendikacılıktan, emekten, tarihinden bilen bir sendikacı için şöyle
veya böyle “sarı” demek dünyanın en büyük hakaretidir. Bunu siz
anlayamıyorsanız emekten bahsetme imkânınız yoktur. Bu bir hakarettir. Söz
istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Selvi, herkes anlıyor burada. Sarı sendikacılık
tartışmasını başlatan sizin Grup Başkan Vekiliniz Sayın Anadol
oldu Sayın Selvi, lütfen.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Sayın
Meral, buyurun.
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Hayır, sataşmadan söz istiyorum. Bu öyle çocukça bir şey değil, bu
ciddi bir olaydır.
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Selvi, lütfen Sayın Selvi,
oturun. Sayın Bayram Meral Bey’i dinleyelim, ondan sonra.
Buyurun.
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Ses çıkarmadık diye, nezaket gösterdik diye gözümüze baka baka hakaret ettiriyorsunuz. Ben kabul etmem böyle şeyi.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Sayın
Meral, anlaşılmıyor sözleriniz efendim.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Burada buna bir açıklık getiremezsem son derece yanlış bir
uygulama olur. Müsaade ederseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Sarıyı, yeşili anlatalım da herkes bilsin. Öyle şey mi olurmuş?
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, siz Grup Başkan Vekilisiniz. Sayın Meral ve
Sayın Selvi’nin sarı sendikacılıkla ilgili söz
talepleri var sataşmadan dolayı. Sadece birinize grup olarak söz vereceğim.
Zaten Sayın Selvi’nin ve Sayın Meral’in de isimlerini
zikretmediler.
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Sendikacılar için ismini zikretmeye lüzum yoktur. Bütün Türkiye,
bütün işçi sınıfı, bütün namuslu insanlar hepsini bilir.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Selvi. (CHP sıralarından alkışlar)
Yalnız, yeni bir
sataşmaya mahal vermeden Sayın Selvi…
İki dakika söz
veriyorum.
MEHMET MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) – Cevap verecekse Kemal Anadol’a
cevap versin, asıl sarı sendikacı Kemal Anadol’dur.
HÜSEYİN GÜLSÜN
(Tokat) – Önce Kemal Anadol’a, sonra Agâh Kafkas’a
cevap verin.
2.- Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi’nin,
Çorum Milletvekili Agâh Kafkas’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye’de özgürlükleri
yok edecek dikta rejiminin altyapısının oluştuğu bir Anayasa değişikliği
konusunda önemli bir uluslararası konunun, evrensel bir günün burada tartışması
yapıldı. Öylesine çelişkiler vardı ki, hayatı boyunca asgari ücretlinin
sırtından ağalık yapanlar burada birdenbire emeğin yanında olduğunu anlatmaya
çalıştı. “CHP seslerinden “Bravo” sesleri, alkışlar)
MEHMET MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) – Sosyal demokratlığınızı hatırlatırız.
M. CEVDET SELVİ
(Devamla) - Türkiye’de emeği, demokrasiyi, insan haklarını tarihi boyunca,
yaşadığı sürece herkes kanıtlamıştır. Sendikacılık kapı arkalarında yapılmaz,
kitleler görür, yıllarca birikir. Namusluca işlevini yerine getiren, gerçek
emekçi ve emekten yana olanlar, özgürlükten yana olanlar, kardeşlikten yana
olanlar kendilerini kanıtlamışlardır. İktidarların koltuğunun altına girip
yasaları, iktidar olmanın avantajlarını kullanıp işçileri perişan eden,
sendikalı oldu diye 100 binlerce işçiyi, sadece sendikalı oldu diye, ekmeğinden
edenler, ailece açlığa sevk edenler, bunu seyredenler buraya gelip sendika,
emek ve özgürlükten bahsetme hakkına sahip değildir. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Sekiz yılda 100 bin insan Susurluk’ta, YÖRSAN’da,
Bursa’da şoförleri, el emekçilerini, Türkiye’nin her yerinde sadece anayasal,
sadece uluslararası onaylanmış hakları olmasına rağmen…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. CEVDET SELVİ
(Devamla) - …sendikalı oldu diye aç bıraktınız. Şu anda beni duyanlar, eğer
paraları olsa, kapının önüne gelip para istemedim, pul istemedim…
BAŞKAN – Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- …demokratik hakkımı kullandım ama çoluğum çocuğumla
aç kaldım diye önünüze çıkarlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Provokasyon yapma, provokasyon.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın milletvekilleri.
Sayın Selvi…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Hangi hakla, hangi düşünceyle yaşadığım bu gerçekler karşısında, siz, emekten
yana, özgürlükten yana diye zeytinyağı gibi işin üstüne çıkıyorsunuz. Halk aç,
halk özgürlüklerini kullanamıyor.
BAŞKAN – Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.
M. CEVDET SELVİ
(Devamla) - Sendikalar düştü, 600 bine düştü. [AK PARTİ sıralarından alkışlar
(!)] Sendikacılar, özellikle AKP döneminde 600 bin sendikacı kalmıştır
Konfederasyonda. Bu utanç verecek, bu emeğe karşı mahcup olunacak bir olaydır.
BAŞKAN – Sayın Selvi, lütfen, teşekkür ediyorum.
M. CEVDET SELVİ
(Devamla) - Hâlâ buraya çıkıp açıkça konuşmalarını hayretle, ibretle kınıyorum.
Hele hele sendikacı geçinenlerin bu
ortamdaki bu konuşması üzüntü verici. Tüm emekçiler bunun ne anlama
geldiğini görecekler. Hep beraber de o sağlıklı noktaya ulaşacağız. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Selvi.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/353, 10/354, 10/677) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/4/2010
Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkanım, bizi görmemezlikten geldiniz.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Meral, oturur musunuz.
Buyurun.
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, geçen yıl biz de 1 Mayısın işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma
gününün kutlanması doğrultusunda kapatılan partimiz Demokratik Toplum Partisi
adına bir yasa önergesi vermiştik ve sonra dört partinin ortak önerileri
birleştirilerek bu, evrensel işçi sınıfının, emekçilerin günü Emek ve Dayanışma
Günü olarak kabul edildi.
Şimdi, biz bu
günün, 1977’deki kanlı 1 Mayısta öldürülen 36 kişinin katilini arıyoruz. Şimdi,
mesele, burada sadece bunun katillerini bulmak için Meclis araştırma
komisyonunu istemekle kalmıyoruz, 1980 askerî darbesine götüren ilk adımın 1
Mayıs katliamı olduğunu biliyoruz ve sonra 1980’e nasıl gittik ve 1980 sonrası
ne oldu? Emin olun, bugün emekçilerin, ezilenlerin, işçilerin, çalışanların
aleyhine izlenen ekonomi politikaların uygulamaya konulmasının, IMF’nin, Dünya
Bankasının reçetesinin uygulanması sağlandı. Kimin aracılığıyla? Kontrgerilla
aracılığıyla. Şimdi, burada, emekçilerin işine, ekmeğine,
yarattığına göz koyanların yaptığı darbeyi savunmak, bir sendika adına, emek adına
ne kadar ayıp, utanç verici.
Şimdi, o nedenle,
ben doğrusu Cumhuriyet Halk Partisinin, Sayın Konuşmacı Kemal Anadol’un, AKP temsilcisi Sayın Agâh Kafkas’ın 1 Mayısta
Taksim’de olacağını duyunca sevinmiştim çünkü biz de orada olacağız. 1 Mayıs
kaç yıldır... 1978’de en son bir araya geldik emekçilerle. Biz de işçi
sınıfının bağlaşı, ittifakı olarak emekçi köylülerin
örgütü KÖY-KOOP olarak orada toplanmıştık ve o günden bu yana o alan
yasaklandı. 1977 1 Mayısında o alan “1 Mayıs Alanı” olarak ilan edilmişti.
Şimdi, elbette
ki, Emek, Barış ve Dayanışma Günü’nün kabul edilmesi, tatil edilmesi ve bugün 1
Mayıs alanının da yasaklarının, barikatların kaldırılmış olması elbette önemli
ama bence şunu iyi sorgulamak gerekiyor: 1 Mayısta,1 Mayıs alanında olmak ne
demektir biliyor musunuz? Bugün AKP’nin izlediği neoliberal
politikalara karşı çıkmak demektir. 1 Mayısta olmak ne demektir biliyor
musunuz? Gerçekten bütün siyasi suikastların araştırılıp arkasındaki gerçeği
bulmak demektir, bunun için oy vermek demektir ve bunun için bir araştırma
komisyonunun oluşturulmasını kabul etmek demektir.
Ee, şimdi, siz faili meçhul
cinayetlere karşı çıkacaksınız, JİTEM, kontrgerillanın oluşturulmasına karşı
çıkacaksınız, darbelere ve bunun araştırılmasına karşı çıkacaksınız ve
gerçekten bugün emekçilerin yarattığı değerlere el koyan politikaları
savunacaksınız, ondan sonra da bunun emek adına olduğunu söyleyeceksiniz. Olmaz
böyle bir şey. O nedenle, kim ezilenlerden yanaysa, emekçilerden yanaysa, 1980
darbesini hazırlayan koşulların yüzleşmesini ister, yani Kahramanmaraş
katliamının faillerinin açığa çıkarılmasını ister, Sivas katliamının
faillerinin açığa çıkarılmasını ister, 16 Martta Beyazıt’ta 7 devrimci gencin
katledilmesinin faillerini ister ve The Marmara
Oteli’nde beşinci, altıncı katta konuşlanmış olan kontrgerillanın peşine düşer.
Hâlâ bunların hesabı sorulmadan 1 Mayısı emekçilere “Emek Bayramı” olarak
armağan ettiğinle övünülür. Bu, karşılığı olmayan bir şeydir.
Örneğin, işte,
bakın, bugünkü, tam da ilgisi, bugün tartışılan Anayasa’nın kaynağı buradadır.
1980 darbe Anayasası’dır. 24 Ocak
kararlarını hayata geçiremeyen uluslararası tekelci sermayenin havale ettiği
silahlı kuvvetler aracılığıyla rejime el konulmuştur ve 80 öncesi 10’larca
aydın suikasta kurban götürülmüştür ve bir yazarımızın dediği gibi, gerçekten
hep kalleşçe ve alçakça -çünkü başkalarında düello var, bizde pusu var- pusuya
yatmıştır CIA elemanları, kontrgerilla elemanları ve 36 emekçimiz
öldürülmüştür, arkasından da 24 Ocak Kararları hayata geçirilmiştir.
Bakın, şimdi,
bence, bu kanlı 1 Mayısın araştırılmasını istemek demek, İttihat Terakki’yle
yüzleşeceğiz demektir. Bu araştırma komisyonunun oluşturulmasını istemek demek,
1955 6-7 Eylül saldırılarını sorgulamak demektir. Bu araştırma komisyonunun
oluşturulması, bütün azınlıklara karşı izlenen baskıcı, yasakçı, retçi
politikaların sorgulanması demektir. Şimdi bunları sorgulamadan biz nasıl 1980
darbe Anayasası’yla yüzleşeceğiz? Şimdi, örneğin AKP tarafından getirilen
Anayasa değişikliği işte 1980 darbesinin gerekçelerini ortadan kaldırmıyor. O
nedenle, şimdi biz örneğin…
Şunu söylüyorlar
sekiz yıldır ve nitekim az önceki AKP’nin Sayın Konuşmacısı: “Bu anayasayı
engellemek için bu Meclis araştırma komisyonunu veriyor.” Peki, çıksınlar,
burada halkımıza söz versinler, bu anayasa geçtikten sonra ya da geçmedikten
sonra “Üç ay sonra biz böyle bir Meclis araştırma komisyonunun oluşturulmasını
AKP olarak Genel Kurula getireceğiz.” desinler, biz bunu kabul edelim ama ne
yazık ki bu tarihle yüzleşmekten kaçınılıyor ve çekiniliyor. Biraz empati yapmak gerekiyor, gerçekten 1980 öncesi… Örneğin
buraya geldi aileler, Sabahattin Ali’den günümüze, Hrant
Dink’e kadar aileler geldiler ve bütün grupları
dolaştılar. Siyasi suikastlarda hayatını kaybedenlerin yakınlarına böyle bir
araştırma komisyonunun oluşturulacağı sözü verildi ama,
şimdi, neden bu sözün arkasında durulmuyor, bu açıklanmalıdır. Örneğin, JİTEM,
JİT, TİT, kontrgerilla ve de bugün adlandırılan Ergenekon’un açığa çıkarılması
için neden araştırma komisyonunun oluşturulmasından kaçınılıyor? Bu nedenle
işçi sınıfından, emekçilerden yana olmak, gerçekten bugün Tekel işçilerinin
maruz bırakıldığı saldırıya karşı çıkmak demektir, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde resmî rakamlara göre ilk kez yüzde 14’ü aşan işsizliğe ve de emek
konfederasyonlarının açıklamalarına göre 6 milyon işsizliğe, yoksulluğa karşı
çıkmak demektir. Yoksa, emekten, demokrasiden,
barıştan, özgürlükten söz etmenin hiçbir karşılığı yok.
Şimdi, 1 Mayıs
2010’da, gerçekten orada biz de olacağız ve emekçilerden özür dileyeceğiz.
Elbette ki özür dilemesi gereken, önce, emekçileri işsizliğe, yoksulluğa,
açlığa ve emek alanını özelleştirmeye, taşeronlaşmaya terk eden AKP olmalıdır.
Bugün AKP’dir, yarın başka birinin adıdır ama egemen güçlerin siyasi iradesidir
ve onlar 1 Mayıs’ta emekçilerden özür dileyeceklerdir. Umuyoruz, 80 öncesi ve
sonrası da giden aydınlardan özür dileyeceklerdir.
Şimdi, Egemenlik
Haftası’ndan söz ediliyor. İki gün sonra, burada, Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı nedeniyle yine konuşulacak. Yani bununla ne kadar övünebiliyorsunuz?
Çocukların ana dilini reddederek, çocukların kendi dillerinde eğitim hakkını
yok sayarak, çocukların gerçekten elinde taş izi arayarak, çocukları zindanlara
atarak nasıl bu Çocuk Bayramı’nı kutlayacaksınız ve bununla nasıl
övüneceksiniz? O nedenle, gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti’nin çocuklara armağan
ettiği bir bayram olmaktan eğer övünülüyorsa, bütün çocuklarımızın eşit, özgür,
demokratik bir Türkiye’de büyümesine ve gelişmesine yardımcı olmalı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Birdal,
lütfen, tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan, bitiriyorum.
…ve bu yolda
eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa ve yasa çıkaralım. Yoksa ayrımcılık ve
ırkçılığı, emek düşmanlığını, özgürlük düşmanlığını burada bu Parlamento çatısı
altında kimse savunamaz ve övünemez. Bu bakımdan bu Meclis araştırması
komisyonunun oluşturulmasından yana oy kullanacağız. Gelin bir kez de siz
gerçekten AKP’nin değerli milletvekilleri, böyle bir Meclis araştırması
komisyonunun oluşturulmasını sağlayalım ve bu katliamın arkasındaki ekonomik,
politik, siyasi gerçekleri açığa çıkaralım. Yoksa biz… Karıncaya sormuşlar,
aslan sormuş “Nereye gidiyorsun? “demiş, o “Kâbe’ye.” demiş ama ben Küba’ya
diyeyim…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bırak Kâbe’ye gitsin ya…
AKIN BİRDAL
(Devamla) - “Küba’ya gidiyorum.” demiş, “E yetmez senin ömrün!” demişler.
“Olsun, yolunda ölürüm!” demiş; biz de emekçilerin, özgürlüğün, kardeşliğin ve
barışın yolunda yürüyüşümüze devam edeceğiz.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Birdal.
Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın milletvekili.
Buyurun Sayın
Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/353), (10/354) ile (10/677) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun bugünkü bir-leşiminde birlikte yapılması önerilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma gündeminin
belirlenmesi için dünkü birleşimde bütün siyasi parti gruplarımızın grup
önerileri görüşülmüş ve Genel Kurul AK PARTİ Grubu önerisini kabul ederek, 497
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ni gündeme alarak Anayasa değişikliğinin
görüşüleceği takvimi belirlemiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin dünkü
birleşiminde Anayasa değişiklik teklifinin geneli üzerinde görüşmeler, 1’inci
ve 2’nci maddeler üzerindeki görüşmeler tamamlanarak Genel Kurulumuz tarafından
-Anayasa’mızda öngörülen nitelikli çoğunluk tarafından- görüşmelere geçilmesi,
1 ve 2’nci maddelerin kabul edilmesi kararlaştırılmıştır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi bugün de, dün kararlaştırdığı gibi, Anayasa değişikliğinin
3’üncü, 4’üncü ve 5’inci maddelerini görüşmeye devam edecektir. Dünkü
birleşimde, Anayasa değişikliğinin gündeme alınmaması ve görüşmelerin
geciktirilmesi için muhalefet partilerimiz, İç Tüzük hükümlerinin verdiği
hakları kötüye kullanarak görüşmelerin engellenmesi için çok büyük çaba
gösterdiler, bugünkü grup önerileri de bunun bir örneği.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sen anlamazsın onları.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin (10/353), (10/354), (10/677) esas numaralı
Meclis araştırma önergelerinin bugün gündeme alınmasının, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Anayasa değişikliği gibi önemli bir çalışmaya başlamış olması
nedeniyle doğru olmayacağı kanaatindeyim.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Önemli olan 1 Mayıs, açlık, yoksulluk.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi çok önemli bir Anayasa
değişikliğini gündemine almıştır. Toplumun büyük bir kesiminde değişmesi
konusunda mutabakatın olduğu Anayasa değişikliklerinin bir an önce
görüşülmesini milletimiz bizlerden beklemektedir.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Hayır öyle değil, yanlış söylüyorsun.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Ülkemizin demokrasi standardının yükseltilmesi, hukuk devletinin
güçlendirilmesi, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma hedefindeki engellerin
ortadan kaldırılması için…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Yolsuzluk ne olacak?
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – …Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerçekleştirdiği bu tarihî
görüşmelerin, dünkü birleşimde kararlaştırdığımız takvime göre tamamlamasını
milletimiz bu yüce Meclisten istemektedir.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Deniz feneri ne olacak?
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – CHP grup önerisi aslında demokratikleşmeyle ilgili bir sorundur,
bunun için de önce Anayasa’mızın demokratik standartlara kavuşturulması
gerekir. AK PARTİ, her alanda olduğu gibi çalışma hayatında da önemli
icraatlara imza atmaktadır. Yıllardır konuşulan, hiçbir iktidarın yapamadığı 1
Mayısı, AK PARTİ İktidarı, Emek ve Dayanışma Bayramı olarak ilan etmiştir.
Anayasa değişikliklerine ve demokratikleşmeye engel olmak isteyen Cumhuriyet
Halk Partisinin, grup önerisinde samimi olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle, CHP
grup önerisinin bugünkü gündeme alınması Anayasa değişikliği görüşmeleri
takviminin aksamasına neden olacağından önerinin aleyhinde olduğumu belirtiyor,
Anayasa değişikliklerinin ülkemize ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Hangi anayasa! Hangi anayasa!
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) - Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tunç.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Kabul edilmiştir Başkanım, sayı çok.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tamam ya, daha ne sayıyorsunuz? İlla orayı bekliyorsunuz, orayı bekliyorsunuz!
Oyla!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Yanlış bir şey yapıyorsunuz yani burada var, işte çoğunluk var.
Bitmiştir, kabul edilmiştir Başkan.
BAŞKAN – Anladım
da… (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Oyla! Ne bekliyorsunuz!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Çoğunluk var burada, bekletemezsiniz.
BAŞKAN – Kabul
etmeyenler…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, çok ayıp ediyorsun.
BAŞKAN – Kâtip
üyeler arasında uyuşmazlık olduğu için elektronik sistemle oylama yapacağım.
(Gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hadi canım sende!
BAŞKAN – Ne
diyorsun?
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ayıp! Ayıp!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Olur mu böyle şey ya! Ayıp! Ayıp! Hem çetelere karşı olacaksınız hem
aleyhine oy kullanacaksınız! Rezalet bunlar!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Adaletmiş! Ne adaleti be! Meclisi çoğunluk grubu basıyor, çoğunluk
grubu basıyor bu Meclisi. Olacak iş mi ya!
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, öneri reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır. (Gürültüler)
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.44
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun),
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Biraz önceki,
süreyle ilgili…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, oylamayı yenilemeniz lazım, bir dakika erken
kapattınız.
BAŞKAN - Bir
saniye Sayın Ağyüz, o konuda açıklama yapıyorum.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bir dakika erken kapattınız.
BAŞKAN –
Tutanakları getirttim:
“Başkan – Kâtip
üyeler arasında uyuşmazlık olduğu için elektronik sistemle oylama yapacağım.
(Gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hadi canım sende!
BAŞKAN – Ne
diyorsun?
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)”
Ben “İki dakika
süre veriyorum.” dedikten sonra, süreyi başlatan, teknik eleman ama, daha önce üç dakika verdiği için, benim “İki dakika
süre veriyorum.” sözünden sonra iki dakikada süreyi kesen, yine teknik eleman.
Başkanlıktan ve tarafımdan kaynaklanan herhangi bir hadise yok, yanlışlık da
yok.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sonucu nasıl ilan ettiniz?
BAŞKAN - Süreyi
iki dakika verdim. Benim söylememe göre de, her zaman olduğu gibi, teknik
eleman iki dakikada süreyi kesiyor. Buyurun, tutanakları inceleyebilirsiniz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sonucu nasıl ilan ettiniz? Tutanağa bakar mısınız.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bir dakika vardı, ekranda bir dakika görünüyordu.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sonucu nasıl ilan ettiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Şunu soracağım efendim: Tutanağa göre sonucu nasıl ilan ettiniz? Bakar mısınız.
BAŞKAN – Bu tutanakta
sonuç gelmedi efendim, yeniden onu getirmemiz lazım, o kısım yok tutanakta.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – “Karar yeter sayısı vardır.” dediniz.
BAŞKAN – Hayır,
reddedildiğini ifade ettim Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ama, sonuç başka, o başka.
BAŞKAN -
İsteyelim, onu da isteyelim, onu da açıklayalım. Hayhay,
tabii ki.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bakalım. Gelsin, ondan sonra söz istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, on dakika ara verdiniz; bu saate kadar beklemeniz
tutanak için miydi?
BAŞKAN – Sayın
Vural, tutanakları bekledim efendim, tutanaklar için, evet.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Anlıyorum, yani tutanaklara girsin amacıyla söylüyorum…
BAŞKAN – Tamam,
tutanakları bekledim…
OKTAY VURAL
(İzmir) – …çünkü bu Meclisin de herhâlde bir saygınlığı vardır.
BAŞKAN – …eğer
tutanaklar gelmemiş olsa yeni bir tartışma çıkar diye.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Dolayısıyla, Meclise saygınlık açısından bunu ifade etmeniz
gerekiyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, (2/245) esas
numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/203)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/245 Esas
Numaralı Kanun Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesi
uyarınca doğrudan gündeme alınması hususunu saygılarımla arz ederim.
Rasim
Çakır
Edirne
BAŞKAN – Önerge sahibi adına söz isteyen Rasim Çakır, Edirne
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir saniye Sayın
Çakır.
Sayın
milletvekilleri, tutanaklar geldi. Sonucun açıklanması anlamında: “Sayın
milletvekilleri, öneri reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.”
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısıyla ne alakası var?
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Oylamanın sonucu neydi yani?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çakır.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; İç Tüzük 37’nci maddeye göre “Trakya Su ve
Kanalizasyon İdaresi” ismiyle vermiş olduğum kanun teklifinin doğrudan gündeme
alınmasını talep etmiştim. 37’ye göre, Komisyonda görüşülmeyen kanun teklifim
Genel Kurulda görüşülecek ve diliyorum, vermiş olduğum kanun teklifine bütün
arkadaşlarım destek verirler.
Değerli
arkadaşlarım, 22’nci Dönem Parlamentosunda Ergene Nehri’nin kirliliğiyle ilgili
bir Meclis araştırması istedik, daha bir aylık milletvekiliyken. Bir Meclis
araştırması komisyonu kuruldu, ciddi bir çalışma yapıldı, bir rapor hazırlandı,
rapor Genel Kurula, millî iradeye sunuldu, oy birliğiyle kabul edildi.
O günden bugüne,
soru önergeleriyle, kürsüde konuşmalarla, sivil toplum çalışmalarıyla, yerel
medyayla, Ergene Nehri’nin kirliliğinin temizlenmesi adına olağanüstü yoğun gayretler,
çabalar, mitingler, eylemler, toplantılar yapıldı, yaptık, öncülük ettik ve
sorunun ne olduğuna, sorunun nasıl çözülmesi gerektiğine kafa yorduk, ders
çalıştık, araştırdık, inceledik. Sonunda -bir milletvekilinin yapabileceği en
önemli şey- sorunun çözümüne yönelik bir kanun teklifi hazırlayıp Parlamentoya
verdik. Ama, maalesef, verdiğimiz kanun teklifi… Sayın
Bakan “Çok güzel.” dedi, bürokratlar “Çok güzel.” dedi, bilim adamları “Çok
güzel.” dedi, herkes “Çok uygun.” dedi ama kanun teklifi Komisyona bile
maalesef getirilmedi, gelmedi.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, mevcut kanunlar, yasalar, yönetmelikler ve devlet örgütlenmesi
Ergene Nehri’nin kirliliğini önlemeye yönelik çözüm üretmiyor. Yapısal bir
sıkıntı var, dolayısıyla çözüme yönelik yapısal bir alternatif oluşturmak
mecburiyetindeyiz. Bu anlamda, sorunu yaratan Trakya’da
yaşayan 1 milyon 800 bin kişiyi sorunun çözümüne ortak etmeliyiz -eğer çözmek
istiyorsak, çözümü bir yerlerden, birilerinden beklememeliyiz- çevreciliğin
evrensel kurallarını göz önünde bulundurarak “Kirleten öder, kirlettiği kadar
öder.” prensibini göz önünde bulundurmalıyız -hep kanun teklifinde bunları
yapmaya çalıştık- ve sorunun kaynağında çözüm aramak mecburiyetindeyiz. O
anlamda, Trakya’nın yer altı ve yer üstü su kaynaklarını bir merkezde toplamak
ve atık suyunu bir merkezde arıtmak ve katı atığını da Trakya’da bir merkezde
ayrıştırmak, imha etmek veya entegre etmek gibi bir
projeyi, alternatif yapısal bir değişikliği öngören bir projeyi kanun teklifi
hâlinde değerli Meclise sunduk. Hani dersiniz ya “Siz hiç öneride
bulunmazsınız, hep eleştirirsiniz.” Hayır, biz hem
eleştiririz hem de doğrunun ne olduğunu sizlere göstermeye çalışırız,
göstermeye çalıştık ama benim, sekiz yıllık gece gündüz, mücadele ederek,
araştırarak, emek vererek, bir evlat gibi büyüterek ortaya çıkarmış olduğum bu
kanun teklifi maalesef bugün bu Genel Kurulda beş dakikalık bir konuşmanın
neticesinde “Edenler…” ve “Etmeyenler…” oylamasıyla nihayet bulacak. Lütfen
beni yanıltın, lütfen beni utandırın.
O günden bugüne
üç tane hükûmet, üç tane Çevre Bakanı gördük. Herkes
burada Ergene’yle ilgili hamasi nutuklar söyledi, bakanlar sözler verdi, yapın,
edin, derhâl falan dendi ama bugüne kadar Ergene’yle ilgili maalesef bu iktidar
döneminde en ufak ciddi bir eylemde, girişimde bulunulmadı değerli
arkadaşlarım. Eğer “yaptık” diyorsa Sayın Bakan, çıksın burada söylesin. Bugüne
kadar Ergene’ye atıklarını, evsel atıklarını bırakan yerel yönetimler var,
altmış yedi tane. Bir tanesinde arıtma tesisi yok, bir tanesinde arıtma tesisi
yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çakır, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – “Nüfusu 10 binin altında olan yerel yönetimlerle ilgili arıtma
tesisi ve kanalizasyonda Bakanlık destek verecek.” denildi, biz de sevindik.
Bütün belediye başkanlarımızı çağırdık, dosyalarını tekâmül ettirdik,
projelerini aldırdık, her şeyini yaptık ama sevgili arkadaşlarım, yani bu nasıl
bir iktidar anlayışıdır? Sayın Bakan lütfen çıksın şurada, Bakan olduğu günden
bugüne kadar hangi belediyeye kaç para vermiştir? Bu belediyelerin kaç tanesi
Cumhuriyet Halk Partilidir, kaç tanesi Milliyetçi Hareket Partilidir, kaç
tanesi Adalet ve Kalkınma Partilidir? Bugüne kadar bu ülkede hiçbir siyasal
iktidar, iktidarını bu kadar insafsızca siyaset adına kullanmamıştır.
Sayın Bakan,
Sayın Çevre Bakanı, sen Allah’tan korkmaz mısın, senin hiç vicdanın yok mu?
Sen, Ergene zehir akarken, Trakya’daki insanlar kanserden ölürken hâlâ bu
kürsülere gelip hamaset nutukları mı yapacaksın? Bugün eğer benim bu kanun
teklifimin görüşülmesine “evet” demezseniz, ahdım var
ki, bir tane milletvekilinizi Trakya’da gezdirmem, peşinden giderim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çakır, teşekkür ediyorum.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Bir tane milletvekilinizi orada görsem peşinden giderim, halka
şikâyet ederim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Sen kimsin?
BAŞKAN – Sayın
Çakır…
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Halka şikâyet ederim, peşinden giderim, laf söyletmem. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
NECDET BUDAK
(Edirne) – Ben her hafta gidiyorum.
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri…
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN – Sayın
Çakır, ek sürenizi…
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Sayın Başkanım, sözümü tamamlamak için otuz saniye…
BAŞKAN – Teşekkür
için, buyurun.
OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Kürsü adabına yakışmıyor.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben kürsü adabını da bilirim, insanlık adabını
da bilirim, vicdanı da bilirim, ahlakı da bilirim. Ama ben topraklarımı bir
Kızılderili kabile reisinin aşkıyla seviyorum. Nerede o milletvekilleri,
göreyim onları. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çakır.
RASİM ÇAKIR (Devamla)
– Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
NECDET BUDAK
(Edirne) – Her hafta Edirne’deyim ya, her hafta. Sen neredesin?
BAŞKAN – Önerge
üzerinde bir milletvekili adına söz isteyen Tansel Barış, Kırklareli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne Milletvekili Rasim
Çakır ve arkadaşlarının verdiği Trakya Su ve Kanalizasyon İdaresi Kurulmasına
İlişkin Yasa Teklifi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, evet, Ergene Nehri’miz bugün zehir
akıyor. Burada size Ergene’nin coğrafi konumundan bahsedecek değilim
arkadaşlar. Çünkü bugüne kadar biz bu kürsülerde Ergene’den çok bahsettik. Ben
en azından üç beş defa bahsettim. Trakya milletvekilleri bu konuda çok söz
almışlardır. Ama bugün Ergene yine zehir akıyor arkadaşlar. O nedenle Sayın
Çevre Bakanım burada, umarım şu anda bize bu konuda detaylı bilgi verir ve
Trakya halkına Ergene’yle ilgili yapılanları açıklar. Ama benim bildiğim
kadarıyla bugün Ergene’yle ilgili, taşkına bağlı birtakım çalışmalar haricinde
bir çalışma yapılmamıştır çünkü Ergene’ye hâlâ zehir akmaya devam ediyor
arkadaşlar. Çevredeki fabrikaların, belediyelerimizin maalesef sanayi atıkları
ve evsel atıklar hâlen Ergene’yi kirletmektedir. Bugün insanlarımız Ergene’de
hasta olmakta, hayvanlarımız ölmekte, ürünlerimiz verimsizleşmekte ve maalesef
çocuklarımızın geleceği bu nedenle pek aydınlık görülmemektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Ergene, Trakya bölgesinde, Türkiye’deki ayçiçeğin yüzde 60’ını,
buğdayın yüzde 14’ünü ve çeltiğin yüzde 42’sini yetiştirmektedir ama gelecekte
bunları bulmak hayaldir arkadaşlar çünkü Ergene topraklarımızı zehirliyor, yer
altı sularını zehirliyor ve daha önemlisi insanlarımızı zehirliyor.
Sayın Bakanım, bu
konuda Trakya sizden bir cevap bekliyor, sizden en azından müjdeli bir haber
bekliyor “Trakya’nın suyu artık zehirlenmesin.” diyor. Trakya’daki sular
maalesef Ergene yüzünden kirlenmekte ve içme sularımız tehlike altında. Benim
endişem ileride toplu ölümlerin olmasıdır. Bu nedenle, bu konuda, Sayın
Bakanım, lütfen, Trakya halkına buradan müjdeli bir haber bekliyoruz.
Evet, çözüm
istiyoruz. Çözüm acaba bu konuda ne? Sayın Bakanım bu konuda herhâlde bir
şeyler açıklayacaktır. Çözüm var mı? Varsa, çözüm ne? Ve biz çözümü şimdi
istiyoruz arkadaşlar, çünkü sekiz yıllık AKP İktidarı her zaman “Biz Ergene’yle
ilgileniyoruz.” diyordu ama bakıyoruz, sekiz yıl sonra yine aynı noktada
değerli arkadaşlarım.
Bu nedenle, bizler
insanlarımızın hasta olmaması için, hayvanlarımızın ölmemesi için, yer altı
sularının kirlenmemesi için Ergene’de çözüm bekliyoruz. Trakya halkı yıllardır
bu dertten muzdarip. Her zaman bize söz veriliyor “Trakya’da Ergene
kurtarılacaktır.” deniyor ama bugün bakıyoruz yine Trakya’da Ergene kan
ağlıyor, Trakya toprakları kan ağlıyor ve insanlarımız kan ağlıyor. Ergene,
bizim göz bebeğimiz ama maalesef o göz bebeğimiz bugün insanları zehirliyor
arkadaşlar.
Sayın Bakanımız
burada. Burada olmasından da çok mutlu oldum çünkü kendisinden bizler,
Trakya’yla ilgili ve Ergene’yle ilgili bir cevap bekliyoruz. Ben, üç yıl önce,
bu dönem başladığı zaman, Sayın Bakanıma bu soruyu yine sormuştum ve “Çözüm
hazır. Çok yakında biz bu çözüme ulaşacağız ve Ergene’yi kurtaracağız.” demişti
ama bugün bakıyorum değişen bir şey yok Sayın Bakanım.
22’nci Dönemde,
bu Mecliste, Ergene Komisyonu kuruldu –Sayın Rasim Çakır onu çok iyi biliyor-
ve bu arkadaşlarım, günlerce, aylarca bu Komisyonla beraber çeşitli
topluluklarla görüştüler ve güzel bir rapor hazırladılar. Bu rapor, Mecliste
kabul edildi ve Hükûmetin karşısına çıkarıldı ancak o
zaman, Sayın Bakanım şunu demişti bana: “Evet, rapor geldi ama bizde para yok.”
Sayın Bakanım, birtakım şeylere ve çok şeylere para buluyorsunuz da Ergene gibi
çok hayati konumda olan bir duruma niye para bulamıyorsunuz? Umarım, bu dönem
bitmeden Ergene’ye bir el atarsınız ve Ergene’de zehir akmasını önlersiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Barış, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
TANSEL BARIŞ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ergene suyu artık
zehir akmasın. Trakya halkı artık bu konudan kurtulsun ve bizler otuz sene
önceki gibi Ergene Nehri’nde pırıl pırıl su akmasını,
içinde balıkların olmasını, kenarında piknik yapılmasını özlüyoruz ve bizler o
günlerin gelmesini bekleyerek Sayın Bakanımdan bu müjdeli haberi bekliyoruz.
Yüce heyete
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Barış.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
ismimi söyleyerek sataştı. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Ne diye
sataştı Sayın Bakanım, ne söyledi de sataştı size?
Bir saniye, sayın
milletvekilleri, lütfen… Anlaşılmıyor.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Sayın Barış ve
özellikle Sayın CHP’li vekiller ayrımcılık yaptığımı, destek vermediğimi
söyleyerek sataştı.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince
üç dakika süre veriyorum.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun,
Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Esasen Ergene,
Trakya’ya yapılan yatırımlar, özellikle benim taraf tuttuğumu veyahut bilhassa
CHP’li belediyelere destek vermediğim şeklinde, böyle, Sayın Milletvekili
ithamda bulundu.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Aynen öyle, aynen öyle!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – O bizim kitabımızda yazmıyor, biz herkese eşit
davranıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir kere şunu
söyleyeyim: Edirne’ye, Trakya’ya Hükûmetimiz
döneminde son yedi sekiz yılda yapılan yatırımlar seksen yılda yapılan
yatırımlardan fazladır. Bunu açıkça söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Hani, nerede?
BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) – Rakam ver, rakam.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şu anda, son beş yılda biz Edirne’ye
tam 450 milyon TL Bakanlık olarak yatırım yapmışız. (CHP sıralarından
gürültüler)
Lütfen bir susar mısınız! Bakın, Edirne…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Para vermedin…
BAŞKAN – Sayın
Arıtman, lütfen oturun.
Sayın
milletvekilleri…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz… (CHP sıralarından
gürültüler)
Değerli
milletvekillerim, özellikle Edirne’ye, Trakya’ya çok büyük yatırımlar yaptı Hükûmetimiz.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Ergene’den bahsetsene! Ergene’den bahset!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir kere şunu ifade edeyim: Daha önce Ergene
Nehri tamamen ıslah edilmemişti. Yirmi yılda sadece 5-10 kilometrelik ıslah
yapılmışken ben DSİ Genel Müdürüyken tam 150 kilometrelik ıslahı iki yılda
yaptım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) – Nerede? Nerede?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca hiçbir Hükûmet
Trakya’ya, Edirne’ye baraj yapmadı. Şu anda biz orada Hamzadere
Barajı’nı yapıyoruz, inşallah bu sene bitireceğiz; Çakmak Barajı’nı yapıyoruz,
inşallah önümüzdeki yıl bitireceğiz.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Ergene’den bahset!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca, Sayın Vekilin memleketine olan Meriç
Nehri’nden 12 kilometrelik iletim hattını biz yapıyoruz. Sultanköy
sulamasını biz bitiriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunun dışında,
özellikle Yenikarpuzlu sulamasını kim bitirdi?
Yapılan çok sayıda –on beş-yirmi tane- göleti,
sulamayı kim yaptı? Edirne susuz kalacaktı. Süloğlu Barajı’ndan Edirne’ye yıldırım
harekâtıyla isale hattını biz döşedik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ayrıca şunu ifade
edeyim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunun dışında tabii söylenecek çok şey var,
ancak vaktim sınırlı.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şunu ifade edeyim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, Ergene Nehri’yle alakalı şunu ifade
ediyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Hatip sataşmadan mı söz istedi, yoksa Hükûmet Programı’nı mı anlatıyor? Neden bahsediyor?
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Kılıçdaroğlu.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Biz, sadece Ergene değil… Mesela, ben daha
geçenlerde İzmir’de Gediz’deydim. Hangi belediye olursa olsun, her belediyeye,
Gediz ve Ergene için üçte 1 nispetinde, hangi partiye mensup belediye başkanı
olursa olsun, projesini getirsin, üçte 1 oranında destek vereceğiz dedik, ama
atık su arıtma tesisini kurmak belediyelerin görevidir. Onu açık söyleyeyim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Bakanım, Ergene’den bahset! Ergene’ye ne yaptın? Demagoji
yapma!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ama buna rağmen, proje desteği vereceğim, üçte
1 destek vereceğiz, Ergene’yi de kurtaracak anlaşılan biziz.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Ergene’den bahset! Ne yaptın Ergene’ye?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Bakan, hiç çevrecilikten bahsetme, üç bin yıllık
tarihî geçmişi olan Amasra’ya termik santral yapıyorsunuz!
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne)
– Şovdan başka bir şey yapmadın! Şov yapma!
BAŞKAN – Sayın
milletvekili, lütfen.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre sayın
milletvekilleri söz istediler, önce onları bir dinleyeyim. Bir saniye. Dinleyeceğim Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen
oturur musunuz.
Sayın Yaman, söz
talebiniz var. Ne için söz istediniz?
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Ben de konuya katkı sunma amacıyla, o konuyu bilen bir kişi olarak...
BAŞKAN – Sayın
Yaman, bir saniye.
İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre söz talebi hakkınız yok Sayın Yaman, ama 60’ıncı maddeye
göre bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Ergene Havzası’ndaki
kirliliğin Trakya’nın büyük bir sorunu olduğuna ve bu sorunun mutlaka çözülmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Gerçekten Trakya
milletvekillerinin gündeme getirdikleri bu konuyu, İçişleri Bakanlığının
teftişlerinde benim de sahip olduğum bilgilerle Genel Kurulun bilgisine sunma
ihtiyacını duydum. Bu konunun polemik konusu
olmayacağına inanıyorum. Bu konu gerçekten Trakya’nın önemli
bir sorunu. Her İçişleri Bakanlığı müfettişleri Trakya’yı
denetlediklerinde, gerek Edirne’yle ilgili gerekse Tekirdağ’la ilgili, konunun
genel durum raporlarında sürekli dile getirdiklerini biliyorum. Bu konuları,
ben de bu illeri denetlerken genel durum raporu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yaman.
Sayın Nalcı, size
de bir dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin
Nalcı’nın, Ergene Havzası’ndaki kirliliğin Trakya’nın
büyük bir sorunu olduğuna ve bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Bakan zannedersem, sadece Genel Kurulda
Ergene’yi gündeme getiriyor. Biz defalarca, daha öncesinde Ergene’yle ilgili,
Tekirdağ’la ilgili ve üç vilayeti ilgilendiren bir konuyla ilgili birkaç kere
görüştük. Fakat, Sayın Bakanımız hep bu konuların
çözümleriyle ilgili çalıştıklarını söylüyorlar.
Sayın Bakanım, bu
konuda acaba orada hastalıklar başladıktan sonra mı çözüme geçeceksiniz? Çözüm
belli. Çözüm, Çerkezköy’den başlayan ve Muratlı’da biten bir kuşaklama hattı
yapacaksınız ve orada bölgesel bir arıtma yapmanız gerekiyor ve bu,
22’nci Dönem,
23’üncü Dönem araştırma komisyonlarının raporları…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Nalcı.
Sayın Uslu, size
de İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre bir dakika süre veriyorum.
Buyurun Sayın
Uslu.
3.- Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu’nun, Ergene Havzası’ndaki kirliliğin Trakya’nın
büyük bir sorunu olduğuna ve bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ergene Havzası
Trakya için çok önemli mesele gerçekten. Bunun kirliliğinin giderilmesi lazım.
Burada, bugün konu edilen husus da budur esasında. Ancak Sayın Bakan Edirne’ye,
özellikle Hamzadere ve Çakmak barajlarıyla ilgili
yaptıklarını ifade etti. Evet, bu konuda Edirne halkı olarak bu
girişimlerinizden dolayı teşekkür ediyorum, tabii yapılması lazım ve yıllardan
beri bir çözüme kavuşması gereken husustur bunlar. Bir an önce bitirilmesi
Edirne’deki tarımsal potansiyelin ortaya çıkarılması bakımından önemlidir.
Ancak, burada asıl sorun Ergene havzasının kirliliğinin giderilmesi olması
iken, bunun çözümünü sizin söylemeniz gerekirken başkaca faaliyetlerden
bahsetmek çok doğru değil Sayın Bakanım.
Bir an önce
bitirilmesini bu yatırımların Edirne halkı olarak bekliyoruz gerçekten ama bu
Ergene’nin kirliliğinin giderilmesi çok önemlidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uslu.
Sayın Durmuş,
buyurun.
Bir dakikalık
süre veriyorum İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre.
4.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
Kırıkkale belediyeleri içinde MHP’li belediyelere, İller Bankası ve İçişleri
Bakanlığının gönderdiği paraların verilmemesi nedeniyle zor durumda olduklarına
ilişkin açıklaması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan tarafsız davrandığını, her yere
yardım ettiğini söyledi. Kırıkkale belediyeleri içinde MHP’li belediyelere
Sayın Bakanım, ne İller Bankasından ne de İçişleri Bakanlığının gönderdiği
paralardan para gönderilmiyor. Şu anda Hasandede beldesi, Bahşılı
ve Yahşihan ilçemiz kirlenen Kızılırmak nedeniyle, Makine Kimya ve TÜPRAŞ
nedeniyle çok zor durumdadır.
