DÖNEM: 23                            CİLT: 65                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

82’nci Birleşim

6 Nisan 2010 Salı

 

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türk kadınına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını tanıyan yasanın kabul edilişinin 80’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Öldürülen Gazeteciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 165’inci yıl dönümüne ve Polis Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Senato Başkanı Rene van der Linden’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay ve 31 milletvekilinin, eğitim fakülteleri mezunlarının istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/654)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, askerlik hizmetini Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yapan kişilerin travma geçirdiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/655)

3.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne’de yaşanan su taşkınları sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/656)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Bulgaristan Türklerinin ülkemizde ve Bulgaristan’da yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/657)

C) Tezkereler

1.- (10/67, 75, 82, 122, 141, 180, 193, 208, 216, 229, 304, 309, 320, 324, 336, 337, 342, 374, 377, 388, 404) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1154)

D) Önergeler

1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, (2/526) esas numa-ralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/200)

E) Duyurular

1.- (2/650) esas numaralı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin, bazı üyelerin imzalarını geri almaları sonucu imza sayısı Anayasa’nın 175’inci maddesinde öngörülen sayının altına düştüğünden, ilk imza sahibine iade edildiğine ilişkin duyuru (4/201)

 

VI.- AÇIKLAMALAR

 

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 165’inci yıl dönümüne, Polis Günü’ne ve Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımının Avrupa ikinciliğine ilişkin açıklaması

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 165’inci yıl dönümüne ve Polis Günü’ne ilişkin açıklaması

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da görevi başında hayatını kaybeden polis memuruna ve polis teşkilatının kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Van Milletvekili İkram Dinçer’in, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, il kongresi nedeniyle Van’a yaptığı ziyarette meydana gelen olaylara ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’a Van’da yapılan saldırının bazı AKP mensupları tarafından organize edildiğine ilişkin açıklaması

6.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, Van’da kendisine karşı yapılan saldırıyla ilgili olarak, henüz olay araştırılmadan, doğrudan doğruya AK PARTİ teşkilatına suçlamada bulunmasını yadırgadıklarına ilişkin açıklaması

7.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Cihanbeyli Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasına Sanayi Bakanlığınca izin verilmemesi ve Cihanbeyli Belediyesinin katı atık borcunun İller Bankası tarafından tahsil edilmesi konusunda yanlış bilgiler verdiğine ilişkin açıklaması

8.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, konuşmasında dile getirdiği esnaf, küçük işletme sahiplerinin borçlarına ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, (10/618) esas numaralı önergeyle faili meçhul siyasi cinayetler konusunda Meclis araştırması komisyonunun oluşturulmasının, Anayasa tartışmalarının yapıldığı bugünlerde zamanlaması bakımından da yerinde olacağına ilişkin açıklaması

10.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Madımak katliamını kınıyor olmasını teşekkürle karşıladığını ancak Madımak katliamının faili meçhul cinayetlerden sayılmasının doğru olmadığına, faillerinin belli olduğuna, bu cinayeti işleyenlerin hâlâ yakalanamamış olmasının Hükûmetin aczi olduğuna ilişkin açıklaması

11.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, sözlü sorular cevaplandırılırken zaman aşımına uğrayan konularla ilgili yapay cevaplar verildiğine, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından atamaları yapılan Aslan Sinir’le ilgili yolsuzluk iddiasına ve Kızıltepe’deki üniversite sınav uygulamasının düzeltilmesine gidilip gidilmeyeceğine ilişkin açıklaması

 

VII.- ÖNERİLER

 

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

 

 

1.- (10/589) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına, bundan başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin MHP Grubu önerisi

 

3.- (10/618) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

4.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, RTÜK’e alınan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan sözlü soru önergesi (6/914) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

2.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, yönetici atamalarıyla ilgili iddialara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1395) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, iptal edilen öğretim programlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1413) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki okul eksikliklerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1426) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1469) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bilgisayar öğretmenlerinin sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1473) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

7.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1494) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

8.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki öğretmenlerin ek ödenek ve lojman sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1495) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

9.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki öğretmen açığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1496) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Güçlükonak-Fındık beldesindeki okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1497) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Beytüşşebap’taki okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1498) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

12.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İdil’deki okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1500) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

13.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Uludere’deki okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1501) Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

14.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, bir sendika şube başkanı hakkında soruşturma açılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1503) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir okulun sosyal tesis ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1550) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

16.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, taşımalı eğitim yapılan okullardaki bazı ihtiyaçlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1551) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

17.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, öğretmenlik mesleğine münhasır yasa yapılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1638) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

18.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, öğretmen atamalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1650) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

19.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Açık Öğretim Fakültesi öğrencilerine tek ders sınav hakkı tanınmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1654) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

20.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli öğretmenlerin durumuna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1658) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

21.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, anadil eğitimi veren üniversitelere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1660) Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

22.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İLKSAN’ın bir ihalesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1703) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

23.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’deki okul ve öğretmen ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1748) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

24.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, bir grup üniversite öğrencisi hakkında açılan soruşturmaya ilişkin sözlü soru önergesi (6/1755) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın bazı ilçelerindeki yeni okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1806) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

26.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, okullarda madde bağımlılığına karşı yürütülen çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1807) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLAR-DAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Ankara Milletvekili Haluk İpek’in, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 18 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 10 Milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 19 Milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/636, 2/123, 2/200, 2/288, 2/304, 2/342, 2/364, 2/474, 2/596) (S. Sayısı: 490)

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanına yönelik komplo iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11459) (Ek cevap)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Tekirdağ F Tipi Cezaevindeki uygulamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/12146)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, bir suç duyurusuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/12147)

4.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, ceza ve infaz kurumlarındaki sağlık hizmetlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/12252)

5.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Iğdır’da bir operasyon sonrası hazırlanan dava dosyasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/12255)

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, görevden uzaklaştırma kararlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/12493)

7.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa Adli Tıp Kurumunun yerinin değiştirilmesine ve personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/12690)

8.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Tekel işçilerinin okullarda yardımcı hizmetler kadrosunda değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/12866)

9.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’de su taşkınlarının önlenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/12883)

10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, bir öğretmenin durumuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/12901)

11.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, TRT’nin kurum dışına yaptırdığı programlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/12920)

12.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’deki taşkın önleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/12942)

13.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, DSİ’de çalışan ziraat mühendislerinin bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/12944)

14.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Boyabat’ta afet konutu yapımı işine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/13006)

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Elbistan’daki TOKİ konutlarının yönetimi ile TOKİ’nin konut üretimi ve satışına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/13013)

16.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, emekli aylıklarından bazı derneklere para kesilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13025)

17.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, İşsizlik Sigortası Fonunun kullanımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13026)

18.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, emekli aylıklarından bir derneğe yapılan kesintiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13027)

19.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’deki bazı personel hareketlerine,

TRT’nin iptal ve ihdas edilen kadrolarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/13028), (7/13029)

20.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararlarının tebliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/13085)

21.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin, emekli aylıklarından yapılan bir kesintiye ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13088)

22.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, emekli maaşlarından bir derneğe yapılan kesintiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13106)

23.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, emekli maaşlarından bir derneğe yapılan kesintiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13107)

24.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, emekli maaşlarından bir derneğe yapılan kesintiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13108)

25.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, çevre görevlisi uygulamasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/13111)

26.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Samsat Pompaj Sulama Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/13112)

27.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TRT’nin Parlamento bürosundaki elemanlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/13114)

28.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, bazı istisnai memuriyet kadrolarına yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/13115)

29.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, bazı istisnai memuriyet kadrolarına yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/13153)

30.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, bazı istisnai memuriyet kadrolarına yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/13156)

31.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Çatalzeytin TOKİ afet konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/13167)

32.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, işçi emeklilerinin maaşından yapılan bir kesintiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13189)

33.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Medula Reçete Provizyon Sistemine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13192)

34.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir taş ocağı için verilen ÇED raporuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/13195)

35.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Tekirdağ Kültür Merkezinin yapımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/13216)

36.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Çimpe Kalesi’nin restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/13217)

37.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te tarih ve kültür varlıklarına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/13218)

38.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, OSB’lere bedelsiz arsa tahsisine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/13239)

39.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Kemalpaşa OSB’nin genişleme alanındaki kamulaştırmalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/13240)

40.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, AB fonlarının kullanımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/13256)

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak beş oturum yaptı.

 

Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat, su kaynakları ve kullanımına,

Karabük Milletvekili Cumhur Ünal, Karabük Demir Çelik Fabrikalarının ve Karabük’ün kuruluşunun 73’üncü yıl dönümüne,

Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya, Kocaeli Şekerpınar’da yaşayan bir kısım vatandaşların imarla ilgili sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Van Milletvekili Kerem Altun, Van’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Moldova Cumhuriyeti Gökoğuz Halk Topluşu heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in (6/1912) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

 

İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25 milletvekilinin, ekonomi politikası konusunda genel görüşme (8/12),

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/651),

Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, İstanbul Çevre Düzeni Planı’nın olası etkilerinin araştırılması (10/652),

BDP Grubu adına grup başkan vekilleri Batman milletvekilleri Ayla Akat Ata ve Bengi Yıldız’ın, hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/653),

Amacıyla birer Meclis araştırması;

Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/769) (S. Sayısı: 486) kabul edildi ve kanunlaştı.

 

5’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Ankara Milletvekili Haluk İpek’in, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 18 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 10 Milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 19 Milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/636, 2/123, 2/200, 2/288, 2/304, 2/342, 2/364, 2/474, 2/596) (S. Sayısı: 490) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; maddelerine geçilmesi kabul edildi.

 

Konya Milletvekili Faruk Bal, Anayasa Komisyonu Başkan Vekili ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

6 Nisan 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.49’da son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Fatih METİN

 

Bingöl

 

Bolu

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


No.: 114

II.- GELEN KÂĞITLAR

2 Nisan 2010 Cuma

 

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

 

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, vergi ve prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12810)  

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kredi kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12812)  

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa Büyükşehir Belediyesinin kredi kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12813)  

4.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin kredi kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12814)  

5.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, TEKEL’e ait bir binanın kiralanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12815)  

6.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, demokratik açılım projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12817)  

7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Rize Belediyesinin kredi kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12818)  

8.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Sakarya Büyükşehir Belediyesinin kredi kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12819)  

9.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, valilerle yapılan bir toplantıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12820)  

10.-  İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, kayıp çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12837)  

11.-  İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yardım kuponları ile ilgili bir iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12838)  

12.-  Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, valiliklerde dağıtılan kitap ve broşürler ile makam odalarındaki resimlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12839)  

13.-  İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı hakkındaki bir soruşturmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12840)  

14.-  İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, misyonerlerin faaliyetlerine ve çocuk kaçırma olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12841)  

15.-  Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, kayıp ve kaçak enerji sorununa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12842)  

16.-  İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, TEKEL’in bir binasının tahsisine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12843)  

17.-  İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’deki okulların elektrik ve su borçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12844)  

18.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki ikili eğitime ve sınıflardaki ortalama öğrenci sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12845)  

19.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Şanlıurfa’daki ikili eğitime ve sınıflardaki ortalama öğrenci sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12846)  

20.-  Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, öğretmenlerin il içi yer değiştirmeleriyle ilgili bir yazıya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12847)  

21.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, taşımalı eğitimde yaşanan trafik kazalarına ve diğer sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12848)  

22.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köydeki kapatılan ilköğretim okuluna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12849)  

23.-  Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, tutuklu bulunan subay ve astsubayların bazı özlük haklarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12850)  

24.-  İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, sınır ve iç güvenlik iskan tesislerinin TOKİ tarafından inşa edilmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12851)  

25.-  İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bazı askeri personelin özlük hakları sorunlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12852)  

26.-  Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta kış sporları müsabakaları düzenlenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/12858)  

27.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Ankara-Yozgat-Sivas Hızlı Tren Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12859) 

 

 

No.: 115

5 Nisan 2010 Pazartesi

 

Teklif

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin; 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/656) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.4.2010)

 

Raporlar

1.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493) (Dağıtma tarihi: 5.4.2010) (GÜNDEME)

2.- Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Kurulmasına Dair Nahçıvan Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/800) (S. Sayısı: 494) (Dağıtma tarihi: 5.4.2010) (GÜNDEME)

 

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Siirt’te battaniye üretiminin teşvikine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1956) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Siirt’teki köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1957) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Siirt şehirlerarası otobüs terminaline ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1958) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Siirt-Kurtalan’a Halkbank şubesi açılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/1959) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Siirt’teki öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1960) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Siirt’teki camilerin bakım ve onarımına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) sözlü soru önergesi (6/1961) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı atıl konutların yurt olarak değerlendirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1962) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Siirt Devlet Hastanesindeki personel açığına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1963) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Siirt’teki altyapı yetersizliğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1964) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

10.-  Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Sarıveliler ilçesinde Ziraat Bankası şubesi açılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/1965) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

11.-  Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, muhtarların özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1966) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

12.-  Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, kayısıdaki tarım sigortası uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1967) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

13.-  Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya’da don olayının oluşturduğu hasara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1968) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

14.-  Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya’daki don olayına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1969) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

15.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün bütçesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) sözlü soru önergesi (6/1970) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

16.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, çok amaçlı bir lisenin bina ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1971) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

17.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki internet evine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1972) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

18.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kura nehri projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1973) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

Yazılı Soru Önergeleri

 

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, muayene ve ilaç katılım paylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13464) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

2.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Ziraat Bankasının halka arzına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13465) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, ülkemizde bulunduğu iddia edilen nükleer silahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13466) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bulgaristan’dan gelen bazı soydaşların durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13467) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

5.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT adına yapılan bir röportaja ve TRT’nin yayın politikasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13468) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

6.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, keçi yetiştiriciliğine ve hayvancılıktaki bazı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13469) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

7.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, MTA Tabiat Tarihi Müzesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13470) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

8.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Kalkınma Bankasında hizmet alımıyla çalıştırılan personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13471) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

9.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, TOKİ ve iştiraklerinin emlak satışlarını gerçekleştiren firmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13472) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

10.-  İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir toplantıyı izlemek isteyen bazı muhabirlerin engellendiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13473) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

11.-  Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, bir köyün bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13474) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

12.-  İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın bazı ifadelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13475) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

13.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir şirketin katıldığı ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13476) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

14.-  Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, bir cezaevinde yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13477) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

15.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Almanya’daki Deniz Feneri Davası kapsamındaki bir isteme ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13478) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

16.-  Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van F Tipi Cezaevinde yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13479) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2010)

17.-  Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’daki bir hastanenin SGK mevzuatına aykırı işlemler yaptığı iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13480) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

18.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, toplum yararına çalışma programı kapsamında çalıştırılan bazı işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13481) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

19.-  Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, istifa eden memurların emekli ikramiyelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13482) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

20.-  Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin Medya Derneğindeki konumuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/13483) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

21.-  Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, RTÜK’ün bazı üyeleri hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/13484) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

22.-  Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’deki bazı programlar için ödenen ücretlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/13485) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

23.-  Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, TRT’deki insan kaynakları yönetimine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/13486) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

24.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/13487) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

25.-  Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, kadınlara yönelik şiddet olaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/13488) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

26.-  Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, medyadaki cinsiyetçi yaklaşımlara ve bir reklama ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/13489) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2010)

27.-  Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Tekirdağ’daki belediyelerin ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13490) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

28.-  Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Tekirdağ toptancı halindeki dükkan yetersizliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13491) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

29.-  Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Edremit Belediyesi eski Başkanı hakkındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13492) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

30.-  Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, basında yer alan bazı illerde “İstiklal Marşı” okunmadığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13493) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

31.-  Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir köy yolunun asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13494) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

32.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Boğaziçi öngörünümündeki kaçak yapılaşmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13495) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

33.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye Belediyesinin taraf olduğu davalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13496) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

34.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki trafik suçlarına ve kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13497) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

35.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye İl Genel Meclisince tahsis edilen ve satılan taşınmazlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13498) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

36.-  Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, gözaltındaki kötü muamele iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13499) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

37.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, doğal afetten zarar gören bazı köylere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13500) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

38.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İstanbul Çevre Düzeni Planına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13501) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

39.-  Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da kullandırılan mikro kredilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13502) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

40.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Şişli’deki bir arsanın imar durumunda yapılan değişikliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13503) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

41.-  Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara Büyükşehir Belediyesiyle ilgili yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13504) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

42.-  Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kaybolan bir YİBO öğrencisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13505) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2010)

43.-  Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, kamu taşınmazlarının turizm yatırımlarına tahsisine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13506) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

44.-  Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, bandrol işlemlerinde istenen banka dekontuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13507) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

45.-  Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Londra’da bulunan bir müzedeki Atatürk heykeline ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13508) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

46.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta kamu kuruluşlarının esnaftan et almasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13509) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

47.-  Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, KİT’lerde çalışan bazı personelin özlük haklarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13510) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

48.-  Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’daki elektrik kesintilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13511) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

49.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’ndeki TEKEL taşınmazlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13512) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

50.-  Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Devlet Memurları Kanununun 76. maddesine göre yapılan personel atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13513) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

51.-  Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, yazarlık yazılım ihalelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13514) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

52.-  Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, açılan soruşturmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13515) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

53.-  Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bazı personele ödenmesi gereken ücretlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13516) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

54.-  Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir beldedeki taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13517) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

55.-  Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ders Aletleri Yapım Merkezinin yönetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13518) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

56.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, ilköğretim müfettişlerinin sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13519) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

57.-  İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Uşak Eşme Yatılı Bölge İlköğretim Okulunun yönetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13520) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

58.-  Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kaybolan bir YİBO öğrencisine ve okullardaki şiddet iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13521) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2010)

59.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova Kadın Doğum Hastanesi Başhekimi hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13522) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

60.-  Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, bazı genel müdürlerin farklı yerlerde görevlendirildiği iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13523) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

61.-  Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, tarım sigortası uygulamalarının değerlendirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13524) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

62.-  Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa’da don afeti mağduru çiftçilerin durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13525) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

63.-  Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, don afetinin oluşturduğu mağduriyete ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13526) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2010)

64.-  İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, tarım dışı kullanıma açılan tarım arazilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13527) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

65.-  Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, PTT personelinin çalışma saatlerine ve taşeronlaşmaya ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13528) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

66.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ulaştırma sektörü kaynaklı karbondioksit salımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13529) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2010)

67.-  Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya Havalimanında yabancı turistlerden alınan bir ücrete ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13530) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

68.-  Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir televizyon kanalında yayından kaldırılan diziye ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/13531) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

69.-  Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ın Yapı Denetim Kanunu kapsamına alınmasına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/13532) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2010)

70.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/13533) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

71.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/13534) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

72.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/13535) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

73.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/13536) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

74.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/13537) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

75.-  Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, yanan orman alanlarının ağaçlandırılması projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13538) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2010)

 

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki kadro fazlalığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12035)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sigara yasağının yeniden düzenlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12058)

3.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, yardımcı sağlık hizmetlerinin taşeron şirketlere yaptırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12096)

4.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, boş kalan kadrolara sözleşmeli personel atamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12097)

5.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, yaptırılan hastanelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12098)

6.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Bakanlıkta çalışan mimar ve mühendisler ile avukatlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12099)

7.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, diyabet hastalarına yönelik çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12100)

8.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, verem hastalığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12101)

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bazı personele yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12102)

10.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav Devlet Hastanesindeki uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12103)

11.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, anti-depresan ilaç kullanımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12104)

12.-  İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, anayasa değişikliği çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12128)

13.-  Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman Cezaevindeki şartlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/12251)

14.-  Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, bir soruşturmaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/12253)

No.: 116

6 Nisan 2010 Salı

 

Tasarı

1.- Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/842) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2010)

 

Teklifler

1.- Yalova Milletvekili İlhan Evcin’in; Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Mülkiyetindeki Bir Kısım Arazinin Yalova Üniversitesi ve İl Özel İdaresine Tahsis Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/657) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2010)

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in; Ayaş Organik Tarım Destekleme ve Geliştirme Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/658) (Plan ve Bütçe; Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2010)              

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 3 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/659) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2010)

 

Tezkereler

 

1.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1147) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.04.2010)

2.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1148) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.04.2010)

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1149) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.04.2010)

4.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1150) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.04.2010)

5.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1151) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.04.2010)

6.- Batman Milletvekilleri Bengi Yıldız ve Ayla Akat Ata’nın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1152) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.04.2010)

7.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1153) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.04.2010)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

 

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay ve 31 Milletvekilinin, eğitim fakülteleri mezunlarının istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/654) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.03.2010)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, askerlik hizmetini Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yapan kişilerin travma geçirdiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/655) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.02.2010)

3.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 Milletvekilinin, Edirne’de yaşanan su taşkınları sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/656) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.02.2010)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Bulgaristan Türklerinin ülkemizde ve Bulgaristan’da yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/657) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.02.2010)

6 Nisan 2010 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun Tüfekçi (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz kadınların belediye meclislerine seçme ve seçilme hakkını kazanmalarının 80’inci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman’a aittir.

Buyurun Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türk kadınına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını tanıyan yasanın kabul edilişinin 80’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Nisan 2010 tarihi, Türk kadınına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını tanıyan yasanın kabul edilişinin 80’inci yıl dönümüdür.

Atatürk gerçek anlamda çağdaş, demokratik ve sürdürülebilir kalkınması olan bir ülke hedeflediği için kadın-erkek eşitliğini bir devlet politikası olarak yaşama geçirdi. Cumhuriyetin daha ilk on yılında yapılan devrimler aslında bir kadın devrimidir ve bu nedenledir ki Atatürk, yüzyılın en büyük kadın hakları savunucusu olmuştur. Atatürk, Türk kadınını cumhuriyet devriminin odağı, öznesi yaptı, kadınları yükselterek cumhuriyeti kurdu. Dünyada kadının statüsünün yükseltilmesinin bir uygarlık aşaması olduğunu görebilen nadir liderlerden biri Atatürk’tür. Ünlü ozanımız Nazım Hikmet’in dizelerindeki gibi, “Sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve sanki hiç yaşamamışçasına ölen kadınlarımız…” Bizim kadınlarımız Atatürk’ün sayesinde bir neslin kafeslerin ardından Millet Meclisi kürsüsüne çıkışını gördü. Kadınlarımız 1930’larda yerel seçimlerde, 1934’te milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını kazandığında dünyada sadece on yedi ülke kadınının siyasal hakkı vardı ve kadın parlamenter oranıyla dünyada 2’nci sıradaydık, bugün ise 136’ncı sıradayız. Avrupa sıralamasında ise liste sonuncusuyuz. Yerel parlamentolardaki kadın oranlarımızla, dünya sıralamasında sondan 8’inci sıradayız, kadın belediye başkanı oranıyla sondan 3’üncü sıradayız, Avrupa sıralamasında ise yine liste sonuncusuyuz.

Değerli milletvekilleri, siz kadınları yok saydığınız içindir ki biz burada onların derdini, sorununu dile getirmeye çalışıyoruz. Bir kadın parlamenteri, kadının siyasal hakları konusunda, bugün siyasette olmaması konusunda burada derdini anlatmaya çalışırken dinlememeniz büyük bir saygısızlıktır, sizleri kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) 

Bakın, yerel parlamentolar için şahsi katılım hakkını kazandıktan seksen yıl sonra geldiğimiz nokta hazindir. Kadın belediye başkanı oranımız sadece binde 8’dir. Seksen yılda yüzde 1 bile olamadık, bir arpa boyu bile yol alamadık.

Belediye meclislerindeki kadın üye oranı yüzde 4,5; il genel meclislerinde yüzde 3,5’tur. 81 ilimizin 39’unun il genel meclisinde hiç kadın üye yoktur. Meclislerimiz erkek meclisidir. Dolayısıyla demokrasimiz de erkek demokrasisidir, dolayısıyla da ayıplı demokrasidir. Bu ayıp gözüküyor burada ama 21’inci yüzyılın Türkiye’si bu ayıptan bir an önce kurtulmalıdır.

Bakın, ülkemizde kadın belediye başkanı oranı yüzde 1 bile değilken AB ülkelerinde her 5 yerel yöneticiden 1’i kadındır. Komşumuz Yunanistan’da yerel parlamentoda kadın oranı yüzde 47 iken Kostarika’da, örneğin, yüzde 72,5’tur, bizde sadece yüzde 4’tür. 2007 seçimlerinde kadın oranının yüzde 4,5’tan yüzde 9’a çıkmasıyla sevinenler, övünenler sadece iki yıl sonraki yerel seçimde yine yüzde 4’e düşen oranlarla umarım ayılmışlardır. Bugün dünyadaki cinsiyet eşitliği raporlarında liste sonlarında yer alan Türkiye’nin kadına yönelik şiddette liste başı olması tesadüfi değildir. Aile içi şiddet nedeniyle öldürülen kadın sayısının AKP İktidarında yüzde 1.400 oranında artmış olması da nedensiz değildir. Kadın-erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan, nüfusun ve seçmenlerin yarısını oluşturan kadınların siyasete adil ve eşit katılımı sağlanmadan çağdaş demokrasi ve kalkınma hedefine ulaşılamaz. Günümüzde kadınların talep ettiği salt eşitlik değildir. Bu bir demokrasi talebidir. AKP İktidarı, yok “Demokratik açılım.”, yok “Demokratik Anayasa.”, “Hazmettireceğim.”, “Hap yapıp yutturacağım.” diyor. Kadını hedeflemeyen, odağında kadın olmayan açılımların hiçbirisinin demokrasiyle alakası yoktur. Tüm bunlar koskoca bir aldatmacadan ibarettir. Zaten demokrasiyi amaç değil araç olarak görenlerin hedefi de demokrasi değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

CANAN ARITMAN (Devamla) – Cumhuriyet tarihimiz boyunca gerçek anlamdaki tek demokratik açılım Atatürk’ün yaptığı cumhuriyet devrimidir. Onu yıkmak isteyenlerin yaptığı Anayasa hapını bu millet yutmayacaktır. Kadınlarımız, “Ananı da al, git.” diyenlere “Erkek meclislerde yaptığın anayasanı da al, git.” diyeceklerdir.

Saygılar sunarım. Sayın Başkana teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arıtman.

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Senato Başkanı Rene van der Linden’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’in resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Hollanda Senato Başkanı Sayın Rene van der Linden Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

Gündem dışı ikinci söz Öldürülen Gazeteciler Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel’e aittir.

Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Öldürülen Gazeteciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü vesilesiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1909 yılının 6 Nisan’ında Serbesti gazetesinin hem Başyazarı olan hem de Yazı İşleri Müdürü olan Hasan Fehmi İstanbul’da Galata Köprüsü’nde kurşunlanarak yaşamını yitirmiştir. Ölümüne neden olan şey, dönemin iktidarını eleştirmek, İttihat ve Terakkiye karşı eleştirileri sunmak olan bu gazeteci ilk öldürülen kişi olması vesilesiyle 6 Nisan, Öldürülen Gazeteciler Günü olarak ilan edilmiştir. Ama ne yazık ki bu ilk olarak kalmamış, Türkiye’de 1909’dan bugüne 83 gazeteci, muhalif gazeteci öldürülmüştür. Bugüne kadar birçok gazetecinin failleri de yakalanmış değildir.

Sabahattin Ali, Adem Yavuz, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Turan Dursun, Uğur Mumcu, Musa Anter, Hüseyin Deniz, Ferhat Tepe, Muzaffer Akkuş, Metin Göktepe, Ayşe Sağlam, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink, Engin Ceber bu 83 arkadaştan, 83 gazeteciden bir kısmıdır. Ne yazık ki bu gazetecilerin bugüne kadar ne failleri ortaya çıkartılmış ne de yargılanmıştır. Özellikle muhalif olması itibarıyla bir yandan Türkiye siyasetine muhalif olan kişiler 90’lı yıllara kadar sol, sosyalist olduğu için ya da komünist olduğu için eleştirilmiş ve ölüm fermanları çıkartılmıştır bir şekilde ne yazık ki, 90’lı yıllarda da özellikle Kürt coğrafyasında yoğun bir baskıyla karşı karşıya kalmıştır. Otuz yıldır yaşanan savaşın belki de en büyük bedelini bu dönemde yaşamıştır gazeteciler. Sadece gazeteciler değil, aslında o dönem dağıtım yapan birçok kişi de ne yazık ki yaşamından olmuştur. En son Azadiya Welat gazetesi Adana çalışanı Adana’da portakal ağacına asılı olarak bulunmuş. Metin Alataş aslında daha önce tehdit edildiğini, gözaltına alındığını, dövüldüğünü ifade etmiş, savcılığa da başvurmuş ama ne yazık ki gereken işlemler yapılmamış, birkaç gün sonra da ölüsü bulunmuştur.

Türkiye’de basın özgürlüğü, ne yazık ki bu gösterilen örneklerle de ciddi problem yaşamaktadır. Ne zaman ki muhalif olan bir basın varsa onlar kapatılmış, baskı altına alınmış, siyaseten iş yapamaz noktaya getirilmiş. Özellikle Kürt basını bundan nasibini alanlardan birisidir. Özgür Gündem, Özgür Ülke, Gündem gazeteleri çok sık aralıklarla kapatılmış, Türkiye’de tek Kürtçe yayın yapan günlük gazete Azadiya Welat da 2006’dan bugüne 7 kez kapatılmıştır, yayın yönetmenine de beş yüz yirmi beş yıl ceza istenmektedir. Daha önceki yayın yönetmenlerinin birçoğu da ceza almış durumdadır. Bu bile aslında Türkiye’de basın özgürlüğünün ne durumda olduğunu gösteriyor. Siyasi iktidarın da bu konudaki yaklaşımları ciddi bir problemdir. Geçenlerde Sayın Başbakanın İstanbul’da sanatçılara verdiği yemekte bütün basın, ulusal basından herkes davet edilirken, Dicle Haber Ajansının muhabirleri özellikle seçilerek “Siz bu toplantıyı izleyemezsiniz” diyerek dışarı çıkartılmıştır. Sayın Başbakana sorduk, bunun nedeni nedir, neden Dicle Haber Ajansına yönelik böyle bir saldırı vardır? Henüz cevabını ifade etmedi ama bu bile aslında hâlâ günümüzde bile Kürt basınına yönelik, özgür basına yönelik saldırıların boyutunu göstermektedir. Ne zaman ki iktidarın, muhalefetin basını olmayan, bu konuda özgür basıncılıkta ısrar eden, özellikle dürüst, etik, halkın doğru haber alma hakkını savunan ve bunun için mücadele eden birçok gazetecinin ne yazık ki bu ya hayatına mal olmuş ya da onlarca yıl cezaevinde kalmak durumunda kalmışlardır. Bunun bir kader olmadığını, özellikle burada görevli bulunan siyasi partilerin mensuplarının bu işe dur demesi gerekiyor. Eğer bugün, işte iktidar partisinin, basın iktidarın yayın organı olacaksa ya da bir grup, siyasi grubun yayın organı olacaksa basın özgürlüğünden nasıl bahsedeceğiz, demokrasiden nasıl bahsedeceğiz?

Basının tabii ki görevi halkın haber alma, dürüst, etik haber alma ihtiyacını karşılamaktır. Bu yapılmadığı sürece de Türkiye’de gerçek anlamda bir demokrasinin, gerçek anlamda bir özgürlüğün olması mümkün değildir. Hele bugünlerde, demokratikleşme tartışmasını yaptığımız bir dönemde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Demokratikleşme tartışmalarının olduğu bir dönemde basın özgürlüğü mutlaka ele alınması gereken bir durumdur. Ben, 6 Nisan vesilesiyle, bugüne kadar gazetecilik alanında mücadele eden ve mücadele ederken yaşamını yitiren bütün gazetecileri bir kez daha anıyorum ve umuyorum ki Hrant Dink’ten Musa Anter’e, Engin Ceber’e, Abdi İpekçi’ye, bunların sorumluları bir an önce yargılanır. Ama ne yazık ki Türkiye’de tuhaf bir durum var; katilleri kahraman ilan eden bir ülke! Bu anlayıştan vazgeçilmediği sürece Türkiye’de çok değişim olmayacaktır. Türkiye’de katiller yargılanmalıdır, katiller kahraman ilan edilmemelidir.

Bu, Türkiye toplumunun vicdanın da bir görevidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuncel.

Gündem dışı üçüncü söz, 10 Nisan Polis Günü münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir’e aittir.

Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 165’inci yıl dönümüne ve Polis Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mensubu olmaktan gurur duyduğum Türk polis teşkilatımızın kuruluşunun 165’inci yıl dönümü nedeniyle şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Dün Kütahya’da görevi başında şehit edilen polis memuru kardeşim Melih Çimen’e Allah’tan rahmet diliyorum ve kederli ailesine ve emniyet teşkilatına başsağlığı diliyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Emniyet teşkilatımızın kuruluşunun 165’inci yıl dönümü nedeniyle tüm meslektaşlarımın Polis Bayramı’nı kutluyor, yuvalarında aileleriyle birlikte sağlıklı ve mutlu bir yaşam, meslek hayatlarında üstün başarılar diliyorum. Bu vesileyle, şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize ve emeklilerimize uzun ömür diliyorum.

Türk polis teşkilatı 10 Nisan 1845 yılında kurulduktan sonra şan ve şerefle yazdığı mazisi, yasalardan aldığı güç ve milletimizden aldığı destekle birleşerek ülkemizin birliği, huzur ve güvenliğini korumayı başarmış büyük, güçlü bir teşkilattır. Bu amacını gerçekleştirmek için “insan odaklı hizmet” anlayışını benimseyerek güvenlik hizmetlerini çağın teknolojisiyle donatmıştır. Bu konumuyla sadece Türkiye sınırları içerisinde değil dünyada saygın yerini almış olmanın haklı gururunu taşımaktadır.

Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bilişim suçları da yaygınlaşmış, çağımızda mali suçlar, kredi kartıyla ilgili İnternet üzerinden işlenen suçlar, terörle mücadele, organize suçlar, asayiş, narkotik suç ve suçlularla mücadeledeki üstün araştırmalarda polisimizin modern teknolojinin gereklerine uygun donanıma kavuşturulması büyük önem taşımıştır. Bu konuda destek olanlara Meclis huzurunda teşekkür ediyorum. Hizmet anlayışı, eğitim kalitesi, nitelikli personeli, MOBESE sisteminin kullanımı, bilgi teknolojisi kullanımı emniyet teşkilatımızın başarısını daha da artırmıştır ancak yeterli değildir, vatandaşımızın huzur ve güvenliği için emniyet teşkilatına ayrılan kaynakların daha da güçlenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, suç işlenmesinin önlenmesi ve suçluların yakalanabilmesinde halk desteğinin önemi büyüktür. Daha güzel günler için polis-vatandaş daha fazla el ele olmalıdır. Tüm bunların yanında, yasama ve yürütmenin de böylesine önemli bir görevi üstlenmiş polislerimizin gerek görevleriyle ilgili yasal düzenlemelerde gerekse özlük haklarına ilişkin olarak destek olması şarttır.

Eski bir polis müdürü, vali ve Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili olarak bu kürsüden üçüncü kez Polis Bayramı nedeniyle sesleniyorum: Artık polisimizin zor çalışma koşullarından, ekonomik zorluklardan bahsetmeyeceğim, bunlar bilinmektedir. Tedbir almak ve problemleri acilen çözmek gerekir, bu da Hükûmetin görevidir, bu konuda biz kendilerine tamamen destek oluruz.

Bu amaçla, emniyet teşkilatı mensuplarımızın çalışma koşullarındaki zorluklar ve özlük hakları bakımından alınacak önlemleri tespit etmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğum Meclis araştırma önergesi de bu hafta perşembe günü Meclis Genel Kurulunda görüşülecek olup kabulü yönünde tüm milletvekillerimizden destek bekliyoruz.

Bununla birlikte, bugün bu kürsüden, polislerimizin özlük hakları ve maaşlarının iyileştirilmesi için vermiş olduğum ve ana komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali komisyon olarak İçişleri Komisyonuna sevk edilen Devlet Memurları Kanunu, Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’min bir an önce Meclis gündemine alınması için çağrıda bulunmak istiyorum. İktidarı ve muhalefetiyle el birliği içerisinde polisimizin mali problemlerini çözmeliyiz; bu başarı ise Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tüm milletvekillerinin olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, böylece Hükûmetin terörden, ekonomik kriz ve işsizlikten bunalmış bir toplumun huzur ve güvenliğini sağlamak için gece gündüz görevi başındaki polislere verdiği desteği göstereceğini bekliyorum.

Sözlerime son verirken, emniyet teşkilatımızın 165’inci kuruluş yıl dönümünü tekrar kutluyor, tüm polislerimizin bayramını tebrik ediyor, üstün başarılar diliyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

60’ıncı maddeye göre iki söz talebi vardır.

Sayın Aslanoğlu, iki dakikanız var; buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 165’inci yıl dönümüne, Polis Günü’ne ve Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımının Avrupa ikinciliğine ilişkin açıklaması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, tabii polis teşkilatımızı yürekten kutluyorum.

Ayrıca, Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımını Avrupa ikinciliğinden dolayı yürekten kutluyorum. Ayrıca, Acıbadem Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Mehmet Ali Aydınlar, ciddi ve tutarlı bir şekilde takımlarımızın desteklenmesinden dolayı büyük başarıların geleceğini görmüş. Bu nedenle kendisine teşekkürlerimi iletiyor, başarılarının devamını diliyorum. Bir Beşiktaşlı olarak herhangi bir kulübümüz Avrupa’da başarı elde ederse hepimiz buna seviniriz.

Ben tekrar Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımını yürekten kutluyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Genç…

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 165’inci yıl dönümüne ve Polis Günü’ne ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de polisimizin 10 Nisan Polis Günü’nü kutluyorum. Gerçekten çok zor görev gören bu kitleye görevlerinde başarılar diliyorum. Bu uğurda görevini yaparken şehit olan polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Ancak, AKP iktidara geldiği zaman, polisimiz, maalesef o Atatürkçülük düşüncesine bağlı, insan sevgisine bağlı davranış ve görev yapma anlayışından uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Bir defa, kendileri, polisin maaşını artıracaklarına dair daha ilk geldiğinden beri söz verdiler, daha bugüne kadar ciddi bir şey yapmadılar polise karşı. Ayrıca da polisin gerçek düşüncesinden saptırılıp Atatürkçülüğe ve cumhuriyetin kuruluş felsefesine aykırı davranışlar içinde olması için maalesef başta İçişleri Bakanlığından kaynaklanan saptırmalar var. Özellikle polis kolejlerinin başına getirilen kişilerin eğitim gördükleri yerler ve kimlerin talimatıyla buraya geldikleri de ortada. Ben AKP’lileri özellikle ikaz ediyorum. Polisimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kapandı efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, şimdi açıyorlar. İkişer dakika vermiştim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Devam edebilir miyim efendim?

BAŞKAN – Evet, şimdi bir dakikalık süreniz var.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki.

Sayın Başkanım, özellikle polisin ekonomik durumunun düzeltilmesi için kendisine gerekli katkı sağlanmalıdır. Ayrıca da polisin görev yapması için de siyasi iktidarın polisi rahat bırakması lazımdır. Bana göre, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına karşı Van’da girişilen, özellikle polisin de içinde olduğu aşağı yukarı izlenimini yaratan hareketlere polisin karıştırılmaması gerekir. Siyasi iktidar da gücü varsa kendisi bu işlere girişsin. Maalesef, kendi çirkin aletlere polisi alet etmemesi için de AKP’yi uyarıyorum efendim.

Yine, polisimizin 10 Nisan Günü’nü kutluyorum, başarılar diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da görevi başında hayatını kaybeden polis memuruna ve polis teşkilatının kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Kütahya’da görevi başında dün hayatını kaybederek bugün defnedilen değerli polisimize Allah’tan rahmet dilerken, ailesine ve polis camiasına başsağlığı diliyor, polis teşkilatının kuruluşunun yıl dönümü vesilesiyle tekrar geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Dinçer…

4.- Van Milletvekili İkram Dinçer’in, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, il kongresi nedeniyle Van’a yaptığı ziyarette meydana gelen olaylara ilişkin açıklaması

İKRAM DİNÇER (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; geçtiğimiz cuma günü, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal partisinin il kongresi nedeniyle Van ilimize bir ziyaret gerçekleştirmişlerdir. Bu ziyaret sırasında, hepinizin bildiği gibi, ne yazık ki istenmeyen olaylar meydana gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, siyasetçileri tasvip etmemek veya herhangi bir konuda düşüncelerini ifade etmek, demokrasilerde son derece normaldir ama bu protestoların amacını aşarak saldırıya dönüşmesi de kabul edilemez bir tutumdur. Bunun için, Sayın Baykal’a yapılan saldırılar bizleri son derece üzmüştür ama bizleri üzen bir diğer tutum ise CHP tarafından partimize yönelik amacını aşan açıklamalardır. Burada Sayın Baykal’a yapılan saldırılar bizleri ne kadar üzdüyse, bu olaydan AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısı ve Van Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Çelik ve şahsımın ve ayrıca teşkilatlarımızın da sorumlu tutulması bizleri aynı şekilde üzmüştür. Olaydan hemen sonra, Sayın Çelik başta olmak üzere, benimle birlikte diğer Van milletvekili arkadaşlarımız Sayın Baykal’a yapılan saldırıyı kınayarak üzüntülerimizi belirtmiştik. Yaşananların partimiz mensuplarıyla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını ifade ettik. Kaldı ki protesto edenlerin büyük bir çoğunluğu Cumhuriyet Halk Partisine oy veren vatandaşlarımızdı, cebinde CHP üye kartı bulunan vatandaşlarımız bu protestonun içindeydiler. Bütün bu gerçeklere rağmen, bu üzücü olaydan dolayı partimizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bitti, iki dakika vermiştim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Van’da yapılan saldırının bazı AKP mensupları tarafından yapıldığını, organize edildiğini…

BAŞKAN – Şimdi siz oturun, ben açacağım, sisteme girin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yazıklar olsun yahu! Ayıp yahu!

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

5.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’a Van’da yapılan saldırının bazı AKP mensupları tarafından organize edildiğine ilişkin açıklaması

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Van’da yapılan saldırının bazı AKP mensupları tarafından yapıldığını  -elimizde fotoğraflar var- kimlerin olduğunu biliyoruz ama biz istiyorduk ki bu işi doğrudan doğruya Van Emniyeti alsın, çözsün, kimin kim olduğunu açıklasın ama şu ana kadar hiçbir açıklama yapılmadı. Biz hem kimliklerini, isimlerini, olay mahallinde çekilen fotoğrafları ve videoları önümüzdeki günlerde basın toplantısıyla açıklayacağız.

Sayın Başbakanın dün yaptığı açıklamayı da yadırgadığımızı ifade edelim. Kim olursa olsun, hangi siyasal parti olursa olsun şiddete başvurulan bir protestonun doğru olmadığını hepimizin kabul etmesi gerekir ama Sayın Başbakan, sanki CHP’ye karşı yapılan bir eylemi CHP bilinçli olarak AKP’nin üstüne atıyormuş gibi bir görüntü verdi. Bu görüntü kesinlikle doğru değil.

Eğer Sayın Dinçer merak ediyorsa elimizdeki fotoğrafları veririz. AKP gençlik kollarının oradaki başkan yardımcısı kimdir, başkanı kimdir, orada parti yöneticileri kimdir, onların ikinci başkanı kimdir isimleriyle ve fotoğraflarıyla, olay mahallinde çekilmiş gazetecilerin fotoğraflarıyla verebiliriz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Elitaş…

6.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, Van’da kendisine karşı yapılan saldırıyla ilgili olarak, henüz olay araştırılmadan, doğrudan doğruya AK PARTİ teşkilatına suçlamada bulunmasını yadırgadıklarına ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Biraz önce  Sayın İkram Dinçer, Van’a gelen Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına karşı yapılan olayı hem Van milletvekilleri olarak kınadıklarını, genel başkan yardımcısını da bu konuda kınadıklarını ifade ettiler. Ama henüz olay araştırılmadan, sıcağı sıcağına Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının doğrudan doğruya AK PARTİ milletvekillerini ve AK PARTİ teşkilatını karşı karşı duruma getirerek bir ithamda, bir suçlamada bulunması yadırganacak bir durum. Bunu araştırıp, inceleyip ellerinde bir şey varsa, o belgelerde varsa, kimse, AK PARTİ’li hüviyetini üzerinde taşıyan şahıs da bu yanlışlığı yapıyorsa cezasını çekmelidir. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam, öyle söyleyin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama Cumhuriyet Halk Partili, Cumhuriyet Halk Partisinin içerisinde olup da üye sıfatını cebinde taşıyıp o eylem içerisinde bulunan varsa onlar da cezasını çekmelidir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tabii, tabii.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz yapılan yanlışlıklara ortak karar ve kanaat bildirmek durumundayız. Dün Sayın Başbakanın söylediği de odur. Bugün herkes her şeye farklı tepkilerde bulunabilir, amacını aşan tepkilerde bulunabilir ama bizim burada yapmamız gereken, ortak kanaatlerimizi oluşturup yanlışa gidenleri hep birlikte deşifre etmeliyiz ve dışlamalıyız.

Bunu belirtmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu, gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 128, 136, 144, 174, 176, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 230, 231, 297, 307, 309, 312, 314, 349, 383, 389, 431 ve 432’nci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

İkinci sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için önergenin özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.

Önergeleri okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay ve 31 milletvekilinin, eğitim fakülteleri mezunlarının istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/654)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasanın 42. maddesinin ilk fıkrasında “kimse, eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz” hükmü yer almaktadır. Toplumun eğitim-öğretim talebine, kamunun arz sürecinin öğretmen boyutu karşılanamamaktadır. Eğitim sistemimizin ana omurgası olan öğretmenlerimize Cumhuriyetin kuruluş sürecinde verilen değer ve önem Türk toplumunun hafızalarında derin yer bulmuştur.

Ancak özellikle 1980 sonrası gerek uygulanan yapısal programlar gerekse öğretmen yetiştirme sürecinde yapılan eksiklikler ve hataların sonucunda bir eğitim planlaması hayata geçirilememiştir. Eğitim sisteminde söz sahibi olan kurumların öğretmen yetiştirme süreci, zamanı, müfredatı, istihdamı ve sorumluluk paylaşım eksikliği ile birlikte, kurumlar arası koordinasyonsuzluk yıllardır süregelmektedir. Bunun en güzel örneğini sistemde derin yaralar açan lisans mezunu herkesin öğretmen yapılması ile kendini göstermiştir. Buna karşın öğretmenlik mesleğinin kanunla belirlenmiş bir özel ihtisas mesleği olduğu geri planda kalmış, AKP hükümetleri döneminde istihdam şekillerindeki çeşitlilik arttırılarak mesleğin saygınlığı da büyük darbe almıştır.

Sistemde yaşanan plansızlık sonucu eğitim fakültesi mezunlarının sayısı hızla artmış, kamu, mezunları sisteme dâhil edememiştir. 2009 yılı KPSS öğretmenlik sınavına giren mezun eğitimci sayısı 243 569'dur. Buna karşın 2003-2009 yılları arasında 147 702 öğretmen sisteme dâhil edilmiştir. 2009 yılında KPSS sonrası alınan öğretmen sayısı ise 30 464'dür. Bu durumda sadece 2009 yılı KPSS sınavına göre 213 105 eğitim fakültesi mezunu açıkta kalmıştır. Ayrıca Bakanlığın çeşitli branşlarda öğretmen almaması, bazı branşları kapatması gibi nedenlerle yaklaşık 70 000 mezun sınava başvuru bile yapmamıştır.

Oysa Millî Eğitim Bakanlığı İç Denetim Birimi Başkanlığının Şubat 2010 tarihinde yayımladığı faaliyet raporunda “Mevcut norm hesaplama kriterlerine göre sistemde olması gereken öğretmen sayısı 717 824'tür. Buna rağmen mevcut öğretmen sayısı 584 507'dir. Öğretmen açığı 133 317'dir" ibaresi yer almaktadır.

Bu durum, gerek 2009 KPSS sınavına girenler gerekse sınav dışı bekleyen eğitim fakültesi mezunları ve sistemde sözleşmeli, ücretli ve vekil olarak çalışan 300.000'i aşkın mezun aileleriyle birlikte 1.500.000 yurttaşımızı olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Güç koşullarda hazırlanarak girdikleri ve büyük sıkıntılarla okudukları üniversite eğitimleri sonucunda yaklaşık 10 yıldır atama bekleyen, yaşamlarının baharındaki gençlerimiz büyük bir ekonomik sıkıntı ve sosyal çöküntü içerisindedirler. Anne-babalarının, eşlerinin ve hatta çocuklarının nezdinde bozulan psikolojileri her geçen gün değişik şekillerde topluma yansımaktadır.

Eğitim fakültesini bitirerek Millî Eğitim Bakanlığından hakları olan atamayı bekleyerek ömür tüketen gençlerimizin, içinde bulunduğu olumsuz sosyal, psikolojik ve ekonomik koşulların, eğitim sisteminin öğretmen gereksiniminin, YÖK'ün insan gücü planlamasının irdelenmesi ve acilen bu sosyal vakaya çözüm yollarının belirlenmesi gerekmektedir.

Belirtilen nedenlerden dolayı Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddelerine göre bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Engin Altay                                 (Sinop)

2) Suat Binici                                   (Samsun)

3) Şevket Köse                                (Adıyaman)

4) Hulusi Güvel                               (Adana)

5) Metin Arifağaoğlu                       (Artvin)

6) Ali Topuz                                    (İstanbul)

7) Ali Rıza Ertemür                          (Denizli)

8) Akif Ekici                                    (Gaziantep)

9) Necla Arat                                   (İstanbul)

10) Abdurrezzak Erten                     (İzmir)

11) Rasim Çakır                               (Edirne)

12) Orhan Ziya Diren                      (Tokat)

13) Muhammet Rıza Yalçınkaya      (Bartın)

14) Ali İhsan Köktürk                     (Zonguldak)

15) Tekin Bingöl                              (Ankara)

16) Muharrem İnce                          (Yalova)

17) Atila Emek                                 (Antalya)

18) Mehmet Fatih Atay                    (Aydın)

19)  Ergün Aydoğan                        (Balıkesir)

20) Erol Tınastepe                            (Erzincan)

21) Turgut Dibek                             (Kırklareli)

22) Yaşar Ağyüz                             (Gaziantep)

23) Hüseyin Ünsal                           (Amasya)

24) Ali Koçal                                   (Zonguldak)

25) Fatma Nur Serter                       (İstanbul)

26) Nesrin Baytok                           (Ankara)

27) Ali Oksal                                   (Mersin)

28) Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

29) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

30) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

3) Mehmet Ali Özpolat                    (İstanbul)

32) Nevingaye Erbatur                     (Adana)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, askerlik hizmetini Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yapan kişilerin travma geçirdiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/655) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde askerlik hizmetini yapmış kişilerin görev başında yaşamış olduğu travma ve bu travmanın görev sonrası sivil yaşamlarına ve topluma etkilerinin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105' inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

1) Selahattin Demirtaş                      (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                            (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                             (Batman)

4) Bengi Yıldız                                (Batman)

5) Akın Birdal                                  (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                                 (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                            (Van)

8) Hasip Kaplan                               (Şırnak)

9) Hamit Geylani                             (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                            (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                         (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş              (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                (Van)

16) Pervin Buldan                            (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                        (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe Özet

Dünya Psikoloji literatüründe Travma Sonrası Stres Bozukluğu olarak bilinen TSSB, olağan insan deneyimlerinin çok dışında yaşanan ve bu deneyimden geçen, hemen herkes için sıkıntı kaynağı olabilecek bir olayın ardından gelişen psikiyatrik belirtiler olarak tanımlamaktadır. TSSB'nin bu tanımından yola çıkarak, en önemli belirleyicisinin yaşanan travmatik deneyim olduğu ve bu deneyimin kişinin yaşamını veya fizik bütünlüğünü tehdit eden durumlara yol açtığıdır. Bu durumun özellikle savaş ya da çatışma bölgelerinde bulunan kişilerde yoğun olarak görüldüğü yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur.

Kısa bir süre önce, Dağlıca Tabur Komutanlığı'nda askerliğini yapan eski komando Şafak Köksal'ın Zonguldak Çaycuma'da gerçekleştirdiği aile katliamı dikkatleri, askerlik görevini Doğu ve Güneydoğu gibi çatışmalı bölgelerde yapan kişilerin üzerine çekmiştir. Zonguldak Çaycuma'da yaşanan olayının en önemli nedenlerinden birisi olarak görülen ve "güneydoğu sendromu" olarak da tanımlanan bu olay, bölgede yaşanan olaylara tanık olan, çatışmalara katılan kişilerin yaşamış olduğu travmanın askerlik sonrası da devam ettiğinin göstergesi olarak kabul edilmektedir. Son otuz yıldır yaşanan çatışmanın bölgede görev yapan askerlerin üzerinde bıraktığı etki sınırlı sayıdaki araştırmalarla da ortaya konmuştur.

Bu araştırmalardan biri, 1992 yılında GATA bünyesinde ikisi asker kökenli biri sivil üç psikiyatrist tarafından gerçekleştirilen ve 1995 yılında Nöropsikiyatri Arşivi dergisinde yayımlanan "Güneydoğu'da Görev Yapan Askeri Popülasyonda Görülen Travma Sonrası Stress Bozukluğu Üzerine Bir Çalışma" başlıklı araştırmadır. Araştırma 1992'den önceki son üç yılda, Güneydoğu'da görev yapan askerlerde "Travma Sonrası Stress Bozukluğu"nun görülme sıklığının üç kat arttığını göstermektedir.

GATA'da yapılan bir başka araştırma ise, Doktor Ulvi Reha Yılmaz'ın 'Çatışma bölgesinde görev yapan ve GATA Psikiyatri Anabilim Dalı'na başvuran askeri personelde, silahlı çatışmaya katılacak olmanın stresi ile silahlı çatışmaya katılmış olmanın psikopatolojik etkilerinin araştırılması ve çatışma sonrası psikolojik durumun incelenmesi' başlıklı uzmanlık tezidir. Yapılan bu çalışmanın önemli sonuçlarından biri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görev yapan askerlerde TSBB belirtilerine yüzde 27.8 oranında rastlanmış olmasıdır. Diğer ilginç bir saptama ise psikolojik bozuklukların, bölgede çatışmaya katılan askerlerden çok çatışmaya katılmamış askerler arasında görülmüş olmasıdır. Yine Güneydoğu' da görev yapan askerlerin yüzde 21.19'unun uykuya dalma güçlüğü, yüzde 18.61'inin çabuk sinirlenme ve öfke patlamaları gösterdiği, yüzde 14.14'ünün kendisini her an tetikte gibi hissettiği, yüzde 13.05'inin suçluluk duygusu hissettiği, yüzde 12.8'inin olayları hatırlatan durumlarda otonom belirtiler gördüğü, yüzde 12.78'inin düşüncelerini yoğunlaştırmada zorluk çektiği, yüzde 12.76'sının aşırı irkilme tepkisi gösterdiği, yüzde 11.18'inin olayı tekrar tekrar hatırladığı, yüzde 10.8'inin olayı rüyasında gördüğü, yüzde 10.54'ünün olayı hatırlatan durumlarda psikolojik sıkıntı çektiği, yüzde 10.31'inin olayı yeniden yaşıyormuş gibi hissettiği ve davrandığı, yüzde 10.23' ünün olayı hatırlatan ortamlardan uzaklaştığı, yüzde 10'unun etrafı ile eskisi gibi ilgilenmediği, yüzde 9.55'inin geleceğinin kalmadığı duygusuna kapıldığı, yüzde 9.26'sının insanlardan uzaklaştığı, yüzde 8.66'sının ise olayın en önemli bir bölümünü hatırlayamadıkları tespit edilmiştir.

Yine Nadire Mater'in yazmış olduğu ve hakkında toplatma kararı verilen Mehmedin Kitabı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde askerlik yapmış kişilerin yaşamış olduğu travmayı ortaya koyan önemli diğer bir çalışmadır.

Konu ile ilgili yapılmış araştırmalar, çatışmanın neden olduğu travmanın etkilerinin, travmayı doğrudan yaşayan kişiden başlayarak, kişinin ailesini, arkadaşlarını, yakınlarını ve giderek bütün toplumu etkileyen değişik boyutları ve sonuçları karşısında yetersiz kalmaktadır.