Bu konuda ben
sizin sözünüze güvenmek istiyorum ve takipçisi olacağım. İnşallah, Kırıkkale
MHP belediyelerine de destek verirsiniz.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Durmuş.
Sayın Budak, yine
İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre bir dakika.
Buyurun.
5.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, iktidarları
döneminde Trakya’ya cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımlarının yapıldığına
ilişkin açıklaması
NECDET BUDAK
(Edirne) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben özellikle
muhalefet partisi milletvekili arkadaşların Çevre ve Orman Bakanına teşekkür
etmeleri gerektiğini düşünüyorum Edirne için.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kime? Hitabı kime?.. Muhalefet partisinden
kime?
NECDET BUDAK
(Edirne) - Türkiye’nin en verimli topraklarının olduğu Trakya’ya 450 trilyon
yatırım yapıldı. Hamzadere Barajı’na cumhuriyet
tarihinde en büyük yatırımlar yapıldı; yüzde 1’den yüzde 90’a getirildi. O
topraklar, o topraklar…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Sen Ergene’den bahset!
NECDET BUDAK
(Edirne) – (A), (B) partisi çok daha iyi şeyleri hak ediyor ama maalesef
geçmişte hiçbir parti, yüzde 1 temel atanlara teşekkür ediyoruz… Ama AK PARTİ
İktidarı döneminde, Başbakanımızın özel talimatıyla… Seksen iki yaşındaki adam
Trakya’da ilk kez baraj gördüğü için şükür namazı kıldı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Budak.
NECDET BUDAK
(Edirne) – O, bu dönemde oldu. Bunun hakkını teslim edelim. Ama Ergene Nehri
kirliliğiyle ilgili yapılan çok güzel çalışmalar var ama yeterli değil. Bunun
birlikte mücadelesini verelim. Nehir yatağı temizliği yapıldı. Şu anda Çevre
Kanunu ile cezalar artırıldı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET BUDAK
(Edirne) – Ayrıca her hafta Edirne’deyim. Siz yoksunuz, ben oradayım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Budak.
Sayın Bulut, son
söz…
Buyurun.
Sayın Bulut,
buyurun.
6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Trakya’nın
atardamarı olan Ergene Nehri’nin tıkandığına, bu damarın açılması gerektiğine
ve Balıkesir Susurluk Çayı’nın da Ergene Nehri gibi olmaması için çevre
atıklarından korunması gerektiğine ilişkin açıklaması
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakan, Ergene, Trakya’nın atardamarıdır. Bu atardamar
tıkanmıştır Sayın Bakan. Bu konuya, diğer yaptığınız, bahsettiğiniz güzel
hizmetlerin yanı sıra bu atardamarı açmanın gayretini sizlerden bekliyoruz.
Balıkesir
Susurluk Çayı Ergene olma yolundadır. Çevre atıklar hiçbir engelle
karşılaşmaksızın buraya akıtılmaktadır. Bu konuda da tedbir alarak çevrenin
korunması adına gereğini yapacağınıza inanıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
1.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, (2/245) esas
numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/203)
(Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.45
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN
(Giresun),
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince şimdi sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor
ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın; Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633)
(S. Sayısı: 496)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep
Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
birinci görüşmesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, geçtiğimiz birleşimde teklifin 2’nci maddesinin oylaması
tamamlanmıştı.
Şimdi 3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 23 üncü maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Vatandaşın yurt
dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle
hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına konuşmalar
yapılacaktır.
Gruplar adına ilk
konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına olmak üzere Kırşehir
Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu.
Süresi on
dakikadır.
Sayın Çobanoğlu,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddeleri Üzerinde Değişiklik
Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış buluyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, anayasalar siyasetin ve zamanın üstündeki birer metinlerdir.
Birey, toplum ve devletin ortak hukukunu belirleyen temel ve çerçeve hukuk
metinleridir. Hukuk sistemimizin hiyerarşik sıralamasında anayasalarımız en üst
hukuk normumuzdur. Anayasalar toplumsal sözleşmelerdir, devletin yapısını,
organların işleyişini, bireyin temel hak ve özgürlüklerini belirlerler.
Değerli
milletvekilleri, millet olarak yüz kırk dört yıllık bir Anayasa geçmişine
sahibiz. 1876’dan itibaren alacak olursak beş ayrı anayasayı yaşamış bir
millete mensubuz. Öncelikle Kanunuesasi, daha sonra
1921 Anayasası, 24 Anayasası, 61 Anayasası ve 1982 Anayasası.
(x)
497 S. Sayılı Basmayazı 19/04/2010
tarihli 88’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Anayasalar kutsal
metinler değildir ve değiştirilebilir. Zaten bu süreç içerisinde, 1876’dan beri
anayasalar zaman zaman değiştirilmişlerdir.
Tabii ki,
anayasaların değiştirilmesiyle ilgili özel birtakım şekil, usul şartları yer
almıştır, bu da doğrudur. Tabii, anayasaların değiştirilmesi noktasında mutlaka
ve mutlaka hukuk kurallarına uyulması gerektiği gibi temayüller de göz önüne
alınmalı. Madem toplumsal metinlerdir anayasalarımız, en üst hukuk
normlarımızdır, mutlaka, bu normlar değiştirilirken bir uzlaşma, toplumsal uzlaşma
aranmak durumundadır.
Bugün üzerinde
konuştuğumuz, yapılan değişikliklerle ilgili, bakacak olursak bu toplumsal
uzlaşma ve mutabakat sağlanabildiğini söylememiz mümkün değildir. Bu Anayasa
AKP’nin tek başına hazırladığı ve AKP’nin ihtiyaçlarından hasıl
olarak hazırlanmış ve önümüze bir dayatma şeklinde getirilmiş bir Anayasa
değişiklik teklifidir.
Değerli milletvekilleri, bu Anayasa değişiklikleri gündeme
geldiğinde Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli bunu çok açık, net bir şekilde
ifade etmiş, anayasaların değiştirilebileceğine, bu değişiklik yapılırken de
mutlaka uzlaşmanın, toplumsal uzlaşmanın da aranması gerektiğini ifade etmiş,
bu değişiklikle ilgili de Mecliste bir uzlaşma komisyonunun kurulması
gerektiğini, parti gruplarının bu komisyonlara üye vermelerini ve bu
komisyonlarda yapılan görüşmeler neticesinde ortak metinler ortaya çıktığında
bunların imza altına alınmasını ve bu Meclisin değil, önümüzde erken veya
zamanında yapılacak genel seçimlerden sonra oluşacak 24’üncü Dönem Millet
Meclisinde bu mutabık kalınan bu metinlerin ve değişikliklerin yapılması
gerektiğini ifade etmişizdir.
Değerli
milletvekilleri, ama gelinen süreci Mecliste hep beraber yaşadık. Bir metin
hazırlandı ve parti gruplarına, şu kadar süre içinde,
ki başka ülkelerde yapılan anayasa değişikliklerine baktığımızda bu süre
yılları alabilmiştir, ama bizde, AKP İktidarının hazırladığı bu anayasa, parti
gruplarına “Çok kısa bir sürede görüşlerinizi bildirin.” diye âdeta
dayatılmıştır.
Yine, Anayasa
Komisyonundaki görüşmeler çok kısa ve çok yoğun bir şekilde devam etmiş, yine
iktidar partisinin çoğunluğuna dayanarak oradaki görüşmeler kısa sürede
bitirilmiş, bugün de Meclis Genel Kurulunda iki gündür de bu görüşmelere devam
edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu Anayasa değişiklikleri Türkiye’nin ihtiyacı olan Anayasa
değişiklikleri değildir. Biraz önce de ifade ettim, anayasalar
değiştirilebilir, ama bunun yapılabilmesi için mutlaka toplumsal ve siyasi
uzlaşmanın sağlanması gerektiğini de hep ifade etmişizdir. Bugün bu değişikliğe
baktığımızda böyle bir uzlaşmayı bulmak mümkün değildir. AKP Grubu dışında
bütün parti grupları bu konudaki muhalefetlerini sürdürmektedirler.
Değerli
arkadaşlarım, buradan sormak istiyorum: Bu Anayasa’da yapılan değişikliklerle
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını değiştirdiğinizde Türk
adaletinin acaba sorunlarına bir çözüm bulabilecek miyiz? Yine Anayasa
Mahkememizin üye sayısını 19’a çıkardığımızda, vatandaşımıza, işsizimize,
yoksulumuza, yolsuzluklara acaba bir çözüm üretilebilecek midir? Yine adalet
hizmetlerinin denetiminde yapılacak değişikliklerle acaba Anadolu insanının
hangi problemlerine çözüm üreteceksiniz?
Değerli
milletvekilleri, yine sekiz yıla yakın bir süredir Adalet ve Kalkınma Partisi
tek başına iktidardadır. Niye zamanlama noktasında bugün seçilmiştir? İşte,
bunu da şöyle ifade etmek istiyorum: Geçtiğimiz günlerde “Şark kurnazlığı” diye
bir polemik konusu yapıldı. İşte bu Anayasa’nın
gündeme getirilmesi de tabiri caizse tam bir Şark kurnazlığını ifade
etmektedir. Sebebine gelince, ülke gündemi vatandaşımızın gerçek gündeminden
uzaklaştırılıp suni birtakım gündemlerle vatandaşımızın kafası karıştırılmak
isteniyor. Bakın ülkemizin ekonomik yapısına, “Kriz teğet geçti.” derken, bu
ülke insanını, özellikle dar gelirli, işçi, memur, çiftçi, esnaf ve emekliyi
gerçekten çok ciddi sıkıntılara sokarak bu ekonomik kriz üzerimizden geçmiştir.
İşsizlik cumhuriyet tarihinin en yüksek oranlarına gelmiştir. Geçtiğimiz
günlerde açıklanan TÜİK verilerine göre yüzde 14,5 işsizlikle karşı karşıyayız.
Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizliğini yaşıyoruz. Yine, esnafımız perişan
hâldedir, palyatif tedbirlerle düzelmesi mümkün
değildir.
Türk çiftçisi
bitirilmiştir. Üzülerek söylüyorum, ülkemizin en verimli topraklarında,
Çukurova’da, Ege’de sulu tarımla üretim yapan çiftçimiz, artık, tarlasını
ekmekten, biçmekten vazgeçmek üzeredir. Hele hele,
benim ilim gibi, Kırşehir gibi, İç Anadolu Bölgesi’nde kuru tarımla üretim
yapan çiftçimiz, üzülerek söylüyorum, sosyal dayanışma vakıflarından gelecek
bir poşete mahkûm olmuş durumdadır.
Değerli
milletvekilleri, bu kadar sıkıntının üzerinde, bir de açılım rezaletini hep
beraber yaşadık. İşte, açılım rezaletinin kamuoyundaki infialinden sonra, hele hele Habur Sınır Kapısı’nda o
görüntülerden sonra, hepimiz, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili endişe duymaya
başladık fakat Sayın Başbakan, o günlerde, Habur’daki
görüntülerden sonra “İyi şeyler olacak.” demiştir, buna hep beraber şahidiz. Bu
görüntülerden sonra, “Türkiye’nin geleceğiyle ilgili ümitli olmamak, mutlu olmamak
mümkün mü?” diyebilmiştir. Bunu sizlere demiştir değerli milletvekilleri ama
milletimizde çok ciddi bir sıkıntıya yol açmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çobanoğlu, on dakikalık süreniz doldu. Size iki dakika daha süre veriyorum.
Lütfen bu süre içinde konuşmanızı tamamlayın.
METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ederim.
O görüntülerden
sonra hepimizin yüreği endişeyle çarpmaya başladı. Milletimiz, geleceğiyle
ilgili, Türkiye Cumhuriyeti devletinin toprak bütünlüğüyle ilgili, bin yıllık
kardeşliğiyle ilgili ciddi endişeler duymaya başladı ve bu, kamuoyu
araştırmalarına da yansıdı, sizler de bunu çok yakından takip ettiniz, Hükûmetimiz de bunu çok iyi gördü ve derhâl bu Anayasa
tartışmalarına girdiniz.
Bugün, bu Anayasa
değişikliklerinin gündeme gelmesinin en önemli nedeni, artık, vatandaşa gidip
sekiz yıllık tek başına İktidarınızdan sonra söyleyebileceğiniz hiçbir şey
kalmamıştır; işçiye ne diyeceksiniz, çiftçiye ne diyeceksiniz, esnafa ne
diyeceksiniz, işsize ne diyeceksiniz, emekliye ne diyeceksiniz? İşte böyle bir
şeyle, tekrar “Cambaza bak.” diyorsunuz, yani Anayasa değişiklikleriyle ülke
gündemini işgal etmeye devam ediyorsunuz. Ama biz, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, ülkemizin gerçek gündemini, vatandaşımızın sıkıntılarını, problemlerini
Anayasa değişiklikleri vasıtasıyla da veya fırsatını bulduğumuz her platformda
vatandaşımıza hatırlatmaya devam edeceğiz.
Bu
değişikliklerle bu ülkenin bir yere varması mümkün değil. Bunu da şuradan ifade
etmek istiyorum: Zaman zaman tek parti dönemlerinde,
hep böyle, o iktidar partisinin, Mecliste çoğunluktaki partinin yapacağı
birtakım değişikliklerle ilgili bu düzenlemeler yapılır ama sonuçta ne olur
biliyor musunuz? Sonuçta bu iş, bir gün bir başkası bu Mecliste çoğunluğa geldiği
zaman bu yaptığınız değişiklikler sizlerin aleyhine döner.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çobanoğlu, ek süreniz de doldu.
METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – Temenni etmiyorum ama geçmişte bunlar yaşanmıştır, inşallah bu sefer
siz yaşamazsınız diyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk konuşacaklar.
Sayın Köktürk,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz
on dakika efendim.
CHP GRUBU ADINA
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra
sayılı Anayasa’nın bazı maddelerinin değiştirilmesine yönelik kanun teklifinin
3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik,
sosyal bir hukuk devletidir. Laik, demokratik, sosyal hukuk devletimiz
Anayasa’nın 2’nci maddesinde ve Anayasa’nın “Başlangıç” metninde ifadesini
bulan yasama, yürütme, yargı erklerinin birbirinden bağımsızlığı yani kuvvetler
ayrılığı ilkesi temelinde şekillenmiştir.
Yine hepimiz biliyoruz
ki kuvvetler ayrılığı ilkesi erklerin birbirine üstünlüğü anlamına
gelmemektedir; tam tersine, Anayasa’daki metnin tanımlamasıyla erklerin
arasındaki medeni bir iş birliği anlamını taşımaktadır.
Yine
Anayasa’mızın egemenliği düzenleyen 6’ncı maddesine göre, egemenlik kayıtsız
şartsız Türk milletinindir. Türk halkı, halkımız, egemenliği, Anayasa’nın
koymuş olduğu esaslara göre, değişik organlar aracılığıyla, organlar kanalıyla
kullanır. Yani değerli milletvekilleri, gerek bizim Anayasa’mız gerekse bütün
demokratik anayasalar egemenlik kavramını sadece yürütmeye, sadece siyasal
iktidara has bir kavram olarak tanımlamamıştır. Egemenlik kavramı sadece
yürütmeye tanınan mutlak bir yetki değildir. Bu nedenle bütün demokratik
anayasalar egemenlik yetkisini dağıtmış, parçalamış, hiçbir kişiye, sınıfa,
zümreye, gruba veya tek bir siyasal partiye veya iktidara, hangi oyla gelirse
gelsin tek bir siyasal iktidarın mutlak egemenliğine bırakmamıştır.
Yine demokrasinin
olmazsa olmaz koşulu olan kuvvetler ayrılığının doğal sonucu yargı
bağımsızlığının ve hâkimlik teminatının güvence altına alınmasıdır. Bu, aynı
zamanda hukuk devletinin ön koşuludur.
Değerli
milletvekilleri, ancak dünden bu yana, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldıran, parmak çoğunluğuna dayanarak
yasamaya egemen olan yürütmenin yargıya da hâkim olmasını sağlayacak, hukuk
devletinin norm ve ilkelerini ortadan kaldıracak, parti devletine gidişin son
aşamasını yaratacak bir değişiklik paketini görüşüyoruz. Bu
değişiklik paketiyle açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi
veren halkımızın temel sorunlarını bir kenara bırakarak, bundan tam iki yüz
yılı aşkın bir süre öncesine giderek, 1789 tarihli Fransız Yurttaş Hakları
Bildirgesi’nde tanımlanan “Hakların güvence altına alınmadığı, erkler
ayrılığının sağlanmadığı bir toplumun anayasası yoktur.” anlayışını Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bu kadar süre sonra, iki yüz küsur yıl süre sonra
yeniden tartışmaya, değerlendirmeye açıyoruz. Bundan iki yüz altmış-iki yüz
yetmiş yıl kadar önce yaşamış Montesquieu’nün bütün
gerçek demokrasilerde kabul gören “Eğer yargı gücü yürütme ve yasama
güçlerinden ayrılmazsa, o ülkede özgürlük yoktur.” ifadesinin gerisine düşen
bir iktidar anlayışını, bir AKP anlayışını hayretle ve ibretle izliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, yazdıkları hukuk kitaplarında bu temel normları öğrencilerine
ders kitabı olarak okutan, katıldıkları sempozyumlarda
az önce belirtmiş olduğumuz genel ilke ve normları kararlılıkla savunan, ancak
bugün “Onlar bizim kişisel görüşümüzdü, şimdiki söylemlerimiz resmî görüşümüz.”
diyebilen iktidarın Adalet ve Anayasa komisyonları başkanlarının AKP’nin
kanatları altında siyasal ikbal uğruna geldikleri noktayı izlerken ülkemiz
adına gerçekten büyük kaygı, onlar adına büyük üzüntü, büyük beis duyuyoruz.
Değerli milletvekilleri, tartışmasız gerçek şudur ki, bu
değişiklik teklifi, aslen bu değişiklik tasarısı üç temel konu üzerinde
şekillenmiştir: HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısının değiştirilmesi ve hangi
şart ve koşullarda olursa olsun parti kapatmalarının mutlak olarak önlenmesi
dışında kalan diğer maddeler, Sayın Başbakanın deyimiyle, “Halkımızın bu hapı
kolay yutmasına yönelik, bunu kolaylaştırıcı düzenlemelerdir.” ve diğer bir
başka deyimle, tavşan-havuç yöntemiyle, tavşan-havuç modeliyle tasarıya
yerleştirilen ve arkasındaki gerçek ve arkasındaki gerçek ölüm kapanını
gizleyen önerilerdir.
Nitekim, görüşmekte
olduğumuz 3’üncü madde bu değişiklik tekliflerinden birini oluşturmaktadır. Bu
maddeyle, Anayasa’nın 23’üncü maddesindeki yerleşme ve seyahat özgürlüğü
düzenlenmektedir. Değerli milletvekilleri, ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altındaki tüm siyasi grupların üzerinde anlaşabilecekleri bu temel hak
ve özgürlüklere yönelik düzenleme dahi, madde yazımındaki, maddenin
düzenlenmesinde teklif sahiplerinin özensizliği ve dikkatsizliği nedeniyle
Anayasa Komisyonunda uzun tartışmalardan sonra neticelendirilebilmiş, Genel
Kurulun gündemine getirilebilmiştir. Değişiklik tasarısıyla
aslen öngörülen Anayasa’nın 23’üncü maddesinin beşinci fıkrasında değişiklik
yapılması olmasına karşın, Anayasa Komisyonunun önüne gelen metinde Anayasa’nın
23’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının değiştirileceği ifade edilmiş, Komisyonda
yer alan Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin yoğun çabaları ve konuyu
uzun uzun anlatmaları sonucunda ancak bu madde
şimdiki hâliyle, kısmen de olsa düzeltilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna taşınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, değiştirmek istediği fıkra numarasına dahi dikkat etmeyen Adalet
ve Kalkınma Partisi anlayışı, üç temel konu dışındaki önerilere aslında kör
bakması nedeniyle, temel hak ve özgürlüklere yönelik bu Anayasa maddesi
konusunda gereken özeni, gereken saygıyı, gereken itinayı dahi göstermemiştir. Ayrıca “Vatandaşın yurt dışına çıkması ancak suç soruşturması veya
kovuşturması nedeniyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.” şeklindeki
hak ve özgürlükleri genişleten düzenleme, tasarı metnindeki “ceza kovuşturması”
kavramını çıkartarak, daha genel bir ifade, daha genel bir kavram olan “suç
soruşturması ve kovuşturması” kavramını Anayasa maddesine geçirerek hak ve
özgürlüklerin sınırlanmasının alanını daha da genişletmiştir.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, burada söylemek istediğimiz husus
şu: Tabii ki Anayasa metinlerinde temel hak ve özgürlüklerin önünü açan
düzenlemelere hepimiz sahip çıkmak zorundayız, hepimiz bu hukuki düzenlemelerin
yanında olmak zorundayız, ancak aslolan, bu Anayasa
değişikliklerinin, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesinin soyut kavramlar
olarak Anayasa’ya girmesi midir yoksa sosyal ve ekonomik yaşam koşullarının
buna yönelik düzenlemeleri geliştirmek suretiyle yaşama geçmesini sağlamak
mıdır?
Ben burada teklif sahibi sayın milletvekillerine ve Bakanlar
Kurulu sıralarında oturan değerli bakanlara sormak istiyorum: Değerli bakanlar,
değerli milletvekilleri, teklif sahibi milletvekilleri; bu getirilen düzenleme,
seyahat özgürlüğüne yönelik sınırlamaları daraltan düzenleme, oğlunun cebine,
çocuğunun cebine 1,5 milyon lira harçlık koyarak okula gönderemeyen, çocuğunun
okul masraflarını karşılayamayan ailelerin acaba seyahat özgürlüğünü
genişletecek mi? Ben bunu merak ediyorum. Acaba her gün “iş bulurum” umuduyla evden çıkan ancak bir tek
ekmek alarak eve dönemeyen 7 milyon işsizin seyahat özgürlüğüne acaba bir katkı
sağlayacak mı? Asgari ücretin altında maaş alan ancak, buna
rağmen sadece çocuklarının değil torunlarının dahi geçimini üstlenmek zorunda
kalan, bir bardak çayı kahvede boğazına düğümlenerek içen, bir bardak çaya para
ödememek için evinden ayrılarak kahveye dahi gidemeyen emeklilerimizin acaba
seyahat etmesini, sayın başbakanlar gibi, sayın bakanlar, sayın
cumhurbaşkanları gibi değişik ülkeleri, değişik memleketleri görmesini
sağlayacak mı?
Yine, bu
getirdiğiniz düzenleme, her gün kapısına kilit vuran, sigorta, BAĞ-KUR
primlerini ödeyemeyen, BAĞ-KUR primlerini ödeyemediği için çalışma sürelerini…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Köktürk, süreniz doldu. Size de ilave süre veriyorum iki dakika, lütfen tamamlayınız
efendim konuşmanızı.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) – …sildirmek zorunda kalan esnaflarımızın da -dediğimiz gibi- seyahat
etmesini sağlayacak düzenlemeler mi?
Sayın iktidar
yetkilileri, sayın teklif sahipleri, sayın bakanlar; asıl olan, soyut tasarılarla
Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmek değil, somut olarak bu hak ve
özgürlükleri yaşama geçirecek gereken tedbirleri almaktır siyasal iktidarın
görevi. Yoksa burada ne kadar konuşursak konuşalım, hangi düzenlemeleri
getirirsek getirelim, az önce saydığımız toplum katmanları, sayın bakanlarımız,
Sayın Başbakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımız gibi, maalesef o özgürlüklerden
faydalanamayacaktır, o özgürlüklerden yararlanamayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bütün bunlar göstermektedir ki Adalet ve Kalkınma Partisinin
hedefi temel hak ve özgürlükleri genişletmek, bunların önündeki sınırlamaları
daraltmak, ülkemizdeki demokrasi standardını yükseltmek değildir. Bu değişiklik
teklifinin hedefi, 12 Eylül Anayasası’nı ideal hukuk devletlerinde,
anayasalarında yer alan en üst hukuk normlarına ulaştırmak da değildir. Tam
tersine, hedef, AKP’nin kuyruğuna yargıyı bağlayarak, hangi koşullarda olursa
olsun parti kapatmayı önleyerek, yargı siyasallaştırıp hesap vermesi
gerekenlerin yargı önünde hesap vermesini engelleyecek düzenlemeleri bir
Anayasa normu hâline getirmektir. Yapılmak istenen, yargı bağımsızlığına ve
genel anlamıyla ülkenin demokrasisine vurulacak ağır bir darbedir; yargıdan
kaçanların, dokunulmazlıkların arkasında, dokunulmazlıkları adi suçlara, yüz
kızartıcı suçlara kalkan yapanların, halkımızın fakirleşmesi pahasına her gün
servetine servet katanların, Tekel işçisine, emekliye, memura vermedikleri
paraları damat holdinglerine aktaranların ulaşmak istediği nihai aşamadır sayın
milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Köktürk, ilave süreniz de doldu. Lütfen…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) – Sonuç olarak, bu Parlamento, bu Parlamentonun anayasal denetim
organı ve egemenliğin gerçek sahibi olan halkımız, meşru, hukuki ve ahlaki
olmayan bu Anayasa değişiklik tasarısına geçit vermeyecektir.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi yürekten saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Köktürk, teşekkür ederiz.
Sayın
milletvekilleri, şimdi de söz sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van
Milletvekili Sayın Özdal Üçer’e aittir.
Sayın Üçer,
buyurun.
Sizin de süreniz
on dakika.
BDP GRUBU ADINA
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına, 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü
maddesinde düzenlenmekte olan Anayasa’nın 23’üncü maddesiyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Temel hak ve özgürlükleri güvence altına almaya dönük her türlü
oluşumu, her türlü yaklaşımı benimsemek, özümsemek ve desteklemekle birlikte,
Anayasa tartışmalarının ülke kamuoyunda çok yoğunluklu bir şekilde yer aldığı
bir süreçte “Adım Hıdır, elimden gelen budur.”, “Cami ne kadar büyük olursa
olsun imam bildiğini okur.” tarzıyla düzenlenen bir Anayasa’ya çok da taraf
olmayacağımızı, aslında köhnemiş, yıkılmaya yüz tutmuş ve altında insanların
can vermesine neden olacak köhne bir binanın tadilatı gerekirken, hatta onu
yıkıp aynı temel üzerine, aynı arsa üzerine yeni bir bina yapmak, yeni güçlendirilmiş
temel yapmak, yeni bir yaşam alanı oluşturmak yerine, o köhnemiş binanın
pencerelerini boyamaya benzeyen bir Anayasa çalışmasının, pratiğini, AKP’nin
ülke sorununa karşı “Ben bildiğimi yaparım.” tavrını açıkça kınadığımızı da
belirtmek isterim.
Anayasa,
toplumsal bir sözleşmedir. Toplumun bütün kesimlerinin ortaklaştığı ve yüreğine
sindirdiği bir ortak anlaşma metnini toplumun önüne getirmek hepimizin ortak
sorumluluğudur. Maalesef ki başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP Hükûmeti, bu sorumluluğunu yerine getirememiştir. Olsun, bu
ülkenin ihtiyacı olan ve toplumun tüm kesimlerinin, Türklerin, Kürtlerin,
farklı etnik tabanlı bütün insanların, farklı inanç gruplarının, emek
çevrelerinin, sosyal çevrelerin, dezavantajlı grupların, herkesin kendini
içinde bulacağı bir anayasa çalışmasının önümüzdeki seçim sonucunda bu Meclise
bir görev olarak yeniden geleceğini belirtmek isterim.
3’üncü maddede
Anayasa’nın 23’üncü maddesiyle ilgili bir düzenleme yapılmakta, vatandaşlık
ödevi ya da ceza soruşturması yerine hâkim kararına bağlı olarak, ancak suç
soruşturması kavramları yerleştirilerek olumlu bir yapılanma mevcuttur. Bunu
biçimsel olarak desteklememek çok doğru değildir. Biz Anayasa’nın hazırlanışına
ilişkin genel tavrımızı bütününe ilişkin sürdüreceğimiz için, bu konuda parti
yetkililerimizin, genel başkanlarımızın açıklamış olduğu tutumumuz devam
etmekle beraber, bu düzenlemedeki olumluluklardan da bahsetmemek doğru olmaz
diye düşünüyoruz.
Suç ve suçlulukla
mücadelenin kamusal yararı ile bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin
korunmasındaki kamu yararı arasında bir denkleşim
kurulmaya çalışılmaktadır. Uluslararası metinlerde ve çağdaş hukuk metinlerine
baktığımızda, bu iki ana unsur arasındaki dengeyi sağlayan yapılanma en önemli
noktadır. Bir, kamu güvenliğini, kamu huzurunu ve hukuku koruma altına
alacaksınız; ikincisi, bireysel hak ve özgürlükleri. Artık, hangisini daha çok
önemsersiniz, o sizin bakış açınıza bağlıdır ama dünyada, temel noktada,
özgürlük-güvenlik çelişkisi içerisinde tartışabilecek bir maddedir bu.
Biz elbette ki
siyasal özgürlükler temelinde değerlendirerek, bireysel temel hak ve
özgürlükler temelinde değerlendirerek, her şeyden önce bireysel hak ve
özgürlüklerin güvence altına alınmasından yanayız. Hâkim kararına bağlı olması
olumlu bir özellik olmasına rağmen, Türkiye’de hâkim kararlarının da bağımsız
yargının tartışıldığı süreçlerde aslında yargı birimlerinin de çok da bağımsız
olmadığı, bağımsız kararlar veremediği bir ülkede hâkim kararının ne kadar
bağımsız olacağına ya da ne kadar keyfiyetten uzak olacağına ilişkin kimi soru
işaretleri hatırlatmaktadır. Biz şuna çok iyi tanık oluyoruz… Hatta, birçok yerde, gidiyoruz ki kolluk kuvvetleri cebinden
tarih ibaresi boş bırakılmış mahkeme kararlarını karşımıza çıkarıyor. 3
kilometrelik yol içerisinde aynı günde alınmış üç farklı mahkeme kararıyla
karşımıza çıkabiliyor. Yani, burada, örnekten anlaşıldığı üzere, mahkeme
kararlarının da aslında sadece metin bağlayıcılığı söz konusu değildir.
Bir ülkede
hukukun, adaletin, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin yaşam bulması
aslında demokratik zihniyet sorununa bağlıdır. Hangi açıdan
değerlendirirseniz değerlendirin, eğer biz bu ülkede demokrasi kültürüne
hepimiz kendi cephemizden bir güç katamazsak, bir demokrasi kültürü
getiremezsek ve bunu kendi çocuklarımıza miras olarak bırakamazsak, biz hangi
tartışmaları yürütürsek yürütelim, bu ülkede demokrasi yaşam bulmayacaktır, bu
ülkede toplumsal huzursuzluk sürgit devam edecektir, bu ülkede çatışmalar devam
edecektir, bu ülkede kan akmaya devam edecektir, bu ülkede emek sömürülmeye
devam edilecektir. Bunun için, bu Mecliste yer alan herkesin ortak
sorumlulukta hareket etmesi, toplumun tüm kesimlerinin ortak sorumlulukta
hareket etmesi gerekmektedir.
AKP’nin özellikle
bütün oluşumlarda ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikasının aslında artık
prim yapmadığını herkes biliyor. Bu konuda diğer partilerin… İşte, AKP’nin
kamuoyuna “Aslında biz iyi şeyler yapmak istiyoruz.” ya da Kürt tabanına “Biz
iyi şeyler yapmak istiyoruz, MHP, CHP bunun önünde engel.” gibi söyleminin de
artık bir anlam taşımadığını ifade etmek istiyoruz.
Bizimle
değerlendirmeler de yapılırken, BDP’ye yönelik
değerlendirmeler yapılırken “Evet, biz, onların görüşlerini bir şekilde kayda
almak istiyoruz ama bunu MHP, CHP istemiyor.” gibi kamuoyunda reklama
dönüştüren politikalarının da artık toplumda yeri yok. Bu konuda muhalefetin de
çok dirayetli olması ve istikrarlı, tutarlı olması, ortak düşünceyi dile
getirmesi noktasında sorumlulukları vardır.
Ülkemizde vergi
borcu olduğu için, banka borcu olduğu için ya da siyasi suçlardan yargılanan
kişiler hakkında mahkeme kararı olduğu için yurt dışına çıkamayan binlerce
insanımız var. Evet, bir kişinin, bu ülkenin maddi değerlerine zarar veren
dolandırıcılar için tedbir alabiliyorsak mahkeme kararı önemlidir ama sadece
birilerinin siyasi düşüncesini baskılamak için keyfiyete neden olabilecek bir
mahkeme kararına razı olabiliyorsak bunun da tartışmalı olduğunu ifade etmek
isteriz.
Bir büyükşehir
belediye başkanının, dünyanın neresinde görülmüştür ki bir büyükşehir belediye
başkanının makamını, mevkisini, halkını terk edip başka bir ülkeye kaçma
düşüncesinin olabileceği! Siyasetten yargılanan insanların hakkında herhangi
bir hüküm olmadığı hâlde onların yurt dışına çıkma yasağının… Birçok insan bugün
ülkeye dönmek için, bizim kanunen sürgün edilmiş yurttaşlarımız, belki bir
yasal düzenleme olur da ben ülkeme, evime, yurduma dönebilirim muradıyla
yaşayan binlerce insanımız şu an sürgün illerde. Kaldı ki eğer belli sorunlarla
boğuşan bir kişilik değilse, bütün insanlar memleket hasretiyle kendi ülkesine
dönmek gayretindeyken biz bu tür baskılamaları yapan bir anlayışı ne kadar
makul görebiliriz, sizlere soruyoruz.
Evet, keyfiyetin
önüne geçilmeli. Gece yarısı ev baskınlarının önüne geçilmeli. Yargılanmayıp
tutuklu bulunan ve onlar için kurdele taktığımız arkadaşların cezaevinde
yaşamış oldukları haksızlığın önüne geçilebilmeli.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Üçer, sizin de on dakikalık süreniz doldu.
Size de diğer arkadaşlarım
gibi iki dakikalık ek süre veriyorum. Bu süre içinde konuşmanızı tamamlayın
efendim.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
“Yaşayanlar bir
gün ölür, bir gün ölür elbette.
Ağaçlarla, balıklarla, kuşlarla ben, amenna.
Ağlayanlar bir
gün güler, bir gün güler elbette.
Uyanmakla, anlamakla, bilmekle ben, amenna.
Kısa çöp uzun
çöpten hakkını alır elbette.
Direnmekle,
kurtulmakla, barışla ben, amenna.” diyen Ruhi Su pasaport alamadığı için
hayatını yitirdi. Bu ülkenin, cumhuriyet tarihinin en büyük halk ozanlarından
biri, tedavisini yurt dışında yapmak zorundaydı fakat siyasal engellemelerden
dolayı, bu Kanun’dan dolayı tedavisini gerçekleştiremedi ve yaşamını yitirdi.
Ruhi Su benim hemşehrimdi, Ruhi Su Ermeni’ydi, Ruhi
Su halk ozanıydı. Bu vesileyle Ruhi Su’yu büyük bir
özlemle, büyük bir devrim aşkıyla anmak istiyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Destek verecek misiniz?
AHMET YENİ
(Samsun) – Oy vereceksiniz değil mi?
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – “Ağaç demiş ki baltaya:
Sen beni
kesemezdin ama
Ne yapayım ki
sapın benden.
Bak şu ağacın
bilincine sen,
Ölen ben, öldüren benden.
Bunca analar
ağlayıp durur da
Akıp gider
gelinciklerden,
Kör müdür, sağır
mıdır bu ırmak?
Ölen ben, öldüren benden.
Her yerde böyle
olmuş bu.
Önce dağa, taşa,
ağaca söyletmiş halk.
Sonunda sabahın
bir yerinden,
Uyanıp kalmış
ayağa ırmak.
Ölen ben, öldüren
benden.” demiş Ruhi Su.
İşte bu
duyarlılıkta olan sanatçılarımız can verdi, siyasetçilerimiz can verdi 82
Anayasası’ndan dolayı.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Destek verecek misiniz?
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Bütününü değiştirecekseniz sonuna kadar destek vereceğiz. (AK PARTİ
sıralarından “Bırak, bırak” sesleri.)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Üçer, ek süreniz de doldu, çok teşekkür ederim.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Ama, kandırmaya yönelik bir şey olacaksa
bu konuda Barış ve Demokrasi Partisini ve halkı kandıramayacağınızı artık
bilmek zorundasınız.
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Hepinizi sonsuz sevgi, saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)
KÜRŞAD TÜZMEN
(Mersin) – Ama, fakat, keşke… Kullanma bunları, tamam
mı; bu üç kelimeyi kullanma. “Ama, fakat, keşke” yok,
açık olun, samimi olun.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde gruplar adına son konuşma Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına olmak üzere, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü
Gökalp Güney’e aittir.
Sayın Güney,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz
on dakikadır.
AK PARTİ GRUBU
ADINA ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın 23’üncü maddesinde değişiklik yapan
çerçeve 3’üncü maddesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında iki gün önce görevi başında şehit olan Jandarma Yüzbaşısı Levent Çetinkaya’ya Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailesine
başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, Değerli
Bakanımız Sayın Taner Yıldız’a Kayseri’de yapılan, hiçbir formüle, hiçbir akla,
hiçbir insaniyete uymayan çirkin saldırıyı da burada, huzurlarınızda bir
milletvekili olarak, AK PARTİ’ye mensup bir
arkadaşınız olarak kınıyorum, içtenlikle kınıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu madde hakkında, bu saate kadar konuşan değerli grup mensubu
arkadaşlarımın hepsinin gruplar adına yaptıkları konuşmalarını dikkatle
dinledim. Bu maddeyle ilgili, bu maddenin içeriğiyle ilgili beyanda
bulunmadılar, genel anlamda Anayasa’yla ilgili fikirlerini beyan ettiler.
Ben, diğer gruplardaki
arkadaşlarımın aksine, bu 23’üncü maddenin üçüncü fıkrasının niçin
değiştirildiğini, bunun getirisinin ülkemize, insanlarımıza neler
kazandırdığını bu kısa süre içerisinde anlatmaya gayret edeceğim.
Yurt dışına çıkma
hürriyeti 1982 Anayasası’nın “Yerleşme ve seyahat özgürlüğü” başlıklı 23’üncü
maddesi kapsamında düzenlenmiştir. Anayasa’mızın 23’üncü maddesi üçüncü fıkrası
“Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, vatandaşlık ödevi ya da ceza
soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabilir.” şeklindedir.
Maddenin üçüncü
fıkrasında yapılan değişiklikle, teklifin gerekçesinde de açıkça belirtildiği
gibi, idare tarafından vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin
sınırlandırılmasına son verilmektedir, altını çizerek bunu tekrar ifade etmek
istiyorum, bu maddenin temel özü budur. Yani idare tarafından vatandaşın yurt
dışına çıkma hürriyetine son verilmiş, ibare şu şekilde değiştirilmiştir: Yurt
dışına çıkma hürriyetinin sadece suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle
ve yargı kararına bağlı olarak sınırlandırılabilmesi ilkesi benimsenmiştir.
Yani bundan sonra bir vatandaşın vergi borcu da olsa yargı kararıyla ancak yurt
dışına çıkması sınırlanabilmektedir. Aksi hâlde vatandaşın en temel hak ve
hürriyetlerinden biri olan seyahat özgürlüğü -keyfî bir şekilde demeyelim-
sadece bürokratik bir şeyle, dahası Pasaport Kanunu’ndaki bir maddeye dayanarak
durdurulamayacaktır. Nedir bunun faydası? Şimdi ona bakacağız.
Ülkemizde yurt
dışıyla ilgili ihracat yapan ve yurt dışıyla ilişkileri olan, hele son yıllarda,
şöyle baktığımız zaman etrafımıza sayısız işverenlerimiz, iş adamlarımız
vardır. Bu insanlarımız globalleşen bu dünyada
işlerini artık yurt dışıyla yapmaktadırlar. Dolayısıyla bunların yurt dışına
çıkışlarının kesintiye uğraması ama sadece bir yasanın bugünkü şartlara uymayan
maddesiyle kesintiye uğraması bunların işlerini altüst etmekte, o insanlardan
vergiyi tahsil edebilelim diye uğraşırken tümüyle, yekûnuyla bütün insanlarımız
varlıklarını kaybetmektedirler, müteşebbislerimiz. Bunları siz tanıyorsunuz,
ben de tanıyorum, bunların isimlerini, firmalarını burada söylememizin bir
anlamı yok.
Şimdi, bu
teklifin uluslararası hukuk standartlarıyla da uyum sağladığını görüyoruz.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi uyarınca bu husus, sözleşmenin 4’üncü Protokolü’nün “Serbest
Dolaşım Özgürlüğü” kenar başlıklı 2’nci maddesinin iki ve üçüncü fıkrasında
düzenlenmiştir. Söz konusu fıkralar “Herkes, kendi ülkesi de dâhil, herhangi
bir ülkeyi terk etmekte serbesttir.” demektedir.
Ayrıca “Bu
haklar, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, kamu düzeninin korunması, suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlık ve ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler
olarak ve yasayla öngörülmüş sınırlamalara tabi tutulabilir.” demiştir.
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin konuya yaklaşımını değerlendirdiğimizde de yakın tarihteki
bir karar bu konuya ışık tutmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 27/5/2006 tarihli Riener
Kararı’nda, Bulgaristan’daki vergi borcu nedeniyle yurt dışı yasağını
sözleşmeye aykırı bulmuştur. Bununla ilgili çok misaller verebilirim, zamanım
kısa, sadece bu misali vererek geçmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, uluslararası hukuktan dönüp ulusal hukukumuza
baktığımızda, yüksek yargı organımız Anayasa Mahkemesinin az önce ifade ettiğim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Riener Kararı’na da
atıf yaparak, uluslararası hukuk kriterlerini işaret
eden kararından bahsetmekte fayda görüyorum.
5682 sayılı
Pasaport Kanunu’nun 22’nci maddesinin birinci fıkrası “Yurt dışına çıkmaları
mahkemelerce yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik
bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere, vergiden
borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere pasaport veya
seyahat vesikası verilmez.” demektedir. “Ancak yabancı memleketlere gitmeleri
mahkemelerce yasaklananlar dışında kalanlara zaruri hâllerde İçişleri Bakanının
teklifi, Başbakanın onayıyla seyahat vesikası veya pasaport verilebilir.”
deniyor.
Söz konusu hüküm
“Vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere…”
ibaresi Anayasa Mahkememiz tarafından 18/10/2007
tarihinde 2007/4 ve 2007/81 sayılı Karar’la iptal edilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Güney, size de iki dakikalık ek süre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlayın
efendim.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yani bu yurt dışı
yasağıyla ilgili karar, aynı zamanda Anayasa Mahkemesi tarafından da o kanun bu
şekliyle iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararında ölçülülük,
elverişlilik, zorunluluk ve oranlılık ilkelerine uyulmadığından bahsetmiştir.
Değerli
milletvekilleri, aynı zamanda, Anayasa Mahkememiz bu Kanun’un Anayasa’mızın
2’nci, 13’üncü ve 23’üncü maddelerine de aykırı olduğuna işaret etmiştir.
Bütün bu
bahsettiğimiz gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerekse Anayasa Mahkemesi
kararları ışığında uluslararası ve ulusal hukuk standartları salt vergi
borcunun ödenmemesi olgusuna bağlı olarak otomatik bir biçimde uygulanan bir
yasağın ölçüsüz olduğunu ortaya koymaktadır. Kişinin seyahat hürriyetini
sınırlandırmada bir gerekçe olmaktan artık bunun çıkarılması gerekiyor. Bu
nedenle Anayasa’mızda bu değişiklik teklifi yapılmıştır. Kanımca yerindedir,
ihtiyaç, fazlasıyla buna ihtiyaç vardır, hatta gecikilmiştir.