3.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne’de yaşanan su taşkınları sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/656)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Edirne ilimizde Meriç ve Tunca Nehirlerinde taşkın önlemesi amacıyla yapılması planlanan projelerin zamanında bitirilmemesi nedeniyle her yıl sel taşkınları yaşanmaktadır. Bu taşkınlar sonucu, geçimlerini büyük oranda tarımsal faaliyetlerden sağlayan bir çok insan arazilerinin ve evlerinin sular altında kalması sonucu zarara uğramaktadır. Her yıl yaşanır hâle gelen bu su taşkınları nedeniyle bir çok vatandaşımızın yaşamakta oldukları ekli gerekçede belirtilen sorunlarının araştırılarak, alınabilecek önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İç Tüzüğün 104 ve 105 maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz. 23/02/2010

1) Cemaleddin Uslu                         (Edirne)

2) Oktay Vural                                 (İzmir)

3) Rıdvan Yalçın                              (Ordu)

4) Mümin İnan                                 (Niğde)

5) Ertuğrul Kumcuoğlu                    (Aydın)

6) Mustafa Kalaycı                          (Konya)

7) Mehmet Akif Paksoy                  (Kahramanmaraş)

8) İzzettin Yılmaz                             (Hatay)

9) Kamil Erdal Sipahi                      (İzmir)

10) Atila Kaya                                 (İstanbul)

11) Ahmet Orhan                             (Manisa)

12) Hüseyin Yıldız                          (Antalya)

13) Gürcan Dağdaş                          (Kars)

14) Bekir Aksoy                              (Ankara)

15) Zeki Ertugay                              (Erzurum)

16) Sabahattin Çakmakoğlu             (Kayseri)

17) Hasan Özdemir                          (Gaziantep)

18) Kemalettin Nalcı                        (Tekirdağ)

19) Yılmaz Tankut                           (Adana)

20) Osman Durmuş                         (Kırıkkale)

21) Alim Işık                                   (Kütahya)

Gerekçe:

Her yıl olduğu gibi Edirne İlimiz son günlerde basın yayın organlarında yine sel taşkınları ile gündeme gelmektedir. Trakya Bölgesi ve Edirne İlimizde yaşayan vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun tarımsal faaliyetlerden geçimlerini sağladıkları gerçeği göz önüne alındığında su taşkınları en çok ekili alanları etkilemekte ve çiftçilerimizin bir yıllık emeğinin heba olmasına sebep olmaktadır. Yaşanan bu olumsuz durum insanımızı hem ekonomik hem de psikolojik olarak etkilemekte, arazileri ve evlen sular altında kalan vatandaşlarımızın büyük zarara uğramasına sebep olmaktadır. Bu su taşkınlarının yaşanmasında Meriç ve Tunca Nehirlerinde taşkın önlemesi amacıyla yapılması planlanan projelerin zamanında bitirilmemesi, yaşanan bu sel felaketlerinde en büyük etkendir. Ayrıca, komşumuz Bulgaristan ile bu nehirler üzerinde bulunan Barajların işletilmesi konusunda koordinasyon eksikliğinin olması, enerji üretimi ve taşkın önlenmesi amacı ile Bulgaristan sınırında yapılması planlanan Su Akacağı Barajının henüz hayata geçirilememiş olması da bu sel felaketinin etkisini artırmaktadır. Bu nedenle Komşumuz Bulgaristan ile bu konuda sıkı bir işbirliği yapılması isabetli olacaktır. Türkiye-Bulgaristan sınırına yapılması düşünülen baraj inşaatının bir an önce hayata geçirilmesi hem ülke hem de bölge ekonomisine büyük katkılar sağlayacaktır. Türkiye-Bulgaristan sınırına yapılacak baraj inşaatının bir an önce hayata geçirilebilmesi, işlerin hızlandırılması için tüm diplomatik çabaların zaman kaybedilmeden olumlu olarak sonuçlandırılması gerekmektedir. Çünkü meydana gelen su taşkınlarından binlerce dekar arazisi sular altında kalan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları zarar görmekte, mağdur olmaktadır. Ancak; öncelikle yıkılan seddelerin yapılması yanında, Meriç ve Tunca nehirleri üzerinde yeni geniş açıklıklı köprüler yapılması, Meriç Nehri yatağının derinleştirilip genişletilmesi, nehir çevresine yeni seddeler yapılması su taşkınlarının sebep olduğu zararların azalmasına ve bölgede yaşayan insanımızın yaşadığı mağduriyetlerin kısmen önlenmesine fayda sağlayacağı aşikardır. Ülkemizin Yunanistan ile bağlantısını sağlayan Pazarkule Sınır Kapısına giden yolun da su taşkınları nedeniyle trafiğe kapandığı gerçeği dikkate alındığında, buraya su taşkınlarından etkilenmeyecek ve TEM oto yoluna bağlantı sağlayacak bir köprünün acilen yapılması gerekmektedir. Meriç, Tunca ve Arda nehirlerinde meydana gelen su taşkınları nedeniyle bölgede yaşanan manzara Ülkemize yakışmamaktadır. Biran önce su taşkınlarının bir daha yaşanmaması konusunda, gelişen teknolojinin imkanlarından yararlanarak acilen yapılabilecek yatırımların neler olduğu ve vakit geçirilmeden nelerin yapılabileceği konularında etkin ve ivedi bir çalışma yapılmalıdır.

Bu çerçevede, hem ülke ekonomisi, hem de bölge ekonomisini olumsuz etkileyen su taşkınlarının bir daha yaşanmaması, yaşanan bu olumsuzlukların son bulması ve bölgemiz insanının tarımsal faaliyetlerine olumlu katkı sağlayabilmek amacıyla yaşanmakta olan sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin belirlenmesi ve taşkınların önlenmesine yönelik tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98. ve İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması uygun olacaktır.

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Bulgaristan Türklerinin ülkemizde ve Bulgaristan’da yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/657)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bulgaristan Türklerinin gerek ülkemizde gerekse Bulgaristan'da karşılaştıkları sorunların giderilmesi ve alınması gereken tedbirler konusunda Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1)  Reşat Doğru                                          (Tokat)

2)  Beytullah Asil                                       (Eskişehir)

3)  Oktay Vural                                          (İzmir)

4)  Kamil Erdal Sipahi                                (İzmir)

5)  Hüseyin Yıldız                                      (Antalya)

6)  Mustafa Enöz                                        (Manisa)

7)  Muharrem Varlı                                    (Adana)

8)  Mehmet Serdaroğlu                               (Kastamonu)

9)  Hakan Coşkun                                      (Osmaniye)

10) Hasan Özdemir                                    (Gaziantep)

11) Ahmet Duran Bulut                              (Balıkesir)

12) Mehmet Akif Paksoy                           (Kahramanmaraş)

13) Mümin İnan                                         (Niğde)

14) Recep Taner                                         (Aydın)

15) Süleyman Nevzat Korkmaz                  (Isparta)

16) Sabahattin Çakmakoğlu                        (Kayseri)

17) Rıdvan Yalçın                                      (Ordu)

18) Alım Işık                                              (Kütahya)

19) Metin Ergun                                         (Muğla)

20) Meral Akşener                                     (İstanbul)

21) Emin Haluk Ayhan                              (Denizli)

 

Gerekçe:

Ülkemizin pek çok bölgesinde yüz binlerce soydaş ve bunların yakınları bulunmaktadır. Bu soydaşlarımızdan biri de Bulgaristan'dan yurdumuza gelen vatandaşlarımızdır.

Bulgaristan Türklerinin gerek ülkemizde gerekse bulundukları yerlerde karşılaştıkları sorunlar her geçen yıl artmaktadır. Bulgaristan'da siyasilerin vaatleri üzerine oy kullanarak bir partiyi iktidar ortağı yaptıkları hâlde yine aynı eza ve cefaya maruz bırakılmaktadırlar.

Soydaşlarımız ikilem içinde bırakılmıştır. Bulgaristan'da iş imkânları verilmemektedir. Gizli ve derinden bir asimilasyon uygulanmaktadır. Öncelikle Türk isimleri değiştirilmekte, değiştirmeyenler işsiz ve aşsız bırakılmaktadır. Bu yüzden çoğu soydaşımız yaşamlarını idame ettirebilmek için bu baskılara boyun eğmiştir.

Aynı şekilde oradaki vatandaşlıklarını devam ettirmek isteyenler, dil ile birlikte milli ve manevi eğitimlerini de sağlamakta zorlanmaktadırlar.

1921/1922 Eğitim Öğretim yılında Bulgaristan'da 1.673 ilkokul, 39 ortaokul, 2.013 Türk öğretmen ve 60.481 Türk öğrenci vardı. Yani Türk çocukları kendi dillerine örf ve adetlerine göre yetişmişlerdir. Bu esaslara göre yetişen Türk öğrenciler Bulgaristan'da "Türk Milli Kimliği'nin" korunmasını sağlamışlardır hatta bunu bir adım daha ileri götürerek Bulgaristan Türklerinin aydınlanmasını da sağlamışlardır.

Bulgaristan'daki Türk eğitiminin günümüzdeki durumuna göz atacak olursak durum son derce vahimdir. Türk okullarını, Türk öğretmenlerini bir tarafa bırakın Türkçe dersi bile yok denilebilir. Belki tam anlamı ile yok değil, ama aldatmacadan göz boyamadan ileri gidebilecek bir durum da söz konusu değil. Bulgaristan Anayasası'na göre azınlıkların ana dilde eğitimlerine hakkı var. Fakat yasanın uygulanma şekli tam anlamı ile bir aldatmacadan ibarettir.

Vakıf malları Bulgaristan'da çok olmasına rağmen tam tespiti yapılmış değildir. Mevcut olan vakıf mallarının bir kısmı bazı şahıslar tarafından satılmış veya peşkeş çekilmiştir. Kiraya verilen malların gelirleri ise menfaat odaklarına gitmektedir. Bunların tespiti ve Türk Ulusuna kazandırılması gerekmektedir. Bulgaristan'daki vakıf mallarının büyük bir çoğunluğu ise hala elde edilememiştir.

Bulgaristan Türklerinin bütün sorunlarının temelinde Milli Bilinç yoksunluğu yatmaktadır. Bu da ancak başta eğitim olmak üzere yukarıda saydığımız diğer çözümlerin çözümü ile mümkün olacaktır.

Sorunlar gerçekçi olarak tespit edilmeli başkalarının çözüm getirmesi beklenmemelidir. Çünkü Avrupa Birliği ve Avrupa, İnsan Haklarını, söz konusu Türkler olunca amaç olarak değil araç olarak kullanmaktadır. Batı Trakya, Kıbrıs ve Bosna bunun en güzel örneğidir. Buralarda hangi soruna hangi çözüm getirilmiştir?

Ülkemizde yaşayan Bulgaristan Türklerinin ve yakınlarının ikametleri 11.02.2002 tarihinde yayınlanan genelgede 2 yıl süre ile uzatıldığı halde bu gün 3’er aylık dönemlerde ikamet hakkı verilmektedir. İkamet işlemleri bedel karşılığında yapılmaktadır. Çalışma hakları ve sosyal güvenceleri yoktur.

Konunun Meclis tarafından araştırılması bu sorunlarının giderilmesi ve çözüme kavuşturulması bu soydaşlarımızı daha rahat bir yaşam seviyesine kavuşturacaktır.

Araştırma önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/67, 75, 82, 122, 141, 180, 193, 208, 216, 229, 304, 309, 320, 324, 336, 337, 342, 374, 377, 388, 404) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

C) Tezkereler

1.- (10/67, 75, 82, 122, 141, 180, 193, 208, 216, 229, 304, 309, 320, 324, 336, 337, 342, 374, 377, 388, 404) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1154)

                                                                                                                        05/04/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince kurulan (10/67, 75, 82, 122, 141, 180, 193, 208, 216, 229, 304, 309, 320, 324, 336, 337, 342, 374, 377, 388, 404) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu 13.01 2010 tarihinde göreve başlamıştır.

Anayasa ve İçtüzük gereği kendisine verilen 3 aylık süre içerisinde çalışmalarını tamamlayamayan Komisyonumuz 13 Nisan 2010 tarihinden itibaren 1 aylık ek sure istenmesine karar vermiştir.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

                                                                                           Mehmet Altan Karapaşaoğlu

                                                                                                             Bursa

                                                                                                   Komisyon Başkanı

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/589) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

                                                                                                                        06.04.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 06.04.2010 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                          Ayla Akat Ata

                                                                                                               Batman

                                                                                                      Grup Başkanvekili 

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 477 inci sırasında yer alan 10/589 Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da “Hançer Timi” adlı grupların var olduğu iddialarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşülmesini, Genel Kurulun 06.04.2010 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde, Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır. (BDP sıralarından alkışlar)

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Hançer Timi”nin araştırılması için vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, kayıplarını arıyor, kayıt dışı iş yapanları arıyor. Türkiye, yıllardır hukuksuzca işlenen cinayetlerin sorumlularını arıyor. Türkiye, yıllardır darbelerle kesintiye uğramış demokrasisini arıyor. Türkiye, özellikle 90’lı yıllar itibarıyla 17 bin faili meçhul cinayetin sorumlusunu arıyor ve bu hukuk dışı örgütlenmeler aracılığıyla işlenen cinayetlerin sorumluları sorgulanmadığı gibi, binlerce ailenin kardeşi, eşi, annesi, babası, yetim çocuğu hâlâ kaybedilen yakınının kemiklerini arıyor, mezarını arıyor ve yerini arıyor.

Dolayısıyla, şu anda demokrasi havarisi kesilen AKP Hükûmetine: Siz Kenan Evren yasasının, Anayasası’nın zaten kamu vicdanında yargılanmış bu Anayasa’nın kâğıt üzerinde, usulen değişikliğiyle uğraşacağınıza, gelin, yaşamı doğrudan ilgilendiren, yaşama müdahale eden hâlâ canlı organizmaların, canlı örgütlenmelerin ve demokratik kültürü sınırlandıran, engelleyen, yok sayan, bastıran kafanızı değiştirmeye çalışın diyoruz.

Binlerce insan bar bar bağırıyor: “Ben kaybolan yakınımı istiyorum.” Adres de gösteriyor; biliniyor da bunların, bu kayıpları kimlerin kaybettiğini.

Daha önce de bu kürsüde defalarca grubumuz aracılığıyla ifade ettik, bizzat da ifade ettik ve dedik ki: Soğuk savaş döneminin hukuk dışı “gladio” örgütlenmeleri, Türkiye'de “Özel Harp Dairesi” olarak, “kontrgerilla” olarak örgütlendi, “JİTEM” olarak örgütlendi ve “Ergenekon” olarak şu an sözde yargılanmaya çalışılıyor. Aynı zamanda bu hukuk dışı örgütlenmelerden biri olan “Hançer Timi”nin de sorgulanarak bu örgütlenmenin tüm mekanizmalarının, yasal, hukuksal, fiilî tüm mekanizmalarının bir an önce ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu son yarım asırda, özellikle de son çeyrek asırda yoğunlaşmış kayıt dışı örgütlenme, hukuk dışı örgütlenmelerin yaptıklarının bir an önce artık yargılanması, faillerin gerekli cezayı alması lazım.

Biliyorsunuz, geçen yıl temmuz ayında Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinin festivalinin yapıldığı bir zamanda 2 tane DTP’li yurttaşımız, üyemiz Necman Ölmez ve Ferhat Ediş bir anda kayboldular, sır oldular ve kayboldukları andan itibaren aileler ve bizler, başta Vali, İçişleri Bakanı, bölgedeki jandarma komutanlarına başvurmamıza rağmen bu kayıplar hakkında kıllarını bile kıpırdatmadılar, yine kayıplarını aramak ailelere düştü. Bütün aile seferber oldu, 25 Temmuz akşamı saat beşten gece on bir buçuğa kadar arazi taradılar ve sonuçta kaybedilerek öldürülen 2 insanımızın cesedini buldular. Bu arada bizim, gerek Vali gerek İçişleri Bakanlığı nezdinde yaptığımız temaslar sonucu bölgede ne korucu aracılığıyla ne de askerî güçler aracılığıyla bir arama yapılmadı ve sonunda biz olayın üzerine gittik, gördük, aileler kayıplarını buldular. O anda gece saat on bir buçukta biz kayıpları öğrendik. Gece saat on ikide Şırnak Valisi Sayın Ali Yerlikaya beni arayarak “2 ceset bulundu ama sebebi ticariymiş.” dedi ve ben o gün -o kayıtlardan, telefonlardan aranıp çıkarılabilir- dedim ki: “Bu olayın işlendiği yer, işlendiği zaman ve koşulları ele aldığımızda bu hiç de ticari bir cinayet değildir. Ticari cinayet kılıfına ustaca büründürülmek istenen siyasi cinayetlerdir.” Ve akabinde, ertesi gün aileler, bu kayıplarının faillerini bulmak için dedektif gibi iş başına düştüler ve sonunda -şu an, ses kayıtları da dâhil- bu faili meçhullerin faillerini buldular; kendi vicdanlarında ve kendi çabalarıyla buldular. Aile taziye için oturmadı, bire bir bu olayların peşine düştü ve sonuçta, bu olayı işleyenler arasında, daha önce Beşağaç köyünde 11 insanın minibüste taranmasına katıldığı düşünülen o köyün, Beşağaç köyünün  korucu başının da içinde olduğu bir grup insan göz altında ve 16 Nisanda da bunların mahkemeleri görülecek. Eğer, aileler kayıplarının cesetlerini bulmamış olsaydı, eğer aile dedektif gibi işin peşine girmiş olmasaydı, bugün, bu olayın da üstü örtülmüş olacaktı.

Bu olayla birlikte, “Hançer Timi” denen olgu, artık, soyut, hayalî dolaşan bir hortlak olmaktan çıkmış, suç üstünde yakalamış bir organize suç şebekesi olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır. Meclisimizin, bu olayla, olay şahsında, özellikle JİTEM’le başlayıp daha sonra “Hançer Timi” olarak örgütlenen bu hukuk dışı örgütlenmelerinin, nerede, hangi merkezde örgütlendiği, kimlerin buna katıldığı, nasıl icra ettiğini bir an önce açığa çıkarması gerekiyor ve yine bu Meclisin, o Beşağaç köyünde kaybolan, öldürülen 11 kişiye karşı sorumluluğu var. İnsan Hakları Komisyonu oluşturulup gidildi ama İnsan Hakları Komisyonu, insanların özgürce, rahatça kendisini ifade edip olaylara tanıklık etmesi için gerekli zemin yaratılmadığı için olay örtbas edildi, o zaman PKK’nin üzerine atılmaya çalışıldı ve aynı yerde işlenen bu iki cinayeti aslında bir çorap söküğü gibi geriye doğru eğer doğru bir şekilde ele alabilirsek, bugüne kadar ister JİTEM ister “Hançer Timi” aracılığıyla öldürülmüş, katledilmiş, kaybedilmiş binlerce insanın hem cesetlerine ulaşabileceğiz hem de bu suçları işleyenlerin failleri gerçek anlamda hukuksal karşılığı bulan cezayla karşılaşacak ve insanların vicdanında en azından adalet tecelli edilmiş olacaktır. Dolayısıyla eğer AKP bir demokrasi sınavı vermek istiyorsa gerçek anlamda, buyursun gelsin, bu organize örgütlerinin, bu işte korucunun da içinde olduğu, askerî bağlantıları olduğu, itirafçıların da içinde yer aldığı bu organize suç örgütlerinin tasfiye edilmesini sağlasın. Anayasa’yı yazı üzerinde değiştirmek, sadece “Şu hâkim gelsin. CHP’li hâkim mi gelsin, AKP’li hâkim mi gelsin?” derdi bizim derdimiz değildir. Bizim derdimiz, hâlâ, hangi hâkim-savcı gelirse gelsin, var olan Anayasa, var olan ceza yasalarının düşünceye, düşünce özgürlüğüne, insan hak ve özgürlüklerine karşı nasıl yine ceza yağdırmaya çalıştığını görmesi lazım, biz bunu görüyoruz. Dolayısıyla üsten iktidar erklerini değiştirmek hiçbir şeyi değiştirmez hayatın akışı içinde, insanlar yine yargılanmış olacak, yine yargısız infazlara sebep olmuş olacak, yine yok yere öldürülmüş olacak.

Yine bu sebeple dikkatinizi bir şeye daha çekmek istiyorum: Özellikle son bir ay içinde Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı köylerinde, yine Şenoba beldesinde Hazım Babat’ı hepiniz bilirsiniz, bir cinayet şebekesidir tek başına. Bulunduğu köyde, o köyden başka bir yere gitmek isteyen sivil insanlarımız “bir paket sigara taşıyor” diye askerler tarafından öldürüldü. Bir paket sigarayı taşımanın bedeli ölümse yolsuzluklarla hortum hortum götürenler, sizlerin ya da bunu yapanların cezası ne olacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Bir paket sigarayı çalmanın bedeli ölümse, kamu bankalarını, yine hazinenin parasını hortumlayıp çalanlara ne kâr edecek, hangi cezayı öngöreceksiniz? Nasıl 90’lı yıllarda insanlara “Ya korucu olacaksınız ya burayı terk edeceksiniz.” diye bir politika dayatılıyordu ise bugün de “Ya koruculuğu kabul edersin ya da öldürülürsün.” ikilemiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu nedenle, özellikle kaçakçılık gerekçe yapılarak “Dur!” demeden, “Dur!” dese bile duyulmadan öldürmeyi kendine hak gören ve bu kanunu çıkaran AKP, eğer adım atacaksa kendi bozduğunu yapmakla adım atsın. Polis vazife ve salahiyetlerini öldürmek üzerine değil de toplumu yaşatmak üzerine dönüştürsün ki, bilelim ki evrenin evrensel yasaları olmayan, adı evren kendisi zulüm olan yasaların devamcısıdır ya da değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) - Bu nedenle, bir sınavla karşı karşıyaysa AKP, her şeyden önce bu cinayetleri ve bunu yapan örgütleri tasfiye etmek, açığa çıkarmakla sorumludur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Umuyorum ki bu araştırma önergeme oy vereceksiniz. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Bursa Milletvekili Sayın Canan Candemir Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde “Hançer Timi” olarak adlandırılan grupların var olup olmadığı, varsa kime bağlı oldukları, hangi yasal mevzuat çerçevesinde faaliyette bulundukları, görev alanlarına ilişkin bilgilerin ne olduğu ve bu tim grubunun bölgede karıştığı iddia edilen olaylardaki misyonlarının araştırılarak, bundan sonraki süreçlerde bu tür insan hakları ihlallerinin ve hukuk dışı uygulamaların yaşanmaması için Meclis araştırmasının açılması gerekliliği önem arz etmekte olup, ancak Genel Kurul gündeminin önceden belirlenmiş olması ve yoğunluğu nedeniyle ileri bir tarihte görüşülmesi gerektiği düşüncesiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, “Hançer Timi”yle ilgili araştırma önergesi lehinde söz almış bulunmaktayım.

Aslında, hukukun rafa kaldırıldığı ve yargının işlemediği dönemlerde faili meçhul cinayetlerin pervasızca nasıl işlendiğine yakın tarihimizde tanık olduk. Bizim araştırma önergemizin konusu olan “Hançer Timi”yle ilgili vakanın çok yakın bir tarihte olması ve olayların yaşandığı bölge dikkate alındığı zaman, özellikle askerî yasak bölge kapsamında olan bir alan, korucuların yoğun olduğu bir alan ve bu alanda işlenen cinayetler dikkate alındığı zaman -Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır’ın da belirttiği gibi- bu tür olaylar konusunda eğer çok ciddi üzerinde durulmazsa ve bu olayların failleri ve sorumluları aydınlığa kavuşturulmazsa, bunun, maalesef daha büyük olaylara sebebiyet verdiği, yaşam hakkının, insan hak ve özgürlüklerinin en başında gelen yaşam hakkının ayaklar altına alındığı bilinmektedir.

Aslında, faili meçhul cinayet derken çok uzaklara gitmeye gerek yok, yakın bir zaman kesitini alarak bu olaya baktığımız zaman bugün Meclis olarak üzerimize düşen görev ve sorumlulukların nasıl da arttığını görebiliriz. Özellikle 90’lı yıllarda başlayan faili meçhul cinayetleri JİTEM’in kuruluşuyla birlikte ele almakta, o dönem oluşturulan yasa dışı suç organizasyonlarının, çetelerinin durumunu ele almakta büyük yarar vardır. Yüksekova çetesi, derken, İstanbul’da Kocaeli çetesi, değişik çetelerin, organizasyonların içine baktığımız zaman güvenlik güçlerinin, orada bulunan yerel güçlerin, korucuların, çetelerin ve itirafçıların bir ekip oluşturduğu ve bu ekiplerin zaman zaman devlet ve ülkeyi koruma adı altında kendilerini gerçek koruyucu ve hukukun üstünde gördüğü ve cinayetleri işlediği ama asıl gerçek kazındığında bunların hepsinin kaçakçılık yaptığı, rüşvet aldığı, başkalarından zorla para tahsil ettiği, gasbettiği, mallarına mülklerine el koyduğu gerçeğiyle karşılaşırsınız.

Şimdi, bu olayları bu bütün içinde ele aldığımız zaman şu ortaya çıkıyor: “Çatışmalı ortamlarda, özellikle 93 ve 97 arası 17 bin faili meçhul cinayet Türkiye’de nasıl işlendi?” dediğimiz zaman Susurluk raporuna biraz göz atmakta yarar var. Susurluk raporundaki şu dehşet cümleler cinayet işlemenin uzatmalı çavuş düzeyine kadar düştüğü, hatta ve hatta itirafçı ekiplerin bu konuda nasıl görev aldığı, daha sonra itirafçıların beyanları, beyanlarıyla ortaya çıkan delillerin varlığı, Aygan gibi diğer itirafçıların da birlikte katıldığı cinayetlerden, Musa Anter’den, Vedat Aydın’dan günümüze Uludere ve Beytüşşebap’ta işlenen cinayetlere kadar gelirsiniz. Bu tehlike geçmiş değildir. Bunu çok açıklıkla ifade ediyorum.

Şu an, daha yeni bölgeden geldik ve Şırnak’ta üç kocaman askerî yasak bölge var. Bu yasak bölgelerde güvenlik güçleri hareket hâlinde ve burada zaten polis görev yapmıyor. Burada görev yapan askerî birlikler var. Askerî birliklerle beraber korucu olarak görev yapan ekipler var. Şimdi, bu korucu olarak görev yapan 80 binin -ki bunun 20 bini gönüllü, 60 bini de kadrolu korucudur- içinde bir nüve, bir çekirdek “Hançer Timi” oluşturulmuş ve bu “Hançer Timi”, bir dönem, işlediği cinayetlerin karşılığında para alan bir ekip olarak bu işleri meslek hâline getirmiş ve bu faili meçhul cinayetlerin -dosyalarının- bir kısmının Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinde de davası devam etmektedir.

Şimdi, bakıyoruz, bölgede bir yığılma var, bir askerî birlik yığılması var, bir güç yığılması var. İşte, dün, bugün televizyonda okuduk: Cizre Tank Taburundan -tutun- tank atışlarının yapıldığını, İkizce Taburundan tankların Gabar Dağı’na doğru harekete geçtiğini ve Gabar Dağı’nda büyük bir operasyonun olduğu söylenmektedir.

Şimdi, orada yaşayan birimlerdeki, Güçlükonak ve orada yaşayan yetmişe yakın köylerdeki vatandaşlarımız, bir tek, oradaki güvenlik güçlerinin insafı ve vicdanıyla karşı karşıya kalmaktan başka hiçbir güvenceye sahip değildir. Burada yargı gidemiyor, savcı bir cinayet olayının arkasından bir keşfe, bir otopsiye gidemiyor. Oradaki hukuki deliller toplanamıyor ve bu tür yasa dışı oluşumların cinayetlerine de açık kapı aralanıyor. Eğer günümüz süreci, Türkiye’deki siyasi atmosfer, Ergenekon soruşturmaları dikkate alınacak olursa çok rahat provokasyon ortamlarının yaratılması, bu “Hançer Timi”nin çok daha büyük tehlikeli işlerde kullanılması kaçınılmazdır. Buna karşı Hükûmetin son derece uyanık ve dikkatli olması gerekiyor. Sonuçta bunun siyasi sorumluluğu elbette ki siyasi iktidara aittir, Hükûmete aittir. Şimdi soruyoruz: Ne oldu da bahar günü, bu baharda, nisan ayında hiçbir yerde çatışma yokken, tek taraflı ateşkes varken neden şu an her tarafta bir operasyon ihtiyacı duyuluyor? Neden operasyona çıkılıyor? Neden çatışma ortamı yaratılıyor? Neden korucular, hepsi, bu görevlendirmenin içinde fiilen yer alıyor? Bu alınan görevlendirmelerin tek tek tespiti hâlinde aslında bu tehlikelerin önüne de geçmiş olunacaktır.

Türkiye’de insan haklarının başında gelen yaşama hakkını, yaşam hakkını garanti altına almadan bir hukuk devletinin kurulması mümkün değildir. Yakın tarihimiz siyasi cinayetlerle doludur. 12 Eylül öncesinin siyasi cinayetlerini alın, 12 Eylül sonrası yaşanan olayları alın ve günümüze kadar…

Yakınlarda, biliyorsunuz, 12 Eylül öncesi siyasi cinayetlerde kurban giden ve 12 Eylül sonrası da işlenen cinayetlere kurban gidenlerin aileleri Meclise geldi, bizlerle de görüştüler. Bizim önergemizden sonra siyasi cinayetlerle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi gelecek. O önerge üzerinde, elbette ki, konuşma hakkımız söz konusu değil çünkü orada bir görevlendirme gereği… Ancak şunu ifade etmek istiyoruz: Kemal Türkler’in, Uğur Mumcu’nun, Doğan Öz’ün ve ismi bilinen, tanınan yazarlarımızın, siyasetçilerin, gazetecilerin hepsinin aileleri Meclise geldi, bizleri de grubumuzu da ziyaret etti ve “Bu siyasi cinayetleri aydınlatın.” diyorlar. Eğer Türkiye önünü görmek istiyorsa, Türkiye gerçekten bir hukuk devleti olmak istiyorsa, Türkiye’de can ve mal güvenliğinin sağlanması isteniyorsa Türkiye’de Meclisin bu siyasi cinayetleri araştırma basiretini ve kudretini göstermesi gerekiyor. Biz buradan açık destek veriyoruz. Bu siyasi cinayetlerin araştırılmasını, bu önergelerin araştırılmasını biz de destekliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği siyasi cinayetlerin araştırılmasıyla ilgili önerge, yine bizim destek vereceğimiz bir önerge olduğu gibi, bizim bahsettiğimiz “Hançer Timi”yle ilgili cinayetlerle ilgili önerge de bunun bir benzeridir. Bu açıdan baktığımız zaman Meclisin duyarlı olması gerektiğini düşünüyoruz.

Evet, siyasi cinayetleri aydınlatamayan, faili meçhul cinayetlerini aydınlatamayan, yasalarla güç alan, silah kullanma yetkisini kendinde bulan, delilleri karartan ve sorgusuz sualsiz insanların canına kasteden eğer yasa dışı çete ve örgütlenmeler, oluşumlar varsa, eğer bunları kullanan, provoke eden güçler varsa bunları tespit etmek en başta gelen görevlerimizden birisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, eğer Şırnak’ta veya Hakkâri’de veya Van’da siyasi cinayetlerin, “Hançer Timi” gibi karanlık örgütlenmelerin işledikleri cinayetlerin üzerine gidilmezse, o bölgede görev yapan komutanlar, valiler, görevliler, adliye, herkes ve bütün siyasi partiler zan altındadır çünkü bizim birinci derecede görevimiz, insanların yaşam hakkını savunmaktır, bu yaşam hakkı doğrultusunda çalışma yapmaktır, üstüne gitmektir. Susurluk raporunda yaşadığımız dehşetleri bir daha Türkiye'nin yaşamaması için, Türkiye’de faili meçhul cinayetlerin, siyasi cinayetlerin, çete cinayetlerinin, rant cinayetlerinin olmaması için duyarlılık göstermek gerekiyor.

Evet, bu şekilde gelen önergelerin iktidar partisi tarafından reddedildiğini biliyoruz ancak tarih ve tutanaklar bunu yazıyor. Sizi vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Değerli arkadaşlarım, hem Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi içerik olarak hem Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi içerik olarak faili meçhul cinayetlerle ilgili, daha doğrusu, Anayasa’ya aykırı, yasalara aykırı birtakım oluşumların araştırılmasıyla ilgili. İçerik olarak sonuna kadar katılıyorum. Bunu öncelikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, mutlaka bu konular araştırılmalı ve gizli kalan konular açıklığa kavuşturulmalıdır ama burada da tabii ki çok dikkatli davranılmalıdır. Eğer bir olay araştırılırken ifrata kaçılır, evrensel birtakım haklara, anayasal birtakım haklara aykırı davranışlar içerisine girilirse bu araştırma da amacından sapar.

Değerli arkadaşlarım, faili meçhul cinayetler, daha doğrusu cinayetler, insanın en temel hakkı olan yaşam hakkına yapılan en ağır ihlallerdir. İnsanın en temel hakkı olan yaşam hakkına saldırıyı sadece, değerli arkadaşlarım, cinayetler oluşturmamaktadır. Yaşam hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve Anayasa’mızda güvence altına alınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın 17’nci maddesinin başlığı “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” başlıklıdır ve orada  “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” dedikten sonra üçüncü fıkrasında “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.” demiştir.

Anayasa’mızın 15’inci maddesine  2004 yılında yapılan değişiklikle de çok önemli bir düzenleme getirilmiştir değerli arkadaşlarım. Bakın, burada “…kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” der.

Konuşmamın başında ifade ettiğim gibi, yaşam hakkına saldırı sadece cinayetlerle olmuyor, yaşam hakkına saldırı başka türlü de olabiliyor. Onun için, evrensel hukuk kurallarında ve Anayasa’mızda yaşam hakkıyla ilgili, kişinin maddi ve manevi varlığıyla ilgili birtakım koruyucu tedbirler alınmış ve bu haklar garantiye bağlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bunu ifade ettikten sonra güncel konularla bu işin biraz bağlantısını kurmak da gerekiyor. Şimdi, AKP’nin, hepinizin bildiği gibi, gündeme getirdiği bir Anayasa değişiklik teklifi var. Çok değerli arkadaşlarımız Anayasa’nın 145’inci maddesiyle ilgili birtakım değişiklikler yapmışlar, onu öngörmüşler. Şimdi, öngördükleri bu madde değişikliğinden okuyorum, onların verdiği metinden. Bu madde askerî yargıyı düzenlemektedir: “Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişilerin sadece askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askerî suçlara ait davalara bakmakla görevlidir.” dedikten sonra, bu fıkranın son cümlesinde “Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her hâlde adliye mahkemelerinde bakılır.” diye de bir hüküm getirmişler.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin çok iyi bildiği gibi, son dönemlerde, adına “balyoz”, “kafes” denilen birtakım operasyonlar yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde de İstanbul özel yetkili savcıları ve özel yetkili mahkemesinin tasarruflarına, garip tasarruflarına tanıklık ettik. İlginçti, 1 Nisana denk geldi tahliyeler ve birtakım köşe yazarları, siyasetçiler bu asker kişilerin tahliyelerine ve tutuklanmasına “1 Nisan şakası” olarak baktılar ve böyle değerlendirdiler.

Değerli arkadaşlarım, İstanbul’daki özel yetkili savcıların ve özel yetkili yargıçların Anayasa ve kanunları hiçe sayarak, kendi tasarruflarından ve düşüncelerinden kaynaklanan 1 Nisan şakası yapma hakları yoktur. Bakın, daha, AKP, bu Anayasa değişiklik teklifiyle, Anayasa’nın 145’inci maddesini yeniden düzenleyip adliye mahkemelerine yetki vermekle ilgili çaba içindedir. Hatırlayın, yine AKP’li arkadaşlarımız, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda yapılan bir değişikliğe gece yarısı önergesiyle “dâhil”, “dahi” gibi birtakım kelime oyunlarıyla değişiklik getirmiş ve Anayasa Mahkemesi, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda yapılan bu değişikliği iptal etmiş ve yürürlüğü durdurmuş idi. Anayasa’yı beğenmeyebilirsiniz, işte böyle değişiklik teklifleriyle değiştirebilirsiniz. Anayasa Mahkemesinin kararlarını da beğenmeyebilirsiniz, onu da eleştirebilirsiniz ama Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymakla yükümlüsünüz. Anayasa, hiçbir şekilde, hiçbir savcıya, hiçbir yargıca, hiçbir milletvekiline Anayasa’yı, evrensel hukuk kurallarını keyfî yorumlama hakkını vermemektedir ve insanın yaşam hakkıyla ilgili olan konularda insanlara, yakınlarına eziyet etme, işkence olarak algılanabilecek bir muamelede bulunma yetkisi de vermemektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu olaya baktığınız zaman, Anayasa Mahkemesi, özel yetkili savcıların, asker kişilerin askerî mahallerde asker olarak yaptıkları suçlarla ilgili bir düzenlemeyi iptal etmiş ama bakıyorsunuz, 2003 yılındaki bir harekât planıyla ilgili ordu komutanları, subaylar, muvazzaf subaylar, emekli subaylar paldır küldür gece yarısı sabaha karşı alınıp götürülüyor. Hemen bir parantez açayım, yanlış anlaşılmasın, ben suç işleyen kişileri korumuyorum burada. Suç işleyen kişilerin üzerine gidilsin ama giderken yine faili meçhul, Atlantik ötesinden veyahut başka yerlerden gelen imzasız elektronik postaları kanıt olarak alıp, generalleri, askerleri, başsavcıları, bilim adamlarını, profesörleri, gazetecileri birkaç kişinin keyfî yorumlarına terk edip ondan sonra onlara 1 Nisan şakası yapma fırsatı verilmemelidir çünkü eğer bu fırsat verilirse, bu kötü emsal emsal olursa, suiemsal emsal olursa yarın bir gün yine birileri “Ben böyle yorumluyorum.” diyerek, Anayasa’yı hiçe sayarak, Anayasa Mahkemesinin, yüksek yargı organlarının kararlarını hiçe sayarak yarın bir gün sizler hakkında da aynı işlemi yapabilir. O zaman, sizler, tabii ki bizler milletvekili olarak yasama dokunulmazlığına sahibiz ama değerli arkadaşlarım, evrensel hukuk kuralları hiçe sayılır, birtakım işler, faili meçhul kişiler tarafından… İlla silahla öldürülmesi lazım değil. Faili meçhul dediğiniz, kim olduğu belli olmayan kişiler tarafından bir insanın maddi ve manevi varlığına yapılan saldırıdır, yaşam hakkına yapılan saldırıdır. Bir insanın, suçsuz bir insanın bir gün polis karakolunda gözaltında tutulması bile evrensel hukuk normlarına göre suçtur ama siz dört gün gözaltı süresinde sabaha kadar insanlık haysiyetiyle bağdaşmayan muamelelere tabi tutacaksınız profesörleri, aydınları, gazetecileri, birtakım insanları, ondan sonra bir bakıyorsunuz tahliyeler gelmeye başlıyor. Mahkemenin başkanı muhalefet şerhi veriyor ama iki üye nedense farklı düşünüyor. Bir mahkeme tahliye ediyor, üç gün sonra, o kadar insanın savunmasını, değerli arkadaşlarım, olağanüstü zeki de olsalar, olağanüstü birikimleri de olsa, ya, arkadaşlar, bir iki saatte bunlar klasörlerce dosyayı inceleyip de böyle birbirine aykırı kararı nasıl verebilir?

İşte, değerli arkadaşlarım, bunun adı faili meçhul cinayettir. Cinayet illa insan öldürmek değildir, insanın yakınlarını kirletmektir, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye tabi tutmaktır. Bu, biraz evvel okuduğum gibi, Anayasa’mıza göre suçtur, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre suçtur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre suçtur, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre, artık bizim yasalarımızdan da üstün olan, yasalarımızla çatıştığı zaman onu uygulamamız gereken evrensel, uluslararası sözleşmelere göre suçtur değerli arkadaşlarım. Eğer bunları biz yasama organı olarak dikkate almazsak, bu konuları araştırmazsak, insanlar keyfî davranmaya devam edeceklerdir. Devleti devlet yapan, devlet gücünü kullanan insanların yarın bir gün adaletin yakalarına yapışacağından emin olmasından, ondan korkmasıyla devlet oluruz. Bir demokratik devlet, kabile toplumundan ancak böyle ayrılır; bir demokratik toplum, diktatörlükten sınırını böyle ayırabilir.

Evet, millet bize vekâlet vermiştir, biz burada milleti temsil ediyoruz. Milletin çoğunluğunun görüşü budur. Belirli konular karartılmış olsa dahi, millet artık uyanmaktadır. Onun için, vekiller olarak işin gereğini yapmak bizim üzerimize düşüyor diyorum.

Sabırlarınız için hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Barış ve Demokrasi Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.37
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına, bundan başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 06.04.2010 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                             Oktay Vural

                                                                                                                  İzmir

                                                                                                   MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Sözlü Sorulardan sonra Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler Kısmında yer alan 321 Sıra Sayılı "Türk Borçlar Kanunu Tasarısı" görüşmelerinin Genel Kurulun 06.04.2010 Salı, 07.04.2010 Çarşamba ve 08.04.2010 Perşembe günlü birleşimlerinde yapılması, bundan başka bir konunun görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Sayın Başkan, zatıalinizi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı 2009 yılı Kasım ayında yapılan görüşmeler sırasında yarım kalmıştı. Milliyetçi Hareket Partisi, Borçlar Kanunu Tasarısı’nın...

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok uğultu var, Hatibi duyamıyoruz.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, sayın milletvekillerini lütfen uyarır mısınız, gürültü olması nedeniyle duyulmuyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sükûneti tesis edersek iyi olacak.

Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi, Borçlar Kanunu Tasarısı’nı gündelik hayatı ilgilendiren, doğumumuzdan ölümümüze kadar her gün pek çok maddesinin gündelik hayatımızda bize uygulandığını ve ekonomik ilişkilerde Borçlar Kanunu’nun temel bir kanun olması nedeniyle pek çok uygulama alanı bulunduğunu ifade ederek bir uzlaşma kanunu, bir genel mutabakat sağlama kanunu hâline getirilebilmesi için görüşlerini yüce Meclise arz etmişti ve tasarının şu gerekçelerle eksik ve yanlış olduğunu ilan etmişti:

1) Yarım bırakılan Borçlar Kanunu akademik ve yargı çevrelerinde yeterince tartışılmamıştı.

2) Yarım bırakılan Borçlar Kanunu’nun sivil toplumun görüşü alınmadan Meclisin huzuruna getirildiğini ifade etmişti.

3) Yarım bırakılan Borçlar Kanunu Tasarısı’nın siyasi partilerin görüşü alınmadan, AKP görüşü olarak Meclisin gündemine getirildiğini ifade etmişti.

Diğer taraftan, Kanun’un tamamen değiştirilmesinin seksen altı yıllık hukuk uygulamasını, hukuk hafızasını ve hukuk kültürünü tahrip edeceğini ileri sürmüş, hukuki terim ve terminoloji kargaşası yaratacağını ilan etmiş, kullanılan dilin anlaşılmaz olduğunu, ilgili yasalar ile uyum, bağlantı ve yeterli bağın sağlanmadığını, pek çok maddesinde fahiş hukuki hatalar bulunduğunu ilan etmişti. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisinin bu görüşleri kabul görmedi yüce Mecliste, ancak AKP’nin de bunu kanunlaştırmaya gücü yetmedi.

Kasım ayında yapılan görüşmelerde eğer Milliyetçi Hareket Partisinin önerdiği, AKP’li yetkililerle yapılan görüşmelerde eğer Milliyetçi Hareket Partisinin düşünceleri müzakere edilebilseydi, bugün nisan ayına geldik, Borçlar Kanunu’na, Türkiye, yeni bir Borçlar Kanunu’na kavuşmuş olurdu. 21’inci yüzyılda Türkiye’nin gelişen dünya şartları içerisinde değişen ekonomik şartlara cevap verebilen modern bir Borçlar Kanunu’na kavuşması mümkündü ancak bu olmadı.

Milliyetçi Hareket Partisini, TÜSİAD, MÜSİAD, TİM, TOBB gibi ekonomiyle doğrudan ilgili reel sektörün temsilcileri ziyaret etmek suretiyle yaşadıkları sıkıntıları anlattılar; toplumsal ve ekonomik hayatta içinden çıkılmaz hâle gelen ekonominin açıklığa kavuşturulabilmesi için Borçlar Kanunu’nda düzenleme yapılması ihtiyacını ifade ettiler. Milliyetçi Hareket Partisi, bu görüşleri dikkate almak suretiyle, içinde bulunduğumuz ekonomik çöküntünün 21’inci yüzyılda Türk müteşebbislerinin, 21’inci yüzyılda bütün vatandaşlarımızın, modern ve teknolojinin gelişmesine uyumlu bir Borçlar Kanunu’na kavuşturulması için hazırdır ve kararlıdır. Buna katkıda bulunmaya da gayretli olacaktır. Ancak AKP, sıcak gündemden kaçan AKP, yarattığı dış politikadaki teslimiyetçilik anlayışının yarattığı Türkiye’nin üçüncü sınıf özürlü bir ülke görüntüsünden kaçan, ekonomideki çöküşten kaçan, çiftçinin derdinden kaçan, esnafın derdinden kaçan, tüccarın derdinden kaçan, sanayicinin ithalata bağımlı hâle gelmiş ve üretimsiz, verimsiz görüntüsünden kaçan AKP, sanal gündemler ile milletin gözünü boyatmakta ve ekonomide akan kanın üstünü sanal gündemlerle örtmeye çalışmaktadır. İşte bu sanal gündemlerle örtülemeyecek kadar, çiftçinin, işsizin, köylünün, tarımla meşgul olanların dertlerini birkaç örnekle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cihanbeyli’nin Taşpınar beldesi vardır. Taşpınar beldesinde 2004 yılında 900 aileye toprak dağıtımı yapılmıştır. Dağıtılan bu toprakların bedelini çiftçi ödeyemez hâldedir. Ödeyemez hâle düştüğü içindir ki AKP idaresindeki kamu gücü çiftçilerin ensesine Demoklesin kılıcı gibi binmiştir, koyunundan kuzusuna, traktöründen pulluğuna kadar, bu çiftçilerin yüzde 80’ini haczettirmiştir. Dolayısıyla, borcunu ödeyemeyecek kadar acze düşmüş olan Taşpınar beldesinin değerli sakinlerinin bugünkü durumu kanayan yaraya bir örnektir. Bu kanayan yaraya derman olmak sizin görevinizdir. Bu güncel bir olaydır. Bu güncel olaya cevap vermeniz gerekirken, sanal gündemlerle konuyu farklı alanlarda tartışmaya açıyorsunuz.

Yine, söz Cihanbeyli’den açılmışken, Cihanbeyli Belediye Başkanının -Taşpınar Belediyesi de tabii ki Milliyetçi Hareket Partisinde, Milliyetçi Hareket Partisi kazanmıştır- Milliyetçi Hareket Partili Belediye Başkanının belediye hizmetlerini sunmasını engellemek için elinizden geleni arkanıza koymamaktasınız. Organize sanayi bölgesi kurulmasına ilişkin talepleri reddedilmiştir ve İller Bankasıyla ilgili… Katı atık dağıtımıyla ilgili olmak üzere, İller Bankası, bütün AKP’li belediyelere uyguladığı toleransı Cihanbeyli Belediyesine uygulamamakta, onun yerine, İller Bankasındaki gelirlerine haciz uygulamaktadır ki bu, yanlı ve yandaş bir uygulamadır.

Diğer taraftan, MEDAŞ aylık elektrik borçlarını tahsil etme kararını almıştır. Elimde Karapınar Ziraat Odası Başkanlığının yazısı vardır. Yunak, Çeltik, Tuzlukçu, Akşehir, Ereğli, Halkapınar ve güneydeki Bozkır, Taşkent, Hadim velhasıl Türkiye'nin her yerinde özelleştirilen elektrik idareleri, aylık borç tahsili nedeniyle, aylık geliri olmayan çiftçinin karşısında icralarla bir zebella gibi dikilmektedir. Bu kanayan bir yaradır. Bu yaraya derman bulmak sizin boynunuzun borcudur. Bu borcu ödemenizin zamanı gelmiştir.

“Esnaf perişandır.” demiştik. Esnafın 2002 yılında -“Nereden nereye!” söylemiyle ifade ediyorsunuz- 499 bin protestolu senedi vardı, iki depreme rağmen, iki krize rağmen 499 bin protestolu senet 2009 yılında 1 milyon 600 bin protestolu senede yükselmiştir. Deprem yok, kriz yok ama bir başka felaket var. Bu ülkenin başına AKP’nin teslimiyetçi ekonomik uygulamaları büyük bir felaket olarak karabasan gibi çökmüştür.

Karşılıksız çek sayısı 2002 yılının sonu itibarıyla iki depreme, iki krize rağmen 748 bin idi. 2009 yılında bu yaklaşık 3,5 kat artmıştır, 1 milyon 910 bin 700’e yükselmiştir. Çağın afeti dediğimiz deprem yok, kriz yok ama 3,5 kat artan bu karşılıksız çek sayısı, ekonomide taraflı, yanlı, yandaş zengin üreten AKP’nin bir felaket olarak uygulamış olduğu teslimiyet politikalarının ürünüdür.

Dönün gerçek gündeme, dönün milletin kanayan yarasına, sanal gündemlerle milleti meşgul ederek hesap vermekten kaçmanın size hiçbir faydası olmayacaktır çünkü hesap gününden kaçış yoktur. Nasıl Cenabı Zülcelal’in bir hesap günü var ise siyasi partilerin de bir hesap günü vardır. Sizin hesap gününüz yaklaşan seçimdir. Erken de olsa, zamanında da olsa o hesabı vereceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Sanal gündemlerle hesap gününün üstünü örtmek mümkün değildir. Sanal gündemler yaratarak milleti kutuplaştırmanın bir anlamı yoktur. Sanal gündemlerle Habur’da yaşanan milleti bölme politikalarına alet olmanın bir anlamı yoktur. Bu yaratılan sanal gündemle, Anayasa değişikliğiyle önümüzdeki günlerde milleti meşgul edeceksiniz ancak milletin kanayan yarası devam edecektir. Her kanayan yaradan akan kan sizin hesap gününüzde verilecek birer ciddi, zor gün olarak karşınıza çıkacaktır diyor, önergemizi yüce Meclisin takdirlerine sunuyor, Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Sayın Öksüz, niçin, nedir?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkanım, Sayın Bal’a bu Cihanbeyli Belediyesiyle ilgili gerçeği söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Hangi gerçeği?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Şimdi, OSB’yle ilgili…

BAŞKAN – Hayır, siz şimdi ne nedenle istediniz?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Efendim, ben Konya milletvekiliyim.

BAŞKAN – Anladım.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Cihanbeyli’den sorumlu olan bir milletvekili olarak, Sayın Bal bu konuda yanlış bilgi vermiştir, doğru bilgi vermek istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şahsa sataşma yok ki.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – OSB’nin yazmış olduğu yazı burada, okumak istiyorum.

BAŞKAN – Siz neye göre söz…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Yani şu anda yanlış…

BAŞKAN – Bakın, ben başka bir şey soruyorum size. Siz neye göre istiyorsunuz söz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sataşma yok.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – 62’ye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Kaça?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – 62’ye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – 62’ye göre yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – 63…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, 60’a göre kısa bir açıklama yapmak istiyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Nereye uyarsa oraya göre Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – 63’e göre efendim, sataşmadan dolayı.

BAŞKAN – 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talebiniz mi var?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun, açtım mikrofonunuzu.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Cihanbeyli Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasına Sanayi Bakanlığınca izin verilmemesi ve Cihanbeyli Belediyesinin katı atık borcunun İller Bankası tarafından tahsil edilmesi konusunda yanlış bilgiler verdiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, Cihanbeyli Belediye Başkanımız organize sanayi bölgesi için Sanayi Bakanlığımıza başvurmuştur. Sanayi Bakanlığının göndermiş olduğu yazının bir paragrafını okuyacağım: “Yatırım programında yer alacak OSB ve küçük sanayi siteleri alt projelerinin seçimi ve ödenek tahsisinde uyulacak usul ve esasların 8’inci maddenin dördüncü fıkrasındaki ‘Yeni bir OSB projesine başlanabilmesi için il genelinde mevcut OSB’lerde bulunan toplam parsellerin en az yüzde 75’inde üretim veya inşaata geçilmiş olması ve yer seçimini tamamlaması gerekmektedir.’ hükmü gereğince, Bakanlığımız kayıtlarında yapılan incelemelerde, Konya ili OSB’lerindeki parsel üretim ve istihdam bilgileri doğrultusunda, il genelinde üretim ve inşaat safhasındaki sanayi parsellerinin toplam parsellere göre doluluk oranı yaklaşık yüzde 34’tür. Bu itibarla, Cihanbeyli ilçesindeki sanayi sitesi, tuz fabrikaları, ticaret borsası, plastik boru fabrikasının içerisinde bulunduğu alanın yukarıda adı geçen kanun kapsamında ve mevcut OSB’lerde bulunan toplam parsellerin en az yüzde 75’inde üretim veya inşaata geçilmemiş olması nedeniyle OSB olarak değerlendirilmesi ve OSB kurulması amacıyla çalışmaların başlaması mümkün değildir.” deniyor. Yani Sayın Bakanımız yanlış bilgilendirmiştir.

Diğer konuya gelince: Katı atıkla ilgili her belediyenin ödemesi gereken bir miktar var. Cihanbeyli Belediyemiz bu miktarı şu ana kadar ödememiş, bundan dolayı katı atık projesinden mesul olan Başkan İller Bankasına başvurmuş ve İller Bankasındaki kesintilerinden kesilmiştir. Daha sonra Belediye Başkanımız bir dilekçeyle başvurarak bu, taksite bağlanmıştır ve taksite bağlanarak ödeme yapılmaktadır.

BAŞKAN – Evet, bakın, 60’ıncı maddeye göre iki dakika söz verdim. Tamam.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Hatip, benim yanlış bilgi verdiğimi ifade ederek konuşmuştur, sataşmıştır. Söz istiyorum lütfen.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Hayır, bir sataşma yok ki. Ben bilgi verdim sadece.

FARUK BAL (Konya) – Yanlış bilgi verdiğimi ifade etmedin mi?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Başkanım, Bakanlığın göndermiş olduğu yazıyı okudum, ben sataşma yapmadım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - 60’a göre yerinden söz talep ediyor Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – 63’e göre istiyoruz biz efendim.

BAŞKAN – Şimdi her kafadan bir ses çıkarsa olmaz.

Siz de yeni bir sataşmaya mahal vermeden, yeni bir eklentiye mahal vermeden… Size de iki dakika veriyorum.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hiçbir zaman polemiğe girmeyi arzu etmem, doğruları söylerim.

Cihanbeyli Belediye Başkanının organize sanayi bölgesi talebi reddedilmiştir, sonuç budur. Bürokrasi “olmaz”ı on kelimeyle de anlatabilir, bürokrasi “olmaz”ı zatıalinizin okuduğu yazıda olduğu gibi on sayfada da anlatabilir ama yapmaya karar verdiği zaman da hizmet etmeye karar verdiği zaman da onu olduracak başka kanunları da bulur.

Buradaki fark şudur: Cihanbeyli Belediye Başkanı Milliyetçi Hareket Partilidir, oraya hizmet gitmemesi gerekir.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Hiç alakası yok.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Kanun var ortada.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Hiç alakası yok.

FARUK BAL (Devamla) – …çünkü seçimler sırasında “Milliyetçi Hareket Partisine oy verirseniz size hizmet gelmeyecektir.” denilmiştir. Verilmiştir Milliyetçi Hareket Partisine oy, hizmetin gitmesi engellenmektedir. Ne kadar engellerseniz engelleyin, oraya hizmet gidecektir.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Polemik bunlar.

FARUK BAL (Devamla) - Diğer taraftan, katı atıkla ilgili… Katı Atık Toplama Projesi’ne dâhil olan belediyelerden bir tek Cihanbeyli Belediye Başkanlığına bu ceza verilmiştir. Niçin diğerlerine verilmemiştir?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Öbürleri taksitlerini ödüyor, Cihanbeyli ödememiş.

BAŞKAN – Sayın Öksüz, lütfen…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Ama yanlış bilgi veriyor.

BAŞKAN - Lütfen…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Cihanbeyli ödememiş.

FARUK BAL (Devamla) – Niçin AKP’li belediyelere verilmemiştir? Onun hesabını vermeniz gerekmektedir diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına, bundan başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bak, doğru bilgilendirdi.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Yanlış bilgi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Öksüz ikna olmuş!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Burada, burada… Gazeteler de burada, hepsi burada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Olsaydı konuşurdunuz.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Yanlış bilgi… Sayın Bakanım, yapmayın, yanlış bilgi veriyorsunuz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Okuduğunu anlamıyorsun Sayın Özkan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Anlıyor da Başkan ondan yana değil.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibin konuşmasını sakinlikle dinlememizi rica ediyorum.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği Borçlar Kanunu’yla ilgili önergenin aleyhinde şunun için söz aldım: Çoktan geçti bu. Neden bugüne kadar getirmedik bunu? Neden getirmedik bugüne kadar?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Daha önce gelmesi lazımdı.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Siz karşı çıktınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Elitaş’a sorun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Burada, Borçlar Kanunu’nu yarın değil, dün çıkarmamız lazımdı. Bunun için aleyhte söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, Borçlar Kanunu yaşamın bir parçasıdır, herkesi ilgilendiren bir yasadır ancak birkaç örnek vereceğim, birkaç anekdot vereceğim. Bir gecikme faizi var biliyorsunuz, “temerrüt faizi” diyoruz, toplumun her kesimini ilgilendiriyor arkadaşlar. Eğer, devlet hâlâ temerrüt faizini çiftçiden, elektrik borcu olandan ve krizde krize yakalanan, 2009 krizinde krize yakalanıp bu vergi borçlarını, sigorta borçlarını ödeyemeyen, her bankanın ittiği… Bugün bu gerçekleri konuşalım arkadaşlar. 2009 yılının Ağustosundan yıl sonuna kadar gerek ticari kesime gerek esnafa gerek küçük sanayiciye tüm krediler kesilmiştir. Ondan sonra da bazı bankalar çıktı, şakır şakır “Biz şu kadar kâr ettik.” dediler ve ihtarname çekerek o küçük esnafa “İki gün içinde ödemezsen haczedeceğim.” dediler. Bu gerçekleri hepimiz unutmayalım. Ama bu insanlar o bankaların borçlarını mı ödesinler, bu insanlar vergi borçlarını, sigorta borçlarını mı ödesinler? Birçoğu yok oldu. Hâlâ bir sürü, vergi ve sigorta borcu olan bir sürü esnaf var. Sayın Çalışma Bakanı, Sayın Maliye Bakanı bu konuda açıklama yaptılar, dediler ki: ”Krizden etkilenen esnafın, küçük esnafın vergi ve sigorta borçlarını…” Affedin demiyorum, ödeyene yazık olur. Bak, bunu da söylüyorum ama krizden etkilenen, bir şekilde her türlü mali olanağı zayıflayan insanları da korumamız, kollamamız lazım. Bu insanlar özellikle Anadolu’da istihdam yaratan, özellikle Anadolu’da “küçük esnaf” dediğimiz, “küçük sanayici” dediğimiz… Eğer insan çalıştırıyorsa bu insanlara yardımcı olmamız lazım ama arkadaşlar, devlet hâlâ yüzde 2 temerrüt faizi uyguluyor, aylık yüzde 2. Aylık yüzde 2 ne demek arkadaşlar, biliyor musunuz? Enflasyonun nereye geldiği… Aylık yüzde 2 temerrüt faizi demek o esnafın sırtına bir hançer daha vurmaktır. Zaten ödeyemiyor, zaten yok olmuş, siz hâlâ sigorta ve vergi borçları için aylık yüzde 2 temerrüt faizini devam ettirirseniz onları idam ettirmiş olursunuz. Gelin, önce buradan başlayalım. Borçlar Kanunu’nu getirelim, çok gecikti ama yapılması gereken daha şeyler var. Temerrüt faizini indirmek Borçlar Kanunu’na bağlı değil. Temerrüt faizini düşürmek için ilgili kurumlar, Sosyal Güvenlik Kurumu, Maliye Bakanlığı der ki: “Ben, bundan sonra 6183’e göre uygulayacağımız temerrüt faizini aylık 1’e düşürüyorum.” Aylık 1 demek yüzde 12 demektir. Arkadaşlar, bunun kümülatifi yüzde 16’ya gelir.

Değerli arkadaşlarım, bazı gerçekleri de bilmemiz lazım. Bugün Sayın Bakan açıklama yaptı sigorta prim borçlarıyla ilgili. İnsanların kafası karışık. Bir daha söylüyorum: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız bir açıklama yaptı. Bu borçlarla ilgili herkesin kafası karışık. Özellikle krizden etkilenen ve borçlarını ödemeyen insanlara çok net bir şekilde bizim bunu izah etmemiz lazım. Hâlâ bu insanlar bekliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclis, Türkiye’de 1 kişi çalıştıran, istihdam yaratan, hâlâ üretimini devam ettirmeye çalışan herkese şükran borçlu olmalıdır. Dürüstçe, namusluca çalışan, insanlara ekmek veren ve insana istihdam yaratan küçük esnafın sorununu hep beraber çözmeliyiz. Bu hepimizin görevi.

Değerli arkadaşlarım, onun için, vergi ve sigorta borçları konusunda, başta, “aylık temerrüt faizi” dediğimiz faizi mutlaka ödenebilir bir seviyeye çekmemiz lazım ve bu insanların borçlarını yeniden yapılandırmamız lazım ki bu insanlar üretimlerine devam etsin, bu insanlar istihdam yaratmaya devam etsinler.

Ben bu konuda Hükûmeti bir kez daha uyarıyorum. Özellikle temerrüt faizleri konusunda, krizden etkilenip sigorta ve vergi borçlarını ödeyemeyen insanlarla ilgili mutlaka, acilen, bir tedbir getirmemiz lazım. Hatta bunların elektrik borçlarıyla ilgili… Ben “Kimsenin borcunu affedin.” demiyorum -altını çiziyorum- ama ödenebilir bir borç yapılandırması yapmamız lazım arkadaşlar ve bu faizlerle değil. Gene aylık yüzde 2 temerrüt faiziyle beraber, minimum, basit faiz olarak yüzde 24 dediğimiz olay, yüzde 36’yı buluyor arkadaşlar. Zaten yok olmuş bir esnafın bu faizin altından kalkmasının imkânı yok.

Ben, bir kez daha, temerrüt faizleri konusunda Hükûmeti uyarıyorum. Özellikle biriken vergi ve sigorta borçları konusunda ve elektrik borçları konusunda mutlaka ve mutlaka bir çözüm getirmemiz lazım değerli arkadaşlar. Bunu yapmamız lazım. Borçlar Kanunu, toplumun… Yani aleyhte değil aslında konuşmamın şeyi ama bu gerçekleri de görmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konu var, özellikle yine Borçlar Kanunu’yla ilintili, bir şekilde piyasayı direkt etkileyen Çek Kanunu var. Yani bu, Borçlar Kanunu’yla direkt ilintili. Burada yine geçici olarak bir yıllık bu Meclis… O zaman hepimiz… Ben özellikle çok üzerinde durdum. Yani hakikaten krizde, 2009 yılı Eylül ayında defalarca söylememe rağmen nihayet değiştirdiniz Aralık ayında. Özellikle krizin piyasaları daha derin etkilememesi yönünde -küçük esnafımızı- Çek Kanunu’nda yapılan iki değişiklikten bahsedeceğim. Bunları bir yıl süreyle yaptık arkadaşlar. Bunların bir yılı dolmak üzere. Eğer biz bunu normal Borçlar Kanunu’na göre ve Çek Kanunu’na göre tekrar değiştirmezsek piyasada yeniden sorunlar doğar özellikle küçük esnaf yönünden. Bir: Çekten caymayı, biliyorsunuz, borçlunun talebiyle değil, borçlunun ispat etmesi gerekir. Yani iki satır yazı yazıyordu eskiden bankaya: “Ben bu çekten caydım, çekim çalınmıştır.” Hâlbuki böyle bir şey yok. Yani kötü niyetli borçluyu korumak yerine, iyi niyetli alacaklıyı korumak istedik. Doğrusu da buydu ve bu Meclisten öyle bir karar çıkardık ama bunun süresi bitiyor. Doğrudur, uygulama piyasaya bir itibar getirmiştir, uygulama piyasada dürüst borçluyu korumuştur ama dürüst alacaklıyı da korumuştur. Mutlaka bu uygulamanın… Yani her önüne gelen “Ben çekten caydım, bu çek çalınmıştır…” On tane, elli tane ciro geçirmiş, hâlâ “Çek çalınmıştır.” diyor, altı ay önce vermiş çeki, son gününe geldiği gün. Böyle bir şey olmaz. Bu doğru bir uygulamaydı ama bir şekilde artık bu uygulamanın tekrar sabit kalması lazım.

Bir diğer konu ise: Çekte vade olmaz, doğrudur ama piyasa gerçeğidir, vadeden önce takasa… Özellikle krizde bankalar -biliyor bir banka- bir borçludan, kredi verdiği bir insandan çek alıyor, “Bu krediyi bu çeklerle ödeyeceksin.” demesine rağmen -üç aylık, dört aylık, beş aylık çeklerle- ama maalesef o “anlı şanlı” dediğimiz -ismini veremiyorum- bazı bankalar, o borçluya ait, kendisini bırak, ciro edilmiş, yedi sekiz cirolu çeklerin tümünü takasa sürdü. Kendisini yok ettiği gibi yedi sekiz tane ciro geçiren insanları da yok etti.

Değerli arkadaşlarım, bu uygulamada… Ama ben bunu ta eylül ayında Plan-Bütçede söyleyememe rağmen -2009 veya bütçe geldiğinde ama- herhâlde şubat ayında falan buradan geçirdik. O altı ayda bunların çanlarına ot tıkadılar ve nitekim bu uygulamayla kredi kuruluşları artık o çekin üzerinde yazılı tarihten önce takasa ibraz edemediler, kimsenin üzerine gidemediler. Vadesinde geldi, vadesinde çekler ödendi, paralarını aldılar ama maalesef hem bunu yap, ondan sonra çık anlı şanlı “Ben şöyle bankaydım, ben böyle kâr ettim…” Lanet olsun senin kârına! Bir sürü insanı yok ettin. Onun için bu iki uygulamanın devam etmesi lazım piyasadaki istikrar açısından, özellikle istihdam açısından, üretim açısından, üretimin devamı açısından. Ben, bir kez daha Borçlar Kanunu’na paralel bunu söylemek isterim arkadaşlar. Yani bu açıdan bu iki tane, iki gerçeği bir an önce, süre dolmadan getirmemiz lazım.

Değerli arkadaşlarım, bir kez daha buradan Sayın Maliye Bakanına ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına, özellikle küçük esnaf ve küçük sanayicinin vergi ve sigorta borçları konusunda ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

 …temerrüt faizinin hâlâ aylık yüzde 2 seviyesinde kalmaması konusunda bir kez daha piyasa adına… İşçi çalıştıran, istihdam yaratan insanlara hepimizin bir şükran borcu olması lazım. 50 kişi çalıştırıyorsa, 20 kişi çalıştırıyorsa, 10 kişi çalıştırıyorsa bu insanlara hepimizin bu ülkede… Benim anlayışım budur.  Ülkede artık ekmek çok önemli.

Ben, bir kez daha sigorta, sosyal güvenlik primleri konusunda krizden etkilenen, elektrik borçları konusunda -özellikle sulama birliklerinin, ödenemez bir boyuta gelmiştir- ve yine krizden etkilenen vergi borçları konusunda bir kez daha küçük esnafımız adına, küçük sanayicimiz adına bu Meclisten önemli bir uygulama bekliyorum. Aksi hâlde biz bugün üreten insanları yok ederiz.

Hepinize teşekkür ederim, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Dinçer, 60’ıncı maddeye göre söz istediniz.

Size iki dakika süre veriyorum.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, konuşmasında dile getirdiği esnaf, küçük işletme sahiplerinin borçlarına ilişkin açıklaması

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli arkadaşlar, Sayın Milletvekilinin az önce dile getirdiği esnaf, küçük işletme sahiplerinin prim borçlarıyla alakalı husus konusunda bir açıklama yapmak istiyorum.

Gerçekten de 2009 yılında sanayici, esnaf, küçük işletme sahibi, çiftçi olarak çok zor bir yıl yaşadık. Sadece işverenlerimiz değil, aynı zamanda işçilerimiz de çok sıkıntılı ve zor günler geçirdiler. 2010 yılında inşallah bunları aşacağımızı da ümit ediyoruz.

Tabii, bizim kurumlarımızın yaşayabilir olması için primlerini sağlıklı ve etkin bir şekilde toplaması gerekiyor. Kriz döneminde iş adamlarımızın karşı karşıya kaldığı sorunları göz önünde bulundurarak yeni tedbirler almak da bizim görevimiz. Ancak şunu söylemek isterim: Özellikle yeniden yapılandırma gibi veya af gibi hususlar bu zamana kadar çoğu kere hem beklenen sonuçları vermemiş hem de Türkiye’de bu sistemlerin yerleşik ve ciddi bir nitelik kazanmasına mâni olmuştur. Bu açıdan bakıldığında biz ne affı -kesinlikle- düşünüyoruz ne de borçların yeniden yapılandırıl-masıyla ilgili bir teşebbüsümüz var. Böyle bir şey yapmayı istemiyoruz. Ancak iki konuda açıklama yapmak yerinde olur kanaatindeyim. Onlardan bir tanesi şu: Kurum olarak bizim, esnafımızın, işletme sahiplerimizin borçlarını otuz altı ay süreyle taksitlendirme imkânımız var. Herhangi bir hukuki düzenleme yapmaya gerek kalmaksızın kendi inisiyatifimizle bunu yapabilme imkânımız var. Dolayısıyla zor durumda olan esnaf ve işverenlerimizin bize müracaat etmeleri hâlinde bu inisiyatiflerimizi kendi lehlerine kullanıyoruz.

İkincisi ise belki güzel, iyi bir haber: Bu prim borçlarının ödenmemesinden dolayı karşı karşıya kaldıkları faiz yükleriyle ilgili yeni bir düzenleme yapıldı, yakında ilan edeceğiz. Biliyorsunuz, ilk üç ayda -yüzde 3, yüzde 3, yüzde 3 olmak üzere- çok ağır bir faiz yükü vardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) - Dolayısıyla ilk üç aydaki çok ağır faiz yükünü yüzde 2’ye indirerek oradan 3 puanlık bir indirim sağlanacak. Belki daha fazla indirmemiz mümkündü ancak Maliye Bakanlığının vergi gelirinin tahsiliyle ilgili düzenlemece de uygunluk sağlansın diye Maliye Bakanlığının faiz oranlarında da yüzde yarımlık bir indirim sağlanacak aylık olarak ama üç aydan sonraki dönemde oldukça düşük bir faiz oranı bindiriliyor. Bu açıdan bakıldığında, esnafımıza da bir kolaylık sağlamış bulunuyoruz. Yakında bu da kamuoyuyla paylaşılacak.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, nedir konu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, 60’a göre tek bir kelime… Bilgi vereceğim, bilgi vermek açısından.

BAŞKAN – Sürekli bir bilgi hâli gidiyoruz yalnız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük’te bu grup önerilerinde 60’a göre cevap vermek, kısa bir açıklama yok efendim.

BAŞKAN – Şimdi, İç Tüzük’e göre Sayın Bakanın da yok, burada bütün gruplara verdiğim…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Öksüz konuştuğu zaman bir şey demedin de şimdi bana niye söylüyorsun Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, biraz önce Değerli Konuşmacı…

BAŞKAN – Bir saniye…

O Başkanın inisiyatifinde olan 60’ıncı maddeye göre… Mesela Sayın Öksüz’ünki de aynıydı. 62’nci maddeye göre isteyemez, 69’a göre hiç isteyemez, 60’a göre verdik ama söylemeye çalıştığım şey şu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, vazgeçtim, istemiyorum.

BAŞKAN – Peki, tamam.

Şimdi, iyi niyetle… Ben, bütün grup başkan vekilleri açısından söylüyorum: İyi niyetle ben 60’ıncı maddeyi işletiyorum yani milletvekillerimiz dertlerini anlatabilsin diye. Bunu istismar etmemek tabii ki sizlerin inisiyatifinde. Bütün grup başkan vekilleri ve milletvekili arkadaşlarımız açısından söylüyorum. İyi niyetle, milletvekillerinin lehine olmak üzere 60’ıncı maddeyi işletiyorum, bugüne kadar öyle yaptım ama siz de bunu istismar etmeyin, tamam.

Vazgeçtiniz. Ne yapalım…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, teminat istiyorlar. Sayın Bakan teminatı çözsün ama bunlar da bilsin, onlar da bilsin.

BAŞKAN – Orada o zaman beraber gidip bir konuşun, sonra onunla konuşun.

Peki, teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına, bundan başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın öncelikle gündeme alınması yönündeki Milliyetçi Hareket Partisinin önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türk Borçlar Kanunu 1926 yılında yürürlüğe girmiştir. Seksen beş yıllık bir uygulama alanına sahiptir. Günün ekonomik koşulları, küreselleşme, sanayileşmenin getirdiği sorunlar, işçi-işveren ilişkileri, kiracı-kiralayan ilişkileri, yani ekonominin temel konuları seksen beş yıl önce çıkarılan bir yasayla giderilmeye çalışılmaktadır.

Bu Yasa’nın değiştirilmesi yönündeki ihtiyaç 1990’lı yıllarda kendisini göstermiş ve 1998 yılından itibaren Adalet Bakanlığında yapılan çalışmalarla Borçlar Kanunu’nun değiştirilmesi yönünde ciddi çabalar harcanmıştır. 1998 yılında yapılan bu çalışmalar 2008 yılında bir tasarı hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiştir. İki yıllık bir zaman dilimi içinde Türk Borçlar Kanunu Adalet Komisyonunda tartışılmış, yeterli düzenlemeler yapılmış ve bu düzenlemelerin sonucunda da Genel Kurulun gündemine gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu yasal düzenlemenin ivedilikle Türk Parlamentosunda görüşülerek yasalaşması yönünde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin, TÜSİAD Sayın Başkanının ve TÜSİAD yöneticilerinin, her ildeki ticaret ve sanayi odası başkanlarımızın devamlı istekleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Günün ekonomik koşullarının giderilebilmesi amacıyla bu Yasa’daki değişikliklerin yapılması iş âlemince talep edilmektedir.

Ayrıca, siyasi iktidar da 2009 yılı içinde adli yargı stratejisinin oluşturulması yönünde Avrupa Birliğine sunduğu belgede şu gerekçeleri koymaktadır: Son hazırlanan yargı reformu stratejisinde ülkenin ihtiyaçları, Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinin gerektirdiği mevzuat çalışmaları içinde Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın kısa dönemde Parlamentodan çıkartılması Bakanlık tarafından da Avrupa Birliğine ulaştırılmıştır. Elbette, Avrupa Birliği müktesebatında bu yasal düzenlemelerin yapılması gerekirken asıl olan Türk halkının bu yasaya dünden daha fazla ihtiyaç duyduğudur.

Ekonomiyle uğraşanlar, bu yasanın bir an önce çıkmasını istemektedir. Hatta zaman zaman Parlamentoda, Meclis araştırması konularını ve denetim yollarından olan soru önergelerini belirli dönemlerde iktidar partisinin oylarıyla gündeme almayarak bu Parlamentonun, bu dönem Türk Ticaret Yasası ve Türk Borçlar Yasası’nın çıkartılmasını ısrarla istemiştir.

Şimdi, siyasi iktidar, dün bu yasanın öncelikle konuşulması, öncelikle çıkması için çaba harcarken hiçbir neden gösterilmeden bunu Parlamentonun gündeminden çekmiştir. Bunu ben şuna yorumluyorum: Bir şeylere iyi başlıyorsunuz ama sonunu getiremiyorsunuz. Nedir? Avrupa Birliği açılımı, sonu gelmedi. Nedir? Alevi açılımı, sonu gelmedi. Ermeni açılımı, sonu gelmedi. Kürt açılımı, elinize yüzünüze bulaştırdınız. Roman açılımı, onun da ne olacağı belli değil. Yahu siz açıkça ne yapmak istiyorsunuz! Bunu ben anlamakta ciddi olarak zorlanıyorum.

Adalet Komisyonunda bu yasanın öncelikle çıkması için Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu katkılarda bulunduk. Bu yasa bir temel yasadır. Türk Ceza Kanunu’nu 22’nci Dönemde bu Parlamento çıkarttı. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nu çıkarttık. Türk Medeni Kanunu 21’nci Dönemde çıktı. Bu temel yasalardaki en önemli faktörlerden birisi, öncelikle ve ivedilikle Borçlar Kanunu görüşülmeli. Elbette çekince koyduğumuz yerler var ama bunlar, sayın grup başkan vekillerinin, Sayın Bakanın birbiriyle diyalog içinde olmalarının sonucunda gruplar arasında bir uzlaşma sağlanarak bu temel yasayı çıkartabiliriz diye düşünüyorum.

Türkiye'nin gündemi bana göre ekonomidir. Ekonomik sorunların ve ekonomik sorunları düzenleyen yasaların öncelikle Parlamentoda görüşülmesi gerekir. Türkiye'nin bana göre en önemli sorunlarından birisi işsizlik, yoksulluk. Günden güne bu işsiz insan sayısı artıyor, yoksul insan sayısı artıyor. Sanayici fabrikasının elektrik ücretini ödeyemiyor. Sanayici işveren çalıştırdığı insanların ücretini gününde, zamanında ödeyemiyor. Hâl böyleyken biz gündemi devamlı değiştiren ve Türkiye’de gündemi saptırmaya yönelik çalışmaların içine giriyoruz. Elbet buna siyasi iktidar girebilir ama Parlamento bu konuda öncelikle Türkiye'nin önemli konularını yasalaştırmak, yasama organında tartışmak zorundadır. Gündemin yürütme organının istediği doğrultuda tespiti bizi atıl bir duruma düşürür, yasama organını verimsiz bir çalışma yönteminin içine çeker.

Esnaf, borcunu borçla ödüyor bugün, banka kredisini başka bir bankadan aldığı krediyle ödüyor. Eğitim sistemi felç olmuş. Geçen hafta içinde Eşme’deki, devlete teslim edilmiş olan küçücük bir çocuğun can hayatının sona erdirilmesi bence Parlamentonun öncelikle yaşam hakkı üzerinde ekonomik olan yasal düzenlemelere eğilmesi gerektiğini düşünüyorum.

İki üç gün önce Fethiye’de olan bir olay. Gencecik bir çocuğun annesinin cezaevine girmesinden sonra, eğitimin özelleştirilmesi sonucunun getirdiği sonuçları da dikkate alırsak, bunda hiçbir vebaliniz veya vebalimiz yok mu yasama olarak? Bunları niçin düzenleme yönteminin içine girmiyoruz? Niçin bir temel yasa olan Borçlar Kanunu’nu tartışmanın içine girmiyoruz? Elbette bu tür bir yasal düzenlemeyi bırakarak, Türkiye'nin gündeminde olmayan bir Anayasa değişikliğinin Türk toplumuna getirebileceği yararlar nedir? Halk bir Anayasa değişikliğiyle ilgilenmiyor. Halk işsiz, halk aç, halk yoksul. Bu sorunların çözümlenmesini ve bu sorunların üzerine gidilmesini istiyor. Halk yolsuzluklardan dolayı utanır bir duruma gelmiş. Siyasilerin yolsuzluklarını tartışıyor. Kimseye güven bırakılmamış. Böyle bir ortamda Anayasa değişikliği yapsanız ne olur, yapmasanız ne olur? Neyi çözecektir ki?

Sayın Başbakanın birtakım sorunlarının çözümünün önüne geçmek için bir kişiye endeksli bir Parlamento çalışmasını yönlendirmek bu yüce Meclise yakışmaz. Bu yüce Meclis gündemindeki konuları tespit edebilmeli ve gündemine hâkim olmalıdır.

Bu nedenle, Borçlar Yasası’nda temel özelliklerde bir iki başlığa farklı boyutta Cumhuriyet Halk Partisi olarak bakıyoruz, ama onun dışında biraz önce de söylediğim gibi temel konularda uzlaşılmıştır.

O yasanın komisyonda görüşülmesinde Sayın Bakanın söylediklerini çok iyi hatırlıyorum: “Bir an önce çıkmalı, işverenler bunu bekliyor.” demişti. İşveren temsilcilerinin konuşmalarını çok iyi hatırlıyorum. Türkiye'de ekonomik hayatın yeniden düzenlenmesi, ekonominin canlılıkla dönüşebilmesi için Borçlar Yasası’nın ve daha sonra da Türk Ticaret Yasası’nın gündeme gelmesi gerektiğini ısrarla söylüyorlardı. Bunu getiren sizsiniz. Avrupa’ya bu Adli Yargı Strateji Belgesi’nin raporunu sunarken, bunu sunan Sayın Adalet Bakanı, tahmin ediyorum, Meclis Başkanımızdı. Bir bakan bir kuruma bir raporu sunuyorsa ve o raporun gereğinde de “Borçlar Yasası kısa sürede çıkarılacak.” diyorsa o sözü yerine getirmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Tamamlamaya çalışıyorum Sayın Başkanım.

Yani Sayın Bakan bir raporu dış temsilciliklerden birisine sunuyorsa o Türkiye’yi bağlar. Sayın Bakan sözünün arkasında durmuyor. Grup günlük olaylara kendisini kaptırmış durumda. Parlamento verimli bir çalışmanın içine giremiyor. Açıkçası, Cumhuriyet Halk Partisi olarak düşüncemiz, Türkiye'nin gündemi ekonomik yasalardır, ekonominin düzenlenmesidir, ekonomide çıkışın bulunmasıdır. Bu çıkışı bulacak olan da yüce Parlamentodur.

Ben bu düşüncelerle, Milliyetçe Hareket Partisi tarafından öncelikle görüşülmesi istenen Borçlar Kanunu Tasarısı’nın öncelikle görüşülmesi yönündeki teklifin lehinde düşüncelerimi belirttim.

Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Elitaş, şu temerrüt faizlerine de biraz değinin.

MUSTAFA ELİTAŞ ((Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Sayın Ünlütepe burada bir ifade kullandı, herhâlde amacını da aşan bir ifadedir diye tahmin ediyorum. Şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugün, yarın ve öbür gün gündemini belirlemek üzere Parlamentomuzun değerli üyelerinin görüşlerine sunulmak üzere Barış ve Demokrasi Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve biraz sonra da Cumhuriyet Halk Partisi, en sonda da Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerilerinin değerlendirilmesi değerli milletvekillerimizin onayına sunulacak. Milletvekillerimiz kabul ettiği takdirde, o gündem çerçevesinde devam edeceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine hâkim olduğunu ifade etmek istiyorum.

İkinci konu, biraz önce, ismini zikrederek söyleyeceğim, ama Sayın Bal, benim ismini zikretmemin, tahmin ediyorum iyi niyetli olduğunu düşünecek ve karşılığında “Sataşma vardır.” diye söz almayacaktır diye ümit ediyorum.

Biraz önce, bir bilgilendirme konusunda, Cihanbeyli ile ilgili bilgilendirme, organize sanayi bölgeleri konusunda haksızlık olduğunu iddia eden bir konuşması vardı.

Biz AK PARTİ’li milletvekilleri, AK PARTİ Grubu ve AK PARTİ’li İktidar Hükûmeti olarak hiçbir siyasi partiye karşı farklı davranmamayı ilke edinmişiz. Hiçbir siyasi partiden seçilmiş belediye başkanını veya herhangi bir göreve gelmiş kişi, kurum ve kuruluşları o partiye oy vermiş diye dışlamak değil, onlara da o bölge insanına da hizmet etmek, seçilen bir belediye başkanının kendi bölgesindeki insanına hizmet ettiğinin bilinciyle, biz bu kanaatimizi ifade ediyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Maliye Bakanlığı da dâhil mi Mustafa Bey?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, Cihanbeyli Belediye Başkanımız bir ilan vermiş. “Saygıdeğer hemşehrilerime saygıyla duyurulur…”

Bu ilan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına yazdığı, Cihanbeyli’de hâlen mevcut olan tuz fabrikalarının bulunduğu ve ticaret borsasının da inşa edilip faaliyet gösterdiği, plastik boru fabrikaları veya fabrikasının bulunduğu bir bölgeyi uzun yıllardır sanayi alanı olarak veya küçük sanayi sitesi olarak faaliyet hâlinde bulunan bir bölgeyi organize sanayi bölgesi kapsamına alıp imar planı içerisine sokmak istemektedir.

Bizim 22’nci Dönemde yaptığımız Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda, sizin 21’inci Dönemde yaptığınız Organize Sanayi Siteleri Kanunu’nda maalesef böyle bir hüküm mevcut değildir. Sadece sizin 21’inci Dönemde yaptığınız Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda ki, Sanayi Bakanlığının Kuruluş Kanunu’nun 1’nci maddesine göre kurulmuş, 1969 yılından beri bu ülkede faaliyet gösteren organize sanayi bölgeleri yönetmeliklerle ve Sanayi Bakanlığının 1’inci maddesiyle ilgili düzenlemeyle idare ediliyordu. Sizin döneminizde yapılan düzenlemeyle organize sanayi bölgeleri bir yasal statü kazanmıştır. Ama orada da organize sanayi bölgelerinin kurulmasıyla ilgili düzenlemede mevcut yapılanmanın olduğu bölgelerde organize sanayi bölgesi oluşmasıyla ilgili herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.

Yine sizin koyduğunuz, bizim de 23’üncü Dönemde birlikte yaptığımız kanunda “Bir ilde organize sanayi bölgelerinin yüzde 75’inin yapılaşmaya geçmesiyle birlikte yeni bir organize sanayi bölgesine imkân verilebilir.” hükmü çerçevesinde maalesef Cihanbeyli’ye organize sanayi bölgesi kurulmasına imkân verilmemiş, bulunamamıştır.

Konya’da, alınan bilgiler çerçevesinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığının yazdığı yazı doğrultusunda mevcut organize sanayi bölgelerinin yapılaşma ve işletmeye açılma oranı yüzde 34 bulunmaktadır. Yüzde 34’ten de öte, mevcut yapılanmış, yapılaşmış, uzun yıllardır faaliyet gösteren tuz fabrikalarının, plastik fabrikalarının ve ticaret borsasının bulunduğu bir yeri organize sanayi bölgesi kapsamına almak, nitelikli bir bölgeyi ve organize edilmiş bir bölge içerisinde daha aktif, daha uygun, olumlu şartlarla çağın imkânlarına daha paralel bir şekilde çalışacak Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’na yapılan bir yanlıştır diye düşünüyorum.

Öte yandan, atık suyla ilgili, sizin Belediye Başkanınızın bir yazısı var, biraz önce Değerli Konya Milletvekilimiz Sayın Özkan Öksüz getirdi. Atık su arıtmayla ilgili Cihanbeyli, Kulu, Altınekin İlçe, Belde ve Köyleri Çevre Koruma Birliği Başkanlığı var, atık suya hepsi ortaklar. Cihanbeyli Belediye Başkanlığının 72.921 Türk lirası buraya borcu var. Bu Kalkınma, Çevre Koruma Birliği İller Bankasına müracaat eder, der ki: “Ben Cihanbeyli Belediye Başkanlığından alacağımı tahsil edemiyorum, tahsil edemediğimden dolayı İller Bankasındaki Cihanbeyli Belediyesinin istihkaklarına haciz konulmasını talep ediyorum.” Cihanbeyli Belediye Başkanlığı 12 Ocak 2010 tarihinde biraz önce söylediğim Birliğe yazı yazar, der ki: “Bakınız, ben bu şartlarda taahhüdümü yerine getiremedim. Eğer uygun görürseniz on bir taksitte ödemek istiyorum, İller Bankası üzerindeki haczimi kaldırın.” Ve Birlikten bunlara yazı yazarlar, derler ki: “75.272 lira olan İller Bankası tarafından kesilen paranızın iptali mümkün olmadığından ve isteğiniz doğrultusunda bundan sonraki borcunuzun 4.567 lira her ay olmak üzere on bir ayda ödenmesini kooperatif taahhüt etmiş ve Belediye Başkanlığına bildirilmiştir.” Bu konuya açıklık getirmek istedim.

İkinci konu, değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi grup başkan vekili ve diğer siyasi parti grup başkan vekilleri, dün haftalık olarak yaptığımız telefon konuşmasında… İlk önce Cumhuriyet Halk Partisinden, Milliyetçi Hareket Partisinden ve Barış ve Demokrasi Partisinden başlayarak bu haftanın bütün gündemiyle ilgili, arkadaşlarımızla fikir teatisinde bulunuyoruz. Diyoruz ki: “Bizim gündemimizdeki konular şudur. Bu çerçevede bilgileriniz olsun.” Ki biraz sonra Sayın Nimet Çubukçu sözlü sorulara cevap verecekler. İlk, Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlarımızla görüşme imkânımız olamadı, en son görüşmemiz gerekirken Barış ve Demokrasi Partisi milletvekili, sayın grup başkan vekiliyle konuştuk. Dedik ki: “Diğer partilerle görüşemedik ama bizim kanaatimizce şudur, şunları şunları görüşmeyi düşünüyoruz.” “Bizce bir problem yok.” dediler. Arkasından Sayın Şandır’la görüştüm. Sayın Şandır, grup önerisi getireceklerini, Türk Ticaret Kanunu’nun çok önemli olduğunu, Borçlar Kanunu’nun görüşülmesi gerektiğini ifade ettiler. “Grup önerisi gelecek.” dediler. “Uygun.” dedik, “Bakarız.” dedik. Sonra da Sayın Kılıçdaroğlu’yla bu telefon görüşmesini yaptık çünkü sizden aldığım bilgiyi de ona aktarmak mecburiyetindeydik; aynı silsile farklı şekilde devam ediyordu.

Bakınız, bugün Meclis Başkanımızın Başkanlığındaki yaptığımız Danışma Kurulunda da şunu ifade ettik: “Eğer Milliyetçi Hareket Partisi bu teklifinde samimiyse; Sayın Bal ve Sayın Yalçın bu konuyla ilgili önemli çalışmalar katettiler, Cumhuriyet Halk Partisinden de Sayın Ünlütepe ve diğer arkadaşlarımız bu konuyla ilgili önemli çalışmalar katettiler, bizim de hukukçu milletvekili arkadaşlarımız, bu konuda emek vermiş, ter dökmüş, zaman ayırmış, hakikaten iyi olması için gayret göstermiş arkadaşlarımız komisyon oluştursunlar, önergeleri birlikte değerlendirelim ve önergelerle birlikte, gelecek hafta bir anda bu işi bitirelim, geçelim.” Ama Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Vural’ın ifadesi şu: “Biz önergelerimizi veririz; bu önergeler doğrultusunda -kabul edersiniz veya etmezsiniz- devam ederiz.”

Bakın, değerli arkadaşlar, Türk Ticaret Kanunu 1.539 madde. 1.539 maddenin 76 maddesini bitirmişiz. 26 Kasım, 27 Kasım, 3 Aralık ve 4 Aralık günleri çalışmışız. Toplam çalışma saatimiz çerçevesinde baktığımızda, 1.539 maddenin her birine yarım saat ayırmışız. Bu yarım saatlik süreyi biz çarptığımızda, 3.100 saate yakın bir süre ediyor, çalışma süresini yaptığımızda. 3.100 saatlik bir çalışma süresini böldüğümüzde günde 8 saat çalışırsak 400 güne yakın bir süre. Borçlar Kanunu 649 madde, 649 maddeyle ilgili 8 tam gün çalışmışız. 7 Ekimde başlamışız, 11 Kasımda bırakmışız. Eğer böyle devam ederse biz yaklaşık 500 saatlik bir zamanı bu çerçevede devam edeceğiz. 500 günlük çalıma süresinin, şu anda Parlamentonun seçimlerinin yenilenmesi 17 Temmuz 2011 dediğimize göre 14 aylık süre var. Cumartesi, pazarı da dâhil olmak üzere hiç grup önerisi vermeseniz, hiç yoklama istemeseniz, hiç karar yeter sayısı istemeseniz, normal çalışma şartları dâhilinde devam ettiğimiz sürece 24’üncü Dönem de bu kanunun bitmesine imkân vermeyecek. Onun için biz şunu diyoruz: Eğer Milliyetçi Hareket Partisi… Biraz önce Sayın Bal’ın söylediği gibi, Odalar Birliğinin, MÜSİAD’ın, TÜSİAD’ın ve sivil toplum örgütlerinin, Sayın Mevlüt Bey’in söylediği gibi Türk Ticaret Kanunu’nda çok önemli bir madde önergesini kabul ettik. Kimlerle ilgili? Kefaletlerle ilgili. “O kefaletin faizine katlanabilmesi için kendisine tebligat yapıldığı andan itibaren” diye önergesini kabul ettik. Ne zaman? 2008 yılında. Bugün 2010 yılındayız. Eğer bu şekilde bir samimiyetimiz varsa sadece Borçlar Kanunu değil, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na uyum yasalarıyla birlikte komisyon oluşturalım, bu komisyon çerçevesinde değerlendirelim ve önümüzdeki hafta 10’undan başlayan, herhâlde 8’inden veya 10’undan başlayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Anayasa’yı bırak da oraya bak!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …10’undan başlayan hafta çerçevesinde biz bir hafta içerisinde Ceza Kanunu’nda yaptığımız, 699 maddelik kanunda 99 maddeye verdiğimiz önergede olduğu gibi çok kısa zamanda bitiririz diye düşünüyorum.

Bakınız değerli arkadaşlar, Mevlüt Bey’in oradan lafıyla ifade etmek istiyorum. Anayasa değişikliğini önlemek kastıyla bunu bize getiriyorsanız, açıkçası niyetiniz samimi değildir demektir. Ama tekrar açıkça ifade ediyorum: Şu andan itibaren konuyla ilgili hukukçu arkadaşlarımız toplansınlar, önergelerini hazırlasınlar, önergelerle birlikte biz önümüzdeki hafta, hatta cumartesi, pazar günü de çalışabiliriz bu hafta, bu seçim yasalarını bitirip üniversitelerle ilgili yasayı bitirdikten sonra, cumartesi, pazar, pazartesi, salı günü Türk ticareti kanununu, borçlar kanununu bitirebiliriz diye ümit ediyorum.

Değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza…

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Öztürk, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ünlütepe, Sayın Bingöl, Sayın Güvel, Sayın Çöllü, Sayın Arat, Sayın Oksal, Sayın Köse, Sayın Emek, Sayın Güner, Sayın Köktürk, Sayın Özdemir, Sayın Anadol, Sayın Ünsal, Sayın Kart, Sayın Yalçınkaya, Sayın Sevigen, Sayın Hacaloğlu.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına, bundan başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

3.- (10/618) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                             06.04.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 06.04.2010 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                       Kemal Kılıçdaroğlu

                                                                                                                İstanbul

                                                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan (10/618) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un, 06.04.2010 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce Van’da Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal’a yönelik saldırıyı şiddetle kınıyorum. Umuyorum ve diliyorum ki siyasi iktidar kendisinden beklenilen görevi yerine getirir, bu saldırının sorumlularını bir an önce açığa çıkarır ve adalete teslim eder. Yoksa bu da Türkiye cumhuriyet tarihinde birtakım siyasi olayların failleri gibi meçhul hâle bırakılmaz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine baktığımız zaman çok sayıda faili meçhul bırakılan cinayetlerle doludur. Aslında Türkiye Cumhuriyeti âdeta faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin mezarlığı hâline getirilmiştir. 1948 yılında Sabahattin Ali ile başlayan faili meçhul cinayetler serisi devam etmiş, 12 Eylül öncesi ve 12 Eylül sonrası had safhaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu belirtmek lazım: Faili meçhul olan olay ya da cinayet söz konusu değildir, faili meçhul bırakılan olaylar ya da cinayetler söz konusudur. Devletin görevi, bu cinayetlerin faillerini ortaya çıkarmaktır, şu veya bu nedenle olayların üzerini örtmek, failleri gizlemek değildir. Devlet sırrı diyerek hiçbir siyasi cinayet aydınlatılmaktan bırakılamaz çünkü hiçbir sır, katilleri saklama onursuzluğunu, aşağılamayı taşıyacak kadar önemli değildir.

Türkiye’de 12 Eylülü hazırlayan koşullara baktığımız zaman, 12 Eylül dikta yönetiminin getirilmesi sürecindeki bütün siyasi cinayetlerin failleri aradan kırk yıla yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen hâlâ bulunamamıştır.

Sabahattin Ali neden öldürüldü? Sabahattin Ali’nin öldürülüş nedeni neydi? Bunu Sabahattin Ali’nin yakınlarının bilme hakkı vardır. Yine, Sabahattin Ali’nin mezarının dahi bugün nerede olduğunun bilinmemiş olması, demokratik hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülke açısından utanılacak kara bir lekedir değerli arkadaşlarım.

12 Eylülden sonra, özellikle 1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetler serisi giderek artmıştır. Gerek öncesi gerek sonrası faili meçhul cinayetlere baktığımız zaman, bunların hem fiil hem de failleri bakımından bunların belirli ellerden işlendiği izlenimi, kuşkusu toplumda var olmaktadır. HEP Milletvekili Mehmet Sincar Batman’da neden öldürülmüştür? Yine, Diyarbakır HEP İl Başkanı Vedat Aydın evinden alınarak öldürülmüştür. Bu öldürülenlerin failleri belli değil midir?

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin geçmişinde karanlık bir tünel vardır. Bu karanlık tüneli aydınlatmak ve buna ışık saçmak öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçmişindeki karanlıkları aydınlatacak yegâne ışık kaynağıdır diye düşünüyorum.

Aradan otuz yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi babasının kanlı gömleğini televizyon ekranlarından göstererek “Ben hâlâ adalet arıyorum.” diyebiliyor ise bu, demokratik hukuk devletinde olmaması gereken bir manzaradır.

Yine, daha dün Hrant Dink’i katledenlerin… Gerçekten katledilişin arkasındaki organizasyonlar açığa çıkarılmamışsa ve bu Hrant Dink’in kardeşi “Ben adalete güvenmiyorum.” diye haykırıyor ise bu da üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar faili meçhul cinayetlerin araştırılması, soruşturulması, yargılanması yapılamamıştır. Yargılanıyormuş gibi yapılmıştır. Mahkemelerin önü tıkanmıştır. Devlet sırrı kavramı adı altında birtakım bilgiler demokratik hukuk devletinin en temelini oluşturan mahkemelerden gizlenmiştir. Bu mahkemelerin ısrarlı taleplerine rağmen bu bilgiler gönderilmemiştir.

12 Eylül öncesinin baş olayları olan 16 Mart 1978 İstanbul öğrencilerinin bombayla ve tüfeklerle taranmasının failleri bir türlü bulunamamıştır.

Yine 1 Mayıs 1977’deki olayı düzenleyen katiller bulunamamıştır.

Yine Abdi İpekçilerin, Uğur Mumcuların, Bedrettin Cömertlerin, Ümit Kaftanların, Tarık Dursunların… Gerçekten bu olayları örgütleyenlerin gerçek kimlikleri ortaya çıkarılamamıştır ve bu insanlar hâlâ daha bu olayların ortaya çıkarılması için koşturmaktadırlar.

Bakın, geçenlerde, bundan bir iki ay önce, şubat ayının içerisinde bu faali meçhul bırakılan cinayetlerde yakınlarını kaybeden gruplar kendi arasında Toplumsal Bellek Platformunu oluşturmuşlar ve 11 Şubat günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin olmak üzere başta, tüm milletvekillerini, tüm grupların grup başkan vekillerini ziyaret etmişler ve bu faali meçhul bırakılan cinayetlerin aydınlatılması için, yargı sürecinin zaman aşımı ya da başka manevralarla kapatılmaması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma komisyonu kurma talebini iletmişlerdir. Bu yakınlarını bu toplumsal, siyasi cinayetlerde kaybeden bu kişiler, Türkiye Büyük Millet Meclisine gezmeye gelmemişlerdir, piknik yapmaya da gelmemişlerdir, millî iradenin temsilcisi olduğunu gösteren Türkiye Büyük Millet Meclisinden artık Türkiye'nin karanlık noktalarının aydınlatılması için Türkiye Büyük Millet Meclisini göreve çağırmak için gelmişlerdir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’e de verdikleri dilekçede açıkça şunu söylemektedirler: “Dava süreçlerimizin altında yatan gerçekleri ve ardındaki güçleri öğrenmek istiyoruz.” demektedirler. “Yakınlarımızın neden katledildiklerini bilmek zorundayız ve bu konuda somut kanıtlarla bizi aydınlatmanın devletin görevi olduğunu düşünüyoruz, bu görevin yerine getirilmesi benzeri olayların bir daha yaşanmaması için bir gerekliliktir.” diyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bu talepten daha doğru, daha haklı bir talep olabilir mi ve bu kişiler bu taleplerini tüm partilerin grup başkan vekillerine iletmişlerdir ancak aradan üç aya yakın bir süre geçtiği hâlde bu taleplerine karşı bir duyarlılık gösterilmemiştir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, demokratik hukuk devleti olduğunu iddia eden bir devlette geçmişinde karanlık noktaların olmaması için ve geçmişteki siyasi cinayetlerde yakınlarını kaybeden ve faili meçhul olarak bırakılan bu cinayetlerin neden işlendiğini, neden bu kişilerin öldürüldüğünü bunların yakınlarının bilme haklarına duyduğumuz saygıdan dolayı, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, Sabahattin Ali’den başlayarak bütün siyasi cinayetlerin meçhul bırakılan faillerinin gün ışığına çıkarılması nedeniyle bu Meclis araştırma önergemizi verdik. Biz, Türkiye'nin artık gelecek kuşaklarda, geçmişinde faili meçhul bırakılan cinayetlerle dolu bir Türkiye olmaması için, gelecek kuşaklarımıza gerçekten faili meçhul cinayetleri aydınlatılmış, demokratik bir hukuk devleti bırakmak adına bu önergemizi verdik. Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu cinayetlerde yakınlarını kaybedenlerin bu taleplerinin yerine getirilmesine ilişkin dilekçeyi bir yazı ekinde tüm gruplara göndermiştir. Bizim grubumuza da gelmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının gereği takdir edilmek üzere gönderdiği bu talebe biz de uyuyoruz. Bu nedenle, bu olayların araştırılması, incelenmesi için Meclis gündemine getirdik değerli arkadaşlarım.

Gerçekten artık bugün gelinen aşamada faili meçhul bırakılan olaylara devletin seyirci kalması ve devletin bizzat bu olayları örtbas etmekte olduğu konusundaki toplumdaki kuşkuların ortadan kaldırılması adına önergemizin desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Zaten Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaret eden bu insanlara hem AKP grup başkan vekilleri hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı hem de diğer grup başkan vekillerinin bu araştırma önergesinin yapılması gerektiği konusunda en azından söylemleriyle umut verdiklerini düşünüyorum ben.

Değerli arkadaşlarım, gelinen aşamada devleti faili meçhul cinayetlere seyirci kalmaktan çıkarıp, gerçekten devletin görevini yerine getirmesi adına kurulacak bir Meclis araştırma komisyonu aslında tarihsel görev yapacaktır. Bu komisyon, kurulmuş olmak için kurulmamalı. Bugün gerçekten demokratikleşme iddialarının had safhaya çıktığı bir süreçte bu komisyona tarihsel görevler düşebilir, düşmektedir. Dün kurulan komisyonlar, dünkü koşullar içerisinde değerlendirildiğinde, belki kuruluş amaçlarını gerçekleştirmemiş olabilirler. Eğer bugün Türkiye'nin gerçekten demokratikleşme konusunda daha da ileri gittiğini düşünüyorsak bu komisyon görevini yapabilir diye düşünüyorum. Bu nedenle, önergemizi desteklemenizi talep ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde, Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bir önceki konuşmamda belirttiğim gibi hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerilerine karşı değilim, prensip olarak bunu destekliyorum ancak hepimizin bildiği gibi, burada sayısal çoğunluk AKP’de olduğu için bu grup önerileri reddedilecek ve Meclisin asli görevlerinden biri olan denetleme yetkisi bir şekilde de ihmal edilecek.

Değerli arkadaşlarım, birazdan AKP’nin grup önerisi oylanacak ve sayısal çoğunluk olduğu için bu öneri kabul edilecek. AKP’nin her grup önerisi, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini bir yazboz tahtasına çeviriyor. Bunu her seferinde, her konuşma fırsatı bulduğumda ifade etmeye çalıştım.

Değerli arkadaşlarım, demokratik ülkelerde parlamentoları, meclisleri saygın yapan, o parlamentoların aldığı kararların hukuka uygunluğu kadar, o parlamentodaki kararlara iradesini koyan milletvekillerinin saygınlığı da önemli yani kararların istikrarı da önemli.

Biraz evvel AKP Grup Başkan Vekili arkadaşımız Milliyetçi Hareket Partisinin önerisinin aleyhinde söz aldığı zaman kendince haklı nedenler ileri sürdü.

Değerli arkadaşlarım, şu elimdeki -vatandaşlarımızın görmesi açısından söylüyorum- dağıtılan Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini bu yüce Meclis belirliyor. Tabii ki sayısal çoğunluk AKP’de olduğu için onların oyları belirliyor.

Bakın, onların oylarıyla yani AKP’li milletvekillerinin oylarıyla gündemin 1’inci sırasına hangi kanun tasarısı getirilmiş? Türk Ticaret Kanunu. Ne zaman getirilmiş? 8 Temmuz 2008 tarihli Danışma Kurulu önerisi gelmiş, burada bütün milletvekillerinin iradesiyle 2008 tarihinde bu birinci sıraya getirilmiş ve konuşulmaya başlanmış. Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu bölümler hâlinde görüşüyor fakat Hükûmet oturmuyor sıraya, Türk Ticaret Kanunu görüşülmüyor. İki: Borçlar Kanunu, hangi tarihte gelmiş? 25/8/2009 tarihli Danışma Kurulunun önerisiyle, yani sizlerin oyuyla, iradesiyle gelmiş. Şimdi ne olmuş? Ona da Hükûmet oturmuş ama kalkmış.

Değerli arkadaşlarım, “Bu iki temel kanun önemlidir.” diye Hükûmet bunları bizim önümüze getirmedi mi? E, peki, biz “önemlidir” diye buna oy vermedik mi? Peki, Türkiye’de ne değişti de bunları artık -Hükûmet sıralarına oturmadan- görüşmüyoruz da, sürekli, AKP grup önerisiyle başka başka, gündemi saptıracak birtakım konuları gündeme getiriyoruz?

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel söylediğim gibi, parlamentoları saygın yapan, kendi aldığı kararlara uymasıdır. Hukuka uygun kararlar alma tabii öncelikli. Bunu öncelikle bir belirteyim.

Değerli arkadaşlarım, gerçek gündem -hep bunu söylüyorum- açlık, işsizlik, yoksulluk, yokluk, gerçek gündem bu. Ama Türkiye’de biz neyi konuşuyoruz? İşte, son günlerin en moda olayı Anayasa. Anayasa, nedir? Bir anayasa teklifi. Ama teklife bakıyoruz, şimdi AKP’li milletvekili arkadaşlarımız imzaladıkları imzayı geri çekiyorlar, çarşamba günü yapılması gereken Anayasa Komisyonu toplantısı iptal ediliyor. Evet, burada da aynı şeyi söylüyorum: Parlamentoları saygın yapan, milletvekillerinin davranışıdır. Eğer bu Parlamento “sahtekârlık” iddiasıyla zan altında kalıyorsa, buna sebep olanların bunun bedelini ödemesi lazım. Yani, imza veririm, imzayı çekerim, ıslak imza, kuru imza… Bu yüce Meclisi hiçbir milletvekilinin bu davranışıyla lekelemeye hakkı yoktur. Bunu da ifade edeyim. Demek ki, bizler, bu Parlamentonun saygın olmasını istiyor isek davranışlarımızla ve aldığımız kararla da saygın insanlar gibi davranmalıyız. Ama ne acıdır ki son dönemlerde bunlara özen gösterilmiyor.

Değerli arkadaşlarım, “Anayasa” dedim, Anayasa çok önemli bir olay, bugünü bağlamayacak. Anayasa değiştirmek o kadar kolay iş değil. Gelecek kuşakları, torunlarımızı belki bağlayacak temel hukuk kuralları, tepe kurallar, kanunların üzerinde kurallar; bunları değiştirirken belirli bir yöntemle hareket etmemiz lazım, belirli özeni göstermemiz lazım, belirli hassasiyeti göstermemiz lazım. Ne yapmak lazım, nasıl yapmak lazım? Bunun örnekleri Avrupa’da, işte Avrupa bunu yapmış diye Avrupa’ya gitmeye gerek yok değerli arkadaşlarım. Bunun örneği elimdeki bu kanun teklifinde var. Yıl 2001… 2001’de teklif geliyor Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bakın elimdeki tekliften okuyorum: “Teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin eşit şekilde temsil edildiği Partilerarası Uzlaşma Komisyonunca hazırlanmıştır.” diyor. Zaman dar olduğu için bunun hikâyesini anlatmayacağım. Bu teklif Anayasa Komisyonuna geliyor. Anayasa Komisyonunda o tarihte altı siyasi parti var. O zaman Fazilet Partisinden dolayı Saadet ve AKP diye iki parti kurulmuş, onların iki temsilcisi de Partilerarası Uzlaşma Komisyonunda olduğu gibi Anayasa Komisyonunda da var ve Anayasa Komisyonunda bu teklifteki maddeler bütün arkadaşlarımızın oy birliğiyle Genel Kurula getiriliyor. Değerli arkadaşlarım, sadece bu mu, teklifin oy birliğiyle gelmesi mi? Biz o tarihte Partilerarası Uzlaşma Komisyonu olarak çalışırken ilgili tüm tarafları dinledik. Eğer bir madde siyasi partilerle ilgiliyse siyasi partilerin görüşlerini aldık, zaten temsilcileri vardı. Başka? Üniversitelerden görüş geldi, sivil toplum kuruluşlarından, yargıdan. Eğer yargıyla ilgili bir düzenleme yapıyorsak Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtaydan görüşler geldi. Sendikal haklarla ilgili yapıyorsak bütün sendikalardan, memur ve işçi sendikalarından geldi. Biz bunları harmanladık, geceli gündüzlü çalıştık ve böyle bir metin getirdik. İşte saygın bir Anayasa yöntemi yapma olayı budur, ama değerli arkadaşlarım, bir hafta önce veriliyor Anayasa teklifi, imzalar çekiliyor, yeniden veriliyor. Değerli arkadaşlarım, anayasa yapmak çocuk oyuncağı değil. Anayasa yapmak, ciddi bir iş. Anayasa yapmak, toplumun her kesimiyle uzlaşmak demektir; anayasa yapmak, kendinizi kurtarmak… Kişiye özel, bir partiye özel, bir zümreye özel anayasa değişikliği yapamazsınız. Yaptığınız takdirde bu, bir kere ahlak, insan vicdanında yerini bulmayacağı gibi, evrensel hukuk kuralları nezdinde itibar bulmaz, saygınlık kazanmaz. Şimdi bakıyorsunuz, bunlar yapılıyor.

Bakın, bir de bu Anayasa teklifinde -hep söylüyorum- arkadaşlar, yapılması gerekenler yapılmamış, hiç yapılmaması gerekenler yapılıyor. Zaman çok dar ama bakın, yapılması gerekenlerle ilgili, bizim üye olmak istediğimiz aslında Avrupa Birliği Komisyonu -hep diyorum- istişare ziyaret raporları ve fasıl var yargıyla ilgili. Bakın, orada diyor ki: “Yargıçlar ve savcılar idari yönden Adalet Bakanına bağlıdırlar. Bu, Anayasa’nın 140’ıncı maddesinde düzenlenmiş, bunu çıkartın.” diyorlar. “Adalet Bakanı ve Müsteşarının Hâkim Savcılar Yüksek Kurulunda olması olmaz.” diyorlar, “Çıkartın.” diyorlar; sadece bir raporda değil, dünya kadar… Çıkartılmıyor. Cumhurbaşkanının üye seçimi konusunda “Cumhurbaşkanı yürütmedir, bunu çıkartın.” diyorlar, bakıyorsunuz, o çıkmamış.

Değerli arkadaşlarım, on iki tane başlık var burada çok önemli. Hâkim ve savcıların mesleğe kabulü, hâkim ve savcıların denetlenmesiyle, soruşturmasıyla ilgili… Teftiş kurullarının Adalet Bakanına bağlı olmasını çok ciddi eleştiriyorlar ve üç uluslararası sözleşmeye, taraf olduğumuz sözleşmeye atıflar yapılıyor. Peki, bu…

Değerli arkadaşlarım, elimdeki metin Adalet Bakanlığının metni, ben kafamdan uydurmuyorum ama bakıyorsunuz, bu taslakta bu yok. Bu taslakta hiç yapılmaması gerekenler yapılıyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, en vahim olayı… Tabii ki yargı bağımsızlığında Anayasa Mahkemesinin yapısı tartışılır, Hâkim-Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı tartışılır. Bakıyorum, televizyonlarda hep bunlar tartışılıyor. Evet, bu çok önemli. Bu, Anayasa’nın başlangıç hükmüne ve cumhuriyetin nitelikleriyle ilgili yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ilkesine aykırı ama çok daha vahim bir şey söyleyeceğim sizlere: Anayasa’nın 69’uncu maddesinin beşinci fıkrasını yürürlükten kaldırıyor bir cümleyle. Anayasa’nın 69’uncu maddesinin beşinci fıkrası, Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrasındaki eylemlerin, tüzük ve programdakileriyle ilgili.

Değerli arkadaşlar, ben inanıyorum ki bırakın burada bir parti ayrımı… AKP içindeki sağduyulu arkadaşlarımızın bilgisine sunuyorum çünkü birçok milletvekili arkadaşımla konuştuğumda bu konudan bilgisi yok arkadaşların. Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrası şudur: Hiçbir siyasi partinin tüzüğünde ve programında şunlar olamaz, bunlar olamaz; ne olamaz? “… Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bitireceğim Sayın Başkanım.

“…demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz, suç işlenmesini teşvik edemez.” diyor.

Şimdi, siz bunu kaldırırsanız bütün partilerin programında, tüzüğünde bunlar olacak. Gerekirse faşizmi öven… Ülkeyi bölme, federalizm, hepsi olacak bunun içinde. Diktatörlüğü savunmayla ilgili tüzük, programlarında koyacaklar. Bu bir barış, bir özgürlük anayasası değil. Bakın, faşizm, Almanya’da, Alman Anayasası’na bakın, değişmez, değiştirilmesini teklif edilemez hükümlere… Değiştiremezsiniz. Almanya’da nasyonal sosyalist bir parti kuramazsınız. Bırakın parti kapatmayı, kuramazsınız. Alman Anayasası’nın 20’nci maddesinde anayasal rejimi değiştirmeye karşı vatandaşların direnme hakkı vardır, birçok Avrupa anayasasında vardır. Nereye gidiyoruz arkadaşlar? Bölünmeye mi gidiyoruz, parçalanmaya mı gidiyoruz, sevgisizliğe mi gidiyoruz? Birileri bizi bölmeye çalışıyor ama bizlerin kaynaşmamız lazım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …etnik kimlikle uğraşmamamız lazım diyorum.