Artık, yurt
dışına çıkış yasağı, vergi yükümlüsünün seyahat özgürlüğüne devletin müdahalesi
ortadan kalkıyor, tamamen yargı kararlarıyla yurt dışına çıkabilme imkânı
getirilebiliyor. Daha hafif ve uygun yöntemler mevcutken en ağır yöntemin
bugüne kadar seçilmesi anayasal koruma altında bulunan temel hak ve
özgürlüklerden…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Güney, ek süreniz de doldu efendim.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – Tek bir cümle kaldı efendim.
BAŞKAN – Sadece
selamlama bakımından size bir süre vereceğim, daha doğrusu mikrofonu açacağım.
Lütfen Genel
Kurulu selamlayın efendim, lütfen…
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tek cümle olarak
şunu söyleyeceğim: Ülkemizde sadece özgürlüklerin kısıtlanması yoluyla
vergilerin tahsil edilmesine çalışılması hem amaca bu şekilde ulaşmıyor hem de
dünyadaki gelişmelere ters yönlü ilerleyen bir beyhude çaba olarak önümüzde
duruyor.
İşte, bunu önlemek,
bunu kaldırmak için bu düzenleme gelmiştir. Doğru bir düzenlemedir. Bunun
ülkemize yararlar getireceğine ve diğer parti gruplarının, değerli
arkadaşlarımızın tümünün bu maddeye katılacaklarını umuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Güney, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar
tamamlandı.
Şimdi şahıslar
adına konuşmalara geçiyoruz.
Şahıslar adına
ilk söz Manisa Milletvekili Sayın Recai Berber’e aittir.
Sayın Berber,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, arkadan çok gürültü geliyor. Lütfen sayın milletvekilleri…
RECAİ BERBER
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
Anayasa’nın 23’üncü maddesinde değişiklik yapan çerçeve 3’üncü maddesi hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, teklifin 3’üncü maddesi, biraz önce grubumuz adına da konuşan
Sayın Milletvekilimizin de belirttiği gibi, Anayasa’nın 23’üncü maddesinde
değişiklik öngörerek yurt dışına çıkma hürriyetinin sadece suç soruşturması
veya kovuşturması sebebiyle ve hâkim kararına bağlı olarak sınırlandırılması
ilkesini getirmektedir.
Anayasa’mız vergi
ödevini bir vatandaşlık ödevi olarak kabul etmektedir. Anayasa bütünü içinde
vergi ödevini düzenleyen 73’üncü maddenin sistematik değerlendirmesi bunu
ortaya koymaktadır. Anayasa’nın 23’üncü maddesindeki “Vatandaşın yurt dışına
çıkma hürriyeti, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması
sebebiyle sınırlanabilir.” hükmü vatandaşlık ödevi nedeniyle, yurt dışına çıkma
hürriyetinin sınırlandırılabileceğini öngörmektedir.
Yurt dışına çıkış
yasağı uygulaması devletin vergi mükellefinin seyahat özgürlüğüne yaptığı bir
müdahaledir. Bu nedenle özgürlüğün sınırlandırılmasını ifade eden bu
müdahalenin meşru ve ölçülü yapılıp yapılmadığı hukuk devleti uygulaması
açısından belirlenmesi gereken bir konu olarak durmaktadır.
Mükelleflerin
yükümlülüklerini zamanında yerine getirmelerinin sağlanması, amme alacağının
tahsilinin güvence altına alınması ve tahsilatın
hızlandırılması amacıyla vergi borcu belirli bir miktarın üzerinde bulunan
mükelleflere yurt dışı yasağı uygulanmaktadır. Vergi yükümlüsünün seyahat
özgürlüğüne getirilen sınırlamanın yasal dayanağını hâlen Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da yer alan hükümler belirlemektedir. Yurt dışı
yasağına ilişkin borç miktarına ilişkin sınır, borcun nevi, yasağın
kaldırılması koşul ve usulleri bu Kanun’da düzenlenmiştir ve bununla ilgili
sınır da şu anda bildiğiniz üzere 100 bin TL gibi bir sınırdır, 100 bin TL’nin
üzerinde borcu olanlar için otomatik olarak yurt dışı yasağı uygulanmaktadır. Kanun
gereğince, özellikle limitet şirket ortakları şirketten tahsil imkânı
bulunmayan vergi borçlarından dolayı sermaye hisseleri oranında doğrudan
doğruya sorumlu olduklarından, özellikle bu şirketlerde yurt dışı çıkışı yasağı
konusunda büyük sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Anonim şirket statüsündeki
şirketlerde ise yönetim kurulu veya genel müdür, yönetim kurulu üyeleri
şirketin kanuni temsilcisi pozisyonunda olduklarından şirketin ödenmeyen vergi
borçlarının tamamından şahsi mal varlıkları ile müştereken ve müteselsilen sorumlu olmakta ve bunların hepsi için yurt
dışı çıkış yasağı uygulanmaktadır. Anayasa’nın 23’üncü maddesinde öngörülen
sınırlama nedenleri ve bunlar arasında yer alan vatandaşlık ödevi genel
nitelikte soyut bir kavramdır. Yasa koyucunun getireceği her sınırlayıcı
düzenlemede bu nedenleri somutlaştırması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Amerikan hukukunda yurt dışına çıkış yasağı verginin tahsilini
sağlamaya yönelik araçlardan biridir ve vergi idaresinin tahsil imkânlarını
koruma amacını taşır. Bu uygulama mükellefin bedensel varlığına değil, mal
varlığına yöneliktir. Amerikan İş Gelir Yasası çerçevesinde vergi yasalarının
uygulanması için yurt dışına çıkış yasağının uygulanabilmesi, ancak mahkeme
kararı ile mümkün olmaktadır. Mahkemeden çıkış yasağı kararı isteyen idare,
olayın bütün olgu ve koşullarını ortaya koymak durumundadır. Mükellefin vergi
borcu olduğunu, mal varlığını yurt dışına transfer etme amacının ve daimî
olarak yurt dışına kaçma niyetinin bulunduğunu ispat etmek durumundadır. Aynı
şekilde, biraz önce Sayın Milletvekilimiz de belirtti, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin de konuyla ilgili kararı Riener
Kararı’nda bu yasağın sözleşmeye aykırı olduğu belirtilmiştir. Anayasa
Mahkememiz bile Anayasa’dan, bu değişiklikten önce davranarak Pasaport
Kanunu’ndaki buna ilişkin hükmü iptal etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Amerikan hukuku uygulamaları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
ve Anayasa Mahkemesi kararları ışığında uluslararası ve ulusal hukuk
standartları salt vergi borcunun ödenmemesi olgusuna bağlı olarak otomatik bir
biçimde uygulanan bu yasağın ölçüsüz olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı zamanda,
bu temel hak ve özgürlüğünün sınırlandırılmasıyla ilgili yetkinin bir yasa
maddesinde iki kelimeyle yer alması, kanımca Anayasa’ya uygunluk açısından da
yeterli değildir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu noktada bir temel hak ve hürriyet olan vatandaşın
yurt dışına çıkma hürriyetinin soyut ve genel bir kavram olan vatandaşlık
ödeviyle sınırlandırılmasının, günümüzde küreselleşen dünyanın
gereksinimleriyle de bağdaşır bir tarafı yoktur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Berber, süreniz doldu.
Bir dakika size
de ilave süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın.
RECAİ BERBER
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Özellikle Hükûmetimiz tarafından, başta komşularımız ve pek çok ülke
ile son yıllarda ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkileri daha da pekiştirmeye
yönelik atılan adımlar, karşılıklı vizelerin kaldırılması uygulamaları, mevcut
yasal düzenlemeler ile bir tenakuz teşkil etmektedir. Bu Kanun’daki hükümlerin
dayanağı olan Anayasa hükmü bu değişiklikle ortadan kaldırılmakta, daha
doğrusu, artık, bir yargı kararıyla ancak kısıtlama getirilmektedir,
ki Anayasa’mızda bu pakette yapılan temel hak ve özgürlükler ile demokratik
standartlarımızı yükseltmeye yönelik düzenlemeler tam bir uyum ve mutabakat
oluşturmaktadır.
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliğiyle ilgili hükümlerin ülkemiz ve milletimize hayırlı
olmasını diliyor, bu değişiklikler için emeğini ve yüreğini koyan herkese
teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Berber, teşekkür ederim.
Şimdi şahısları
adına ikinci söz Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş’a ait.
Sayın Karabaş,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz
beş dakika efendim.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, Anayasa
değişiklikleri her ülke için, tarihin her döneminde önemli olmuştur. Özellikle
Türkiye gibi, 1960’tan bu yana son iki anayasası, 61 ve 82 Anayasası askerî
cunta sonucu darbeciler tarafından yapılan bir ülkede bu daha önemli.
Şimdi, herkes
şunu biliyor: Türkiye’de 82 Anayasası’nın hemen sonrasında kurulan siyasi
partiler ve yapılan seçimlerden sonra o dönemdeki Özal ANAP’ından bu yana, her
siyasi parti, toplumun tüm kesimleri 82 Anayasası’nı tartışmış ve 82
Anayasası’nda değişiklik yapılmasıyla ilgili bir talebin, bir tartışmanın, bir
mücadelenin içinde olmuştur.
Yine, Hükûmet, AKP İktidarı, 2002 yılında da, 2004 yerel
seçimlerinde de, 2007 genel seçimlerinde de, seçim politikasını,
propagandasını, halka vaatlerinin temelini Anayasa değişikliği üzerine ve sivil
Anayasa yapma üzerine kurmuş.
Şimdi, bizler,
partimiz, daha önce kapatılan partilerimiz, kadın, gençlik temsilcilerimiz,
halkımız, tabanımız, kitlemiz, Anayasa’nın değiştirilmesi konusunda en ağır
bedelleri ödemiş, can bedeli ödemiş, kan bedeli ödemiş bir partiyiz.
Şimdi, AKP, Kürt sorununun çözümü, gerçek anlamda demokratik bir
ortamın yakalanması ve farklılıkların, kültürlerin zenginlik sayılacağı bir
zihniyetle yeni bir anayasa getirme yerine, Anayasa’nın ruhunu, Anayasa’nın
zihniyetini değiştirip, bu ülkede gerçekten Anayasa’nın hem birlikte yaşama hem
kardeşçe yaşama hem tüm çatışmaların, savaşın, şiddetin durduğu bir zemin yapma
yerine, seçime gidiyorken, belli bazı maddelerle -ki, içinde olumlu olan,
kimsenin reddetmeyeceği maddeler var- bir halkın talebi olan Anayasa
değişikliklerini erteleme gibi bir anlayışla karşımıza geliyor ve sonra da,
bizim bu Anayasa’yı neden desteklemediğimizi -demokrasiyi istiyorsak, eğer
Türkiye’de Anayasa’nın değişmesini istiyorsak- bu değişikliğe niye destek
vermediğimizi soruyor. Evet, bizce
Türkiye’nin en temel sorunu Anayasa’nın değişmesi sorunudur. “Anayasa
değişmediği sürece, mevcut Anayasa ve onun yarattığı zihniyet değişmediği
sürece Türkiye’de barış olmaz, kardeşlik olmaz, kan durmaz, annelerin gözyaşı
dinmez.” diyoruz, “Ama bu anayasayla da, bu taslakla da olmaz.” diyoruz, “Bu
taslak sorunları çözmez.” diyoruz. Biz onun için bu
değişikliğe, Türkiye’nin farklı olması gereken zemini varken, herkesin
beklentisi varken, gerçekten yaratılabilecek, oluşturulabilecek, toplumun tüm
kesimlerinin ve Parlamentoda da -bir bütün olmasa bile- toplumun tüm
kesimlerinin talepleriyle birlikte bir sivil anayasa oluşturma zemini varken,
gelip tüm bu talepleri, bu umutları ertelemeye karşı çıkıyoruz, bu zihniyete
karşı çıkıyoruz.
Şimdi, siz bu
zihniyeti değiştirmediğiniz sürece, bu başlangıç ilkeleriyle, bu anlayışla
yarın bu maddelerin çok anlamı olmayacaktır. Daha önce konuşan Sayın Özdal Üçer Bey dile getirdi, eğer bu ülkede gerçek sivil
bir anayasa ve zihniyet değişikliği olmazsa, hâkim güvencesi neye yarar? Bu
ülkenin hâkim ve savcıları arasında yapılan bir araştırmada, bu kesimlerin,
hukuku herkes için eşit uygulamakla görevli olan bu kesimlerin yüzde 70’inin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Karabaş, süreniz doldu. Size de ilave bir dakika süre veriyorum, lütfen konuşmanızı
tamamlayın efendim.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
…“Benim için
hukuk değil, önemli olan devletin çıkarları.” diyen bir zihniyetle bu
değişiklikler ne kadar çözüm getirebilir?
Başlangıç
ilkelerini değiştirmiyorsunuz çünkü zihniyet, değişmesi gereken şey başlangıç
ilkelerindedir. Din ve vicdan hürriyetiyle ilgili gerçekten, türbanlının,
Alevi’nin, Sünni’nin, tüm kesimlerin, herkesin inancını özgürce yaşayabileceği,
birilerinin, devletin inancına göre ve devletin düzenlediği, Diyanetin
dayattığı bir anlayışa göre değil özgürce yaşadığı bir Anayasa değişikliği
getirmiyorsunuz. İnsanların dilinde özgürce eğitim yapabileceği, kendisini
ifade edebileceği değişiklikler getirmiyorsunuz. Toplu sözleşme ve grev hakkı
getiren bir sendika yasası getirmiyorsunuz. Vicdani reddi de içeren, insanların
o hakkını kullanmasını getirmiyorsunuz. Ondan sonra, biz bunlar için
savunmuyoruz, biz bunlar için bu yasanın yetersiz olduğunu söylüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) - Biz gerçek bir anayasadan, 12 Eylül darbe Anayasası’nın
tümüyle ortadan kaldırıldığı bir anayasadan yanayız. Onun için bu yetersizdir
diyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Karabaş, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına yapılan
konuşmalar tamamlandı. Ancak Meclis Başkanlığımıza İç Tüzük 72’nci madde
gereğince, görüşmelerin devamını amaçlayan iki tane önerge geldi. Şimdi bu
önergeleri okutacağım ve sonra yine 72’nci madde gereğince işlem yapacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa Değişiklik Teklifinin 3. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi
uyarınca, görüşmelerin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep
ederiz.
|
Faruk Bal |
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
İzmir |
Mersin |
|
Sabahattin Çakmakoğlu |
Behiç Çelik |
S. Nevzat
Korkmaz |
|
Kayseri |
Mersin |
Isparta |
|
Mehmet Günal |
Abdülkadir Akcan |
Ahmet Orhan |
|
Antalya |
Afyonkarahisar |
Manisa |
|
Gürcan Dağdaş |
Hasan Çalış |
Hüseyin Yıldız |
|
Kars |
Karaman |
Antalya |
|
Mümin İnan |
Şenol Bal |
Akif Akkuş |
|
Niğde |
İzmir |
Mersin |
|
Mithat Melen |
Reşat Doğru |
Recep Taner |
|
İstanbul |
Tokat |
Aydın |
|
İsmet Büyükataman |
Alim Işık |
K. Erdal Sipahi |
|
Bursa |
Kütahya |
İzmir |
|
Erkan Akçay |
Süleyman L. Yunusoğlu |
Muharrem Varlı |
|
Manisa |
Trabzon |
Adana |
|
Ahmet Duran
Bulut |
Hakan Coşkun |
Münir Kutluata |
|
Balıkesir |
Osmaniye |
Sakarya |
|
D. Ali Torlak |
Kürşat Atılgan |
E. Haluk Ayhan |
|
İstanbul |
Adana |
Denizli |
|
Mustafa Enöz |
Metin Ergun |
Mehmet Serdaroğlu |
|
Manisa |
Muğla |
Kastamonu |
|
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Tuğrul Türkeş |
|
|
Aydın |
Ankara |
|
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, milletvekillerimizin isimleri var orada. Önerge
olduğu gibi okunsun, bir kısaltma hakkını haiz değil.
BAŞKAN –
Biliyorsunuz İç Tüzük’e göre…
OKTAY VURAL (İzmir)
– Geçerlilik için beş imza…
BAŞKAN –
Biliyorsunuz beş imza okunur İç Tüzük’e göre.
Beşini de
okudunuz mu? Okudu.
Gerekçe:
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye’nin iki
ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
Tek yolu
toplumsal uzlaşmaya dayalı bir anayasa yapmayı sağlamaktır. (CHP sıralarından
“Anlayamıyoruz.” sesleri, gürültüler)
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Başkan, yavaş okusun, anlayamıyoruz.
BAŞKAN - Bir
saniye… Ses düzeniyle ilgili problem mi var?
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Çok hızlı okuyor, anlayamıyoruz.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Beş defa okundu, anlamayıversinler!
BAŞKAN – Lütfen,okuyun…
MHP bu sebeple;
“Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin
hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin
görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda
oluşacak Meclisin ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını
teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
Milletin
değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel
hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez
bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti
kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa
değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.
AKP’nin Anayasa
Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu
diktaya açık bir başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif,
parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin
içinde Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP’den
iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP’den
düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millete
değil, kendine çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli
değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hâle getirmektedir.
Bu hususlarda
uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğün 72.
maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 3. maddesi
üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
Şahin Mengü |
Atila Emek |
|
İstanbul |
Manisa |
Antalya |
|
M. Ali Özpolat |
Ali İhsan
Köktürk |
Orhan Ziya
Diren |
|
İstanbul |
Zonguldak |
Tokat |
Gerekçe:
Anayasa teklifi
ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir
Anayasa
değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne
çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız
Türkiye’de bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir talep ortaya
koymamıştır Kaldı ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir somut sorununa,
hiçbir somut çözüm getirmemektedir. Yani Anayasa değişikliğinin içeriği ile
halkın sorunları örtüşmemektedir.
Anayasa
değişikliği teklifi, halkın değil, siyasi iktidarın gündemidir. Yoksulluk,
işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa
tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma amacını
gütmektedir.
Bu Anayasa
değişikliği siyasi iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya
atılmıştır. Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyasi parti
tarafından desteklenmemektedir.
Bu Anayasa
değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi
olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya
yönelik bir tekliftir. Türkiye’yi ayrıştıran, Türkiye’yi parçalamaya yönelik
çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.
Anayasa
değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem
Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte
oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline
maddeleri teker teker oylama hakkı verilirken,
milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla
bağdaşmaz.
Bu anayasa
değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir. Toplum kesimlerinin desteği
yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye
çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe
dönemlerinde Anayasa dayatılır.
Bu Anayasa
değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel
erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın
hegemonyası altına alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı
ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının
yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin
güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.
Bu Anayasa
teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini
kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve
bakanları Yüce Divan’da aklanmaya yöneliktir. Çoğunluğu hukukçu olmayan bir
mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir
düzen kurulmaktadır.
İdarenin eylem ve
işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya
konularak, siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde
kaldırılırken, siyası iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir. Bu
düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir
düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık
getirilmektedir.
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi haline getirilmiştir. Adalet
Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken,
başka bakanlık memurlarının da HSYK’ya dahil edilmesi ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir
noktaya taşınmıştır. Yine hakim ve savcıların
soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan
olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Anayasalar
toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm
toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal
mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal
birlikteliği zarar verir. Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki
belirli bir zaman diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak
unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini iradesini istismar eden siyasi partilere
mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını sorar.
Bu açıdan söz
konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş, görüşmelerin
devamını isteyen iki önerge de aynı mahiyettedir. O nedenle, ikisini
birleştirerek oylarınıza sunacağım.
Kabul edenler…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı istiyorsunuz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Geçti efendim, geçti.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Geçmedi efendim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Oylamaya geçmedi…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – “Kabul edenler…”
BAŞKAN – Bir
dakika… Bir dakika…
Sayın Kılıçdaroğlu, oylamaya geçmiştim ama siz toplantı yeter
sayısı istediniz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, soru sordunuz…
BAŞKAN – Oylamaya
geçmiştim. Siz İç Tüzük’ü çok iyi…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, oylamaya geçerken isteniyor zaten.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bir soru sordunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Oylamaya geçmeden nasıl istenecek?
BAŞKAN – Hayır…
Ama “Kabul edenler...” tabiri ağzımdan çıkmıştı.
Peki efendim.
Ben, lüzumsuz tartışmalara mahal vermek istemiyorum.
Sayın Öztürk, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın
Köse, Sayın Özdemir, Sayın Emek, Sayın Mengü, Sayın
Keleş, Sayın Güvel, Sayın Diren, Sayın Yalçınkaya, Sayın Aydoğan, Sayın
Çöllü, Sayın Dibek, Sayın Barış, Sayın Süner, Sayın
Sönmez, Sayın Paçarız, Sayın Yıldız, Sayın Tütüncü, Sayın Erenkaya.
Şimdi, elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
İki dakika süre
veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – İki
önergeyi birleştireceğimizi ve buna göre oylama yapacağımızı ifade etmiştim.
İç Tüzük 72’nci
maddeye göre, görüşmelerin devamını öngören iki önergeyi birleştirerek
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, soru-cevap faslına geldik.
Bilindiği gibi,
maddeler üzerinde soru-cevap için süremiz on dakikadır, beş dakikası soru, beş
dakikası cevaptır.
ORHAN ZİYA DİREN
(Tokat) – Sayın Başkan, önergemiz vardı.
BAŞKAN – Ne
önergesi efendim?
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, değişiklik önergemiz vardı daha önce
verdiğimiz. Soru-cevaptan sonra mı olacak?
BAŞKAN – Tabii tabii, daha sonra, önergeler daha sonra, soru-cevaptan
sonra.
Teşekkür ederim.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, tabii, yoklama için sisteme girince söz isteyen arkadaşlarımızın
isimleri siliniyor ama ben bunu daha önceden düşündüğüm için ismen kâğıda
dökmüştüm. Şimdi, o sıraya göre arkadaşlarımıza sorularını sorabilmeleri için
imkân sağlamaya çalışıyorum.
Sayın Uslu,
buyurun efendim, sorunuzu yöneltin.
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
müfettiş raporuyla vergi kaçırdığı tespit edilen ancak hakkında henüz hâkim
kararı olmayan birisi bu düzenlemeden sonra yurt dışına çıkabilecek midir?
Anayasa gibi
ciddi bir konuda bu düzenlemeyi niçin getiriyorsunuz? Özel olarak himaye etmek
istediğiniz birileri mi var?
Ekonomik krizden
dolayı vergi borcu olanların seyahat özgürlüğünü kanunla da düzenlemek
mümkündür. Bu düzenlemeyle vergi kaçakçılarına yurt dışına kaçma imkânı
sağlamış olmuyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bu
Anayasa değişikliğiyle yurt dışında yaşayan insanlarımızın temel ve bireysel
hakkı olan oy verme ve kullanabilme hakları ne ölçüde pratik hayata
uygulanabilecektir? Mevcut Anayasa’mız yurt dışındaki insanlarımızın oy verme
hakkını güvence altına aldığı hâlde, bu vatandaşlarımızın anayasal hakları olan
seçme haklarını tam anlamıyla kullanamadıkları bilinmektedir.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım, duyamıyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan duyamıyor efendim.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Yine, mevcut Anayasa’mız bireysel hak ve özgürlüklerle ilgili pek çok
konuyu güvence altına almışken…
BAŞKAN – Görevli
arkadaşlarım, sesin duyulmadığı ifade ediliyor. Soru soran Sayın Tankut’un da gerçekten sesi çok cılız geliyor. Sayın Bakan
da duyamadığını ifade etti. Lütfen teknik arkadaşlar bir müdahale etsinler.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Uğultu var da ondan dolayı efendim.
BAŞKAN – Bitti
mi, Sayın Tankut, sorunuz?
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Bitmedi efendim, yarım kaldı.
BAŞKAN – Tamam,
iyi şu anda sesiniz ama. Biraz, belki yaklaştırmadınız, o nedenle ses…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Yeniden alalım.
BAŞKAN – Tamam, peki.
Bitti değil mi
sizin sorunuz efendim? Bitti, tamam.
Sayın Çelik…
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakana şu
soruyu yöneltmek istiyorum: Vergi kaçakçılığı ahlaken ve hukuken en ağır suçtur
ancak ceza kovuşturması bazı hâllerde engellenmektedir. Vergi kaçakçılığı suçu
mali bürokrasi tarafından tespit edildiği zaman mükelleflere karşı adil işlem
yapacaklarına kefil olur musunuz?
İki: Ceza
kovuşturma veya soruşturması, başta Anayasa olmak üzere değişik kanunlarda
dokunulmazlık sebebiyle başlatılamamaktadır. Başta bakanlar dâhil olmak üzere
tüm vergi kaçakçılığı suçları için dokunulmazlığın kaldırılmasını düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN – Sayın
İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Yasalar
ve anayasalar toplumların huzurlu bir biçimde yaşamaları için tanzim edilirler,
onları yöneticiler uygular. Döneminiz, maalesef, birçok yasa ve Anayasa
kuralları ihlalleriyle doludur. Kanunların dışına çıkılarak, “açılım” denen
yıkım projesinin bir parçası olarak, terör örgütü mensupları, Habur Sınır Kapısı’ndan, seyahat özgürlükleri
kısıtlanmadan, düğün alayı karşılanır gibi karşılanmıştır. Diğer taraftan,
Ankara’da haklarını arayan Tekel işçilerinin haklarını arama sürecinde
uğradıkları mağduriyetler bir yana, sendikalarına gitmelerine mâni olunmuş ve
seyahat özgürlükleri engellenmiştir. Bu Anayasa değişikliği elini kolunu
sallayarak ülkeye giren ve çıkan suçluların girişine ve çıkışına “Durun
bakalım, nereye?” diyebilecek midir? Haklarını arayan işçilerin seyahat
özgürlükleri artık engellenmeyecek midir? İşlerini kaybeden işçilerin işlerini
geri iade edebilecek midir bu Anayasa değişikliği?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Varlı…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Hükûmete sormak istiyorum: Bu Anayasa değişikliğiyle, yapılan
yolsuzluklar neticesinde suç işlemiş bakan veya milletvekillerinin
yargılanmasını engellemek mi istiyorsunuz?
Hâlihazırdaki
Anayasa hükümlerinde tarımla ilgili birçok hüküm vardır. Yine, Hükûmetiniz döneminde çıkarılan birçok yasa vardır ama
tarımın durumu ortadadır. Bu Anayasa değişikliğiyle çiftçilerimize ne
vereceksiniz? Mesela, mısır, pamuk, buğday daha mı çok para edecek veya mazot,
gübre, tohumda indirim mi yapacaksınız? Çiftçilerimize, insanlarımıza hangi
katkıda bulunacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ekonomik ve
sosyal çöküntülerin, yükselen asayişsizliğin ve bölücü terörün, yolsuzluğun,
yoksulluğun ve yozlaşmanın arttığı günümüzde bu değiştirilen Anayasa ile çözüm
bulunacak mıdır?
Görüşülmekte olan
3’üncü maddeyle özgürlükler genişletilmektedir. Ancak, Tokat ili gibi birçok
ilden gelen Tekel işçileri, Ankara’ya özlük haklarını savunmak, anlatmak için
gelmelerine rağmen il girişlerinde engellenmişler ve çeşitli şekilde şiddete
maruz kalmışlardır. Bu değişiklikle o yönlü özgürlüklerine kavuşacaklar mıdır?
İşçilere saldırılardan dolayı siyasi iktidar özür dileyecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, ben sualimi tamamlayamadan kesmiş oldunuz. Müsaade
ederseniz tamamlayayım.
BAŞKAN – Size
ayrılan bir dakika süre dolduğu için mikrofonunuz otomatik olarak kapandı.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Ama siz yediniz süresini.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Siz kestiniz efendim...
BAŞKAN – Ama siz
bayağı sormuştunuz sorularınızı. Sayın Bakan cevap verecek. Şu anda başka bir
imkânım yok.
Çok teşekkür
ederim. Bir başka maddede inşallah…
OKTAY VURAL (İzmir)
– Sayın Bakan da bir başka maddede cevaplandırsın efendim!
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle sorulan
soruları kısa süre içerisinde cevaplandırmaya çalışacağım ama bu çerçevede
öncelikle Anayasa’nın ilgili maddesinde yapılan değişikliğin, “Yerleşme ve
seyahat hürriyeti” başlığı altında yapılan düzenlenmenin anlatılması gerekiyor.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Bakan, duymuyoruz, sesiniz anlaşılmıyor.
BAŞKAN – Efendim, şöyle gelir misiniz.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Öncelikle Anayasa’nın ilgili maddesinde
yapılan bu düzenleme, 23’üncü maddede gerçekleştirilen “Yerleşme ve seyahat
hürriyeti” başlığı altındaki bu düzenleme, hem uluslararası normlar açısından
hem de temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının ancak kanunla ve hâkim
kararıyla gerçekleştirilmesine ilişkin bir düzenleme.
Doğrusu, çok uzun
yıllardır bu ilgili madde üzerinde çalışma yapmış birisi olarak, bugün burada
bu değişikliğin gerçekleşiyor olmasından büyük bir heyecan duyuyorum çünkü
hepinizin de bildiği gibi, burada bir şeyi karıştırmamak gerekiyor. Bir yandan
da bu sorulara cevap vermiş olayım.
Şimdi, vergi
kaçakçılığı suçu ile bir vergi ödevinin yerine getirilmemesi karşılığında yurt
dışına çıkış yasağı konulması meselesi farklı algılar. Nitekim,
düzenlemede, Anayasa’nın düzenlemesinde “Yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak bir
suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak
sınırlandırılabiliyor.” diyor. Oysaki şu anki Pasaport Kanunu’nda ve başkaca
kanunlarımızdaki düzenlemelerde, sizlerin de bildiği gibi, herhangi bir nedenle
-küçük esnaf da olabilir- bir vergi ödevini, borcunu yerine getirmediği için
yurt dışına çıkış yasağı konuluyordu. Bu nasıl konuluyordu? İlgili vergi dairesi
müdürlüğünün emniyete bildirmesiyle mümkündü. Çoğu zaman kişiler kendileri
hakkında bir vergi borcunun doğmuş olduğundan dahi haberdar değillerdi.
Dolayısıyla bu yöndeki kısıtlamaların, en temel özgürlüklerden olduğunu
düşündüğümüz seyahat hürriyetini kısıtlaması konusunda bir düzenleme yapılması
gereği vardı.
Öncelikle seyahat
hürriyetinin sınırlarının bu anlamda genişletilmesi, temel hak ve özgürlüklerin
tamamı neredeyse Anayasa sistematiği içerisinde, hepinizin de bildiği gibi,
önce hakları tanımlar, sonra “ama” der ve sınırlandırmaları düzenler. Hepinizin
de bildiği gibi, temel hak ve özgürlükler ancak kanunla ve hâkim kararıyla
sınırlandırılabilir. Peki, şu anki uygulama doğru bir uygulama mı? Elbette
değil.
Şimdi, burada,
vergi kaçıran, vergi kaçakçılığı yapan herhangi birinin cezasının ortadan
kaldırılacağı gibi bir yorum yapıldı. Şimdi, her şeyden önce vergi kaçakçılığı
suçu vergi kanunlarında düzenlenmiş olduğu gibi, burada herhangi bir anayasal
vatandaşlık ödevinin yerine getirilmemesi çerçevesi içerisinde bir kişi
hakkında açılmış bir suç kovuşturması söz konusu ise o takdirde yine hâkim
kararıyla sınırlandırılabilir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Soruşturma yok ki, müfettiş var.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Biz, burada, bir hâkim kararıyla
sınırlandırılmasını bir temel hakkın sınırlandırılmasının genel çerçevesini
çizmesi açısından son derece önemli buluyoruz.
Bir tahsilatı gerçekleştirmek için, bir borcun tahsili için
insanların hapsedilmesi veya kanunda öngörülmeyen bir hürriyetin sınırlandırılması,
belirli olmayan bir tedbirin uygulanması artık insan hakları anlayışının çok
dışında. Dolayısıyla dünyada da bu eğilim böyle olduğu gibi ülkemizde de çok
uzun yıllardır, Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler çerçevesinde
Anayasa’nın bu maddesinin uyumlulaştırılması gerekiyordu. Şöyle ki: Türk Ceza
Kanunu’nun yeni düzenlemesinde cezalar, kabahatler ve cezalar, kabahatler ve
tedbirler sıralanmıştır. Şimdi, bir kişinin yurt dışına çıkışına ilişkin bir
yasağın bir vergi idaresi müdürü tarafından konulması doğru bir yaklaşım mıdır?
Belki de böyle bir borcu yoktur, belki de buna itiraz edecektir, belki de yargı
kararıyla bunu ortadan kaldıracaktır.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, teşekkür ederim, süreniz doldu efendim.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu düzenlemenin ülkemize
hayırlı olmasını temenni ediyorum. Gerçekten Anayasa’da yer alması gereken
temel hürriyetlerin altını çizmesi açısından çok anlamlı buluyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Ama
cevaplandıramadığınız sorulara da yazılı cevap vereceğinizi ifade etseniz İç
Tüzük’e uygun davranmış olursunuz.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Efendim?
BAŞKAN – Cevap
veremediğiniz sorular var, onlara da yazılı cevap vermeniz gerekir.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Tamam Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde 16 önerge var, ancak İç Tüzük gereği
biliyorsunuz maddeler üzerinde milletvekillerince sadece 7 önerge
verilebilmektedir. Aynı anda gelen 16 önerge arasında çekilen kurada çıkan 7
önergeyi okutacağım. Şimdi bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ara vermeyi düşünmüyor musunuz? Milletvekillerinin, yani medeni bir
şekilde… Yani bu zorlama neden? Nasılsa vereceksiniz. Nedir bu ya? Yani saat
20.30.
BAŞKAN – Efendim, izin verir misiniz.
Tabii ki ara
vereceğim ama lütfen onun takdirini bana bırakın.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, o takdir sadece sizin yemek yeme düzeninize bağlı değil.
BAŞKAN – Ara
vereceğim, oylama bittikten sonra.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ara vereceksiniz. Ne programı efendim?
BAŞKAN – Efendim,
lütfen benimle kavga eder gibi konuşmayın. Bu bir grup başkan vekiline
yakışmaz, hele size hiç yakışmaz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sizin memurunuz değil efendim milletvekilleri. Medeni bir şekilde ara
verelim.
BAŞKAN – İzin
verirseniz onun takdirini ben yapayım. Burayı ben yönetiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani size verilen sürede mi bitirmek zorundasınız? Bizi düşünmeyecek
misiniz?
BAŞKAN – Efendim, lütfen oturur musunuz. Lütfen oturur musunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İstediğiniz zaman vereceksiniz! Şu işe bakın ya!
BAŞKAN – Şimdi,
işleme aldığım 7 önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 23 üncü maddesinin 5 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Abdullah
Çalışkan
Kırşehir
“Vatandaşın
seyahat hürriyeti, ancak suç soruşturması ve kovuşturması sebebiyle hâkim
kararına bağlı olarak sınırlandırılabilir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 23 üncü maddesinin 5 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ali
Öztürk
Konya
“Vatandaşın
seyahat hürriyeti, ancak suç soruşturması ve kovuşturması sebebiyle hâkim
kararına bağlı olarak sınırlandırılabilir.”
“Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının…”
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Hiçbir şey anlamıyoruz.
BAŞKAN – Biraz
anlaşılır şekilde yavaş okuyun. Arkadaşlar anlayamıyorlar.
“…Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin…”
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, anlaşılmıyor.
BAŞKAN - Tamam
efendim, uyardım. Uyardım Sayın Kılıçdaroğlu.
“…çerçeve 3 üncü
maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 23 üncü maddesinin 5
inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
İkram
Dinçer
Van”
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfedip dinlerseniz…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, anlayamadım, ne dediniz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, lütfedip buradan dinlerseniz hiçbir şey
anlaşılmadığını sizler de göreceksiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Önergeler önümüzde Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sakin sakin okuyun.
Sayın Kılıçdaroğlu, elimden geldiği kadar yardımcı olmaya
çalıyorum, lütfen…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Yavaş yavaş, tane tane…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Acele giden ecele gider.
BAŞKAN – Buyurun.
“Vatandaşın
seyahat hürriyeti, ancak suç soruşturması ve kovuşturması sebebiyle hâkim
kararına bağlı olarak sınırlandırılabilir.”
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 23 üncü maddesinin 5 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
“Vatandaşın
seyahat hürriyeti, ancak suç soruşturması ve kovuşturması sebebiyle hâkim
kararına bağlı olarak sınırlandırılabilir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 3. maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
23. maddesinin 3. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif
ederiz.
|
İsa Gök |
Atilla Kart |
Malik Ecder Özdemir |
|
Mersin |
Konya |
Sivas |
“Seyahat hürriyeti, hâkim
kararıyla, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini
önlemek;”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Akın Birdal |
Pervin Buldan |
Sevahir Bayındır |
|
Diyarbakır |
Iğdır |
Şırnak |
|
M. Nezir
Karabaş |
Hasip Kaplan |
|
|
Bitlis |
Şırnak |
|
Madde 3:
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 23 üncü maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir
“Vatandaşın yurt
dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sonucunda
kesinleşmiş mahkeme kararı ile infaz sonuna kadar sınırlanabilir”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutacağım ve işleme
alacağım.
Buyurun.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin 3. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
İzmir |
Mersin |
|
S. Nevzat
Korkmaz |
Behiç Çelik |
Mehmet Ekici |
|
Isparta |
Mersin |
Yozgat |
|
E. Haluk Ayhan |
Beytullah Asil |
Gürcan Dağdaş |
|
Denizli |
Eskişehir |
Kars |
|
Osman Ertuğrul |
Bekir Aksoy |
H. Hamit Homriş |
|
Aksaray |
Ankara |
Bursa |
|
|
Metin Çobanoğlu |
|
|
|
Kırşehir |
|
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim,
konuşacak mıyız?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçe
okunacak efendim.
“Gerekçe:
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye’nin iki
ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal
uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır
MHP bu sebeple;
Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu kurulmasını,
Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin
hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin
görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda
oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını
teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile
milleti kucaklaştıracak,
Milletin
değerleri ile devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel
hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez
bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve devleti
kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa
değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AK PARTİ…”
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, lütfen…
BAŞKAN – Biraz
sakin, biraz sakin okuyun.
Efendim, tamam,
ben de takip ediyorum Sayın Şandır, lütfen…
Anlaşılır
şekilde, lütfen.
“…MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AK PARTİ, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.”
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, ama olmaz efendim, önergede ne yazıyorsa onu okuyacak.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Önergede değişiklik yapmasın, olmaz! PKK’yı da mı açarak okuyacak?
BAŞKAN – Ne oldu
ki?
FARUK BAL (Konya)
– Metinden okumuyor!
BAŞKAN –
Anlayamadım?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Orada “AKP” yazılı.
BAŞKAN – Orada ne
yazıyorsa onu okuyun.
Tamam, oturun
kardeşim.
Gerekçeyi okumaya
devam edin.
“AKP’nin Anayasa
Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu
diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.”
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Burası hızlı okuma yarışması değil!
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Yavaş yavaş!
“Bu teklif,
Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır
Bu teklifin
içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP’den
İş beklemektedir. Aş beklemektedir
Millet, AKP’den
düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir.”
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, AK PARTİ.
BAŞKAN – Orada ne
yazıyorsa onu okuyacak.
“Milletin
beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millete
değil, kendine çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli
değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.”
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Başkan, anlaşılmıyor!
BAŞKAN – Okuyun.
“AKP 8 yıllık
iktidarında vergi ve askerlik mükellefi vatandaşlar için hiçbir şey yapmamıştır
AKP, vergi
yüzsüzlerini ve yandaşı vergi kaçakçılarının suçlarını affetmiştir.
AKP, vergisini
namusu ile ödeyen mükellefleri mağdur etmiştir.
AKP, vergide
sosyal adaleti sağlamamıştır.
AKP, PKK terör
açılımı kutuplaşma ve gerilim politikası ile vatandaşı askerlikten soğutmuştur.
AKP, bütün
bunların halka hesabını vermek yerine suçu anayasanın üstüne atmak
istemektedir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı,
gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 3 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Akın
Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları
Madde 3:
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 23 üncü maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Vatandaşın yurt
dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sonucunda
kesinleşmiş mahkeme kararı ile infaz sonuna kadar sınırlanabilir.”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Konuşacak mısınız, gerekçe mi?
AYLA AKAT ATA (Batman)
– Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Peki.
Gerekçe:
Suç soruşturma ve
kovuşturmaları uzun sürmekte, hazırlık ve mahkeme aşamasında verilen ve bir
tedbir niteliğinde olan “yurtdışı yasağı” âdeta bir cezaya dönüşmektedir. Bazı
özellikli suç tiplerinde yurt dışı yasağı, sanığın ailesine ve çocuklarına dahi
uygulanmaktadır. Bu durum temel insan hak ve hürriyetlerine aykırı olup
“masumiyet karinesi” ve uluslararası sözleşmeler dikkate alınarak kesinleşmiş
yargı kararları ile sınırlanmalıdır.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Hükûmetin ve Komisyonun katılmadığı,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 3. maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 23. maddesinin 3. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz
ve teklif ederiz.
İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşları
“Seyahat
hürriyeti, hâkim kararıyla, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç
işlenmesini önlemek;”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın
Özdemir, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika efendim.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa Değişikliği Teklifi’nin 3’üncü maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önergemizin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2002 yılında iş başına gelen AKP’nin ve Tayyip
Erdoğan’ın değişmez, ertelenemez, olmazsa olmaz bir hedefi vardı. Bu hedef,
laik demokratik cumhuriyeti ortadan kaldırmak, onun yerine yeni bir siyasal
rejim ikame etmekti. Bu hedefe ulaşabilmek için her şeyin, her yolun mübah olduğu bir anlayışla karşı karşıyaydık. Sekiz yıllık
iktidarı boyunca AKP, bu hedefe varmak için hiçbir zaman geri adım atmadı, kimi
zaman kavgayla, kimi zaman şantajla, kimi zaman kurumları teslim alarak,
bazılarını tasfiye ederek kurumların, kimilerini korkuyla sindirerek,
sindiremediklerini de hapishanelere atarak… Türkiye bugün bu noktaya böyle
geldi.
Değerli
arkadaşlarım, bugün burada yapılan işlemi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine getirilen bu Anayasa değişiklik teklifinin özünü ve amacını doğru
algılamamız gerekiyor. Bugün burada yapılmak istenen şey, Büyük Millet
Meclisine yaptırılmak istenilen şey, birilerinin söylediği gibi daha sivil bir
anayasa yapmak, daha fazla insan hakları, daha vesayetsiz bir demokrasi falan
değil. Samimi olmamız gerekiyor. Bu iddiaya hiç kimsenin inanması mümkün değil.
Bugün burada yapılmak istenen şey, sekiz yıllık iktidarı boyunca AKP’nin
yarattığı yeni siyasal rejimin adını koymak, bu siyasal rejime göre mevcut
Anayasa’mızı organize etmektir. Bir başka ifadeyle, AKP, mevcut Anayasa’ya
uymamış, Anayasa’yı şimdi AKP’ye uydurmaya çalışmaktadır. Bir örnek vermek
istiyorum: Anayasa Mahkemesi kararıyla laikliğe karşı hareketin odağı hâline
gelmiş olan AKP bu hareketten, bu suçtan vazgeçmek yerine, bugün getirdiği
teklifle laikliğe karşı hareketlerin odağı olmayı suç olmaktan çıkarmaya
çalışıyor değerli arkadaşlarım. Eğer bugün, bu yasayı bu önümüzdeki günlerde
kabul edersek, daha önceki konuşmacıların söylediği gibi, yasamanın,
yürütmenin, yargının bağımsızlığından söz etme olanağımız kalmayacaktır.