Sürem de bitti, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Sayın Tan, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, (10/618) esas numaralı önergeyle faili meçhul siyasi cinayetler konusunda Meclis araştırması komisyonunun oluşturulmasının, Anayasa tartışmalarının yapıldığı bugünlerde zamanlaması bakımından da yerinde olacağına ilişkin açıklaması

AHMET TAN (İstanbul) – Bu araştırma önergesiyle ilgili bir iki cümle de ben söylemek istiyorum yakınları öldürülen ailelerin feryatları konusunda. O öldürülen, şehit olan aydınların birçoğuyla arkadaşlığımız, beraber çalışmışlığımız, meslektaşlığımız var. Eğer uygun görürseniz bu konuda…

BAŞKAN – Ben açtım işte, konuşun.

AHMET TAN (İstanbul) – Peki efendim, çok teşekkür ederim.

Şimdi, efendim, 1982 Anayasası’nın izleri silinmek isteniyor yeni anayasa değişikliğiyle, bir anlamda geçmişle hesaplaşma iradesi ortaya konmak isteniyor. Tam zamanlaması bakımından bu araştırma önergesinin kabulü son derece önemli çünkü o darbe ortamını hazırlayan kaosta bu aydınlarımız halktan koparılıp öldürüldüler ve  o günden bu yana da doğru dürüst üzerinde durulmadı bu konunun. O yüzden, bu ailelerin çığlığına Büyük Millet Meclisinin bir karşılık vermesi gerekiyor. Böyle bir komisyonun oluşturulması, son derece, zamanlaması bakımından da Anayasa tartışmaları bakımından da yerinde olacaktır.

Bu konudaki görüşlerimi ifade etme fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/618) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci söz hakkı Van Milletvekili Sayın Özdal Üçer’e aittir.

Buyurun Sayın Üçer. (BDP sıralarından alkışlar)

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; Cumhuriyet Halk  Partisinin araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden bugüne insanların belleğinde yer edinmiş birçok karanlık olay vardır. Bunların birçoğunda istiklal mahkemelerinin ismi geçer, birçoğunda güvenlik güçlerinin ismi geçer, birçoğunda farklı örgütlenmelerin ismi geçer. Anılan güçler ne olursa olsun sonuç ortadadır. Sonuçta, ya bir siyasetçi ya bir yazar ya bir akademisyen ya da geleceği farklı bir şekilde yönlenebilecek bir genç ya da bir çocuk yaşamını kaybetmiş ve bunların yakınlarının yüreği yanmış. Bunlara yakın olsun ya da olmasın, insani duyarlılığı kendi vicdanında hisseden herkesin yüreği yanmış. İster siyasi düşüncesiyle ortak olsun ister olmasın, bir insanın canını kaybediyor olmasından dolayı bir siyasetçi için çok farklı görüşteki insanlar üzülmüş. Çok farklı gazete çalışanları, sırf bir gazetede yayın yönetmenliği ya da habercilik yaptığı için yaşamını kaybeden başka bir gazeteci için üzülmüş. Analar başka insanların çocukları için üzülmüş ama hükûmet ya da devlet politikalarına baktığımızda, birçoğunun yüreğinin yangısını hafifletecek, biraz da “Bu ülkede adalet oluştu, adalet var, adalet yerini buldu, bu suçu işleyenler hak ettiği cezayı aldı, bu ülkede bundan sonra bu olay bir ibret olur, kimse kolay kolay suç işleyemez” diye, hiçbir yakınını kaybedenin yüreğine su serpmedik. Serpmedik diyorum, sanki biz sorumlusuymuşuz gibi değerlendirme yapılabilir. Eğer Mecliste görev alıyorsak, eğer bu ülkenin çok değişik yerlerinde çok değişik söylemlerle de olsa bu ülkede yaşanmışlıkları paylaşma arzusundaysak, bundan önce yaşanmış bütün olumsuzluklardan kendimize bir sorumluluk biçmek, bundan sonra yaşanabilecek bütün olumsuzluklar için kendimize bir sorumluluk biçmek durumundayız.

Bu Meclis, kendinden önce yaşanmış bütün olumsuzlukların açığa çıkarılması ve kendi döneminden sonra gelişebilecek bütün olumsuzlukların bir nevi sorumluluğunu taşıyor. Geçmişi aydınlatabilme gücü, kudretini kendinde bulabilirse bu sorumluluğunu yerine getirebilir. Gereken dirayetli duruşu sergileyip demokrasi için, tam demokrasi için gereken insan haklarını muhafaza altına alabilecek yasaları çıkartabilirse geleceğin de teminatı olmuş olur. Ya bu dönem milletvekillerinin tamamı da, diğer önceki dönemlerdeki gibi, karanlıkta kalmış bütün cinayetler için sessiz kalacaktır ya da bundan önce işlenmiş bütün karanlık cinayetlerin açığa çıkartılması için bir misyon üstlenecektir ve gereken yasal tedbirleri alıp bundan sonra siyasetçilerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, yazarların, din adamlarının, çocukların, gençlerin öldürülmesine ilişkin tedbirler alınacaktır. Evet, siyasetçiler dedik, taa Mustafa Suphiler olayından bugüne birçok siyasetçi karanlık bir şekilde canından olmuştur. Abdi İpekçiler, Uğur Mumcular gibi gazeteci, araştırmacı yazarlar canından olmuştur. En son, gazeteci olarak, belki birileri tasvip etmiyor olabilir, belki bu ülkede Kürtçe basın yayın yapan bir kuruluşu çok içine sindirmemiş insanlar bile Metin Alataş’ın ölümüne ilişkin söyleyebilecek bir cümle bulabiliyorsa -yani sahiplenme ya da bunun gerekliliğine dair- bizim söyleyecek hiçbir şeyimiz yoktur. Çalıştığı gazete hangisi olursa olsun ya da siyasi düşüncesi ne olursa olsun, hiçbir şey, hiç kimsenin ölüm gerekçesi olamaz.

Dünyadaki, yeryüzündeki insanlık tarihinin başından bu yana en kutsal hak, yaşam hakkı olarak tanımlanmıştır, bütün hukuk sistemlerinde, bütün inanç sistemlerinde. Ama yaşam hakkı ihlallerine baktığımız zaman, 1959’dan bu yana -ki 1987’den itibaren AİHM başvuruları Türkiye’nin kabul edilmektedir- mevcut yaşam hakkı ihlali davalarının, yani cinayet olaylarının devlet güçlerince ya da direkt ya da endirekt, dolaylı ya da doğrudan cinayetlerin, devlet sorumluluğunda olan olayların üçte 1’i Türkiye’nindir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 217 karar vermiş o süreçten bugüne, 76’sında Türkiye’yi direkt ya da endirekt, insanların ölümünden sorumlu olarak tuttuğu için ceza vermiş. Yani devlet güçlerince öldürülmüş her 3 insandan 1’i bizim yurttaşımız. Bütün Avrupa toplumlarının oranı bizimkilerin üçte 1’i kadar. Keşke bizim ekonomimiz de bu orantıya sahip olmuş olsaydı, keşke Türkiye'nin demokrasisi de… Bunlar benim söylediğim şeyler değil, AİHM’deki resmî dosya sayılarıdır ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu davalardan dolayı tazminat ödediği dosyalardır.

Evet, sayısını burada net bir şekilde belirleyemeyeceğimiz ya da belki de kayıplarda ismi bile bilinmeyen faili meçhul cinayetler olmuştur.

“Fırat’ın öte yakası” deniyor. Siyasi, idari yapılanma olarak değil, Osmanlı döneminde bile Kürdistan olarak tanımlanan bölgede 20 bini aşkın sivil insan yaşamından olmuş. Bunların araştırmalara tabi tutulması lazım. Asit çukurlarında, ölüm çukurlarında insanlara ölüm hükmü verilmiş ve yargısız infazlar yaşanmış. Belki ölenler için bunun zorluğunu ifade etmek çok mümkün değildir ama yaşayanların kaybettiklerinin ardından yaşadığı acıyı tanımlamak için gidip yakınlarını kaybedenlerin dinlenmesi gerekiyor, onların görgü ve tanıklıklarına başvurulması gerekiyor, ifadelerine başvurulması gerekiyor.

Evet, devlet güçleri tarafından işlenmiş suçlar kapsamında yaşamını kaybedenler, Uğur Kaymazlar, Ceylan Önkollar belki bir siyasetçi değillerdi, belki akademisyen değillerdi, belki gazeteci değillerdi, en son Van’ın Çaldıran ilçesinde on dört yaşında yaşamını kaybeden lise öğrencisi Mehmet Nuri Tançoban belki iyi bir siyasetçi değildi, herhangi bir etiketi yoktu ama Uğur Kaymazlara, Ceylan Önkollara, Mehmet Nuri Tonçobanlara bu şans tanınmış olsaydı, on yıl sonra, on beş yıl sonra belki karşımıza çok büyük siyasetçiler, çok büyük sanatçılar veyahut da yaşamın herhangi bir yerinde büyük insanlar olarak karşımıza çıkabilirlerdi.

İnsan Hakları Komisyonunun bu konuda sorumluluğu olduğunu ifade etmek isterim özellikle bahsettiğim Çaldıran’daki ölümle ilgili çünkü İnsan Hakları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

İnsan Hakları Komisyonun bu konuyla ilgili sorumluluğunun olduğunu ifade etmek isterim. Bu konuyla ilgili daha evvel başvuruda bulunduğumuz hâlde, “Sınırda kaçakçılık yapıyor gerekçesiyle kırka yakın vatandaşımız bizzat güvenlik güçleri tarafından katledildi.” dediğimizde, bizim yaptığımız başvuru sonucunda lütfetmişler de kaymakamlıklara yazı yazmışlar, kaymakamlıklar da şöyle cevap vermişler. Çaldırın Kaymakamının resmî cevabını okuyorum size: “…hususlarla ilgili olarak işkence yapılmadığı gibi son bir yıl içerisinde sınırlarımızda ölüm hadisesinin yaşanmadığı, iddiaların aksine vatandaşlarımızla güvenlik güçlerimizin ilişkilerinin son derece iyi olduğu ve bu hususta köylülerimizin güvenlik güçleriyle bir sorun yaşamadıkları tespit edilmiştir.”

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne güzel!

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Keşke böyle olsaydı, keşke bir bidon mazot taşıdığı için güvenlik güçlerince Nuri Tançoban öldürülmemiş olsaydı ama bunun acısını sonsuza kadar yüreğimizde taşıyacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Umarım, İnsan Hakları Komisyonu Başkanımız Sayın Zafer Üskül de bu acıyı taşır.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Konya Milletvekili Sayın Ayşe Türkmenoğlu… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ülkemizde maalesef yıllardır pek çok değerli insanımız faili meçhul cinayetlere kurban gitmiştir. Sabahattin Ali’den Abdi İpekçi’ye, Uğur Mumcu’dan Hrant Dink’e, 1 Mayıs katliamından Madımak katliamına kadar suikasta ve katliama uğrayan onlarca değerli insanımız vardır.

Faili meçhul cinayetlerin nihai amacı devleti çalışamaz hâle getirmek, toplumda yılgınlık ve bezginlik yaratmak ve kargaşa ortamından yararlanmaktır. Demokratik bir Türkiye’ye kavuşmak için söz konusu bu cinayetlerin aydınlatılması gerekmektedir. Bu faili meçhul cinayetlerin üzerindeki sır perdesinin kaldırılması ve somut adımlar atılması gerekmektedir. Halkımızda, Meclis araştırma komisyonlarının kurulmasıyla, bu komisyonların faili meçhul cinayetleri aydınlatıp failleri yakalayacağı konusunda bir beklenti oluşturulmaktadır. Ancak Meclis araştırma komisyonlarının görevi, yetkileri itibarıyla, faili meçhul siyasal cinayetleri işleyen kişileri ortaya çıkarmak ve yakalatmak değildir. Meclis araştırma komisyonları hükûmeti denetlemek görevini yapmakta, bu konuda hükûmetin bir ihmal ve kastının bulunup bulunmadığını tespit ile alınması gereken önlemlerin alınmasını tavsiye etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi faili meçhul cinayetler konusunda şimdiye kadar altı tane komisyon kurmuştur. Kurulan Meclis araştırma komisyonları 19 ve 20’nci Dönemlerde ağırlığını göstermektedir. 22’nci Dönemde ise milletvekili lojmanlarında Mustafa Güngör’ün öldürülmesinin aydınlatılması amacıyla bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuştur. Bizler de tabii ki AK PARTİ Grubu olarak bu tip cinayetlerin aydınlatılması ve bunların önlenmesi ve bu konuda ne tedbir alınması gerektiği konusunda hemfikiriz fakat bunun gibi önemli bir konunun bu şekilde oldubittiye getirilerek, herhangi bir görüşme, Meclis grup başkan vekilleriyle görüşme yapılmaksızın direkt Meclis Genel Kuruluna getirilip komisyonla bu iş halledilebilirmiş gibi bir pozisyona sokulmasına karşıyız. Bizler de tabii ki bu cinayetlerin aydınlatılmasını istiyoruz. Bu konuda da Hükûmet olarak da grup olarak da elimizden geleni yapmaktayız.

Görüldüğü gibi, mevcut Tüzük’le, bu tip araştırma komisyonlarında tam olarak kayda değer bir sonuç elde edilmesi mümkün değildir. Bu komisyonlardan daha etkin bir sonuç alabilmek için Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nde de değişiklik yapılması gerekmektedir.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yapalım değişikliği Sayın Hatip.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Hükûmetimiz döneminde faili meçhul cinayetlerin üstüne daha cesaretle gidilmekte olup Meclis İç Tüzüğü’nde yapılacak değişikliklerle Meclis araştırma komisyonlarında etkinlik sağlandığı zaman bir faili meçhul siyasi cinayetler komisyonunun kurulmasının daha faydalı olacağını düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özdemir, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

10.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Madımak katliamını kınıyor olmasını teşekkürle karşıladığını ancak Madımak katliamının faili meçhul cinayetlerden sayılmasının doğru olmadığına, faillerinin belli olduğuna, bu cinayeti işleyenlerin hâlâ yakalanamamış olmasının Hükûmetin aczi olduğuna ilişkin açıklaması

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Milletvekilimizin Madımak katliamını kınıyor olmasını teşekkürle karşılıyorum ancak Madımak katliamının faili meçhul cinayetler sıralamasında sayılması doğru değil. Madımak katliamının failleri belli, cinayetleri yapanlar belli.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hepsinin belli, hepsinin.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ancak bu cinayeti işleyenlerin hâlâ yakalanamamış olması bence iktidarın, Hükûmetin aczidir.

Bunu arz etmek istiyorum, teşekkür ediyorum. Sağ olun.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sizin zamanınızda yapıldı, siz yakalasaydınız.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/618) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan arkadaşların isimlerini tespit edeceğim…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Cinayet işlendiği zaman siz iktidardınız. Siz iktidardaydınız, niye yakalamadınız? SHP sizdeydi, bakanlık sizdeydi.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hadi kaldıralım. Söz verdiniz, ne oldu? Şimdi birazdan göreceğim.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, Sayın Özdemir…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Zamanında yapmadınız, başkasına yüklemeyin.

BAŞKAN - Sayın Köse, Sayın Güvel…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Oyları göreceğim birazdan, göreceğim oyları.

BAŞKAN - Sayın İçli…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Başkasına yüklemeyin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Meclis Başkanı olarak söz verdiniz, grup başkan vekilleriniz söz verdi. Şimdi birazdan oylarınızı göreceğim. Ne kadar samimi olduğunuz ortaya çıkacak.

BAŞKAN - Sayın Oksal, Sayın Güner…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – İşine bak sen!

BAŞKAN - Sayın Çöllü, Sayın Arat…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen bak işine!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Niye zamanında yapmadınız?

BAŞKAN - Sayın Emek, Sayın Tütüncü, Sayın Paçarız…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ne kadar samimi olduğun görülecek şimdi. Samimi misin, gayrisamimi misin, göreceğiz. Siz, darbenin edebiyatını yaparsınız, darbeden beslenirsiniz, karşı çıkamazsınız ki.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Darbeden nemalanan sizsiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Bingöl, Sayın Sönmez…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Karşı çıkamazsınız. Faili meçhullerin aydınlanmasını istemezsiniz.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Darbeyle iktidar oldunuz, başka zaman iktidar olmadınız zaten.

BAŞKAN - Sayın Karaibrahim, Sayın Ağyüz, Sayın Anadol…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siz faili meçhullerin aydınlanmasını istemezsiniz. Göreceğiz şimdi.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) - Şimdiye kadar siz aydınlattınız herhâlde!

BAŞKAN - Sayın Ünsal, Sayın Okay, Sayın Kart.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Biz iktidara gelseydik aydınlatırdık.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) - Şimdiye kadar aydılatılanları siz mi yaptınız?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aydınlatırdık. Sekiz yıldır iktidardasınız, niye aydınlatmadınız? Hablemitoğlu ne oldu, ne zaman oldu?

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) - Bizim zamanımızda faili meçhul yok.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yok, tabii yok! Hablemitoğlu hangi dönemde öldü? Darbeye karşılarmış! Edebiyat yapıyorlar sadece, halkı kandırıyorlar. 

BAŞKAN – Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/618) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri reddedilmiştir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkanım, AKP oylarıyla reddedildiğini yazarsanız daha iyi olur. AKP oylarıyla reddedildi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Halk bilsin, halk bilsin.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.40
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

4.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Danışma Kurulu 06.04.2010 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                           Mustafa Elitaş

                                                                                                                Kayseri

                                                                                            AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan 476, 472, 474, 475 ve 279 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 8, 13, 14, 15 ve 16 ncı sıralarına alınması, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi.

Genel Kurulun; 06 Nisan 2010 Salı günkü birleşiminde 490 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci bölümündeki 17 nci maddenin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 07 Nisan 2010 Çarşamba günkü birleşiminde 490 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 08 Nisan 2010 Perşembe günkü birleşimde ise 479 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi.

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni’ye aittir.

Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun Meclise sunduğu gündemle alakalı önerinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu öneri ile çalışma sürelerini yeniden belirliyoruz, ayrıca görüşeceğimiz kanunların gündemdeki sıralarını yeniden düzenliyoruz. Yaptığımız iş budur, bunun dışında herhangi bir konu burada yok. Bu önerimize Mecliste bulunan tüm parti gruplarının ve milletvekillerimizin destek vermesini bekliyorum. Bir an önce Genel Kurulun kanunların görüşmesine geçmesini de diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Yeni bir haftanın ilk günündeyiz. Meclisimizin, Genel Kurulun çalışma saatlerini ve gündemini belirleme görüşmelerine üç saattir devam ediyoruz -hatta dört saat olmuş, devam ediyoruz- dolayısıyla bunu her hafta da yaşıyoruz. Maalesef bunu bir türlü aşamadık.

Tabii, her hafta aynı şeyleri söylemekten gına geldi gerçekten. Geçen hafta da söyledik, dedik ki: “Bakınız, aylık getiriyorsunuz grup önerisini ama önümüzdeki hafta yeniden geleceksiniz, yeni bir gündem getireceksiniz.” Yani Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi getirmemiş olsaydı, AKP, grup önerisi getirmeyecek diye bir şey yok. O noktada Sayın Elitaş’ın “sorduk, ona göre düzenledik.” demesi çok doğru değil. Kendi kararları, bu Seçim Kanunu’nun tamamlanması için bitimine kadar çalışmayı bir zorunluluk gördüklerini biliyorum, onu kendileri de söylediler. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz geçen haftadan zaten söylemiştik, denizcilik sektörünün sorunlarının Meclis Genel Kurulunda hiç olmazsa kırk dakika konuşulmuş olması gerekiyor, sektör temsilcileri bunu bizden talep ettiler: “Bu sorunlara Genel Kurul toplumun dikkatini çeksin.” diye. Biz bunu söyledik, arkadaşlarımız, diğer gruplar katılmayınca, diğer gruplar grup önerisi vermeyince saatleri değiştirmek gereğini duymadılar ama bu hafta yine böyle bir şeyi, yine “Ülke gündemindeki, toplumun gündemindeki bir konunun Meclis Genel Kurulunda hiç olmazsa kırk dakika grupların katılımıyla görüşülmesinde bir gereklilik var, bir ihtiyaç var.” dememiz tabii ki iktidarı da bu yönde bir tedbir almaya  mecbur bıraktı.

Ancak itiraz ettiğimiz hadise şu: Sayın Elitaş konuşurken birkaç defa “samimiyseniz” diye tekrarladı. Gerçekten, değerli arkadaşlar, bu samimiyet sorgulamasını yapmak gerekiyor. Eğer burada yaptığımız yeminin gereği, milletten aldığımız yetkinin sorumluluğu doğrultusunda samimiysek, bu Meclisi, bu ülkenin çıkarları doğrultusunda, ihtiyaçları doğrultusunda çalıştırmak gibi bir mecburiyetimiz var. Bu mecburiyet hepimizin, buna hiç itiraz etmiyorum, iktidarıyla muhalefetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisini, komisyonları ve Genel Kuruluyla toplumun beklentileri, ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda hukuk oluşturmak amacıyla çalıştırmak hepimizin sorumluluğu ama şunu milletlin huzurunda ifade ediyorum: Bu sorumluluk öncelikle siyasi iktidarın çünkü bu millet, halkımız, takdiri kendine, sebebi kendine ait olmak üzere ülkeyi yönetmek sorumluluğunu AKP’ye bırakmıştır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletin takdirine saygı duyuyoruz ama Adalet ve Kalkınma Partisi yüklendiği bu sorumluluğun gereğini de yerine getirmek mecburiyetinde, mazeret üretmek, bahane üretmek, birilerini samimi olmak veya olmamakla suçlamak hakkına sahip değil. “Samimi iseniz” diye başlayan cümle, AKP’ye, AKP Grubuna, Sayın Hükûmete çok önemli bir sorumluluk yüklemektedir.

Değerli arkadaşlar, uzlaşma, bu Meclisin, uzlaşmayla çalışma, katılımcı bir müzakere bu Meclisin sorunlara çözüm üretmek noktasındaki tek imkânıdır; başka bir yol yok. Eğer Meclis grupları, parti grupları kendi aralarında uzlaşır, birlikte karar verir, gündemi belirlerlerse, “Hangi kanunları öne alalım, ne şekilde görüşelim.” diye birlikte karar verirlerse; yani biz burada harcadığımız bu dört saatin bir saatini Danışma Kurulunda birbirimizi ikna etmek için harcasak bu kör dövüşünden bu ülkeyi de, bu Meclisi de kurtarmış oluruz. Ama “uzlaşma” dediğimiz hadise, önde olanın ikna etmesi mecburiyetini beraberinde getirir.

Şimdi, Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve diğer kanunlar yani -ben, burada şöyle inceledim buraya gelirken- her hafta yeni bir sıralamayla getirdiğiniz kanunlarla, ötelediğiniz, görüşmesini ertelediğiniz kanunlara bir bakınız. Bunlar ülkemizin ihtiyacı değil mi, bunlar öncelikli olmak durumunda değil mi? Yenilenebilir enerji kaynaklarının hukukunu komisyonlarda tüm partilerin katılımıyla birlikte hazırladınız, şimdi niye öteliyorsunuz? Her hafta biraz daha geriye giden veya hiç girilmeyen bu kanun tasarı veya teklifleri bu ülkenin ihtiyacı, bu toplumun beklentisi değil mi?

Sayın Elitaş, kısacası şu: Uzlaşma sorumluluğunu, uzlaşmayı temin etmek sorumluluğunun üzerinizde olduğunu bilerek samimiyetle buna emek vermeniz gerekiyor. Her defasında, varılan uzlaşmayı bozarak “Ben iktidarım sayısal çoğunluğum var, önemli değil biraz zaman harcanmış olur, çıkmasa da olur” diyerek samimiyet sorgulaması yapamazsınız.

Bakın, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu, bu ülkenin, inanınız ki Anayasa’dan da Seçim Kanunu’ndan da çok daha önemli, öncelikli, ivedilikli sorunları. Yani, Türkiye ekonomisi insanlarımızın hayatını belirleyen hususlardaki hukuk eğer ihtiyaca cevap vermiyorsa ve bunu bu konunun tarafları olan sektörler, örgütlü güçler, yani Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ı, tüm ekonomik kurulları, “Türk Ticaret Kanunu çıkmalı, Borçlar Kanunu çıkmalı, bununla ilgili uygulama kanunları çıkmalı.” diye feryat ediyorlarsa, bunu temin etmek sorumluluğu sizin, iktidarın. Diyemezsiniz ki efendim muhalefet bizimle uzlaşmıyor; uzlaşın muhalefetle.

Şimdi, Borçlar Kanunu’nda, başlarken bir itiraz koyduk. Dedik ki; arkadaşlar, Medeni Kanun’da 21’inci Dönemde yapılan yanlışlığı Türk Ticaret Kanunu’nda yaptınız. Kanunun sistematiğini bozdunuz, hiyerarşik yapılanmasını bozdunuz, dilini bozdunuz, yargıyı bir kargaşaya ittiniz; bir çıkmaza soktunuz yargıyı, zaten üzerindeki yük çok fazla. Bu yeni sistem içerisinde de karar vermeyi öyle zor hâle getirdiniz ki, tanımları değiştirdiniz, dili değiştirdiniz, madde sistematiğini değiştirdiniz, bir kaosa sebep oldunuz. Aynı yanlış Türk Medeni Kanunu’nda 21’inci Dönemde yapılan yanlışın devamı, ama şimdi aynı yanlışı Borçlar Kanunu’nda da yapmaya kalkarsanız bu doğru olmaz. Bizim söylediğimiz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ısrarla söylediğimiz şey bu. Dilini değiştirmeyelim bu kanunun, bu bir temel kanundur. Bu, hem sektörler tarafından, yani ticaret erbabı tarafından bilinen bir dildir hem de bu konuda çıkacak ihtilafları çözecek mahkemelerin karar vermesi için bilinen bir dildir. Bunu değiştirmeyelim. Madde sistematiğini de değiştirmeyelim.

Ama yani bu noktada benim gösterdiğim uzlaşma gayretini siz göstermediniz. Benim talebim doğrultusunda Sayın Adalet Komisyonu Başkanının danışmanlarıyla bizim bu konuda görevlendirdiğimiz Sayın Faruk Bal’ın danışmanları bir araya geldiler ama bir saat bir araya geldiler. Bir ısrarınız yok, ikna etmek için bir özel gayretiniz yok. Şimdi nasıl çıkartacaksınız 2.500 maddelik kanunu? “Muhalefet uzlaşmıyor.” diyerek bu milletin önünde iktidar olmak sorumluluğunuzu, çözmek sorumluluğunuzu nasıl ifade edeceksiniz? Demek ki ikna etme kabiliyetiniz yok! Böyle bir niyetiniz yok çünkü!

Değerli dostlar, değerli milletvekili arkadaşlarım, gerçekten çelik çomak oyunu oynamıyoruz. Ülkemiz zor durumda, vatandaşımız zor durumda. Siyaset için söylemiyorum. Kendi bölgelerinizde gittiğinizde bunu görmüyor musunuz? Sabah televizyonları seyredemez hâle geldik. Köy muhtarı diyor ki: “Ya, köyü sattık, icra memurunun biri geliyor biri gidiyor.”

İşte biraz önce arkadaşlar söyledi, yani borcunu ödeyemediği için intihar eden insanlar, cinnet geçiren aileler, çocuğunu katleden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Yani bunları söylemek bana keyif vermiyor ama kendi ülkemizin gerçeğini kimden saklıyoruz? Bu gerçeğin gereği burada hukuk oluşturmak sorumlususunuz. Hiç kimsenin kimseyi suçlamak gibi bir hakkı yok ama tekrar ediyorum, iktidar olduğunuzun farkına varın lütfen ya. Bu millet sizi iktidar olarak seçti. Bu ülkenin sorunlarını muhalefete rağmen çözmek mecburiyetindesiniz, muhalefeti ikna ederek çözmek mecburiyetindesiniz. “Ben yaptım oldu, ben böyle düşünüyorum, sayısal çoğunluğum var; önemli değil, zaman geçsin, kanunu erteleyelim.” diye bir yaklaşımla siz bu Meclisi çalıştıramazsınız. Çalıştıramayacağınız bugüne kadar ortaya çıktı, bundan sonra da aynı süreci yaşamak hiç akıl kârı bir davranış değil. Dolayısıyla biz, AKP’yi bir daha bir sorgulamaya, samimiyet sorgulaması yapmaya davet ediyoruz. Muhalefet partileriyle uzlaşmadan bu Genel Kurulu çalıştırmak ısrarınızdan ve inadınızdan vazgeçmeye sizi davet ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci söz Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş’a aittir.

Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin Değerli Grup Başkan Vekili Sayın Şandır aslında önemli şeyler söyledi, uzlaşma adına çok önemli şeyler söyledi. Samimi olma konusunda ben incitmek amacıyla söylemedim ama hep bu getirdiğiniz önerge doğrultusundaki görüşlerinizin hangi noktada hız alabileceği konusunu değerlendirmek adına söylüyorum.

Sayın Şandır’ın söylediğinden şu andaki çıkarımlarımız, bizim bugünden itibaren veya yarın bu konuyla ilgili, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu’yla ilgili Sayın Genel Başkan Yardımcısı Faruk Bal, bizden milletvekili arkadaşlarımız, bu konuyla ilgili çalışan arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Ünlütepe, Barış ve Demokrasi Partisinden herhâlde Sayın Kaplan veya bir arkadaşımız bir an önce bir araya gelebilirler, bununla ilgili düzenlemeleri çalışırlar; katkı sağlayacağımızı ümit ediyoruz.

“Uzlaşmak için gayret göstermeniz gerekir.” dedi. Sayın Şandır’a teşekkür ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bizden isim veriyorsun da sizden niye isim vermiyorsun Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Uzlaşmak için elimizi uzatıyoruz ama lütfen kolsuz, elsiz numarası yapmayın bize.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nasıl?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Uzattığımız eli, ellerinizi saklayarak, elsiz numarası yaparak göstermeyin. Biz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu Mecliste çok net bir şey var, aldatılmışlık duygusunu yerleştirdiniz. Her defasında söz vererek sözünüzde durmadınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Şandır, biz kimseyi bugüne kadar aldatmadık, kimseyi de aldatma zafiyeti içerisinde bulunduğunu itham etmedik, söylemedik.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani ben size çok örnek veririm burada.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Elitaş, aldattığınızı ispat edebilirim o kürsüden. Doğruyu söylemiyorsunuz, kusura bakmayınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Açıkçası biz iyi niyet çerçevesi içerisinde yapmaya gayret ediyoruz.

Bakınız, ben örneklerden hareketle söylüyorum: Ceza Kanunu Uyum Yasası tahmin ediyorum 700 madde civarındaydı. Bu 700 maddeyi biz gruplar olarak, konuyla alakalı arkadaşlarımız bir araya geldiler, 99 tane önerge hazırladık. 99 tane önergeyi ortak imzalarla yaptık ve bir hafta içerisinde 700 maddelik Ceza Uyum Yasası’nı bu Genel Kuruldan çıkardık. Şu anda 2.500 madde olduğunu ifade ettiğimiz Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili kısım… Bakın, Türk Ticaret Kanunu’nda 76 madde çıkarmışız. 76’ncı maddeyle ilgili çalışma zamanımız, her bir maddede, temel yasa olmasına rağmen, yarım saat. 1.600 maddelik yasada 800 saate ihtiyacımız var. 800 saat günde hiç yemeden, içmeden 8 saat çalıştığımızı varsayarsak 100 gün eder. Borçlar Kanunu ve Uyum Yasası’yla ilgili olan kısım da bin madde.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yine aynı şeyleri söylüyorsun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yine o bin maddeyle ilgili 45 dakika sürmüş Borçlar Kanunu’ndaki her bir madde. Biz buna 1.500 saat dersek, 8 saat çalışsak yemeden içmeden yaklaşık 1.700 saat eder. Bu 1.700 saatin geliş zamanı 300 gün eder. Hiç zaman ayırmasak, cumartesi pazar demesek 300 gün eder. Ben bu teklifi, uzlaşma teklifini önemli bir mesaj olarak alıyorum Sayın Şandır’dan. Sayın Kılıçdaroğlu da oradan işaret ediyor…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Aldattın” dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu arada Sayın Aslanoğlu’na teşekkür ediyorum konuşma hakkını bana verdiği için.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Aldattın” dedi, “Aldattın”, onu duymadın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ben bugüne kadar hiç kimseyi aldatmadım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bugüne kadar hiç kimseyi aldatmadım. Yani, bazı arkadaşlarımızın da aldatılmışlık hisleri de varsa o konuyu da tartışırız. Hangi konuda aldattığımızı da ortaya çıkarırız, en azından içimiz rahatlamış olur.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Aldattınız, söz verdiniz yapmadınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Şahsınız demedi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Parti dedim, parti.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hiçbir konuda aldatmadık. Aldattığımızı da ifade etmek istemiyoruz, çünkü aldatmak da hoş değil, aldanılmak da hoş değil. Biz ne aldatan olmak istiyoruz ne aldatılan olmak istiyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Verilen sözün arkasında durulmadı Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, biz Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi yazboz tahtası hâline getirmedik. Geçen haftadan konuşmaya başladığımız Seçimlerin Temel Hükümleri Yasası’ndaki değişiklik için yaptığımız 34 maddelik bir teklif var. Bu teklifle ilgili iki siyasi parti grubumuzdan milletvekili arkadaşlarımız, Barış ve Demokrasi Partisinden de milletvekili arkadaşlarımız bu konuyla ilgili teklif vermişler, birleştirildi. Başladığımız işi bitirmek adına bunu yapmaya gayret ediyoruz.

Şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Şandır’la dünkü görüşmemizde dedim ki: “Eğer birinci bölümü bitirirsek… Saat 19.00’da bitirelim, gidelim; 19.30’da bitirelim, gidelim. Çarşamba günü de 13.00’te başlıyoruz, 15.00’te bitirelim, 17.00’de bitirelim, gidelim. Perşembe günkü program da bu şekilde olsun.” diye ifade ettim. Yani bitimiyle ilgili karar gece yarısı, sabahlara kadar olma anlamında değil. Çünkü bununla ilgili uzlaşmayı, anlaşmayı biz hep birlikte yaptık; üç siyasi parti grubuyla birlikte, muhalefette olan arkadaşlarımızla birlikte bu uzlaşmayı, anlaşmayı yaptık.

Biz, hemen hemen iki buçuk senedir burada milletvekilliği görevini yapıyoruz, grup başkan vekili arkadaşlarımızla büyük oranda da mutabık kaldığımıza inanıyoruz. Bazı önemli konularda mutabakat olmadığı, mutabakat sağlayamadığımız durumlar oluyordu, her bir siyasi partinin kendi siyasi tercihleri çerçevesinde de onu da makul karşılamak lazım, uygun karşılamak lazım. Bunu da eleştiri anlamında söylemiyorum ama ben, şu anda Sayın Şandır’ın söylediğini, samimi bir şekilde ifade ettiğini alıyorum, algılıyorum… Yine bir televizyon programında kendisiyle karşı karşıya geldiğimizde -herhâlde iki aylık süre olmuştu- orada da karşılıklı tekliflerimiz olmuştu. İnşallah grup başkan vekilleri olarak burada bizler bir araya geliriz, ilgili arkadaşlarımızı tespit ederiz, en yakın zamanda önergelerini hazırlarlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu iki önemli yasayı, bağlantılı olan iki yasayla birlikte dört yasayı en kısa zamanda çıkaracağımızı ümit ediyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin getirdiği grup önerisinin her zaman karşısında da oldum, yine de olacağım çünkü bu memlekete, millete faydalı hiçbir şey getirmediler.

Şimdi, biraz önce dinledik Mustafa Bey’i, diyor ki: “Burada dört grup var, anlaşalım.” Yahu burada bir Kamer Genç partisi var, bilmiyor musun sen daha! Burada bağımsız arkadaşlar var, onlar milletvekili değil mi! Daha hâlâ kafanız bu! Yani, ben dört tane… Anlaş bakalım, hadi bakalım, nasıl çıkaracaksın? Nasıl çıkaracaksın? Biz burada bağımsız varız, milletvekili varız. Burada herkese saygılı olmak zorundasın.

Şimdi diyor ki: “Efendim, gelelim dört grup anlaşalım. Yani 13.30’da başlayalım 15.30’da bitirelim.” Yahu burası düğün salonu mu arkadaşlar! Burası ne acaba yahu! Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi salonu. Burada memleketin sorunları çözülecek, burada ülkenin sorunlarına çare bulunacak. Sizin rahatınız yerinde! Devletin bütün kaynaklarını almışsınız elinize, efendime söyleyeyim, istediğiniz malı istediğinize satıyorsunuz, istediğiniz yerde müteahhitleri kendi yandaşlarınızı tayin ediyorsunuz, ondan sonra karşınızda bir güç bırakmıyorsunuz; ee anlaşalım! Yahu ne kadar güzel! Bu memlekette bu kadar işsiz insan var, açlıktan intihar edenler var, işsizlikten intihar edenler var, hiç mi kulağınız duymuyor yahu, siz nerede yaşıyorsunuz!

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, Türkiye AKP’yle beraber dünyadaki saygınlığını kaybetti.

Şimdi, Tayyip Bey Genel Başkanları. Yahu Allah rızası için bunun yüzünde bir güne bir gülümseme gördünüz mü, gülücük? Kin dolu, nefret dolu, karşısında âdeta bir düşman gibi… Yani bu Türkiye devletinde kendisiyle düşüncelerini paylaşmayan insanları âdeta bir düşman gibi gören, bir Yunanlıyla gidip sarmaş dolaş olan ama Türkiye’de bu memleketin menfaatini koruyan insanlara ve bu devletin kurucularına karşı kin ve nefret dolu, yargısına karşı kin ve nefret dolu, bu memlekette doğruyu söyleyen kişilere karşı böyle acayip bir kin içinde. Böyle bir yönetim olur mu, böyle bir lider olur mu arkadaşlar! Olmaz. Ne diyor? “Cübbeni çıkar gel.”, efendim “İyot gibi açığa çıktın.” diyor, “İnandığını söyleyemezsin.” diyor. Kime söylüyor bunu? Yargıtay Başkanına diyor. Şimdi, senin okuma yazman yok mu Tayyip Bey yahu! Şu Anayasa’yı aç oku! Sen buraya hangi kurala göre iktidar olmaya geldin? Sen buraya Anayasa’ya göre geldin. O Anayasa’da ne diyor? “Kuvvetler ayrılığı” diyor. Kuvvetler ayrılığında yasama kime ait? Meclise ait. Yargı kime ait? Yargıya ait. Şimdi senin diploman ne yahu, sen nereden mezunsun? Ben onun diplomasını sordum: Hangi sene, hangi okula girdi? Nerede, ne diploma, ne hukuk bilgisi var? Şimdi bu memlekette Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı olmak o kadar kolay değil ki, yılların deneyimini kazanmış bu insanlara karşı “Sen cübbeni çıkar...” Adam sana cübbe çıkarma peşinde değil ki. Diyor ki: “Ey yasama organı, sen Anayasa’ya sadakat yemini yapmışsın, bu sadakat yeminine uygun işlem tesis et, kanun çıkar.” Yani “Getirdiğin kanunla beni yok edemezsiniz.” diyor.

Değerli milletvekilleri, 80’lerde biz bu kürsülerde işkence yapan güvenlik görevlileriyle uğraşıyorduk. Bugün şu anda -maalesef başta ordu mensupları olmak üzere- AKP iktidarı zamanında en büyük işkenceyi gören ordu mensupları maalesef, bunların içinde de bir grup. Şimdi, nasıl olur da bir memlekette, bir günde 86 tane asker, 2 tane savcı -ve belli nasıl karar verdikleri de- birdenbire içeri alınıyor. Arkasından bir başsavcı çıkıyor bunları görevden alıyor.

Şimdi sayın milletvekilleri, bu bir sivil darbedir, bir Fethullah Gülen darbesidir bu memlekette. Şimdi bu Meclis bunlarla uğraşmayacak da neyle uğraşacak? Yani bir memlekette… Yani bir olay oluyor, bir ordu yok edilmeye çalışılıyor. Peki bu ordunun hakikaten, gerçekten böyle bir suçlama var mıdır, yok mudur? Bu, Meclisin görevidir. Bu bir nevi ihtilaldir.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Ona yargı karar verecek, yargı, yargı…

KAMER GENÇ (Devamla) - Dolayısıyla, bunu burada Meclis nazara almak zorundadır.

Bakın bir bakanınız ne diyor: “Maalesef çete reisleri rektörler var, profesörler var, dekanlar var, bu da yetmiyormuş gibi nöbetçi hâkim ve nöbetçi savcılar oluyor, böylesine derin çevreye nüfuz ettiğini görüyorsunuz.” Yani aklı başında olan bir kişi, bir hâkim bir karar verdi diye bunu çetenin hâkimi der mi? Böyle bir şey der mi arkadaşlar? Bu memlekette görev yapan hâkim acaba böyle bir şey söyleyebilir mi? Anlamıyorum. Yani siz… Şimdi bu Tayyip Erdoğan çıkıp da bu lafları söylediği zaman sizin hoşunuza gidiyor mu? Gidiyor mu yani? Efendim diyor: “Cübbeni çıkar.” Yahu insana “Sen öyle inandığın gibi düşünemezsin.” demek hakkını kimden buluyor bu Tayyip Erdoğan ya, kimden buluyor?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) –  Cübbeyle siyaset yapılmaz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Beyler bu, bu memlekete karşı yapılan en büyük zulümdür. “Benim karşımda konuşma…” Sen kimsin yahu? Sen kimsin, senin karşında konuşmayacağız? Sen gel, hesap ver, hesap! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Anayasa’nın 3’üncü maddesini kaldıralım, Meclis soruşturmasını bakanlar ve başbakanlar hakkında kaldıralım, o zaman mahkeme karşısına gidelim, yiğitliğiniz varsa yargılayalım.

Tayyip Bey, sen 750 milyon doları bankalardan alıp da kendi bilmem şeyine verdiğin zaman, damadına, onun hesabını vermeyecek misin? Senin Cemil Çiçek’in gidip de bilmem TOKİ’den o bir günde 1,5 trilyon lira damadı kazanırken neredeydin?

Arkadaşlar, İstanbul Belediye Başkanınız -bakın, daha işte Danıştay kararı burada, 10/3/2010’da çıkmış- İstanbul’daki bütün köprü, alt geçit gibi ihaleleri kendi adamlarına pazarlık usulüyle vermiş. Hakkında… 4734 sayılı Kanun’a göre görevini ihmal etmiş. Hatta, bir tane şey yapmış, bir tane kavşak yapmış. Kavşak 4,5 milyar –trilyon- liraya mal olduktan sonra gitmiş, o zaman rahmetli Hasan Doğan diyor ki: “Ya, bu benim evin manzarasını kapatıyor Tayyip Bey. “ Tabii, yani hukuk devletinde sorumluluk taşıyan bir adam böyle der mi? “Ya, o kavşağı kaldırın.” diyor, oradan hemen kaldırıyor. 4,5 trilyon… Bunun hesabını kim verecek? Bakın, bunun günahı, vebali hep size; bunun sorumluluğu size çünkü siz bu memlekette yapılan soyguna, talana “Dur” demeniz yerine destek veriyorsunuz.

İşte, size söylüyorum, bak, Danıştay diyor ki: “İçişleri Bakanınız var bir tane, her türlü suistimal üzerine soruşturma izni vermiyor.” İşte, “Soruşturma izni vermemesine ilişkin işlemin kaldırılmasına ve dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine…”

Ben İstanbul Cumhuriyet Başsavcısını her gün bundan sonra çıktığımda söyleyeceğim: Sen, İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı görevden aldırıyor musunuz aldırmıyor musun arkadaş? Hakkında, işte nasıl ki…

Ondan sonra, o en büyük çete, en büyük Ergenekon, aslında, devletin malını talan eden insanların yaptıkları eylemdir. Yoksa ki efendim, şimdi 1900, 2000 yıllarında, 2002 yıllarında birileri kendi aralarında konuşmuş, “Vay efendim, ihtilal yapıyoruz.” Yahu, herkes çıkıyor diyor ki: “İhtilal yok.” Peki, niye bu kadar bu memlekette şey ediyorsunuz?

Şimdi, siz, Türkiye Cumhuriyeti devleti çağdaş, laik bir ülke, bunu nasıl bir Araplaştırmaya çalışıyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Burada bir Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu… Nereden geldiği belli değil, ne politika yaptığı belli değil…

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Hadi oradan be, hadi oradan be!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, ben, diyor ki…

AHMET YENİ (Samsun) – Senin nereden geldiğin belli değil.

KAMER GENÇ (Devamla) – Komşularla sıfır, sıfır… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) “Komşularla sıfır problem” diyor, başarısı sıfır! Hangi komşuyla sıfır problem yaratmış, hangi başarıyı kazanmış?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Hepsi sıfır, hiçbir problem yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, her gün… Bütün adamlarınız, tutuyor uçaklara biniyor, Allah haram etsin. O benim vergimle yedikleri yemekleri, Allah’a dua ediyorum, burunlarından cayır cayır getirsin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yahu böyle bir memleket olur mu? Türkiye'nin en büyük uçaklarını alıyorlar, Tayyip Bey’in keyfi istediği zaman yandaşlarını dolduruyor götürüyor, Abdullah Beyi götürüyor, efendime söyleyeyim, onlar da yetmiyor karıları getiriyorlar. Devletin uçaklarını benim verdiğim vergiyle karılarını alıyor, gidiyor başkalarının düğünlerine gidiyorlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) 

AHMET YENİ (Samsun) – Şu ağzından çıkana bak.

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir memleket olur mu arkadaşlar yahu? Böyle bir memleket olur mu yahu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu memlekette insanlar aç, çıplakken, iş bulmazken, kendilerini intihar ederken bunun günahını kim şey ediyor? Bu paralar nereye? Devleti ekonomik yönden yok ettiniz arkadaşlar, ekonomik yönden yok ettiniz; tarımı bitirdiniz, vergi almıyorsunuz, yandaşların hesabını incelemiyorsunuz, yandaş belediyelerinizin hesaplarını inceletemiyorsunuz. Dolayısıyla her şeyi örtbas etmeye çalışıyorsunuz. Şimdi de getirdiğiniz kapkara bir rejim, kapkara bir dikta rejimi.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Tam senin gibi, için gibi kapkaranlık.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu kapkara dikta rejimi altında zannediyorsunuz ki yargıyı da susturmak suretiyle biz bu işin altından kalkacağız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Göreceksiniz, referanduma da gideceğiz, referandumda kimin ne olduğunu görecek bu millet. Yani görecek, ondan sonra…

ALİ TEMÜR (Giresun) – İstifa edecek misin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben istiyorum. Niye ben size… Referanduma giderim, o zaman göreceğim sizi, o zaman orada göreceğim sizi. Hodri meydan!

Şimdi, sizin bir tane Bakanınız var; Bülent Arınç, “tuu ulan” diyor basın mensuplarına “tuu sizin üzerinize.” O tükürdüğü kişilere getiriyor, yemeğin içine tükürüyor onları yediriyor. Böyle bir şey olur mu ya? Ya böyle bir şey olur mu ya?

AHMET YENİ (Samsun) – Hadi oradan be!

KAMER GENÇ (Devamla) – “Tuu” diyor, ondan sonra gelin size yemek yedireyim, bunun anlamı odur, “Tükürdüğüm yemekleri yeyin.” diyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Ne kadar yalan konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte sizin desteklediğiniz, sizin bu memlekete yapmak istediğiniz, yaptığınız görüntüler bu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ TEMÜR (Giresun) – Başımızı ağrıttın.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, ben, sizin o Sanayi Bakanınızı istifaya davet ediyorum. Bir memleketin hâkimine ve savcısına görevini yaptı diye buna “çete” diyemezsin sen, buna “çete” diyemezsin. Bu memlekette eğer siz hakikaten o Anayasa’ya göre yaptığınız yemine sadakat gösteriyorsanız, bakın, bu memleketi keyfî yönetenleri, bu memleketin malını talan edenlerden hesap sorun; sormazsanız yarın sizden sorarlar.

Şimdi, Hazreti Peygamber Efendimiz diyor ki: “Sakın münafıklara inanmayın.” diyor. Diyorlar ki: “Münafık kim?” Diyor ki: “Verdiği sözü tutmayan, yalan söyleyen ve devletin malına el uzatandır.” diyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Evet, işte yalan söyleyen, iftira eden, yalan konuşan!

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte en büyük münafık sizlerden geliyor maalesef.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Münafık görmek istiyorsan aynaya bak.

SONER AKSOY (Kütahya) – Münafık sensin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben burada, bakın, size bazı gerçekleri söylüyorum. Bu gerçeklere riayet edin. Yani şurada bir seneniz kaldı. Bence siz de vicdanınıza danışın. Bu memleketi bu kadar tehlikeye götürüyorsunuz, memleketi bir kardeş kavgasına doğru götürüyorsunuz, bunun önünü önleyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SONER AKSOY (Kütahya) – Kardeş kavgası olsa sen göbek atarsın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun için maalesef bu memleket sizin zamanınızda büyük bir sıkıntıya düştü.

Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) Önergeler

1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, (2/526) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/200)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/526 esas numaralı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim, süresi içinde ilgili komisyonda görüşülmediğinden İçtüzüğümüzün 37. maddesi gereğince doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim. 26/10/2010

                                                                                                       Mehmet Serdaroğlu

                                                                                                             Kastamonu

BAŞKAN – Teklif sahibi Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; kredi kartı borçlarının tüketici kredisine çevrilmesiyle ilgili kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması için söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yüzde 50’sinden fazlası yabancıların elinde olan bankacılık sistemimiz şeytanın dahi aklına gelmeyecek türlü türlü oyunlarla, Sülün Osman’ı bile gölgede bırakacak taktiklerle vatandaşlarımıza bir kredi kartı cehennemi yaşatmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, kredi kartı cehenneminin zebaniliğini yapan bankalar yüzünden kararan hayatları, dağılan yuvaları, borç içinde yarınından ümidini kesmiş vatandaşlarımızı görmezden gelemeyiz. Hemen hemen her gün, aile facialarına neden olan bir kredi kartı mağduru haberini duymaktayız. Bakın, daha birkaç gün önce “kredi kartı faciası” adıyla, bir polisimiz eşini iki çocuğunun önünde öldürmüş ve intihar etmiştir.

Bankalar, kanunen yasak olmasına rağmen, aklınıza gelemeyecek her yerde kredi kartı dağıtıyorlar. Kart dağıtırken vahşi kapitalizmin binbir pazarlama taktiğini ve tekniğini uyguluyorlar. Kart verdikleri müşterilerinin ödeme güçlerine, maaşlarına, yaşına başına bakmadan, yediden yetmişe yakaladıkları herkese kredi kartı dağıtıyorlar. İktidarınız sayesinde kazancıyla geçinemeyen vatandaşlarımız da maalesef bankaların tuzağına düşüyor.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde 26 milyon kişi, toplam 36 milyon kredi kartı kullanıyor. Kredi kartlarıyla 36 katrilyon liralık harcama yapılıyor. Bu rakamın 3 katrilyonu takipli olan, bankaların ümit kestikleri alacaklardır. İktidar, bankalara bu alacaklarını tahsil etme imkânını sağlamak için bir kanun çıkardı ama o zaman da söylediğimiz gibi, bu kanun hiçbir işe yaramadı. Sorun her geçen gün artarak büyümektedir.

Çok değerli milletvekilleri, asıl tehlike 3 katrilyonluk temerrütteki kart alacakları değil, asıl tehlike 14-15 katrilyonluk asgari tutarı ödenerek çevrilmeye çalışılan kredi kartı borçlarıdır. Tefecilere, taklacılara borçlanarak, o karttan çekip başka bir karta yatırarak borcun asgarisini ödemeye çalışanların sayısı maalesef inanılmaz bir hızla artmaktadır. Hepsi bir bir, bunların, temerrüde düşmektedir. Eğer bunlara bir ödeme kolaylığı sağlanmaz ise 3 katrilyonluk kredi kartı batağı 20 katrilyon liraya çıkacak, esas bomba da işte o zaman patlayacaktır. Kredi kartı bombası hem bankaları hem vatandaşlarımızı hem de bütün ekonomimizi vuracaktır. Bu çöküş sadece ekonomide olmayacak sosyal patlamalarla toplumsal sorunlara neden olacaktır.

Çok değerli milletvekilleri, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan da ve bankacılık sektörünün önde gelen yöneticileri de kredi kartı borçlarının tüketici kredisi çekilerek kapatılmasını öneriyorlar ama onlar da bilmiyorlar mı ki bankalar bu durumda olan vatandaşlarımıza maalesef tüketici kredisi vermiyor. Böylece bankalar borcunu ödeyemeyen kart sahibinin limitini artırarak vatandaşın kanını son damlasına kadar emmeye devam ediyorlar.

Her geçen gün büyüyen kredi kartı borçlarının yeni intiharlara, aile facialarına, cinayetlere neden olmaması için yeniden yapılandırılarak tüketici kredisine çevrilmesi mutlaka gerekmektedir. İşte, kanun teklifimiz ile temerrüde düşsün veya düşmesin bütün kredi kartı borçlarını bankaların ortalama tüketici kredisi faizi üzerinden yirmi dört ay vade ile tüketici kredisine çevrilmesini istemekteyiz.

Değerli milletvekilleri, buradan iktidarın siz sayın milletvekillerine sesleniyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) - Vatandaşlarımızı içine düştükleri kredi kartı cehenneminden kurtarmak için böyle bir ödeme kolaylığına şiddetle ihtiyaç vardır. Teklifimizin gündeme alınması ve yasallaşması vatandaşlarımız için bir umut olacaktır. Vereceğiniz her “Evet.” oyu belki de bir can kurtaracaktır, “Hayır.” oylarınız ise cehennem ateşini daha da harlandıracaktır.

Sizleri bankaların yanında değil, kredi kartı mağdurlarının yani vatandaşın yanında olmaya davet ediyor, bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.

Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin gündeme alınmasına ilişkin önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kredi kartları borçlarının tüketici kredisine çevrilerek yapılandırılması ve yirmi dört aya uzatılmasını teklif istiyor.

Şimdi bakalım: 2005 yılından bu yana ferdi kredi borcunu ödememiş kişi sayısı 704.658. Bu sayı 2005 yılında 7.781 imiş, 2009 yılında 436.907’ye yükselmiş. Kredi kartlarına gelince: 2005 yılından bu yana 1 milyon 390 bin 827 kişi kredi kartı borcunu ödememiş, 2005 yılında kredi kartlarını ödememiş kişi sayısı 82.635, 2009 yılında ise 645.733 kişi. Hem ferdî kredi hem de kredi kartları ödemeyenlerin sayısı 2 milyon 95 bin 485. Bu sayı 2005 yılında 90 bin 416, 2009 yılında 1 milyon 82 bin 640 kişi. Bu sonuçlar neyi gösteriyor? AKP İktidarının ülkeyi, bireyleri ne hâle getirdiğini gösteriyor.

Şimdi, bu tablo, mutluluk tablosu mudur? AKP bu tablodan zevk mi almaktadır? Ülkemizde hane halklarının yüzde 53’ü elde ettiği gelirlerle geçimini zor karşılamaktadır. Araştırmalarda hane halklarının yüzde 10’u kazançlarıyla kolay geçindiğini söylüyor. O zaman yüzde 90’ı zor geçiniyor.

2009 yılında bireyler daha ucuz ürün tüketmeye başlamış, yüzde 34’ü borçlanmış. Hane halkı faiz ödemeleri artıyor, hane halkı borcu artıyor. Faiz ödemelerinin hane halkı harcanabilir geliri içindeki payı artıyor. Hane halkı borçlarının hane halkı harcanabilir geliri içindeki payı da artıyor. Bireysel kredilerin hane halkı tüketim harcamaları içindeki payı artıyor. Firmaların temerrüde düşme oranları artıyor.

İşsizlerin sayısı 6 milyona dayanmış. İşsizlerin yüzde 75’inin sosyal güvencesi yok. İşsizlerin yüzde 23’ü altı ay, yüzde 40’ı son bir yıl içinde işsiz kalmış. 100 işsizin evinde 40’ı kirada oturuyor. 100 işsizin evinin 40’ında çalışanı yok. 100 işsizin 50’si yirmi-otuz yaş grubu arasında. 100 işsizin 93’ünün başka geliri yok. 100 işsizden 75’i vasıflı. 3 milyon kişi kredi takibinde.

Takipteki krediler arttı mı? Arttı. Döneminizde ülkenin borçları ikiye katlandı mı? Katlandı. İşsizliği artırdınız mı? Artırdınız. 10 milyar TL olacak, dediğiniz bütçe açığı 50 milyar TL’nin üzerine çıktı mı? Çıktı. 50 milyar, dediğiniz cari açık 13 milyar dolar olunca sevinebildiniz mi? Sevinemediniz. Sosyal güvenlik açıkları arttı mı? Arttı. Mahalli idarelerin açıkları arttı mı? Arttı. Şimdi, bunda istismar var mı? Var. Yapıyor musunuz? Yapıyorsunuz. 2010 yılı programında yazmışsınız seçim öncesi lüzumsuz mahalli idareler harcamalarının olduğunu, hem de Bakanlar Kurulu kararı eklerinde.

İhracat şubat ayının ilk beş gününde yüzde 400 arttı diyorsunuz, ilk iki ayda yüzde 1 azalıyor. İthalat aldı başını gidiyor. Dış ticaret açığı artışı şubatta yüzde 400’leri aşıyor. Çiftçinin ürünü para etmiyor. Desteklemelerde verilen sözler birbirini tutmuyor. Para eden et, vatandaşın iflası pahasına. Daha hedefler bu çatıda görüşülürken, hedeflerin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - ...yüzde 25 altında gerçekleşecek diye bir sayın bakan söylüyor.

Bankalardan krediyi kimler alıyor? Hükûmete yakınlar alıyor. Çocuğunu dershaneye gönderip bin lirayı ödeyemeyen anne hapse giriyor, çocuğu buna dayanamayıp intihar ediyor. Bunda hiç mi uyguladığınız politikaların etkisi yok? Bundan hiç mi vicdanınız rahatsız olmuyor?

Tabii ki önce Kürt, sonra demokratik, daha sonra millî birlik, ondan sonra Roman ve geleceği ne olduğu bilinmeyen açılım teraneleri var. Hükûmet ne yaptığını bilmiyor, ne dediğini bilmiyor. Açılımı, Habur’daki olayları gördükten sonra her tarafınıza bulaştırdınız ve vazgeçtiniz. Rezillik diz boyu. Emekliye açılım yok, memura açılım yok, tüccara açılım yok, KOBİ’ye açılım yok, sanayiciye açılım yok, öğrenciye açılım yok, başörtülüye açılım yok, çiftçiye açılım yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Hedefi yüzde 4 büyüme koyup, sonra “Yüzde 6 küçü-leceğiz.” deyip, daha sonra “Yüzde 4,7 küçüldük.” diye sevinenlere ne demeli?

AHMET YENİ (Samsun) – Ne zaman bitecek Sayın Başkan?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Ayhan, bir dakikalık ek süre de bitti.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Daha bir dakika var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir dakika bitti.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Bakın, hepimiz gerek kamu gerekse özel yatırımların nasıl azaldığını görüyoruz. Bu işsizliği çözecek mi? Yatırım olmayınca iş imkânı olur mu?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Ayhan, süre bitti.

AHMET YENİ (Samsun) – İkinci dakikan da bitti.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Söylediklerimden çok mu rahatsız oluyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Yıldız da uyarıyor sizi!

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

E) Duyurular

1.- (2/650) esas numaralı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin, bazı üyelerin imzalarını geri almaları sonucu imza sayısı Anayasa’nın 175’inci maddesinde öngörülen sayının altına düştüğünden, ilk imza sahibine iade edildiğine ilişkin duyuru (4/201)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, (2/650) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, bazı üyelerin imzalarını geri almaları sonucu imza sayısı Anayasa’nın 175’inci maddesinde öngörülen sayının altına düştüğünden ilk imza sahibine iade edilmiştir.

Bilgilerinize sunulur.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.                                                                                                Kapanma Saati: 19.47


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

IX.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, RTÜK’e alınan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan sözlü soru önergesi (6/914) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

2.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, yönetici atamalarıyla ilgili iddialara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1395) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, iptal edilen öğretim programlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1413) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki okul eksikliklerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1426) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1469) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bilgisayar öğretmenlerinin sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1473) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

7.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1494) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

8.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki öğretmenlerin ek ödenek ve lojman sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1495) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

9.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki öğretmen açığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1496) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Güçlükonak-Fındık beldesindeki okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1497) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Beytüşşebap’taki okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1498) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

12.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İdil’deki okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1500) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

13.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Uludere’deki okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1501) Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

14.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, bir sendika şube başkanı hakkında soruşturma açılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1503) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir okulun sosyal tesis ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1550) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

16.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, taşımalı eğitim yapılan okullardaki bazı ihtiyaçlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1551) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

17.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, öğretmenlik mesleğine münhasır yasa yapılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1638) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

18.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, öğretmen atamalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1650) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

19.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Açık Öğretim Fakültesi öğrencilerine tek ders sınav hakkı tanınmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1654) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

20.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli öğretmenlerin durumuna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1658) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

21.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, anadil eğitimi veren üniversitelere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1660) Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

22.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İLKSAN’ın bir ihalesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1703) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

23.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’deki okul ve öğretmen ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1748) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

24.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, bir grup üniversite öğrencisi hakkında açılan soruşturmaya ilişkin sözlü soru önergesi (6/1755) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın bazı ilçelerindeki yeni okul ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1806) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

26.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, okullarda madde bağımlılığına karşı yürütülen çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1807) ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 128, 136, 144, 174, 176, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 230, 231, 297, 307, 309, 312, 314, 349, 383, 389, 431 ve 432’nci sıralardaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir.

Şimdi soruları sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Prof. Dr. Mehmet Aydın tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Yaşar Ağyüz

                                                                                                               Gaziantep

1. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun göreve başladığı 15.07.2005 tarihinden bugüne kadar var olan personele ilaveten kaç personel alınmıştır?

Naklen alınan personel hangi kurumlardan alınmış ve özellikleri nedir?

2. Bölge Müdürlüğü atamaları “Kurum içinde 5 yıl çalışmış olmak” koşuluna uygun olarak mı yapılmaktadır?

Görevden alınan ve yeni atananlar kimlerdir? Özellikleri nedir?

3. Başkanlık Müşavirliğine atananların meslek, öğrenim ve tecrübe özellikleri nedir?

4. İzleme ve Değerlendirme Daire Başkanlığı’nca dinleme ve kayıttan çıkarılan Radyolar var mıdır?

Var ise hangi kriterlere göre çıkarılmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                           Mustafa Enöz

                                                                                                                 Manisa

Millî Eğitim Bakanlığında 657 sayılı DMK 76. maddesine dayanılarak onlarca eğitim kurumu yöneticisi ataması yapılmıştır.

Tamamen keyfî olarak yapılan bu atamalar, eğitim kurumlarında büyük infial uyandırmış; öğrenci, veli ve öğretmenlerin tepkisine neden olmuştur.

Sorular:

1) Haksız ve liyakatsiz olarak yapılan bu atamalar sizce doğru mudur? Bu atamaları iptal etmeyi düşünüyor musunuz?

2) 2005 ve 2006 yılında müdür yardımcılığı sınavını kazanıp, atama başvuruları alınan aday idarecilerin atamalarını ne zaman yapmayı planlıyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Yaşar Ağyüz

                                                                                                               Gaziantep

Danıştay 8. Dairesi Bakanlığınız döneminde değiştirilen öğretim programlarından bir kısmını iptal etti.

Türkçe (1.2.4.5.Sınıflar) Hayat Bilgisi (1.2.3.Sınıflar) programlarının iptal edilmesi, Talim ve Terbiye Kurulu onay kararlarının iptali anlamına gelen bu yargı kararı,

1) Öğretim programlarınızın yargıya taşınması ve iptali Bakanlığınız kadrolarının yaptığı yanlışlık sonucu mudur?

2) Yaklaşık 5 milyon öğrenciyi ilgilendiren bu iptal üzerine yeni Eğitim-Öğretim döneminde aynı kitapları mı dağıtacaksınız?

3) Yargı kararma uyup aynı kitapları dağıtmayacaksanız nasıl bir karar alacaksınız?

4) Talim-Terbiye Kurulu Başkanlarının ve İlköğretim Genel Müdürünün yaşanan istifalarının bu konuyla ilgisi var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın, Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                       Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                                                Kütahya

Birçok ilimizde olduğu gibi Kütahya ilimizde de okullaşma oranı ne yazık ki beklenen düzeyde değildir. Kütahya ilinde ilköğretim ve ortaöğretimde ihtiyaç duyulan okulların yapımına yönelik olarak;

1. Bakanlığınız 2009 yılı programında Kütahya ilinde hangi ilköğretim ve ortaöğretim okullarının yapımına başlanacaktır? Bu okul inşaatlarının muhtemel tamamlanma tarihleri nasıldır?

2. Aslanapa ilçesinde aynı binada eğitim öğretim faaliyetlerini sürdüren ilköğretim ve ortaöğretim okullarının ayrılarak kendi binalarında eğitim öğretim yapmaları ne zaman sağlanabilecektir?

3. Çavdarhisar ilçemizde ihtiyaç duyulan ortaöğretim binası ne zaman yapılabilecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                       Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                                                Kütahya

Ülkemizde uzun yıllardır oluşturulmaya çalışılan üniversite-sanayi işbirliği konusunda hâlâ istenen düzeyde bir işbirliği kurulamamıştır. Bu konuda yaşanan en önemli sıkıntılardan başında, sanayi kuruluşlarıyla ortak araştırma yapan üniversite öğretim üyelerinin Döner Sermaye gelirlerinden yapılan kesintinin fazla olması ve birçok teknoparkın faaliyete geçirilememesi gelmektedir. Bu konuyla ilgili olarak;

1. Sanayi işletmelerimizle ortak araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan üniversite öğretim elemanlarının Döner Sermaye gelirlerinden yapılan kesintinin azaltılması konusunda bir çalışmanız var mıdır? Varsa çalışma ne aşamadadır ve ne zaman uygulamaya geçebilecektir?

2. Üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi ve yaşanan sorunların giderilmesi konusunda Hükümetinizin eylem planı nasıldır? Bu konuda hangi tedbirler alınmış ya da alınmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın, Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                       Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                                                Kütahya

Bakanlığınıza bağlı okullarda bilgisayar öğretmeni olarak görev yapan öğretmenlerin diğer öğretmenler gibi yaz tatili yapamadıkları, okul döneminde yoğun olarak çalıştırıldıkları halde yaz döneminde de formatör olarak görevlendirildikleri yönünde iddialar ve rahatsızlıklar söz konusudur. Bu konuyla ilgili olarak;

1. Bakanlığınız bünyesinde bilgisayar öğretmeni olarak görev yapan kaç kişi bulunmaktadır? Bunların ortalama aylık ders yükü ne kadardır?

2. Bilgisayar öğretmenlerinin yazın tatil dönemlerinde de formatör, laboratuvar memurluğu vb. gibi işlerde görevlendirildikleri iddiaları doğru mudur? Doğru ise bu tür görevlendirmeler normal midir?

3. Bilgisayar öğretmenlerinin sorunlarının çözümüne yönelik olarak bakanlığınızca alman tedbirler nelerdir? Bu konuda bir çalışmanız olmuş mudur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından, Anayasa’nın ve İçtüzüğün 98 nci maddesi uyarınca sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 23.06.2009

                                                                                                            Hasip Kaplan

                                                                                                                 Şırnak

Şırnak ilinde Anadolu Öğretmen Lisesi IMKB tarafından yapıldı, Şırnak Üniversitesine verildi. Şu anki bina fiziki şartları yetersiz, pansiyonu da yok.

Soru:

1) Anadolu Öğretmen Lisesi ile hâlâ binası olmayan İmam Hatip Lisesi, Ticaret Meslek Lisesi ve ihtiyaç duyulan Kumçatı ile Balveren belde liseleri ile ihtiyacı olan Bahçelievler, Yeni ve Gündoğdu mahalleleri, Yeniaslanbaşer köyünün okulları ne zaman yapılacak?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından, Anayasa’nın ve İçtüzüğün 98 nci maddesi uyarınca sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 23.06.2009

                                                                                                            Hasip Kaplan

                                                                                                                 Şırnak

Şırnak ilinde 2184 kadrolu, 1476 sözleşmeli, 198 asker öğretmen çalışmaktadır. Toplam 3858 öğretmen çalışırken mevcut açık 1485’tir. Gelen öğretmen sayısı 1482 olup ayrılan öğretmen sayısı 882’dir.

Soru:

1) İlköğretimde en büyük sorun öğretmen sirkülasyonu, ek ödeme yapılmayan öğretmenlerin en büyük sorunu konut sorunu. Öğretmenlere lojman çalışması ve ek ödeme için bir çalışma yapılmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından, Anayasa’nın ve İçtüzüğün 98 nci maddesi uyarınca sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 23.06.2009

                                                                                                            Hasip Kaplan

                                                                                                                 Şırnak

Şırnak ilinde 2184 kadrolu, 1476 sözleşmeli, 198 asker öğretmen çalışmaktadır. Toplam 3858 öğretmen çalışırken mevcut açık 1485’tir.

Soru:

1) Şırnak ilinde 1485 öğretmen açığı bulunmasına rağmen, neden öğretmen tayinleri yapılamamaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından, Anayasa’nın ve İçtüzüğün 98 nci maddesi uyarınca sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 23.06.2009

                                                                                                            Hasip Kaplan

                                                                                                                 Şırnak

Güçlükonak ilçesinde Fındık beldesinde bir genel lise ihtiyacı bulunmakta, ayrıca ilçe merkezinde iki ilköğretim okuluna ihtiyaç vardır.

Soru:

1) Bu okulların açılması için bir çalışma yapılmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından, Anayasanın ve İçtüzüğün 98 nci maddesi uyarınca sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 23.06.2009

                                                                                                            Hasip Kaplan

                                                                                                                 Şırnak

Beytüşşebap ilçesinde genel lise binası yeni yapıldı, ancak Başaran köyü civarında bir pansiyonlu genel lise açılırsa çevre köylerdeki öğrencilerin ihtiyacı karşılanacak. İlçe merkezinde de bir ilköğretim okuluna ihtiyaç var.

Soru:

1- İhtiyaç duyulan okulların açılması düşünülmekte midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından, Anayasanın ve İçtüzüğün 98 nci maddesi uyarınca sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 23.06.2009

                                                                                                            Hasip Kaplan

                                                                                                                 Şırnak

İdil ilçesinde Anadolu Lisesi binası yok, Endüstri Meslek Lisesi laboratuvar-atölye ve bölümleri eksik. İlçenin bir kız meslek lisesine ihtiyacı var. Öğrenci sayısı fazla ve iki İlkokula daha ihtiyaç var.

Soru:

1- Söz konusu okulları ne zaman açmayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından, Anayasanın ve İçtüzüğün 98 nci maddesi uyarınca sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 23.06.2009

                                                                                                            Hasip Kaplan

                                                                                                                 Şırnak

Uludere ilçesinde Lise eskimiş ve ihtiyaca cevap vermiyor, yeni bir ilköğretim okuluna ihtiyaç var.

Soru:

1- Uludere ihtiyacı olan okulları ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 23.06.2009

                                                                                                    Mehmet Nezir Karabaş

                                                                                                                  Bitlis

Bitlis Eğitim-Sen şubesinin 17.03.2009 tarihinde düzenlediği etkinlikten dolayı Bitlis Valiliğince şube başkanı hakkında soruşturma açılmıştır.

Soru 1- Etkinliğe, DTP il başkanı, il yöneticisi ve belediye başkan adayının katılımı konusunda yasalarımızda herhangi bir kısıtlama var mıdır?

Soru 2- Şube başkanının yaptığı açılış konuşmasında, demokratik ve hukuk sınırları içinde kalmak koşulu ile toplumu ilgilendiren konularda görüş beyan etmesi ve yerel yönetim uygulamalarından memnuniyetsizliğini belirtmesi, yasal mevzuatımıza göre sakıncalı mıdır?

Soru 3 - Adalet ve Kalkınma Partisini, kısaltılmış olarak AKP diye telaffuz eden şube başkanının bu söylemi "Edepsizlik" olarak nitelendirilmesi dışında yasal mevzuatımızda bir müeyyideye tabi midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplan-dırılmasını arz ederim.

                                                                                                         Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                  Tokat

Soru: Tokat ili Merkez Mehmet Özgün İlköğretim Okulu taşıma uygulanan okullardandır. Buraya öğrenciler için sosyal tesisler yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet ÇUBUKÇU tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                         Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                  Tokat

Soru: Millî Eğitim Bakanlığı olarak verilen karar gereği ilköğretim öğrencileri taşıma ile öğretim yapılmaktadır. Ancak taşıma yapılan okullarda öğrenciler sosyal ihtiyaçlarını gidermek için bir yer tespit edilmemiştir. Öğrenciler yemeklerini sınıflarda yemekte, dinlenmek için bir yer bulunmamaktadır. Bu da mağduriyete sebep olmaktadır. Bu konuda ülke genelinde bütün okullarda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                           Kürşat Atılgan

                                                                                                                 Adana

Soru: 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü ne yazık ki içimiz buruk olarak kutlayacağız. Çünkü öğretmenlerimizin sorunları her geçen gün katlanarak artmaktadır. Öğretmenlerin aldıkları ücretler onların görev harici işler yapmalarına neden olmaktadır. Bu sebeple öğretmenlerimizin gerek sayı olarak kamu içindeki hatırı sayılır oranları ve gerekse öğretmenlik mesleğinin kutsiyeti bakımından içinde bulundukları durumdan kurtarılmaları için çalışma esaslarını ve özlük haklarını düzenleyecek ayrı ve müstakil bir yasanın çıkartılması düşünülmekte midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                       Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                                                Kütahya

Ülke genelinde çalıştırılmak üzere Bakanlığınızca 2009 yılı içinde 10.000 öğretmen atanacağına ilişkin basın ve medyada yer alan haberlerle ilgili olarak;

1. Söz konusu atamalar için hangi dallara kaçar kişilik kontenjan ayrılmıştır? Bu dallara yapılacak atamalara sözleşmeli mi yoksa daimi kadrolu mu olacaktır?

2. Atamaların yapılacağı kadrolardan bir kısmının daha önce sözleşmeli olarak atanmış öğretmenlerin daimi kadroya aktarılması için kullanılacağı iddiaları doğru mudur? Doğru ise kaç adet kadro bu amaçla kullanılacaktır?

3. Halen ülkemizde toplam kaç öğretmen adayı gencimiz bulunmaktadır? Bu gençlerimizin branşlara göre dağılımı nasıldır? Ülkemizin öğretmen ihtiyacının branşlara göre dağılımı nasıldır?

4. Bakanlığınızca sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik uygulamasına ne zaman son verilecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                      Prof. Dr. Alim IŞIK

                                                                                                                Kütahya

Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesinde okuyan ve mezuniyet aşamasına gelmiş çok sayıda öğrencimizin, öğrenim sürelerinin uzamaması ve normal suresi içerisinde kayıtlı oldukları ön lisans veya lisans programlarından mezun olarak diplomalarını alabilmeleri için diğer örgün Yüksek Öğretim Kurumlarında olduğu gibi tek ders sınavı hakkının tanınması yönünde talepleri bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak;

1. Halen A.Ü. Açık Öğretim Fakültelerine kayıtlı öğrencilerimizden kaçı tek dersten dolayı normal öğrenim sürelerini uzatmış durumdadırlar?

2. Bu durumdaki öğrencilerimize örgün öğretim programlarındaki uygulamaya benzer şekilde tek ders sınav hakkı tanınabilir mi?

3. Bu konuda bakanlığınızca yürütülen bir çalışma var mıdır? Varsa çalışma ne aşamadadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                      Prof. Dr. Alim IŞIK

                                                                                                                Kütahya

Bakanlığınız bünyesinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesine göre istihdam edilen Sözleşmeli Öğretmenlerin kadroya geçirileceği yönünde yapılan açıklamaların ardından bu durumdaki çalışanların beklenti içine girdikleri bilinmektedir. Bu konuyla ilgili olarak;

1. Hâlen Bakanlığımız Merkez ve Taşra Teşkilatında sözleşmeli olarak görev yapan kaç öğretmen bulunmaktadır?

2. Bu öğretmenlerin kadrolu eşdeğerlerine göre mali, özlük ve sosyal haklar açısından hangi kayıpları veya mağduriyetleri söz konusudur?

3. Sözleşmeli öğretmenlerin kayıp veya mağduriyetlerinin giderilmesi ve daimi kadrolara atanmaları yönünde Bakanlığınızca yürütülen bir çalışma var mıdır? Varsa çalışmanın içeriği ve uygulama planı nasıldır?

                                                                                                                        25.11.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

Aşağıda yer alan sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                         Fatma Nur Serter

                                                                                                                İstanbul

1. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına resmi dilimiz olan Türkçe yanında seçmelik ders olarak anadil eğitimi veren YÖK kapsamında kaç tane üniversite ya da üniversiteye bağlı kuruluş vardır?

2. Bu eğitimi veren hangi üniversitelerdir ya da üniversitelere bağlı hangi kuruluşlardır?

3. Bu eğitimin yasal dayanakları nedir?

4. Bu üniversite ya da bağlı kuruluşlarda anadil eğitimi veren kaç öğretim üyesi vardır, bunlar kimlerdir?

5. Bu üniversitelerde ya da bağlı kuruluşlarda anadil eğitimi veren öğretim üyeleri hangi yasa kapsamında istihdam edilmişlerdir.

6. Bu üniversitelerde ya da bağlı kuruluşlarda anadil eğitimi alan kaç öğrenci vardır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Millî Eğitim Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandı-rılmasını arz ederim.31.12.2009

                                                                                                            Kamer Genç

                                                                                                                 Tunceli

İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı (İLKSAN) tarafından 20.10.2009 tarihinde ihaleye çıkarılan Sosyal Tesis Binası Yapım İşine iştirak eden Zy İnş. Taah. Turz. San. ve Tic. Ltd. Şti. ve Çözüm Mühendislik Mim. İnş. Ltd. Şti. tarafından en uygun teklif verilmiştir.

Söz konusu yapım işi, en uygun teklif rakamı 2.952.002,41- TL olmasına rağmen altıncı sıradaki 3.698.000,00- TL teklif veren bir İnş. A.Ş.'ne verilmiştir. Aradaki sandığın zararı olan rakam ise 880.272,20- TL’dir.

1- İhale en ucuz ve uygun fiyatı veren firma yerine neden daha pahalı fiyat veren firmaya verilmiştir?

2- Burada kurumu zarara sokan yöneticiler hakkında ne gibi işlem yapmayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorumun Millî Eğitim Bakanı Sn. Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.

                                                                                                             Mümin İnan

                                                                                                                  Niğde

Soru 1- Ülkemizde kaç kişiye bir kütüphane düşmektedir?

Soru 2- Niğde ilimizin 2010 yılı, Okul ve Öğretmen ihtiyacı ne kadardır? Okul ihtiyacının karşılanması için bütçeden ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Aşağıdaki sorularımın, Millî Eğitim Bakanı Sn. Nimet Çubukçu tarafından Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 98. maddeleri gereğince, sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.                                                           19.01.2010

                                                                                                          Şerafettin Halis

                                                                                                                 Tunceli

17.11.2009 tarihinde, İstanbul - Mecidiyeköy metrobüs durağında otobüs zamlarını protesto eden grubun arasında oldukları iddiasıyla, Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencilerine okul idaresi tarafından soruşturma açılmıştır.

Ulaşım temel insan haklarından biridir. Bu hakka sahip çıkmak, hakkı engelleyen aşırı bir zammı protesto etmek de, her insanın hakkı ve görevidir. Bu hakkı kullanmak, kısıtlı olanaklar içindeki öğrenciler ve yoksullar için daha da önem arz eder.

Kaldı ki, İstanbul 10. İdare Mahkemesi de, protesto edilen yüzde 33'lük zammı "Sosyal adalete aykırı" bularak iptal etmiştir.

Bu bilgiler ışığında;

1) Okul kampusu dışında demokratik bir eyleme katılan öğrencilere, okul idaresi hangi hakla, hangi yasaya göre soruşturma açabilir?

2) Bunun bir hukuksuzluk olduğunu kabul ediyor musunuz? Konuyla ilgili ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

                                                                                                         Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                  Tokat

Soru: Tokat ili Erbaa, Niksar, Turhal, Zile ilçelerindeki okullarda sınıflar aşırı kalabalık olup eğitim ve öğretim sağlıklı bir şekilde yapılamamaktadır. Bu ilçelerde yeni okullar açmayı planlıyor musunuz?

Türkiye  Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

                                                                                                         Dr. Reşat  Doğru

                                                                                                                  Tokat

Soru: Ülkemizde madde bağımlılığı ve uyuşturucu kullanımı günden güne artmaktadır. Konunun öneminden dolayı Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda bu konu ile ilgili öğrenciler ve velileri aydınlatıcı, uyarıcı çalışmalar yaptırılmakta mıdır? Okullardaki madde bağımlılığı ve uyuşturucu kullanımı ile ilgili istatistiki bilgi var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Otuz bir dakika süre veriyorum size.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın  Başkan.

Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün sözlü olarak cevaplandırılmasını istediği (6/914) esas numaralı soru önergesini cevaplandırmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna 2005 ve 2010 tarihleri arasında açıktan ve naklen toplam 108 kişinin ataması yapılmış olup bu sayı hâlen görev yapan personeli kapsamamaktadır. Bu kişilerden 60’ını 2007 yılında gerçekleştirilen sınav sonucu ataması yapılan uzman yardımcıları oluşturmaktadır. Uzman yardımcıları dışında kalan 48 kişi ise kamu kurum ve kuruluşlarından naklen ve açıktan atama suretiyle Üst Kurulun çeşitli kadrolarına atanmışlardır.

Bölge müdürlerinden İzmir Bölge Müdürü Cengiz Karakaşoğlu’nun bu göreve ilk atanması 2001 tarihinde yapılmış olup atama tarihi itibarıyla Üst Kuruldaki hizmeti yaklaşık yedi yıldır. İstanbul Bölge Müdürü Ebubekir Akkaymak’ın ise 2005 tarihinde Üst Kurula daire başkan yardımcısı olarak, boş bulunan müdür kadrosuna bölge müdürü olarak ataması yapılmıştır. Söz konusu atamalar 3984 sayılı Kanun’un 2002 tarih ve 4756 sayılı Kanun’la değişik 15’inci maddesinin beşinci fıkrasındaki “Daire başkanları ve daha üst düzeydeki görevliler Kurul Başkanının önerisi ve Üst Kurulun kararı ile atanır.” hükmü uyarınca Üst Kurul ve Üst Kurul Personel Yönetmeliği’nin 62’nci maddesi esasları göz önünde bulundurularak yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz’ün (6/1395) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: 13/8/2009 tarihli ve 27318 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer Değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik’in geçici 2’nci maddesinde “Bu Yönetmeliğin 34’üncü maddesiyle yürürlükten kaldırılan yönetmelik çerçevesinde müdür yardımcılığı seçme sınavında başarılı olanlardan herhangi bir eğitim kurumu müdür yardımcılığına atanamayanların kazanılmış hakları saklıdır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm çerçevesinde Yönetmelik’in uygulama kılavuzunda yöneticilikleri boş bulunan ve eğitim kurumlarına atamaya ilişkin takvim belirlenmiş, söz konusu takvime göre ülke genelinde 2005 yılında yapılan müdür yardımcılığı seçme sınavında söz konusu yargı kararlarına bağlı kalarak 2008 yılında yapılan son değerlendirmelerde başarılı olup bugüne kadar herhangi bir nedenle yöneticiliğe asaleten atanamayanlar ile 2009 yılında müdür yardımcılığı sınavında başarılı olanların başvuruları birlikte alınarak puan üstünlüğüne göre atamaları gerçekleştirilmiştir. Diğer taraftan, 2006 yılında yapılan müdür yardımcılığı seçme sınavının geçerlilik süresi bittiğinden bu sınava dayalı müdür atamaları gerçekleştirilememektedir.

Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün (6/1413) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Bir öğrenci velisince yeni öğretim programlarından dolayı öğrencisinin başarısız olduğu iddiasıyla ilköğretim hayat bilgisi, matematik, sosyal bilgiler, Türkçe ve fen-teknoloji dersleri hakkında açılan dava kapsamında söz konusu öğrencinin not ortalamasının 4.66 olduğu, dolayısıyla programlarla ilgili iddia edilen hususun teyit edilmediği de mahkeme kararından anlaşılmaktadır.

2009-2010 eğitim öğretim yılı için dağıtılan ders kitaplarında hazırlanan bu yeni programla uyumlu programlardır.

Konuya ilişkin durum belirtilenlerden ibaret olup, bunun dışındaki değerlendirmelerin gerçekle ilgisi bulunmamaktadır.

Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ın (6/1426) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Bu ilimizde yürütülen soruya konu projeler kapsamında 21 okul, 4 ilköğretim okuluna ek derslik yapımı yer almakta olup, 2009 yılı programlarında bunların ikisi hariç tamam-lanma tarihleri 2009 ve 2010’dur.

Aslanapa İlköğretim Okulu 12 derslik olarak 2009 yılı İl İlköğretim Yapım Programı’na alınmış olup 2011 yılında tamamlanmasını müteakip ilköğretim ve ortaöğretim ayrılarak kendi binalarında eğitim ve öğretime devam edeceklerdir.

Diğer taraftan, her yıl, Kütahya ili de dâhil olmak üzere bütün illerimizin yatırım ihtiyaçları ihtiyaç ödeneklerine göre değerlendirilecektir.

2010 yılı devlet yatırım programında Çavdarhisar ilçesinde konuya soru bir yatırım programımız da yer almamaktadır.

Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ın (6/1469) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Konuya ilişkin Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığınca verilen bilgiye göre, sanayi işletmelerimizde ortak araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan üniversitelerimiz elemanlarının döner sermaye gelirleriyle ilgili düzenlemeler Maliye Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. Üniversite ve sanayi iş birliğinin geliştirilmesi için, yaşanan sorunların giderilmesi için Bakanlar Kurulu ekinde KOBİ’lere sağlanan ARGE destekleri etkinleştiriliyor ve yaygınlaştırılmaktadır.

Yine Sayın Alim Işık’ın (6/1473) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Resmî eğitim kurumlarımızda bilişim teknolojileri alanında, 10.309 kadrolu, 1.350 sözleşmeli olmak üzere 11.659 bilişim teknolojileri öğretmeni görev yapmaktadır. Bilişim teknolojileri öğretmenleri, görev yaptıkları okulların özelliği, alanları itibarıyla genel bilgi ve meslek dersleri öğretmeni, atölye ve laboratuvar öğretmeni olarak görev yapmaktadırlar ve bilişim teknolojileri formatör öğretmenleri illerde altışar aylık görevlendirmelerle çalışmaktadırlar, kurs ve seminerler düzenlemekle de yükümlüdürler. Okulların gerekli tedbirleri almak kaydıyla bu öğretmenlerin yarıyıl ve yaz tatillerinden yararlandırılmalarında herhangi bir sakınca görülmemektedir. Bunların laboratuvar memuru olarak görevlendirilmesi gibi bir durum da söz konusu değildir.

Sayın Hasip Kaplan’ın (6/1494) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Şırnak Anadolu Öğretmen Lisesi binası, üniversitenin yeni açılmış olması ve acil ihtiyacı bulunması nedeniyle geçici olarak tahsis edilmiştir ve merkez imam- hatip lisesi, mahallî imkânlarla on altı derslikli bir hizmet binası yapılarak geçici olarak kabulü yapılmıştır. Ticaret meslek lisesi için Valilikten Bakanlığımıza intikal eden bir yatırım programı yer almamaktadır, böyle bir talep yoktur. Valilikten alınan bir başka bilgiye göre Bahçelievler ve Yeni Mahalle’de yapımına başlanan birer ilköğretim okulunun inşaatları da bitirilmiş olup geçici kabul aşamasındadır. Ayrıca Gündoğdu Mahallesi’nde mevcut on iki derslikli prefabrik okul yıkılarak yerine yirmi dört derslikli ilköğretim okulu yapılması kararlaştırılmış, ihale sürecindedir. Yeniaslanbaşar köyünde ise bir adet sekiz derslikli okul mevcut iken ikinci bir sekiz derslikli ilköğretim okul inşaatı bitirilmiş, geçici kabul aşamasındadır.

Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’ın (6/1495) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Bakanlığımıza bağlı resmî eğitim kurumlarının ihtiyacı kadrolu, sözleşmeli, ücretli ve vekil öğretmenler kanalıyla giderilmektedir. Zorunlu hizmet bölgesi kapsamında bulunan Şırnak ilinin öğretmen ihtiyacı da her yıl Bakanlığımızca gerçekleştirilen ilk defa öğretmen alımları, isteğe bağlı ve zorunlu nakil dönemlerinde ve yer değiştirmelerle karşılanmaya çalışılmaktadır.

Bakanlığımızca 2010 yılı ilköğretim yapım programında yer alan Şırnak Valiliğine toplam 6 milyon 538 bin TL ödenek tahsis edilmiş olup bütün eğitim giderleri İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nun 76’ncı maddesi gereği oluşturulan bütçeden karşılanmak üzere planlanmakta ve uygulanmaktadır. Şırnak Valiliğinden alınan bilgiye göre beş ayrı yerleşim yerine ikişer daireli lojman inşaatı da yapılmış ve TOKİ tarafından ilin merkez ilçe bünyesinde yapımına başlanan konutlardan 100’ünün öğretmenlerin hizmetlerinde kullanılmak üzere tahsisi talebinde bulunuldu.

Kumçatı beldesinde İstanbul Sanayi ve Ticaret Odası tarafından sekiz daireli öğretmen lojmanın yapımının da proje aşamasında olduğunu ifade etmek isterim.

Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’ın (6/1496) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Bakanlığımıza bağlı öğretmen ihtiyacı, az önce de söylediğim gibi, İLSİS norm kadro modülündeki bilgiler de dikkate alınarak dengeli bir şekilde giderilmeye çalışılmaktadır.

Yine, Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’ın (6/1497) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Fındık beldesi, genel lise açılması şartlarını taşımamaktadır. Beldede ilköğretim okulu son sınıfların öğrenci sayısı 17’dir. Öğrencilerin istemesi hâlinde pansiyonlu liselere yerleştirilecektir.

Yine, Güçlükonak ilçe merkezinde biri 10, diğeri 8 derslikli olmak üzere toplam öğrenci sayısı 480 olan iki ilköğretim okulu bulunduğu ve ilköğretim okuluna bu bölgelerde de ihtiyaç olmadığı belirtilmiştir.

Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’ın (6/1498) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Şırnak ili Beytüşşebap ilçesinin okul ve derslik ihtiyacını karşılamak üzere devlet yatırım programı kapsamında yaptırılan lise tamamlanmış, eğitim ve öğretime açılmıştır. İlçede derslik ihtiyacı bulunmamaktadır. Ancak, Başaran köyü de lise açılması kapsamında uygun şartları taşımıyor ama yirmi dört derslikli bir ilköğretim okulu tamamlanmıştır.

Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’ın (6/1500) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Bu ilçede de yirmi dört derslikli eğitim öğretim binası ve atölyeden oluşan Endüstri Meslek Lisesinin inşaatı devam etmektedir.

İdil Anadolu Lisesi 2006-2007 yılında hizmete açılmış olup şu anda bir bina ihtiyacı bulunmamaktadır. Çok Programlı Lise, Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğüne göre faaliyette bulunmakta olup erken çocukluk eğitim dalıyla ilgili genel lise programı bulunmaktadır zaten.

Sayın Hasip Kaplan’ın (6/1501) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Bakanlığımızca liselerin onarımında kullanılmak üzere Şırnak Valiliğine ödenek gönderilmiş olup, Bakanlığımıza intikal eden herhangi bir yeni lise yapılması teklifi de bulunmamaktadır.

Valilikten alınan bilgiden, yine ilçe merkezindeki dört ilköğretim okulu ve lisede eğitim ve öğretimin sürdürüldüğü, eğitime engel bir durumun bulunmadığı, ilçenin coğrafi durumu nedeniyle de arsa problemi bulunduğu ve arsa sorununun çözümü durumunda da ilköğretim okulunun yapılacağı anlaşılmaktadır.

Bitlis Milletvekili Sayın Mehmet Nezir Karabaş’ın (6/1503) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Bitlis Valiliğinden alınan bilgiye göre 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nda, düzenlenen etkinliklere siyasi parti temsilcilerinin katılamayacağı hususunda bir düzenleme bulunmadığını ancak söz konusu kişinin Eğitim-Sen Şube Başkanlığının yanı sıra fiilen öğretmenlik de yaptığı ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olduğu, dolayısıyla hakkında gerçekleştirilen soruşturmanın 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na uygun olduğu ve eyleminin sübuta erdiği anlaşılmaktadır.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun (6/1550) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: 222 sayılı İlköğretim Kanunu gereği ilköğretim yatırımları valiliklerin sorumlulukları ve yetkisinde planlanmakta ve gerçekleştirilmektedir. Tokat Valiliğinden alınan bilgiye göre ilde doksan taşıma merkezi bulunduğu, okullarda öğle yemeği için oluşturulan uygun ortamlarda yemek verildiği, bütçe imkânları doğrultusunda öncelikle derslik alanların iyileştirilmesi ve daha sonra sosyal alanların iyileştirilmesi yönünde çalışmaların sürdüğü bildirilmektedir.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun (6/1551) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Yine ilköğretim yatırımları valiliklerin yetki ve sorumluluklarında planlanıyor ve gerçekleştiriliyor. Bu kapsamda sosyal tesis yapımından ziyade -soru biraz birbirinin benzeri- bütçemizi derslik yapımına ayırdık. Bunların tamamlanması durumunda elbette sosyal tesisler için de bu harcamalar yapılacaktır.

Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan’ın (6/1638) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Bakanlığımız personelinin çalışma şartları, emek-ücret ilişkisi, ek ders ve özlük haklarında personelin kıdem ve öğrenim niteliğinin yanı sıra görevin önemi, görevi çerçeveleyen şartlardaki zorluk, personelin sorumluluk durumu ve başarı derecesi ölçüt alınarak iyileştirmeye yönelik çalışmalar sürdürülmektedir.

Ayrıca, öğretmenlerin çalışma ve özlük haklarının düzenlenmesine yönelik hâlihazırda yürütülen bir çalışma bulunmamaktadır.

Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ın (6/1650) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: 2009 yılında yapılması düşünülen 10 bin atamaya ilişkin bir soruydu. Bu atama gerçekleştirildi. 10 Aralık 2009 tarihinde gerçekleşen bu atamaya sözleşmeli kadrolardan 6.122 pozisyona denk, 165 kadroya ise kadrolu öğretmen ataması ile ilgili başvuruya ilişkin kılavuz Personel Genel Müdürlüğümüz tarafından web sitesinde yayınlanmış, başvurular yapılmıştır.

Bir diğer soru: 89 farklı alandan sözleşmeli öğretmenliğe başvurabilecek potansiyel aday sayısı 247.988, kadrolu öğretmenliğe başvurabilecek aday sayısı ise potansiyel olarak 299.259’dur.

Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ın (6/1654) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Yükseköğretim  Kurulu Başkanlığından alınan bilgiye göre, uzaktan eğitim sisteminde eğitim öğretim veren açık öğretim iktisat ve işletme fakültelerinde eğitim öğretim süresine yönelik herhangi bir kısıtlama olmadığından, ayrıca hiçbir süreye bağlı olmaksızın öğrenimlerine devam ettiklerinden, 44’üncü maddede bu durum “Açık öğretim öğrencileri, öğrencilik haklarından yararlanmamak kaydı ile bu sürelerle kısıtlı değildirler.” hükmüyle mevcuttur. Bu nedenle, açık öğretim sistemine göre öğrenim yapan fakültelerde herhangi bir şekilde birer kez ara, yıl sonu ve bütünleme sınavı yapılacağı belirtilmiş olup, ek sınav ve tek ders sınavı öngörülmemektedir.

Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ın (6/1658) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Sözleşmeli öğretmenlerde devlet memurlarında aranacak şartlar bakımından öğretmen olarak atanacaklarda aranacak özel şartlar arandığından bunların ödev, hak ve yükümlülükleri de kadrolu öğretmenlerle aynıdır. Öğretmenlerin atama, yer değiştirme işlemleri, hepinizin bildiği gibi, norm kadro kriterleri çerçevesinde yarıyıl ve yaz tatillerinde gerçekleştiriliyor. Eş ve sağlık durumu özrü nedeniyle görev yeri değişikliğine ilişkin istekler de, kadrolu öğretmenlerde olduğu gibi, sözleşmeli öğretmenler için de uygulanıyor ve yarıyıl ve yaz tatillerinde eş durumu özrü ile eşinin ve bakmakla yükümlü oldukları çocuklarının herhangi bir hastalığı nedeniyle sağlık kurulu raporu ibraz etmeleri durumunda da boş pozisyon olması hâlinde kadrolu öğretmenlerle aynı dönemde yer değişiklikleri gerçekleştirilmektedir. Söz konusu sözleşmeli öğretmenlerimizin kadroya geçirilmesine yönelik çalışmalar sürdürülmekte olup, çalışmalarımız sonuçlandığında Bakanlığımızın İnternet  sitesinde duyuracağız.

İstanbul Milletvekili Sayın Fatma Nur Serter’in (6/1660) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Yükseköğretim Kurulu Başkanlığından alınan bilgiye göre, yükseköğrenim kurumlarımızda seçmeli ve zorunlu olarak Türkçe dışında diller öğretilmekle birlikte bu dillerin hiçbirisi öğrencilerin ana dili olması nedeniyle okutulmamaktadır.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in (6/1703) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Konuya ilişkin Sandık tarafından yapılan açıklamaya göre, ihalenin açık ihale usulüyle yapıldığını, ihaleye on üç firmanın teklif sunduğunu, Kamu İhale Kurumunun en düşük maliyeti belirlediğini ve bu maliyetin altında teklif verenin Çözüm Mühendislik Mimarlık Taahhüt Şirketi olduğunu, aşırı düşük teklif değerin altında kalan üç firmadan açıklama yapmaları istendiğini, isteklilerin ihale komisyonuna gerekli açıklamaları yaptığını ve ihale süreci sonucunda düşük sınır değer tutarına ekonomik açıdan en avantajlı teklife verildiğini, kamu ihale mevzuatı gereğince teklifleri uygun bulunmayan isteklilerin önce idareye şikâyet başvurusunda bulunma hakları olduğu, idare tarafından bu şikâyetin reddedilmesi hâlinde Kamu İhale Kurumuna şikâyet başvurusunda bulunma hakları olduğu,  soru önergesinde belirtilen iş ortaklığının idareye şikâyet başvurusunda bulunduğu ve istekliye 11/1/2010 tarih, 490 sayılı yazıyla şikâyet başvurusunun reddedildiğinin bildirildiğini, ancak isteklinin Kamu İhale Kurumuna idare tarafından belirtilen eksiklikler nedeniyle süresi içerisinde itiraz başvurusunda bulunmadığı belirtilmektedir.

Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’ın (6/1748) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Söz konusu kütüphaneler Bakanlığımızın değil Kültür ve Turizm Bakanlığının uhdesinde bulunmaktadır. Niğde ilinde Bakanlığımız kayıtlarına göre bir dersliğe 30, 35 ve 40 öğrenci hedefine göre, ilköğretimde sadece 30 hedefine göre 8, ortaöğretimde ise 59, 41 ve 29 dersliğe ihtiyaç bulunmaktadır. Bu ilimizde Bakanlığımızın bütçesinden 2010 yılı için ortaöğretim okullarının onarımı için 658.285, devlet yatırım programında yer alan projeler için 1,5  milyon, ilköğretim ve okul öncesi okulların yapım ve onarımı için 1 milyon 743 bin olmak üzere toplam 3 milyon 901 bin 285 TL ödenek tahsis edilmesi planlanmıştır.

Yine Bakanlığımızca bütün illerimizdeki öğretmen ihtiyacı Maliye Bakanlığınca Bakanlığımıza verilen kadro kullanımı izni sınırlılığında kadrolu ya da sözleşmeli pozisyon çerçevesinde il millî eğitim müdürlüklerimizce, İLSİS kontenjan modülüne yansıtılan alanlar ve eğitim kurumu bilgileri doğrultusunda kadrolu ve  sözleşmeli öğretmenler ataması, görevlendirmesi yapılarak karşılanmaya çalışılmaktadır. Bu şekilde karşılanamayan eğitim kurumlarımızın öğretmen ihtiyacı ise vekil ve ücretli öğretmen görevlendirmeleriyle karşılanmaktadır.

Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis’in (6/1755) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Konuya ilişkin Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca verilen bilgiye göre, Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün ilgili yazıları üzerine, olaya karıştıkları tespit edilen 2 öğrenci hakkında idari yönden işlem yapılmak üzere idari birimlere rektörlük tarafından bildirim yapılmıştır. İlgili idari birimler tarafından da Yükseköğretim Kanunu, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği ve mevzuat hükümlerine uygun olarak disiplin soruşturması başlatılmıştır.

 2547 sayılı Kanun ve yönetmelik maddelerine göre yükseköğretim öğrencilerinin kanun, tüzük ve yönergelerin öğrencilere yüklediği görevleri yerine getirmeleri, öğrencilik onur ve erdemlerine aykırı davranışta bulunmaları hâlinde ise bu fiil ve davranışlarının yükseköğrenim kurumu dışında gerçekleşmesi disiplin cezası verilmesine bir engel oluşturmamaktadır ancak, ayrıca, Danıştayın 8. Dairesinin 24/12/98 gün ve 98/4045 esas sayılı ve 98/4564 karar sayılı kararı da yine aynı zamanda İdari Dava Dairelerinin 20/3/92 gün ve 1992/68 esas sayılı kararı da bu hususa dayanak teşkil etmektedir.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun (6/1806) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Tokat Valiliğinden alınan konuya ilişkin bilgiden, ilçe merkezleri bazında ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısının Erbaa’da 28, Niksar’da 24, Turhal’da 26 ve Zile’de 22, ortaöğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısının Erbaa ve Niksar’da 28, Turhal’da 29 ve Zile’de 34 olduğu anlaşılmaktadır. Bu oranlar Türkiye ortalamasının altında olup bütün illerimizde olduğu gibi Tokat ilinde de her yıl, 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu gereğince mahallinde valiliklerce planlanan ve uygulanan ilköğretim kurumları yapım programlarında yer alan yatırımlar ve Bakanlığımızca merkezden planlanan yatırımlarla mevcut durumun daha da iyileştirilmesine çalışılmaktadır.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun (6/1807) esas numaralı soru önergesini cevaplandırıyorum: Çocuk ve gençlerimizin risklerden korunmasını sağlamak ve onları psikososyal anlamda daha sağlıklı ortamlarda yetiştirmek amacıyla Bakanlığımızın 2006 yılı Ağustos ayında yürürlüğe koyduğu Eğitim Ortamlarında Şiddetin Önlenmesi ve Azaltılması Strateji ve Eylem Planı 2006-2011 çalışmaları sürdürülmektedir. Bu kapsamda sigara, alkol ve diğer madde kullanımını önlemeye yönelik olarak 2008-2009 eğitim öğretim yılında seksen bir il bazında eğitim ve öğretim faaliyetleri uygulanmıştır. Sigara, alkol ve diğer madde kullanımını önlemeye yönelik olarak gerçekleşen eğitim, seminer ve konferanslar sonucunda toplam 1 milyon 806 bin 950 öğrenci, 474.838 veli ve 129.284 öğretmen bilgilendirilmiştir. “Gelişimsel rehberlik” anlayışıyla hazırlanan İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Sınıf Rehberlik Programı, 2006-2007 eğitim öğretim yılında uygulanmaya konulmuş olup, Program’ın genel amacı öğrencilerin sağlıklı psikososyal gelişimlerini desteklemektir.

Ayrıca, Bakanlığımız, Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde Avrupa Birliğinin mali katkısı ve UNICEF’in teknik desteğinde başlayan Önce Çocuklar, Çocuk Koruma Mekanizmalarının İl Düzeyinde Modüllenmesi Projesi kapsamında Bakanlığımız tarafından geliştirilen 7-19 Yaş Aile Eğitimi Programı ve Yaşam Becerileri Eğitimi Programı çerçevesinde madde bağımlılığı ve kullanımıyla ilgili devam eden eğitim ve önleme çalışmaları da bu kapsamda kullanılmaktadır.

Diğer taraftan, Bakanlığımız, çocuk ve gençlerimizi risklerden koruma amaçlı önleme faaliyetleri yürütmekte olup okullarda madde kullanımı ve bağımlılığıyla ilgili istatistiki bilgiler tutulmamaktadır.

Saygıyla sunulur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

2 -soru soran- arkadaşımız var, zamanımız da var, onun için üçer dakika veriyorum.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, geçtiğimiz hafta Fethiye’de annesi dershane parasını ödeyemedi diye hapse giren ve bunalıma girip intihar eden Soner gencin acısı, Soner gencin kaybı Türk eğitim sistemi için bir ayıp olsa gerek diye düşünüyorum. Bugün ekonomik kriz içerisinde sadece esnafta, sanayicide ve diğer sosyal kesimlerde değil, maalesef dershanelere de borcunu ödeyemeyip sıkıntıya düşen birçok velimiz bulunmaktadır. Dolayısıyla bu konunun dikkatli bir biçimde ele alınması gerektiği de apaçık bir gerçek olarak ortada durmaktadır.

Diğer taraftan, Ankara’ya 300 kilometre olan Niğde’de, bir bağırma mesafesinde olan Niğde’de hâlâ öğretmen açıklarımız devam etmektedir. Niğde şehir merkezinde şu anda sekiz okulda ikili sistem eğitim yapılmaktadır ve şiddetle okula ve dersliğe ihtiyaç vardır. Ayrıca bugün aldığımız bilgiler de, vilayetten ve Millî Eğitimden, diğer ilçelerimizde de, Bor’da, Altunhisar’da, Çiftlik’te, Ulukışla’da, Çamardı ve diğer ilçelerimizde derslik ihtiyaçlarının olduğu apaçık bir gerçektir. Özellikle şehir merkezinde sıkışık durumdan dolayı Anadolu lisesi, fen lisesi ve diğer öğretmen lisesini çıkardığımız zaman, liselerden üniversiteye geçme oranı, üniversite kazanma oranının da son yıllarda ciddi bir biçimde düştüğünü ve eğitim sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini de ifade etmek istiyorum çünkü yıllardan beri yükseköğrenime büyük oranda öğrenci kazandıran, aydınlar kenti olarak anılan Niğde’nin son zamanlarda -bu saymış olduğum liseleri kenara koyarsak- maalesef liselerinden üniversiteye giden öğrenci sayısı hızlı bir biçimde düşmektedir. Bunlara nasıl bir tedbir almayı düşünüyorsunuz? Ve Niğde’deki eğitim yatırımına bu yıl ayırdığınız paranın yeterli olup olmadığını da bir kez daha gözden geçirmenizi istirham ediyor ve saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Karabaş…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Teşekkür ederim Başkan.

Şimdi, öncelikle benim soruma tam cevap verilmedi. Eğitim-Sen Bitlis Şube Başkanı hakkında,

1) Eğitim-Sen’in etkinliğine DTP yöneticilerinin katılması,

2) Eğitim-Sen Şube Başkanının, Belediye Başkanının icraatlarını eleştirmesi,

3) Eğitim-Sen Şube Başkanının AK PARTİ’ye “AKP” diye hitap etmesinden kaynaklı soruştur-ma açılmıştı.

Şimdi, Valinin verdiği cevapta şöyle diyor; diyor ki: “Sendikanın etkinliğine siyasi partiler katılabilir. Zaten Eğitim-Sen Şube Başkanı olarak soruşturma açılmamış, 657 sayılı devlet memuru olduğu için soruşturma açılmış.” diyor. Peki, şimdi, kamu emekçilerinin, memurların sendikaları var. İşte, KESK, Memur-Sen, Kamu-Sen ve bunların da hepsinin genel merkez yöneticileri, şube başkanları, şube yöneticileri memurlardan oluşur. O zaman, soruşturma açılmaması için, sendikaların, şube başkanlarını ve yöneticilerini memur olmayanlardan, kendilerinden olmayanlardan alması gerekiyor. Bu nedenle, hem Valinin verdiği cevap aslında şeye denk gelmiyor. Eğer sendikalar etkinliklerine siyasi partileri davet edebiliyorsa, siyasi partilerin sendikaların etkinliklerine katılmasında yasal bir sakınca ve engel yoksa, bu konuda Valiliğin açtığı soruşturma da haksızdır ve yine, en ilginç olanı, işte, AK PARTİ’ye “AKP” dediği için…

Ben Sayın Bakanlığa soruyu sorduğum zaman, soruşturma gerekçesini de iliştirmiştim. Bunların hepsi vardı, bunlar birlikte verilmedi.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Üçer, siz girdiniz ama sorunuz olmadığı için siz soru soramıyorsunuz İç Tüzük’e göre.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Soru sormuyorum da, yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – İşte o olmuyor.

Şimdi, soru-cevap işleminde soru soran arkadaşlar yeniden soru sorabiliyorlar. Ha iş bittikten sonra 60’ıncı maddeye göre olabilir.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben işlem bitti diye…

BAŞKAN – Hayır, soru-cevap meselesinde olamıyor. Yani İç Tüzük olarak söylüyorum.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, şimdi, ben zaten soru-cevap esnasında söz talebinde bulunmadım. Arkadaşlarımın söz talebinden sonra, soru-cevap işlemi bittikten sonra…

BAŞKAN – Daha bitmedi, bitsin o zaman vereceğim.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – …yerimden eğitim sorunlarıyla ilgili kısa bir söz hakkı talep ediyorum.

BAŞKAN – O zaman vereceğim. Şimdi, Sayın Bakan yani onu izah etmek için…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Tamam, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sayın İnan’ın sorusu… Bu geçtiğimiz günlerde Muğla’nın Fethiye ilçesinde dershane borcunu ödeyemediği için annesinin cezaevine girdiğini ve intihar eden bir gencimizin dramını hep birlikte okuduk. Gerçekten her şeyden önce eğitim ve öğretim çerçevesi içerisinde bir konuyla ilişkili bir intiharın olması, bir aile dramının yaşanmış olması hepimiz adına, hepimiz için de son derece üzüntü vericidir. Elbette ki ben Millî Eğitim Bakanı olarak bu olaydan çok daha büyük bir üzüntü duydum ve meseleye… Fethiye İlçe Millî Eğitim Müdürlüğümüz devreye girdi ve borcu ödedi ama şu olması gerekirdi: Keşke böyle bir olaydan biz çok daha önce haberdar olsaydık. Bugüne kadar bizlere yansıyan, mümkün olduğu kadar, hepiniz, eğitim ve öğretim adına, Millî Eğitim Bakanlığı olarak çocuklarımızın zaruri ihtiyaçları, ders kitapları, giyim kuşamları, öğle yemekleri, taşıma ücretleri gibi eğitim ve öğretim adına, gençlerimizi en iyi şekilde yetiştirmeye, korumaya ve kollamaya çalışıyoruz. Tabii ki dershaneler de bizim eğitim sistemimizin bu anlamda bir parçası. Yaptıkları iş her ne kadar ticari bir yönü olsa dahi her şeyden önce bir eğitim öğretim faaliyeti olduğunun farkına varılması, özellikle alacakların tahsilinde bu kadar belki de hoyrat bir yöntemin kullanılmaması gerekir. Bu vesileyle bunu belirtmek isterim ve ölen gencimize Allah’tan rahmet, ailesine de sabır temenni ediyorum.

Niğde’de derslik ihtiyacına ilişkin bir soru ilave etti Sayın İnan ve son yıllarda üniversiteye giren öğrenci sayısında bir düşüş olduğu...

Niğde’de derslik ihtiyacının giderilmesi bütün illerimizde olduğu gibi ihtiyaçlar doğrultusunda illerden aldığımız bilgiler, o ilin gelişimine uygun ve Maliye Bakanlığı tarafından tarafımıza tahsis edilen ödenekler çerçevesinde eşit, objektif, adil bir şekilde dağıtılıyor. Dolayısıyla Niğde iline özel bir muamele yapılmadığı gibi olumsuz özel bir muamele de yapılmıyor. Niğde de -benim bilgim dâhilinde olan çerçevede- derslik ihtiyacı bakımından sorunlu illerimiz sıralamasında yer almıyor.

Üniversiteye girme konusundaki il sıralamaları konusu çok mevzu ediliyor. Özellikle iller bu konuda, üniversiteye öğrenci yerleştirme konusunda “Son sıradayız.” veya “Gerilerdeyiz.” diye şikâyetçi oluyorlar ama üniversiteye giriş sınavı merkezî bir sınav, hepinizin de bildiği gibi bir sıralama sınavı her şeyden önce. Türkiye bir sıralamaya tabi tutulduğunda da 1’inci il ile 81’inci il arasında biz Bakanlık olarak ne kadarlık bir puan farkı var, öğrencilerin ortaöğretimdeki öğrenme becerileri ve başarıları arasındaki bir vasatın arasında bir uçurum var mı, doğrusu biz buna bakıyoruz. Bu anlamda çok büyük bir puan farkı yok 1’inci il ile sonuncu il arasında ama üniversiteye yerleşme konusunda... Her şeyden önce üniversiteye yerleşme bir başarı ölçme değerlendirme değil, bir sıralama sınavı. Dolayısıyla kontenjanların sınırlı olduğu ve yükseköğrenim görme talebinde bulunan genç sayısının yüksek olduğu sürece böylesi bir merkezî sıralama sınavına ihtiyaç olduğu ortada.

Sayın Nezir Karabaş’ın sorusunu ben tam anlamıyla açıklıkla cevapladığımı düşünüyorum. Bir kez daha... Her şeyden önce AK PARTİ’ye “AKP” dediği için bir soruşturma geçirmemiştir kendisi. Bir siyasi faaliyetlerle ilgili, Eğitim-Sen’in etkinliğine katıldığı için de, Eğitim-Sen’in sendikal faaliyeti çerçevesinde olduğu için de değildir bu. Tekrar hakkında gerçekleştirilen soruşturma 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 7’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan –açmak için söylüyorum- “Devlet memurları siyasi bir partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiç bir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar.” hükmüne aykırı hareket ettiği ve buna sübut bulduğu…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – İktidarları eleştiremezler mi Sayın Bakanım?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Dolayısıyla, tabii ki detayları var. Sadece AK PARTİ’ye “AKP” dediği için değil, bir memurun herhangi bir şekilde kullanmasının mümkün olmadığı ifadeler var. Soruşturma bu çerçevede tamamlanmış ve sonuçlandırılmıştır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 128, 136, 144, 174, 176, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 230, 231, 297, 307, 309, 312, 314, 349, 383, 389, 431 ve 432’nci sıralarındaki sorular cevaplandırılmıştır.