Dolayısıyla Anayasa’mızda tarif edilen parlamenter rejim olmaktan rejimimiz
çıkacaktır. Yeni rejimin adı artık, sandıklı monarşi mi olur, padişahlık mı
olur, hilafet mi olur, diktatörlük mü olur ya da Sayın Başbakanın deyimiyle
başkanlık sistemi mi olur bilemem. Buradan AKP’lilere ve Sayın Başbakana bir
önerim var, “Samimice gelin, bu işin adını koyun, yeni siyasal rejimin adını
Anayasa’da koyarak bu işlemi bitirin.” diyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sekiz yıllık süreçte zaman zaman AKP’ye
-kendi adıma söylüyorum- haksızlık ettiğimi düşündüm. “AKP, cumhuriyeti
değiştirerek yerine ılımlı İslam devleti, ılımlı İslam cumhuriyeti kuracak.”
iddiaları vardı. Bu, benim açımdan, benim gibi düşünenler
açısından belki demokrasimizin kazanımlarını kaybetmek adına bir talihsizlik
olabilirdi ama toplumun büyük bir kesimi, özellikle mütedeyyin yurttaşlarımız,
“Ya, eğer bu iş demokrasiyle, hukukla olmuyorsa, İslam kurallarıyla, İslam
ahlakıyla çözülebilecekse bırak öyle çözülsün.” diyen yurttaşlarımız vardı,
“İşsiz olan çocuğuma eğer iş bulabileceksem, kendisi açken komşusu tok
yatmayacaksa, beytülmale el uzatan iktidarlar, başbakanlar olmayacaksa varsın
rejimin adı ‘demokrasi’ değil ‘ılımlı İslam’ olsun.” diyen yurttaşlarımız
vardı. Ancak ne yazık ki geldiğimiz bu noktada gördük ki ne AKP’nin ne
Tayyip Bey’in böyle bir derdi de yok. AKP’nin ve Tayyip
Bey’in yapmak istediği şey başka.
Tayyip Bey
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda belediye duvarlarına yazdırırken
sözü, “Rüşvet alan da veren de melundur.” diyen Tayyip Bey gitti, tam tersine
başbakanların, bakanların çocuklarının bir gecede zengin olduğu bir başka
siyasal anlayış geldi. O nedenle, değerli arkadaşlarım, adını doğru koymak
gerekiyorsa bence sekiz yıllık AKP İktidarı laik, demokratik cumhuriyetin
kurumlarını tasfiye etmek adına…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süreniz
doldu Sayın Özdemir.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, herkese iki dakika ek süre verdiniz.
BAŞKAN – Size de
bir dakika süre veriyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Bir dakika süre rica ediyorum.
BAŞKAN – Efendim,
on dakika konuşmalar için iki, beş dakika için bir dakika süre veriyorum.
Böylece adil davranmaya çalışıyorum.
Buyurun.
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Devamla) – Peki, Sayın Başkanım, o zaman bu yapılanları zaten hepimiz
biliyoruz.
Ben kısaca bir
şey arz etmek istiyorum: Sayın Başbakan, şiir okumayı çok seviyor. Yine
geçenlerde Ahmet Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” şiirini okuyarak
“Demokrasimiz üzerindeki prangayı kaldıracağız.” dedi. Nazım’ın “Güzel günler
göreceğiz çocuklar, güneşli günler göreceğiz.” şiirini okudu, güzel günler
göreceğimizi söyledi. Ben ve toplumun büyük kesimi, artık siz bu zihniyetle, bu
kafayla gittiğiniz sürece güzel günler görme şansımızın olmadığını biliyoruz.
Şimdi, şiiri çok
seven Sayın Başbakana Nazım’ın bir başka şiiriyle seslenmek istiyorum:
“Hürriyet Kavgası
Yine kitapları,
türküleri, bayraklarıyla geldiler,
Dalga dalga aydınlık oldular,
Yürüdüler karanlığın
üstüne.
Meydanları zaptettiler yine.
Daha gün o gün
değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin,
duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları
sıklaştırın çocuklar,
Bu kavga faşizme
karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.” (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
ilave süreniz de doldu. İlave süreniz de doldu Sayın Özdemir.
Teşekkür ederiz
efendim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, buyurun. (CHP sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlarım, bir saniye.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, konuşmacı hitabı sırasında AK PARTİ Grubunun ve
milletvekillerinin hiç hak etmediği iftiralarda bulunmuştur. Tarafımızca kabul
edilmeyen, onaylanmayan, açıklanmayan görüşler de…
BAŞKAN – Hangi
ifadesi nedeniyle?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Efendim, AK PARTİ İktidarının ve Grubunun demokratik ve laik
cumhuriyet açısından bir tehdit oluşturduğunu ifade etmiştir. Düzeltmek üzere
söz talep ediyorum.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Mahkeme kararı var!
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Anayasa Mahkemesi kararı var!
BAŞKAN – Tabii,
buyurun. O tür bir cümlesini burada ben de takip ettim.
Ama yeni bir
sataşmaya meydan vermemek üzere üç dakikalık süre veriyorum Sayın Kılıç.
Buyurun efendim.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Anayasa görüşmeleri
devam ederken, doğrusu, böyle bir konu üzerinde düzeltme amaçlı olarak söz
hakkımızı kullanma ihtiyacını hiç hissetmemiş olmayı tercih ederdik (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri, lütfen…
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Ama maalesef, birileri var ki bu çatı altında, AK PARTİ İktidarı
demokrasiye sahip çıktıkça, AK PARTİ İktidarı laik cumhuriyete sahip çıktıkça…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Cumhuriyeti tasfiye ediyorsunuz tasfiye, tasfiye etmeye
çalışıyorsunuz.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - …AK PARTİ İktidarı demokratik cumhuriyetin olmazsa olmaz
niteliklerine sahip çıktıkça rahatsız olan, başı ağrıyan, karnı ağrıyan bir
zümre var bu çatı altında. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu
zihniyeti kınıyorum ve ayıplıyorum. Bu yaklaşım doğru bir yaklaşım değil.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Cumhuriyetin temel ilkelerinden bir şey kalmadı!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, biz her defasında, başta CHP’li
milletvekili arkadaşlarımız olmak üzere kendilerine şunu hatırlatıyoruz:
Demokrasi ve laikliği marjinal bir zümreye mal etmek
onları güçlendirmez, cumhuriyetin temel niteliklerini marjinal bir kitleye mal
etmek bu cumhuriyetin temel niteliklerine kuvvet kazandırmaz. (CHP sıralarından
gürültüler)
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Marjinal sizsiniz!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Ne zaman ki bu ülkenin iktidar partisiyle birlikte muhalefet
partileri ve ne zaman ki bu ülke insanlarının tamamı laik cumhuriyeti
demokratik meşruiyeti içselleştirir ve birlikte bu değerleri sahiplenirse bu
değerler o zaman bu milletin tamamına ait değerler olarak güç kazanacaktır.
(CHP sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Anayasa’da tarif edilen devletin bütün niteliklerini yok
ettiniz, bütün niteliklerini!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Laik cumhuriyeti babanızın evinden getirmediniz. Demokrasi kimsenin
babasının tapulu malı değil.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) - Sosyal devleti kaldırdınız, hukuk devletini kaldırdınız, iane
devleti kurdunuz.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Bu ülkenin insanları laik demokrasiye, cumhuriyetin temel
niteliklerine inanmış durumdadır.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Daha dürüst olun, cumhuriyet ilkesini de kaldırın!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Elbette ki AK PARTİ Grubu ve milletvekilleri bu değerlere sahip
çıktıkça sizler elinizdeki siyasi istismar sermayenizi kaybettiğiniz için
rahatsızlık duyuyorsunuz. Elbette ki bizler bu değerlere sahip çıktıkça sizin
için siyasetin alanı daralıyor çünkü kendinizi bir sebep-sonuç içerisinde bu
değerlerin sahibi, maliki, banisi zannediyorsunuz ama öyle değil. (CHP
sıralarından “Öyle, öyle.” sesleri)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Siz de olun, siz de!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Sekiz senedir iktidardayız. Sekiz senedir uygulamalarımız,
icraatımız ortada. Demokratik cumhuriyet, hukuk devleti prensibi bütün
değerleriyle, bütün kavramlarıyla, burada bulunan milletvekili arkadaşlarım, AK
PARTİ Grubu, AK PARTİ Hükûmeti ve tam dört seçimdir
AK PARTİ’yi desteğiyle ayakta tutan milletimiz
tarafından bu değerler sahiplenilmiştir, içselleştirilmiştir. (CHP sıralarından
gürültüler)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Kürt açılımıyla mı yapıyorsun, Alevi açılımıyla mı
yapıyorsun, Habur’daki görüntüyle mi yapıyorsun?
Hangi anlayışınla, hangi icraatınla yapıyorsun?
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Az önceki cümleler maalesef tutanakların üzerine kara bir leke
olarak düşmüştür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Az önceki cümleleriniz
tutanaklara kara bir leke olarak düşmüştür. AK PARTİ’nin
ak anlayışıyla o kara lekeyi aydınlığa kavuşturduk. (CHP sıralarından
gürültüler)
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkanım…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – İcraatınızla sahip çıkın icraatınızla. Habur’daki
yaptığınız rezillikle mi bu millete sahip çıkacaksınız?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Senin niyetin başka.
BAŞKAN - Lütfen…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Benim niyetim ortada.
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, lütfen birbirimize daha saygılı olmaya özen gösterelim. Bu
Parlamentoda… (CHP sıralarından gürültüler)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim, daha saygılı olmaya özen gösterelim.
BAŞKAN - Bir
saniye… Bunu herhangi bir arkadaşımızı, herhangi bir grubumuzu kastederek
söylemiyorum, genel olarak söylüyorum.
SUAT BİNİCİ
(Samsun) – Tarafsız ol, tarafsız.
BAŞKAN - Kuşkusuz
ki düşüncelerimizi açıklarken, meramımızı anlatırken uygun cümleler seçeceksiniz
ama bunlar kırıcı olmamalı, tahrik edici olmamalıdır.
SUAT BİNİCİ
(Samsun) – Sen de tarafsız olmaya bak.
BAŞKAN - Bunu,
söz alan tüm arkadaşlarım için söylüyorum, belki de önce kendim için
söylüyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, hangi gerekçeyle…
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, şimdi, tabii, önergeyi oylamadım, izin
verirseniz onu oylayalım, sonra sizi dinleyeyim, olur mu?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Peki efendim. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Ama
oylama asıldır, onun için diyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı ve Sayın Özdemir’in de biraz önce kürsüde
gerekçesini izah ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Hatibe hangi gerekçeyle söz hakkı
verdiniz? Ben, doğrusu merak ediyorum.
BAŞKAN – Efendim,
ben buradan hatiplerin konuşmalarını takip ediyorum. Siz genellikle
birbirinizle konuşuyorsunuz, tabii, sizin şahsınızı kastetmiyorum ama
konuşmasına girerken Sayın Kılıç’ın demin ifade ettiği o cümleyi kullanarak
başladı, benim de çok dikkatimi çekti.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hangi cümle efendim?
BAŞKAN – Şimdi
zabıtları getirebilirim. (CHP sıralarından gürültüler)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, dinlediğinizi söylediniz Sayın Başkan.
BİLGİN PARÇARIZ
(Edirne) – Zabıt mı istenir Sayın Başkan!
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Nasıl kanaat oluştu o zaman?
BAŞKAN – Efendim, izin verir misiniz.
Sayın Kılıç da
onu tespit etmiş ki söz istedi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, Sayın Kılıç’ın…
BAŞKAN - O bir
sataşmaydı. Sataşma nedeniyle söz verdim, o da çıktı cevap verdi. Siz ne
diyorsunuz şimdi? Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Özdemir’in söylediği cümle bir sataşma cümlesi
değildi. Hatip’in orada söylediği, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda
yaptığı bir açıklamaydı. Eğer siz bunu sataşma olarak kabul ediyorsanız doğru
değil bu. Yani, mahkeme kararını sataşma olarak…
BAŞKAN – Ben öyle
değerlendirdim efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Olmaz efendim.
BAŞKAN – Ben öyle
değerlendirdim Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Öyle değerlendirdiniz…
BAŞKAN – Ben öyle
değerlendirdim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tamam. Bunu niye söylemiyorsunuz?
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Niye yanlış değerlendiriyorsunuz o zaman Sayın Başkan? Ben
Anayasa Mahkemesinin kararından bahsediyorum.
BAŞKAN – Son
önergelere geliyoruz. Söyleyeceğiniz bir şey var mı efendim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Var efendim. İzin verirseniz kürsüden söyleyeceğim.
BAŞKAN – Siz
hangi sebeple istiyorsunuz efendim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Mahkeme…
BAŞKAN – Siz
nereye dayanarak, hangi cümlesinin sataşma olduğunu ileri sürerek…(CHP
sıralarından gürültüler)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tutumunuz hakkında efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanın tutumuyla ne alakası var? (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bir saniye…
Sayın
milletvekili arkadaşlarım, niye, lütfen, yerlerinizden konuşuyorsunuz hiddetli hiddetli, elinizi sallayarak? Bir milletvekiline yakışıyor
mu? Bakın, televizyonları başında vatandaşlarımız bizi izliyor.
Davranışlarımızla, sözlerimizle vatandaşlarımıza örnek olmak mecburiyetindeyiz.
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Kılıç’ın hangi cümlesi sataşma anlamında
değerlendi, onu cümle… (CHP sıralarından gürültüler)
SUAT BİNİCİ
(Samsun) – Tarafsız ol, tarafsız!
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – “Marjinal” dedi, daha ne desin? Marjinal kendisi!
BAŞKAN – Efendim,
ben Sayın Kılıçdaroğlu’na söz verdim, size ne oluyor!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Marjinal” ifadesini kullandı efendim, “marjinal” diyor. Kim marjinal
efendim?
BAŞKAN – Peki,
buyurun gelin, üç dakika da size veriyorum, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyecek
şekilde.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Meclisin zamanını üç dakika boşu boşuna harcadınız.
VIII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in
konuşmasında Anayasa Mahkemesi kararını okumasının AK PARTİ Grubuna sataşma
olarak değerlendirilemeyeceğine, Oturum Başkanının bu değerlendirmeyle söz
vermesinin İç Tüzük’e uygun olmadığına ilişkin açıklaması
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, şunu bir sefer kabul etmemiz gerekiyor:
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımız konuşurken…
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım, lütfen… Sayın Kılıçdaroğlu’na söz
verdim, lütfen sükûnetle dinleyelim.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, önce tutumunuz hakkında.
Anayasa
Mahkemesinin vermiş olduğu bir kararı burada dile getirdi diye bir arkadaşımız,
“İktidar grubuna sataşma vardır.” diye söz verirseniz sizin de o mahkeme
kararını tanımadığınız anlamına gelir. Bunu burada, kürsüde açıkça ifade
ettiniz. Biz bunu bir sefer doğru kabul etmiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, bu
açıdan sizi… Eğer bu çatının altında hukuk devleti varsa, hukuk varsa, hukukun
gereğini birileri yapması gerekiyorsa onu önce sizin tesis etmeniz gerekiyor.
Anayasa
Mahkemesinin kararını elbette tartışabiliriz ama Anayasa Mahkemesi kararını bir
sataşma unsuru olarak asla ve asla kabul etmiyoruz ve bu konuda sizin
yapacağınız…
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmayın, Başkan
dinlemiyor. Başkan dinlemiyor ki!
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Mehmet Ali Şahin, dinle!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bir başka önemli nokta Sayın Başkan: “Siz aranızda
konuşurken ben hatibi dinliyorum.” diyordunuz. Ben size sataşmanın hangi cümle
olduğunu sorduğumda, “Tutanakları getireceğim.” dediniz. Madem dinliyordunuz
tutanağa niye ihtiyacınız var? Ama biz burada dinliyorduk. Siz konuştuğumuzu
zannediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, ben hem tespit ettim, ispat için de
“Tutanakları getirtebilirim.” dedim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – O zaman o cümleyi hâlâ şimdi söyleyin efendim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Söyleyemez.
BAŞKAN –
Söyleyeyim mi efendim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Söyleyemezsiniz efendim. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Böyle bir şey olur mu? Ayıp ya!
BAŞKAN – Bir
dakika… Söyleyeyim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet… (AK PARTİ sıralarından “İnanmıyor musun?” sesi,
gürültüler) O nedenle söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Özdemir konuşmasına başlarken, sekiz
yıldır iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisinin laik rejimi yıkmak için
gelmiş bir parti olduğunu söyledi. (CHP sıralarından “Doğru, doğru!” sesleri,
gürültüler)
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Mahkeme kararı var.
BAŞKAN – Bir
milletvekili arkadaşımıza bu yakışmazdı.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) – Peki Sayın Başkan…
BAŞKAN – O
nedenle bunu tespit eden ve bunu gerekçe gösteren Sayın Kılıç’a söz verdim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Güzel…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Mahkeme kararı var. Ne cumhuriyet kaldı, ne demokrasi kaldı, ne
hukuk devleti kaldı. Yalan mı söylüyoruz? (AK PARTİ sıralarından “Yalan!”
sesleri, gürültüler)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bu karar kime ait Sayın Başkan? Bu karar Anayasa
Mahkemesinin 11 üyesinin 10 üyeyle verdiği bir karar, değil mi?
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) – Aynen yapıyorsunuz. Ortada hukuk devleti bırakmadınız, ortada sosyal
devlet bırakmadınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) “Laikliği tartışalım.”
diyen Başbakan Yardımcısı orada oturuyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım, lütfen…
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ülkenin başına bela oldunuz, bela! Ülkenin başına bela
oldunuz! İnşallah en kısa zamanda Türkiye bu beladan kurtulacak.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Kılıç’a da şunu hatırlatmak isterim: Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 2’nci maddesinin her siyasal parti tarafından
savunulmasından biz ancak memnuniyet duyarız. Sayın Kılıç’ın da bunu içtenlikle
savunmasını dileriz, Adalet ve Kalkınma Partisinin de bunu içtenlikle savunmasını
dileriz.
Anayasa Mahkemesi
kararının herkese ders olması gerektiğinin de açıkça, özenle altını çizmemiz
gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki
Sayın Kılıçdaroğlu, çok teşekkür ederim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi
diğer önergeyi okutacağım ancak değerli arkadaşlarım, dört önerge aynı
mahiyette. O nedenle önergeleri birlikte işleme almak durumundayım ve istemleri
hâlinde de önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
İlk önergeyi ve
diğer önergelerin imza sahiplerini şimdi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 23 üncü maddesinin 5 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
“Vatandaşın
seyahat hürriyeti, ancak suç soruşturması ve kovuşturması sebebiyle hâkim
kararına bağlı olarak sınırlandırılabilir.”
|
Abdullah
Çalışkan |
Ali Öztürk |
İkram Dinçer |
|
Kırşehir |
Konya |
Van |
ENGİN ALTAY (Sinop)
– Sayın Başkan, aynı mahiyette olsalar bile, hepsini dinlememiz lazım bizim,
bir kelimesi değişik olabilir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Efendim,
İç Tüzük kuralları içerisinde işlem yapıyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Evet, doğru söylüyorum Sayın Başkan, diğerlerini de bilmemiz lâzım.
Mahiyeti aynı olabilir!
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN -
Birleştirerek görüşmekte olduğum önergelere Komisyon katılmıyor.
Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılmıyor.
Peki, konuşacak
mısınız efendim?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe…
BAŞKAN -
Gerekçeleri okutuyorum…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, Sayın Başkan! Önergelerin hepsini dinlemek istiyorum,
bu benim hakkım! Hepsini okutacaksınız!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Dağıtıldı, grubunda var.
BAŞKAN - Sayın
Engin, lütfen…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Aynı mahiyette deyip geçiyorsunuz. Böyle şey olmaz!
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Taraflı davranma!
BAŞKAN - Burada
yapılan işlem tamamen İç Tüzük’e uygundur, uygulamalarımıza uygundur.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Tamamen aykırı. Böyle şey olur mu!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, siz oylamaya geçin.
BAŞKAN - Lütfen,
bakın, böyle celalli şekilde elinizi kolunuzu sallayarak Başkanlık Divanına bu
şekilde davranışınız hiçbir zaman uygun değil. Özellikle, size, bir eğitimci
olarak size, öğrencilerimize iyi örnek olması gereken size hiç yakışmıyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Size hiç yakışmıyor!
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Bu ortamı yaratan sizsiniz! Güven vermiyorsunuz, taraflı
davranıyorsunuz!
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Tamam, şimdi, bu hâlde bana söz vermeniz lazım.
BAŞKAN – Lütfen
oturun… Lütfen oturun, size söz vermedim. Size söz vermedim, oturun. Bakın…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Şu tavrımla bana söz vermeniz lazım. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen,
oturun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Size, sizin hukukçuluğunuza yazıklar olsun!
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sana yazıklar olsun!
BAŞKAN – Lütfen
oturun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Benim eğitimciliğimi dilinize alıyorsunuz, sizin hukukçuluğunuz…
BAŞKAN – Bakın,
hakaret ediyorsunuz.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Ben şu hareketi yaptığım zaman…
BAŞKAN – Hakaret
ediyorsunuz, oturun lütfen. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Ben şu hareketi yaptığım zaman bana söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN – Lütfen
oturun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, oylamaya geçtik.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Ben bu hareketi yaptığım zaman “Ne diyorsun?” diye sormak zorundasın.
BAŞKAN – Söz
verip vermeme takdiri bana aittir. Şu anda önergelerle ilgili işlem yapıyoruz,
lütfen oturun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçeyi okutun da Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Lütfen
oturun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, oylamadan önce…
BAŞKAN – Şimdi,
bir saniye…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, şu hareketi yapan milletvekiline “Ne diyorsun?” diye
sormak zorundasın. (AK PARTİ sıralarından “Sordu.” sesleri)
BAŞKAN – Dinledim
ben sizi.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Hayır…
BAŞKAN – Dinledim
“Önergelerin hepsini okutun.” dediniz. Ben de “İç Tüzük’e uygun değil.” dedim.
Lütfen oturun. Talebinizi aldım, uygun değil, uygun görmedim.
Buyurun, oturun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Başka bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Sayın…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Şu
harekete söz vermek zorundasın, bu harekete…
BAŞKAN – Bakın,
hiç uygulamak istemiyorum, hiçbir milletvekili arkadaşımı bu disiplin
hükümleriyle karşı karşıya getirmek istemem.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Bir milletvekili ayağa kalkıp elini kaldırdığı zaman Başkan
milletvekiline meramını sorar.
BAŞKAN – Sordum
ve cevabını verdim. Lütfen oturun.
ÖMER İNAN
(Mersin) – Atın dışarı.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Bunu bilmiyorsanız sizin hukukçuluğunuza yazıklar olsun! ( AK PARTİ
sıralarından “Aa” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN –
Hakkınızda disiplin hükümlerini uygulayacağım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Ne münasebet? Ayağa kalkıp söz istedim, değil mi? Öyle şey olur mu?
BAŞKAN – Şimdi,
değerli arkadaşlarım, ilk defa…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, işinizi öğrenin.
BAŞKAN – Ya özür
dilersiniz yahut disiplin hükümlerini uygulayacağım.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan…. Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen grubunuzdaki milletvekillerine sahip
çıkın.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Böyle şey olmaz. Bir milletvekili ayağa kalkıp…
BAŞKAN – İç
Tüzük’ün 161’inci maddesini okuyorum, disiplinle ilgili: “Görüşmeler sırasında
Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına, Başkanlık
görevini yerine getiren Başkanvekiline hakarette bulunmak…” (CHP sıralarından
“Hakaret yok.” sesleri,gürültüler)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Hakaret yok.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) – Hakaret etmedi.
BAŞKAN -
…Meclisten geçici çıkarma cezasını gerektirir.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) – Hakaret etmedi size.
BAŞKAN – Hiçbir
arkadaşım hakkında bunu uygulamak istemiyorum.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) – Siz de ona hakaret ettiniz, öğretmenliğine laf ettiniz.
BAŞKAN – Lütfen
oturunuz, sadece hatırlatıyorum şimdi.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Siz benim eğitimciliğimi oradan yakıştırmıyorsunuz da…
BAŞKAN – Oturun…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Ne münasebet! Ne münasebet!
BAŞKAN – Gayet tabii. Meclis Başkanınız
olarak bir milletvekili arkadaşıma…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, ben söz talep etmişim.
BAŞKAN – …örnek
davranışlar içerisinde bulunduğunu hatırlatmak benim görevimdir.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yanlış bir uygulama yaptığınızı söylüyorum size.
BAŞKAN – Lütfen
oturun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, ben buradan bir şey söylemek istiyorum, beni dinlemek
zorundasınız.
BAŞKAN – Lütfen
oturun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Beni dinlemek zorundasınız.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen milletvekilinize sahip olun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Ne demek! O nasıl laf ya! O nasıl laf!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Oturun
yerinize.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Oturmuyorum, beni dinlemek zorundasınız. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Size
önce…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, buna müsaade etmeyin.
BAŞKAN – Sayın
Altay…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Altay…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, oradan siz benim eğitimciliğimi sorgulayamazsınız. Ben
sizin hukukçuluğunuzu sorgulayınca nasıl rahatsız oluyorsunuz…
BAŞKAN – Ben
sizin eğitim yönünüzü takdir ederek söyledim…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Eyvallah!
BAŞKAN –
…“Eğitimcisiniz” dedim, “Eğitimci olan, herkese örnek olur.” dedim.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Bana söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN – Bu size
hakaret değil, size iltifat etmektir. Niye farklı anlıyorsunuz?
Gerekçeleri
okutuyorum:
Gerekçe:
Seyahat hürriyeti,
yurt dışına çıkma hürriyeti de dâhil olmak üzere daha geniş kapsamlı olduğundan
ifade tercih edilmiştir.
BAŞKAN – Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Meclis Başkanlığımıza yazılı bir başvuru var.
TBMM Başkanlığına
497 sıra sayılı
teklifin 3. maddesinde Sn. Abdullah Çalışkan’ın verdiği önergenin oylamasının
açık yapılmasını arz ederiz.
|
Behiç Çelik |
Osman Durmuş |
S. Nevzat
Korkmaz |
|
Mersin |
Kırıkkale |
Isparta |
|
Kemalettin Nalcı |
Reşat Doğru |
Prof. Dr. Tunca
Toskay |
|
Tekirdağ |
Tokat |
Antalya |
|
Rıdvan Yalçın |
Cemaleddin Uslu |
Ahmet Kenan Tanrıkulu |
|
Ordu |
Edirne |
İzmir |
|
Osman Çakır |
Hüseyin Yıldız |
Recep Taner |
|
Samsun |
Antalya |
Aydın |
|
Alim Işık |
Hakan Coşkun |
Ahmet Duran
Bulut |
|
Kütahya |
Osmaniye |
Balıkesir |
|
Mustafa Enöz |
İzzettin Yılmaz |
Süleyman Latif Yunusoğlu |
|
Manisa |
Hatay |
Trabzon |
|
Muharrem Varlı |
Beytullah Asil |
|
|
Adana |
Eskişehir |
|
BAŞKAN – Açık
oylama istemi, Anayasa, kanunlar ve İç Tüzük gereğince işaret oyuna yahut gizli
oya başvurulması zorunlu olmayan hâllerde açık oylama yapılması, en az 15
milletvekilinin yazılı istemine bağlıdır.
Ayrıca, 87’nci
maddede -fıkrasını sonra tespit ederiz- “…önergeler işaret oyuyla ayrı ayrı oylanır.” deniyor. O nedenle, önergelerin söylediğiniz
gibi açık oylama şeklinde oylanması 87’nci maddenin bu açık hükmü karşısında
mümkün değildir.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, müracaatımızın gerekçesini
açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Tabii,
buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Evet, önergelerin işaret oyuyla oylanması İç Tüzük’ün 87’nci
maddesinde geçmektedir ama yine aynı şekilde, 15 milletvekilinin talebiyle açık
oylama yapılabileceği de yine İç Tüzük’ün amir hükmüdür. Ayrıca, İç Tüzük’ün
142’nci maddesinin son cümlelerinde “Anayasanın değiştirilmesine dair kanun
tekliflerinin her bir maddesiyle tümü ve bu İçtüzüğün emredici hükümleriyle
belirtilen diğer hususların oylanması açık oylamayla yapılır.” deniliyor. Tümü
ve maddelerinin açık oylamayla yapılması İç Tüzük gereği olan bir konuda
önergenin de açık oylaması yine İç Tüzük’ün amir hükmü gereği, 15 milletvekilinin
talebiyle mümkündür. Buna dayanarak açık oylama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, görüşmekte olduğumuz herhangi bir kanun tasarısının veya teklifinin
maddelerinin, 87’nci maddeye rağmen, açık oylama şeklinde yapılması mümkün
değil. Sizin bu izahınız, 87’nci maddenin o fıkrasını ortadan kaldırmıyor. O
nedenle, bu müracaatınızı işleme alamayacağım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklara geçsin ama bizim isteğimiz İç Tüzük’e
uygundur.
BAŞKAN – Şimdi,
birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Ne olduğunu bilmiyoruz bile diğerlerinin.
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Katılmış mıydı Sayın Komisyon ve Hükûmet?
BAŞKAN – Evet,
sormuştum efendim.
3’üncü madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin
oylaması gizli oylama şeklinde yapılacaktır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, ara vermeyecek misiniz?
BAŞKAN - Gizli
oylamanın ne şekilde…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
Söyledim, işleme almayacağım dedim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ara vermeyecek misiniz?
BAŞKAN – Gizli
oylamanın ne şekilde…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, ara vermeyecek misiniz?
BAŞKAN - Oylamayı
yapacağız, oylamadan sonra dedim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ne zaman?
BAŞKAN – Gizli
oylamanın ne şekilde yapılacağını şimdi arz ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, lütfen, kimse yerinden kalkmasın. İsmi okunmayan hiçbir arkadaşım
da oy kullanma mahalline gelmesin.
Komisyon ve hükûmet sıralarında yer alan
kâtip üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye Adana’dan başlayarak İstanbul’a
kadar (İstanbul dâhil), hükûmet sırasındaki Kâtip Üye
ise İzmir’den başlayarak Zonguldak’a kadar (Zonguldak dâhil) adı okunan
milletvekiline, biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak
pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekili ad defterinde
işaretlenecektir. Milletvekilleri,
Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde
oylarını kullanmayacaklardır.
Tekrar
uyarıyorum: Dışarıda oy kullanan arkadaşlarımız var. Mutlaka kabine girerek oy
kullanacaksınız.
Vekâleten oy
kullanacak bakanlar da yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu
bölümde oylarını kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere,
bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu
ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak
sayın üye, kâtip üyelerden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını
ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak
kullanacağı pulu burada zarfın içine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna
atacaktır.
Bilahare oy verme
yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı
kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı
okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
İsmi okunmayan
hiçbir milletvekili arkadaşım lütfen sıraya girmesin.
Şimdi, gizli
oylamaya Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
Hakkı Suha Okay…
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım, kabine aynı anda 2 milletvekili arkadaşımızın girdiğine dair
Başkanlığımıza bir şikâyet geldi. Lütfen… Kabinde oy kullanacak arkadaşımız tek
başına orada oyunu kullanacaktır. 2 kişinin aynı anda girmesi usule uygun
değildir. Böyle bir şey olacağını da pek zannetmiyorum ama uyarı açısından
bunları söyleme ihtiyacını duydum.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN – Oyunu
kullanmayan sayın milletvekilimiz kaldı mı efendim?
Oy kullanma
işlemi bitmiştir. Oy kutularını lütfen yerlerinden alalım ve tasnif işlemine
başlayalım.
(Oyların ayrımı
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin gizli oylama sonucu:
“Oy Sayısı : 408
Kabul : 337
Ret : 71
Çekimser : -
Boş : -
Geçersiz : -
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Yusuf Coşkun |
Yaşar Tüzün |
|
Bingöl |
Bilecik” |
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, birleşime 22.15’te başlamak üzere ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.18
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
4’üncü maddeyi
okutuyorum efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bir hukukçu bakan yok mu hükûmet
sırasında oturacak?
BAŞKAN – Var
efendim, var.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir hukukçu otursaydı bari.
BAŞKAN – Bakan
var efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakan var ama hukukçu olsaydı.
BAŞKAN – Size de
bakan beğendiremiyoruz Sayın Genç.
Maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 41 inci maddesinin kenar başlığı “I. Ailenin korunması
ve çocuk hakları” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
“Her çocuk,
korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve
babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü
istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 4’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini aktarmak üzere İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman söz
istemişlerdir.
Sayın Arıtman,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır efendim.
CHP GRUBU ADINA
CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve
grubum adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bu madde, amacı
itibarıyla, vatandaşa yutturulmak istenen zehirli hapın üzerindeki şekerlerden
biridir, yani şeker maddesidir, kandırmaca, yutturmaca maddesidir. Sekiz yıllık
iktidarları boyunca çocukları hiç düşünmemiş olanların kendi çıkarları için
çocukları kullandığı bir maddedir, yani iktidarın çocuk istismarıdır. Halka
tuzak kurmak için hazırlanmış bir kamuflajdır. Ayıplı
bir maddedir.
İki büyük ayıbı
vardır:
Birincisi, gerçek
amaca ulaşabilmek için çocukların arkasına saklanmak, çocukları kullanmak,
halkı çocuklarla kandırmak ayıbıdır.
İkincisi, çocuk
hakları temel haklar arasındadır. Türkiye’yi temel hakları oylayan bir ülke
konumuna düşürmek ayıptır, haksızlıktır.
Temel hak ve
özgürlüklerin olası bir referandumla oya sunulması yanlıştır. Bugün çocuklara
istismar, özürlülere ayrımcılık referanduma sunulursa yarın birileri çıkar,
başka temel haklar oylama vesilesi olur ve olumsuz bir netice alınırsa ne
olacaktır?
Daha önce taş
atan çocukların arkasına Öcalan’ı sakladınız, şimdi de kendinizi saklıyorsunuz.
Bu anlayışın taş atan çocukların arkasına saklanan anlayıştan ne farkı vardır?
İktidarın tek
derdi var, o da demokratik hukuk devletini, yargı bağımsızlığını ortadan
kaldırmak. Parti devleti yapılanmasında son aşama olarak son kaleyi düşürmek,
yüksek yargıyı da parti devleti yargısı hâline getirmek. Partinizin kapatılma
olasılığını ortadan kaldırmak. Yüce Divanda yargılanmaktan
kaçmak. İktidardan uzaklaşmamak ve bu arada demokratik, laik hukuk
devleti rejimini de tarihe gömmek ve Hitlervari bir
rejimle AKP diktası kurmak. İşte amaç budur.
Anayasa
Değişikliği Teklifi’nde bu amaçlara ulaşmayı sağlayacak üç maddeyi referandumla
geçirebilmek için diğer maddeleri, bu arada çocuk haklarıyla ilgili bu maddeyi
de araç olarak kullanıyorsunuz. Halk oylamasında “evet”leri
çoğaltabilmek için bu tür düzenlemeler yapmak, bunlardan siyasi bir rant arayışına girmek ahlaki değildir. Torba imzalarla, hile
ve hülle yaparak, kadınların ve çocukların arkasına saklanarak amaçlara ulaşmak
ayıptır. Demokrasiyi araç olarak kullananlar, demokrasiyi ortadan kaldırmak
için çocukları da araç olarak kullanmaktan hiç çekinmemektedirler.
Amacınız,
derdiniz çocuklar olmadığı için ve ayrıca çok da aceleniz olduğundan, büyük bir
telaş içerisinde hazırladığınız Anayasa değişikliğinin ilk teklifinde bu 4’üncü
maddeyi öyle özensiz yazdınız ki, medyada alay konusu oldunuz. “Devlet, çocuk
istismarı, cinsellik ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler alır.”
şeklindeki düzenlemeniz, hem sivil toplumdan hem de hukukçulardan yoğun tepki
alıp basında da alay konusu olunca düzeltmek zorunda kaldınız. Aceleden,
yazdığınızı bile okumadan kanun teklifi veriyorsunuz. Çünkü,
bu madde ve çocuklar sizin için önemli değildir.
Bir kadın
akademisyen “Bırakın anayasa yapmayı, kira sözleşmesi bile yapamazlar.” demişti
doğrusu çok haklıymış. Sekiz yıldır iktidarda olmanıza rağmen, çocukların başta
cinsel istismarı olmak üzere pek çok konudaki ihmal ve istismarını önlemek
amacıyla verilen onlarca yasa teklifini görmezden geldiniz, gündeme bile
almadınız. Benim, çocukların cinsel istismarını önlemek için Ceza Yasası’nın
103’üncü maddesine verdiğim kanun teklifim, vatandaşlarımızdan 1 milyon 300 bin
destek oyu almasına rağmen, bunun belgelerini Sayın Adalet Bakanına ve
Başbakana sunmama ve şahsen ricacı olmama rağmen görmezden gelindi ama iktidar
Hüseyin Üzmezleri kurtarmak için elinden geleni yaptı.
Bakın, bir buçuk
yıl önce Adalet Bakanlığındaki bir çalışmada cinsel istismar suçlarında yaş
sınırının on dörde çekilip, mağdur yerine ailesinin şikâyetçi olma şartının
aranması şeklinde bir düzenleme yapıldı. “Bunu Meclise getirirseniz, dünyayı
başınıza yıkarız!” dedik de, engelleyebildik. Belediye başkanlarınız “Dokuz
yaşındaki kız çocukla evlenilebilir.” diye kitap bastırıp halka dağıttı. İşte,
çocuklara bakış açısı bu olan bir partinin şimdi çocukların cinsel istismarını
önlemeyi gerçekten istediğine inanıyor musunuz? “Eğer gerçekten çocukları
düşünüyorsanız, bu maddeleri, sizin derdiniz olan o üç maddeden ayrı olarak
görüşelim, yüksek oyla Meclisten geçirelim, referanduma gerek kalmasın.” dedik.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Sayın Genel Başkanımız seviyesinde defalarca
çağrıda bulunduk. Ne oldu? Çamura yattınız. Her türlü ahlaki, vicdani, insani
değer yargısını hiçe sayıp kendi amaçlarınıza ulaşmak için çocukları
kullanıyorsunuz; yazıktır, günahtır. Çocukların arkasına saklanıp onların
geleceklerini yok edeceksiniz, onları, demokrasinin ve hukukun olmadığı bir
ülkede yaşamaya mahkûm edeceksiniz. Bu Anayasa Değişikliği Teklifi’niz gerçekleşirse zaten ortada çocuk haklarını
koruyacak bir hukuk devleti de kalmayacaktır, çocuk hakları diye bir şey de kalmayacaktır,
çocuklarımız var olan haklarını bile yitireceklerdir ve onları kapkara bir
gelecek bekleyecektir, ancak biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, emellerinize
ulaşmak için çocukları bir yem gibi kullanıp halkı kandırmanıza izin
vermeyeceğiz, bütün planlarınızı halka anlatacağız.
Şimdi soruyoruz:
Çocukların cinsel istismarını, şiddete uğramasını engellemek için Anayasa
değişikliğine ihtiyaç var mıdır? Çocuk istismarını önleyecek yasal düzenlemeler
yapmak için mevcut Anayasa’mız bir engel teşkil ediyor mu? Cevap,
tabii ki hayır. Sekiz yıllık İktidarınızda, umurunuzda olmadığı için
yapmadığınız yasal değişiklikler ve almadığınız önlemler yüzünden on binlerce
çocuk mağdur oldu; hepsinin vebali üzerinizdedir.
Bugüne değin
ülkemizde çocuk haklarının anayasal dayanağı yok muydu? Tabii ki var. Başta
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere, taraf olduğumuz tüm
uluslararası sözleşmeler zaten Anayasa’nın 90’ıncı maddesiyle üst hukukumuz
durumundadır. Çocuk Koruma Kanunu gibi ulusal yasalarımız da var ama ne yazık
ki hepsi kâğıt üzerinde kalıyor. Çocuk ihmal ve istismarının, çocuğa yönelik
şiddetin en yüksek olduğu ülkelerden biriyiz. Devri İktidarınızda çocukların
her türlü istismara ve şiddete karşı korunamamasının nedeni Anayasa’nın 41’inci
madde başlığında “çocuk hakları” yazmaması mıydı? İnsanları güldürmeyin ve
kandırmayın.
Cinsel tacize
uğramış mağdur çocuğu, tecavüzcüsüyle aynı otobüse bindirip, Van’dan İstanbul’a
Adli Tıp’a gönderip, 20 kişinin huzurunda, ayrıca mahkemede, nasıl tecavüze uğradığını
en az 10 kez anlattırıp, tekrar tekrar
örselenmesinin, mağduriyetinin artmasının nedeni Anayasa’da bugün teklif edilen
değişikliklerin olmaması mıdır? Bunları engellemek için elinizi tutan mı vardı?
Şimdi, madde başlığına “çocuk hakları” yazmakla bunları engelleyebilecek
misiniz? Üstelik, teklif edilen değişiklik ile aslında
çocuk hakları kısıtlanmaktadır, maddi içeriği “çocuk hakları” ve “sosyal
eşitlik” kavramlarının içini boşaltır niteliktedir. Çocuk hakları, yeterli
korunma ve bakımdan yararlanma ile yüksek yararına aykırı olmadıkça ana ve
babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakları ile
sınırlandırılmış. Yeterli koruma ve bakımdan yararlanma yani çocuğun devlet
tarafından korunma hakkı, çocuğun dört temel hakkından sadece biridir. Çocuğun
yaşama, gelişme ve katılım hakları niçin bu madde metnine alınmamıştır? Çünkü
amaç çocuklar değildir; çocuklar, AKP anayasasında bir araç olarak
kullanılmaktadır. Korkunç bir çocuk sömürüsü ile karşı karşıyayız. Amaç çocuk
hakları ise yapılacak düzenlemeler bunu kısıtlamamalı, sınırlandırmamalı,
devletin temel prensibi her durumda çocuk haklarının bütününü korumak
olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, seçim ufukta gözüktü. Seçim meydanlarında, sekiz yıllık
İktidarınızda hakları gasbedilmiş, örselenmiş, ihmal
ve istismara uğramış, gece yatağa aç girmek zorunda bırakılmış milyonlarca
çocuğumuzun, onların masum gözyaşlarının hesabını seçim sandıklarında
soracağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Arıtman, süreniz doldu. Size de iki dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
CANAN ARITMAN
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu arada, bir şey
sormak istiyorum. Neden bu Anayasa Değişikliği Teklifi’ne “Devlet, vatandaşın
işsizlik ve yoksulluğunu da önlemekle yükümlüdür.” diye bir madde yazmadınız?
Halkın işsizliği, yoksulluğu, sizin yüksek yargıya hâkim ayarlamanız kadar
önemli değil midir? Belki sizin haberiniz yok ama vatandaş hâkim değil, geçim
derdindedir. Halkın önceliklerini gözetmeyenler, önünde sonunda sandıkta bunun
hesabını verir.
Dinlediğiniz için
teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Arıtman, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, gruplar adına ikinci konuşma Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Şenol Bal’a aittir.
Sayın Bal,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz
on dakika efendim.
MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan
Anayasa Değişikliği Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, daha önceki hatiplerimizin de ifade ettiği gibi, bazı konular
üzerinde durmak istiyorum. Anayasa, biliyorsunuz, tüm vatandaşların temel hak
ve hürriyetlerini teminat altına alır. Anayasa, milletin bir arada yaşama
arzusu ve toplumsal değerlerini korur. Anayasa, devletin yapısını, siyasi
rejimini, organlarının görevi ve yetkilerini belirler ve anayasa, kanunlar
hiyerarşisinin en üstünde bulunan, en temel hukuk normudur. Bu özelliklere
sahip olduğundan ve devleti kuran kurucu iradenin ürünü olduğundan, Anayasa’nın
değiştirilmesi de öyle, bugün önümüzde olan Anayasa değişiklik paketi gibi,
gelişigüzel bir usulle olamaz. Anayasa değişiklikleri, biliyorsunuz, bilimsel
yöntemlere de uygun olmalıdır. Anayasa değişiklikleri, demokratik bir ortamda
tartışılmalıdır. Yine, Anayasa değişiklikleri, milletin her kesiminin kabul
edebileceği bir uzlaşma sürecinden geçmelidir ve milletin iradesiyle toplumsal
bir sözleşme niteliği taşımalıdır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, 15 defa değişikliğe uğramış ve 86 maddesi
değiştirilmesine rağmen hâlen toplumsal bir mutabakat belgesi niteliğini
kazanamayan 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi gerektiğine inandığımızı her
defasında ifade ettik. 21’inci yüzyılda, her kesimin belirleyebileceği bir
anayasaya kavuşabilmenin yolu, bugün Meclise bir dayatmayla getirilen bu paket
olabilir mi saygıdeğer milletvekilleri? Milliyetçi Hareket Partisinin Genel
Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, uzlaşma kültürüne dayalı bir anayasa önerisini,
2007 yılında, seçimden hemen sonra dile getirdi. Konuyu hem siyasi partilerle
hem de aziz milletimizle sık sık paylaştı ve Anayasa
değişikliğinin şartlarını ve nasıl olması gerektiğini hiç bıkmadan anlattı.