Sayın Üçer, iki dakikalık süre veriyorum.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, sözlü sorular cevaplandırılırken zaman aşımına uğrayan konularla ilgili yapay cevaplar verildiğine, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından atamaları yapılan Aslan Sinir’le ilgili yolsuzluk iddiasına ve Kızıltepe’deki üniversite sınav uygulamasının düzeltilmesine gidilip gidilmeyeceğine ilişkin açıklaması

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Birkaç yıldır soru önergeleri verdiğimiz hâlde sözlü soru önergelerinin hikâyesini biliyoruz zaten. Zaman aşımına uğrayan konularla ilgili yapay cevaplar verilmekte.

Bir yolsuzluk olayını dile getirmiştik bizzat öğretmen, müdür yardımcısı tarafından… İktidar tarafından korunan, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından atamaları yapılan Aslan Sinir’le ilgili yolsuzluk iddiasında bulunmuştuk. Her nedense ceza verilmiş olmasına rağmen habire terfi eden bir öğretmen bu. En son, tekrar, başka birinin yerine, hak etmediği bir yere ataması yapılmış. Yani Müdür Yardımcılığına atanmış biri, Orhan Okay Lisesine ataması yapılan Sinan İmamoğlu belli bir gerekçe olmadan Proje Müdürlüğüne alınıyor, onun yerine Aslan Sinir atanıyor.

Aslan Sinir kimdir? Hangi yetkiyle bütün bakanları bile farklı bilgiler vermeye sevk edebiliyor? Gülen cemaatinin yakını olan KÖY-DER’in ve VÖDER’in başkanlığını yapmış olması onun siyasi etkisinin ana sebebi midir? Biz öyle düşünmekteyiz. Fakat bunun resmî bir açıklamasının yapılması gerektiğine inanıyoruz. Öğrenciler için ayrılmış iaşeyi kendi zimmetine geçiren ve bu sebepten dolayı okul idaresi tarafından disiplin cezası verilen bir kişi neden bu kadar çok korunmakta, kollanmakta ve atamasına yardımcı olunmaktadır?

Ayrıca Kızıltepe’yle ilgili, Kızıltepe’deki üniversite sınav uygulamasının düzeltilmesine gidilecek midir?

Başka bir sorun da Aslan Sinir hakkında soruşturma talebinde bulunan öğretmenler hangi gerekçelerle cezalandırılmışlardır? Bunlara neden disiplin cezası verilmiştir? Birini şikâyet etmek suç mudur? Gülen cemaatinin kontrolünde olan Van Öğretmen Derneğinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Alınan karar gereğince, diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Ankara Milletvekili Sayın Haluk İpek’in; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu ve 18 milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Sayın Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi ve 10 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan Kışanak ve 19 milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’ın, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in, Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi ve 5 milletvekilinin benzer mahiyetteki kanun teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Ankara Milletvekili Haluk İpek’in, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 18 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 10 Milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 19 Milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/636, 2/123, 2/200, 2/288, 2/304, 2/342, 2/364, 2/474, 2/596) (S. Sayısı: 490) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış ve maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 17’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen bütün grupları okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Ataş.

Şahısları adına: Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasal düzenlemenin birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sekiz yıla yakın bir süreden bu yana Türkiye’yi yönetmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, seçimlerin dürüst ve güvenilir olmasını sağlamak amacıyla bu yasal düzenlemenin getirildiğini ifade ve iddia etmektedir.

Öncelikle ve önemle ifade ediyoruz: Getirilen bu teklif, esas itibarıyla Hükûmetin bilgi, talimat ve yönlendirmesiyle hazırlanmış olması sebebiyle, özü itibarıyla tasarı niteliğindedir. Hükûmet, ilgili kurumların görüşlerini almak istememiştir, bu kurumların muhtemel aykırı görüşlerinin resmî kayıtlara intikal etmesini istememiştir.

Seçim sathı mailine girildiği bir dönemde böylesine önem arz eden bir teklifin komisyona intikali ve görüşülmesinde de -en hafif deyimiyle ifade ediyorum- tuhaflıklar yaşanmıştır.

298 sayılı Yasa’yla ilgili olarak sekiz adet kanun teklifinin varlığı, mevcut olduğu Komisyon Başkanı tarafından bilinmekte olmasına rağmen bu teklif sahiplerine duyuru yapılmadan emrivaki ve oldubittiyle komisyon çalışmaları sürdürülmüştür. Bu konudaki değerlendirmelerimizi ve uyarılarımızı komisyon aşamasında ayrıntılı olarak yaptık. Bu tablonun alt komisyon çalışmaları esnasında da yaşanmış olması, devam etmiş olması bu tasarıya yönelik kuşkularımızı daha da artırmıştır.

Değerli milletvekilleri, teklif artı tasarı niteliğinde olan bu düzenlemede bir taraftan mülki idarenin etkinliği artırılmakta, diğer taraftan ise bu anlayışla bağlantılı olarak kolluk gücünün, polisin oy kullanma sürecine müdahalesini sağlayacak, bu ortamı yaratacak bir altyapı hazırlanmaktadır. Özellikle 2007 seçimlerinde bu yönde çalışmaların, bu yönde müdahalelerin yapıldığına dair ciddi endişelerimiz var, bilgilerimiz var. Seçimlerde kolluk gücünün ve polisin her türlü usulsüzlüğü yaptığına dair ciddi bulgular söz konusu oldu, 2007 seçimlerinde bunları yaşadık. Bunları ifade ederken elbette belli bir sayıdaki grubu kastediyorum, güvenlik güçleri bünyesindeki belli bir grubu kastediyorum. Burada görev ve sorumluluk anlayışı içinde üstün bir görev ve sorumluluk anlayışıyla görevini yapan emniyet camiasını, tüzel kimliğini ayırarak bu değerlendirmeyi yapıyorum.

Bu süreçte şunları biliyoruz: Bazı haber ajansları mensuplarının tüm Türkiye’de tüm sandıklarda görev üstlendiklerini, âdeta ikinci bir görev üstlendiklerini, parti memuru anlayışı içinde görev yapan emniyet mensuplarıyla, belli bir bölüm emniyet mensuplarıyla iş birliği içinde oldukları bilinmektedir. Polisin ve valilerin bir bölümünün parti memuru, parti komiseri disipliniyle görev yaptığı bir ortamda seçim güvenliği denetiminde zorlukların yaşanacağı bir gerçektir.

Yine, bu süreçlerde sandık sonuçlarına ilişkin tutanakların ilçe seçim kurullarına nakli esnasında ekip arabalarında sahte imzalarla ve hazır oy torbalarıyla değiştirmelerin yapıldığı, itirazlarda gerçeğin ortaya çıkmaması için gerçek oy torbalarının belirlenmiş ve kontrol altındaki bazı yerlere atıldığı, gizlendiği ya da yok edildiği, ilçe ve il seçim sonuçlarının Yüksek Seçim Kuruluna elektronik olarak aktarılması esnasında da dijital oynamaların yapıldığına dair ciddi kuşkular hâlen varlığını korumaktadır.

Bu kuşkular, geldiğimiz dönemde, geldiğimiz süreçte daha da artmıştır. Siyasi iktidarın seçimi kaybedeceği endişesi ve paniğiyle kamu gücünü kötüye kullanmak suretiyle sandığa her türlü müdahaleyi göze alacağından endişe ediyoruz. Böyle bir tablonun yaratabileceği vahim sonuçları ise ayrıca ifade etmeyi gerek görmüyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kuşkular kamuoyu vicdanını tatmin edecek bir şekilde mutlaka giderilmelidir. Bu tasarı bu kuşkuların giderilmesi için bir fırsat ve imkândı ancak bu kuşkular giderilememiştir, giderilememiş durumdadır. Gelinen aşamada emin bir şekilde ifade ediyoruz ki muhalefet partilerinin bu süreçte yapmaları gereken şudur: Âdeta gölge il ve ilçe seçim kurulları oluştururcasına belli bir disiplin içerisinde sandıkları takip etmeleri zorunluluğu vardır. İlçe seçim kurulunda manuel sonuçların tutanağa bağlanması mutlaka takip edilmelidir. Ancak bu takdirde yapılan usulsüzlüklerin seçim anında eş zamanlı olarak tespiti mümkün olabilecektir. Siyasi partilerin kendi örgüt ve temsilcilerini bu anlamda mutlaka eğitmeleri zorunluluğu vardır.

Bu tespitlerimizi yaptıktan sonra bir diğer konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum değerli milletvekilleri. Geldiğimiz aşamada şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız: Türkiye, kurumlar arasında nüfus ve seçmen sayısı farklılığını hâlen yaşıyor. Bu noktada, Sayın Bakan ve ilgili bürokratlar yanlışımız varsa bizi lütfen uyarsınlar çünkü son derece vahim rakamlardan ve tablolardan söz edeceğim. Temenni ederim ki yanılmış olalım ama aradan geçen yedi yıla rağmen nüfus sayısında ve seçmen sayısında 4 milyon civarında bir boşluk varsa ve bu boşluk hâlen giderilemiyorsa, bu konuda tatminkâr bir açıklama yapılamıyorsa orada seçim güvenliğinden hiçbir şart altında söz etmek mümkün değildir.

Bakın, değerli milletvekilleri, TÜİK rakamlarına dayanarak söylüyorum ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü kayıtlarına dayanarak söylüyorum: Teknik bir devlet yapılanmasında, ciddi bir devlet yapılanmasında, takdir edersiniz ki bu iki kurumun gerek nüfus sayımı bilgilerinin gerekse seçmen sayımı bilgilerinin birbirlerini tamamlaması gerekir ama neyi görüyoruz? Bakın, tablo şu değerli arkadaşlarım, TÜİK rakamlarına göre söylüyorum, 29 Mart 2009 tarihi itibarıyla söylüyorum: Kayıtlı seçmen sayısı 48 milyon 49 bin 446 -bunların kayıtlara intikal etmesi gerekiyor- oy kullanan seçmen sayısı 40 milyon 932 bin 260. 31 Aralık 2009 itibarıyla, TÜİK kayıtlarına göre nüfus 72 milyon 561 bin 312 değerli milletvekilleri.

Peki, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü kayıtları nasıl bir tabloyu gösteriyor? Orada da bakıyoruz ki değerli arkadaşlarım, on sekiz yaş üstü seçmen sayısı 52 milyon 510 bin 835. Nüfus ne kadar? Nüfus, 76 milyon 175 bin 83 değerli milletvekilleri. Bunun açıklaması, bunun anlamı nedir? Bakıyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin iki kurumunun hesapladığı seçmen sayısı arasında 4 milyon 461 bin 389 kişilik bir fark vardır. Değerli arkadaşlarım, 50-100 bin kişilik bir farktan söz etmiyorum, aşağı yukarı 5 milyona yakın bir farktan söz ediyorum.

Peki, aradan geçen yedi yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına rağmen bu fark neden giderilemiyor, bu farkın giderilmesi noktasında bugüne kadar yapılan çalışmalardan neden sonuç alınamıyor; bunun açıklık kazanması gerekiyor değerli arkadaşlarım. Siz Hükûmet olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetim sorumluluğunu üstlenen idari birimler olarak, siyasi güç olarak, siyasi erk olarak böylesine fahiş bir aykırılığı bugüne kadar giderememiş iseniz orada ciddi bir soru işareti var demektir, orada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ATİLLA KART (Devamla) - …seçim güvenliğine yönelik olarak cevaplandırılması gereken ciddi sorular vardır. Burada seçim güvenliğini, seçimlerin dürüst bir şekilde yapılmasını sağlamaya yönelik olarak getirildiği ifade edilen, iddia edilen bu teklif artı tasarının görüşmelerinde, Hükûmetin en başta bu konuya açıklama getirmesi gerekiyor. Burada neyi görüyoruz? Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin, yönetilmesi aşamasında, ekonomide ve siyasetin finansmanında yaratılan kayıt dışı yapılanmanın seçmen sayısında ve nüfus sayısında da hâlen sürdürüldüğünü görüyoruz. Bu konuda, Hükûmet, hem kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi sorumluluğu adına hem de yasama denetiminin gereğinin yapılması adına gerekli açıklamaları yapmak zorundadır. İlerleyen aşamalarda bu konuları anlatmaya devam edeceğiz ve bu konuda bilgilendirilme talebimizi ısrarla dile getireceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa değişikliği üzerine Barış, Demokrasi, Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Barış Demokrasi Partisi diyemedim, Demokratik Barış Partisi dedim. Sebebi de bu Siyasi Partiler Yasası ve Anayasa sorunudur. Eğer 23’üncü Dönem AKP Hükûmeti değişimde, siyasal temsilde, adaleti sağlamada bütün düşüncelerin bu Meclise yansımasını isteseydi, her şeyden önce partilerin kapatılmasını engeller ve bunun devamında da yapılacak olan seçimde eşit, adil temsiliyetin önünü açardı. Bu, alfabenin a, b, c’sinin a’sı gibidir. Eğer siz demokrasiden bahsederseniz, demokrasiden dem vurduğunuzu varsayıyorsanız, bunun birinci şartı, demokrasinin birinci şartı temsilde adalettir. Eğer temsilde adaleti sağlamak size bu kadar aykırı geliyorsa lütfen, Adalet ve Kalkınma Partisinin o “adalet” bölümünü ortadan kaldırın. Adınıza yakışmıyor, adınız gibi temsil edilmiyorsunuz, adınızı taşımıyorsunuz, yani o kavramları, o değerleri taşımıyorsunuz. Biz isterdik ki ta 2008 yılında Siyasi Partiler Yasası’nda ve yine seçim yasalarında değişiklik yapılmasına dair verdiğimiz kanun değişikliği tekliflerini de sadece bu hazırlanan kitapçığa yapıştırıp işte “Şöyle bir hazırlık da yapılmıştı, onu da yapıştırdık...” Böyle bir zahmete girmeden gerçek anlamda bizim verdiğimiz kanun değişikliği tekliflerinin biraz üzerinde düşünerek, biraz gereklerini yaparak bu konuda adım atmalıydınız. O zaman sormazlar mı, “Siz neyi değiştirmeye çalışıyorsunuz?” Siyasi Partiler Yasası’nda barajı olduğu gibi tutuyorsunuz, baraj değişmiyor, cinsler arası eşitliği sağlayacak kota sistemi getirmiyorsunuz, cinsler arası bu ayrımcılığa devam ediyorsunuz. Yine ne yapıyorsunuz? Sadece sandığa giderken… Zaten bizler, bizim gibi partiler seçim sürecinde o güvenlik güçleriyle cebelleşmekten hâlimiz viran, perişan oluyor. Sanırım bu da yetmedi size, sandık alanında, işte 100 metre uzakta kalmayacak, durmayacak güvenlik görevlisi, 15 metre yakınında hatta sandık başkanının yanında giderek yer alacak. Bu kadar sivil demokrasiden bahsediyorken bu kadar güvenlik gücünü getirip sandığın içine koymanın bir izahı var mıdır Allah aşkına! Bunun demokrasiyle bağdaşır bir yanı var mıdır? Yani bu nedenle biz, usulen yapılmış ve daha da geriye götüren bu değişimin niçin ele alındığını ve niye bu değişikliğe ihtiyaç duyulduğunu merak ediyoruz ve sorgulamak durumunda kalıyoruz. Yani sizin değiştirmeniz gereken Siyasi Partiler Yasası’ndaki baraj olması gerekirken, bu erkek temsiliyetini sınırlandırıp kadın temsiliyetini artırmaya dönük eşitlikçi ve demokratik adım atmanızı bekliyorken, siz, tam tersine, bu temsiliyetin önünü engellemeye çalışmış oluyorsunuz bu adımlarınızla.

Dolayısıyla, eğer demokrasinin havarisi olarak kendinizi ifade ediyorsanız bunu mutlaka pratikleştirmek zorundasınız. Bunun pratik adımları da belirttiğimiz gibi, temsilde adalet, cinsler arası eşitliği sağlamak, farklı inançların, farklı kültürlerin, farklı siyasal düşüncelerin bu Meclis çatısı altında birlikte var olmasını sağlamaktan geçer. Ama ne hikmetse, her iktidar seçim barajını koruyor ve en son kendisi barajın altında kalıyor. Biliyorsunuz, DSP de çok direndi, Anavatan Partisi de çok direndi, 2002 seçimi öncesinde barajı tutmakta çok kararlı ve ısrarlıydılar. Yani, kendi imhasına, kendi intiharına dahi tercih edilen bu barajın adı nedir? Bu baraj kime konmuş bir barajdır? İşte, Kürtlerin, farklı kesimlerin, özgürce buraya gelip hakkaniyetçi bir ölçüde burada yeterli sayıda kendisini temsil etmesinden korkuluyor, bu sesten korkuluyor. Özgürlük sesinden, eşitlik sesinden, demokrasi sesinden korkulduğu için, barajla bu ses sınırlandırılmaya çalışılıyor. Bu, oy hırsızlığıdır aslında. Eğer siz usulsüz ve demokratik olmayan yöntemlerle hak etmediğiniz kadar oy alıyorsanız ya da vekil alıyorsanız, bu âdeta, açık açık hırsızlıktır, oy hırsızlığıdır, vekillik hırsızlığıdır, halkın iradesinin temsili değil, teslimiyeti çabasıdır. Yani, bu kadar teslim olmaya ve teslim almaya dönük bir işleyiş hiç kimseye hayır getirmemiştir, sizlere de hayır getirmeyecek. Bunun hayırsızlığını bu dönem belki kurtarmaya çalışacaksınız ama asla ebedî olmayacaktır. Bunu da bilmeniz lazım.

O yüzden, demokrasi, her zaman herkese lazım, AKP’ye de lazım, CHP’ye de lazım, MHP’ye de lazım ve bugün bu demokrasiyi getirmeyip de kendisi tarihin dışına, yaşamın dışına atılmış, sadece adı anılan bütün partilere gerekliydi, size de gerekli olacak, bundan sonra gelecek olanlara da gerekli olacak.

Dolayısıyla Siyasi Partiler Yasası’nı tartışırken aynı zamanda Anayasa değişikliğinden bahsediliyor ve Anayasa değişikliğinde kadınlara pozitif ayrımcılıktan bahsediliyor.

Anayasa’nın 10’uncu maddesi zaten eşitliklerden bahsediyor, 90’ıncı madde zaten uluslararası evrensel haklardan, hukuktan bahsediyor. Sorun bu değil ki. Sorun, yasalarda bunun müeyyidelerini getirmek, bunun yükümlülüğünü ilgili taraflara yüklemektir. Bu da nasıl olur? Eğer siz cinsiyetçi yaklaşımdan vazgeçtiğinizi varsayıyorsanız ya da pozitif ayrımcılığı uygulayacağınızı taahhüt ediyorsanız bunun somut göstergesi ancak kotayla olabilir. Çünkü dünya deneyimleri göstermiştir ki ancak kota uygulandığında kadınların temsiliyeti artabilmiştir. Yani 1990’larda dünya parlamentolarında kadınların temsil oranı yüzde 10 iken 2000’li yıllarda yüzde 17’lere yükselmiştir. Nasıl yükselmiştir? İşte, ilgili parlamentolar kota sistemini getirerek bunun önünü açmıştır, buna vesile olmuştur.

Dolayısıyla toplumsal cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmanın, cinsler arası eşitliği sağlamanın tek yolu, her şeyden önce, bu iktidarın erkek egemenliğinden, erkek zihniyetinden, erkek erkinden alınıp seyreltilmesi ve kadın temsiliyetinin katılmasıyla, katılımının önünün açılmasıyla mümkün olur. Bunun, işte, iktidar ilişkileri üzerinde ötekileştirilmiş, iktidar ilişkilerinin erkek lehine kullanılmasından kaynaklı, kadının üzerinde ekonomik, siyasal, özel, her türlü şiddetin uygulanmasının da sebebi olduğu belirtilmiştir. Uluslararası toplantılarda, kadın konferanslarında ve Birleşmiş Milletlerin toplantılarında da bu teyit edilmiştir yani kadına karşı ayrımcılık ve şiddetin, özellikle iktidarın erkek eliyle uygulanmasından kaynaklı olduğu tespit edilmiştir ve bu tespitten yola çıkılarak Birleşmiş Milletlere üye olan tüm devletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’ni taahhüt etmiştir ve bu taahhüdün gereği olarak da tüm bu üye devletler ve hükûmetler  kendi önlerine kısa, orta, uzun vadeli programlar koyarak bu ayrımcılığı ortadan kaldıracağını taahhüt ediyor ve Türkiye de bu sözleşmeye imza atmıştır ve yükümlülük altına girdiğini beyan etmiştir.

Yine, siyasi partilerde, bakıyoruz, erkekler hâkim. Dolayısıyla biz verdiğimiz yasa değişikliği teklifinde eş başkanlık sistemini öngördük. Yani bu zorunlu olmayabilir ama eş başkanlık sistemi de bir yasal sistem olarak, bir hukuk sistemi olarak kabul edilmelidir. Biz parti olarak bütün bu deneyimlerimizden… Yani kadınlar belediyelerde, Parlamentoda, partinin ilgili kurullarında ve hayatın her yerinde eğer bugün özgün, özerk örgütlenebiliyorlarsa, eğer bugün bu kadar bir temsiliyeti geliştirebiliyorlarsa bunun tek yolu kadınların tabii ki mücadelesi, aynı zamanda bu mücadelenin bir hukuk zemininde güvenceye kavuşturulmasıyla mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkürler.

Bizim partimizde yüzde 40 cinsiyet kotası vardır. Dolayısıyla her iki cinsten en az yüzde 40 temsiliyet zorunlu görülmüştür. Yine, eş başkanlık sistemini getirerek o tekçi ve erkekçi zihniyete en merkezinden müdahale etmişizdir. Dolayısıyla, toplumsal iş bölümü, rol paylaşımı tekçi ve erkekçi yaklaşımdan alınıp -orada yeni bir imaj yaratıyorsun- cinsler arası eşit temsil, cinsler arası eşit sorumluluk ve cinsler arası bu sorumluluktan kaynaklı, kadının hem görünür kılınması ve rol model olması açısından önemli mihenk taşı rolünü görmüştür.

Bu nedenle, Siyasi Partiler Yasası’nın mutlaka, bir an önce, bizim de sunduğumuz, hem barajı içeren… Yine siyasi partilerde kadınlara ekonomik bütçenin ayrılması lazım. Yani nasıl ki evde evin reisi kadına istediği zaman istediği parayı veriyor ve kadını her dakika kendine mecbur bırakıyorsa Siyasi Partiler Yasası’nda eğer bu değişiklik yapılmazsa erkek egemenliği kadını sadece mutfakta arka planda çalıştıran bir pozisyondan çıkamayacaktır.

Bu duygu, düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum,  başarılar diliyorum.  (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik. (MHP  sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı, 298 sayılı Kanun ile 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda değişiklik yapan kanun teklifi üzerinde MHP Grubu adına birinci bölüm hakkında konuşmak için söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Anayasa’mız uyarınca seçimler yargının genel yönetim ve denetimi altında yapılır ve Türk demokrasisinin de kapısı şüphesiz ki seçimdir. Burada Türk demokrasisi dediğimiz zaman aklımıza ilk gelecek metin sanırım 298 sayılı Kanun’dur. İşte bu kadar önemli bir kanun üzerinde değişiklikleri görüşüyoruz ve bu kanun ve değişiklik hükümlerine baktığımız zaman, öncelikle 1’inci maddeden başlayarak en çok oy alan ilk dört siyasi partinin Yüksek Seçim Kurulunda temsilci bulundurabilmesi, açık yerlerde, güneşin batmasından sonra sözlü propaganda yapılamaması, seçim bürolarına ilişkin düzenlemeler, özellikle büroların devlet ve kamuya ait bina ve tesislerde açılamaması ve diğer yandan da büro adresi ve sorumlusunun kimlik  bildiriminin mülki amire, daha sonraki süreçte de ilçe seçim kuruluna vermesiyle açılmış olması ve seçim bürolarının sözlü propaganda amacı dışında da kullanılabilmesine imkân  tanınması, diğer yandan siyasi partilerin açık ve kapalı yer toplantılarının radyo ve televizyonlardan canlı yayınlanabilmesine imkân tanıması ama burada “açıklık ilkesi gözetilerek” şeklinde bir hükmü ne yazık ki içermemesi nedeniyle bir eksiklik olarak görüyoruz.

Vatandaşın e-posta adreslerine gönderi yapılmaması  ve vatandaşın elektronik saldırıya uğramaması konusunda bir düzenleme ve medya araçları ile kamuoyu araştırmaları, anketler, tahminler, bilgi ve iletişim telefonları yoluyla mini referandum gibi adlarla bir siyasi partinin veya adayın lehinde veya aleyhinde veya vatandaşın oyunu etkileyecek biçimde yayın yapılmasının ve herhangi bir surette dağıtımının yasaklanması. 

El ilanları ve her türlü matbualar üzerinde Türk Bayrağı ve dinî ibarelerin kullanılmaması ve radyo ve televizyonlarda ve diğer seçim propagandalarında Türkçenin kullanılması zorunluluğu gibi birtakım hükümler içermekte ve bunun yanında 60’ıncı maddeyi düzenleyen 8’inci madde hükmü de yine madde başlığını değiştirerek seçimin başlangıç tarihinden itibaren sona erdiği tarihe kadar bayrak, afiş, poster, pankart ve benzeri malzemelerin asılabilmesi hükmünü getiriyor ve seçimin son otuz gününde sabit ilan ve reklam yerlerinden yararlanma   -parasız ya da ücretli, ticari amaçlı- billboard’ların tahsisinin düzenlenmesi hususu, seçimin son gününden kırk gün öncesine kadar ilan ve reklam yerlerinin ilçe seçim kurullarınca belirleneceği ve üç gün içinde de ilçe seçim kurullarınca siyasi partilere bunun duyurulacağı ve kiralama amaçlı duyurulacağını düzenliyor.

İlan ve reklam yerleriyle ilgili yasaklar getiriliyor ve burada mülki makam yetkili kılınıyor. Seçim takviminin son otuz günlük süresi dışında mülki amir, son otuz gün içinde de ilçe seçim kurulu ve bu 10’uncu maddede de seçim sandıklarıyla oy verme kabinlerinin boyutları ifade edilmekte. Ayrıca 11’de birleşik oy pusulası ve zarflara bir standart getirilmesi düzenlenmiş ama bu arada Yüksek Seçim Kurulunun o 16 Mart 2010 tarihli yazısının gereğinin de yerine getirilmediği netlikle görülmektedir ve yeni bir kavram olarak da “sandık çevresi” getirilmekte ve sandık çevresinde çağrı üzerine gelen “kolluk güçleri” şeklinde bir kavram geliştirilmekte. Medya mensuplarının sağlık çevresinde sandık başı işlemlerine engel olmamak şartıyla haber amacıyla görüntü ve bilgi elde etmelerinin serbestiyeti tanınmakta, bunun da nasıl uygulanacağı ve nasıl kullanılacağı konusunda tereddütler içermektedir.

Yine, sandık alanında alınacak güvenlik önlemleri ve yasaklar konusunda özellikle sandık alanında bina sorumlusunun kolluk güçlerini çağıracağı hükmünü amir bir düzenleme yapılmakta. Bina sorumlusu yoksa sandık kurulu başkanı veya sandık kurulu üyesinin de çağırabileceğini düzenlemektedir.

15’inci madde de, onaylı sandık seçmen listelerinde kayıtlı olmayanların oy kullanması, seçme yeterliliğini bu esnada kaybetmiş olanların, tutuklu sandık seçmen listesine kayıtlıyken tahliye olanların ve hüküm giymiş olanların oy kullanamayacağını düzenlerken, diğer yandan, Türkiye Cumhuriyeti kimlik no.su olmayanların oy kullanabileceğine ilişkin yeni bir düzenleme getiriliyor. Burada, seçmen bilgi kâğıdı ya da Yüksek Seçim Kurulunca kabul edilen kimlikle oy vermeye işaret ediyor.

Yine 17’nci madde de ayrıca kapalı oy verme yerinde uyulması gereken hususları düzenle-mektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sayılı Yasa’nın ilk 17’nci maddesinde, yani birinci bölümünde yapılmakta olan bu düzenlemelerin çok önemli bir kısmının Yüksek Seçim Kurulunun ilgili genelgeleri uyarınca zaten uygulanageldiğini bilgilerinize sunmak isterim ancak 298 sayılı Kanun’da yeni bir düzenlemeye gidilmesinin zamanlamasının şu aşamada yanlış olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü zaten uygulanmakta olan ve şu ana kadar en ufak sorun çıkarmayan seçim uygulamalarının 298 olarak bugünlerde getirilmesinin başka anlamlar taşıdığını biz ciddiyetle düşündük ve bunların, özellikle başta da ifade ettiğim gibi, demokrasinin kapısının özellikle seçim olduğuna ve seçim düzenlemelerinde hakkaniyeti, adaleti, eşitliği en iyi şekilde korumamız gerektiğine biz gerek alt komisyonda gerekse Anayasa Komisyonunda vurgu yapmıştık. Ancak biz, her şeye rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Anayasa Komisyonu üyeleri olarak komisyon çalışmalarında -gerek Sayın Faruk Bal gerek şahsım gerekse Nevzat Korkmaz- birlikte söz konusu kanun teklifinin içeriğinin birçok bölümünün yanlış olduğunu belirterek, bu bölümlere katkı yaparak hiç olmazsa düzeltilmesi yönünde katkılarımızı ifade ettik ama bunların iktidar partisi mensupları tarafından kısmen dikkate alındığını ve bizim uyarılarımızın tamamıyla dikkate alınmadığını burada özellikle dikkatlerinize sunuyoruz.

Güvenlik güçlerinin kullanılması seçimde fevkalade önemlidir. Güvenlik güçlerini olur olmaz, alelusul ya da farklı şekillerde istihdam ederek, farklı yerlere kaydırarak ya da onların görev anlayışını ve intizamını bozacak şekilde kullanmak ve sandık ve çevresinde görevli olanların dürüstlüğünün ve bütün partilere aynı mesafede olmasının çizgisini bozmuş olursak Türk demokrasisi için en büyük yarayı açmış oluruz. Buna özellikle dikkat etmek gerekiyor.

Bunun dışında şunu ifade edebilirim, toplarsam: Aslında, kanun teklifi olarak gelen bu metnin, demokrasimiz için fevkalade önemli olan bu kanun teklifinin tasarı olarak Genel Kurula sunulması çok daha anlamlı ve uygun olurdu. Buna dikkat edilmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ayrıca, seçimin dürüst ve hakkaniyete uygun yapılmasını sağlayacak tedbirler ve hükümler içermeliydi. Bu konuda birtakım soru işaretleri mevcuttur ve Yüksek Seçim Kurulunun 16 Mart 2010 tarihli yazısının gereği yerine getirilmeliydi, buna da uyulmamıştır. O nedenle, bu eksiklikleri yüce heyetinize özellikle bildirmek ve vurgulamak isterim.

Şahsım adına alacağım bundan sonraki konuşmamda kalan bölümü ifade etmeye çalışacağım.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Ataş.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı ve Ankara Milletvekilimiz Sayın Haluk İpek Bey’in Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair, Meclisimizde bulunan siyasi partilerin temsilcilerinin de bir kısmı arkadaşlarla birlikte verdikleri, ayrıca bağımsız milletvekillerimizden yine bazılarının bu değişiklikle ilgili verdiği kanun teklifi üzerinde grubumuz adına birinci bölüm hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 298 sayılı Kanun’da zaman içerisinde bazı değişiklikler yapılmış ancak elli yıldan beridir uygulamalarda -eski bir kanun olması münasebetiyle- yapılan değişiklikler bugün yetersiz hâle geldiği için ve bazı hükümler de özel kanunlarla yapılan değişikliklerle uygulanamaz hâle gelmiştir.

Şimdi, Mecliste grubu bulunan siyasi partiler olsun, Meclisin dışındaki tüm siyasi partiler olsun, seçimlerde özellikle arzu edilen şey üç temel başlıkta toplanabilir.

Her siyasi parti ve kamuoyu, öncelikle, seçimlerin güvenli olmasını ve demokratik bir ortamda olmasını arzu ederler.

Yine, bütün siyasi partiler ve kamuoyu, seçim sonuçlarının kontrol edilebilir bir pozisyonda olmasını arzu ederler.

Yine, bütün siyasi partiler ve kamuoyu, seçim sonuçlarının en hızlı şekilde sonuçlanmasını arzu ederler.

Bu ortamlar sağlandığı zaman, herhâlde seçim kanunlarıyla ilgili diğer teknik konular kamuoyunda ve siyasi partiler nezdinde güvenilir olmak, hızlı sonuç alınabilir olmak ve kontrol edilebilir olmak yani tekrar sayılabilir olmak herkesin ortak arzusudur diye düşünüyorum.

Şimdi, yapılan değişikliklerle, benden önceki konuşmacı arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi -her siyasi partinin- il seçim kurullarında ve ilçe seçim kurullarında mutlaka en çok oy alan dört siyasi partinin birer temsilcisi bulunur. Ancak Yüksek Seçim Kurulunda bugüne kadar Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin dışında belirlenen bu dört en çok oy alan siyasi partinin  temsilcilerinin bulunmaması bir eksiklik olarak görülmüş ve böyle bir teklif Meclisimize gelmiştir. Tabii, buraya gönderilen siyasi partilerin temsilcilerinin oy kullanmadan sadece temsilci sıfatıyla orada bulunmaları, demokrasimizin gelişmesi ve kamuoyunun daha güvenilir bir pozisyon olarak görmesi açısından önemli bir değişikliktir diye düşünüyorum.

Yine, Meclisimizin gündeminde bulunan bir başka husus:  Milletvekillerimizin birçoğu, siyasi olarak, gün batımını aşan ve seçimlerdeki siyasi konuşmalarından dolayı suçlu olarak görülmekte ve dokunulmazlıklarından dolayı da bu davalara bakılamamaktadır. Bunun önüne geçmek için gün batımını aşan iki saatlik süre içerisine kadar bu yasak süresi uzatılmıştır. Bu da önemli bir değişiklik diye düşünüyorum.

Yine, seçim bürolarıyla ilgili düzenlemeler talep edilmiş. Tabii, gerek bağımsız adaylar açısından gerek milletvekili adayları açısından gerekse siyasi partilerin halkla bire bir ilişkilerini kurma noktasında halkla temas sağlamak için açılan seçim irtibat bürolarının daha düzenli ve kamuoyuyla daha iyi ilişkiler sağlaması noktasında, çevreye rahatsızlık vermeden, vatandaşlara rahatsızlık vermeden bir düzenleme içermektedir, bununla ilgili açıklamalar yapılmıştır.

Tabii, her şey kanunla düzenlenemeyebilir. Seçim irtibat bürolarıyla ilgili en önemli hususlardan birisi, siyasi partilerin bu irtibat bürolarını denetleyebilir şekilde bir hassasiyet içerisinde olmaları, çevreye zarar vermeden, gerek gürültüsüyle gerekse orada yapılan propagandalarla çevreyi rahatsız etmeden bir düzen içerisinde bu çalışmaların yürütülmesi siyasi partilerin de görevidir diye düşünüyorum.

Bir diğer husus: Bu düzenlemede önemli olan hususlardan birisi de, seçim başlangıç tarihinden itibaren oy verme saatinin yirmi dört saat öncesine kadar radyo ve televizyonlarda propaganda serbestliğidir. Biliyorsunuz, son on gün bu propaganda yapılamıyordu. Bu propaganda süresinin son yirmi dört saate kadar uzatılması da yine demokrasimiz açısından uygun bir tekliftir diye düşünüyorum.

İnternet ve cep telefonuyla propaganda yapılmasının yasaklanması… Evet, ilgisiz insanların bu anlamda siyasi partiler tarafından rahatsız edilmesi de yine doğru bulunmayan bir davranıştır diye düşünüyorum. Ancak, siyasi partiler kendi üyelerine, kendi taraftarlarına istediği kadar mesaj çekebilir, seçim propagandası yönünde çalışma yapabilir ama A siyasi partisinin B siyasi partisinin mensuplarına böyle bir mesaj göndermesi ve o insanları rahatsız edici bir şekilde davranış sergilemesi doğru değildir diye düşünüyorum.

Bir başka husus: Yine kamuoyunu etkileme anlamında seçimlerden on gün öncesinde, yani oy verme gününden on gün öncesine kadarki süre içerisinde herhangi bir kamuoyu yoklamasının gerek yazılı basında veya gerekse görsel basında halkın yanlış yönlendirici ve yanlış kanaatlerle kamuoyunun yanıltıcı bilgilerden uzak tutulması için böyle bir yasak getirilmesi de yine doğru bir tekliftir diye düşünüyorum.

Yine, özellikle bu teklif içerisinde de belirtilen bir husus, siyasi partilerimizi yakından, yakinen ilgilendiren bir husustur. O da siyasi partilerin, propaganda amaçlı, caddeleri ve sokakları, çevreyi kirletici ve toplumu rahatsız edici bir şekilde bayraklarla, reklam amaçlı propaganda malzemeleriyle süslemesi artık gerilerde kalmalıdır diye düşünüyorum. Dolayısıyla siyasi parti il, ilçe binaları, teşkilat binaları ve  seçim irtibat bürolarının dışında kalan yerler seçim kurullarının öngördüğü ve belirlediği yerlerin dışındaki alanların çevreyi kirletecek şekilde bayraklarla, malzemelerle donatılmasının doğru olmadığını düşünüyoruz ve bu anlamda da bu teklifte yer almıştır, ama bunun uygulanabilirlik noktasında siyasi partilerin de gerekli hassasiyeti göstererek bu anlamda bir gayret içinde olmaları, gelişen dünyamızda propaganda malzemelerinin değiştiği bilişim dünyasında artık bunların kullanılmaması doğru bir davranıştır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekillerimiz, yine oy sandıkları… Hâlâ tahta sandıklarla oy kullanılması gelişen dünyamızda Türkiye için bir ayıptır diye düşünüyorum. Bunun şeffaf sandıklar hâline dönüştürülmesi, böyle bir değişikliğin yapılması da, aynı zamanda, oy kullanma mahallindeki oy verme kabinlerinin de o çirkin görüntülerden, karton kutularla oy kullanma kabini yapılan görüntülerden kurtarılarak belirli standartları olan paravanların içerisinde oy kullanma sistemine geçiş de, evet Türkiye’nin modern bir ülke olduğunu şeffaf sandıklarla birlikte ortaya koyacaktır diye, katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum. Ayrıca oy zarflarının ve oy pusulalarının da bu anlamdaki gelişen teknolojiye ve gelişen dünyaya ayak uydurması noktasında hem renkli oy pusulalarının basımı hem de oy pusulalarının zarflara sığamama gibi bir çirkinlik içerisinde olması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Oy pusulalarının zarflara sığamamasından dolayı yaşanan sıkıntıların da oy pusulalarındaki ebatların değişikliğiyle giderileceğini düşünüyorum.

Sandık çevresindeki düzenin sağlanmasıyla ilgili siyasi partilerin görevlendirdiği ve ilçe seçim kurullarının görevli olduklarına dair verilen belgelerle sandık başında görevlilerinin dışında görevleri olmayanların sandık alanında, sandık bölgesinde bulunmaması da herhâlde hepimizin arzusudur diye düşünüyorum. Maalesef, 29 Mart yerel seçimlerinde, bazı bölgelerde, görevi olmayan kişilerin, kimliklerin sandık bölgesinde bir tahakküm kurarak seçmen üzerinde âdeta “yaptırıcı ve onlara baskı uygulayarak oy kullandırma” gibi bir eyleme hepimizin şahit olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, sandık başında görevli olmayanların oy verme işlemi bittikten sonra bölgeyi terk etmelerinin doğru bir davranış olduğunu düşünüyorum.

Bu kanunun ülkemize, milletimize ve siyasi partilerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ataş.

Şahıslar adına ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik’te.

Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde, tekrar, şahsım adına söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Grubum adına yapmış olduğum konuşmada ifade ve arz etmiş olduğum hususlar dışında birkaç konuya değineceğim, bir hatırlatmada bulunmak isterim.

Öncelikle, tabii “Demokrasinin kapısı seçimdir.” derken, bu kapıyı iyi muhafaza etmemiz, birilerine kırdırtmamamız, demokrasimizin sonsuza dek yaşaması açısından fevkalade önemlidir. Ancak burada görünün husus şu: Özelikle sandığın güvenliği, sandık kurulunun, başkanın ve üyelerin müşahitlerin bulunmasının yanında orada malum medyadan mı acaba birileri olacak? Bir.

İkincisi, sandık çevresi ve alanı ayrımına niçin ihtiyaç duyuldu ve sandık çevresi içine kadar ve sandık alanında da sürekli hangi güvenlik güçleri objektif ve subjektif iyi niyet kuralına göre bulunacak?

Bu soruların cevabı şu anda boşlukta ancak ben şunu ifade etmek isterim söz seçimden açılmışken: Bugün, medya, toplumları doğrudan olumlu ya da olumsuz etkileyebilen en önemli kitle iletişim araçlarının başında gelmekte ama bugün sürekli hepimize bilgi bombardımanı şeklinde gelen bilgilere baktığımız zaman artık bir yandaş medya kavramıyla karşı karşıyayız. Medyayı bu duruma getiren AKP İktidarıdır. AKP İktidarı, Türkiye’de medya üzerinden kontrolü sağlamak için demokrasinin âdeta kalbine hançeri saplamıştır. Medyada kötü işler olmuştur, olmaktadır ve AKP iktidarda kaldığı sürece de olmaya devam edecek.

Diğer bir konu, devletin ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının Anayasa’ya göre sosyal devlet ilkesinin gereği olarak yapılmakta olan yardımların yani hazinenin yani beytülmalın yardımlarının âdeta bir siyasi partinin mensuplarının kendi cebinden yaptığı yardımlar gibi sunularak yoksullarımıza, fakirlerimize dağıtılması ve bunun üzerinden oy devşiriciliği yapılması iktidar partisi tarafından demokrasinin kapısının kırıldığına en önemli işarettir.

Yeşil kart uygulaması… 2007 seçimlerinde yaşadık arkadaşlar. Ne yapıldı burada? 15 milyon sayısına kadar çıkan bir yeşil kart dağıtımı yapıldı. Seçim biter bitmez bizim aziz vatandaşlarımızın yeşil kartları elinden alındı. Aşağı yukarı 7 milyon civarında yeşil kart alındı ve böylece oy simsarlığının en bayat, en bayağı örneklerini 2007 seçimlerinde de yaşadık ve kamunun tören ve açılışları yapıldı. Tutuldu, TOKİ açılışları adı altında bütün iktidar mensupları giderek, oraya insanları zorla getirterek yoğun ve yanlı, partizan ve eşitliksiz, adaletsiz, dürüst olmayan bir propaganda faaliyetini icra ettiler. Böylece devletin imkânları tarumar edildi ve böylece medyada, kamu kurum ve kuruluşlarında sosyal devlet ilkesinin gereği olarak yapılan bütün aktivitelerde insanlarımız istismar edildi. Bürokratlara dayatıldı ve bunun yanında, geçici işçiler zorla getirilerek oy kullandırıldı ve atılmakla tehdit edildiler ve siyaset böylece, beytülmalin maalesef iktidar partisi tarafından kötü kullanımı sonucu soyuldu, dağıtıldı ve bunun sonucu olarak da haramın içerisine gark olmuş bir siyasal iktidarı ne yazık ki Türk milleti gördü, yaşadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Artık, bu Seçim Kanunu görüşülürken bu tür şeyleri hatırlatmak lazım ki, aynı hatalara düşmemek ve demokrasinin hepimiz için gerekli olduğuna inanmak gerekiyor. Demokrasiyle kumar oynamak, millî iradeyi istismar etmemek gerekir.

Değerli arkadaşlar, ekonomi şu anda çökmüş durumda ve halk çaresiz, perişan. Devlet kurumlarıyla kavga şiddetlenmiş durumda. Tam bir fetret ve başıbozukluk dönemini hep birlikte idrak ediyoruz ama biz Anayasa’yla, Seçim Kanunu’yla burada uğraşıyoruz yani bir anlamda demokrasinin kapısını kırıyoruz, kırılan kapıdan kimler girer onu hep birlikte göreceğiz. Her şeye rağmen güzel şeyler olsun istiyoruz Milliyetçi Hareket Partisi olarak.

Bu duygularla hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan düzenlemenin birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, seçim güvenliğini sağlamaya yönelik olarak Bilgisayar Destekli Merkezî Seçmen Kütüğü Sistemi yani SEÇSİS sisteminin bir müddetten bu yana uygulamaya girdiğini biliyoruz ancak bu sisteme yönelik olarak da 2007 seçimlerinden itibaren çok ciddi endişelerin olduğu da bir gerçek. Bu sebepledir ki tüm muhalefet partileri bu konudaki kuşkularını muhtelif soru önergeleriyle Hükûmete hep yönelttiler ancak burada hiçbir aşamada Hükûmetten tatminkâr cevapların alınmadığını, daha doğrusu cevap alınmamanın ötesinde cevap verilmediğini biliyor ve görüyoruz.

Bakın, bu sorularda, soru önergelerinde neler soruluyor: Yüksek Seçim Kurulunda seçim amaçlı kullanılan, SEÇSİS Projesi’nde kullanılan işletim sisteminin özellikleri, bunların yarattığı güvensizlik ve bazı Avrupa Birliği ülkelerinde bu sistemin yasaklanıp yasaklanmadığı soruluyor. Bu projenin hangi yazılım dili ya da dilleriyle gerçekleştirildiği soruluyor. Bu projenin hangi veri tabanını kullandığı soruluyor. Seçimlerde aday olamayacakların tespiti amacıyla Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüyle on-line sisteminin, iletişiminin kurulup kurulmadığı soruluyor. Seçmen olamayacakların tespiti için Millî Savunma Bakanlığı Askeralma Dairesi Başkanlığı ile bu iletişimin, bu bağlantının kurulup kurulmadığı soruluyor. Siyasi partilerin seçime katılıp katılmayacağını ve ülke genelinde teşkilatlanma düzeylerini tespit amacıyla Yargıtayla gerekli iletişimin kurulup kurulmadığı soruluyor.

Değerli milletvekilleri, bu sözünü ettiğim soruların tamamı, takdir olunur ki tamamen idari çalışmaya yönelik, idari sürece ilişkin ve seçim güvenliğini doğrudan ilgilendiren konular. Ancak neyi görüyoruz? Burada Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin imzasıyla Yüksek Seçim Kurulunun cevabı esas alınarak şu cevabın verildiğini görüyoruz: Verilen bütün cevaplarda, Yüksek Seçim Kurulunun yaptığı çalışmaların yargı çalışması niteliğinde olduğu, yargı yetkisinin kullanılmasına yönelik olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir denetim görevinin yapılamayacağı gerekçesiyle bu konulara cevap verilmediği ve bundan böyle de verilmeyeceği ifade ediliyor. Sayın Adalet Bakanı da bunları esas alarak, soru önergesine cevap olarak ilgili milletvekillerine cevaben iletiyor.

Değerli arkadaşlarım, şu çok açıktır ki, Yüksek Seçim Kurulunun hem idari işlevi vardır hem adli işlevi vardır. Burada Yüksek Seçim Kurulunun ilke kararının neden o yönde kullanıldığına dair bir soru yöneltmiyoruz, doğrudan idari nitelikte ve seçim güvenliğine yönelik olarak sorular yöneltiliyor ama burada Adalet Bakanının, ilgili Bakanın Yüksek Seçim Kurulunun bu cevabını esas alarak, soru önergesine cevap verilmediğini, ısrarla cevap verilmediğini görüyoruz. Bunun yasama denetimiyle bağdaşır bir yönü olabilir mi değerli milletvekilleri? Bu durum, biraz evvel konuşmamda sözünü ettiğim nüfus ve seçmen sayısı belirsizliği yanında bir başka boyutu, bir başka belirsizliği, bir başka kuşkuyu doğrulayan çok önemli, çok somut bir belirsizliği beraberinde getiriyor. Burada Hükûmet bu konuya mutlaka açıklama getirmeli, mutlaka cevap vermelidir. Normal şartlarda seçime bir yıldan fazla bir sürenin bulunduğu bir dönemdeyiz. Bir yıl içinde bu konulara mutlaka açıklama getirilmelidir. Bu açıklama getirilmediği takdirde, Hükûmetin bu belirsizlikten yarar sağladığı yönündeki kuşkularımız, endişelerimiz bir kez daha doğrulanmış olacaktır.

Bir seçimde seçmen sayısına yönelik olarak, nüfus sayısına yönelik olarak iki ana kurumun, TÜİK ile Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün verileri arasında 5 milyona yakın bir fark varsa burada gerçekten vahim bir tablo var demektir. Bunu hiçbir şekilde görmezden gelemeyiz, geçiştiremeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Düşünebiliyor musunuz, toplam seçmen sayısının yüzde 10’u seviyesindeki bir belirsizlikten söz ediyorum değerli milletvekilleri. Bunun anlamı şudur: Seçimlerin meşruiyeti konusunda ciddi bir kuşkuyu sürdürmeye devam ediyoruz. Bunun başka açıklaması olamaz. Bu sebeple, henüz zaman müsait iken, henüz zaman yeterli iken Hükûmetin bu konuda da mutlaka kamuoyunu tatmin edecek bir çalışma içine girmesi ve yasama denetimi görevini engelleyen bir tavır içinde olmaması gerektiğini bir kez daha ifade ediyor, bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Soru için giren bütün arkadaşlarımıza, cevap verebilmek için, birer dakika süre vereceğim. Ama hızlı hızlı sorarsak herkese sıra gelir.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, seçim işlerinden Millî Eğitim Bakanı mı sorumludur? Değilse, ilgili bakanın burada bulunmaması Meclise ve milletvekillerine saygısızlık değil midir?

Sayın Bakan, 4’üncü maddeyle, siyasi partilerin ve adayların, televizyonlarda, ayrı ayrı, açık oturumlara, ya da birlikte katılabileceği ifade edilmektedir. Burada TV’lerden yararlanmada bir eşit zaman kullanma söz konusu olacak mıdır? Seçim döneminde AKP para gücüyle ve yandaş medyasıyla televizyon ekranlarından AKP’lilerle yüz yüze akraba mı olacağız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kart...

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz evvel yaptığım her iki konuşmada da TÜİK ile Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün nüfus ve seçmen sayısına yönelik kayıtları arasında 4 milyon 461 bin 389 kişilik bir farkın olduğunu ifade ettim. Bunları, aslında daha evvelki süreçlerde, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri muhtelif aşamalarda dile getirdiler. Ancak Hükûmetin bu konuya gerekli ciddiyet ve sorumlulukla yaklaşmadığını görüyoruz. Takdir olunur ki seçmen sayısının yüzde 10’u seviyesindeki bir rakama isabet eden bu belirsizlik, beraberinde “demokratik meşruiyet” kavramını da “seçimlerin geçerliliği” kavramını da tartışmaları da belirsizlikleri de ve daha da ötesi bu sürdüğü takdirde şaibeleri de getirecektir. Bu konuda açıklama istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uslu...

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu kanun tasarısıyla, sandık çevresini 15 metre yarı çaplı, sandık alanını ise 100 metre yarı çaplı alan olarak tanımlıyorsunuz. Bundan kastınız nedir? En çok oy alan dört partiye Yüksek Seçim Kurulunda 1 asil, 1 yedek temsilci hakkı tanıyorsunuz. Yüksek Seçim Kurulunda söz konusu temsilcilerin Anayasa değiştirilerek üye sıfatıyla görevlendirilmeleri mümkün değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan...

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, kanunun gerekçesinde “Özgürlükçü, çoğulcu parlamenter rejimlerin temelinin özgür seçimlere dayandığı, işleyişinin özgür ve eşit, dürüst seçimlerden kaynaklandığı bilinen bir gerçektir. Özgür, eşit ve dürüst seçimlerin yapılmadığı bir ülkede demokrasinin varlığından söz edilemeyeceği kuşkusuzdur” diye 1979 yılında YSK Başkanının söylediği bir söz yer almaktadır. Fakat görüyoruz ki son seçimlerde, devlet eliyle iktidar partisinin kendisine birçok avantajlar sağladığı apaçık bir gerçektir.

Dün Niğde-Bor ilçesini bir ziyaretimde Sosyal Yardımlaşma Fonu’nun yönetimine, oradaki idaresine AKP Gençlik Kollarından bir kardeşimizin atandığını gördüm ve AKP Kadın Kollarında görev yapan kadın kardeşlerimizin ev ev dolaşarak, Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan, eğer kendilerine oy verilirse destek vereceklerini ifade ettiklerini gördüm. Bunları seçimde kullanacak mısınız, kullanmayacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP Grubu maalesef bu Parlamentonun karşısına, milletvekillerinin soracağı sorulara bilgiyle cevap verecek kişilikte, nitelikte ne hükûmet çıkarıyor ne komisyon çıkarıyor.

Bir: Anayasa’nın 78’inci maddesinde, bir seçim döneminde ara seçim yapılır deniliyor, Anayasa’nın kesin hükmü. Niye ara seçim yapmıyorsunuz?

İki: Bu Seçim Kanunu’na bir tane fıkra ilave edelim: “Her kim ki -siyasi parti ve bağımsız- seçimlerde para dağıtarak, kömür dağıtarak, herhangi menfaat dağıtarak oy alan olursa şerefsizdir, namussuzdur. Vatandaşın oyu namus ve şereftir. Vatandaşın namusunu ve şerefini satın almaya çalışanlar da şerefsiz oğlu şerefsizdir.” Bunu bir fıkra olarak ilave etmeyi düşünüyorlar mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Üçer…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sanırım Sayın Bakan seçimlerle ilgili, yetkili bakanımız olmadığı için ben eğitimle ilgili sorular soracağım.

Van’daki proje geliştirme bölümüne atanan 18 öğretmenin neden 15’i Gülen cemaatine bağlı VÖDER derneğindendir? Maaşla ödüllendirilen öğretmen ve idarecilerin kaç tanesi VÖDER’lidir?

Sandık görevlileri belirlenirken son iki seçimde neden özellikle Memur-Sen temsilcileri sandık kurul görevine ya da sandık kurul başkanlığına atanmıştır?

Seçim Yasası’yla ilgili, dille ilgili… Zaten insanlar doğallığında konuşuyorlar. Kendi dilini konuşma hakkını çok ilkel bir yaklaşım olarak değerlendiriyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, bu tasarıda, seçimlerde hediye dağıtan aday ve partilere ceza uygulaması getiriyor musunuz?

İki: Hediye dağıtan kamu görevlilerine kim suç duyurusunda bulunacak? Bu kamu görevlileriyle ilgili bir ceza getiriyor musunuz?

Üç: Sosyal yardımlaşma vakıflarının yaptığı yardımları seçimlerden belli bir süre önce durdurup seçimler bitince tekrar dağıtmayı ve buna göre de bir uygulama getirmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Sakık…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bilindiği gibi 2007 seçimleri öncesi burada ulusal bir ittifak yapılarak bağımsızlara karşı bir hile yapılmış, birleşik oy pusulasına bağımsızların ismi dâhil edilmişti. Burada tabii biz bağımsız olarak seçimlere katıldık ama isimlerimizi mercekle arayarak öyle buluyorduk, büyüteçle.

Şimdi, o dönem bölge milletvekilleri, AKP’lisi, CHP’lisi ve diğer siyasi partiler bir bütün olarak “Biz bu hileyi yaparsak Kürt halkı zaten okuryazar değil…” Böyle hukuken bir hile yaptılar. Bütün yasaların üzerinde bir yasa vardır, o da vicdan yasasıdır. Acaba bu vicdan yasası ne zaman harekete geçecek? Bu antidemokratik uygulamaları ne zaman ortadan kaldıracaksınız? Yani bu hilelere başvurmadan demokratik bir seçim yapma şansımız var mıdır yok mudur? Onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, sekiz dakikanız var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle, bu kanunun görüşmeleri esnasında burada oturuyor olduğuma ve Millî Eğitim Bakanı olarak bu konulara ilişkin sorumluluğum olmadığına dair bir değerlendirme yapıldı.

Hükûmetin bir üyesi olarak, bir hukukçu olarak, eski bir Anayasa Komisyonu üyesi olarak, yapılan bu kanun hakkında yeteri kadar bilgi sahibiyim, bu konuda sorulan tüm sorulara da cevap verebilecek düzeydeyim, dolayısıyla Hükûmeti temsilen burada bulunmamda herhangi bir sakınca olmadığı gibi, Genel Kurulun sorularına da cevap verebilecek durumdayım.

“Seçim Kanunu” veya “Seçimlere yönelik çalışmalar” denildiği zaman, genellikle soruların niteliği, AK PARTİ’nin siyasi kampanya esnasındaki kullanacağı gücü veya propaganda araçları üzerinde yoğunlaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin belki de en büyük kazanımlarından bir tanesi, kırk elli yıldır demokratik seçimlerini gizli ve düzenli bir şekilde yapabiliyor olmasıdır. Dolayısıyla, Türkiye’de seçimler, her ne kadar seçimi kaybeden partiler veya arzu ettikleri düzeyde oy almayan partiler tarafından seçime yönelik şaibe iddiaları olmuş ise de, Türkiye Cumhuriyeti, hem Yüksek Seçim Kuruluyla hem de tüm kurum ve kurullarıyla demokratik bir seçim yapma, yönetimlerini seçimle değiştirme gücüne ve olgunluğuna sahip bir ülkedir. Dolayısıyla, AK PARTİ de seçimlerde, seçim kanunlarında kendisine tanınan ve Siyasi Partiler Kanunu çerçevesindeki propaganda araçlarından yararlanmak suretiyle ve bu propaganda araçlarından istifade etmek suretiyle seçimleri götürmüştür. Bugüne kadar partimiz AK PARTİ hakkında seçim kanunlarına aykırı bir propaganda aracı kullandığına dair de herhangi bir işlem yapılmamıştır.

ATİLLA KART (Konya) – Tunceli Valisi mahkûm olmuştur!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Giresun Valisi mahkûm oldu!

ATİLA EMEK (Antalya) – Giresun Valisi mahkûm oldu Sayın Bakan, haberiniz yok mu?

BAŞKAN -  Sayın milletvekilleri, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Israrla vurgulanan… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Israrla vurgulanan, yardımlar, özellikle, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu çerçevesinde yardıma muhtaç vatandaşlarımıza yapılan yardımlar, her nedense, seçimle ilişkilendirilmiştir. Oysaki, 2002 yılından bugüne kadar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu, belki de ilk kez, kuruluş amacına uygun olarak, sosyal desteğe ihtiyacı olan dezavantajlı kesimlerin ihtiyaçları doğrultusunda yardım yapmaktadır. Bu, elbette ki sosyal adalet duygusu, sosyal devlet ilkesi çerçevesi içerisinde gerçekleştiriliyor. Öyle ki, insanlara sadece gıda yardımı değil, bazen evinde yardıma muhtaç, bakıma muhtaç bir çocuğun bakımı için görevli tutulmasına kadar, bazı ailelerin giyim kuşam ihtiyacı olabilir, bazı ailelerin beyaz eşya ihtiyacı olabilir, bazı ailelerin her ay belli nakit bir paraya ihtiyacı olabilir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Vali mi dağıtır bunları Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Dolayısıyla, bu çerçevede yapılan yardımlardır.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Seçimden sonra da ihtiyacı olabilir!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun kaynakları sadece seçim döneminde değil, hükûmet olduğumuz günden bugüne kadar, 2002 yılından bugüne kadar, eşit, adil, objektif kurallara bağlı olarak uygulanıyor. Bunların seçimlerle hiçbir ilgisi yok fakat Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun… (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun… (Gürültüler)

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Seçimden önceki iki ay içinde ve seçimden sonraki iki ay içinde…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Bakana soru sordunuz, cevabını dinlemiyorsunuz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Cevapların soruyla ilgili olması lazım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruya doğru cevap vermiyor.

BAŞKAN – Ben de duyamıyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun kaynakları genellikle bütçe açıklarının kapatılmasında ve fonlanmasında kullanıldığı için, bugüne kadar da gerçek amacına uygun hiçbir zaman kullanılmadığı için, bu, mutlaka bununla ilişkilendiriliyor. Ama AK PARTİ, sosyal devlet olma ilkesini gerçekleştirmiş ve özellikle toplumun muhtaç kesimlerinin, dezavantajlı kesimlerinin yoksulluk sınırından kurtulmaları için gerekli destekleri yapmıştır. Şimdi, bu konunun sürekli bununla ilişkilendirilmesi karşısında…

“Bu hediye verme yasaklanacak mı?” deniyor. Birçok muhalefet partisinin de seçim meydanlarında baş örtüsü dağıtmaktan tutun da her şeyi dağıttıklarına biz de şahit olduk. Bu seçim kampanyalarına iki dönemdir milletvekili olarak biz de tanığız ama bunların özellikle devlet politikası olarak, sosyal devlet ilkesinin gerçekleşmesi çerçevesinde yapılan sosyal yardımlarla ilişkilendirilmesi tamamen, AK PARTİ’nin sosyal devlet olma ilkesi yolunda uygulamış olduğu bu olumlu politikaların halk üzerindeki olumlu izlerini silmek, bunu seçimle ilişkilendirmek şeklinde gerçekleşiyor. Hiçbir şekilde de böyle bir propagandaya AK PARTİ’nin ne ihtiyacı vardır ne de böyle bir şeye tevessül eder.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Bak sen!

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Tunceli Valisi niye mahkûm oldu Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Özdal Üçer “Sandık görevlileri belirlenirken Memur-Sen üyeleri niye görevlendiriliyor?” diyor. Hiçbir sendika mensubuna bir özellik gösterilmiyor ve seçimlerde görev alacak memurların görevlendirme kuralları ve koşulları da önceden belli. Bunlara uygun bir şekilde görevlendirme yapılıyor.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hayır yani öyle değil. Sendikalara göre yüzdeliği kaçtır Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sanıyorum cevaplandırdım.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, sizin aracılığınızla Sayın Bakana soru soruyorum. Sorum gayet net ama cevaplarım dolambaçlı. Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkanım? Sizin aracılığınızla soruyoruz. Sorularıma doğru cevap vermek zorunda Sayın Bakan. Veremeyecekse o zaman bir başka verebilecek bakan gelip oraya oturacak. Kendisi ifade ediyor, diyor ki “Ben Hükûmetin üyesiyim. Hükûmetin faaliyetlerinden sorumluyum, konuya da hâkimim.” Soru soruyorum, diyorum ki: “ ‘Siyasi partiler ve adaylar, radyo ve televizyonlarda birlikte ya da ayrı ayrı programlara katılabilirler, röportajlar yapabilirler.’ diyor kanunun 4’üncü maddesinde. Bu maddede siyasi partiler bu televizyonları eşit oranda mı kullanacak?” diyorum. Hiç o tarafa basmıyor Sayın Bakan; anlatıyor bana Sosyal Yardımlaşma Fonu’nun faaliyetlerinden, meziyetlerinden, bunu nasıl kullandığından. Sayın Bakanım, bunu size sordum.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Böyle bir yöntem var mı Sayın Başkan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu kanuni düzenleme çerçevesi içerisinde yer almayan hususlar Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenecektir ve Yüksek Seçim Kurulunun belirleyeceği bir hususu bana soruyorsunuz.

Teşekkür ederim.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Böyle bir, kanunun üzerinde Yüksek Seçim Kurulu olur mu Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yüksek Seçim Kurulu kanunu uygular Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Böyle bir usul var mı Sayın Milletvekilim?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Derebeylik değil orası.

BAŞKAN – Soru-cevap işlemini bitirdik.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.52


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde iki önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 1. maddesi ile değiştirilen 298 sayılı yasanın 17. maddesinin 1. fıkrasına 3. cümle olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

İsa Gök

 

Manisa

Konya

Mersin

 

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

Ali Rıza Öztürk

 

Zonguldak

Ordu

Mersin

"Bilgisayar ortamında veri akışının güvenli ve aleniyet içerisinde sağlanmasını teminen, yukarıda belirtilen partilerce, ayrıca bilgisayar ya da elektronik uzmanı görevlendirilebilir."

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1. Mad-desinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Akın Birdal

Hamit Geylani

 

Batman

Diyarbakır

Hakkâri

 

Hasip Kaplan

Sebahat Tuncel

Pervin Buldan

 

Şırnak

İstanbul

Iğdır

 

M. Nezir Karabaş

Osman Özçelik

 

 

Bitlis

Siirt

 

Madde 1- 26/4/1961 tarihli ve 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 17 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Seçime katılan siyasi partiler, o siyasi parti genel başkanları tarafından yazılı olarak yetki verilmiş olması şartıyla Yüksek Seçim Kurulunda da bir asıl bir yedek temsilci bulundurabilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet Katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Yasa Teklifi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu tartışmalar yapılırken bence bu yasadan murat edilen neyse, eğer gerçekten eşitlikçi, özgürlükçü bir yasa olacaksa, buna felsefi olarak bakmak gerekiyor ve demokrasi kapsamında ele alınması gerekiyor. Şimdi, bizim bu yasadan anladığımız, önce, dilin özgür olması gerekiyor; düşüncenin özgür olması gerekiyor; propagandanın eşit ve özgür olması gerekiyor; ülkenin batısında ve doğusunda, serbest, güvenli ve adil olması gerekiyor; seçimlerin güvenliği kadar seçilmişlerin de güvenliğinin olması gerekiyor; temsilde adaleti engelleyecek yasal, ekonomik ve sosyal engellerin ve barajların kaldırılmış olması gerekiyor ki bu seçim demokratik olsun, eşit olsun, adil olsun ve seçmenlerin iradesini ve halkın iradesini yansıtabilmiş olması gerekiyor.

Şimdi, önce düşünce özgür değil. Gerçekten, eğer seçimlerin adil, serbest yapılabilmesi için herkesin düşüncelerini özgürce dile getirmesi gerekiyor. Bakın şimdi paradoksa, örneğin, Demokratik Toplum Partisinin Genel Başkanı Sayın Ahmet Türk’ün ve daha önceki Eş Başkanımız Sayın Tuğluk’un, seçimlerde yaptıkları konuşmalardan ötürü partinin kapatılmasına gerekçe oluşturuldu ve sonra da milletvekillikleri ellerinden alındı. O nedenle, sadece, bu seçimlerde, gerçekten nasıl böyle bir kürsünün özgürlüğü varsa seçimlerde kürsüler, konuşmalar özgür olmalı. İkincisi çok önemli, seçimlerde dilin özgür olması gerekiyor. Yani, şimdi örneğin, sözlü propaganda serbest ama yazılı, görsel, broşür ve benzeri bütün araçlar yasak. E, şimdi bu nasıl eşit oluyor? O nedenle, propagandada, gerçekten, dil üzerindeki yasakların bütünüyle kaldırılması gerekiyor. Herkesin istediği gibi, istediği şekilde kendi diliyle propaganda yapması gerekiyor, yazılı ve sözlü olarak.

Hazine yardımı zaten baştan aşağı adaletsiz.

Baraja gelince: Zaten burada bütün maddeler üzerinde ayrıntılı konuşulacak ama işte, üyesi bulunduğumuz topluluklarda en yüksek baraj bizde. Yüzde 7 ile de hemen komşumuz, kuzeyimizde Rusya… Diğer ülkeleri de, sırası geldiği zaman hangi ülkede ne kadar baraj olduğunu da konuşacağız.

Ayrıca, bu darbelerin… Örneğin darbe Anayasa’sına karşı olunduğu söyleniyor ki doğrudur, 15’inci maddenin de kaldırılması isteniyor -geçici madde- ama ne yazık ki yine darbenin getirdiği yasaklara, barikatlara sığınılıyor. İşte, yüzde 10 baraj da bunun bir örneği.

Bağımsız adaylar konusu, gerçekten bu seçimlerin adil ve eşit olmasının önünde büyük bir engel. Birleşik oy pusulasında bağımsız adayların adlarının yer almış olması ve de çok küçük olması, ayrıca, yine, bu seçimlerin demokratik olmadığının önemli örneği.

Seçimlerin güvenliği kuşkusuz çok önemli. Örneğin bölgedeki seçimlerin -özellikle çatışma hâlinde- eğer gerçekten demokratik, eşit, adil ve demokrasiye, evrensel hukuka uygun olması isteniyorsa bu Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü sağlanmalı. Çatışmalı değil, serbest bir ortamda seçimleri mümkün kılmak gerekiyor. Aksi takdirde bu çatışmalı ortam, seçimlerin güvenliği gerekçesiyle gerçekten birçok hilenin karışmasına neden oluyor ki biz bunları somut olarak yaşıyoruz.

Şimdi, seçimlerin gerçekten adil ve demokratikliği ne kadar önemliyse seçildikten sonra insanların güvenliği de önemli. Bakın şimdi, örneğin -yine onu tartışamadık- son bir haftada Büyükşehir Belediye Başkanımız Osman Baydemir üzerindeki tehditler. Tam bir paradoks.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Örneğin, dört kez tehdit alıyor, beşinci kez şimdi birisi geliyor, 19 Mart, “nevroz”dan iki gün önce Osman Baydemir’i öldürmek için geldiğini ama sonradan “Neden buradayım?” diye kendisine soru sorup gidip karakola teslim olduğunu… Bu hikâyeyi de ayrıca bir Genel Kurulunuzda yüce Meclisle paylaşacağız. O nedenle, seçimlerin demokratikliği, güvenliği ne kadar önemliyse seçilenlerin de güvenliği o kadar önemli. Seçim anketlerinin, kararsız seçmen kitlesinin nasıl etkilendiği… O nedenle, hukuka, gerçekten seçmenin iradesine dayalı bir seçim ancak adil ve demokratik olur ve temsilde adaleti sağlayabilir. Aksi takdirde egemen güçlerin otoritesine, militarizmin demeçlerine, medyanın tayin edici gücüne bağlı seçim sonuçları olur ki bunun da demokrasiyle ilişkisi olamaz.

Hepinizi bu duygularla saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 1. maddesi ile değiştirilen 298 sayılı yasanın 17. maddesinin 1. fıkrasına 3. cümle olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Şahin Mengü (Manisa) ve arkadaşları

“Bilgisayar ortamında veri akışının güvenli ve aleniyet içerisinde sağlanmasını teminen, yukarıda belirtilen partilerce, ayrıca bilgisayar ya da elektronik uzmanı görevlendirilebilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin bildiği gibi, seçimler demokrasinin başlangıcıdır, ilk çıkış noktasıdır. Millî iradenin tam, özgür olarak yansıtılması için seçim sürecinin başlangıcından sonuna kadar olan tüm sürecinin doğru ve dürüstlük kurallarına uygun olarak yürütülmesi, yönetilmesi gerekmektedir. Bunun için de seçim güvenliğinin sağlanması ve seçmen iradesinin sakatlanmaması asıldır. Bir ülkede yaşayan insanların tümünün seçme hakkını kullanırken bu seçme hakkını özgürce kullanmaları asıldır.

Seçmenin oyunu alabilmek için seçmen iradesinin sakatlanması aslında oy hırsızlığından, oy avcılığından başka bir şey değildir. Sayın Bakanımız -az önceki oturumda- AKP’nin seçimler öncesi yapılan yardımlarına ilişkin açıklamasında dedi ki: “Bu, sosyal devlet olma ilkesinin bir gereğidir.” Her nedense AKP ve yöneticilerinin aklına sosyal devlet seçimlerden önce geliyor. Oysa seçimlerin dışında da sosyal devletin görevleri vardır.

Sosyal devlet olan bir ülkede, sosyal devlet ilkesinin hâkim olduğu bir ülkede herhâlde gazileri sokakta açlıktan ölmez. Sosyal devlet ilkesinin geçerli olduğu bir ülkede o ülkenin memurları pazarlar dağıldıktan sonra pazar yerlerinden artık toplamak durumunda kalmaz. Emeklileri yine çöplüklerden ekmek toplamak durumunda kalmaz değerli arkadaşlarım.

Sosyal devlet süreklilik ister, sadece seçimlerde olmaz. Eğer siz bir ülkede nohut kamyonlarının, kömür kamyonlarının, buzdolabı ve çamaşır makinesi kamyonlarının şoför mahalline devletin valisini ve kaymakamını oturtarak devletin tüm olanaklarıyla edinilen bu nohutları, kömürleri, çamaşır makinelerini ve buzdolaplarını dağıttırıyor iseniz, burada seçimlerin doğru dürüst yapıldığından söz etmemiz mümkün değildir. Bu nohut kamyonlarının, bu kömür kamyonlarının, buzdolabı ve çamaşır makinesi kamyonlarının şoför mahalline kim oturuyor? Devletin kaymakamını, devletin valisini buraya oturtan irade kimdir? Bu kişiler Sayın Başbakanın emir ve talimatıyla buraya oturmuyorlar mı? Demin söylenildi, efendim, AKP’nin hukuka aykırı hiçbir işlemi olamazmış. Tunceli Valisi Sayın Mustafa Yaman, Yargıtay 8. Ceza Dairesince yedi ay on beş gün hapse neden mahkûm edildi? Hangi suçu işledi de mahkûm edildi? Seçim Kanunu’nda… Buzdolabı dağıttığı için, çamaşır makinesi dağıttığı için mahkûm edilmedi mi? Bu eylemi yaparken bu kişi kendiliğinden mi yaptı? Sayın Başbakan televizyonlara çıkıp “Benim valim, benim kaymakamım elbette ki bu kömür kamyonlarının şoför mahallinde gidecek, ev ev dolaşacak.” demedi mi?

Şimdi, şu anda ve seçimlerden sonra acaba Sayın Başbakanın valisi, Sayın Başbakanın kaymakamı bu kamyonların şoför muhalline binip niye kömür dağıtmıyor, niye buzdolabı dağıtmıyor, niye çamaşır makinesi dağıtmıyor? Niye seçim zamanları bu dağıtma olayı akıllara geliyor?

Değerli arkadaşlarım, bakın, ülkede hukuksuzluğu, keyfîliği gerçekten egemen, olağan bir yönetim biçimi hâline getirdiniz. Siz, yaptığınız her eyleme, kendinizce doğru olduğunu saydığınız her eyleme doğru diyenlere sadece saygı gösteriyorsunuz. Yapılan işlemlerin hukuka, yasaya aykırı olup olmadığına bakmıyorsunuz bile. Bu ülkede gerçekten halkımızın en temel taleplerinden bir tanesi, Türkiye’deki herkesin düşüncesinin özgür olarak Parlamentoya yansımasıdır, yani temsilde adalet ilkesinin gerçekleştirilmesidir. Bir yandan darbe edebiyatı yaparak 12 Eylül darbesi ürünü olan yasalara, Anayasa’ya karşı çıktığınızı belirtiyorsunuz ama işinize gelen darbe ürününün yasalarını, Anayasası’ndaki maddeleri, hangileri işinize geliyorsa onlara da sıkı sıkı sarılıyorsunuz değerli arkadaşlarım.

Böyle bir çifte standartla demokrasi anlayışı olmaz. Demokrasi, kişilere göre, kişilerin kendi yararlarına göre olmamalıdır. Gerçekten bu konuda çifte standart olmamalıdır. Dolayısıyla bu seçim kanunu, bugün halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir kanun değildir,  halkımızın beklentilerini karşılamaktan çok uzaktır. Halkımız, bugün, gerçekten demokratik temsiliyet ilkesine uygun olarak, gerçekten temsilde adalet ilkesini gerçekleştirecek bir seçim kanunu istemektedir. Herkes düşüncesini özgürce, seçme hakkını özgürce kullanabilmeyi istemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bunun da yolunu, yöntemini bulmak, bu konudaki kuralları koymak Parlamentonun görevidir ama, bunları uygulamak da siyasi iktidar olarak AKP’nin görevidir. Siyasi iktidar bu ülkede seçim güvenliğini sağlamak durumundadır. Her seçimden sonra seçimlerde hile yapıldığı konusundaki tüm kuşkular, tartışmalar toplumda yükselmiyor mu değerli arkadaşlarım? Yani, bir seçimin dürüstlüğü tartışılıyorsa, o toplumda gerçekten bu kuşkular giderilmemişse, üstünde Parlamentonun düşünmesi gerekmiyor mu diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Oylamaya geçtiniz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Gök, Sayın Aslanoğlu, Sayın Öğüt, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Emek, Sayın İçli, Sayın Ünlütepe, Sayın Güner, Sayın Kart, Sayın Hacaloğlu, Sayın Susam, Sayın Tüzün, Sayın Köktürk, Sayın Öztürk, Sayın Bingöl, Sayın Oksal, Sayın Okay, Sayın Ertemür, Sayın Genç, Sayın Mengü.

Yoklama için üç dakika veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Ankara Milletvekili Haluk İpek’in, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 18 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 10 Milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 19 Milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/636, 2/123, 2/200, 2/288, 2/304, 2/342, 2/364, 2/474, 2/596) (S. Sayısı: 490) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde üç önerge vardır, ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 2. maddesi ile değiştirilen 298 sayılı yasanın 50. maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

İsa Gök

 

Manisa

Konya

Mersin

 

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

 

 

Zonguldak

Ordu

 

“Açık yerlerde saat 23.00’ten saat 06.00’ya kadar toplu olarak sözlü propaganda yapılamaz.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 2. Maddesi ile düzenlenen 298 Sayılı Kanunun 50. Maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Açık yerlerde, akşam saat 23.00’ten sonra ertesi gün saat 08.00’e kadar toplu olarak sözlü propaganda yapılamaz.”

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

S. Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

 

 

Isparta

İzmir

 

BAŞKAN – Şimdi son önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Akın Birdal

Hamit Geylani

 

Batman

Diyarbakır

Hakkâri

 

Pervin Buldan

Osman Özçelik

M. Nezir Karabaş

 

Iğdır

Siirt

Bitlis

 

Hasip Kaplan

Sebahat Tuncel

 

 

Şırnak

İstanbul

 

Madde 2 – 26/4/1961 tarihli ve 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 50 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Açık yerlerde, gece saat 23:00’ten, sabah saat 08:00’e kadar toplu olarak, sözlü propaganda yapılamaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinde değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Verdiğimiz değişiklik önerisiyle “Açık yerlerde, güneşin batmasını müteakip iki saatin sonundan güneşin doğmasına kadar toplu olarak, sözlü propaganda yapılamaz.” ifadesine açıklık kazandırmayı amaçladık. Bildiğiniz üzere, Türkiye'nin doğusu ile batısı arasında yetmiş altı dakikalık bir zaman farkı bulunmaktadır. Dolayısıyla güneş her seçim bölgesinde farklı saatlerde doğmakta ve farklı saatlerde batmaktadır. Bu durum ülke geneli üzerinde mutabık olunan bir zaman belirlenmesinde muğlaklık oluşturmaktadır. Bu nedenle, saatlerin net olarak belirlenmesi meydana gelebilecek karışıklıkları önleyecektir. Değişiklik önergemizi bu niteliği sağlamak amacıyla vermiş bulunmaktayız. Ne var ki Seçim Kanunu’nun tek ve en önemli handikabı bu maddeyle sınırlı değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere, yurdumuzun her bölgesinde güneş aynı saatte doğup aynı saatte batmadığı gibi, her bölgemizde aynı diller de konuşulmamaktadır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde halkın büyük bir çoğunluğu Kürtçe konuşmakta ve yine önemli bir çoğunluğu da Türkçe bilmemektedir. Kürtçenin cumhuriyet tarihi kadar uzun bir süredir yasaklanmış olması bu gerçekliği değiştirmemiştir. Değişen dünyada bu yasakçı zihniyetin Türkiye yasalarına hâlâ hâkim olması ve siyasal alanın da bu yasakçı anlayışla düzenlenmesi bir demokrasi ayıbıdır ve bu konuda hiçbir girişimde bulunmayan Hükûmet üyeleri de bu ayıbın sahipliğini üstlenmekte, resmî ideolojinin bu yasakçı uygulamalarına devam etmektedirler, üstelik “demokrasi”, “demokratik açılım”, “insan hakları” sözcükleri Hükûmet tarafından son süreçte çokça telaffuz edilmesine rağmen.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seçim Yasası’nda mevcut bulunan Türkçe dışında başka dil ve lehçelerde propaganda yapmanın yasaklanmış olması da bu noktadaki en önemli sorunlarımızın başında gelmektedir. Hepimizin bildiği gibi, propaganda, anlatma ve anlama sürecini kapsayan bir iletişim süreci içerisinde gerçekleşir. Yani seçmen sizin ifade ettiklerinizi anlıyorsa propaganda yapmış olursunuz ve aynı zamanda siz de kendinizi en iyi ifade edebileceğiniz dilde konuşursunuz. Tabii, eğer, kendinizi halka anlatmak ve halkın hangi düşünceye oy verdiğini bilmesini amaçlamak gibi bir kaygıya sahipseniz.

Başta Kürtler olmak üzere farklı etnik aidiyetleri olan halklar bu antidemokratik yasal uygulamalardan dolayı yıllardır mağdur edilmektedirler. Çok sayıda parti üyemiz ve partimizin seçim çalışmalarına katılan arkadaşlarımız bu nedenle sayısız cezalara çarptırıldılar. Seçim çalışmasına katılmamış dahi olsa birçok yurttaşımız sadece Kürtçe konuştuğu için Kürtçe propaganda yapmak suçu kapsamında yargı önüne çıkarılmış, cezalandırılmışlardır.

Şimdi soruyorum size: Dünyanın neresinde olursa olsun bir dili konuşmak suç sayılabilir mi? Sizi empati yapmaya çağırıyorum. Türkçeden başka bir dil bilmeyen bir halka, Fransızca dışında bir dille seslenmenin yasaklanması kabul edilebilir bir durum mudur? İngilizce, Türkçe, Kürtçe fark etmez, hangi faktörler bir dilin yasak ilan edilmesine yeterli gerekçeyi oluşturabilir? Uygarlık tarihi cahiliye dönemlerini, Orta Çağ’ı, bu dönemlerin baskı ve zorbalıklarını geride bırakmıştır. Yeryüzündeki bütün insanlar için insan haklarına dayalı evrensel bir hukuk sistemi oluşturulmuştur. Gelin, baskı ve zorbalık zihniyetinin bir ürünü olan bu yasaları değiştirelim. Açık söylemek gerekirse, bu yasa bu hâliyle kalsa da şimdiye kadar olduğu gibi biz bu suçu işlemeye devam ederiz. Bundan en ufak bir çekincemiz yoktur. Nitekim Kürt kökenli AKP milletvekilleri de bu suçu bölgede sıklıkla işlemek zorunda kalmaktadırlar. Lakin biz, kardeşliğin, eşitliğin, her şeyden önemlisi insan haklarının bir gereği olarak adil bir hukuk sistemi ile hiçbir ilgisi olmayan bu yasanın bir an önce değiştirilmesini talep ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Buldan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 2. Maddesi ile düzenlenen 298 Sayılı Kanunun 50. Maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Açık yerlerde, akşam saat 23.00’ten sonra ertesi gün saat 08.00’e kadar toplu olarak sözlü propaganda yapılamaz.”

                                                                                            Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Komisyonun ve Sayın Bakanlığın katılmadığı önerge şu anlama geliyor: Seçimlerde propaganda saatleri “gün batımı” ve “gün doğumu” ile ifade ediliyor, tanımlanıyor. “Gün batımı” ve “gün doğumu” tanımı… Dünyanın “meridyenler” diye ifade ettiğimiz çizgilerinin arasındaki 100 kilometre aralıktaki iki meridyen dört dakikalık bir zaman dilimine tekabül etmekte ve bu zaman dilimi doğudan batıya doğru geldikçe her dakika seçim bölgeleri içerisinde propaganda yasağının başladığı veya başlamadığı tartışmasının sebebini oluşturmaktadır. Seçimler açık, şeffaf olsun, kurallar önceden belli olsun, herkes ne zaman propagandanın yasak olduğunu, ne zaman serbest olduğunu bilsin ve bu açıklık ve şeffaflık içerisinde meramını ifade edebilsin, propagandasını yapabilsin. Bu kadar basit, bu kadar net, bu kadar samimi ve masum bir önergenin Sayın Bakan ve Sayın Komisyon tarafından reddedilmesine bir türlü anlam veremiyorum. Eğer şöyle düşünürsek bir anlamı var tabii: Propaganda yasağına tekabül eden fiil bir suçtur. Bu suçu kim tespit edecektir? Bu suçu emniyet güçleri tespit edecektir. Emniyet güçleri hükûmetin, iktidarın, yürütme organının emir ve komutasındadır. Dolayısıyla, yürütmenin emir ve komutasındaki güç bugün iktidar için o suçu tespit etmez ise iktidar bu suçun müeyyidesinden, iktidara mensup adayların bu suçun müeyyidesinden beri olabilecek bir sığınacak limanı bulabilir. Ama muhalefete geldiğinde bu madde muhalefet partilerinin ensesinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırılır! İşte buna işaretle Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, seçimlerin şeffaf, açık, denetlenebilirliği yönünde ve yürütme organının yetkilerini daraltan teklifler verdik. Ancak, her nedense, bu tekliflerin özellikle yürütme organının yetkilerini denetleyen ve kısıtlayan hükümleri bilinçli bir şekilde reddedilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, yürütme organının emir ve komutasındaki emniyet güçlerinin benim şahsımla ilgili yaptığı bir işlemi sizlerle paylaşacağım, ondan sonra da sözlerime devam edeceğim.

Adana seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisinin propagandasını yapmak üzere gittim:

Sayın Bakan dinliyor musunuz beni?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Dinliyorum.

FARUK BAL (Devamla) – Lütfen… Çok önemli çünkü.

Bu seçimlerde televizyon konuşması yaptım. Yürütme organının emrindeki polisler “Faruk Bal, tarafsız yayın yapmıştır.” diye hakkımda zabıt tuttular ve bunu Cumhuriyet Savcılığına bildirdiler. Cumhuriyet Savcısı üç ay beklettikten sonra “Böyle bir suç olmaz.” diye takipsizlik kararı verdi. İşte bu, yürütme organının denetlenebilir nitelikte olmayışının en vahim örneğidir. Bu, bugün benim başıma gelebilir, Milliyetçi Hareket Partisinin başına gelebilir, ama yarın sizin başınıza gelecektir. Böyle dengesiz ve denetimsiz bir organın, seçimlerin niçin bağımsız yargı organı gözetimi altında yapılması gerektiğine dair Anayasa ilkesini bir kez daha hatırlamamıza vesile olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bunun gibi, yürütme organının emrindeki şu kaymakam, bu Gönen Kaymakamı, seçim yetkilerini nasıl adil kullanacaktır? Seçimde kendisine verilen görevleri nasıl adil kullanacaktır, nasıl eşit kullanacaktır? Bu kaymakam ne yapmış? AK PARTİ İl Danışma Kurulu toplantısı yapılıyor Gönen’de. AKP Genel Başkan Yardımcısı bu toplantıya gidiyor. Pazar günü bu toplantıya katılacak olan AKP Genel Başkan Yardımcısını kaymakam, emniyet müdürünü, jandarma komutanını ve ilin, ilçenin bütün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) - …daire amirlerini manga gibi esas duruşa geçiriyor, AKP Genel Başkan Yardımcısını kendisini denetlenmesine imkân sağlıyor. Bu kaymakam, seçimlerde eşit, dürüst nasıl davranacak Sayın Bakanım? Dolayısıyla bunun gibi teklifin geneli üzerinde yaptığımız görüşmede Tunceli’de beyaz eşya dağıtarak AKP’ye oy devşiriciliği yapan, Elâzığ’da “one minute” tercihinde bulunan Vali, buralarda yapılacak seçimlerde nasıl vatandaşa eşit davranacaktır, nasıl adil davranacaktır? Elindeki devlet yetkisini ve kamu gücünü ve kamu kaynağını nasıl eşit bir şekilde kullanacaktır? Bizim, işte, bu yasada “Yürütmenin yetkileri daraltılsın ve denetlenebilir hâle getirilsin.” derken ifade ettiğimiz budur, anlatmak istediğimiz budur.

Sayın Bakan, şahsınıza değil sözüm, ancak biraz önce sizin yerinizde oturan Sayın Bakan, özellikle Fak-Fuk-Fon’u konusunda yapılan eleştirilere Hükûmetin bir temsilcisi gibi değil de AKP’nin bir temsilcisi gibi cevap vermiştir. Onlarla ilgili fikirlerimizi ileride önergelerimizde sizlere ifade edeceğiz.

Saygı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 2. maddesi ile değiştirilen 298 sayılı yasanın 50. maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Rahmi Güner (Ordu) ve arkadaşları

“Açık yerlerde saat 23.00’ten saat 06.00’ya kadar toplu olarak sözlü propaganda yapılamaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 2’nci maddesiyle değiştirilen 298 sayılı Yasa’nın 50’nci maddesinin son fıkrasının değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 298 sayılı Yasa, gerçekten demokrasinin ve demokratik düzenin en önemli kanunlarını düzenleyen kanunlardan birisidir. Değerli arkadaşlarım, kişilerin haklarını, kişilerin özgürlüklerini en iyi şekilde belirleyen yine 298 sayılı Yasa’ya göre yapılan seçimlerdir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin en ücra köşesinde üreticilik yapan, çiftçilik yapan, Türkiye’nin en ücra köşesinde işçi olarak çalışan, emeğinin hakkını isteyen ve Türkiye’de yaşayan kamu kesimindeki vatandaşlarımızın, emeklilerimizin, bu devletin millî hasıladan ve yaşama hakkını en iyi şekilde düzenleyecek olan yasaların çıktığı Mecliste ve o Meclisten çıkan Hükûmetin bu vatandaşlarımızın hakkını koruması ve koruyabilmesi için ve koruyup korumadığının da belirlenmesi için işte 298 sayılı Yasa’nın getirmiş olduğu kurallara göre yapılan demokratik seçimdir.

Değerli arkadaşlarım, 1973 senesinden beri seçim geçirmekteyim. Bu seçimlerden son yapılan 2007 seçimi ve 2009 yılı seçimlerinde uygulanan antidemokratik uygulamaları gördüm. Nasıl o seçmenin özgür iradesinin baskı altına alındığı, o özgür iradenin nasıl yönlendirildiğini bu seçimlerde gördük. Çünkü -demin bir arkadaşım anlattı- seçim zamanı beyaz eşya dağıtımları, seçim zamanı başka türlü hediyeler, seçim zamanı başka türlü baskılar yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, o halkın oyunu almak için nasıl ki 2007 yılında 16 milyon kişiye yeşil kart veriliyor, seçimin akabinde bunun 7 milyonu iptal ediliyor değerli arkadaşlarım, işte seçimde yapılan antidemokratik uygulamalar bunlardır.

Değerli arkadaşlarım, işte Türkiye’de seçimlerin daha adil olması için, seçimlerin daha baskılardan korunması için, halkın sorunlarını çözecek olan Parlamentoyu teşkil etmek için, daha onun menfaatini koruyan parlamenterleri seçmesi için, işte özgür iradenin korunması gerekli. İşte onun için, bu seçim yasaları da bu yönden çok önemli.

Değerli arkadaşlarım, işte bu özgür olarak seçimin yapılması için, özgür iradenin temsili için bağımsız yargı çok da önemli. Güncel konumuz bugün, kuvvetler ayrılığı sisteminin korunmasını istiyoruz. En büyük nedenlerinden birisi de halkın özgür iradesini en iyi şekilde temsil edecek parlamenterlerin ve seçilecek olan kişilerin seçimde güven içinde olmaları için, işte, yargı bağımsızlığı gereklidir, hukukun üstünlüğü gereklidir ve bu yönden güncel bir konu olan şu andaki kanun tasarıları Meclise gelmek üzere. O bakımdan çok önemli değerli arkadaşlarım. Türkiye’nin demokratik, çok daha özgür ve Türkiye’de halkın sorunlarına çok daha eğilen parlamenterlerin bu Meclise gelmesi için, işte bu seçim yasasının ve bu seçim yasasında maddeleri uygulayacak olan kişilerin bağımsız yargıdan olması düşüncesinde olduğumuzu ayrıca belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, işte Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RAHMİ GÜNER (Devamla) - Bugün yasa tasarısında görüyoruz, yürütme organının mensubu olan valilerin, kaymakamların ve diğer kamu kesimlerinde çalışanların köy muhtarlarına, mahalle muhtarlarına, kamu kesiminde çalışanlara nasıl baskı yaptıklarını, nasıl onları etkilediklerini, tehdit ettiklerini açıkça görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, esasında sorun budur. Bu kutsal Meclise seçilecek olan milletvekillerinin ve ayrıca bu Meclise gelen milletvekillerinin o saydığım işçinin, esnafın, üreticinin, halkın, emeklinin hakkını koruyacak olan bu Meclisin teşekkül etmesi için özgür iradeyle, özgür düşünceyle, özgür takdir etme hakkıyla seçmenlerin oyunu kullanması gereklidir. Ben, sunmuş olduğumuz önergenin daha çok idari yöneticilerin ve kolluk güçlerinin baskısından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ GÜNER (Devamla) – … daha çok yargı mensuplarının denetiminde bir seçimin yapılmasını istiyor, önergemin kabul edilmesini istiyor saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 3. Maddesi ile eklenen MADDE 51/A hükmünün son fıkrasında yer alan “09.00” ile “23.00” ibareleri “08.00” ve “24.00” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Akın Birdal

Hamit Geylani

 

Batman

Diyarbakır

Hakkâri

 

Hasip Kaplan

M. Nezir Karabaş

Sebahat Tuncel

 

Şırnak

Bitlis

İstanbul

 

Osman Özçelik

Sırrı Sakık

 

 

Siirt

Muş

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 3. Maddesi ile 298 Sayılı Kanuna eklenen 51/A Maddesinin birinci fıkrasında yer alan “bankalar ve sendikalara ait bina ve tesisler” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve bu gibi kamu hizmeti görülen binalar” ibaresinin eklenmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

S. Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

Akif Akkuş

 

Isparta

İzmir

Mersin

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin çerçeve 3. maddesi ile 298 sayılı Yasaya eklenen 51/A maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

İsa Gök

 

Manisa

Konya

Mersin

 

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

Halil Ünlütepe

 

Zonguldak

Ordu

Afyonkarahisar

"Seçim bürosu, siyasi partilerin il ve ilçe başkanlıkları ile bağımsız adayların, büronun adresini ve en az bir sorumlusunun kimlik ve iletişim bilgilerini içeren bildirimi ilçe seçim kuruluna vermeleriyle açılmış sayılır.

Açılma şartlarını taşımayan seçim bürolarının ilgilisine bu eksikliklerin üç gün içinde tamamlanması için süre verilir. Bu süreye uyulmaması halinde bürolar, şartları tamamlanıncaya kadar seçim kurulunca kapatılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Ünlütepe konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; seçimlerin temel hükümleriyle ilgili yasa tasarısının 3’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Düzenlemede seçim bürolarının açılmalarında siyasi parti il ve ilçe başkanlıkları ve bağımsız adayların büronun adresini ve en az bir sorumlusunu seçimin başlangıcından itibaren en büyük mülki amire bildirilmesi esas alınmaktadır. Bizim değişiklik önergemizde ise buradaki “mülki amiri” yerine ilçe seçim kurullarının görevlendirilmesi esas alınmıştır. Niçin böyle bir yönteme gidiyoruz?

Hepinizin de bildiği gibi seçimlerin yapımı ve yöntemi Anayasa teminatı altındadır. Anayasa’nın 79’uncu maddesinde yargı organlarının yönetim ve denetimi altında yapılmaktadır. Seçimlerin yargı denetimi altında yapılmasının asıl sebebi, seçmen iradesinin doğru ve düzgün bir şekilde tespitini sağlamaktır. Zaten demokrasinin temel öğelerinden birisi de halk iradesinin doğru olarak tespit edilmesidir. Böyle bir ortamda mülki amirlere seçim bürolarının açılışıyla ilgili olarak bir başvuruda bulunulmasının getirebileceği sakıncaları uygulamalardan çok iyi görmekte ve bilmekteyiz. Elbette sayın valiler, mülki amirler devleti temsil etmesine rağmen zaman zaman mülki amirlerin seçimin sonucunu etkileyebilecek olan davranışlarda bulunduklarını hepimiz görmekteyiz, bilmekteyiz ve üzüntüyle de karşılamaktayız.

Bu nedenle buradan amaçladığımız asıl konu, seçimlerle ilgili işlemlerin seçimin başlangıç tarihinden itibaren tamamen seçim kurullarına yönlendirilmesidir. Artık mülki idare amirlerinin, kaymakamların bu konuda devre dışı bırakılmasının uygun olacağı kanaatindeyiz. Hatta zaman zaman kamuoyunda tartışıldığı gibi fukara, yoksul kişilere seçim dönemlerinde yapılacak olan sosyal yardımların da mülki amirlerden alınarak, bunların da seçim kurulları eliyle yurttaşlara ulaştırılmasının çok daha doğru bir karar olacağına yürekten inanıyorum. Bununla ilgili, bu son seçimlerde, Vakıflar Genel Müdürlüğü elemanlarının seçimlerden bir gün önce pek çok ilçelerimizde sosyal yardımları dağıttıklarını gördük. Elbette bu insanların sosyal ihtiyaçları karşılansın ama seçimlerdeki seçmen iradesini etkilememek amacıyla, dağıtılacak olan kişilerin tespitinden de ilçe seçim kurullarının sorumlu hâle getirilmesi bence hem hakkaniyete hem de seçmen iradesinin daha uygun bir şekilde tespitine daha yararlı olacağı kanaatindeyim. Bu nedenle, seçim bürolarının açılması, kapatılması konusunda idareye yetki verilmesi konusunda Komisyonda yapmış olduğumuz eleştiriler dikkate alınmamış. Bu önergemizle bu konudaki duyarlılığımızı Genel Kurulla paylaşma ihtiyacı bulmuş bulunuyoruz. Kuşkusuz siyasi iktidarın güdümünde bir seçim süreci yaşanmasını istemiyoruz. Demokrasinin gerçekten seçmen iradesini yansıtması için yasal düzenlemelerde daha dikkatli ve daha özenli davranılması gerektiği inancındayız.

Bu nedenle, vermiş olduğumuz, seçim bürolarının açılışının parti il ve ilçe başkanlıklarınca mülki idareden alınarak ilçe seçim kurullarına bildirilmesi yönündeki önergemizin Genel Kurulca dikkate alınmasını ve bu konudaki önergemizin kabulü yönünde oy vermenizi diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 3. Maddesi ile 298 Sayılı Kanuna eklenen 51/A Maddesinin birinci fıkrasında yer alan “bankalar ve sendikalara ait bina ve tesisler” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve bu gibi kamu hizmeti görülen binalar” ibaresinin eklenmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Akif Akkuş (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılması istediğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 298 sayılı Kanun’un 51’inci maddesine eklenen 51/A maddesi ile seçimler sırasında açılacak olan seçim bürolarının açılması ve çalışma prensipleri düzenlenmektedir. Ancak, bu büroların daha önceki seçim yasalarında da olduğu malumunuz. Bu bakımdan ele aldığımızda, böyle bir kanuna gerçekten ihtiyaç var mıydı, yok muydu; bu da pek anlaşılmıyor. Elbette teknolojinin değişmesi, bilgisayar ve İnternetin hayatımıza girmesi bazı yenilikler yapmamızı gerektiriyor. Ancak, burada belirtilen maddelerin her birinin uygulanmasının Yüksek Seçim Kurulunun yeni kural ve kaideler koymasına bağlı olduğu da gözlemlenmektedir. Bu yüzden, seçim sonuçlarının kaydedilmesi ve iletilmesinde, propagandada İnternetin kullanılması konusu da YSK’nın bir önergesiyle gerçekleştirilebilirdi çünkü bu maddede belirtilen seçim büroları daha önceki yasa maddesinde de hemen hemen aynı idi. Kısaca, zihniyet değişmedikçe kanunu ne kadar değiştirirsek değiştirelim fazla bir değişiklik olmayacağı kanaatindeyim.

Buna göre, daha önceki seçimlerde olduğu gibi, seçime katılan aday ve partiler kendi seçim çevrelerinde seçim çalışmalarını yürütmek üzere seçim büroları açabilmektedirler. Ancak, devlete ait binalar, vakıflar, üretici birlikleri, kooperatif birlikleri, bankalar ve sendikalara ait bina ve tesisler bu amaçla kullanılamıyor.

Seçim büroları, adayın vatandaşla iç içe olduğu, seçimlerin en hareketli mekânlarından birisidir; seçmenlerin kolayca ulaşabildiği, bazı istek ve sorunlarını dile getirdiği birinci basamak teşkilat organlarıdır. Büroların parti teşkilatının kontrolünde olması ve partinin belirleyeceği bir görevli tarafından açılıp kapanması ve çevreden talep edilen araç ve gereçlerin il ve ilçe teşkilatlarına bildirilmesi için, il ve ilçe başkanlarının seçim bürosunun adresini ve bürodaki görevliyi mahallin en büyük mülki amirine bildirmesiyle açılmaktadır fakat seçim büroları seçimin süresinin başlamasından sonra da açılabilmektedir.

Seçim bürosu açılışıyla ilgili belgelerin mahallin en büyük mülki amirine verilmesi ve bu belge ve bilginin mülki amir tarafından ilçe seçim kurullarına gönderilmesi bazen gecikebiliyor. Bu sırada da özellikle emniyet güçleri ile büro görevlisi arasında bazı olumsuzluklar yaşanabiliyor. Bu yüzden büroyla ilgili bilgi ve belgelerin bir nüshasının seçim bürosu görevlisi tarafından ilçe seçim kuruluna iletilmesi uygun olur kanaatindeyim. Seçim bürolarının geçici yerler olmasından dolayı kısa zamanda açılması ve çalışmalarına başlaması gerekiyor. Seçim bürolarının açıldığı yerlerde bulunan karşı seçmenlerin şikâyeti sık karşılaşılan olaylardandır. Açılma şartları arasında yer alan büro açılacak yerin sahibinden izin alınması, açılışı geciktiren konuların başında gelmektedir.

Bunun yanında sesli propaganda da seçim bürosu çalışmalarında dikkat edilmesi gereken bir konudur. Nadiren olsa da bu konuda da anlaşmazlıklar çıkabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, seçim bürolarının çalışma sürelerini “09.00’dan 23.00’e kadar açık.” diye belirtiyoruz ancak seçim büroları etrafı rahatsız etmeyecek şekilde bu saatler dışında da açılabilmeli ve vatandaş buralarda oturup seçim kritikleri yapabilmelidir. Aksi takdirde bazı seçim büroları açık kalırken bazılarına “Kapatın.” uyarısı gelebilir çünkü bunları daha önceki dönemlerde de sık sık gördük. Yani bakıyoruz, özellikle iktidar partisinin seçim büroları açıkken bizim bürolara geliyorlar, diyorlar ki: “Geç oldu, artık kapatın.” Özellikle gece 23.00’ten sonra sesli propagandanın büro dışından duyulacak şekilde olması yasaklanabilir ancak içeride, etrafı rahatsız etmeden çalışmaların devam etmesi gerektiği kanaatindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Seçim bürolarının seçimlerin vazgeçilmez unsurları olduğunu yukarıda belirtmiştim. Ancak buraların dikkat edilmediği takdirde birtakım olaylara da sebep olabileceği kanaatindeyim çünkü buralar kenarda, kıyıda olabilir. Böyle yerlere birtakım saldırıların gerçekleşmesi de söz konusu.

Bu yüzden buraların açılmasından sonra da gerek emniyet güçleri gerekse parti teşkilatları tarafından kontrol altında tutulması ve korunup bunların birtakım anarşi odakları hâline gelmesinin önlenmesi de gerekmektedir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu önergemize olumlu oy kullanacağınızı umut ediyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 3. Maddesi ile eklenen MADDE 51/A hükmünün son fıkrasında yer alan “09.00” ile “23.00” ibareleri “08.00” ve “24.00” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon, önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN -  Hükûmet, katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de bu önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Şimdi, aslında söylenecek çok sözümüz var. Biraz önce Sayın Bakana sordum, yani 2006’da burada Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi gelip burada oturdular, anlaştılar. Yani, ne olabilir? O dönem Demokratik Toplum Partisi bağımsız seçimlere katılabilir. E sizde hile çok, oturdunuz, hemen, alelacele anlaştınız. Hiçbir konuda yan yana gelmeyen iki siyasi parti, sorun biz olunca hemen, alelacele bir şekilde bu değişiklik yapıldı. Şimdi, bütün hilelere rağmen, bütün bu yasaklara rağmen “ya, Kürtler beceremezler, zaten yıllardır bu hilelerle onları yönettik ya…” Ama Kürtler size bir demokrasi dersi verdi. Bizim ismimizi birleşik oy pusulasında, yaşı ellinin üzerinde olanlar gerçekten büyüteçle arayıp buluyorlardı; buna rağmen grup oluştu, buna rağmen buraya geldiler. 1938’lerde Seyit Rıza diyor ki: “Biz sizin hilelerinizle baş edemedik, bu bize ders olsun ve size boyun eğmedik, bu da size ders olsun.” Bakın, siz de buradan ders çıkarmalısınız yani hilelerle, şerlerle demokrasiyi oturtamazsınız. Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu bu olduğu müddetçe…

TÜSİAD’ın geçen gün yayımladığı bir kare var burada, bakın: Adalet ve Kalkınma Partisi, bütün bireyler Sayın Tayyip Erdoğan; Cumhuriyet Halk Partisi, bütün şahsiyetler Deniz Baykal; yine, Milliyetçi Hareket Partisi, bütün şahsiyetler Sayın Bahçeli. Bu ne demek? Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, sürekli, bu aktörler bu Parlamentonun kaderini çizdiler. Onun için, gelin, herkesin kendi iradesini, bu Parlamentoda gerçekten kendisini temsil edebilecek bir siyasi parti yasası ve seçim kanunu birlikte çıkaralım. Eğer gerçekten hepimizin kimliği Sayın Erdoğan’ın, Sayın Baykal’ın, Sayın Bahçeli’nin kimliğine kilitlenecekse bunun adı demokrasi değildir, bu, demokrasinin bir ayıbıdır.

Bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisi 12 Eylülün kalıntısı, uzantısı olan 12 Eylül Anayasa’sını değiştirmek için mini bir paket hazırlıyor, gönderiyor. Kabul, iyi. E peki, sizin yapabileceğiniz… 12 Eylülün ürünü olan Siyasi Partiler Yasası’na ve Seçim Kanunu’na, niye onlara sığınıyorsunuz? İşinize geldi mi onlara sığınıyorsunuz. İşine geliyor yüzde 10’luk baraja sığınmak. İşinize geliyor, devletin hazinesini üç parti kendi arasında bölüşüyor, paylaşıyor ama Demokratik Toplum Partisi de sizin kadar iradedir, hazineden tek lira almıyor, DSP almıyor, diğer milletvekilleri almıyor. Peki, bu ülke sizin çiftliğiniz mi? Allah aşkına, böyle bir demokrasi olur mu? Böyle bir kardeşlik olur mu?

İşte, o vesileyle arkadaşlar, bu antidemokratik yasaları değiştirin. Biz bütün hilelerin nasıl yapıldığını biliriz. Siz ne yaparsanız yapın, birleşik oy pusulasını getirin, bağımsızları onlara dâhil edin, bütün hileleri de getirin, dünyada olmayan yüzde 10’luk barajın yanında bir 5 daha ekleyin, emin olun, bu Parlamentoda bu grup olacaktır, size rağmen olacaktır çünkü bu halkın iradesiyle geliyor, bu grubumuz burada olacak. (BDP sıralarından alkışlar) Siz buradan hilelerle artık Kürtleri ve Türkiye demokrasi güçlerini susturamazsınız. Siz yan yana gelerek… Hele buradan Kürt vekillerine sesleniyorum: Siz 2006’da çıkarılan yasada günah işlediniz, kardeşlerinizin gelmemesi için gidip hile yaptınız hukuka karşı. Yani bu mevki, makamlar, hepsi gelip geçicidir. Hukuka karşı hile yapabilirsiniz, bir dönem daha milletvekili olabilirsiniz ama bu özgürlük ve demokrasi mücadelesinde bu halkı susturmaya hakkınız yoktur; onun için ilk önce bu antidemokratik yasalara sizin “dur” demeniz gerekir, sizin buna karşı durmanız gerekir.

Şimdi, beş dakikalık süre içerisinde dramımızı anlatamıyoruz. Emin olun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bana bir on dakikalık süre verseniz, on saatlik süre verseniz, bu hileleri anlatsak emin olun ki bitmez.

Bakın, çok yakın tarihte 29 Mart seçimlerini geride bıraktık. Nasıl cebelleştiğimizi biliyoruz. Bir gün kala Muş’ta, Adalet ve Kalkınma Partisi belediye başkan adayı, Vali, Kızılay Genel Başkanı ve oradaki yetkililer Muş belediye başkan adayının evinde ne iş yapıyorlardı? Seçimlere hile karıştırmak üzere bir aradaydılar. Akşamleyin…

Şimdi, “15 metre” diyorsunuz, MHP de diyor ki “Biz sizi 1 metre yaklaştırmayız buraya.” Oysaki ben seçimlerde gittim, gördüm. Orada, üniformalılar bodrumda sandık başındaydılar, torbaların başındaydılar. Bunu şikâyet etmek üzere seçim kurulu başkanının yanına gittim, bağırarak içeri girdim, “Sayın Sakık, burada da tugay komutanı var.” dedi. Bakın, seçimlerin nasıl alındığını ve tugay komutanı orada, üniformalılar bodrum katında. Şimdi, böyle bir demokrasi olmaz.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Apoletli demokrasi.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 4’üncü Maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…siyasi partiler veya adaylar…” ibaresinin “Siyasi partiler ile adaylar ve bağımsız adaylar” olarak ikinci cümlesinde yer alan “Siyasi partiler veya adayların…” ibaresinin de “Siyasi partiler ile adayların ve bağımsız adayların” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Hamit Geylani

Hasip Kaplan

 

Batman

Hakkâri

Şırnak

 

M. Nezir Karabaş

Sebahat Tuncel

Osman Özçelik

 

Bitlis

İstanbul

Siirt

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 4. Maddesi ile 298 sayılı Kanunun 55/A Maddesine eklenen 2. fıkrada yer alan “adaylar” kelimesinden sonra gelmek üzere “eşitlik ilkesi gözetilerek” ibaresinin eklenmesini ve 2. fıkrada bulunan “gününden” ibaresinin metinden çıkarılmasını, yerine “oy verilmeye başlanılan saatten” ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

S. Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

 

 

Isparta

İzmir

 

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 4. maddesi ile 298 sayılı yasanın 55/A maddesine eklenen ikinci fıkranın son cümlesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

İsa Gök

 

Manisa

Konya

Mersin

 

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

Atila Emek

 

Zonguldak

Ordu

Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Atila Emek konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Emek. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Teklif’in çerçeve 4’üncü maddesi ile 298 sayılı Yasa’nın 55/A maddesine eklenen ikinci fıkranın son cümlesinin metinden çıkarılması için verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Seçim Yasası’nı görüşüyoruz. Seçim yasaları, toplumlarda anayasalar kadar önemli, temel yasalardır ve bu yasaların görüşülmesi hiçbir şekilde aceleye getirilmeden, toplumun ilgili bütün kesimlerinin görüşleri alınarak ve ilgili kurumların gerekli katkıları sağlanarak çağdaş, demokratik bir seçim yasasının yapılması temel amaçtır. Ancak görüyoruz ki görüşmekte olduğumuz yasa teklifi çok aceleyle getirilmiştir ve -önümüzde seçimlere bir yıl gibi bir zaman kalmış olmasına karşın âdeta o seçimlerde uygulanmak üzere- şimdi zamanla yarışıyoruz değerli arkadaşlarım. Bakınız, gecenin saat 24.00’ünde ben şu anda kürsüde konuşuyorum. Saat 15.00’te Genel Kurul çalışmaya başladı, dokuz saati aşan bir süredir Parlamento çalışıyor ve gecenin bu saatinde temel bir yasayı, seçmen iradesinin yansımasını sağlayacak ve demokrasiye işlerlik kazandıracak bir yasayı görüşüyoruz. Öyle sanıyorum ki birçok arkadaşımızın ilgisi koptu. Yani, sadece Genel Kurulda zorunlu bir bulunuş noktasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, yoklamalar istendiği zaman içeri giriyor. Böylesine bir durum ve atmosfer içerisinde bu yasayı görüşüyoruz.

Şimdi, özellikle seçimlerin temel hükümleri olan bu durumu değerlendirirken seçmen iradesinin sandığa yansıyıncaya kadar olan bölümünde yani seçimlerin propaganda bölümünde seçmen iradesinin her türlü baskıdan uzak ve seçmenin, bütün o seçim çalışmalarında gerek maddi gerek manevi her türlü baskıdan uzak olması gerekir. Yani, seçimleri demokratik kılan, bireyin, seçmenin özgür iradesiyle sandığın başına gidip her türlü baskıdan uzak kalması, sandığa giren oyun da, altın değerinde olan oyun da sandıktan seçmenin tercihi gibi çıkması gerekir. Komisyonda bunları değerlendirdik.

Şimdi, çok yaşadığımız bir durum, özellikle 2007 seçimlerinde de yerel seçimlerde de yaşanılan durumlar. Seçmenin açıkça çeşitli nedenlerle baskı altına alındığını Türkiye'nin bir gerçeği olarak yaşadık. Şimdi, biraz önce arkadaşlar da ifade ettiler ama hepimiz bölgelerimizde yaşadık, artık, yürütmenin etkisi altında olan bütün idari mekanizmalar ve onların bütün güçleriyle, bir siyasi partinin, iktidar partisinin resmen propagandasını yapmak üzere seçmene baskı yapıldığı çok açık ve ortada. Böyle bir ortam içerisinde, şimdi -bu maddenin özellikle- seçimlerin başlangıç tarihinden itibaren oy verme gününden önceki yirmi dört saate kadar bütün yayın kuruluşlarında propagandanın yapılacağı düşünüldüğünde, bunun hiçbir kurala bağlanmadan, özellikle iktidar partisinin artık yandaş medyasını oluşturduğu bir ortamda seçmenin iradesinin yönlendirilmesi, şekillendirilmesinde nasıl bir baskı yapacağını bir kere gecenin bu saatinde, yorgun olduğunuz bir saatinde düşünmenizi istiyorum.