Evet, saygıdeğer
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak dedik ki: “Türkiye Büyük
Millet Meclisinde grubu bulunan partilerin eşit sayıda temsil edildiği bir
Anayasa değişiklik uzlaşma komisyonu kurulmalıdır. Partiler kendi fikir ve
katkılarını bu çalışmalarda ortaya koymalıdır ve ortak bir metin arayışı içinde
çalışmalarında uzlaşma sağlamalıdır.” Ve yine dedik ki: “Bu komisyon
çalışmaları sonunda, üzerinde uzlaşılan hususlar belirlenmeli ve demokratik bir
sözleşmeye bağlanmalıdır ve bu sözleşmeyle, siyasi partilerin hangi konularda,
nasıl uzlaştığı kamuoyuyla paylaşılmalı ve her partinin duruşu ve Anayasa
konusundaki görüşü, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmalıdır.” Ve
dedik ki: “Yeni seçimlerden sonra oluşacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk
işi, Anayasa değişikliklerini gerçekleştirmek olmalıdır.”
Sayın
milletvekilleri, ancak böyle geniş katılımla sağlanacak mutabakat ile bir
asırdır devam eden Anayasa tartışmalarını sona erdirebiliriz ve ancak
böylelikle Türkiye’nin bütün imkân, kaynak ve kabiliyetlerini harekete
geçirebilecek azmi yeniden yakalayabiliriz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, devlet ile milleti kucaklaştıran, milletin değerleriyle
devletin değerlerini barıştıran, cumhuriyet ile demokrasiyi uzlaştıran bir
anayasayı öngörüyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, milletimizin birlik ve beraberlik içinde, birlikte
yaşama arzusunu güçlendiren, müşterek değerleri koruyan, toplumsal bir sözleşme
niteliğinde bir anayasa öngörüyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, cumhuriyetimizin temel nitelikleriyle, Anayasa’mızın
değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini tartışmasız kabul eden bir
anayasayı öngörüyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, bireyin temel hak ve hürriyetlerini evrensel insan
hakları standartları seviyesine yükselten bir anayasa öngörüyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, milletlin bölünmez bütünlüğünü, devletin üniter ve millî yapısını tartışmasız kabul eden bir anayasa
öngörüyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, devletin siyasi rejimini erkler
ayrılığına dayalı parlamenter demokratik düzen olarak benimseyen, yasama,
yürütme ve yargı erkleri arasında çatışma ve müdahale yaratmayan, uyumu gözeten
bir anayasa öngörüyoruz ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yine bu üç erk
arasında denge ve denetimin hukukun üstünlüğüne, hukukun üstünlüğünün ise yargı
bağımsızlığına bağlı olarak değerlendirildiği bir anayasayı öngörüyoruz.
Sayın
milletvekilleri, siz bunları istemiyor musunuz? Gerisi mutabakatla
halledilebilecek maddeler değil mi? Peki şimdi ortaya konan bu pakete bir
bakalım: Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan çoğunluğun gücüne dayanarak ve
AKP’nin ihtiyaç duyduğu şekilde hazırlanmış Anayasa değişikliği dayatılıyor,
Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerine dayatılıyor. Yani, seçim
sürecine girildiği böyle bir dönemde gerginlik, kutuplaşma ve gerilim ortamına
ihtiyaç var değil mi sayın milletvekilleri? 2007 seçimlerinde kullanılan taktik
şimdi, bu seçimler öncesinde de kullanılmak isteniyor? 2007 seçimlerinden
itibaren kurumlar içinde ve kurumlar arasında hiç durmadan yaratılan gerginlik
de boşa değil. Niyet hiç halis değil, yapılmak istenilen ortadadır. AKP, acele
ve telaş içinde, kendine göre bir anayasa ve siyasi yapı yaratmak peşindedir.
AKP’nin Anayasa değişikliğiyle, millete yutturulmaya çalışılan hapın üzerindeki
boyayı teşkil eden maddeler bir kenara konulursa, özünü teşkil eden zehirli
maddelerle Türk milleti teslim alınmaya çalışılmaktadır.
Herkes ve her
siyasi parti Türkiye’de yargı reformuna ihtiyaç olduğunu söylüyor ve istemiyor
mu sayın milletvekilleri? Ancak bu getirilen yasa teklifinin amacı, yargı
reformu yapmak değil, kendine tabi yargı yaratmaktır. Bu teklifle yargı
siyasallaştırılmıyor mu ve yargı bağımsızlığı ihlal edilmiyor mu? Bu değişiklik
teklifi yasama ve yürütme gücünün hukuk ile sınırlandırılması ilkesine dayalı
parlamenter demokratik sistemin özüne aykırı değil mi sayın milletvekilleri?
Bakınız, erkler
ayrılığına dayalı parlamenter rejimde cumhurbaşkanı sorumsuzdur ve bu sebeple
de yetkisiz olması gerekmiyor mu? İktidar partisi dâhil herkesin, her siyasi
partinin ittifak ettiği 1982 Anayasası’nın Cumhurbaşkanına aşırı yetki ve görev
verdiği söylenmiyor muydu, tenkit edilmiyor muydu? Bu teklifle Cumhurbaşkanının
yetkileri artırılmıyor mu sayın milletvekilleri?
Başbakan
başkanlık sistemini istediğini açıkladı, yani tek adam olma özlemini biliyoruz
Sayın Başbakanın. Bu anlayışa göre, Başbakanın kendisini hazırladığı o makam
için bir alt zemin bu teklifle karşımızda değil mi?
Anayasa
Mahkemesinin üye yapısının değiştirilmesi, üyelerin seçiminde Cumhurbaşkanının
daha etkili hâle getirilmesi, yasama organını dengeleyecek ve denetleyecek
Anayasa Mahkemesinin gücünü zayıflatmak istemesi ortada değil mi? Anayasa
Mahkemesinin gücünü zayıflatmakla, böylelikle kuvvetler ayrılığı parlamenter
sistemin özü bozulmak istenmektedir.
Bu, parlamenter
sistem anlayışına ters düşen bir durum değil midir Sayın İyimaya?
Ülkeyi parti devletine mi götürmek istiyorsunuz? Bu nasıl bir demokrasi
anlayışıdır? Çoğulcu demokrasi ilkelerini göz ardı ederek çoğunluk tahakkümünü
esas alacaksınız, sonra dönüp demokrasiden bahsedeceksiniz.
Anayasa
değişiklik tekliflerinde siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili maddeler, HSYK
üye seçimi, Anayasa Mahkemesinin yapısına ve üye seçimine ilişkin maddeleri
objektif bir şekilde incelendiğinde her ihtimalin ne kadar ince ince hesaplandığını, anayasa maddesi hâline
dönüştürüldüğünü görüyorsunuz. Bu teklifle düzeltmek, daha düzgün hâle getirmek
yerine, iktidarın bir intikam alma hissiyatını ve bugüne kadar ölçüsüzce
yaptıkları uygulamaların, davranışların hesabını vermekten kaçınmak istediğini
göreceksiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bal, süreniz sona erdi. Size de ilave süre veriyorum, lütfen konuşmanızı
tamamlayın efendim.
ŞENOL BAL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Yani at
pazarlığına alışık bir yapının milletin Anayasası’na da at pazarlığı
yaparcasına, kendileri için gereken maddeleri teklif ederken referandum
süreciyle kitlelerin “evet” oyunu almak için araya muhtelif kesimin hoşlanacağı
maddeleri serpiştirmiş olmaları, bir siyasi yozlaşmanın tezahürü değil mi sayın
milletvekilleri?
CEVDET ERDÖL
(Trabzon) – Çocuk haklarından hiç bahsetmediniz.
ŞENOL BAL (Devamla)
- O yüzden, görüşmekte olduğumuz bu teklifte, 4’üncü maddede olduğu gibi, doğru
mu yanlış mı tartışmasını yapmanın abesle iştigal olduğunu söylüyorum. Yargının
siyasallaştırılması ve kontrol altına alınmasıyla ilgili maddelerin arasına
serpiştirilen ve çocuk hakları gibi evrensel insan haklarının ve çocuk
haklarının böyle ikincil duruma düşürülmesini de burada şiddetle kınıyorum
sayın milletvekilleri. Bu yüzden, 41’inci maddede yapılan değişiklik üzerinde
görüş beyan etmedim.
Bir paket olarak,
Mecliste şartlar gerçekleşirse referandum olarak vatandaşlarımızın oyuna
sunulacak olan bu paket teklif insan haklarına da aykırıdır. Paket hâlinde
referanduma sunulan 1982 Anayasası’ndan bu Anayasa değişiklik paketinin ne
farkı var sayın milletvekilleri? Üstelik, o dönem de
olağanüstü şartların hüküm sürdüğü bir dönemken, bugün kendilerini “demokrasi
havarisi” olarak ilan edenlerin uygulaması ve vatandaşlarımızı iki cami
arasında bırakması gerçekten demokrasimiz adına utanç verici.
O yüzden, değerli
milletvekilleri, Anayasa Değişikliği Teklifi’nin tümüne, hazırlanma ve usulüne
ve esaslarına muhalifiz ve buna “Hayır.” diyoruz, sizleri de “Hayır.” demeye
davet ediyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bal, teşekkür ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisinin 4’üncü madde üzerindeki görüşlerini Şırnak Milletvekili
Sayın Sevahir Bayındır dile getirecekler.
Sayın Bayındır,
buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz
on dakikadır.
BDP GRUBU ADINA
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
değişikliği üzerine sunulan değişiklik teklifi üzerine partim adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz küçükken de
hep “Bugün 23 Nisan, neşe dolar insan.” derdik. O çocukluk düşümüzle hakikaten
neşeli olduğumuzu varsayıyorduk. Bugün 20 Nisan, cumhuriyetin kuruluşu yıl
dönümü. Belki kuruluş günü ve zamanı itibarıyla kısmen sevinçliydik. Ancak
1924’ten itibaren ne yazık ki bu sevinci paylaşamıyoruz, üzüntülüyüz. Hele 21’inci
yüzyılın şu ilk on yılında cezaevlerinde çocuklar mahkûmken, çocuklar ana
dilinde konuşamazken, çocuklar emeğiyle sömürülüyorken, çocuklar sokaklara terk
ediliyorken, çocuklar cinsel saldırılarla yüz yüzeyken ne yazık ki sevinç
dolmuyoruz; bu bir yanılsama, bir kandırmaca. Artık uyanmak gerekiyor. “Uyanın”
diyoruz artık. Biz neşeli değiliz, üzüntülüyüz. Çünkü biz bugün çocuk
haklarının bu pakette bir istismar konusu olarak pazarlanmasını doğru
bulmuyoruz, vicdani bulmuyoruz, hukuki bulmuyoruz, adil bulmuyoruz. Bu mudur
adaletiniz?
Çocuk haklarının
evrensel bir hak olarak korunması gerekir. Sözleşmeye imza atmışsınız.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamışız ama 17, 29 ve
30’uncu maddelere de çekince koyarak tabii, kerhen. Nedir o çekinceler? Yeri
geldiğinde Sayın Başbakan da dâhil “Kürtler bu ülkenin asli kurucularındadır.
Azınlık değil onlar, çoğunluktur.” diyor ama bu çoğunluk azınlık haklarından
dahi yararlanamıyor; ana diliyle konuşamıyor, ana diliyle okuyamıyor, ana
diliyle yazamıyor, ana diliyle siyaset yapamıyor, yani suçlu, yasaklı
pozisyondadır hâlâ. Dolayısıyla bugün siz bu Anayasa’nın 41’inci maddesine bir
kelime ilave ederek düzelttiğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü biz sizi
şuna davet ediyoruz: 2005’te Terörle Mücadele Yasası’nı çıkararak Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ihlal edip suç işlediniz, hâlâ bu suçu
işliyorsunuz. Ne yaptınız? “On beş yaşla on sekiz yaş çocuğu çocuk değil.”
dediniz. Bunu ne hakla, hangi akılla ve hangi vicdanla yaptınız, sorarız size.
Kürt oldukları için mi? Kürt çocuklarıysa çocuk değildir, onlar zulmün
pençesinde erken büyürler diye mi bunu yaptınız? Onlar, bu sistemin bütün
zorbalıklarına, haksızlıklarına ve hukuksuzluklarına tanıklar.
Ahmet Arif’in
dediği gibi “Tanıdılar ve erken büyüdüler” diye mi çocuk saymıyorsunuz? Bu
sebeple mi Terörle Mücadele Yasası’nı değiştirerek çocukları erişkin yaptınız,
erken büyüttünüz, ağır ceza mahkemelerinde yargıladınız? Dünyanın hiçbir
yerinde çocuklar ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaz. Çocuklar, Medeni Yasa’ya
göre, Medeni Kanun’a göre… Çocukları korumak üzere, çocukların kendini
gerçekleştirmesini sağlamak, eğitiminin tamamlanması, travmadan,
şiddetten uzak durması, kendini kişilik olarak, bilinç olarak geliştirmesini
korumakla yükümlü bir Hükûmet, bir sistem nasıl
oluyor da çocukları koruması gereken yerde çocuklara bu kadar zalimane
davranabiliyor, çocuk da olsa, kadın da olsa “vurun” diyebiliyor? Böyle bir şey
oluyor da siz nasıl samimi olabilirsiniz, nasıl inandırıcı olabilirsiniz ki?
Siz, Kenan Evren cunta yasasına dokunmadan önce kendinizin çıkardığı yasalara
dokunun. O inkâr eden, yok sayan, çocukları kendi yaşından daha büyük cezalara
çarptırmadan önce, önce o çocuklardan özür dileyin, önce o cezaevlerinin
kapılarını açın. O çocukların annelerinin yanında, babalarının yanında,
kardeşlerinin yanında, mahallesinde, arkadaşlarıyla kendi dilinde okumasını
sağlayın; kendi okulunda, çevresinde okumasını sağlayın.
Nedir suçumuz?
“Yeter” diyoruz artık, yıllardır “yeter” dedik artık. Kürtler bu coğrafyada
vardı, bölücü değiller, bin yıl önce bu topraklarını bölüştüler. “Bölücü”
diyenler, Kürtlere de, Anadolu’daki tüm halklara ihanet ediyorlar. Kürtler neyi
böldü? Evet, paylaştı; toprağını paylaştı, evini paylaştı, kültürünü paylaştı,
geleceğini paylaştı, inancını paylaştı. Suç değil mi Kürtlere “bölücüdür”
demek? Suç değil midir Kürdü yok saymak? Gelip bu
bağdakini kovmak suç değil mi, günah değil mi? Nereye kadar? Ne zamana kadar?
Neyin antrenmanını yapmaya çalışıyorsunuz?
O nedenle, biz, bu
maddenin bu şekilde, sadece bir Anayasa değişikliği sunuluyor gibi, çocukların
hakkını koruyoruz gibi çok hileli bir yaklaşımınızı hiç samimi bulmuyoruz çünkü
önce düzeltmeniz gereken şeyler var.
Yine, Meclisimiz,
kayıp çocuklar sebebiyle bir Meclis araştırma komisyonu oluşturdu. UNICEF’in Komisyonumuza verdiği bilgiler vardı. Dünyanın
Hindistan’dan sonra 2’nci büyük iç göçü yaşayan ülkesi Türkiye. Kim göç etti?
Kimler göç ettirildi? Büyük çoğunluğu Kürt coğrafyasından Kürtler ya ekonomik
ya da savaş koşullarından dolayı köyleri yakılarak zorunlu göçe tabi tutuldu ve
peki, bu göçün maliyeti nedir? Bir, zaten kimliği, toprağı, hakları elinden
alınmış bir topluluk yeniden göçe maruz bırakılarak gittiği yerde çocukları da
dâhil en büyük risk altındadır. Yani göç ettirilmiş topluluk gittiği yerde
ekonomik olarak zorluk yaşamakta, çocuklarına zaman ayıramamakta, çocuklarını
koruması gereken aile kendisi de korumasız bir pozisyonda. Yani, bugün
kaçırılan, sokakta suç örgütleri aracılığıyla kullanılan çocuklar, istismar
edilen çocuklar, bütün bunlar bu ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve hukuki
haksızlıkların yarattığı devasa bir sorundur ve ciddi tehlikeleri barındırıyor.
UNICEF’in de ısrarla,
Komisyonumuza da sunduğu bilgiler ve yaptığı çağrılar budur.
Eğer Türkiye’de
ekonomik kriz bu şekilde devam ederse, işsizlik bu hızla devam ederse,
yoksulluk bu kadar derinleşirse ve çalışmak için yirmi dört saat sömürülmek
zorunda kalırsa aileler, ne yazık ki çocukları da korumasız kalacak ve çocuklar
her türlü suç karşısında korumasız bir şekilde hayatlarını sürdürmek zorunda
kalacaklar.
Bu nedenle biz
diyoruz ki AKP Hükûmeti öncelikle şu verilerine
bakarsa bile… Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’e
verdiğimiz soru önergesine verdiği cevapta… “2002’den bu yana çocukların hem
yargılanması hem de tutuklanması nedir? diye. Örneğin
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndan kaynaklı çocuklara dönük açılan dava
sayısı 2002’de 472, sanık sayısı 975. Peki, altı yıl sonra, 2008’de nasılmış bu
veri? Açılan dava sayısı 2.643, sanık sayısı 6.688. Kaç bin kat artırmışsınız
çocuklara dönük. Peki, on sekiz yaş altı sanık sayısı: 2002’de 27, 2008’de 496
kişi. Adaletiniz bu mu?
Çocuklara dönük…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bayındır, süreniz doldu, size de ek süre veriyorum,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Yine, çocuklar hakkında denetimli serbestlik kararı verilmiş,
2006’dan 2009’a kadarki verileri sunuyorum size: 2006’da 3.773 çocuk hakkında
denetimli serbestlik kararı verilmiş, 2007’de 7.453 çocuk hakkında, 2008’de
8.080 çocuk hakkında, 2009’un ilk on bir ayı için 9.022 çocuk hakkında
denetimli serbestlik kararı verilmiş.
Peki, çocuklar mı
suçlu, siz mi suç ortamını yarattınız, yoksa niye herkesi bu kadar cezaevlerine
atıp yargılama pozisyonuyla karşı karşıya bırakıyorsunuz? Nedir? Bunu etkileyen
nedenler nedir?
Yine çocuk
işçiliği… Her türlü kötü şartlarda çalışan çocuk işçi sayısı 1 milyon! 1 milyon
arkadaşlar! Bu da kayıt dışı olan yüzde 42’nin dışındadır. Yani, kayıtlı işçi,
çalışan olarak tespit edilen yüzde 57’lik birim içindedir, ama neredeyse
çalışanların yarısına yakın da kayıt dışı çalışmakta ve bu kayıt dışı
çalıştırılanların büyük çoğunluğu da kadınlar ve çocuklardır. O nedenle “Barış
getiriyoruz, özgürlük getiriyoruz; hak, hukuk getiriyoruz.” diye kendinizi
kandırabilirsiniz, ama o cezaevinde o soğuk duvarlar içinde, o demir
parmaklıklar arasındaki çocukları kandıramazsınız, yoksul insanları
kandıramazsınız, inkâr edilen çocukları, insanları kandıramazsınız, savaş
tamtamları altında yaşayan insanları kandıramazsınız. Kendinizi
kandırabilirsiniz, cevabınızı alacaksınız yakın zamanda, eminim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 4’üncü madde üzerinde gruplar adına son
konuşma, AK PARTİ Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Zafer Üskül’e aittir.
Sayın Üskül, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz
on dakika.
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ZAFER ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir kez daha bir
Anayasa değişikliğiyle uğraşıyoruz. Değiştirmeye çalıştığımız Anayasa, anayasa
hukukçularının dilinde yapılışı itibarıyla bir “Ferman Anayasa.” Bu ferman
Anayasa’dan kurtulup halkın temsilcilerinin özgür iradeleriyle oluşturduğu bir
anayasayı yapamamanın üzüntüleriyle sözlerime başlıyorum.
Egemenlik Haftası
içindeyiz. Egemenlik Haftasının içinde, egemenliğin sahibi olan milletin
temsilcilerinin hâlâ demokratik bir anayasa yapamamış olması gerçekten çok acı.
“Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir.”
diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına saygılı olarak bir yeni anayasayı
yapamamanın üzüntüsünü yaşıyorum.
Sonuç olarak, yeni bir anayasa yapamasak da elimizdeki Anayasa’nın
eksikliklerini gidermek hepimizin ortak görevi. Benim üzerinde konuşma yaptığım madde çocuk haklarıyla ilgili.
Çocuk hakları, elbette insan hakları kapsamı içinde değerlendirilir. Ancak
çocukların özel durumu onların haklarıyla özel olarak ilgilenmemizi gerektirir.
Aslında, Türkiye Cumhuriyeti devleti, uluslararası alanda yürürlüğe konulan
neredeyse çocuklarla ilgili tüm sözleşmeleri, uluslararası antlaşmaları
imzalayarak çok önemli adım atmıştır. Ancak bütün bunların iç hukukumuza
yansıtılması Anayasa’nın 90’ıncı maddesine rağmen bir zorunluluk olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle çocuk haklarıyla ilgili, çocuk haklarını daha
güvenceli bir hâle getirecek bir Anayasa değişikliği yapmanın ne gibi bir
sakıncası olabilir? Bu sorunun cevabını herhâlde bütün milletvekilleri tek tek kendisine sorup, vermelidir.
1924 yılında
Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi’nde bu düşünce ortaya çıktı. İnsan Hakları
Evrensel Bildirisi de bu konuya değindi.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Peki, eğer “hayır” geçerse ne olacak?
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) – 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme çocuk haklarını önemli ölçüde geliştirdi; Türkiye
de bunu imzaladı.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Çocuk haklarından vaz mı
geçeceğiz?
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Milletvekili, lütfen… Böyle bir usulümüz yok.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) – Peki, çocuk haklarını güvence altına almak, korumak için ille
Anayasa değişikliği yapmak mı gerekirdi? Anayasa değiştirilmeden, Anayasa’ya bu
konuda bir hüküm konmadan bir şeyler yapılamaz mıydı? Elbette yapılabilirdi ve
çok şey yapıldı. Yapılanların tamamını anlatmaya zamanım elvermez ama bazı
örnekler vermek isterim hızla.
Türkiye’de
uygulamada, daha önceleri olduğu gibi AK PARTİ döneminde de sağlıktan eğitime,
sosyal güvenlikten yargıya kadar hemen hemen tüm
alanlarda çocukların haklarını teslim edecek düzenlemeler yapılmıştır. Sağlık
hizmetlerinden yararlanma konusunda Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin
öngördüğü gereklilikler önemli ölçüde dikkate alınarak ilerlemeler
sağlanmıştır. Çocuk ölümleri azalmış, anne ölümleri azalmıştır. Çocukların
aşılanması konusunda çok ileri düzeye gelecek uygulamalar gerçekleştirilmiştir.
Bugün çok değişik alanlarda çocuklarımız yüzde 96’ya varan bir oranda
aşılanmaktadır. On sekiz yaşına kadar tüm çocukların ücretsiz sağlık
hizmetlerinden yararlanmasını bu siyasi iktidar sağlamıştır.
Çocukların aile
ortamında yetiştirilmesi hem Birleşmiş Milletler sözleşmesinin bir gereğidir
hem de son derece insani bir ihtiyaçtır. Bu anlamda Aileye Dönüş Projesi
uygulamaya konulmuş, binlerce çocuğumuzun aile içine yerleştirilerek aile
ortamında büyümeleri, gelişmeleri sağlanmıştır ve bu çalışmalar, çabalar devam
etmektedir. Koruyucu ailelere yerleştirilen çocukların sayısı da binlerle ifade
edilebilmektedir.
Eğitim hakkının
kullanılması konusunda yaşanan ilerlemeler, gerçekleştirilen ilerlemeler
defalarca bu kürsüde dile getirildi. 350 bin kız çocuğumuz bu siyasi iktidar
döneminde okula kavuştu. Okul öncesi eğitim yüzde 11’den yüzde 33’e çıktı.
İlköğretimde yüzde 91’den yüzde 98’e ulaştı okullaşma oranı; ortaöğretimde
yüzde 51’den yüzde 59’a. Bunlar yeterli mi? Elbette yeterli değil ama yapılan
uygulamaların, gerçekleştirilen ilerlemelerin de gözden uzak tutulmaması
gerekir. Kız çocuklarımızın ilköğretimdeki okullaşma oranı 2003’ten bu yana 10
puanlık bir artışla yüzde 96’ya çıkartılmıştır.
Çocuklarımızın
ders kitapları ücretsiz dağıtılmakta, teknoloji sınıfları kurulmaktadır.
Elbette,
çocukları suçlu olarak niteleyemeyiz. Çocuklar suça itilebilirler ama onları
ağır ceza mahkemelerinde yargılamamak da bizim görevimizdir. Onların
tutuklanmalarının doğurduğu sakıncaları elbette hepimiz biliyoruz.
Yargıçlarımızın tutuklama kararı verirken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarında ortaya konulan ölçütleri dikkate alarak karar vermeleri
gerektiğini ısrarla her defasında vurguluyoruz.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Bu yasaları siz çıkardınız! Yargıçlara sorumluluk yüklemeyin,
yasaları siz çıkardınız.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) – Ama Adalet Komisyonumuzda görüşülmekte olan bir yasa
tasarısı, eminim ki bu konuda yaşanan sıkıntıları çok büyük ölçüde ortadan
kaldıracaktır. Biz de İnsan Hakları İnceleme Komisyonu olarak o yasa
tasarısının daha yararlı, daha olgun bir biçimde çıkartılabilmesi için
çabalarımızı sürdürüyoruz.
Çocuk
istismarına, çocuğa karşı uygulanan şiddete hepimiz karşıyız. Ama uygulamada bu
durumlarla karşılaşmıyor muyuz? Karşılaşıyoruz, doğru. Bunları engellemek için
elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu muhalefet partilerimizden temsilcilerin de
katıldığı bir alt komisyonla tüm çocuk yuvalarını, gençlik evlerini, kreşleri
inceleme altına almıştır, aynı şekilde yatılı bölge ilköğretim okullarında
incelemelerini sürdürmektedir. Bu çalışmalar devam edecektir. Biz bu konularda
herhangi bir hak ihlaliyle karşılaştığımız zaman herhangi bir başvuru
beklemeksiniz, resen harekete geçerek işlem yapıyoruz. Birkaç gün önce
Hakkâri’de bir çocuğumuzu iki kolundan tutarak sürükleyen polisler açığa
alınmıştır. Komisyonumuzun, o polislerin açığa alınmasında katkısı vardır,
müdahalesi vardır. Aynı şekilde, birkaç gün önce yine, Antakya’da bir ana
sınıfında bir öğretmenin uyguladığı işkence üzerine o öğretmen açığa
alınmıştır. Komisyon olarak bu tür olayları haber aldığımız anda derhâl
harekete geçiyoruz, müdahale ediyoruz ve gereğinin yapılmasını idareden
istiyoruz.
Çocuklarımızın
çok değişik sıkıntıları var. Cinsel istismara uğrayan çocuklarımızdan söz
edildi, doğrudur. Bunların Adli Tıpta yıllarca sırada beklediklerini biliyoruz.
Büyük bir ıstırap kaynağıdır bu. Daha geçenlerde, on-on beş gün önce Sağlık
Bakanımızdan rica ettim, Adli Tıp Kurumumuzda çocuk psikiyatristi
uzmanı azdı, yetersizdi, bu nedenle çok bekleniyordu, şu anda iki kadro,
mecburi hizmetli kadrosu konuldu ve bu kadrolara atamalar yapıldığında Adli Tıp
Kurumuna 2 yeni çocuk psikiyatristi atanmış olacak.
Bugün Adli Tıp Kurumu Başkanımız beni aradı, teşekkürlerini iletti. Bu yılın
sonuna kadar bekleyen bütün tasfiyelerin, bu 2 hekimin göreve başlamasıyla
gerçekleştirilebileceğini söyledi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Üskül, süreniz doldu.
Size de ek süre
veriyorum iki dakika. Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Atatürk’ün
çocuklarımıza ithaf ettiği içinde bulunduğumuz bu Millî Egemenlik Haftası’nda
sürekli olarak “Meclis yapamaz.”, “Meclis seçemez.”, “Meclis karar veremez.”
diye karşımıza çıkanlara Atatürk’ün şu sözlerini hatırlatmak isterim: “Millet
ve memleket adına ve hesabına tek başvurulacak yer burasıdır; yani Yüksek
Meclisinizdir. Bu yasal hakkı, bu millî hakkı, bu doğal hakkı hiçbir sebep ve
bahaneyle ve hiçbir düşünceyle, hiçbir kimseye ve hiçbir kurula terk edemeyiz.”
Biz böyle düşünüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Milletin
temsilcilerinin, bütün sorunları burada görüşüp, çözüme kavuşturması gerekir.
Bazı
arkadaşlarımız bu Anayasa değişikliği teklifinde bazı konuların yer almadığını
söyledi. Önerdiniz de ret mi ettik? Neden önermediniz?
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Önermedik mi?
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Önerdik, reddettiniz.
ZAFER ÜSKÜL
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, sonuç olarak bir Anayasa değişikliği
gerçekleştiriyoruz. Bu Anayasa değişikliklerini gerçekleştirdiğimiz zaman
referanduma gidileceği belirtiliyor ve insan haklarıyla ilgili konuların
referanduma götürülemeyeceği söyleniyor. Doğrudur, oy verin, referanduma
götürmeyelim; bu, Meclisin elindedir. Eğer bu değişiklikler referanduma
gidecekse oy vermeyenler düşünmeli neden referanduma gitmek zorunda
kalındığını. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken, gerçekleştirilecek bu Anayasa
değişiklikleriyle Anayasa sorunumuzun ortadan kalkmayacağını bir kez daha ifade
ediyorum. Ümit ediyorum ki, çok da geç olmadan demokratik bir yeni, sivil
Anayasa’yı yapabilecek iradeyi bulabiliriz, ortaya koyabiliriz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Üskül, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, böylece 4’üncü madde üzerinde gruplar adına konuşmalar
tamamlandı.
Şimdi şahıslar
adına iki milletvekili arkadaşıma söz vereceğim.
İlk söz Adana
Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan’a ait.
Sayın Gürkan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1982 Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve bizi izleyen
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa’nın 41’inci maddesi “Ailenin korunması” kenar başlığı
altında “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin
huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile
planlamasının öğretimi ve uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır,
teşkilatı kurar.” şeklindedir.
Ülkemizin de
taraf olduğu çocuk haklarına ilişkin uluslararası ve tarihte geniş kabul gören
insan hakları belgelerinin en önemlilerinden birisi Çocuk Haklarına Dair
Sözleşme’dir. 1989 tarihli Sözleşme, bugün -ikisi hariç- Birleşmiş Milletler
üyesi yüz doksan bir ülke tarafından imzalanmıştır.
Başlıca
başlıkları “Yaşama hakkı”, “Eksiksiz biçimde gelişme hakkı”, “Zararlı
etkilerden istismar ve sömürüden korunma hakkı”, “Aile, kültür ve sosyal yaşama
eksiksiz katılma hakları”dır.
Sözleşme’ye yön
veren temel değerler ise “ayrım gözetmeme”, “çocuğun yüksek yararının
gözetilmesi”, “yaşama, gelişme ve katılım”la özetlenecek olup çocuk dünyanın
neresinde olursa olsun bu ilkeler geçerlidir.
Getirilmek
istenilen düzenlemeyle, tarafı olduğumuz Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Çocuk
Hakkının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi ve diğer uluslararası
belgelerde yer alan ve çocuk haklarıyla ilgili kabul gören evrensel ilkeler
ülkemizde ilk kez bu Anayasa teklifi ile Anayasa’ya dâhil edilecektir. Her
çocuğun himaye ve bakımdan yararlanma hakkı olduğu vurgulanmakta ve çocuğun ana
ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu
belirtilmektedir.
Getirilen
düzenleme ile ayrıca, devlete, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukların
korunmasına yönelik gerekli tedbirleri alma ödevi de yüklenmektedir.
Teklifin kabul
edilmesi hâlinde, çocuklarla ilgili yasal çalışmalara dayanak teşkil edecektir.
Anayasa’nın
41’inci maddesi “Ailenin korunması” kenar başlığı altında iken kenar başlığa
“çocuk hakları” ibaresi eklenmiştir. Teklifin 4’üncü maddesi ile Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 41’inci maddesinin kenar başlığı “Ailenin korunması
ve çocuk hakları” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir:
“Her çocuk,
korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve
babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri
alır.”
Evet, nüfusun
üçte 1’ini on sekiz yaşından küçüklerin oluşturduğu ülkemiz, çocuk hakları ve
çocukların korunması noktasında ileri ülkeler arasındadır. Toplumsal yapımız,
kültürel geleneklerimiz ve dinimizin emirleri gereği de aile kavramına ve
çocuklarımıza çok fazla değer veren bir milletiz. Örneğin yetim hakkı yemek
büyük günahlardan sayılmıştır, yetim çocukların korunması ve hakkının
gözetilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. Buna rağmen dünyada olduğu gibi
ülkemizde de çocuklar maalesef istismara uğramakta, şiddete maruz kalabilmekte,
korunmaya muhtaç hâle gelebilmektedir. Bir anne olarak ben ve eminim hepimiz hiçbir
çocuğun saçının bir teline bile zarar gelmesini istemeyiz.
Dünyada bir ilk
olarak, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, çocuklarımıza millî bir bayramı, 23
Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı armağan etmiştir. Mustafa Kemal
Atatürk “Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün
çocuğunu yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir.”
demiştir.
Sağlıklı
bireylerin ve sağlıklı bir toplumun oluşabilmesi için çocuklarımızın
sorunlarına hassasiyetle yaklaşmalı, onların gelişimi ve korunması için gereken
tüm tedbirleri almalıyız. Bu konuda hem devletin hem de biz bireylerin
sorumluluğu vardır.
Ailenin korunması
ve çocuk hakları konusu siyasi tartışmalara kurban edilemeyecek kadar hassas
olup Sayın Başbakanımızın ve AK PARTİ hükûmetlerinin
en hassas gördüğü konulardandır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Gürkan, size de bir dakika ilave süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Evet, AK PARTİ hükûmetleri döneminde bu alanda birçok iyileştirme,
düzenleme ve koruma tedbiri alınmıştır ancak yeterli değildir. Zira, değişen ve gelişen dünyaya göre yeni düzenlemeler
gerekmektedir.
Bu teklifle
devlete daha fazla yükümlülük getirilmektedir. Amacımız bütün çocukların mutlu,
kardeşçe, güven içinde yaşayacağı çağdaş ve gelişmiş bir Türkiye’dir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, bu cuma günü kutlayacağımız 23 Nisan
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı şimdiden kutluyor, tüm çocuklarımızı
sevgiyle kucaklıyorum.
Teklifin
hazırlanmasında emeği geçenlere, bakanlarımıza, Komisyon Başkanımıza ve tüm
arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Gürkan, teşekkür ederim.
Şahısları adına
ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Jale Ağırbaş’a
aittir.
Sayın Ağırbaş, buyurun.
AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Demokratik Sol
Parti, Anayasa değişikliği konusu gündeme geldiği günden beri bu konudaki
görüşlerini net bir şekilde ortaya koydu. Türkiye’de bir değişim ya da dönüşüm
yaşanacaksa bunun dayatmayla değil, uzlaşmayla, tüm toplumu kavrayan bir
yaklaşımla gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtti. Halkın tamamını kucaklayacak,
tüm kesimlerin üzerinde uzlaştığı bir Anayasa değişikliğinin gerekliliğine
inanarak adımlarımızı attık çünkü anayasalar toplumsal sözleşmelerdir. Bu
nedenle, Anayasa değiştirilirken de yeniden yapılırken de toplumsal mutabakat
gerekmektedir.
Hükûmetin de bu uzlaşmacı
tutum içerisinde olması konusunda gayretler sarf ettik. Ancak Hükûmet, yine her zamanki gibi bildiğini okuyan tavrını
sergiledi. Türkiye’nin bir Anayasa problemi olduğu geniş bir çevre tarafından
kabul edilmektedir. Bu sorunun temelinde 82 Anayasası yatmaktadır çünkü 1982
Anayasası antidemokratik yöntemle yapılmıştır. Bu antidemokratik içerikteki 82
Anayasası’nı değiştirmek için en kapsamlı çalışmayı 2001 yılında Demokratik Sol
Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve ANAP Koalisyon Hükûmeti
yaptı. Bu değişikliği, Mecliste bir uzlaşma komisyonu kurarak tüm siyasi
partilerin görüşlerini alarak gerçekleştirdik. Yapılan değişiklikler ve bugün
üzerinde görüşmelerde bulunulan değişiklikler, 82 Anayasası’nın üzerindeki
antidemokratik vesayeti kaldırmaya yetmemektedir.
Ancak, Hükûmetin bugün Anayasa’nın değiştirilmesi hususunda
izlediği yöntem, 82 Anayasası’nın yapılışı tekniğini andırmaktadır. Partilerle
ve toplumun tüm kesimleriyle uzlaşmadan ortaya konacak Anayasa değişikliği,
askerî ihtilallerden sonraki Anayasa değişikliğinden
farklı olabilir mi? Anayasa değişikliklerinde dayatma olmamalıdır oysa bu
değişiklik tam manasıyla bir dayatma görüntüsü vermektedir.
Muhalefet,
alternatifleri de ortaya koyarak yapılır. Bu nedenle,
Demokratik Sol Parti olarak, Anayasa Değişikliği Teklifi’yle ilgili önerilerde
bulunarak parti kapatılmasını zorlaştıran, HSYK’nın
ve Anayasa Mahkemesinin yapısının ve işleyişinin yeniden düzenlenmesini içeren,
memurların sendikal haklarıyla ilgili tekliflerin de olduğu yirmi maddelik
taslağı mart ayı içinde parti liderlerine götürdük; Siyasi Partiler Yasası ve
Seçim Yasası’nda değişiklikler içeren yasa tekliflerini de Meclis Başkanlığına
verdik; seçim barajının düşürülmesi ve partilerin uzlaşacağı bir Anayasa
değişikliği yapılması gerektiğini söyledik; Anayasa değişikliği için bir
uzlaşma komisyonu kuralım önerisini getirdik ancak bu konudaki önerilerimiz
beklediğimiz ölçüde dikkate alınmadı. DSP, üzerinde uzlaşılmayan Anayasa
değişikliğine destek vermeme kararlılığındadır. Hükûmet
diyor ki: “Uzlaşmaya ne gerek var? Biz değişiklik paketini topluca referanduma
götürürüz.” Ama bunda da bir kurnazlık göze çarpıyor. Teklifin 4’üncü
maddesiyle Anayasa’nın 41’inci maddesine, çocuk haklarıyla ilgili uluslararası
belgelerde kabul gören evrensel ilkeler dâhil edilmektedir. Bu, son derece
yerinde bir düzenlemedir. Referandum oylamasında, 4’üncü madde gibi, uygun
gördüğünüz değişiklikler nedeniyle “Evet.” derseniz aynı paketteki
beğenmediğiniz maddeleri de onaylamış oluyorsunuz; paketteki bir değişikliğe
“Hayır.” derseniz, beğendiğiniz maddeleri de reddetmiş olacaksınız. Hükûmet, kurnazlık sergileyerek, vatandaşın yeni tanınan
haklara “Evet.”, bunların çiğnenmesi durumunda etkisiz kalabilecek bir yargıya
“Hayır.” deme olanağını elimizden almaktadır.
Diğer sakıncalı
husus ise uzlaşmanın önünü tıkayan üç konunun kabul edilmesi için temel insan
haklarının referandum konusu edilmesidir. AKP’nin bu tavrı, Türkiye’yi temel
insan haklarını tartışan ülke konumuna düşürecektir, bu yanlıştır. Venedik Komisyonu
kararına göre, referandumda, seçmenlerin aralarında bir bağ olmayan sorunların
hepsine birden cevap vermek zorunda bırakılmaması gerekmektedir.
Biz samimiyetten,
Türkiye’nin yarınlarına olumlu etki edecek, uzlaşı kültürünün ortaya konduğu
değişikliklerin yapılmasından yanayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ağırbaş, sizin de süreniz doldu.
Size de ilave bir
dakikalık süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hükûmete sesleniyorum:
İleride büyük sıkıntılar yaşanmasına sebep olacaksınız. Yargının bölünüp
parçalanmasına… HSYK’nın Adalet Bakanlığı sekreteryasına dönüşeceği, yürütmenin yargı üzerinde egemen
olduğu yapı size bugün yarar sağlayabilir ama bu değişikliklerden ileride hem
siz hem de ülkemiz büyük zarar görecektir, bundan vazgeçin. Amaç demokrasinin
yerleşmesiyse Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açabilecek yasalar var,
daha doğrusu ele alınması gereken yasalar var. Mesela, Siyasi Partiler Kanunu,
Seçim Kanunu, Sendikalar Kanunu; bu yasalarda değişiklikler yapılmalıdır.
AKP’nin,
Anayasa’yı, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek yerine yargı bağımsızlığını
kendi kontrolüne alacak şekilde değiştirmesi kabul edilemez. Tüm partilerin
üzerinde uzlaşacağı bir Anayasa metninin oluşturulması için hâlâ vakit var.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim Sayın Ağırbaş.
Sayın
milletvekilleri, böylece, 4’üncü madde üzerinde gerek gruplar gerekse şahıslar
adına konuşmalar tamamlandı.
Soru-cevap
faslına geçeceğim ancak bundan önce, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre Meclis
Başkanlığımıza verilmiş görüşmelerin devamına dair bir önerge var.
Önergeyi
okutuyorum, sonra işlem yapacağım ilgili madde gereği.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğün 72.
maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 4. maddesi
üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
Ali Koçal |
Turgut Dibek |
|
İstanbul |
Zonguldak |
Kırklareli |
|
Ensar Öğüt |
Fevzi Topuz |
Abdullah Özer |
|
Ardahan |
Muğla |
Bursa |
|
Ali Rıza Ertemür |
Enis Tütüncü |
Ramazan Kerim
Özkan |
|
Denizli |
Tekirdağ |
Burdur |
|
Zekeriya Akıncı |
Şevket Köse |
Ergün Aydoğan |
|
Ankara |
Adıyaman |
Balıkesir |
|
Bihlun Tamaylıgil |
Eşref Karaibrahim |
Mevlüt Coşkuner |
|
İstanbul |
Giresun |
Isparta |
|
Kemal Demirel |
Onur Öymen |
|
|
Bursa |
Bursa |
|
Gerekçe:
Anayasa teklifi
ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir
Anayasa
değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne
çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız
Türkiye’de bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir talep ortaya
koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir somut
sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir. Yani Anayasa değişikliğinin
içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir.
Anayasa
değişikliği teklifi, halkın değil, siyası iktidarın gündemidir. Yoksulluk,
işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa
tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma amacını
gütmektedir.
Bu Anayasa
değişikliği siyasi iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya
atılmıştır. Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyasi parti
tarafından desteklenmemektedir.
Bu Anayasa
değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi
olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya
yönelik bir tekliftir. Türkiye’yi ayrıştıran, Türkiye’yi parçalamaya yönelik
çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.
Anayasa
değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem
Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte
oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline
maddeleri teker teker oylama hakkı verilirken,
milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla
bağdaşmaz.
Bu anayasa
değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir. Toplum kesimlerinin desteği
yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye
çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe
dönemlerinde Anayasa dayatılır.
Bu Anayasa
değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel
erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın
hegemonyası altına alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı
ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının
yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin
güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.
Bu Anayasa
teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini
kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve
bakanları Yüce Divan’da aklanmaya yöneliktir. Çoğunluğu hukukçu olmayan bir
mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir
düzen kurulmaktadır.
İdarenin eylem ve
işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya konularak,
siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde kaldırılırken,
siyası iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir. Bu düzenleme iktidar
partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir. Böylece
iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık getirilmektedir.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi hâline getirilmiştir. Adalet
Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken,
başka bakanlık memurlarının da HSYK’ya dâhil edilmesi
ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir noktaya taşınmıştır. Yine hakim ve savcıların soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak
yetki verilmesi günümüzde yaşanan olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar
doğuracağı açık bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anayasalar
toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm
toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal
mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal
birlikteliğe zarar verir. Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki
belirli bir zaman diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak
unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini iradesini istismar eden siyasi partilere
mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını sorar.
Bu açıdan söz
konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Kılıçdaroğlu
ve arkadaşlarınca verilen, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşmelerin
devamına dair önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemini yapacağız.
Süre on
dakikadır; beş dakikası soru, beş dakikası da cevap için ayrılmıştır.
Sayın Tankut, buyurun efendim.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Bakan, AKP olarak 2007 seçimlerinin hemen akabinde, yeni bir
anayasa taslağı çalışması için bir akademisyen heyetine görev verdiniz ve
tartışmaları başlattınız. Bu süreçte pek çok sivil toplum örgütü ve siyasi
parti de kendilerine göre yeni Anayasa taslakları hazırladıklarını söyleyerek
ve kamuoyuna yansıtarak tartışmaları hızlandırmışlardı.
Şimdi sormak
istiyorum: O dönem başlattığınız ve bir grup akademisyene hazırlattığınız
Anayasa taslak çalışmalarından, ne gibi gelişmeler oldu da vazgeçtiniz?
Yine o dönemde
Başbakan Yardımcısı Sayın Çiçek bir sohbette “Türkiye gibi ülkelerde Anayasa
yapmak petrol bulmaktan zordur.” demişti. Türkiye’de hangi petrol rezervlerine
ulaşıldı da bugün görüşmekte olduğumuz Anayasa taslağını jet hızıyla Meclisten
geçirmeye çalışmaktasınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Akkuş…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakan, ülke tarihinin en büyük işsizliğinin yaşandığı
günümüzde milyonlarca kişinin açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşadığı,
fabrikaların kapandığı, zirai ve sınai üretimin âdeta
yok olduğu bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin vatandaşın bu
sıkıntılarını giderecek tedbirler alması, yasa ve kanunlar çıkarması bir
zaruret hâlinde iken gündeme daima bunların dışında konular getirilmiştir.
Anayasa tartışmaları da aciliyeti olmayan, âdeta
paravan bir konu. Vatandaşın gerçek sıkıntılarına neden bigâne kalıyorsunuz?
Bunu ne kadar sürdüreceksiniz?
İki: Günümüzde
çocuklar terör örgütü, uyuşturucu, gasp, porno çeteleri gibi suç örgütlerince
maalesef istismar edilmektedir. Bugüne kadar bu suç örgütlerinin çete reisi ve
üyelerine neler yaptınız, gelecekte ne gibi yaptırım çalışmalarınız olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Sayın Başbakan yeni Başbakan olduğu dönemlerde dile getirdiği başkanlık sistemi
düşüncesini son günlerde yeniden “2011’de başkanlık sistemine geçmeyi
düşünebiliriz.” diye gündeme getirmiştir ve basında bolca yer almıştır. Ancak
Sayın Başbakan yine bugün basında yer alan başka bir haberde, başkanlık önerisi
için 1993’te verdiği bir röportajda “Bu bir emperyalist öneridir. Başkanlık
sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin
bize dayatmasıdır.” demiştir. Ayrıca, “Türkiye Türklerindir tezi yanlış, eyalet
sistemi gibi bir şey yapılabilir.” diye düşüncelerini 1993’te açıklamıştır.
Şimdi soruyorum:
Acaba Sayın Başbakan bugün başkanlık sistemini yine emperyalist ABD’nin bize
bir dayatması olarak kabul ediyor mu ve Sayın Başbakan Amerika’ya özenip hâlâ
eyalet sistemine geçmeyi düşünüyor mu?
Ayrıca, bu
Anayasa değişikliği okula gidemeyen çocukların eğitimini, mendilci ve baklavacı
çocukların sorunlarını çözebilecek midir?
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Anayasa’da çocuk haklarıyla ilgili olarak öngörülen bu değişiklik öncesinde,
kimsesiz, kaybolan, taciz edilen, sokaklarda yaşayan ve örneğin, Uşak Eşme’de foseptik çukurunda ölü bulunan çocuğumuz gibi
çocuklarımızla ilgili olarak Hükûmetinizin hangi
olumlu girişimleri Anayasa engeline takılmıştır? Bu değişiklikle ne tür yeni
faaliyetlerinizin önü açılacaktır? Yoksa bu madde de Sayın Başbakanın yüce
milletimize hazmettire hazmettire yutturmak istediği
hapın tatlandırıcılarından birisi midir?
İkinci sorum:
Uşak Eşme YİBO’da 22 Mart 2010 tarihinde kaybolarak
on gün sonra ölü bulunan Umut Balık isimli çocuğumuzla ilgili olarak başlatılan
soruşturma ne olmuştur? Adı geçen çocuğumuzun ailesine Bakanlığınızın nasıl bir
katkısı olmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Cengiz…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Bakanlığınızca tespit edilen, sokakta yaşayan veya sokak çocukları olarak ifade
edilen kaç çocuk veya genç vardır?
İki: 2009 yılında
sokağa terk edilen çocuk sayısı nedir?
Üç: Bakanlığınıza
bağlı çocuk bakımevlerinde şu an kaç adet çocuk mevcuttur?
Dört: Çocuğa
şiddet uygulayan veya tespiti yapılan kaç kamu görevlisi açığa alınmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Getirdiğiniz
Anayasa Değişiklik Teklifi’yle yürütmenin iş ve işlemlerinin denetlenemeyeceği,
yandaş yüksek yargı organlarının yaratılacağı, yandaş suçluların korunacağı, ne
suç işlerse işlesin partilerin kapatılamayacağı sonucunu elde edeceksiniz;
bunlar size. Ya vatandaşa, bir de onlara bakalım: Sekiz yıllık AKP
iktidarlarında yarattığınız yokluğa, yoksulluğa, işsizliğe, bulabilirlerse
asgari ücrete mahkûm ettikleriniz, tarlasını ekemeyen çiftçimizi, dükkânında
siftah yapamayan esnafımızı, işsiz üniversite mezunu gençlerimizin ailelerini
ve çocuklarını nasıl koruyacaklarını öneriyorsunuz? Tedbirleriniz nelerdir?
İktidarınızda ayrılan eşlerin rekorlar kırdığı, kaderleriyle baş başa kalan
çocukları nasıl koruyup kollayacaksınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
taslak çalışmalarıyla alakalı, bir milletvekilimiz, Anayasa taslak çalışmaları
sırasında sivil toplum kuruluşları ve bir kısım kurumlardan görüş alınmadığı
şeklinde bir soru yöneltti. Anayasa taslak çalışmaları yapılırken, ilgili
kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının yazılı görüşleri alınarak, hazırlanan
bu taslakta katkılarından faydalanılmıştır.
Kurumlarımla
ilgili gelen sorularda… Çocuk ve gençlik merkezlerimizden yararlanan 8.756 tane
sokaklarda çalıştırılan çocuklarımız vardır. ÇOGEM dediğimiz çocuk ve gençlik
merkezlerimizden bu çocuklarımızın eğitim almaları, sosyal rehabilitasyon
almaları sağlanmaktadır.
Yine, sokağa terk
edilen, cami kenarına, karakola, kaldırıma terk edilen çocukların akıbeti
soruldu. Cami kenarına, karakola ve kaldırıma terk edilen 600 tane yeni doğmuş
kimsesiz bebek, bunlar kısa sürede işlemleri tamamlanmak suretiyle, evlat
edinmek isteyen ailelere evlatlık olarak verilmişlerdir.
Sayın Başkanım,
geri kalan soruların cevaplarını yazılı olarak soru sahiplerine ileteceğim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – On
dakikalık süre henüz dolmadığı için Sayın Çelik’te sıra.
Behiç Bey,
buyurun.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Efendim, teşekkür ediyorum.
Şimdi, Sayın
Bakanım, çerçeve 4’üncü madde ile ailenin korunmasına ilaveten “çocuk hakları”
ibaresi getirilerek çocukların korunması, bakımdan yararlanması ve istismara
karşı devletin ödevleri düzenlenmektedir. Bu ödevler hâlihazırda değişik
kanunlarda da mevcuttur. Buna göre,
1) Son yıllarda
kayıp çocukların sayısında artış olmuş mudur? 2009 yılında kayıp çocuk sayısı
nedir? Ne gibi icraatlarınız olmuştur?
2) İstismara
karşı alınmış önlemler var mıdır?
3) Sokak
çocuklarının rehabilitasyonu için projeniz var mıdır,
hayata geçirecek misiniz?
Teşekkür ederim.
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Sayın Yıldız, kuruluşlarımızdan izinsiz olarak
ayrılan çocuk sayısı bugün itibarıyla 590’dır. Ancak bu çocukların büyük bir
bölümü suça itilmiş ya da suç mağduru olan, 5395 sayılı Yasa kapsamında olan
çocuklarımızdır. Bunlar sokağın kontrolsüz yaşamına alışkın oldukları için
Kurum bakımını reddeden ve Kurumda kalma noktasında istikrar göstermeyen
çocuklarımızdır, ancak emniyetin bilgisi dâhilinde dışarıda da bulundukları
yerlerden toparlanarak tekrar bize getirilen, kendileriyle iletişim içerisinde
olduğumuz çocuklardır. Yine, bu 590 çocuğumuzun içerisinden bir kısım da izinli
olarak akrabalarının ve yakınlarının yanına giden ama kayıtları bizim
üzerimizde, bizim kurumlarımızda olan ve izinli olarak ayrıldığı sürenin
bitiminde yine kurumlarımıza dönen çocuklardır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Varlı...
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Deminki maddede
de sormuştum, yine yinelemek istiyorum: Bu çıkaracağınız Anayasa taslağıyla
milletimiz ne kazanacaktır? Çiftçimize ne vereceksiniz? Adana, Türkiye’de
işsizlik oranında Şırnak’tan sonra ikinci vilayet oldu, Adana’daki işsizlere ne
vereceksiniz? Esnafımıza ne vereceksiniz? Dolayısıyla Türkiye’de yaşayan açlık,
sefalet içerisindeki insanlarımız bu taslakla ne kazanmış olacaklar, ellerine
ne geçmiş olacak? İşsizliği önleyebilecek misiniz?
Teşekkür ederim.
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Yapılan bu düzenlemelerle Türkiye’nin önü açılmak
istenmektedir. Mevcut Anayasa Türkiye’ye dar gelen, kalıpları itibarıyla
Türkiye’yi belli sınırlar içerisinde sıkıştıran bir Anayasa’dır. Yeni yapılan
ve bundan sonra da yapılması düşünülen, yapılacak birtakım düzenlemelerle
ekonomik anlamda Türkiye’nin daha büyük hamleleri gerçekleştirmesini sağlamak
hedeflenmiştir. Tabii ki artan refahtan vatandaşlarımız da bireysel olarak pay
alacaktır.
BAŞKAN –
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde on beş önerge var. İç Tüzük gereği yedi önerge
verilebilmekte her madde için. Kura ile tespit sonucu oluşan yedi önergeyi
okutacağım ve sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 4 üncü maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41 inci
maddesine eklenen 2 nci fıkranın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
“Devlet her türlü
istismara, suça sürüklenmeye ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler
alır.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 4 üncü maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41 inci
maddesine eklenen 2 nci fıkranın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
“Devlet her türlü
istismara, suça sürüklenmeye ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler
alır.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 4 üncü maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41 inci
maddesine eklenen 2 nci fıkranın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Yılmaz
Tunç
Bartın
“Devlet her türlü
istismara, suça sürüklenmeye ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler
alır.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 4 üncü maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41 inci
maddesine eklenen 2 nci fıkranın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
“Devlet her türlü
istismara, suça sürüklenmeye ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler
alır.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 4. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 41.
maddesine eklenen 3. fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
İsa Gök |
Atilla Kart |
Selçuk Ayhan |
|
Mersin |
Konya |
İzmir |
“Her çocuk,
yetişme ve gelişme, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça
aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme
hakkına sahiptir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Akın Birdal |
Pervin Buldan |
Sevahir Bayındır |
|
Diyarbakır |
Iğdır |
Şırnak |
|
Şerafettin
Halis |
Hasip Kaplan |
Sebahat Tuncel |
|
Tunceli |
Şırnak |
İstanbul |
Madde 4:
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 41 inci maddesinin kenar başlığı “I. Ailenin korunması
ve çocuk hakları” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir: “Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça
aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme
hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları
koruyucu tedbirleri alır. Çocuk hakları sözleşmeleri çekincesiz olarak
uygulanır”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin 4. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
|
H. Hamit Homriş |
Faruk Bal |
Oktay Vural |
|
Bursa |
Konya |
İzmir |
|
Mehmet Şandır |
Alim Işık |
Behiç Çelik |
|
Mersin |
Kütahya |
Mersin |
|
Necati Özensoy |
S. Nevzat
Korkmaz |
Beytullah Asil |
|
Bursa |
Isparta |
Eskişehir |
|
Yılmaz Tankut |
Hüseyin Yıldız |
Mümin İnan |
|
Adana |
Antalya |
Niğde |
|
Ahmet Orhan |
Mithat Melen |
Şenol Bal |
|
Manisa |
İstanbul |
İzmir |
|
Akif Akkuş |
Reşat Doğru |
Mehmet Günal |
|
Mersin |
Tokat |
Antalya |
|
İzzettin Yılmaz |
K. Erdal Sipahi |
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
Hatay |
İzmir |
Trabzon |
|
Ahmet Duran
Bulut |
Atila Kaya |
Erkan Akçay |
|
Balıkesir |
İstanbul |
Manisa |
|
Muharrem Varlı |
Hakan Coşkun |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
Adana |
Osmaniye |
Aydın |
|
Ali Uzunırmak |
Abdülkadir Akcan |
S. Turan Çirkin |
|
Aydın |
Afyonkarahisar |
Hatay |
|
D. Ali Torlak |
Ahmet Bukan |
Sabahattin Çakmakoğlu |
|
İstanbul |
Çankırı |
Kayseri |
|
Kürşat Atılgan |
E. Haluk Ayhan |
Gürcan Dağdaş |
|
Adana |
Denizli |
Kars |
|
Zeki Ertugay |
Mustafa Enöz |
A. Deniz
Bölükbaşı |
|
Erzurum |
Manisa |
Ankara |
|
|
İsmet Büyükataman |
|
|
|
Bursa |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim,
gerekçeyi mi okutacağız?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır, Sayın Alim Işık konuşacak efendim.
BAŞKAN – Sayın
Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 497 sıra sayılı 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
hakkında grubumun görüşlerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi anayasalar vatandaşların temel hak ve
hürriyetlerinin teminat altına alındığı, siyasi rejimin ve devlet organlarının
görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstündeki temel
hukuk normlarıdır.
Türkiye’nin iki
ihtilal ve üç muhtırayla üzerine gölge düşürülen demokrasisini, 21’inci
yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin, asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın, her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya
kavuşturabilmenin tek yolu, toplumsal uzlaşmaya dayalı bir anayasa yapmayı
sağlamaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, bu sebeple anayasa değişikliği uzlaşma
komisyonu kurulmasını, partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir
sözleşme yapılmasını, siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna
duyurulmasını ve her partinin görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin
takdirine sunulmasını, seçimler sonunda oluşacak Meclisin ilk işinin anayasa
değişikliğini gerçekleştirmek olmasını uzun zamandan beri teklif etmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi bu kapsamda, devlet ile milleti
kucaklaştıracak, milletin değerleri ile devletin değerlerini bağdaştıracak,
demokrasi ile cumhuriyeti barıştıracak, vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini
evrensel standartlara yükseltecek, milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve devleti kurum ve
kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak, kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokrasiyi iyileştirecek, cumhuriyetin temel nitelikleri ile
Anayasa’mızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan
etmiştir. Anayasa değişikliği, böylece milletin
iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, Milliyetçi
Hareket Partisinin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa
teklifini partilere ve millete dayatmıştır. AKP, Anayasa değişikliğini seçmene
ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmış ve kullanmaya devam
etmektedir. AKP’nin Anayasa değişiklik teklifi kendi subjektif
hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklifle
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu
diktaya açık bir başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif,
parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasa’ya aykırı bir tekliftir.
Bu teklifin içinde millet yoktur, milletin iradesi yoktur, milletin beklentisi
de yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir. Millet AKP’den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir. Yine millet, AKP’den iş beklemektedir, aş beklemektedir. Millet
AKP’den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir. AKP, geride bıraktığımız yaklaşık sekiz
yılı heba etmiştir, milletin beklentilerini karşılayamamıştır. AKP, bu sürede
millete değil…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, bir dakika… Burası muhabbet yeri değil.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Otur yerine!
BAŞKAN – Sayın
Işık, siz devam edin lütfen.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Dinlemeyenler çıksın dışarıya!
BAŞKAN – Ben
gerek görürsem uyarırım Sayın Vural.
Sayın Işık, siz
devam edin.
ALİM IŞIK (Devamla) –
AKP, bu sürede millete değil, kendine çalışmış ve çalışmaya devam etmektedir.
AKP, Anayasa değişikliği girişiminde iyi niyetli değildir. Bu teklif ile
başlattığı PKK…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süreniz
doldu, bir dakika ilave süre veriyorum Sayın Işık; lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ALİM IŞIK (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
AKP, Anayasa
değişikliği girişiminde iyi niyetli değildir. Bu teklif ile daha önce
başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı
etkisiz hâle getirmektedir.
Yine, bu teklifin
4’üncü maddesinde geçen çocuk haklarıyla, konulara baktığımızda, AKP, sekiz
yıllık iktidarında çocuk hakları ve menfaatleri için hiçbir şey yapmamıştır,
çocukları istismara karşı koruyamamıştır, çocukların şiddete maruz kalmalarını
engelleyememiştir.
Yine AKP,
çocukların şiddet ve teröre alet edilmesini önleyememiş, sekiz yıllık
iktidarındaki bu başarısızlığının suçunu Anayasa üzerine atmak istemiştir.
Bu gerekçelerle
önergemize desteğinizi bekler, tekrar saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı,
Sayın Işık’ın da gerekçesini izah ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Akın
Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları
Madde 4:
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 41 inci maddesinin kenar başlığı “I. Ailenin korunması
ve çocuk hakları” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir: “Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça
aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme
hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları
koruyucu tedbirleri alır. Çocuk hakları sözleşmeleri çekincesiz olarak
uygulanır”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe
mi, konuşacak mısınız efendim?
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sebahat Hanım konuşacak.
BAŞKAN – İstanbul
Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel önerge üzerine
konuşacaklar.
Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
4’üncü maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, burada
özellikle iktidar partisine mensup sayın vekilleri dinlediğimde büyük bir
hayrete kapılıyorum. Biraz önce de Sayın Üskül
aslında yeni bir anayasa yapamamanın üzüntüsünü ifade etti. Sayın Üskül, elinizi tutan yok, bu toplumun yeni bir anayasaya
ihtiyacı varsa buyurun, lütfen gerçekleştirin, biz de sizi destekleyelim. Ancak
yapılmak istenen şey yeni bir anayasa değil, maalesef yeni bir anayasa
talebinin önüne geçmektir. Bunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Sayın
milletvekillerim, biz, 23 Nisan vesilesiyle bu haftayı çocuklar, Çocuk Bayramı
olarak ve Ulusal Egemenlik Bayramı olarak kutluyoruz ve çocuklarımıza ilişkin
sorunları tartışıyoruz. Oysa burada tartışmamız gereken, çocuklarımıza barış
içerisinde bir Türkiye bırakabilmek olmalıydı. Ülkemizde yaşanan savaşın,
çatışmanın bitirilmesi ve bunun için gerçekten demokratik sivil bir anayasayı
tartışmak olmalıydı. Ama ne yazık ki bütün bu sorunlar ortada dururken biz bazı
maddelerdeki değişikliği tartışıyoruz ve bu değişikliği de ülkenin geleceği
açısından büyük bir demokrasi değişimi, demokrasi gücü olarak
değerlendiriyoruz. Bununla Türkiye toplumunun kandırılacağını zannediyorsanız
hiç öyle değil çünkü toplum izliyor, yapılanların ne anlama geldiğini biliyor.
Eğer bu ülkede çocuk emeği sömürülüyorsa, eğer bu ülkede çocuklar Terörle
Mücadele Kanunu çerçevesinde yargılanıyorsa, eğer bu ülkede çocuklar “kaçakçı”
diye arkasından öldürülüyorsa, eğer bu ülkede çocuklar, hatta bebekler,
öldürülüyorsa bu ülkede ciddi sorun var demektir. Biz bu sorunları görmeden
“Çocuklarımız için şöyle bir gelecek, böyle bir gelecek değerlendiriyoruz.”
diye söz söylemek mümkün değildir.
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) – Molotofkokteyli atıyor!
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sayın Vekil, bu ülkede bir savaş var, çatışma var, siz
molotofkokteyli atıyor diye çocukları cezalandırıyor olabilirsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Yok efendim savaş falan, terör var.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Terör değil Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın Tuncel… Sayın Tuncel, bir saniye.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sayın Bakan, bu ülkede savaş var, adını koyalım, terör değil.
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Siz bu konuda istismar ediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Tuncel, bir saniye.
“Bu ülkede bir
savaş var.” derseniz Türkiye Cumhuriyeti güvenlik güçlerinin başka bir ülkenin
güvenlik güçleriyle çarpıştığı anlamına gelir. Türkiye’de güvenlik güçlerimiz
sadece terörle mücadele etmektedir ve halkımızın can güvenliğini sağlamaktadır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şu çatı altında görev yapan hiç kimse terör
örgütünü sanki Türk Silahlı Kuvvetleriyle çarpışan bir başka ülkenin silahlı
gücüymüş gibi takdim edemez, buna hakkınız yoktur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Lütfen tavzih
edin sözlerinizi, lütfen.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sayın Başkan, milletvekillerinin böyle alkışlayarak bu ülkede bir
sorun yokmuş gibi, bu ülkede çatışma yokmuş gibi…
BAŞKAN – Bu,
yanlış anlamalara mahal verebilir, belki sürçülisan ettiniz.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – …bu ülkede insanlar ölmüyormuş gibi davranmanın bir anlamı yoktur.
Bu konuda da Sayın Başkan sizin de tarafsız olmanızı öneririm.
BAŞKAN – Ben
tarafsızım.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Bu ülkede bir çatışma var.
BAŞKAN – Ben
Türkiye Cumhuriyeti devletinden yana tarafım.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Biz de bu ülkede yaşıyoruz Sayın Başkan. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar (!)]
BAŞKAN – Biz bu
ülkeyi yolda bulmadık.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Biz de bu ülkede yaşıyoruz ve biz de bu ülkenin demokratik
geleceğinde tarafız. Bu tavrınızla, aksine, bu ülkedeki milliyetçiliği, yaşanan
çatışmaları…
BAŞKAN – Siz de
öyle olmalısınız.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) - …yaşanan ölümleri destekliyorsunuz.
BAŞKAN – Bu çatı
altında olan her milletvekilimiz tabii ki Türkiye Cumhuriyeti devletinden yana
olacaktır.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Lütfen Sayın Başkan, tarafsız olunuz.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Meclis Başkanı, eğer konuşturtmuyorsanız…
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sayın Başkan…Sayın Başkan…
BENGİ YILDIZ
(Batman) - Böyle bir hakkınız yok, müdahale hakkınız yok.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sayın Başkan siz…
BAŞKAN – Her
milletvekili yeminine sadık kalıyor.
Lütfen oturur musunuz. Oturun…
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Ama siz de herkese eşit davranın.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Biz istediğimiz düşünceyi burada ifade etme hakkına sahibiz.
BAŞKAN – Siz grup
başkan vekilisiniz, bu sözleri tashih etmeniz lazım.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Bir dakika Sayın Başkan… Biz bu ülkenin…
İBRAHİM KAVAZ
(Erzurum) – Parmağını indir, parmağını!
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Kime diyorsun?
İBRAHİM KAVAZ
(Erzurum) – Sana diyorum.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Diyemezsin! Nasıl konuşuyorsun?
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Diyemezsin!
BAŞKAN – Bir
saniye… Bir saniye…
Değerli
arkadaşlar…
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) - Bu ülkenin gerçeklerini örteceğinizi mi zannediyorsunuz?
BAŞKAN – Bir
partinin grup başkan vekili konuşuyor.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Parmağını Sayın Meclis Başkanına sallarken onu tahkir etme amacıyla
söylemiyor burada.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Bu ülkede yaşananları böyle alkışlayarak, yok sayarak, yok mu
sayacaksınız? Bu ülkede Kürtleri yok mu sayacaksınız? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bu ülkede ölümleri yok mu sayacaksınız? Nasıl olacak şimdi?
AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Kırklareli) – Ne alakası var? Ne alakası var, gelmişsin işte buraya.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Bu ülkede barışı tartışamayacaksak, bu ülkede çocuklarımızın
geleceğini tartışamayacaksak ve siz burada şakşakçılık yapacaksanız bunun
anlamı nedir yani? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Sebahat Tuncel, lütfen önerge üzerinde konuşun,
önerge üzerinde görüşlerinizi anlatın.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sayın Başkan, izin verirseniz…
AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Kırklareli) - Ne biçim konuşturuyorsunuz bunu! Provokatör mü bu!
BAŞKAN – Önerge
üzerinde konuşun.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – …izin verirseniz konuşacağım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Yapmış
olduğunuz yemine sadık kalarak konuşun lütfen.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Size rağmen buradayız, rağmen buradayız. Lütuf değildir bizim burada
olmamız.
BAŞKAN – Evet,
size bir dakika daha ilave süre veriyorum.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Lütfen, bir dakika değil…
BAŞKAN - Lütfen,
önerge üzerinde görüşlerinizi yemininize sadık kalarak konuşmaya devam edin.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sayın Başkan, hakkımı gasbettiniz.
BAŞKAN – Bir
dakika daha süre veriyorum.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sayın Başkan, hakkımı gasbettiniz. Beş
dakika istiyorum çünkü siz benim konuşma hakkımı elimden aldınız. Lütfen… Aksi
takdirde bu konudaki şeyi kabul etmiyorum.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – İnsan haklarını korumaya yemin ettiniz, herkese eşit davranacağınıza
yemin ettiniz.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Şimdi, izin verirseniz şunu ifade etmek istiyorum: Kabul etmiyoruz
çünkü biz bu ülkede demokrasinin teminatıyız, çünkü biz bu ülkede gerçekleri
ifade ediyoruz. Siz rahatsız olabilirsiniz, üç maymunları oynayabilirsiniz ama
biz bu ülkede gerçekleri halkımızla paylaşmak zorundayız.
KÜRŞAD TÜZMEN
(Mersin) – Bu bayrak senin bayrağın mı?
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sabahtan beri müzik dinliyorsun, saygısızlık yapıyorsun bu Mecliste.
Takmışsın şeyi, buradakilere saygılı olsaydın müzik dinlemezdin sabahtan beri.
Saygısız herif!
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sen ne kadar saygısızsın!
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, oturun lütfen. Sayın Yıldız, oturun.
Sayın Tuncel, tamamladınız mı sözünüzü?
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) - Sayın Başkan, bu ülkede savaşı destekleyen bir Parlamentoda
konuşmaktan büyük bir utanç duyuyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Tuncel, bu Parlamento doksan yıl önce
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Ne bağırıyorsun! Kes sesini! Terbiyesiz! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz… Lütfen oturur musunuz…
Bu Parlamento
doksan yıl önce Millî Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış ve cumhuriyeti kurmuş olan
bir Parlamentodur. Bu Parlamento “Yurtta sulh, cihanda
sulh” ilkesi üzerine kurulmuştur ve dolayısıyla… Evet, ben Türkiye Cumhuriyeti
devletinden yanayım, Türkiye Büyük Millet Meclisinden yanayım.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sen mi getirdin bizi oraya.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Tahammül edeceksiniz bize.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Haddini bileceksin! Haddini bileceksin!
BAŞKAN - Lütfen…
AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Kırklareli) – Sen bana burada haddimi soramazsın? Sen bana burada
haddimi soramazsın!
(Batman
Milletvekili Bengi Yıldız AK PARTİ sıralarına doğru yürüdü)
AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Kırklareli) – Artistlik yapma.
BAŞKAN - Lütfen…
Sayın
milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapama Saati: 00.01
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.14
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
İstanbul
Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel ve arkadaşlarının
önergesinde idik.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeye
geçiyoruz:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 4. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 41.
maddesine eklenen 3. fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşları
“Her çocuk,
yetişme ve gelişme, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça
aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme
hakkına sahiptir.”
BAŞKAN –
Komisyon?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF ((Denizli) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Konuşacak mısınız üzerinde, gerekçe mi efendim?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Ayhan konuşacak.
BAŞKAN – Sayın
Ayhan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır efendim.
SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gerilimli bir aradan sonra
hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu Anayasa değişikliklerini öyle bir ortamda görüşüyoruz ki,
sanki büyük bir şirketten bir iş almışız, on gün süre verilmiş, on gün içinde
bu işi bitiremezsek ciddi bir tazminat belirlenmiş her gün için ve 550’ye yakın
milletvekili arkadaşımız kulislerde koltukların üzerinde horlayarak,
hırlayarak, yüzünü yıkayarak… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Terbiyeli ol!
SELÇUK AYHAN
(Devamla) – Özür diliyorum… Özür diliyorum… Özür diliyorum… Halkımız biliyor.
…ne yazık ki
sabahlara kadar bunu görüşmek zorunda kalıyoruz. Bunu esefle karşılıyorum,
öncelikle bunu belirtmek istiyorum.
Şimdi, bizim
verdiğimiz önergeyi hemen baştan “Kabul etmiyoruz.” dedi çıktı Sayın Bakan ve
Komisyon. Hâlbuki yapmak istediğimiz şu: Anayasa’nın 58’inci maddesi gençlerin
gelişimi ve korunmasını güvence altına almış. Çocukların gelişimi ve
güvencesini de Anayasa’nın 58’inci maddesine paralel bir şekilde güvence altına
alalım diye bir önerge veriyoruz ama önerge bizden geldiği için baştan
reddedilmesi gerekiyor. Herhâlde verilen görevler bu şekilde.
Şimdi, Türkiye’de
bir gündem oluşturma merkezi var, GÜM. İnşallah gümleyecek! Bu
merkezin son projesi Anayasa değişikliği projesi. Şimdi, milletin böyle
istediği söyleniyor.
Değerli
arkadaşlar, bunu, 1968 yılında Şemsi Belli’nin ilk
defa yayımlanan bir şiiriyle sizlere sunmak istiyorum, belki geriliminiz de
biraz azalır:
“…
Şavata’dan Angara’ya ses getmir.
Biz getmeğe guvvetimiz heç yetmir.
Malımız yoh,
Yolumuz yoh.
Angara’ya ses verecek
dilimiz yoh.
Ganadımız, golumuz yoh
Bu ne biçim
memlekettir, hooyyy baboo?
Yerin yurdun adresesin bilmirem
Angara’da Anayasso
Ellerinden öpir Hasso.
Yap bize de iltimasso.
Bu işin mümkini yoh mi hooyyy baboo?”
Bakın, bunu türkü
olarak da dinlemek isterseniz, kuliste, öğretecek arkadaşlarım var.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir de bu Anayasa değişikliğinin buradan referanduma gitmesi için
ciddi bir çaba içindesiniz. Bakın, size kısa bir referandum yapacağım.
Aşağıdaki hayvanları seviyorsanız “Evet.” deyin, sevmiyorsanız “Hayır.” deyin:
At, eşek, arslan, kaplan, sırtlan, yengeç, akrep, solucan, salyangoz,
hamam böceği, fare.
Seviyorsanız
“Evet.” deyin, sevmiyorsanız “Hayır.” deyin. (AK PARTİ sıralarından “Hepsini
seviyoruz.” sesleri, gürültüler)
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Seni de seviyoruz.
SELÇUK AYHAN
(Devamla) – Halka sunduğunuz tasarı ne yazık ki bu. Halka ne kadar saygı
gösterdiğinizin bir belirtisi, bir göstergesi bu değerli arkadaşlar. Bu işler
böyle olmaz.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Seni de seviyoruz.
SELÇUK AYHAN
(Devamla) - Laf atmakla da bir yere varılmaz. Şimdi, sizler burada yoğun,
sabahlara kadar, yedi buçuk-sekizlere kadar kalarak çektiğiniz sıkıntının
acısını kürsüde konuşanlardan çıkarmaya çalışmayın.
Değerli
arkadaşlar, çocuklarla ilgili Anayasa maddesi içinde güvence altına almak, bu
işin sosu, şekeri, ilaçlı gazozudur. Bunu hepimiz biliyoruz ama güzel bir maddedir, itirazımız
yok, güzel bir maddedir. Kabul etmenin koşullarını sizlere sunduk, uzlaşma
koşullarını sunduk, birlikte yapalım, görüşelim, tartışalım, bir yere birlikte
varalım dedik ama kabul etmediniz. Çünkü…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Reddetmeyi bile bilmiyorsunuz!
SELÇUK AYHAN
(Devamla) - Hayır…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ret oyu bile kullanamıyorsunuz!
SELÇUK AYHAN
(Devamla) – Şimdi, bakın, bu tasarı var ya bu tasarı, sizin tasarınız değil
arkadaşlar…
BAŞKAN - Teklif, Sayın Ayhan, teklif…
SELÇUK AYHAN
(Devamla) – Bu tasarı, size dayatılmış, size sunulmuş, bu tasarıyı da “On gün
içinde geçireceksiniz.” denmiş. Onun için bu kadar eziyeti… İçinde iş adamı,
profesörü, doçenti, kaymakamı, valisi, mühendisi, mimarı, doktoru olan ve
gerçek yaşamında saygın olan şu insanları biraz da küçülterek şurada zorla
geçirtmeye çalışıyorsunuz. Bunu da esefle karşılıyorum değerli arkadaşlarım.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Biz şikâyetçi değiliz.
SELÇUK AYHAN
(Devamla) – Bakın, en son İstanbul Emniyet Müdürlüğünün bir araştırmasına göre
millî eğitimde 232 tane suçlu, sabıkalı, 17’si aranan olmak üzere insan tespit
edildi değerli arkadaşlar. Bunun içinde kız çocuklarının tacizcisi var, bunun
içinde uyuşturucu kullananı var, uyuşturucu satıcısı var. Bunlar bu Hükûmetin, bu devletin gözünden kaçacak şeyler mi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ayhan, bir dakika size de ilave süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın.
SELÇUK AYHAN
(Devamla) – Tamam Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, bir şeyleri kâğıt üzerinde yazmak önemli değildir, bir şeyleri
belge hâline getirmek önemli değildir. Niyetiniz samimiyse, niyetiniz iyiyse bu
ülkede o kadar sokak çocuğu olmaz, o kadar kayıp çocuk olmaz, yetiştirme
yurtlarında çocuklar işkence görmez, bu ülkede bazı çocuklar en iyi olanaklarla
okurken bazıları sokaklarda sürünmez. Türkiye’nin gerçeği bu, bunu hepinizin
yüzüne haykırıyorum.
Ve son olarak,
1940’lı yıllarda Tan gazetesini basan Selahattin Ertürk’ün
bir sözüyle konuşmamı tamamlıyorum: “Zaman kararsız bir rüzgâr olmuşsa, sen de
bir fırıldak olmaktan çekinme.”
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı,
Sayın Ayhan’ın da gerekçelerini izah ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergelere
geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge de aynı mahiyette olduğundan
birlikte işleme alacağım ve istemde bulunmaları hâlinde önerge sahiplerine de
ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi ve
diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 4 üncü maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41 inci
maddesine eklenen 2 nci fıkranın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
“Devlet her türlü
istismara, suça sürüklenmeye ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler
alır.”
Diğer önerge
sahipleri:
|
Yılmaz Tunç |
Azize Sibel
Gönül |
Ahmet Aydın |
|
Bartın |
Kocaeli |
Adıyaman |
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Çocukların
korunması, bakım ve gözetimi hususlarında devletin koruyucu tedbirler alması ve
özellikle küçük yaşta suça karışmasının önlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN –
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı, gerekçesi
okunan, birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, 4’üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 4’üncü
maddenin gizli oylamasına başlıyoruz.
İlgili
arkadaşlarımız hazırlıklarını yapsınlar.
Oyların nasıl
kullanılacağını, gizli oylamanın nasıl yapılacağını 3’üncü madde oylamasından
önce sizlere ifade etmiştim.
İsmi okunmayan
hiçbir milletvekili arkadaşımız lütfen sıraya girmesin ve ayrıca oylar kapalı
mekânda, kabinlerde kullanılacak. Bu hususa da azami gayret göstermelerini
milletvekili arkadaşlarımızın istirham ediyorum.
Evet, gizli
oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, oyunu kullanmayan arkadaşımız kaldı mı?
Sayın
milletvekilleri, oy kullanma işlemi tamamlanmıştır. Oy kutularını lütfen Divan
üyesi arkadaşlarımızın önüne koyuyoruz. Sayım ve tasnif işlemi başlıyor.
(Oyların ayrımı
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin gizli oylama sonucu:
“Oy Sayısı : 408
Kabul : 336
Ret : 69
Çekimser : 2
Boş : -
Geçersiz : 1
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Harun Tüfekçi |
Yaşar Tüzün |
|
Konya |
Bilecik” |
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
5’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 51 inci maddesinin dördüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, böyle bir müzakere şekli yok. Ara verin.
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Bayram Meral.
Burada mı efendim
Bayram Bey?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Kaptan konuşacaklar Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan.
Sayın Kaptan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR –
Sayın Başkan, Genel Kurulun bir oturma düzeni çözülsün.
BAŞKAN – Sayın
milletvekili arkadaşlarım lütfen yerlerimize oturalım.
CHP GRUBU ADINA
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım;
görüşülmekte olan Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, gecenin bu saatinde, milletimizin, insanlarımızın, işçilerimizin,
çiftçilerimizin büyük bir bölümü uykudayken, iktidar, siyasal iktidar
Anayasa’da değişiklik yapıyor, biz de, bu değişiklik karşısında, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak ve muhalefet partileri olarak milletimizin hakkını,
hukukunu savunmaya çalışıyoruz.
Sayın
arkadaşlarım, siyasal iktidar “Örgütlenme hakkını savunuyoruz.” diyor ama
örgütlenen işçileri perişan ediyor. Sendikaların, sendikalı işçilerin haklarını
ellerinden alıyor, onlara bir bakıma köle muamelesi yapıyor. Hak arayan Tekel
işçilerine şiddet uyguladınız. İşçileri, kışın ayazında soğuğunda, eksi 10
derecede suya attınız, hak arayan işçilerimizin üzerine biber gazıyla gittiniz,
milletvekili arkadaşlarımıza bile biber gazı sıkılmasına göz yumdunuz ve
seyirci kaldınız. Polis copuyla işçilerimizi dağıttınız. Anayasa’da toplantı ve
gösteri hakkı zaten var, siz bu özgürlüğü işçileri coplayarak gösteriyorsunuz.
Memura sözleşme hakkı veriyor ama grev hakkı vermiyorsunuz.
Sayın
milletvekilleri, şu anda devlette 1 milyonun üzerinde taşeron işçisi var.
Bunlar sendikasız, bunlar toplu sözleşmesiz, bunlar grev hakkı verilmeyen
insanlarımız. Ömür boyu asgari ücret mahkûmu bir sistem yarattınız. Şimdi de,
bize, sözde, örgütlenme ve demokrasi lafları ediyorsunuz. Sayın arkadaşlar, bu
laflara karnımız tok.
Sayın milletvekilleri,
AKP yandaş sendika yarattı bir de. AKP’yi destekleyen bir memur sendikasının
üye sayısı bu İktidar döneminde yüzde 770 oranında arttı. Bu artışı AKP’nin
yandaş, yanlı iradesi sağlamıştır. Eğer bir yandan “İş akdini feshederiz, işten
atarız.” tehdidiyle… Örneğin Orman-İş Sendikasından işçiler istifa ettirilerek
Hak-İş’e üye olmaları sağlanmıştır. Bu haksızlıklar Antalya’da olmuştur,
Muğla’da olmuştur ve diğer orman bölgelerimizde olmuştur. Bu bir zalimliktir,
bu zulümdür, bu baskıdır, haksızlıktır, adaletsizliktir; Adalet ve Kalkınma
Partisi diye “Adalet” ile başlayan bir partinin ismine yakışmayan
uygulamalardır.
Değerli
arkadaşlarım, işsizlik çığ gibi artmıştır. İşsizlerin yüzde 6,7’si yani yüzde
7’si İşsizlik Fonu’ndan maaş almaktadır, yüzde 93’ü ise herhangi bir destek
alamamaktadır. Yani kısaca, işçilerimiz perişandır, emeklimiz perişandır;
emeklimiz açtır, sefildir; emeklimiz ve işçilerimiz anasından doğduğuna bin
pişmandır; emeklimiz icralıktır, emeklimiz evini satıyor, emekli böbreğini satıyor;
emekli çocuğunu okutamıyor, emekli kendisini ve ailesini tedavi ettiremiyor,
devlet emeklisine sahip çıkamıyor.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde 9,2 milyon emeklimiz var. BAĞ-KUR emeklilerimizin
yüzde 99’u, işçi emeklilerimizin yaklaşık yüzde 82’si, memur emeklilerimizin de
yüzde 29’u açlık sınırının altında maaş almaktadır. Bu değişiklikle bu açlık
sınırının altında maaş alan insanlarımıza bir şey getirilmemektedir. Ortalama
olarak emeklilerimizin yüzde 75’i açlık sınırının altında yaşamakta, yüzde 74’ü
de borç yükü altında ezilmektedir.
Sayın
arkadaşlarım, daha bu yılbaşında “Emeklilerimize haklarını teslim ediyoruz,
ahde vefamızı gösteriyoruz. Emekli vatandaşlarımızın durumlarını iyileştirmek
için devrim niteliğinde düzenlemeler yaptık.” diyor Sayın Başbakan ama
görüyoruz ki şu ana kadar yapılan herhangi bir şey yok.
Sayın Başbakan,
2008’de Mersin Ziraat Bankası önündeki 1 kilometrelik emekli maaş kuyruğu sanki
sizin devri İktidarınızda olmadı mı?
2009’da Batman’da
yaşlılık maaşını almak için PTT önünde kuyrukta beklerken ölen vatandaşımız,
yılbaşında Sivas’ta donarak ölen emekli işçimiz, daha dört beş ay önce Muğla
Milas’ta açlıktan ölen gazimiz… Sizin devri İktidarınızda bu olaylar yaşanmadı
mı?
Emekliyle alay
eder gibi 60 lira artış yapmak mı ahde vefanız? SSK ve BAĞ-KUR emeklileri
arasındaki haksızlık, hukuksuzluk giderilmemiş, intibak sorunları
çözümlenmemişken devrim niteliğinde hangi sorunu çözdünüz? En düşük SSK emekli
aylığı 403 lira, en düşük esnaf emekli aylığı 476 lira, en düşük BAĞ-KUR tarım
emeklisi aylığı 306 lira iken 60 lira vererek devrim mi yapmış oluyorsunuz?
Müftü ve ilahiyatçıların belirttikleri gibi, emeklilerin fitre ve zekâta muhtaç
hâle getirilmesi midir sizin ahde vefanız? Zaten yılbaşından beri temel ihtiyaç
maddelerine koyduğunuz zamlar, yaptığımız maaş artışının 2-3 katını aldı
götürdü.
Sayın arkadaşlar,
Hükûmet önce ilgili bakanıyla açıklama yaptı, “Emekli
maaşlarına yapılacak zam Başbakanca AKP Grubunda açıklanacaktır.” diye. Bütün
emekliler yılbaşında, 5 Ocak 2010’da AKP Grup toplantısına kilitlendi. Bu arada
yandaş medya, sanki en az emekli maaşının açlık sınırının üstüne çıkarılacağı,
800-900 lira olacağı gibi bir beklenti oluşturdu. Sonra ne oldu? Yaklaşık 9
milyon emeklinin 7 milyonuna 60 lira artış yapıldı. Yani, sevgili arkadaşlarım,
kısaca, dağ fare doğurdu. Hükûmet, kanunu çıkarmadan
“zam” lafını çıkardı. Ocak ayı içinde emekliler bankaya koştular, ancak hayal
kırıklığıyla geri döndüler. Memur emeklilerinin maaşlarında ise herhangi bir
iyileştirici düzenleme yapılmaması da ayrı bir eksiklikti.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; emeklilerimize yapılan zam yetersizdir.
Emeklilerimizin insanca yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayacak ciddi
artışlar yapılmalıdır, intibak sorunları çözülmelidir. Bu konuda biz, gazi ve
şehit maaşlarına ve tüm emeklilerimize 300 lira maaş artırılması yönünde kanun
teklifi verdik ama AKP İktidarı tarafından bunlar kabul edilmedi. Sayın
milletvekilleri, ömrünü devlet hizmetine vermiş emeklilerimize, iki gözü, iki
ayağı olmayan bir gazimize, eşini, babasını, evladını vatana feda etmiş olan
şehit ailelerimize 300 lira maaş artırımını fazla görmemek gerekir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu Hükûmet için en iyi
emekli, az maaş alan veya erken ölen emeklidir. AKP için en iyi emekli,
kendisine çiçek veren emeklidir. Artık emeklilerimiz bu Hükûmeti
çok iyi öğrendi. “Emekli için devrim yaptık.” demenin “Emekliyle dalga geçtik.”
demek olduğunu; “Emekliye ahde vefamızı yerine getirdik.” demenin boş vaat
demek olduğunu, emekliyle alay etmek olduğunu artık emeklilerimiz çok iyi
öğrendi. Hükûmetin, Anayasa değişikliğiyle emeklinin
de, işçinin de, çiftçinin de herhangi bir sorununu çözmediği ortada.
Emeklilerin başkanı bu Hükûmete çiçek verse de
emekliler AKP’ye oy vermeyecek, AKP’yi sandığa gömecektir. 9 milyon emekli,
aileleriyle birlikte 20 milyondan fazladır. AKP’yi iktidardan götürmeye
emeklilerin gücü yeter de artar bile.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaptan, süreniz doldu, size de ilave süre veriyorum.
Buyurun.
OSMAN KAPTAN
(Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; emekliler ya
yaşayacaklar ya da sürüneceklerdir. AKP iktidarda kalırsa emekli bitecek,
emekliler bitmemek için AKP’yi bitireceklerdir.
Bu Hükûmeti emeklilerimize havale ediyor, işçilerimize havale
ediyor, tüm emeklilerimize ve tüm milletimize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaptan.
5’inci madde
üzerinde gruplar adına ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İsmet Büyükataman, Bursa Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Büyükataman, buyurun.
MHP GRUBU ADINA
İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Anayasa
Değişikliği Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesile ile yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa’nın 51’inci maddesi “Aynı zamanda aynı iş kolunda
birden fazla sendikaya üye olunamaz.” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu hüküm, sivil
toplumları geliştirmek, sendikaları güçlendirmek amacıyla düzenlenmiştir. Bu
hükmün ortadan kaldırılması sendikacılığı zaafa sokacak ve oluşturulan yandaş
kurumlar arasına yeni yandaş sendikaların katılmasına vesile olacaktır. Dikkat
edildiğinde, yeni Anayasa taslağındaki düzenlemede yine değişen hiçbir şey
olmadığı gibi, çalışma hayatı ve kamu sendikacılığı açısından tuzaklarla dolu
bir düzenleme olduğu açıkça görülmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Anayasa değişikliği, bir siyasi parti ya da toplumun herhangi
bir kesimine hizmet etmek üzere yapılamaz. Anayasa, milletin bütününü kapsayan,
gelecek nesilleri de ilgilendiren ve millî bir mutabakat gerektiren toplumsal
bir sözleşmedir. Toplumsal uzlaşma sağlanmadan çıkacak yeni anayasa hem kaos ve memnuniyetsizlik oluşturacak hem de Anayasa’nın
meşruiyetini her zaman tartışmaya açık bırakacaktır.
Yaklaşık sekiz
yıldır uyguladığı siyasetle millî ve manevi değerlerimize zarar veren AKP,
sivil dikta özlemiyle müdahil olamadığı devlet kurumlarına âdeta savaş açmıştır.
Sosyal barış, kanun maddeleriyle değil, gönülle, vicdanla ve ahlakla sağlanır.
AKP zihniyetinin yitirdiği ve eksikliğini hissettirdiği esas değerler
bunlardır. Anayasanın sivil ve demokratik olmasının gerek ve yeter şartı, onun
sadece siviller eliyle ve bir parlamento marifetiyle yapılmış olması değildir;
sosyal kesimlerin katılımı ve rızası önceliklidir. Yeni bir mağduriyet alanı
oluşturma adına hazırlanan Anayasa değişikliği paketinde ilk göze çarpan unsur,
toplumu ilgilendiren zorunlu ve insani hizmetlerin makyajlanarak öne çıkarılmak
istenmesidir. Milliyetçi Hareket Partisi, yeni anayasanın toplumsal uzlaşmayla
yapılması gerektiğine inanmaktadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, AKP’nin Anayasa Değişikliği
Teklifi’ne usulden ve esastan karşı olduğumuzu bir kez daha ifade etmek
istiyorum çünkü değişiklik teklifi, Anayasa değişikliği yapma usulüne uygun bir
süreç izlenmeden hazırlanmıştır. Teklif ile getirilen hususlar, devletin ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit edecek gelişmelere fırsat verecektir,
ayrıca Anayasa’nın 2’nci maddesinde bir amaç olarak belirlenen toplumun huzuru,
millî dayanışma ve adalet anlayışına zarar verecektir. Ülkemiz ve milletimiz
için çok değerli yılları insafsızca heba eden AKP zihniyetinin, bunca seneden
sonra, milletimizi aldatacağı yalanı kalmamıştır. Terörün sona ereceğine dair
sözler tutulmamış, bitirilmesi bir yana, bilakis teröristler hasretle
kucaklanarak silahla yapmayı düşündüğü bütün ihanetler siyasetin malzemesi hâline
getirilmiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleri, aziz milletimizi peşine
takacakları bütün vaatleri ve bahaneleri geride kalan yıllarda harcamıştır,
oynayacağı son koz, Anayasa değişiklik teşebbüsüdür. AKP’nin bu kozdan ve
oluşturacağı gerilimden başka saklanacağı ve sığınacağı yer kalmamıştır. AKP,
başarısız siyasetinin, teslimiyetçi zihniyetinin, iflas etmiş politikalarının
bahanesini, şimdi Anayasa’ya bağlama arayışındadır. Adalet ve Kalkınma
Partisinin referanduma kadar götürmeyi hesapladığı Anayasa değişikliklerindeki
maksadı, ne ülkemizi çağdaş anayasaya kavuşturma isteği ne de siyasi vesayet
tartışmalarına son verme arayışıdır. AKP, ucuz hesapların ve nafile oyunların
peşindedir. Bütün gayreti, bütün mücadelesi, ne demokrasi içindir ne de millet
hayrınadır. Yaklaşan seçime girerken, demokrasi arayanlar ile demokrasi
karşıtları gibi sanal iki cephe oluşturarak bu ayrışmadan yararlanmak
arayışındadır.
Değerli
milletvekilleri, partimiz, anayasaları değişmez kurallar bütünü olarak
görmediği gibi, Anayasa’yı değiştirme konusunda da millî hassasiyetler
haricinde, menfi düşünceye sahip değildir. Ancak, AKP, yirmi sekiz yıldır
tartışma konusu olan böyle önemli bir meseleyi, iktidarından yedi buçuk yıl
sonra ve hemen seçim öncesinde, âdeta bir oldubittiye getirmek istemektedir. Bu
değişiklik teklifinde AKP samimi değildir. AKP, bu teklifle, hukuku,
demokrasiyi ve özgürlüğü kendine maske yapmaktadır. Toplumda 82 Anayasası’nın
uzlaşma içinde değişmesiyle ilgili bir beklenti mevcuttur. Darbe Anayasası’nı en
fazla eleştiren, değişmesini isteyen ve bunu, 1999, 2002 ve 2007 seçim
beyannamelerinde de ifade eden Milliyetçi Hareket Partisidir. Uzlaşma
kültüründen uzak olan bu teklif, milletin ihtiyaçlarından değil, AKP’nin
ihtiyaçlarından doğmuştur. Bu teklif, bu hâliyle tam bir dayatmadır, samimi
değildir, gayriciddidir, dürüst değildir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, AKP’nin açılım ve çözüm adı altında hayata geçirmeye çalıştığı
bir sürece şahit oluyoruz.
Bu süreç,
Anayasa’mızın değişmez hükümlerinde ifadesini bulan, devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve kuvvetler ayrılığı prensibine alenen aykırı
olan, Türkiye’nin millî devlet niteliğinin ve üniter
siyasi yapısının tasfiye sürecidir. Bu süreçte Türkiye etnik farklılıklar
temelinde ayrışarak sözde demokrat olacak, millî birliğinin temellerini yıkarak
sözde demokratikleşecek ve parçalanarak çağdaşlaşacak, böylece güçlü bir devlet
olacaktır. Bu bölünme sürecinin “çağdaşlık ve demokrasi” adıyla içine nüfuz
edilmeye çalışılan temel doküman ise Anayasa maddeleridir.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakan Erdoğan 17 Nisan 2010 günü katıldığı bir
televizyon programında Anayasa değişikliği konusunda şunları söylemiştir:
“Anayasa değişikliği önerimiz, açılım projemizin, millî birlik ve kardeşlik
projemizin önemli bir parçasıdır; açılım kapsamında atacağımız adımların önünü
açıyor, altyapısını hazırlıyor.” Başbakan bu açıklamasıyla, Anayasa değişikliği
amacının PKK açılımını hayata geçirmek olduğunu, bölünmez bütünlük aleyhine
fiilleri, bu düşünce ve hesapla, parti kapatma nedeni olmaktan çıkarmayı
öngördüklerini itiraf etmiştir.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Ayıp ya! Milletin gözünün içine baka baka
yalan söylüyorsunuz.
İSMET BÜYÜKATAMAN
(Devamla) – Bu itibarla, Hükûmetin Anayasa
değişikliklerini, bir toplumsal ihtiyaçtan öte, bu sinsi niyetin hayata
geçirilme çabası olarak görmek gerekmektedir.
Bugünkü
tekliflerin içinde “açılım” denen yıkımla ilgili maddelerin açıkça bulunmaması
kimseyi aldatmamalıdır. Yapılmak istenen, bir sonraki Anayasa değişiklik
paketlerinde yer alacak sinsi planların önünün açılmasıdır ve pürüzlerin
şimdiden ortadan kaldırılmasıdır. Bunların tamamı, aldatma, kandırma, yalan ve
riyadan başka bir şey değildir.
AKP’nin
saklandığı yalanların başında demokratikleşme iddiaları gelmektedir. Ne var ki
Anayasa değişiklikleriyle amaçlanan, asla demokrasi değildir. AKP’nin
demokrasiden ne anladığı, sekiz yıla yaklaşan zorbalıkları ve icatlarıyla
ortaya çıkmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Türk milletinin gündemi Anayasa değişikliği değildir. Milletin
gündeminde, emeklinin açlık sınırının altında yaşıyor olması, her evde en az 1
işsizin bulunması, çiftçinin gelir desteğiyle yaşamaya mahkûm edilmesi, her gün
binlerce iş yerinin kapanması ve halkın yardımlarla yaşamaya mecbur bırakılması
bulunmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Büyükataman, size de ilave süre veriyorum, lütfen
konuşmanızı tamamlayın efendim.
İSMET BÜYÜKATAMAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yangın yerine
döndürdüğü memleketin içler acısı hâlini görmezden gelen AKP, Anayasa
değişikliğiyle, halkın gerçeklerini, sefaletini, yokluğunu, dibe vuran
şartlarını, işsizliğin ana babalara verdiği acıları gözden kaçırmaya
çalışmaktadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, anayasalar kirli ellerin, kirli zihniyetlerin ve lekeli
alınların kendilerini aklayacakları, arkasına saklanacakları istismar
malzemeleri ve paravanlar değildir ve olmamalıdır (MHP sıralarından alkışlar)
ve eğer bir yerden değişikliğe başlanacaksa, temiz toplum, temiz siyaset, temiz
yönetimin sağlanması ve dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla işe başlanmalıdır.
Sözlerime burada
son verirken Anayasa değişikliği için oy kullanacak milletvekili arkadaşlarımın
tarih önünde sorumlu olduklarını tekraren hatırlatıyor, yüce heyetinizi en
derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 01.27
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 01.32
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
5’inci madde
üzerinde gruplar adına görüşmelere devam ediyorduk.
Şimdi sıra Barış
ve Demokrasi Partisi Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır’da.
Sayın Bayındır,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın
bazı maddeleri üzerine sunulan kanun değişikliği teklifinin 5’inci maddesi
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken bir hatırlatmayı borç biliyorum. Bir: DTP ve bugün BDP olarak burada
temsil edilen bütün vekiller, herkesten belki de daha çok halkın iradesiyle
buradalar. Çünkü seçimden hemen önce, hiçbir şekilde buluşamayan AKP, MHP ve
CHP, kutsal bir ittifak yaparak Kürtlerin özgür seslerinin buraya yansımaması
için hilelere başvurdular. Size rağmen geldik, bu ittifaka rağmen buraya
geldik. Bir daha kimse bize “Buradasınız ya.” deme hakkına sahip değildir, bu
halkın iradesine yapılmış bir saygısızlık olarak alırız, bir.
İkincisi: Biz
burada yemin ettik. Kimse bize yemini hatırlatmasın. Biz insan haklarını
koruyacağımıza dair söz verdik, değil mi arkadaşlar? İnsan hakları nedir? İnsan
hakları evrensel belgelerinde neler yer alır? Biz bu sözümüzün arkasındayız.
Herkesin insan haklarını savunmaya yemin ettik ve bu yeminimizin gereklerine
sonuna kadar devam edeceğiz.
Bir zamanlar,
savaşın en yoğun olduğu zamanda Genelkurmay Başkanlığını yapan Doğan Güreş dedi
ki: “Bu ülkede adı konulmamış, düşük yoğunluklu bir savaş yaşandı.” Bunları biz
söylemedik tek başımıza. Kabul etseniz de etmeseniz de savaş sadece sınırların
ötesinde gelişmiyor, savaş “iç savaş” olarak da tanımlanıyor, dünya literatüründe de yeri var. Türkiye’de bir iç savaş yaşandı
ve hâlâ da belli boyutlarıyla devam ediyor.
Şimdi, Anayasa’yı
böyle yamayarak, darbe yasalarını böyle süsleyerek, cilalayarak bir yere
varamazsınız. Yargıtayda CHP’li olmuş ne olacak,
AKP’li hâkim olmuş ne olacak? Kanunlar ortada. Kürtçe’de
bir söz var “… …” (*) Yani “Çıplak, ha suyun bu tarafında olmuşsun ha suyun
öbür tarafında olmuşsun.” Bizim için değişen bir şey yok, işçi için değişen bir
şey yok, yoksul için değişen bir şey olmayacaktır. Dolayısıyla bizler burada,
bu cunta anayasasının, seksen yıllık resmî ideolojinin bütün duygu, düşünce,
hukuk kalıplarıyla problem yaşıyoruz, hak ihlali yaşıyoruz.
(*)
Bu bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade
edildi.
Biz hak ve hukuk
mücadelesini veriyoruz. Emekçinin de hak ve hukuk mücadelesini veriyoruz,
kadınların da hak ve hukuk mücadelesini veriyoruz, çocukların da hak ve hukuk
mücadelesini veriyoruz, farklı farklı inançlara
mensup, Alevilerin de, hakiki demokrat Müslüman’ın da, herkesin, Roman’ın da,
Yahudi’nin, Hristiyan’ın, Ermeni’nin de hak ve
özgürlük mücadelesini veriyoruz.
Biz ülke olarak,
toplum olarak, hükûmetler olarak gerçeğimizle
yüzleşmek zorundayız. Arkadaşlar, size acı geliyor değil mi? Daha önce hiç
duymadınız, hep siz söylediniz birileri dinledi. Bu hakikat, hiç bu kadar
çıplak söylenmedi belki de, belki de bu yüzdendir bu kadar canınız acıyor ama
acıyacak çünkü bu acıları yaşattınız, yaşanıyor yani. Hepimiz bu acıların
ortadan kalkması için ortaklaşmak zorundayız. Yoksa iktidara kilitlenmiş
kavgaların ve iktidar erkinin nasıl el değiştirdiğinin hesabı ve pazarlığıyla bizim
işimiz olmaz. Biz, özgürlüğün mücadelesini vermeye varız ve bu mücadelemizi de
hiç kimse zapturapt altına alamaz.
Ellerimizi
kelepçeleyebilirsiniz, hapishanelere atabilirsiniz; attılar da, hâlâ da
hapishanelerde insanlar. Milletvekilleri de öldürüldü, öldürülebiliriz de ama
hak ve özgürlük mücadelemizden vazgeçmedik ve vazgeçmeyeceğiz de.
O nedenle, bu
Mecliste adaleti gerçekleştirmek, herkesten önce, “adalet” kelimesini partisine
şiar edinmiş Adalet ve Kalkınma Partisinin işi olmak zorunda ama yok, çoktan
seçmeli gibi “Ben cunta anayasasının şu maddelerini beğenmiyorum ama şunlar
başımın tacı.” diyeceksiniz. Diyeceksiniz ki: “Ben bu Anayasa’nın milliyetçi
ruhunu, tekçi ruhunu koruyacağım ama iktidarda ben olacağım.” Bana ne senin
iktidarından, sen gelsen ne olacak, öbürü kalsa ne olacak, ne değişecek?
Siz, şimdi,
referanduma gitseniz, halk hangi heyecanla gelecek sandık başına, neyi
oylayacak, ne sundunuz? Hele hele kurnazlıklar
yaparak…
Şu anda
görüştüğümüz Sendikalar Yasası. Sendika yasalarının değiştirilmesine ilişkin
gerekçe koymuş “ILO’nun gerekleri” diye. Sayın Bakan,
ILO sadece toplu sözleşmeyi mi öngörüyor? Niye böyle parçalıyorsunuz bu hak,
hukuku? Niye yaralıyorsunuz, niye kullanılmaz hâle getiriyorsunuz? Hakların
kullanılmasının önüne niye yeni bentler kuruyorsunuz? Çünkü emekçiler isyanda
size karşı değil mi? İsyan ettirmemek, hak ve hukukunu kullandırmamak için suç
işliyorsunuz. ILO konferansındaydı Sayın Bakan da haziran ayında. Sendikalarla
ilgili yasayı komisyondan geçmiş hâliyle ILO kabul etmedi, “Beceremediniz.”
dedi, “Sizi izlemeye aldım.” dedi, “Ben geleceğim, yapacağım.” dedi. Şimdi, bu
Anayasa’yı nasıl kabul edecek bu hâliyle? Yine diyecek: Beceremediniz. Ben
gelip yapacağım diyecek o zaman. Grevsiz toplu sözleşmenin ne anlamı var? Siz
kimi kandırıyorsunuz tuzaklar kurarak? Bu halk kanar mı artık? Siz yolunuza
devam edebilir misiniz bu tuzaklarla? Hayır, kimse geçit vermeyecek, ne Tekel
işçisi ne emeği görülmeyen evde çalışan kadınlar ne sokaktaki işsizler ne de
sefalet ücretine mahkûm olmuş o sözleşmeli personeller.
Türkiye’de
hukuksuzluğun bu kadar ayyuka çıktığı bir durumda yani siz 80 yılından bugüne
bile baktığınızda, sendikalı işçi sayısı ile nüfus oranına baktığınızda nasıl
bir ters orantı yani hak, hukuk kullanmada nasıl bir geriye gidiş olduğunu çok
rahat görebileceksiniz. Mesela 1982’de 2 milyon 200 çalışan, iş sözleşmesinden
yararlanabiliyor. 1983 yılında yine 2 milyon 232 kişi sözleşmeden
yararlanabiliyor. O zaman Türkiye’nin nüfusu -1980’de- 44 milyon, şu anda 70
milyon ancak 1.247 işçi toplu sözleşmeden yararlanabiliyor. Yani nüfus 2 katına
çıkmış ama sendikal hak özgürlüklerinden yararlanabilen çalışan sayısı yarısına
düşmüş hatta daha az. İşsizlik cennetine dönüştürmüşsünüz ülkeyi. Çalışanı
taşerona, patrona mecbur bırakmışsınız. İşsizi kısmen iş sahibi olanın kurdu
yapmışsınız ve bir kişi çalışabilmek için bütün haklarından imtina etmek
zorunda kalmıştır. Kimin sayesinde? Bütün hükûmetler,
ama son sekiz yıl içinde de AKP Hükûmetinin
icraatları ve yaptığı eserlerdir. Şimdi, siz hangi haktan bahsedeceksiniz,
hangi hukuktan bahsedeceksiniz?
Bir de yandaş
sendikalar oluşturarak, suskun, onaylayan, direnmeyen, hani işçiler hep der ya
“Direne direne kazanacağız”, siz de “Direte direte sizi teslim alacağız.” demek istiyorsunuz.
Bundan, vazgeçin
bu akıllardan. Yani bu mantığın bir toplumsal sözleşmeyle hiç bağlantısı yok.
Bu Anayasa değiştirme mantığı olsa olsa AKP’nin
kendini aklama mantığıdır, var olan darbeci zihniyete devam etmektir.
Niye peki, 77
yılında katledilmiş işçilerin katillerinin bulunması yolunda oy kullanmadınız?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bayındır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, size de ek süre veriyorum.
SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Teşekkürler.
Niye bugünkü
araştırma önergesine oy vermediniz madem özgürlükçüsünüz, madem hakikatleri
ortaya çıkarıyorsunuz, madem gerçeğin ortaya çıkmasını istiyorsunuz? 70’li
yıllarda mayalandı bu Ergenekon ve Özel Harp Dairesi.
Siz köküne
inmeden, yapraklarını kopardığınızı varsayarak kendinizi zararlılardan
koruduğunuzu mu sanıyorsunuz? Değil. Kandırmayın kendinizi, kimse kanmıyor
size.
Gecenin bu
ilerleyen saatlerinde, bu kadar yangından mal kaçırırcasına, toplumdan
tartışmayı saklarcasına, siz bu tartışmayı yaparak sanmayın ki insanlar duymayacaklar,
sanmayın ki insanlar kör ve sağır kalacaktır. İnsanlar görüyor, duyuyor,
düşünüyor ve sorguluyor, sorgulamaya devam edecekler ve bu cuntacılığı, cunta
zihniyetleri devam ettirerek, Türkiye’de iç barışın sağlanması yönünde adım
atmayarak daha fazla vebal altına girmiş oluyorsunuz.
Neyi açtınız,
“açılım, açılım” dediniz? Bu muydu açılımınız? İktidarının yolunu açmak mıydı
açılımın adı acaba? Savaşa yol açmak mıydı yeniden acaba açılımın adı? Sorarız.
Tüm vekillerimiz gitsinler bir sorsunlar kendilerine. Yeniden savaşın yolunu
açmak mıydı? Sizden insanlar barış istiyordu, kardeşlik istiyordu, ama öyle bin
yıllık kardeşlik lafta olmaz, hukukta, adalette, dilde, tarihte, kültürde bir
kardeşlik olacak. Yoksa, onun adı başka bir şey olur
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gruplar adına madde üzerinde son söz, AK PARTİ Manisa
Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi’ye ait.
Sayın Tanrıverdi, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bazı maddelerinde değişiklik öngören teklifin
5’inci maddesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Burada 5’inci
madde üzerinde söz alan arkadaşlarımızı çok ciddi bir şekilde dinledim.
Doğrusu, dinledikçe, 5’inci madde üzerindeki konuşmalarını gördükçe, sanki bu
Parlamentoda değiller, sanki bu ülkede yaşamıyorlar ve Türkiye’de gelişen,
değişen güzellikleri görmüyorlar.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Tam tersi… Tam tersi…
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Doğrusu bu kadar çarpıtmanın, bu kadar farklı bir
şekilde yorumlamanın hangi akılla, hangi dille yapılabildiğini anlamakta zorluk
çekiyorum.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Aynen… Aynen…
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Anlama sıkıntınız var zaten.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Siz gerçeklere karşı kör, sağırsınız.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Ülkemiz Anayasa değişikliğinin…
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Anlama sıkıntınız var.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) - Bu zamanda yaşamıyorsunuz çünkü, farklı
zamanlarda yaşıyorsunuz.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Ben çok sabırla dinledim, konuşan arkadaşlarımızın
hiçbirine bir kelime söz etmedim.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Edecek sözün olsa ederdin.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Dolayısıyla öncelikle arkadaşlarımız benim gibi
dinlemesini öğrenmeliler.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Biz biliyoruz dinlemesini, dinlet.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülkemiz ve milletimiz açısından çok önemli
olan bu Anayasa değişikliği çalışmalarının Millî Egemenlik Haftası’nda yüce
Meclisin gündeminde olması daha da anlamlıdır.
Cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana yapılan anayasalara baktığımızda, hepsinin olağanüstü
dönemlerde yapıldığını görmekteyiz.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Ne farkı var bunun?
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – 1961, 1962, bunların farkına…
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, böyle bir usul yok. Yerinizden Hatibe soru soramazsınız. Böyle
bir usul yok. Lütfen… Lütfen, böyle bir şey olmaz!
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Bunların farkına hâlâ varamadıysanız, zaten konuşacak
bir şey yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Burası kuzu Meclisi değil efendim!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – 1961 ve 1982 anayasalarının toplumun istek ve taleplerinin
yansımasından daha çok topluma ölçüsüz giydirilmiş bir anayasa olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır.
1982 Anayasası bugüne kadar 9’u AK PARTİ’nin çoğunlukta olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından 16 kez değiştirilmiştir. Sosyolojik gerçeğe ters yapılanan toplumsal
terzilikler sonucundaki yapılanmalar, uzun yıllardır süregelen sınırlandırıcı
ve baskıcı girişimler toplumumuzu bunaltmıştır. Türkiye, artık bu yükü
taşıyamıyor.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Bugünü mü anlatıyorsun?
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Halkımız da değişimden yanadır.
Değerli
milletvekilleri, hemen her toplumsal kesimin üzerinde mutabık kaldığı “Anayasa
değişmelidir.” beklentisi bugün hayata geçmektedir. Bu çalışmalar, âdeta bir
turnusol kâğıdı olacaktır.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Doğru, sizin için öyle!
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Milletimiz kimin samimi, kimin statükocu
olduğunu açıkça görmekte ve değerlendirmektedir. Milletin önünde hesap
vermekten kimse kaçamayacaktır.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Kaçan sizsiniz!
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Biz insanımızı, doğusuyla batısıyla, güneyiyle kuzeyiyle
herkesi kucaklıyoruz. Bu buram buram sevgi kokan
topraklar üzerinde huzur, sükûnet ve mutluluk olsun diyen, kardeşlik olsun
diyen herkese kollarımızı açıyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – MHP’liler hariç!
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Bizim oyunlarla, oyalamalarla, geçiştirmelerle,
kurnazlıklarla, kandırmalarla işimiz yok. “Anayasa değişsin ama şu şu maddeler olmasın.” diye teklifler geldi. Neden? Çünkü o
maddeler, kendisini milletin iradesinden daha üstün gören statükonun
yerini sarsacak.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Sizi kurtaracak!
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Çünkü o maddeler, demokrasinin, hakkın, hukukun,
adaletin üstünlüğünü getirecektir. Halktan ve hayattan kopuk bir anlayış ve
düşünceler geride kaldı. Türkiye artık önüne bakmaktadır. Değişim karşısında
direnenler tarihin paslı sayfalarına mahkûm kalacaklardır. Değişim iradesini
gösterenler ise her zaman bu milletin gönlünde olacaktır. Umuyor ve bekliyoruz
ki bu çatı altındaki 23’üncü Dönem Parlamento bir kez daha doğruyu, güzeli,
hakkı ve hukuku üstün tutacaktır. Sosyal adaleti, sosyal devleti, halkçılığı
savunduklarını söyleyenlerin, meydanlarda “emek”, “ekmek” ve “barış”
kelimelerini dillerinden düşürmeyenlerin, “Darbelere, cuntalara hayır!”
sloganları atanların bugün sendikaların, sivil toplumun ve özgürlüklerin önünü
açan bu düzenlemeleri istememesi sanırım sadece bizleri değil, yaşasaydı Karl Marx’ı bile şaşırtırdı, hatta isyan ettirirdi.
Değerli
milletvekilleri, 1982 Anayasası’nda çalışma hayatı ile ilgili düzenlemeler
yapılırken, 1980 öncesinde yaşanan olayların baş suçlusu olarak emekçiler
görülmüş, dolayısıyla onların örgütleri için çok özel önlemler Anayasa’ya
konulmuştur. Sendikalar, demokrasinin, demokratik ortamın ürünü olan
kuruluşlardır. Ortam demokratikleştiği zaman sendikal faaliyet gelişmiş,
yaygınlaşmış ve hızlanmıştır. Sivil toplumun önünü açmayı, sivil inisiyatifin demokratik süreçlere katılmasını her zaman
önemsedik, çalışma hayatındaki birçok yasal düzenlemeleri gerçekleştirdik.
Yasal düzenlemelerin getirdiği olumlu hava çalışma hayatına da yansımıştır.
Bakın, geçmişte
korku ve endişelerle adı ve tarihi hafızalarda her zaman olumsuz olarak yer
eden 1 Mayıslar artık AK PARTİ ile birlikte Emek ve Dayanışma Günü olarak
kutlanmaktadır.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Sekiz yıl sonra, sekiz!
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – 1 Mayıs, geçtiğimiz yıl 22 Nisan 2009 tarihinde bu çatı
altında “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla tatil günü oldu. 1 Mayıs gerilimin,
kavganın ve şiddetin adı olmaktan artık çıkıyor.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Kim yaptı? Kim yaptı?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) - Geçmişte birçok kanlı 1 mayısları
yaşadık, gördük.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Biber gazını siz icat ettiniz!
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) - 1977’de Taksim’de, 1996’da Kadıköy’de emekçilerimizi
kaybettik. Kaldırım taşlarının sökülüp camların kırıldığına, lalelerin koparıldığına
hep beraber şahit olduk. Bugün, 1 Mayıs, güven ve huzur içinde bayram ve şenlik
havasında, hem de otuz yıldır emekçilere kapalı olan, yasak olan Taksim Meydanı
açılarak kutlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, biz AK PARTİ olarak çalışma hayatında diyaloğu
hedefledik. Sosyal tarafları sosyal ortak olarak gördük. Bu anlayışla sorunları
konuştuk, çözüm yollarını aradık. Bu çerçevede, çalışma hayatına ilişkin olarak
gerek iş barışı ve iş güvenliğine gerekse emeğin hakkının korunmasına yönelik
adımlar attık. 1980 darbesiyle ortadan kaldırılan hak grevi AK PARTİ’yle tekrar kazanılmıştır.
Sendikalaşmanın
önündeki engellerin kaldırılması için, sendikal hakların engellenmesiyle ilgili
olarak Türk Ceza Kanunu’nun 118’inci maddesinde cezai müeyyide getirdik.
Başbakanımızın
“Çalışanın devletten alacağı olmamalı, kalmamalı.” yaklaşımıyla yıllarca
“Kayıtta var ama kasada yok.” denilen 14 katrilyon tutarındaki zorunlu tasarruf
yarasını yine AK PARTİ sardı. KEY ödemelerini biz yapıyoruz.
Özelleştirme
sonucu işsiz bırakılan, kapı önüne konulan işçilere kapılarımızı biz açtık,
sokağa terk etmedik. Yine Başbakanımızın talimatıyla, geçmişte yapıldığı gibi
hangi dönemde işe alındığına, siyasi kimliğine bakılmaksızın 219 bin geçici
işçiye kadro verildi. 219 bin ailenin gelecek kaygıları umuda ve mutluluğa
dönüştü.
Üzerinde şu an
konuştuğumuz Anayasa Değişiklik Teklifi’nde, ekonomik ve sosyal konsey
uygulaması anayasal güvenceye kavuşturulmakta, kamu çalışanlarına toplu iş
sözleşmesi hakkı sağlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, çalışanlara sağlanan en önemli güvencelerden biri, kişilerin
istedikleri örgütleri kurmaları ve bu örgütlere üye olmalarıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Bismillah de, çarpılacaksın! Doğruyu söylemiyorsun.
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi, size de ek süre veriyorum iki dakika. Lütfen
süre içerisinde konuşmanızı tamamlayın efendim.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Çalışanların sendikal olarak iş yeri, iş kolu,
federasyon, konfederasyon gibi çeşitli düzeylerde örgütlenmelerini engelleyen
yasal düzenlemeler, Türkiye’nin de tarafı olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun 87 sayılı Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil
etmektedir.
Anayasa’nın
51’inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Aynı zamanda ve aynı iş
kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz.” hükmü ile sendika üyesi olma
hakkı kısıtlanmaktadır. Söz konusu hüküm, 87 sayılı Sözleşme’nin 2’nci
maddesinde yer alan, herkesin dilediği sendikaya girme hakkının bulunduğuna
ilişkin temel ilkeyle çelişmektedir. Tek sendikaya üyelik koşulu ne şekilde
düzenlenirse düzenlensin sendika özgürlüğü ile bağdaşmamaktadır.
Bu nedenle,
teklifin 5’inci maddesiyle, Anayasa’nın 51’inci maddesinin dördüncü fıkrası
yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu değişiklik hem sendikaların hem de
çalışanların ortak görüşü olarak alınmış ve teklifimize girmiştir.
Değerli
milletvekilleri, insanıyla barışık, milletiyle bütünleşmiş bir Türkiye için
bundan sonra da çabalarımız devam edecektir. Nihai amacı insan refahının
yükseltilmesi olmayan ekonomik yaklaşımlar sosyal felaketlerle sonuçlanır. Biz
AK PARTİ olarak, insanımız için ne uygun ise, vatandaşımız için hangisi daha
ulaşılabilir ise o hizmeti getirmeyi, o politikayı uygulamayı tercih etmekteyiz
çünkü halkını tüketen bir devletin kendisi de tükenir. Bizim temel felsefemiz
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıdır.
Bu duygularla
sözlerimi tamamlarken, görüşülmekte olan Anayasa değişikliklerine ilişkin
hükümlerin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Selamlayacağım Sayın Başkan.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Yok, herkes yattı.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Siz varsınız.
BAŞKAN – Sadece
selamlamak için.
Buyurun.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) – Bizleri ekranlardan izleyen milletimizi ve yüce Meclisi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
alkışlar [!])
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi şahısları adına iki milletvekili arkadaşımıza söz
vereceğim.
İlk söz, Gaziantep
Milletvekili Sayın Mahmut Durdu’ya aittir.
Sayın Durdu,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
MAHMUT DURDU
(Gaziantep) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; necip
milletimizin yüksek huzurunda hepinize saygılar sunarım.
Her ülkenin kendine özgü bir adalet sistemi olması lazım. Ben bir arkadaşınız olarak geçen dönem beş sene boyunca Adalet
Komisyonunda çalıştım. Hukuk sisteminde ceza ve hukuk ayağıyla birlikte bir
adalet sistemi yapmaya çalışıyoruz. Bugün de, siz saygıdeğer arkadaşlarımla
birlikte bir anayasal çalışma yapıyoruz. Ben Anayasa Komisyonundayım ve Anayasa
Komisyonundaki Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın, Millî Hareket
Partisinden ve Barış Demokrasi Partisinden… (MHP sıralarından
“Milliyetçi Hareket Partisinden” sesleri.)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Milliyetçi Hareket Partisi.
MAHMUT DURDU
(Devamla) - …arkadaşlarımızın çalışmalarına yakinen şahit oldum, bilmüşahede gördüm ki hepsi…
RECEP TANER
(Aydın) – AKP’li, Millî Hareket yok, Milliyetçi Hareket Partisi var, düzelt.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisinden demek istedi, düzeltiyoruz efendim.
MAHMUT DURDU
(Devamla) – “Milliyetçi Hareket Partisi” dedim ben.
Değerli
arkadaşlarım, ben orada da söyledim, burada da söylüyorum, hepimiz
vatanperveriz, hepimiz bu memleketi severiz ve sevmek mecburiyetindeyiz. Bu
bayrağa, bu vatana muhtacız biz.
Değerli
arkadaşlarım, bizim Anayasa çalışmalarımızdan şu kısa süre içinde bir özetleme
yapmak istiyorum. Anayasa hukukçuları derler ki: “Türkiye’mizde 1808 Senedi
İttifak ile 1836-39 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, 1876 tarihindeki Kanunuesasi ve 1908 tarihindeki İkinci Meşrutiyet. Geliyoruz
cumhuriyet dönemine; 1921, 1924 anayasaları ve 1961 Anayasası, en son, üzerinde
müzakere yaptığımız 1982 Anayasası…”
Değerli
arkadaşlarım, hepimiz insan haklarına, evrensel aklın ulaştığı gerçek
hakikatlere muhtacız. Sendikal faaliyetler bunun bir cüzüdür. Ben Anayasa
Komisyonunda söyledim, önemine binaen burada da söylüyorum; Bektaşi’ye demişler
ki: “Biz iki tane şarap yapıyoruz ama bugünkü konjonktürde
birini bırakacağız, birine devam edeceğiz. Şunun tadına lütfen bak. Erenler,
senin ağız tadın iyidir.” İçmiş, demiş ki: “Onu üretin.” “Erenler, sen bunun
tadına bakmadın.” demişler. “Bilmem. Bu çok berbat, o bundan iyidir.” demiş.
Sizin yaptığınız şu çalışmalarla, şunu iddiayla söylüyorum ki mevcuttan iyisini
yapıyoruz.
Şimdi, Millî
Hareket Partisinden… (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Milliyetçi Hareket Partisi…
MAHMUT DURDU
(Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisinden olan arkadaşlarımı bire bir
dinledim, Cumhuriyet Halk Partisinden olan arkadaşlarımı bire bir dinledim,
hepsi, ama hepsi dediler ki: “Ya, şu Anayasa’yı değiştirelim.” Seçim
beyannamenizde bu var, parti programınızda bu var fakat diyorlar ki: “24’üncü hükûmette yapalım.” Peki, şu yüce Meclis kara günler için
mi bekleyecek? Kara günler için mi bekleyecek? Bu milletimizin tahammülü var
mıdır?
Behiç Bey’e dedim
ki: “Kardeşim, senin dediklerine katılıyorum ama şu son cümlen hoşuma gitmiyor:
‘24’üncü hükûmete bırakalım.’ “ Laf mı yani bu! (CHP
ve MHP sıralarından “Hükûmet değil, dönem.” sesleri)
Elhamdülillah, siz ve biz, donanımımızla şu Anayasa’yı yapmaya muktediriz.
Değerli
kardeşlerim, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; bakınız, siz ülke olarak ILO
sözleşmelerinin altına imza atmışsınız ve Anayasa’nızda değişiklik yapmışsınız,
90’ıncı maddede; demişsiniz ki: “Uluslararası anlaşmalara biz uyacağız.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Durdu, size bir dakika ilave süre veriyorum. Lütfen bu süre içinde konuşmanızı
tamamlayın efendim.
MAHMUT DURDU
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Değerli
kardeşlerim, şimdi, siz o anlaşmayı kabul etmişsiniz, dolayısıyla siz kendi
mevzuatınızı Avrupa standartlarına çekmenin taahhüdünü vermişsiniz. Bugünkü
yaptığınız şey de bu taahhüdü yerine getirmektir.
Ben hepinize bu
hakiki günde güzel çalışmalarınızdan dolayı teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Durdu, teşekkür ederim.
Şahısları adına
ikinci söz Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır’ın.
Sayın Çakır,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa
değişikliğiyle ilgili iddia şu: Bu Anayasa değişiklikleri yapıldığında
Türkiye’de emek daha özgür olacak, demokrasi daha çok gelişecek. İktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın iddiaları bu.
Değerli
arkadaşlarım, 22’nci Dönem Parlamentosunda daha yeni Parlamento çalışmalarına
başladığımızda İş Yasası’nı yine böyle bir çalışma performansıyla cumartesi
pazar dâhil sabahlara kadar sizler çıkarmadınız mı? O İş Yasası’nda emeğin
alınıp satıldığı, emeğin kiraya verildiği, emeğin, işveren gerekli gördüğünde
hiçbir gerekçe göstermeksizin işten çıkardığı, emeğin köleleştirildiğini o İş
Yasası’nı sizler çıkarmadınız mı? 12 Eylül faşist cuntasının vermiş olduğu
sınırlı demokratik hakların bile, emek, sizin çıkardığınız İş Yasası’yla daha
gerisine gitmedi mi değerli arkadaşlarım? Beraber çıkardık o İş Yasası’nı…
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Manisa) – Okudunuz mu o Yasa’yı?
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Siz bu ceylan derisi koltuklarda otururken…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Siz oturmuyor musunuz?
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - …Türkiye’de emeğin ne kadar özgürleştiğini, emeğin ne kadar
demokratikleştiğini anlayamazsınız! Eğer o İş Yasası’ndan sonra emek
özgürleştiyse, bunu, o fabrikalara gideceksiniz, madenlere gideceksiniz, o
işçilerle konuşacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Değerli
arkadaşlarım, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde emek bu yaptığımız çalışma
gibi bir çalışmayla özgürleşmez. Emek nasıl özgürleşir? Emek, fabrikalardan
yükselen seslere kulak vererek özgürleşir. Emek, direniş meydanlarında
özgürleşir. Emek, yer altı madenlerinden yükselen seslere kulak vererek
özgürleşir.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Manisa) – Madene girdiniz mi?
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde emek bu şekilde özgürleşmez.
Sevgili
arkadaşlarım, size soruyorum: Padişah ferman buyurdu…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Size padişah oy kullanmama fermanı mı buyurdu?
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – …dedi ki: “Gece gündüz çalışacaksınız, sabahlara kadar
çalışacaksınız…”
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Siz oy kullanamıyorsunuz.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN – Ee, siz de yapıyordunuz.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – “…bu Anayasa değişikliğini nasıl nasıl
yapıp geçireceksiniz.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Size padişah oy kullanmama fermanı mı buyurdu? Oy
kullanamıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen sakin olalım.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Sizler kendi emeğinize bile saygısı olmayan, kendi emeğinin
özgürlüğünü bile bilemeyen milletvekilleri nasıl emeğin özgürlüğünü savunacak
bu ülkede? Önce kendi emeğinize saygı duyun. (CHP sıralarından alkışlar)
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Hadi oyunuzu kullanın! Özgürseniz oyunuzu kullanın!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Önce kendi emeğinize saygı duyun. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Oyunuzu kullanın.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Önce kendi emeğinizi özgürleştirin. Önce talimatla çalışmaktan
vazgeçin değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Hadi oyunu kullan!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Evet, evet, talimatla çalışmaktan vazgeçin. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Bu çalışma yöntemi hangi ILO sözleşmelerinde var?
BAŞKAN – Lütfen
Hatibe müdahale etmeyelim.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Hadi bakalım, sen hürsen, oyunu kullan! Niye oyunu
kullanmıyorsun?
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Böyle bir çalışma usulü hangi ILO şartlarında var?
BAŞKAN – Lütfen
Hatibe müdahale etmeyelim.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Siz oyunuzu kullanamıyorsunuz!
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Oyunu kullanacaksın, ondan sonra konuşacaksın.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Bana laf yetiştirmektense, önce kendinize bakın.
BAŞKAN – Lütfen
Hatibe müdahale etmeyelim.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN – Siz de
biraz önce konuşan hatibe aynı şekilde sataşıyordunuz. Ne yapayım ben? Siz de
biraz önce sataşıyordunuz.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Önce kendinize bakın.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Hadi bakalım, oyunuzu kullanın!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Şimdi, sevgili arkadaşlarım…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – İradeniz yok sizin!
BAŞKAN – Sakin
olun…
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Eğer dinlersen anlatacağım.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Neyi anlatacaksın?
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Söyleyecek lafın varsa da buraya çıkıp söyleyeceksin. Söyleyecek
lafın varsa buraya çıkıp söyleyeceksin.
BAŞKAN – Sayın
Çakır, siz Genel Kurula hitap edin.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Şimdi, bundan sonraki maddede diyor ki: “Kamu emekçilerine,
memurlara sendikal hak.” Efendim, ne olacakmış? Uzlaşma olmazsa… Ne
kuruluyormuş? Kamu Görevlileri Hakem Kurulu. Bu Hakem
Kurulunun verdiği karar da geçerli olacakmış, toplu sözleşme hükmünde
olacakmış. Ama sonunda da demiş ki. “Bu Hakem Kurulu kanunla tespit edilir;
nasıl kurulacağı, kimler tarafından olacağı.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Şimdi, bu Anayasa değişikliği referandumdan dönecek de…
BAŞKAN – Sayın
Çakır, size de bir dakika ilave süre veriyorum. Bir dakika içinde tamamlayın
lütfen.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Ola ki geçerse bu Parlamentoya üç maddelik kanun gelecek, üç
maddelik: “Hakem kurulunun oluşmasında Recep Tayyip Erdoğan yetkilidir: Madde
1. Madde 2: Bazı hâllerde Recep Tayyip Erdoğan yetkili olmayabilir. Madde 3: Bu
hâllerde 1’inci madde geçerlidir.” Aynen böyle bir kanun gelecek bu
Parlamentoya. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Siz
kimi kandırıyorsunuz arkadaşlar? Hadi kendinizi kandıracaksınız, bu memlekette
çocuk mu uyutuyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – İradenizi kullanamıyorsunuz!
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Biz çocuk muyuz!
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Buraya gel de oy kullanmayı öğren!
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Hadi, hadi, oy kullanmaya!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Böyle bir anayasayla hangi emeği özgürleştiriyorsunuz?
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Hadi oyunu ret olarak kullan!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Hangi emeğe demokratik haklar veriyorsunuz?
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Erkeksen, yiğitsen ret kullan, ret!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Sizin bu faşist anlayışınızla bu ülkede emek hiçbir zaman
özgürleşmez.
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Kullanabiliyor musun!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Sizler kendi emeğine saygı duymayan…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Anayasa’ya ret oyu kullan, hadi!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - …kendi emeğinin özgürlüğünü bilmeyen…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Madem özgürsün, hadi ret kullan, ret!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - …milletvekilleri olarak bu ceylan derisi koltuklarda bu ülkede
emeğin nasıl özgürleşeceğini bilemezsiniz! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
O bakımdan,
değerli arkadaşlarım…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çakır, teşekkür ederiz.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Hadi serbest bıraksınlar da ret oyu kullan.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - En fazla sen alkışla, sarı sendikacı!
BAŞKAN – Sayın
Çakır, teşekkür ederiz.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Çakır, teşekkür ederiz.
Sayın
milletvekilleri, 5’inci madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına yapılan
konuşmalar tamamlanmıştır.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Oturmayın lütfen! O kırmızı koltuklara oturmayın!
BAŞKAN - Lütfen
sakin olalım.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş iki adet önerge
vardır. Önergeler, görüşmelerin devamı amaçlı önergelerdir.
Aynı doğrultuda
olduğu için, aynı mahiyette olduğu için birleştirerek işlem yapacağım.
Şimdi, iki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa Değişiklik Teklifinin 5. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi
uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep
ederiz.
|
Faruk Bal |
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
İzmir |
Mersin |
|
S. Nevzat
Korkmaz |
Behiç Çelik |
Mithat Melen |
|
Isparta |
Mersin |
İstanbul |
|
Sabahattin Çakmakoğlu |
Şenol Bal |
Necati Özensoy |
|
Kayseri |
İzmir |
Bursa |
|
S. Nevzat
Korkmaz |
Y. Tuğrul
Türkeş |
İzzettin Yılmaz |
|
Isparta |
Ankara |
Hatay |
|
Mehmet Günal |
Hüseyin Yıldız |
Mümin İnan |
|
Antalya |
Antalya |
Niğde |
|
Ahmet Orhan |
Gürcan Dağdaş |
Akif Akkuş |
|
Manisa |
Kars |
Mersin |
|
Alim Işık |
K. Erdal Sipahi |
Hamit Homriş |
|
Kütahya |
İzmir |
Bursa |
|
Atila Kaya |
Erkan Akçay |
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
İstanbul |
Manisa |
Trabzon |
|
Muharrem Varlı |
Ahmet Duran
Bulut |
Beytullah Asil |
|
Adana |
Balıkesir |
Eskişehir |
|
İsmet Büyükataman |
Hakan Coşkun |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
Bursa |
Osmaniye |
Aydın |
|
Abdülkadir Akcan |
S. Turan Çirkin |
D. Ali Torlak |
|
Afyonkarahisar |
Hatay |
İstanbul |
|
Ahmet Bukan |
Ali Uzunırmak |
Mustafa Enöz |
|
Çankırı |
Aydın |
Manisa |
|
Deniz Bölükbaşı |
E. Haluk Ayhan |
Reşat Doğru |
|
Ankara |
Denizli |
Tokat |
Gerekçe:
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye’nin iki
ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal
uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
“Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını…
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından bir grup milletvekili karşılıklı ayağa kalktılar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
Sayın
milletvekilleri, lütfen sakin olalım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, okunan önergenin bir kelimesi duyulmadı. Beş dakika ara
verin, sakinleşsinler.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen oturur musunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, beş dakika ara verin.
BAŞKAN - Efendim,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.14
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 02.20
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
5’inci madde
üzerinde, İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince verilmiş iki önerge üzerinde
işlem yapmaya başlamıştık. Sonra, ara vermek durumunda kaldık.
Milletvekili
arkadaşlarım, lütfen, sakin olalım. Halk, televizyonları başında, bu saatte de
olsa bizi izliyor. Biz milletvekilleri olarak halkımıza karşı sorumluyuz,
sözlerimizle, davranışlarımızla sorumluyuz. O nedenle, mümkün olduğu kadar
sakin olacağız ve birbirimize saygılı davranacağız. Lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
– Önce, Genel Kurula saygı.
BAŞKAN –
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa Değişiklik Teklifinin 5. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi
uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep
ederiz.
|
Mithat Melen |
Faruk Bal |
Oktay Vural |
|
İstanbul |
Konya |
İzmir |
|
Mehmet Şandır |
Behiç Çelik |
Kürşat Atılgan |
|
Mersin |
Mersin |
Adana |
|
Sabahattin Çakmakoğlu |
Şenol Bal |
Necati Özensoy |
|
Kayseri |
İzmir |
Bursa |
|
S. Nevzat
Korkmaz |
Y. Tuğrul Türkeş |
İzzettin Yılmaz |
|
Isparta |
Ankara |
Hatay |
|
Mehmet Günal |
Hüseyin Yıldız |
Mümin İnan |
|
Antalya |
Antalya |
Niğde |
|
Ahmet Orhan |
Gürcan Dağdaş |
Akif Akkuş |
|
Manisa |
Kars |
Mersin |
|
Alim Işık |
K. Erdal Sipahi |
Hamit Homriş |
|
Kütahya |
İzmir |
Bursa |
|
Atila Kaya |
Erkan Akçay |
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
İstanbul |
Manisa |
Trabzon |
|
Muharrem Varlı |
Ahmet Duran
Bulut |
Beytullah Asil |
|
Adana |
Balıkesir |
Eskişehir |
|
İsmet Büyükataman |
Hakan Coşkun |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
Bursa |
Osmaniye |
Aydın |
|
Abdülkadir Akcan |
S. Turan Çirkin |
D. Ali Torlak |
|
Afyonkarahisar |
Hatay |
İstanbul |
|
Ahmet Bukan |
Ali Uzunırmak |
Mustafa Enöz |
|
Çankırı |
Aydın |
Manisa |
|
Deniz Bölükbaşı |
E. Haluk Ayhan |
Reşat Doğru |
|
Ankara |
Denizli |
Tokat |
BAŞKAN – İki
önergeyi de, aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alıyorum, bir tanesinin
gerekçesini okutuyorum…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, devamıyla ilgili gerekçeyi biz bilmeden neyi oylayacağız?
Hangi amaçla?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Genel Kurulun kararı…
BAŞKAN – Peki
efendim, ikisini de okutuyoruz; daha önceki uygulamamıza paralel olarak her iki
önergenin de gerekçesini okuyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İşlem aynı, gerekçeler ayrı ayrı.
BAŞKAN – Birlikte
işleme alacağım. Gerekçelerini okuyoruz:
Gerekçe:
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye’nin iki
ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal
uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
“Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin
hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin
görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda
oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını
teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
Milletin
değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel
hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez
bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti
kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa
değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.
AKP’nin Anayasa
Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu
diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif,
Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin
içinde; millet yoktur, milletin iradesi yoktur, milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP’den
iş beklemektedir, aş beklemektedir.
Millet, AKP’den
düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır. AKP millete değil, kendine
çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli
değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.
Bu hususlarda
uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
,
BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğünün 72.
maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 5. maddesi
üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.
|
Hakkı Suha Okay |
Şahin Mengü |
Şevket Köse |
|
Ankara |
Manisa |
Adıyaman |
|
Enis Tütüncü |
Ali Koçal |
Abdullah Özer |
|
Tekirdağ |
Zonguldak |
Bursa |
|
Abdulaziz Yazar |
Malik Ecder Özdemir |
|
|
Hatay |
Sivas |
|
Gerekçe:
Anayasa teklifi
ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir.
Anayasa değişikliği
toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf,
ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız Türkiye’de bir Anayasa
değişikliği yapılmasına ilişkin bir talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa
değişikliği teklifi halkın hiçbir somut sorununa, hiçbir somut çözüm
getirmemektedir. Yani Anayasa değişikliğinin içeriği ile halkın sorunları
örtüşmemektedir.
Anayasa
değişikliği teklifi, halkın değil, siyasi iktidarın gündemidir. Yoksulluk,
işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa
tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma amacını
gütmektedir.
Bu Anayasa
değişikliği siyasi iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya
atılmıştır Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyasi parti tarafından
desteklenmemektedir.
Bu Anayasa
değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi
olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya
yönelik bir tekliftir. Türkiye’yi ayrıştıran, Türkiye’yi parçalamaya yönelik
çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.
Anayasa
değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem
Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte
oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline
maddeleri teker teker oylama hakkı verilirken,
milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla
bağdaşmaz.
Bu Anayasa
değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir Toplum kesimlerinin desteği
yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye
çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe
dönemlerinde Anayasa dayatılır.
Bu Anayasa
değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel
erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın
hegemonyası altına alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı
ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının
yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin
güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.
Bu Anayasa
teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini
kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve
bakanları Yüce Divan’da aklanmaya yöneliktir. Çoğunluğu hukukçu olmayan bir
mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir
düzen kurulmaktadır.
İdarenin eylem ve
işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya
konularak, siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde
kaldırılırken, siyasi iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir. Bu
düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir
düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık
getirilmektedir.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi hâline getirilmiştir. Adalet
Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken,
başka bakanlık memurlarının da HSYK’ya dâhil edilmesi
ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir noktaya taşınmıştır. Yine hâkim ve
savcıların soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde
yaşanan olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anayasalar
toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm
toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal
mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal
birlikteliğe zarar verir. Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki
belirli bir zaman diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak
unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini iradesini istismar eden siyasi partilere
mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını sorar.
Bu açıdan söz
konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gerekçelerini dinlediğiniz, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre
verilmiş iki önergeyi birleştirerek oylarınıza sunuyorum.
III.- Y O K L A M A
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi var.
Yoklama talebinde
bulunan arkadaşlarımızı ismen tespit edeceğiz.
Sayın Şandır,
Sayın Vural, Sayın Çakmakoğlu, Sayın Coşkun, Sayın
Cengiz, Sayın Çelik, Sayın Korkmaz, Sayın Bal, Sayın Tankut,
Sayın Orhan, Sayın Yunusoğlu, Sayın Doğru, Sayın
Taner, Sayın Akkuş, Sayın Paksoy, Sayın İnan, Sayın
Ural, Sayın Serdaroğlu, Sayın Yalçın, Sayın Yıldız.
Evet, elektronik
sistemle yoklama yapacağız.
İki dakikalık
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyoruz efendim.
(Elektronik
cihazla yoklamaya başlandı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, biz girelim mi? Bizim girmemize gerek var mı? Bunu
belirtmeniz gerekiyordu, sisteme girmemeleri yolunda uyarmanız gerekiyordu,
aksi takdirde…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Mükerrer olur.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımız sisteme girmesinler
lütfen.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, mükerrer oy giriyorlar!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Girildi, ne olacak şimdi Sayın Başkan? Tekrar bakıp mükerrer olmaması
için tedbir almanız lazım!
BAŞKAN – Biz,
arkadaşlarımızın İç Tüzük’ü bildiklerini farz ediyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yoklama olduğu için efendim.
BAŞKAN – Biz,
arkadaşlarımızın İç Tüzük’ü en az bizim kadar bildiklerini farz ediyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Değil mi efendim? Grup başkan vekilleri İç Tüzük’ü bilmek
durumundadır, hatırlatmak olmaz.
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN –
Birleştirerek işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemi başlatıyorum, on dakika süreyle.
Tabii, yoklama
yaptığımız için, arkadaşlarımızın kayıtları silindi. Arkadaşlarımızın tekrar
sisteme girmelerini istirham ediyorum.
Daha önceki
uygulamamızda olduğu gibi, isimleri tespit etmiştik, bu isimlere bağlı kalarak
soru sormalarını sağlamaya çalışacağız.
Sayın Akçay,
buyurun.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Venedik
Kriterleri’nin Referandumda İyi Uygulamalar Kılavuzu’nun 30’uncu maddesinde
“İçerik birliği, özgür oy iradesinin önemli bir şartıdır. Seçmenler, aralarında
bir bağ olmayan farklı sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır.
Seçmenin sorulardan birini desteklerken bir başkasına karşı olabileceği dikkate
alınmalıdır. Bir metinde yapılacak değişiklik çok sayıda farklı unsuru
kapsıyorsa, halka bir dizi soru sorulmalıdır.” denilmektedir.
Anayasa
Değişikliği Teklifi’nde parti kapatma konusunda Venedik Kriterleri’ni esas
aldığınızı söylüyorsunuz. Anayasa değişikliğinin halk oylamasına sunulmasında
Venedik Kriterleri’ne neden uymuyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan,
son beş yılda sendikalı işçi sayısında azalma mı var, yoksa artış mı? Son beş
yılın yıllar itibarıyla sendikalı işçi sayılarındaki değişmeyi açıklayabilir
misiniz?
İkinci sorum
çocuk istismarıyla ilgili: Terör örgütü, uyuşturucu çeteleri, gasp çeteleri,
dilenci çeteleri gibi değişik çeteler maalesef çocukları istismar etmektedir.
Çocukları istismar eden suç örgütlerinin başındaki azmettiricilerle mücadeleyle
ilgili çalışmalarınız var mı? Varsa, ne gibi sonuçları vardır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Işık...
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
hâlen ülkemizdeki çalışanların ne kadarı bir sendikaya üye olmuşlardır?
İkinci sorum:
Anayasa’nın 51’inci maddesinde yapılan bu değişiklik sonrasında işçilerimiz
istedikleri sendikaya veya sendikalara üye olduklarında eğer bu sendika ya da
sendikalar AKP İktidarının icraatlarına karşı çıkarlarsa işçilerimiz yine coplanacak
ve biber gazıyla geri püskürtülecekler midir? Yandaş sendika kayırmacılığına
son verilebilecek midir?
Bir diğer sorum:
ASELSAN’da çalışırken öldürülen 3 mühendisin hangi sebeplerle ve kimler
tarafından öldürüldükleri belirlenebilmiş midir? Bakanlığınızca bu konuda bir
girişimde bulunulmuş mudur? Bulunulduysa ne yapılmıştır?
Son sorum:
Memurlara grev hakkının verilmesiyle ilgili çalışmalarınız ne aşamadadır?
Grevsiz toplu sözleşmeyi ne derece demokratik buluyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Anayasa’mızın 45’inci maddesinde “Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin
değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken
tedbirleri alır.” denilmektedir. GAP bölgesinde ve Adıyaman ilimizde
Anayasa’mızın devlete verdiği bu görevin yerine getirildiğini söyleyebilir
misiniz?
İkinci sorum:
Anayasa’mızın 173’üncü maddesinde “Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve
destekleyici tedbirler alır.” denilmektedir. Buna göre geçtiğimiz yıl kaç esnaf
ve sanatkâr devlet tarafından korunurken kepenk kapatmıştır, açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, bu düzenlemeyle işçilere ikinci bir sendikaya üye olma
hakkı tanınmaktadır. Sarı sendikacılığın böylesine revaçta olduğu bir dönemde
yapılan bu düzenleme işçilere ne kazandıracaktır?
İkincisi, bu
düzenleme yerine “İşsizlik Sigorta Fonu’nda biriken meblağ Hükûmet
tarafından başka amaçlarla kullanılamaz.” maddesini getirseydiniz çok daha
faydalı bir hizmet yapmış olmaz mıydınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Sayın Başbakan birkaç gün önce iş dünyasını hedef alarak “Acımasızca emek sömürüsü
yapılıyor.” dedi.
Ülkemizde 4
kişilik bir ailenin açlık sınırının 843 TL, asgari ücretin ise net 576 TL
olduğu malumunuzdur. Hak arama mücadelesi veren Tekel işçilerini 4/C’ye mahkûm etmeye çalışmak emek sömürüsü değil midir?
Millî Eğitim Bakanlığında “Sözleşmeli öğretmenlik” ve “Vekil öğretmenlik” adı
altında 550-600 TL’ye öğretmen çalıştırmak emek sömürüsü değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Evet,
Sayın İnan.
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
acaba bu Anayasa değişikliği döneminizde zirve yapan işsizliği düşürecek midir?
Yoksulluk ve açlık sınırında yaşayanların karnını doyuracak mıdır? Emeklilerin
insanca yaşayacağı bir ortamı sağlayacak mıdır? Ayrıca, döneminizde sendika
değiştirilmesi konusunda yapılan baskılar bu değişiklikle azalacak mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle şunu
belirtmekte yarar görüyorum: Gerçekten de bizim ülkemizde sendikal hak ve özgürlüklerle
ilgili ve özellikle de sendikal örgütlenmeyle ilgili ciddi sorunlarımız vardır.
Arkadaşlarımız
sendikalı işçi sayısı ve oranlarıyla alakalı sorular soruyorlar. Gerçekten,
Türkiye’nin sendikalı işçi sayısı veya oranı itibarıyla dünyadaki en kötü
ülkelerden birisi olduğunu söyleyebiliriz. Bugünlerde sendikalı işçi oranı
yüzde 6’lar civarındadır.
Peki, şimdi ben
size bir soru soruyorum: Türkiye’de sendikalı işçi sayılarının bu kadar az
olmasının arkasındaki temel sebep nedir? (MHP sıralarından “AK PARTİ” sesleri)
Türkiye’deki sendikal özgürlüklerin, toplu sözleşme, grev ve lokavt haklarıyla
ilgili düzenlemelerin yetersizliği ve Anayasa’dan kaynaklanan sınırlamalar
acaba sendikalı işçi olma konusunda ne oranda etkili olmaktadır? Buna dair bir
ölçünüz var mı? (MHP sıralarından “Var” sesleri) Yoksa,
benim bir ölçüm var, ben size söyleyeyim. Benim bu konuda bir ölçüm var.
Türkiye’de işçilerin sendikalı olmalarını engelleyen pek çok sorunun arkasında
bugünkü Anayasa’nın getirdiği sınırlamalar vardır. Çünkü,
Anayasa mesleki örgütlenmelere izin vermemektedir, çünkü Anayasa toplu iş
sözleşmelerinin teşmil edilmesine izin vermemektedir, çünkü Anayasa federasyon
kurulmasına izin vermemektedir. Öyleyse, bütün bu alanlarda meydana getirilecek
olan özgürleşme ve serbestleşme tabii ki bu konudaki iyileşmeyi de beraberinde
getirecektir.
Bir başka husus, yine bununla alakalı sorulan, özellikle bugün
Anayasa’da meydana getirilen değişikliklerin işsizlik sorununu çözüp
çözmeyeceğiyle ilgili. Bunun defalarca
sorulduğunu ben görüyorum.
Bir kere
arkadaşlar, şunu çok açık ve net bir şekilde ortaya koymalıyız ki,
demokratikleşme ile ekonomik gelişme arasında doğrusal bir ilişki vardır. Şayet
çevre şartları değişmiyorsa, insan kaynaklarınız yeteri kadar varsa ve
finansman kaynaklarınız güçlüyse, yeterliyse belki otoriter ve merkezî
idarelerde de kalkınmayı sağlamak mümkün olabilmektedir, ama,
sürekli değişen, rekabetin olduğu ortamlarda, maalesef, otoriter ve
merkeziyetçi yönetim yapıları ekonomik gelişmenin önünde bir engel
oluşturmaktadır. Bu açıdan, ülkemizde demokrasiyi ne kadar geliştirirsek,
iktisadi gelişmeye de o kadar çok fırsat verme imkânını yakalayacağız.
Başka bir
ifadeyle, demokratikleşmeyi, özellikle de özgürlük alanlarını genişletmek
insanlarda güveni artıran, kendi karar verme kabiliyetlerini ve girişim
kabiliyetlerini ortaya çıkaran bir fırsat yaratacaktır. Bu açıdan bakıldığında,
evet, sorunuza açık ve net bir şekilde söylemek gerekir ki, Anayasa’da
özgürlükleri artıcı tavırlar Türkiye’deki işsizliği önlemeye de yardımcı olacak
yaklaşımlardır.
Üzerinde
duracağım bir başka husussa daha çok emek sömürüsüyle alakalı mevzudur.
Türkiye’de emek sömürüsü ile ilgili eğer meseleyi tartışacaksak, üzerinde
duracağımız çok sayıda iş vardır ve çok sayıda sorunumuz vardır. Hakikaten,
acaba, Türkiye’de bugün kıdem tazminatını alabilen işçi sayısı hakkında
bilgimiz var mı? Gerçekten bir yıldan daha üzeri…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, siz soru sormak durumunda değilsiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Arkadaşlar, ben bu soruların cevabını
vereceğim size zaten, merak etmeyin.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – İktidar mısın, muhalefet misin Sayın Bakan? Böyle bir uygulama var
mı?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Soru sordunuz, Sayın Bakan da cevaplandırmaya
çalışıyor. Sükûnetle dinleyin.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sorumluluk makamındasın, sorumlu davran!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Kriz bahane edilerek Türkiye’de
insanlar kapının önüne konulmuş mudur konulmamış mıdır?
BAŞKAN – Yani siz
soru sorarken, Sayın Bakana mı sordunuz nasıl cevap vereceğini! Şimdi size mi
soracak nasıl cevap vereceğini? Lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Bakan, siz cevap verin, biz dinliyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul)- Sayın Başkanım, ben…
BAŞKAN – Buyurun,
lütfen…
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben cevabımı veriyorum
zaten.
BAŞKAN – Tabii,
buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Türkiye’de bu alanda ortaya
çıkarılacak olan gelişmeler ve esneklikler Anayasa’daki bu değişikliklerden
sonra mümkün olabilecektir.
RECEP TANER
(Aydın) – Konuyla ne alakası var?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul)- Bu açıdan bakıldığında, “4/C” diye
bahsettiğiniz kanun, 657 sayılı Kanun’da vardır Sayın Vekil. 657 sayılı
Kanun’un ne zaman çıktığını en az benim kadar biliyor olmalısınız.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – 4/C’yi siz çıkardınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Dolayısıyla 4/C’yi
biz çıkarmadık, 4/C’yi etkin bir şekilde uyguladık.
Sizlerin döneminizde kapı dışarı ettiğiniz işçilere biz 4/C ile yeni bir fırsat
verdik ve onlara yeni bir iş imkânı sunduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O
açıdan bakıldığında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet,
Sayın Bakan süreniz doldu.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Diğer
sorulara arzu ederseniz yazılı olarak cevap verebilirsiniz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın kaç soruya cevap verdiğini…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hangi sorulara cevap verdi? Sizin adınıza soruyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim,
onlar zabıtlarda yazılıdır, kayıtlı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yazılı cevap verecek.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 16
önerge var; ancak 7 tanesiyle ilgili işlem yapmak durumundayım. Kura ile çıkan
7 önergeyi şimdi okutacağım ve sonra önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin 5. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
İzmir |
Mersin |
|
Behiç Çelik |
Hamit Homriş |
S. Nevzat
Korkmaz |
|
Mersin |
Bursa |
Isparta |
|
Tuğrul Türkeş |
İsmet Büyükataman |
Sabahattin Çakmakoğlu |
|
Ankara |
Bursa |
Kayseri |
|
Recep Taner |
Beytullah Asil |
Gürcan Dağdaş |
|
Aydın |
Eskişehir |
Kars |
|
Hüseyin Yıldız |
Mümin İnan |
Şenol Bal |
|
Antalya |
Niğde |
İzmir |
|
Necati Özensoy |
Akif Akkuş |
Reşat Doğru |
|
Bursa |
Mersin |
Tokat |
|
K. Erdal Sipahi
|
Erkan Akçay |
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
İzmir |
Manisa |
Trabzon |
|
Muharrem Varlı |
Ahmet Duran
Bulut |
Hakan Coşkun |
|
Adana |
Balıkesir |
Osmaniye |
|
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Abdülkadir Akcan |
D. Ali Torlak |
|
Aydın |
Afyonkarahisar |
İstanbul |
|
Ahmet Bukan |
S. Turan Çirkin
|
Kürşat Atılgan |
|
Çankırı |
Hatay |
Adana |
|
E. Haluk Ayhan |
Mithat Melen |
Atila Kaya |
|
Denizli |
İstanbul |
İstanbul |
|
Ali Uzunırmak |
İzzettin Yılmaz
|
Mustafa Kemal
Cengiz |
|
Aydın |
Hatay |
Çanakkale |
|
|
Mehmet Günal |
|
|
|
Antalya |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 5 inci maddesinde geçen “dördüncü fıkrası” ibaresinden sonra gelmek
üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederim.
İkram
Dinçer
Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesinde geçen “dördüncü fıkrası”
ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesinde geçen “dördüncü fıkrası”
ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesinde geçen “dördüncü fıkrası”
ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederim.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
İsa Gök |
Ali Koçal |
|
Mersin |
Zonguldak |
“Madde 5- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 51. maddesinin dördüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmış ve 5. fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İşçi niteliği
taşımayan kamu görevlilerinin sendika kurma hakkının kullanılmasında
uygulanacak, şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Sevahir Bayındır |
M. Nezir
Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Şırnak |
Bitlis |
Iğdır |
|
Hamit Geylani |
Sebahat Tuncel |
|
|
Hakkâri |
İstanbul |
|
Madde 5: Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 51 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Herkes çalışma
ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara
serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme hakkına sahiptir. Hiç kimse
bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika ve üst
kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, demokrasi esaslarına aykırı
olamaz.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin, 5. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutuyoruz efendim?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye’nin iki
ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
“Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin
hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin
görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda
oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını
teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
Milletin
değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel
hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez
bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak Devleti
kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa
değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.
AKP’nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi
sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistemin yerine ucu
diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif,
parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasa’ya aykırıdır.
Bu teklifin
içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabının
verilmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
İş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP’den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millete
değil, kendine çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli
değildir, bu teklifle başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hâle getirmektedir.
Değişiklik
teklifinin 5. maddesi aşağıdaki sebeple teklif metninden çıkartılmalıdır.
Anayasa’nın 51.
maddesi “Aynı zamanda aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz.”
hükmünü ihtiva etmektedir. Bu hüküm sivil toplumu geliştirmek, sendikaları
güçlendirmek amacıyla düzenlenmiştir.
Her ne kadar ILO Meslek Sendikacılığını geliştirmek amacıyla
prensip bazında birden fazla sendikaya üye olmayı teşvik ediyor idiyse de,
ülkemizde işkolu istatistiklerinin hazırlanması ve yayımında yaşanan sıkıntılar
ve sahtecilikler dikkate alındığında, işkolu seviyesinde yapılan kanuni
düzenlemelere rağmen, yeni kanuni düzenleme ihtiyacının duyularak ek düzenlemelere
gidilmiş olması, işkolu yetkili sendika belirlenmesinde kargaşaya neden
olabilecek olması, aynı iş yeri ve işkolu çalışanları arasında kargaşaya neden
olarak iş barışına zarar verebilme ihtimaline dayanarak maddenin metinden
çıkartılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Sevahir Bayındır (Şırnak) ve arkadaşları
Madde 5: Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 51 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Herkes çalışma
ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara
serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme hakkına sahiptir. Hiç kimse
bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika ve üst
kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri demokrasi esaslarına aykırı
olamaz.”
BAŞKAN – Sayın
Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız?
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Konuşacağım.
BAŞKAN – Sayın
Karabaş, buyurun.
Süreniz beş
dakikadır.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 5’inci
maddesi üzerinde verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, bu yasa
teklifinin diğer maddelerinde olduğu gibi sendikalarla ilgili değerlendirmeler
yapıldığında iktidar milletvekillerini dinledik. Bilmeyen, mevcut yasalardan
haberdar olmayan, Türkiye’deki işçinin, kamu emekçisinin, emeklinin, işsizin,
mevsimlik çalışanın sorunlarını ve önündeki örgütlenme ve sendikal engelleri
bilmeyen Türkiye’yi âdeta bir sendikalar, sendikalı olma, sendikal özgürlükler
cenneti sanır!
Sayın
milletvekilleri, şu anda, hem Anayasa’mızda hem de yasalarımızda, sendikalı
olma, sendikal örgütlenme, sendikaların özgürce faaliyet yürütmesi,
sendikaların toplu sözleşme ve grev yapma hakları önünde bir sürü engel var.
Tabii, şu andaki değişiklik teklifinde sendikal haklarla ilgili bazı
düzenlemeler var. Onlarla ilgili yeri geldiğinde daha detaylı değerlendirmeler
yapacağız.
51’inci maddedeki
değişikliğe baktığımızda, birden fazla sendikaya üye olmanın önündeki engelin
kaldırılması önemlidir. Ancak, burada, millî güvenlik, kamu düzeni, genel
sağlık, genel ahlak, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla
sendika kurmanın önüne engeller konulabiliyor.
Şimdi, bizler,
hem Türkiye’de hem benzer ülkelerde, böyle, genel, “millî güvenlik”, “kamu
düzeni”, “genel ahlak” denildiği zaman ne kadar geniş tutulduğunu, yeri geldiği
zaman sendikaların tümüyle faaliyetlerinin engellendiğini veya kuruluşlarının
engellendiğini biliyoruz. Bu madde duruyorken, bu bent duruyorken sadece bir
bendin değiştirilmesi ve buna “devrim” denilmesi kabul edilebilir değil.
Yine “Toplu
sözleşme” diyoruz. Toplu sözleşme… Tabii ki işçinin, emekçinin, kamu
emekçisinin, sendikalı olanın işverenle -bu işveren ister kamu olsun ister
tüzel kişi olsun ister şahıs olsun- pazarlık yapma ve anlaşamadığı zaman da
işçi sendikalarının, sendikal örgütlenmenin, çalışanın örgütlenmesinin bugüne
kadarki silahı grevdir. Sizin grev hakkını koymadığınız andan itibaren işçinin,
emekçinin, memurun sendikal örgütlenmesinin, toplu sözleşme görüşme
yapabilmesinin hiçbir anlamı yoktur.
Yine, Türkiye’de
birçok kesimin sendika kurmasının ve sendikalı olmasının önünde engel var.
Biraz önce Sayın Bakana sorulan bir soru vardı ve Sayın Bakanın da işte “Biz,
onlar işsiz ve boşta kalıyorken Hükûmetimiz,
iktidarlarımız döneminde 4/C’yi çıkararak onları iş
sahibi yaptık.” Şimdi 4/C’ler başta olmak üzere,
Türkiye’de başta kamu çalışanları olmak üzere, birçok kesimin sendikalı olmasının,
örgütlenmesinin önünde engel vardır. Soruyoruz burada hem AKP’nin değerli
sendikacıları -gündüz bir konuşma yaptı Sayın Agâh Kafkas- çalışanlara,
işçilere bugüne kadar hükûmetleri, iktidarları
döneminde ve bugün de bu değişiklikle çok önemli haklar tanıdıklarını söyledi.
Şimdi, 4/C’lilerin sendikalaşma hakkı var mı?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karabaş, süreniz doldu, lütfen
tamamlayınız.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Tamamlayacağım Başkan.
Peki, sözleşmeli, geçici, bir sürü adla çeşitli kurumlarda
çalıştırdığınız ve şu anda güvencesi olan işçi ve 657’ye tabi memurdan sayı
anlamında kat kat olan kesimlerin ki bunlar devletin
işverenin yanında, tüzel kişinin, özel kişinin yanında çalışıyorken bile,
çalışanın bu uluslararası yasalardan kaynaklanan haklarının korunması
gerekiyorken, kamuda bu kesimlere örgütlenme, sendikalaşma ve kendi haklarını
savunma hakkı vermeden bunları nasıl bu kürsüden dile getirebilirsiniz?
Yine, birçok
sözleşmede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesi, Birleşmiş
Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi ve Türkiye’nin de imza attığı birçok sözleşmede
diyor ki: “Herkesin örgütlenme, sendika kurma hakkı var.” işçinin, işsizin,
emeklinin, mevsimlik işçinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim,
ilave süreniz de doldu; lütfen selamlayınız Genel Kurulu.
Çok teşekkür
ederim Sayın Karabaş.
NEZİR KARABAŞ
(Devamla) – Bunların hiçbiri getirilmemişken, bu konuda birçok engel varken…
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz.
NEZİR KARABAŞ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sağ
olasınız, çok teşekkür ederiz.
Sayın Bayındır ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşı
“Madde 5- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 51 inci maddesinin dördüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmış ve 5. fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
İşçi niteliği
taşımayan kamu görevlilerinin sendika kurma hakkının kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usulleri kanunda gösterilir.”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Konuşacak mıyız efendim?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Ali Koçal…
BAŞKAN – Sayın Koçal, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa teklifinin 5’inci maddesiyle ilgili
verdiğimiz değişiklik önergesine yönelik söz almış bulunuyorum. Cumhuriyet Halk
Partisi ve şahsım adına yüce Meclisi selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, geçen oturumda üç ciddi olay gerçekleşti Meclis çatısı içerisinde.
Bunlardan bir tanesi, şahsı adına söz alan Rasim Bey Arkadaşımız konuşmasını
yaparken AKP milletvekili arkadaşlarımızın neredeyse saldırısına uğradı; doğru
şeyler söylediği için, doğru tespitler yaptığı için, emekten bahsettiği için,
AKP’nin emeğe karşı saygılı olmadığını çok özgün bir biçimde anlattığı için
AKP’li arkadaşlar tarafından sözlü saldırıya uğradı; bu, bir.
İkincisi: Yine, burada Meclis çalışmaları devam ederken önceki
dönemde AKP’de milletvekilliği ve bakanlık yapmış bir arkadaşımız, daha sonra
da yine AKP’nin üst yönetiminde görev almış olan bir arkadaşımız, hem Meclis
çatısı altındaki milletvekillerine hem şahsına yakışmayacak birtakım
davranışlarda bulundu ve arkadaşlarımızdan bazılarını, Cumhuriyet Halk Partisi
sıralarında oturan yetkili arkadaşlarımızdan bazılarını dışarıya kavgaya
neredeyse davet etti ama kavgaya davet ederken de işin ilginç yanı… Yani böyle efelik yaparken efeliğin de bir biçimi, bir şekli
vardır bizim bildiğimiz kadarıyla, yani ayağa kalkıp önünü iliklemek, kravatını
düzeltmekle dışarıya davet edilmez, efelik yapılmaz; bizim bildiğimiz efelik,
ceket çıkartılır, kollar sıvanır, eğer bir şey yapılacaksa o yapılır; bu böyle
olur, bizim bildiğimiz budur, bizim alışkanlıklarımız böyledir. (CHP
sıralarından alkışlar) Böyle bir şey olursa o zaman gerekli cevabı biz de
veririz. Bunlar yakışık almamıştır.
Diğer bir konu:
Sayın Bakan, sorulan sorulara nedense yeterli cevapları verememiştir. Hangi
soruya cevap verdiği belli olmamıştır. Çok duyarsız davranmıştır. O nedenle, bu
durumu da sizlerle paylaşmak istedim ve dolayısıyla bu İktidarın emeğe karşı
olan tavrının, emeğe karşı olan düşüncesinin ve yaklaşımının ne olduğunu da
böylece görmüş olduk.
Değerli
milletvekilleri, aslında, AKP iktidara geldiğinden bu yana Türkiye’mizde hiçbir
soruna çözüm bulunamamıştır; aksine, sorunlar artarak devam etmiştir. Ülkemizin
en temel sorunları olan işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluğa çare bulunamamıştır,
bunun üzerine temel hak ve özgürlüklere kısıtlamalar da eklenmiştir.
Türkiye’mizde kurumlar birbirine düşürülmüş ve böylece, düşürülmeye çalışılarak
da bir korku imparatorluğu oluşturulmaya çalışılmaktadır değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla, toplumun tüm kesimleri bu mevcut durumdan şikâyetçidir; köylüsü,
esnafı, işçisi, çalışanı, çalışmayanı, sokaktaki insan, herkes bu durumdan
şikâyetçidir ve herkes, sıkıntısını anlatabilmek için sokaklardadır, sokaklara
dökülmüştür, sokaklarda sıkıntılarını anlatmaya çalışıyor ama anlayan kim, anlayacak
olan kim, muhatap bulamıyor. En son, işte, Tekel işçileriyle ilgili Hükûmetin ve AKP yetkililerinin tavrını çok net olarak,
birlikte gördük, müşahede ettik. Tabii tek memnun olan… Burada kimse memnun
değil ama memnun olanlar var aslında. Memnun olanlar kimler? Bakıyorsunuz,
memnun olanlar, AKP’liler, AKP’nin taraftarları, yandaşları çünkü onların işi
iyi, tıkırında, tuzları kuru, gayet iyi, alışverişleri de iyi, kazançları da
iyi, durumları, pozisyonları da iyi, dolayısıyla bunların bir sıkıntısı yok ama
esas sıkıntı, halkın sıkıntısı, sokaktaki insanın sıkıntısı. Bunlara
dikkatinizi çekmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Böylece, AKP
yavaş yavaş kendini tüketiyor; uyarıyoruz sizi,
kendini tüketiyor çünkü AKP bugüne kadar verdiği sözlerin hiçbirin arkasında
durmamıştır. Böylece de AKP bir güven bunalımı içerisindedir. Bu İktidarın ülke
çıkarlarına bugüne kadar hiçbir şey yapmadığını hep birlikte müşahede ediyoruz;
ülke çıkarlarına değil, aksine kendi çıkarlarına birtakım iş ve işlemler
yaptığı için de ülke insanları büyük bir kaygı içerisindedir. Dolayısıyla bunca
kadrolaşma, sosyal ve ekonomik çöküntü hepimizi endişelendirmektedir değerli
arkadaşlar.
Hiç kimse şunu
söyleyemez. Yapılan istatistikler gösteriyor ki değerli arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Koçal, süreniz doldu efendim.
Sözlerinizi
lütfen tamamlayın, size ilave bir dakikalık süre veriyorum.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepimiz biliyoruz
ki değerli arkadaşlar, sokaktaki insanın çok büyük sıkıntısı var. Bu
memlekette, birçok insanın işi yok, aşı yok, parası yok, sefilleri oynuyor,
büyük bir sıkıntı içerisinde ama tabii, bu sıkıntıyı görerek bu sıkıntıya
karşılık verecek bir Hükûmet ne yazık ki yok ve bunun
sonucunda, aslında vatandaşlarımız AKP’nin gerçek yüzünü görmüş oluyor değerli
arkadaşlar. AKP insanları işsiz bırakmıştır, aç bırakmıştır, namerde muhtaç
etmiştir, kandırmıştır, oyalamıştır ve AKP her şeyi bugüne kadar kendi menfaati
için yapmıştır, AKP yetim hakkı yemiştir, AKP haram yemiştir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Canikli, buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Konuşmacı, biraz önce, AK PARTİ’mize,
grubumuza haksız bir saldırıda bulunmuştur. Sataşmadan dolayı söz istiyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hangi
cümle? “Haram yemiştir.” ifadesi…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Evet “Haram yemiştir.” dedi.
BAŞKAN – Peki,
buyurun.
Yeni bir
sataşmaya mahal vermeden lütfen.
Üç dakikalık süre
veriyorum.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; AK PARTİ, onun tüm kadroları, millet iradesinin ne anlama
geldiğini çok iyi bilir, milletin ne anlama geldiğini çok iyi bilir; millet
iradesinden korkmaz, millet iradesinden çekinmez, milletle problemi yoktur ve
milletin bir parçasıdır, kendisini milletin bir parçası olarak görür; yetkiyi
milletten alır, hizmeti de millete götürür. Ama, birileri ne yapar? Yetkiyi, gücü milletten alır ama başkalarına
hizmet eder. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Elitaş’ın ne işi var orada Sayın
Başkan? Ne işi var orada?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - İşte, gerçek haramzade, yetkiyi milletten alıp hizmeti başkasına
götürendir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, hangi sıfatla oturuyor Grup Başkan Vekili orada? Hangi
sıfatla oturuyor? Kaldırır mısınız onu.
BAŞKAN – Sayın Elitaş… Sayın Elitaş…
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, İsa Gök ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi okutacağım dört önerge de aynı mahiyette olduğundan
önergeleri birlikte işleme alıyorum. İstemeleri hâlinde önerge sahiplerine
ayrıca söz vereceğim.
İlk önergeyi ve
diğer önergelerde imzası bulunanların isimlerini okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 5 inci maddesinde geçen “dördüncü fıkrası” ibaresinden sonra gelmek
üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederim.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Diğer önergelerin
imza sahipleri:
|
Abdurrahman Arıcı |
Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu |
İkram Dinçer |
|
Antalya |
Siirt |
Van |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Birlikte
işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sormuyorsunuz bile Sayın Başkan.
BAŞKAN – Affederseniz…Gerekçe mi okutalım, konuşacak mısınız?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Uygulamada
yaşanacak sıkıntıları gidermek amacıyla bu önerge verilmiştir.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Önerge sahiplerinin her birine ayrı ayrı
sorun Sayın Başkan.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Her birine sorun Sayın Başkan. Böyle bir şey olmaz ya! Grup Başkan
Vekili gerekçe okutuyor. Böyle bir şey olur mu ya?
BAŞKAN – Evet,
önergeleri birleştirerek işlem yapıyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önergeler kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, 5’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 5’inci
madde gizli oylamaya tabi olduğu için, Adana ilinden başlamak üzere oylama
işlemini başlatıyoruz.
Bir milletvekili
arkadaşımız rahatsızdı, sanıyorum hastaneden buraya geldi oy kullanmak için.
Şanlıurfa Milletvekili Arkadaşımız Mustafa Kuş’un öncelikle oy kullanmasını
bilgilerinize arz ediyorum.
Ayrıca, değerli
milletvekili arkadaşlarım, şu zarflar kapatılmadığı takdirde muhtemelen içine
konan pul düşmektedir. O bakımdan, üstündeki şu şeridin kaldırılarak
yapıştırılmasında zaruret vardır. Arkadaşlarımıza hatırlatıyorum.
İsimleri
okunmayan arkadaşlarımıza lütfen zarfları ve pulları vermeyiniz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, oyunu kullanmayan arkadaşımız var mı?
Oy kullanma
işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutularını,
lütfen, yerinden alıp görevli arkadaşların önüne koyalım ve tasnif
çalışmalarına başlayalım.
(Oyların ayrımı
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin gizli oylama sonucu:
“Oy Sayısı : 405
Kabul : 333
Ret : 70
Çekimser : 1
Boş : -
Geçersiz : 1
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Murat Özkan |
Harun Tüfekçi |
|
Giresun |
Konya” |
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 21 Nisan 2010
Çarşamba günü (bugün) saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.