Bunun düzenlenmesi için Komisyonda gerekli tartışmaları yaptık ama hiçbir değişikliğe gitmediniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ATİLA EMEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, sınırsız bir şekilde bütün medya gruplarının ve özellikle, Türkiye’de artık etkili yandaş medyayı oluşturduğunuz bir dönemde bu yayınların kullanılması hâlinde seçmen iradesinin nasıl şekilleneceğini düşünmenizi istiyorum. Bu nedenle de önergemizin kabulüyle madde metninden bunun çıkarılmasını önerdik. Bunu kabul edin, hiç olmazsa seçimlere, bu yönüyle de seçmen iradesine gölge düşmesin diyoruz.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 4. Maddesi ile 298 sayılı Kanunun 55/A Maddesine eklenen 2. fıkrada yer alan “adaylar” kelimesinden sonra gelmek üzere “eşitlik ilkesi gözetilerek” ibaresinin eklenmesini ve 2. fıkrada bulunan “gününden” ibaresinin metinden çıkarılmasını, yerine “oy verilmeye başlanılan saatten” ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişiklik önergesi verdiğimiz maddenin metni şöyledir: “Seçimin başlangıç tarihinden itibaren oy verme gününden -“gününden” kelimesinin çıkarılmasını istiyoruz- önceki 24 saate kadar olan sürede…” Çünkü, “24 saat” ve “gün” ile ifade edilen iki tane zaman dilimi vardır, bu iki zaman diliminden muğlak olanı, açık olmayanı “gün” ifadesidir. Oy verme günü yirmi dört saattir, hangi saatinden itibaren yirmi dört saat önce propaganda yapılmasına ilişkin hükümler uygulanacaktır; günün başladığı cumartesi gününün yirmi dördüncü saatinden sonraki dakika mı, yoksa oy verme günü oy verme işleminin başladığı saat mi ya da oyların sayım saati mi?

Şimdi, buna bir netlik getirmek, açıklık getirmek amacıyla bu önergeyi verdik, şaşırtıcı bir şekilde, Sayın Komisyon Başkanı ve Sayın Bakan bunun aleyhinde kanaat belirttiler.

Diğeri de siyasi partilerin yapacağı propagandalarda eşitlik kuralının uygulanması gerektiğini, eşitlik ilkesi gözetilerek bu propagandaların yapılması gerektiğini ifade ettik, bunun da aleyhinde kanaat ifade ettiler. Anlaşılıyor ki Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekilleri de o gösterilen yolda karar verecek, önerge reddedilecektir.

Önergenin mefhumu muhalifinden çıkan sonuç şudur:

Bir: Seçim iş ve işlemlerinin düzenleneceği günden önceki propagandalar belirsiz bir saatte yasaklansın veya propagandaya başlansın. Bu belirsizlik iktidar partisine bir avantaj sağlayacaktır.

İki: Propagandalar yapılırken propagandaların yapılacağı radyo ve televizyonlarda siyasi partilere eşitlik ilkesi uygulanmasın. Yani? Yani, bu propagandayı yapacak olan radyo ve televizyonlar ve diğer organlar siyasi partiler arasında eşitlik ilkesini gözetmeyeceğine göre eşitlik ilkesinden  yararlanacak olan partiler sığınabilecekleri hukuki, güvenli bir liman bulamasın. Bulamadıkları takdirde ne olacaktır?

Bir: Türk medyasının yüzde 60’ına yaklaşmış olan yandaş basın sadece AKP propagandası yapacaktır.

İki: Türk medyasının geriye kalan yüzde 40’lık korkutulmuş yani vergi borcuyla korkutulmuş yani hapse atılarak korkutulmuş olan medyası da AKP’nin propagandasına alet olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar açık, bu kadar net ve demokratik toplum gereklerine bu kadar uygun bir önergenin reddedilmesinin amacı, kabul edilmemesinin amacı, AKP İktidarının devamını sağlayabilecek alelusul bir seçim. İşte bu kanunun da alelacele yapılmasının sebebi hikmeti, gündeme getirilmesinin sebebi hikmeti budur. Bu kanunun gecenin bu saatinde bizi izleyen vatandaşlarımızın gözlerinden ırak bir şekilde Mecliste görüşülmeye mecbur bırakılmasının sebebi hikmeti de budur. “Acele işe şeytan karışır.” demiştim, “Acele eden ecele gider.” demiştim.

Değerli arkadaşlarım, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu acele iş ile Seçim Kanunu’ndaki açıklığın, şeffaflığın ve eşitliğin bu aceleciliğe kurban edilmemesi için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz ve önergelerle düzeltmeye çalışıyoruz. Ancak anlaşılan odur ki, yürütme organını elinde bulunduran ve yürütme organını seçim iş ve işlemlerinde AKP’ye oy devşirme aracı olarak kullanan AKP, önümüzdeki seçimlere acele bir kanun değişikliğiyle buna ihtiyaç duyduğunu ve bu ihtiyacı da acımasız bir şekilde kullanacağına işaret olarak karşımıza çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, seçim, vatandaşın seçme hürriyetinin, en mukaddes hürriyetinin, ülkesinin geleceği hakkında kanaat belirtme hürriyetinin uygulandığı bir demokratik süreçtir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Bu demokratik süreçte devletin kamu gücünün, devletin kamu kaynaklarının kullanılarak bir parti lehine oy devşirme aracı olarak kullanılması demokratik ahlakla, siyasi ahlakla bağdaşmaz. Siyasi ahlakla ve demokratik ahlakla bağdaşmayacağını 22 Temmuz tarihinde yapılan seçimlerde, haziran ayının sıcaklığında, devletin kaynağı olan kömürlerin haziran ayının sıcaklığında nasıl oy devşirme aracı olarak kullanıldığını bu millet görmüştür.

Önümüzdeki süreçte bunların tekrarlanmaması düşüncesiyle bu kanunun demokratik hâle getirilebilmesi için çalışmalarımız ve önerilerimiz devam edecektir. Bundan sonraki önergelerimizde de sizlerle bu açıklığı, şeffaflığı içeren önerilerimizi paylaşmaya çalışacağız. Bakalım bu oylama bir demokratik mikyas olacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 4’üncü Maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…siyasi partiler veya adaylar…” ibaresinin “Siyasi partiler ile adaylar ve bağımsız adaylar” olarak ikinci cümlesinde yer alan “Siyasi partiler veya adayların…” ibaresinin de “Siyasi partiler ile adayların ve bağımsız adayların” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Karabaş. (BDP sıralarından alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısı üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu süreçte, bu dönemde, 12 Eylül Anayasası’nın, yasalarının değiştirilmesinden, Türkiye’nin demokratikleşmesinden, Türkiye’nin Avrupa Birliğine uyumundan bahsediyoruz ama bir taraftan da mevcut birçok maddesi hiçbir şekilde demokratik olmayan Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu varken, bizim bu saate kadar üzerinde tartışma yürüttüğümüz maddelere bakın.

Şimdi, arkadaşlar belirttiler, baraj, dil engeli, bağımsız adaylarla ilgili engellemeler, partilerin hazineden yardım alması, önseçimin olmaması, cins ayrımcılığı, parti ittifakları ve ortak listeyle seçimlere gitmenin engellenmesi, tüm bunlar varken bunları tartışmıyoruz.

Yine, Siyasi Partiler Kanunu’nun 81’inci maddesini okuyacağım. Şimdi, demokratikleşmeden bahseden AKP Hükûmeti, bu madde burada duruyorken bu yasayı getirip bir de demokrasiden, seçimlerin demokratikliğinden bahsediyor.

81’inci madde: “Siyasi partiler: a) Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler.”

Peki sayın iktidar milletvekilleri, size soruyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, AKP’nin bakanları, milletvekilleri ve Türkiye’de demokrasiden yana olan tüm kesimler çıkıp, Türkiye’nin bir kültürler mozaiği olduğunu, birçok kültürün, dilin, inancın olduğunu ve bunların özgür olması gerektiğini söylüyor ve 81’nci maddeye göre siyasi partiler Türkiye’de farklı dillerin olduğunu söyleyemeyecekler; Türkiye’de farklı inançların olduğunu, farklı kültürlerin olduğunu söyleyemeyecekler. Bu madde burada duruyorken biz bilmem hangi ayrıntıların üzerinde duracağız? Peki, bu madde burada duruyorken hangi demokrasiden bahsedeceğiz?

Yine (b) bendinde deniliyor ki: “b) Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar.”

Şimdi, bu maddeye göre, Siyasi Partiler Kanunu 81/b’ye göre Türk dilinden başka, Kürt dili, Çerkez dili, Çeçence, Arapçayı korumak, onun gelişmesi için çaba sarf etmek siyasi partilerin yasakları arasındadır. Peki, bu siyasi partiler neyle ilgilenecekler? Biz farklılıkların, insanların düşüncesini, inancını özgürce yaymasının önünü açacağız diyoruz ve siyasi partilerde bunlar yasak.

Tabii, bir de (c) bendi var: “c) Tüzük ve programlarının yazımı ve yayınlanmasında, kongrelerinde, açık veya kapalı salon toplantılarında, mitinglerinde, propagandalarında Türkçe'den başka dil kullanamazlar; Türkçe'den başka dillerde yazılmış pankartlar, levhalar, plaklar, ses ve görüntü bantları, broşür ve beyannameler kullanamaz ve dağıtamazlar; bu eylem ve işlemlerin başkaları tarafından da yapılmasına kayıtsız kalamazlar. Ancak, tüzük ve programlarının kanunla yasaklanmış diller dışındaki yabancı bir dile çevrilmesi mümkündür.”

Peki, soruyorum Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; hani kanunla yasaklanmış dil yoktu? Peki, eğer kanunla yasaklanmış dil yoksa bu madde neden burada duruyor? Neden Siyasi Partiler Kanunu’nun 81’inci maddesi değiştirilmiyor? Peki, bu burada duruyorken Sayın AKP milletvekilleri, bakanları diyorlar ki “Biz, Kürtçenin konuşulması önündeki engeli kaldıracağız.” ve yine, diyorlar ki: “Biz, bu konuda yapacağımız bir düzenlemeyle yasak kapsamından çıkaracağız.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

Peki, şu ana kadar partimiz en fazla 81’inci maddeden ceza aldı ve her seferinde 81’inci madde önümüze çıktı. Bunu hiç tartışmıyorken, bunu değiştirmiyorken ”Biz, dilin önündeki engelleri kaldırdık.” sözü ne kadar samimidir? Günlerdir, haftalardır, bu tasarı geldikten bu yana birçok medya, özellikle medyaya çıkan AKP yetkilileri diyorlar ki: “Biz, Kürtçenin önündeki engelleri kaldırdık.” Peki, yasaklı diller varken siz dilin önündeki engelleri nasıl kaldırmış oluyorsunuz? Biz bunları tartışmadan, Siyasi Partiler Kanunu’ndaki bu tür maddeleri ve biraz önce saydığım, tüm arkadaşların dile getirdiği maddeleri tartışmadan demokratikleşmeden nasıl bahsedeceğiz? Peki, o zaman size yöneltilen “AKP, kendi yasalarını çıkarıyor.” söylemini nasıl değiştireceksiniz, bu konuda samimiyetinizi nasıl ispatlayacaksınız?

Hepinize saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, toplantı yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Geçti Sayın Başkan, oylamaya geçildikten sonra istedi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Karar yeter sayısı istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Geçti, geçti” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Vazgeçtiniz… Peki, bir dahaki sefere…

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım şimdi.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.37


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 00.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

490 sıra sayılı Tasarı’nın 4’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

5’inci madde üzerinde üç önerge vardır, ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 5’inci Maddesi ile Kanunun 55/A maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 55/B maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Bu sürenin dışında yapılacak yayınların, tarafsızlık, gerçeklik…” ibaresinden sonra gelmek üzere “eşitlik” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

M. Nezir Karabaş

Sebahat Tuncel

 

Batman

Bitlis

İstanbul

 

Osman Özçelik

Akın Birdal

 

 

Siirt

Diyarbakır

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 5. maddesi ile 298 sayılı yasaya eklenen 55/B maddesinin üçüncü fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

İsa Gök

 

Manisa

Konya

Mersin

 

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

 

 

Zonguldak

Ordu

 

“Oy verme gününden önceki 30 günlük sürede, yazılı, sözlü ve görsel basın ve yayın araçları ile kamuoyu araştırmaları, anketler, tahminler, bilgi ve iletişim telefonları yoluyla mini referandum gibi adlarla yayın yapılması ve herhangi bir surette dağıtımı kesinlikle yasaktır. “

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 5. Maddesi ile 298 Sayılı Kanunun 55/A Maddesinden sonra gelmek üzere düzenlenen 55/B maddesinin son fıkrasında bulunan “ilkeleri” kelimesinden sonra gelmek üzere “ve basın, iletişim araçları ve internet  ile yapılacak  propagandalarda siyasi partiler ve adaylar arasında fırsat eşitliğinin sağlanması, tek yönlü taraf tutan yayın yapılmaması ilkeleri gözetilerek” ibaresinin eklenmesini ve maddeye “Bu maddeye aykırı hareket edenlere 149/A Maddesi uygulanır.” fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

S. Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

 

 

Isparta

İzmir          

 

                           

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişiklik için önerge verdiğimiz madde siyasi partilerin seçimlerde yapacağı propagandayla ilişkilidir ve bu propaganda basın, iletişim araçları ve İnternet’te yapılacak propagandayla ilişkilidir.

Seçim Kanunu’muz, propagandaya ilişkin pek çok maddeyi sevk etmekte ve bu maddelerin hepsinde siyasi partiler arasında fırsat eşitliğini ortaya koymakta, bir ilke olarak bunu benimsemektedir. Ancak her nedense bu maddede fırsat eşitliği şeklindeki bizim seçim hukukumuza girmiş olan bir sınırlama ve bu sınırlamaya uymayanlar hakkında herhangi bir müeyyide bulunmamaktadır. İşte bunu temin etmek ve siyasi partiler arasında propaganda açısından fırsat eşitliğine imkân sağlayacak bizim hukukumuzda mevcut olan RTÜK Kanunu’ndaki bir maddeyi aynen Seçim Kanunu’na transfer etmek suretiyle bu değişiklik önergesini verdik ve siyasi partilere fırsat eşitliği tanımayanlara karşı da yaptıkları yanlı yayından dolayı bir cezai müeyyide uygulanması açısından ek bir fıkra ihdas edilmesini önerge olarak verdik.

Sayın Komisyon ve Sayın Bakan bu önergeye karşı olduklarını ifade ettiler. O zaman neye “evet” demiş oluyorlar? Şuna “evet” demiş oluyorlar: Propaganda eğer belirli kurallara bağlanmaz ise, siyasi partiler arasındaki propaganda fırsat eşitliğine dayandırılmaz ise orada kaos olur, orada propaganda aracı olarak değerlendirilen basın, iletişim araçları ve İnternet’e parayı basan düdüğü çalar hâle gelir! Dolayısıyla, siyasi partiler kanaatlerini, gelecek hakkında seçmene ulaştırmak istedikleri fikirlerini eşit olmayan bir zeminde ulaştırma imkânından yoksun olur. O zaman ne olur? Biraz önceki önergemizde ifade ettiğim gibi, bu araçlar AKP’nin sekiz yıllık iktidarı içerisinde yandaş hâle getirilmiştir. Yazılı ve görsel basının yüzde 60’a yakını bir yandaş uygulama içerisindedir, bakiyesi ise korkutulmuş hâldedir. Korkutulan ya da yandaş hâle gelen basın önümüzdeki seçimlerde AKP’nin düdüğünü öttürmek zorunda kalacaklardır ve seçmenin kirli bilgiler ile tek yanlı, taraflı bir şekilde beyni bulandırılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, 21’inci yüzyıla girdiğimiz bu süreçte bu antidemokratik uygulama size bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü geçmişte görülmüştür; geçmişte siyasi baskılara kamu gücünün ve kaynaklarının olağanüstü şartlar dâhilinde bir partiye yönlendirilmesine ilişkin uygulamaların hepsi tersine dönmüştür. Bunun en belirgin örneği, maalesef, demokratik hayatımızın başlangıcında açık oy/gizli sayım esasına bile bu millet “Dur, söz milletindir.” diyebilmiştir. Sizin bu uygulamalarınıza da bu milletin her zaman güvendiğimiz sağduyusu “Dur, söz milletindir.” diyecektir diye ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar açık, bu kadar net ve bu kadar şeffaf olan bir uygulamanın reddedilmiş olmasını demokratik toplum değerleriyle bağdaştıramadığımız gibi, demokrasi havariliği yapan Adalet ve Kalkınma Partisinin söylemlerinde de çifte standart uyguladığı aklımıza gelmektedir. Bu çifte standart belki bir müddet için size bir fayda sağlayacaktır ama alelacele hazırlanan bu kanun netice itibarıyla “Acele eden ecele gider.” sözünün sonucu olarak, demokratik toplum gereklerine uygun olmasına özen gösterdiğimiz seçim mevzuatımızı, seçim hukukumuzu ecele götürmesinden korkarız. Seçimlerde adaletin, seçimlerde tarafsız yayın yapmanın, seçmenin iradesinin oluşturulmasında her fikri duyabilme hürriyetinin, seçme hakkını dilediğince kullanabilme özgürlüğünün kirli bilgilerle, yanlı bilgilerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçmenin siyasi tercihini belirlemede yanlı bilgilerle, kirli bilgilerle yönlendirileceği kaygısındayız. Bu kaygı Türkiye’ye fayda getirmeyecektir, bu kaygı size de fayda getirmeyecektir diyor, önergemizi yüce Meclisin değerli üyelerinin takdirine sunuyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 5. maddesi ile 298 sayılı yasaya eklenen 55/B maddesinin üçüncü fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Oy verme gününden önceki 30 günlük sürede, yazılı, sözlü ve görsel basın ve yayın araçları ile kamuoyu araştırmaları, anketler, tahminler, bilgi ve iletişim telefonları yoluyla mini referandum gibi adlarla yayın yapılması ve herhangi bir surette dağıtımı kesinlikle yasaktır. “

                                                                                             İsa Gök (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sayılı Yasa’nın, yani Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 55’inci maddesinin üçüncü fıkrasının ilk cümlesinin değiştirilmesini istiyoruz. Neden? Arkadaşlar, Kanun’un, yani 298 sayılı Kanun’un üçüncü fıkrası kısaca yazılı, sözlü, görsel basın ve yayın araçları ile kamuoyu araştırmaları, anketler, tahminler, bilgi ve iletişim telefonları yoluyla “mini referandum” gibi adlarla seçimin maniple edilmesini engellemeye dönük bir maddedir. Komisyonun kabul ettiği çerçeve 5’inci maddede bu fıkranın aslında kaynağı Kanun’umuzun 61’inci maddesinin üçüncü fıkrasıdır. Şimdi, AKP Grubunun da CHP’nin de MHP ve Barış ve Demokrasi Partisinin de ortak arzularımız seçimlere çok az bir süre kala seçimin anketlerle -gazete veya televizyon- maniple edilmesini engellemek. Bu konuda hiçbir grup arasında fikir ayrılığı yok.

Peki, şimdi, geçtiğimiz seçimleri lütfen düşünün. Seçim günü dahi anketler yayınlandı. Seçim günü dahi referandumlar yapıldı, mini anketler yayınlandı. Halk kanalize edildi. Bu yasak değil miydi? Yasaktı. Neye göre yasaktı? 61’inci maddenin üçüncü fıkrasına göre yasaktı. Kanun’umuzun 61’inci maddesi üçüncü fıkrası aynen hatta şunu diyor: “Milletvekili genel seçimlerinde seçimin başlangıç tarihinden itibaren bunlar yasak.” Seçimin başlangıç tarihinden itibaren oy verme gününe kadar anketler, şunlar, bunlar yasak diyor. Neden, peki, bu yasak uygulanmadı? Neden seçim günü dahi bu anketler yayınlandı? Çünkü, Kanun’da bir yazım hatası var. 61’inci maddenin üçüncü fıkrası okunursa, aynen şunu diyor: “Bu yasaklar, referandum gibi şeyler bir siyasi partinin veya adayın leh ve aleyhinde veya vatandaşın oyunu etkileyecek biçimde yayın yapılması yasaktır.” diyor. Bu referandumları, bu anketleri yayınlayan basın, yayın, görsel medyanın hepsi buna dayandı yani “Ben kimsenin oyunu yönlendirmeye çalışmıyorum ki!” savunmasını yaptılar. Bu savunmaya göre de seçimlere bir gün kala dahi anket yayınladılar. Bunun çözümü ne? Sayın Haluk İpek’in çözümü şu oldu: “Evet, kanun, eski kanun seçimin başlangıç yani son doksan gününde bu anketlerin yayınlanmasını yasaklıyordu, uygulanmıyordu. Biz buna ‘oy verme gününden önceki son on gün’ diyelim, doksan günü on güne indirelim, o güne sıkı sarılalım, bu yasağı uygulatalım.” dedi ama sorun, seçimin başlangıç tarihi veya son on gün olması değil; sorun, bu anketi yayınlayanların “Ben vatandaşın oyunu –bakın, aynen- etkileyecek biçimde -kanun lafzı bu- anket yayınlamıyorum.” savunmasıydı. Bu savunmanın ortadan kaldırılması gerekiyor mu? Gerekiyor çünkü tüm gruplar, tüm dört parti de neyi istiyor? Seçim günü, arkadaşlar, anket yayınlanmasın, vatandaşa bırakılsın. Bizim önerimiz ne? Bu Kanun’un yanlış yazımının düzeltilmesi. Bunun da çözümü çok basit. Olacak olan şey şu: Üçüncü fıkrada “bir siyasi partinin veya adayın lehinde veya aleyhinde veya vatandaşın oyunu etkileyecek biçimde” kelimesini çıkardığınızda “son on gün” deyin, önemli değil veya “otuz gün” deyin, önemli değil, süreyi size bırakıyoruz ama bu sürede yani koyacağınız herhangi bir tarih süresi içerisinde “Vatandaşın oyunu etkileyecek biçimde yayın yapmadım.” savunmasını kaldırmak için yasağı kesinleştirmek. Önergemiz takdir edilecek. Biz “otuz gün” dedik, “on gün” de diyebilirsiniz. Bu sürede referandum, mini referandum; yazılı, sözlü, görsel basında araştırma; anket, bilgi ve iletişim telefonlarıyla, mini referandum gibi adlarla yayın yapılmasının ve herhangi bir surette dağıtımının yasaklanması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun.

Yani dört grubun da amacı seçimlere birkaç gün kala anketler yayınlanmasını engellemekse, bunun çözümü bu önergeyle yasak koymak. “Yasak koyduk.” diyorsunuz ama bu fıkranın ortasındaki o bir cümle, yasağı delmek isteyen medya organlarına imkân tanıyor. Parayı bastır anket yayınlat, parayı bastır referandum yaptım de; bir şey yayınlat, bir mini referandum yap, kamuoyu yoklaması yayınlat ve vatandaşı etkile. Bu yanlış.

Bu sebeple, eğer ki önergemize evet oyu verirseniz, o yanlış yorumlanan ve kendilerini kurtarmaya sebebiyet veren o iki satır çıkacak, dediğiniz on gün veya otuz gün, o sürede her türden anket yayınlanması yasaklanacak.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 5’inci Maddesi ile Kanunun 55/A maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 55/B maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Bu sürenin dışında yapılacak yayınların, tarafsızlık, gerçeklik…” ibaresinden sonra gelmek üzere “eşitlik” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                       Sebahat Tuncel (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı yasanın 5’inci maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede basın, iletişim araçları ve İnternet’te propaganda üzerine değişiklik tartışılıyor ancak burada önemli olan şey siyasi partilerin, aslında, aldıkları oyun bir şekilde Parlamentoya yansıması, temsilde adalet meselesi önemli. Yoksa burada tartıştığımız Siyasi Partiler Yasası’nın ya da seçimle ilgili değişiklikler… Ne kadar değişiklik yaparsak yapalım eğer bu adalet sağlanmadığı sürece hiçbir anlamı olmayacaktır. Birilerinin kendi iktidarını korumak için dayattığı yüzde 10 seçim barajı tam da bu temsilde adaletin önüne engeldir. Öncelikle bu Parlamentonun aslında Türkiye’nin önünde büyük bir sorumluluk olarak duran ve halkın iradesinin Parlamentoya yansımasına engel olan bu yüzde 10’luk seçim barajı için çalışması, bunun kaldırılması için çalışması gerekirdi ama ne yazık ki biz bazı yasal düzenlemeler, propaganda üzerindeki düzenlemeler üzerine çalışıyoruz.

Ben bazı örnekler vermek istiyorum, Türkiye sonuçta Avrupa Birliğine aday ülke ve Avrupa Birliği konusunda bazı ev ödevleri yapmaya çalışıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 No.lu Protokolü “Serbest Seçim Hakkı” başlıklı 3’üncü maddesi, protokole taraf ülkelerin -ki Türkiye bu protokole taraftır- yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklamasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ettiklerini belirtir. Seçmenin denetim organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de sözleşmeye taraf ülkelerdeki seçim sistemini işte bu maddede yer alan “halkın kanaatlerinin özgürce açıklanması” ibaresi üzerinde denetlemektedir.

Türkiye’nin taraf olduğu bir diğer önemli insan hakları sözleşmesi de Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’dir. Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi de tıpkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi herhangi bir seçim sistemi ya da seçim barajını düzenliyor değildir. Ancak tıpkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki hüküm gibi Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde 25’inci maddesinde seçim haklarını düzenleyen bir hüküm yer almaktadır. 25’inci maddesinde seçim haklarını düzenleyen hükümde hangi seçim sisteminin tercih edileceği devletlerin iradesine bırakılmıştır. Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 25’inci maddesine göre her vatandaş genel, eşit ve gizli oyla belirli dönemlerde yapılan seçimlerin iradelerini özgürce ortaya koymalarını garanti eden seçimlerde oy kullanma ve seçilme hak ve fırsatına sahiptir. Özetle, yüzde 10’luk seçim barajı insan haklarıyla ilgili Türkiye’nin imzaladığı uluslararası bütün sözleşmelere aykırı durmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 67’nci maddesinde “Seçim kanunları temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenir.” demektedir. Başta iktidar partileri olmak üzere ana muhalefet partisi CHP, daha sonra MHP bu gerekçeyi ileri sürerek hep yüzde 10 barajının bugüne kadar kalması yönünde tavır gösterdi, bugün de bu tavırlarını devam ettiriyorlar.  Ancak bu maddede yani Anayasa’nın 67’nci maddesinde temsilde adalet ilkesi bu yaklaşımla ihlal edilmektedir.

2002 seçimlerinde Meclise iki parti girdi. Biri AKP, 11 milyon oy aldı; diğeri CHP, 6 milyon oy alarak Meclise girdi. Her iki partinin toplam oyu 17 milyon. Oysa Türkiye’de seçmen sayısı 41 milyon olduğu düşünüldüğünde 24 milyon seçmenin iradesi ne yazık ki buraya yansımadı.

2007 seçimlerinde de durum bundan farklı değil. AKP 16 milyon oy aldı, CHP 7 milyon, MHP 5 milyon oy aldı. Üç partinin toplam aldığı oy 28 milyon. Yine, 14 milyon seçmenin oyu, iradesi buraya yansımadı.

Bugün yüzde 5 barajı, eğer yüzde 5’e düşürülürse, bu 2,5 milyon seçmen ediyor yaklaşık, bu da yaklaşık 30 dolayında milletvekili anlamına geliyor. Yani aslında bu ülkede biz bu seçim kanununu tartışmadan önce bu temsildeki adaletsizliği ve halkın iradesinin buraya yansımamasını tartışmak gerekiyor. Bu sadece Barış ve Demokrasi Partisinin sorunu değil yani baraj sadece Kürtlere değil, Alevilere, kadınlara, ötekilere, işçilere, emekçilere, toplumun tüm kesimlerine yönelik bir baraj var. Bu baraj bugün belki bizim sorunumuz olarak görülüyor ama önümüzdeki dönem mutlaka, başta AKP olmak üzere diğer siyasi partilerin de bir sorunu olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kaldı ki Barış ve Demokrasi Partisi barajı anlamsızlaştırmıştır. 2007 Temmuz seçimlerinde bağımsız olarak girdik. Bizim açımızdan baraj anlamsız hâle gelmiştir. Ancak halkımızın iradesinin buraya yansıması önemlidir. Bu aynı zamanda kadınların iradesinin de buraya yansımadığını gösteriyor. İşte sadece 50 milletvekilimiz vardı. Birisinin milletvekilliği düşürüldü sayenizde. 49 kadın milletvekili arkadaşımız var. Avrupa’da yüzde 50’lere varan, İsveç’te örneğin yüzde 55 bu oran... Bunu düşündüğünüzde bile aslında Türkiye hem kadınlar açısından hem Türkiye’deki diğer toplumsal kesimler açısından adaletli ve adil bir Parlamento değil ne yazık ki. Umarım bu ayıptan bir an önce döneriz. Gecenin bu saatinde nasıl bunları tartışırız bilemiyorum ama en azından biz sorumluluğumuz gereği bunu burada ifade etmeyi bir görev biliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde üç önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin sonundaki “on sekiz yaşını doldurmuş” ifadesinden sonra gelmek üzere “ve hukuki ehliyete sahip olması şarttır” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ali Rıza Öztürk

Atila Emek

 

Malatya

Mersin

Antalya

 

Hüsnü Çöllü

Halil Ünlütepe

 

 

Antalya

Afyonkarahisar

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

490 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 6 ncı maddesine aşağıda yazılı cümlenin eklenmesini arz ederiz.

“Bu maddenin uygulanmasına yönelik usul ve esaslar Yüksek Seçim Kurulunca belirlenir.”

 

K. Erdal Sipahi

Rıdvan Yalçın

Necati Özensoy

 

İzmir

Ordu

Bursa

 

Hamit Homriş

Mehmet Şandır

 

 

Bursa

Mersin

 

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 6’ncı Maddesi ile değiştirilen 57’nci maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinden sonra gelmek üzere “Seçime katılan siyasi parti ve adayların kendilerini tanıtıcı nitelikte düzenleyecekleri broşür, el ilanları, parti bayrağı, poster, afiş, ses ve görüntü içeren CD, DVD gibi yayınların Türkçe’nin dışındaki farklı dil ve lehçelerde hazırlaması serbesttir.” cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Özdal Üçer

Sebahat Tuncel

 

Batman

Van

İstanbul

 

Sevahir Bayındır

Akın Birdal

Pervin Buldan

 

Şırnak

Diyarbakır

Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Üçer. (BDP sıralarından alkışlar)

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; 6’ncı madde, 298 sayılı Kanun’un 57’nci maddesinde değişikliği öngören maddeyle ilgili değişiklik önergemiz üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Aslında dün başladığımız yasama faaliyetlerinin bugüne sarkmış olması ve harcanan zamanın değişimle paralel bir düzeyde olmadığını, yani aylarca, günlerce gündemde kalan siyasi partilerle ilgili, seçimlerle ilgili yenilik yapıyoruz reformuna yönelik çalışmalar bugünkü çalışmalara çok yansımadı. Sanki biraz, dağ fare doğurdu gibi bir sonuç ortaya çıkarıyor. Her nedense, çok, böyle reklamı bol icraatlar, söylemi bol icraatlar yapıp ortada sonucu fiyasko olan şeyleri AKP üzerinde görmeye alıştık. Yani burada açılımla ilgili böyle şeyler vardı, Anayasa değişikliğiyle ilgili şeyler vardı, balon ekonomik modellerle ilgili şeyler vardı.

Tabii teknik anlamda, Türkiye’de yapılmakta olan seçimlerin teknik boyutuyla ilgili birçok düzenlemenin yapılmış olması gerekiyordu. Bunlar, çok teknik düzeyde kalan ve bu kadar üzerinde konuşmayı gerektirmeyen düzenlemelerdi. Bunlar, Meclis alt komisyonunda mutabakatla çözülebilecek sorunlardı. Aslında Türkiye’nin demokrasi sorununun ana kaynağında yer alan siyasi partilerle ilgili değişimin, Anayasa’yla ilgili değişimin yapılmadığı durumda böylesi teknik şeylerle uğraşmak biraz anlamsız gibi geliyor. Çünkü, Meclis alt komisyonunda bununla ilgili bütün grupların teknik boyutta hemfikir olduğu bir mutabakat metni çıkardı, çok da üzerinde tartışılmaya gerek duyulmadan bir düzenleme yapılırdı. Siyasi partilerin adil ve demokratik seçimlere katılma boyutuyla ilgili sorunların, farklı siyasi düşüncelerin Meclise kendisini taşıyabilmesi açısından sorunların, farklı dillerin, kültürlerin, propaganda hakkıyla ilgili, barajla ilgili sorunların bugün burada tartışılıyor olması gerekiyordu ama maalesef tartışılmıyor. Umuyorum ki sizlerin, özellikle AKP milletvekillerinin sayısının en yakın seçimde biraz daha az olduğu, daha demokratik bir ortamda bizim bunları tartışabileceğimizi düşünmekteyiz ve bizlerin sayısının biraz daha fazla olduğu platformlarda bunları adil bir şekilde görüşme şansı bulacağız.

Şimdi, bağımsızlarla ilgili, aslında bağımsızlar… Biz bağımsız değildik, bağımsız olarak girdik seçimlere, mevcut yasal düzenlemelerin azizliğinden kaynaklı. Ama yine de, bağımsız olarak seçimlere girmek isteyen adayların burada, oy pusulalarıyla ilgili maddede, oy pusulalarının her zaman dağıtılmasına ilişkin ve oy pusulalarının milletvekillerinin seçiminde çok büyük bir adaletsizlik oluşturduğunu ve… Maalesef burada, iktidar ve muhalefet partisinin sadece “Kürtlerin siyasi iradesi nasıl daha güç yansıtılır.” mutabakatıyla böylesi bir düzenlemeye gidildi. Ama bütün bu uygulamalara rağmen, yaşlı bir kadın vardı, okuma yazma bilmiyordu. Seçim çalışması yaparken biz şöyle tereddüt içerisindeydik “Ya, nasıl olur?” diye. Kadın Türkçe de bilmiyordu. Aynen şöyle söyledi: “…” (x) Yani “Saymayı da mı bilmiyorum?” diye kendisi buna bir çözüm buluyordu. Mutlak surette, belli yasal engellemeleri aşan belli kesimler olacaktır ama demokrasiyi tam demokrasi bilinciyle algılamak lazım. Kendine göre değil, herkes için eşit paydayı oluşturmak ilkesinden yola çıkmak lazım. Eğer böyle bir demokratik ortamı oluşturabileceksek biz, bu ülkede huzurlu bir yaşamı tesis edebileceğiz. Demokrasinin olmadığı her platformda başka alanlar oluşacaktır ve başka alanlar mutlaka çatışmalara açık olacaktır. Kimse tatmin olmadığı bir ortamda zorla kalmak boyutunda olmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

CD ve DVD’lerle ilgili, ses görüntüleriyle ilgili şeyler var burada, hediye, eşantiyon, promosyon dağıtımıyla ilgili. Yalnız, eğer düzenleme yapılacaksa seçimlerin olduğu dönemde kamu kurumu ihalelerinin de olmaması gerekiyor çünkü biz son iki dönemde kamu kurumu ihalelerinin özellikle iktidar partisinin siyasi yandaşlarına nasıl peşkeş çekildiğini çok iyi gördük. Teklifsiz ihalelerin nasıl yapıldığını öğrenmek, bu konuda bizlerin abartılı söylemlerde bulunduğunu ifade etmek isteyenler varsa Van Karayolları Müdürlüğü bünyesinde ihalelerin hangi milletvekilinin yakınlarına ve hangi milletvekiline ne kadar para ödenerek yapıldığını araştırmasını isteriz.

Söylenecek çok şey var, vaktimiz de çok, daha sonraki zamanlarda sizlerle paylaşacağız görüşlerimizi. Süremiz bitti.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

490 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 6 ncı maddesine aşağıda yazılı cümlenin eklenmesini arz ederiz.

“Bu maddenin uygulanmasına yönelik usul ve esaslar Yüksek Seçim Kurulunca belirlenir.”

                                                                                         K. Erdal Sipahi (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Sipahi.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunarım.

490 sıra sayılı  Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesiyle ilgili olarak bir değişiklik önergesi vermiştik. Önergenin verilme mantığı şuydu: 5’inci maddeden itibaren, 8’inci madde dâhil, propaganda ve benzeri unsurları kapsayan maddeler. 5 ve 8’inci maddelerde teferruatı gerektiren hususlarda Yüksek Seçim Kurulunun belirleyeceği esasların dikkate alınmasıyla ilgili maddeler vardı. Benzer maddeler olarak 6’ncı maddeye de bu ibarenin eklenmesinin daha açık, anlaşılır ve bu propagandayla ilgili bir seri maddenin ruhuna uygun olacağını düşündük. Ayrıca 6’ncı maddede yazılmış olan propagandayla ilgili birtakım malzemelerin, orada yazılanlar dışında bazı malzemeler gündeme geldiğinde Yüksek Seçim Kurulunu bu konuda bir inisiyatif sahibi yapmak istedik, ancak her zamanki gibi klasik ret olayını yaşadık. Buna hayret etmiyoruz, millet iradesinin ülke idaresine çevrildiği bu çok önemli konu, maalesef, hükûmet tasarısı yerine bir milletvekilinin teklifi hâlinde, haiz olması gereken ciddiyetten uzak bir anlayış, bir acele ve telaşla gündeme getirilmeye çalışılmıştır. Bu yasa teklifinde ana ilkeleri, seçim konusunda temel anlayışı, kısa, açık, net ve anlaşılır ifadelerle Meclis iradesine sunmak yerine genelge anlayışıyla, gelişigüzel, akla gelen her şey yazılmıştır.

Aslında buna hayret etmemek gerekir, en temel hukuk manzumesi olan Anayasa değişikliğinin bile ilk adımında bir imza rezaletiyle başlaması, bu konudaki bir kanun teklifine hayret etmemizi gerektirmez. Bir Anayasa değişikliği düşünün, en kısa, en veciz ifadelerle dolu olması gereken Anayasa değişikliğini düşünün, geçici madde 20’den –ki, daha önceki ilk taslakta geçici madde 19’da yazılmıştı- bir satır okuyorum: “Kurulun Başkanı dışındaki asıl üyelerine 30.000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ek tazminat ödenir.” Bunun adı anayasa maddesi. Yazılan şey anayasa maddesi mi yoksa maaş bordrosu mu? Bu kadar gayriciddi, göstergeli, kat sayılı, çarpmalı, bölmeli, dört işlemli bir anayasa örneğini dünyada görmek mümkün mü? Takdirlerinize sunarım. Hani, eksik olan ne Anayasa’da? Geçici görev yolluklarıyla demirbaş döşeme listesi de eklenseydi herhâlde bu, Anayasa’nın mantığına ters olmazdı.

Artık, Türkiye'de AKP menşeli hiçbir gelişmeye hayret etmiyoruz. Açlık ve işsizliğin rakam cambazlıklarıyla ve suni gündemlerle saklanmasına alıştık.

Millî vasfını kaybetmiş eğitimimizde yatılı bölge okullarında işkenceden kaçan çocukların ölümüne, dershane parası ödeyemeyen anaların hapse, intihar eden çocukların mezara girmesine hayretle bakmıyoruz. Bunlara içi sızlaması gereken birçok bakanımızın ise 550 bin TL’lik yeni makam arabalarıyla dolaşmasına artık bizler de alışmaya başladık, aynen kendilerinin alıştığı gibi.

“Komşularla sıfır sorun” deyip sıfır gururlu, sıfır haysiyetli dış politikamızın İsrail’de Büyükelçimizin oturtulduğu sandalye seviyesine indirilmesine şaşırmıyoruz.

Ermeni konusunda tavır alacağız deyip İsveç Büyükelçisinin bir haftalık göstermelik tatilden sonra geriye gitmesine hayret etmiyoruz. Sayın Başbakanın ise Ermeni diasporasına ve Dış İlişkiler Komisyonuna gecikmiş Paskalya tebriği için ABD’ye Büyükelçiyi de yanına alıp gitmesine hiç hayret etmiyoruz.

Akdamar Adası’nın Ermenilere peşkeş çekilmesinden sonra şimdi de ibadete açılmasına, hastane ziyaretine gitmeyi beceremeyen hanımların Başbakanlık uçağıyla Arap şeyhlerinin düğünlerine, devlet parasıyla takı takmak için Katar’a uçmalarına hiç şaşırmıyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Ayıp, ayıp!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – “Yargıya açılım” diye PKK açılımını örtülü olarak Anayasa’ya sokma girişimlerine hiç hayret etmiyoruz. PKK iş birlikli anayasa değişikliklerine de artık bir noktada alıştık. “Uzlaşma arayışında samimiyiz.” deyip İmralı ve PKK ile uzlaşma samimiyetini yansıtan anayasa anlayışına da hayret etmiyoruz.

Son olarak, bir Başbakan Yardımcımızın 30 Ağustostan rahatsız olmasına da hiç şaşırmadık. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok öyle bir şey, yok. 30 Ağustostan rahatsızlık yok.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Okuduğunu anlamıyorsun.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – 30 Ağustos Bayramı’ndan kendileri bu kadar rahatsızlarsa…

SUAT KILIÇ (Samsun) – 30 Ağustostan kimsenin rahatsızlığı yok.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – …benim kendilerine tavsiyem, 4 Temmuzdaki Amerikan Özgürlük Günü’ne katılsınlar 30 Ağustos yerine. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Oraya sen katılırsın, sana yakışır.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Sen git katıl oraya.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Türk askerinin başına çuval geçiren Amerikalı generali “üçlü mekanizma” diye Ankara’ya çağırıp ayakta karşılayan zihniyete 4 Temmuzda Amerikan Özgürlük Günü’ne 30 Ağustos yerine katılmak yaraşır. (MHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – İyi yolculuklar. Geç kalırsın, hemen git, hemen yola çık.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Evet, seçim kanununa gelince: Şaibeli 2007 seçimlerinden sonra şaibeli 2009 mahallî seçimlerini hep beraber yaşadık. Bir bilişimci bilim adamının İnternet’e yansıttığı gibi, saat 22.00’ye kadar işleyen işler normal, sonra ne olduysa 22.00 ile 03.00 arasında tüm yurtta istisnasız AKP oyları artıyor, diğer partilerinki azalıyor. Bilgisayara birilerinin elinin değdiği belli. En insani ve dinî yardım duygularının deniz pisliğine bulaştırıldığı Türkiye’de seçime hile bulaşmış, dış politikaya ABD talimatları bulaşmış, Anayasa’ya Venedik Kriterleri bahanesiyle PKK bulaşmış, hiç fark etmiyor.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.34


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

490 sıra sayılı Tasarı’nın 6’ncı maddesi üzerindeki İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin sonundaki “on sekiz yaşını doldurmuş” ifadesinden sonra gelmek üzere “ve hukuki ehliyete sahip olması şarttır” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                         Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gece saat 01.45’teyiz. Şimdi, gerçekten merak ediyorum. Şeklen teklif olan ama özde Hükûmetin tasarısı olan bu tasarının hikmeti nedir ki gecenin bu saatine kadar görüşülme ihtiyacı duyuluyor? Bu ihtiyaç nereden kaynaklanmıştır? Bu kanun tasarısı…

HALUK İPEK (Ankara) – Teklif, teklif.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …Türkiye’deki demokratikleşmeye, hukuk devletinin güçlenmesine hizmet mi edecek, mevcut Seçim Kanunu’ndaki antidemokratik hükümlerin kaldırılmasına hizmet mi edecek, yoksa halkımızın içinde bulunduğu, halkımızın gerçek gündemi olan açlık, işsizlik, yokluk ve yoksulluğu ortadan mı kaldıracaktır?

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi, şeklen kanun teklifi olan bu Hükûmet tasarısı bu kadar önemli ise, gecenin 01.45’inde görüşülmesini gerektirecek kadar önemli ise bugüne kadar neden getirilmedi? Gerçekten siz bu tasarı ile Türkiye’deki açlığı, yokluğu, yoksulluğu, demokrasiye, hukukun gelişmesine katkıda bulunacaksanız niye bunu bugüne kadar getirmediniz, beklettiniz?

Şimdi, değerli arkadaşlarım, AKP’nin halkın gerçek gündemiyle uzaktan yakından ilgisi olmadığı yaşanan olaylarla sabittir. AKP’nin demokrasiyle, insan haklarıyla, özgürlükler ile alakası olmadığı yaşanan olaylarla sabittir. Bugün Türkiye’de hâlihazırda demokrasinin özünü oluşturan hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, bağımsız ve tarafsız mahkemeler gibi kavramlarla arası hoş olmayan, hak arama mücadelesi için yola çıkan Tekel işçilerinin üzerine devletin polisini süren, copuyla, panzeriyle, topuyla, tüfeğiyle polisi süren, 1 Mayısı, uluslararası İşçi Bayramı olan 1 Mayısı Taksim alanında kutlamaya çalışan işçilerin üzerine yine devletin polisini süren, muhalefeti susturan, kendi siyasal düşüncelerine katılmayan, herkesi susturan, demokrasi sofrasından nasibini hiçbir zaman alamamış bir AKP iktidarı vardır. İktidarını sınırlayan basını, üniversiteleri, mahkemeler gibi kurumları fethetmeye uğraşan bir AKP iktidarı vardır. Yetkilerini Anayasa’dan alan, egemenlik kapsamında yargı yetkisini kullanan mahkemeler tarafından siyasal iktidarının sınırlanmasını içine sindiremeyen, kabul edemeyen, bunun hukuk devletinin bir gereği olduğu hiç mi hiç onu ilgilendirmeyen bir AKP’nin iktidarı vardır. Böyle bir siyasal iktidarın yapacağı yasaların demokratik olduğunu kabul etmek mümkün değildir, bunu beklemek de hayalciliktir.

İşte Seçim Yasası önümüzde. Seçim Yasası’nda getirdikleri değişiklikler hangi gerekçe ile hangi ad altında olursa olsun, getirilen değişikliklerin hiçbirinin toplumun ihtiyacını karşılamadığı, ancak ve ancak AKP’nin ihtiyacını karşılamaya yönelik olduğu çok açıktır. Çünkü AKP, yedi yılı aşkın siyasal iktidarı döneminde, sadece ve sadece bu Parlamentoda kendi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik yasa çıkarmayı alışkanlık hâline getirmiştir. Parlamentoyu, yasama organını yürütmeye bağlayarak Başbakanın emir ve talimatlarıyla yasama organının yürütme tarafından yönetilir, yönlendirilir hâle gelmesini sağlamıştır. İşte, bu kanun tasarısını da gecenin bu saatine kadar görüşmemizin tek bir nedeni vardır. Bu neden de… Sayın Başbakanın yasama organına verdiği emir ve talimatın gereği burada yerine getiriliyor değerli arkadaşlarım.

Bugüne kadar hangi milletvekilinin teklifi bu saatlere kadar burada görüşülmüş değerli arkadaşlarım? Şimdi, yasama organını yürütmenin emrine bağlayan ve yasama organının yürütme tarafından yönlendirilmesini içine sindiren bir siyasal anlayışın demokratik olduğunu kabul etmek mümkün değildir değerli arkadaşlarım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde dört önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin Çerçeve 7 nci maddesi ile düzenlenen 298 sayılı Kanunun 58 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

“Madde 58- Propaganda için kullanılan el ilanları ve diğer her türlü matbuat üzerinde Türk Bayrağı ve dini ibareler bulundurulması yasaktır.

Siyasi partiler ve adayların yapacakları propagandalarda Türkçe kullanılması esastır.”

 

Suat Kılıç

Ahmet Aydın

Ali Bayramoğlu

 

Samsun

Adıyaman

Rize

 

Safiye Seymenoğlu

Ayşenur Bahçekapılı

 

 

Trabzon

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 7. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Madde 7- 298 Sayılı Kanunun 58 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 58- Propaganda için kullanılan el ilanları ve diğer her türlü matbuatlar üzerinde Türk Bayrağı, dini ibareler bulundurulması yasaktır. Radyo ve televizyonlarda yapılacak propaganda yayınlarında, diğer seçim propagandalarında Türkçenin yanı sıra farklı dil ve lehçeler de kullanılabilir."

 

Ayla Akat Ata

Özdal Üçer

Sebahat Tuncel

 

Batman

Van

İstanbul

 

Pervin Buldan

Akın Birdal

 

 

Iğdır

Diyarbakır

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 7. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Behiç Çelik

Oktay Vural

 

Konya

Mersin

İzmir

 

Hüseyin Yıldız

Kemalettin Nalcı

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

Tekirdağ

Isparta

 

 

Mehmet Şandır

 

 

 

Mersin

 

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Tekin Bingöl

Atila Emek

 

Malatya

Ankara

Antalya

 

Turgut Dibek

Ensar Öğüt

 

 

Kırklareli

Ardahan

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kılıçdaroğlu, sizden kim konuşacak?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tekin Bey.

BAŞKAN – Tamam.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifinin en önemli maddesi, 298 sayılı Seçim Kanunu’nun 58’inci maddesinde yapılan bu değişikliktir. Aslında bu değişiklik kanun teklifinin sahibi tarafından öngörülmemiş, önerilmemiştir ama alt komisyonda -niyet sorgulaması yapmıyorum ama- bir önergeyle 298 sayılı Kanun’un 58’inci maddesine bu hüküm eklenmiştir. Eklenen hükümle, Türkçe dışında, yerel dillerde ve lehçelerde propaganda yapılması imkân dâhiline, serbest hâle getirilmiştir. Bu yanlış bir hadisedir, bu Anayasa’mıza da aykırıdır değerli arkadaşlar. Çok iyi niyetle, daha adil, daha eşitlikçi, daha şeffaf bir seçim kanunuyla, demokrasiyi, demokrasinin sonuçlarının kabul edilebilir, ülke yönetimine yansıtılabilir olabilmesini sağlamak için yapılan bu kanun değişikliği teklifi bu değişiklikle sakatlandırılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, burada yaptığımız her çalışma bugüne belki çözüm üretebilir ama geleceği de tanzim edeceğini unutmayalım. Dil birliği bizim en büyük ortak paydamızdır. Dil birliğini parçaladığımız takdirde, ortak paydamızı, birlikte zamanı paylaşma sebebimizi ortadan kaldırmış oluruz.

Dil birliği Anayasa’mızın da değiştirilemez hükmüdür. Burada Anayasa’yı değiştirebiliriz, burada kanunları yeniden yazabiliriz ama bu devletin kurucu hukukunu değiştirme hakkımız yok. Buna teşebbüs edersek yaptığımız iş meşru olmaz. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran iradenin, kurucu kahramanların bu devletin tanımında belirledikleri ve her Anayasa’mızda değiştirilemeyen, değiştirilmesi teklif edilemeyen “Başlangıç” hükümlerinde dil birliği esastır. Dil birliğini hiçbir şekilde, hiçbir niyetle gevşetecek, bozacak bir teşebbüs hukuki olmaz, meşru olmaz, doğru olmaz, faydalı olmaz. Şimdi herkes kendine bunu söylemeli. Biz farklılıklarımızı konuşarak, farklılıklarımızı öne çıkartarak birliğimizi tanzim edemeyiz, “Ne farkımız var?” diyerek birliğimizi tanzim edebiliriz. Farklılıklarımız zenginliğimizdir ama farklılıklarımızı kimlikleştirerek birlikte yaşamanın kuralı hâline getirmeye kalkarsak yığınakta yapılan yanlış -işte askerî bir tabir olmakla beraber- hayatın geleceğini zindana çevirir.

Farklılıklarımız olabilir ama biz farklı olmayan taraflarımızı güçlendirerek, paylaştığımız ortak paydalarımızı güçlendirerek birliğimizi koruyabiliriz. Birliğimiz olmadığı takdirde değerli milletvekilleri, dirliğimizin olup olmayacağını hiç denemeye kalkmayalım. Birliğimizi güçlendirecek ne kadar sebebimiz varsa bunları birlikte savunmamız, ortak paydamız hâline getirmemiz gerekir. Dil birliği bizim en büyük birliğimizdir, en büyük zenginliğimizdir. Dolayısıyla Siyasi Partiler Kanunu gibi, Seçim Kanunu gibi, Anayasa gibi temel kanunlarda, hayatı tanzim eden, birliğimizi, birlikteliğimizi tanzim eden hukuk belgelerinde farklılıklarımızı bir hak hâline getirirsek, bir hukuk hâline getirirsek inanınız ki yalnız bugün için değil ülkemizin geleceği için de çok stratejik anlamda yanlışlık yaparız. Yanlış olmuştur, iyi niyetle hazırlanan bu kanun teklifini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …alt komisyonda yapılan bu değişiklik resmen sakatlamıştır. Bunun için geliniz… Ben yasaklardan yana değilim. Eski kanunumuzda 58’inci maddede “yasaktır” kelimesi geçiyor. Bu beni rahatsız ediyor ama dil birliğini bozacak şekilde, Türkçe dışında lehçe ve dillerde  propaganda yapılmasını, siyaset yapılmasını… Bu çünkü daha sonra siyaset yapmaya götürecektir, siyasi örgütlenmeye götürecektir, bu bir başka yerlerin talebidir. Dolayısıyla bu yanlış olur, bu gelecek açısından çok ciddi yanlış olur. Bizim verdiğimiz, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği ve teklif sahibinin de öngörmediği bu değişikliği ortadan kaldırmamız lazım. Kanunun eski şekline dönülmesi veya bir başka şekil geliştirilmesi gerekir. Anayasa’mıza da aykırı olur, değiştirilmesi teklif edilemeyen maddelere yani dil birliği ilkesine aykırı olur. Bu yanlışlığı yapmayalım, çıkardığımız kanunu sakatlamayalım.

Bu önergemizin kabulünü sizlerden bu gerekçelerle talep ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Diğer önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar)

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesiyle ilgili verilen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, seçim süresince yapılan çalışmalardan birisi de malumunuz radyo ve televizyonlar aracılığıyla yapılan propaganda çalışmalarıdır. Bu çalışmalar seçime katılan tüm siyasi partiler için eşit bir şekilde uygulanmalı ve aynı şekilde yayın yapan televizyon ve radyo kuruluşlarının da mutlaka tarafsız yayın yapma zorunluluğu olmalıdır. Ancak son dönemlerde devletin resmî yayın organı olan, yayın kuruluşu olan TRT’nin yayınlarına baktığımızda, gerek haber programlarında gerekse TRT içinde hazırlanan ya da dışarıdan satın alınan programların hemen tamama yakınında iktidar yanlısı, partizanca yayınlar yapılabilmekte ve maalesef bu yayınlar artarak devam etmektedir.

Bugün on üç televizyon kanalı olan TRT’nin bu kanallarının birçoğunda yanlı yayın yapılabilmekte, haber programları çarpıtılmakta ve maalesef dışarıya hazırlatılan programlarda ise tümüyle iktidar yanlısı yayınlar yapılabildiği gibi, diğer siyasi partiler aleyhine çarpıtıcı yayınlar yapılabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, uzun süreden beri TRT’nin zarar ettiği, fazla personel çalıştırdığı konuşulagelmiştir, ama bugün, İbrahim Şahin’in genel müdürlüğünden sonra kadrolaşma hızlandırılmış ve maalesef TRT içerisinde çalışan yetkin kadroların hallaç pamuğu gibi atıldığı da görünen bir gerçek.

Bugün TRT’de, bütün ısrarlara rağmen, farklı kesimlerin bütün taleplerine rağmen TRT yayınları yapan programların, satın alınan programların ve sözleşmeli çalıştırılan kadroların ücretleri kamuoyuyla paylaşılmamaktadır, ısrarla bundan kaçınılmaktadır, ama konuşulan rakamlar dudak uçuklatıcı cinstendir ve çok daha güçlü yayın kuruluşlarının dahi telaffuz edemediği fiyatlar TRT tarafından rahatlıkla ödenebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün İbrahim Şahin’in genel müdür olduğu ve Sayın Bülent Arınç’ın Bakanlığının kontrolünde olduğu bir TRT’nin, seçim döneminde, daha şimdiden ne menem yayınlar yaptıkları göz önüne alındığında, yansız ve bağımsız yayın yapmasını beklemek hayalden başka bir şey olamaz.

Bugün, TRT yayınlarının yanı sıra, yaratılan yandaş medyanın da seçim dönemlerinde tarafsız, seçim kurallarına uyarak yayın yapmasını beklemek de herhâlde iyimserlik olsa gerek.

Bugün sadece TRT yayınlarıyla olaya bakmamak lazım: Önemli olan, çıkarılan bu yasaların, uygulayıcıları tarafından nasıl uygulandığına, nasıl hayata geçirildiğine bakmak gerekiyor. Sıklıkla bu kürsüde vurgu yapılıyor, 29 Mart seçimleri sırasında bazı vali ve kaymakamlar, âdeta Adalet ve Kalkınma Partisinin ilçe başkanları, il başkanları gibi davranmışlardır. Eksi 18 derecedeki bir sıcaklıkta Tunceli’nin dağlarındaki mezralara buzdolabı dağıtarak, orada sadece çökeleği ve tandır ekmeği olan kadınlarımızın o buzdolabında neyi muhafaza edeceği düşünülerek o buzdolapları dağıtıldı? Yaz aylarının, ilkbaharın suyu mu çıkmıştı! Evinde elektriği olmayan kadınlarımıza bulaşık makinesi dağıtmanın anlamı neydi acaba! Asıl olan o malzemeler alınırken yine kayırmacı bir anlayışla AKP yanlılarına onların alınmasını sağlamaktı ve alelacele seçim döneminde bu tür yardım kampanyalarını hayata geçirmekti ve dönüp bunun savunması yapılırken de sosyal devlet ilkesinden hareketle, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun bu yardımları yaptığı söyleniyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, az önce bahsettiğim gibi, uygulayıcılar çok önemli. Yasalar çıkarılabilir ama onu hayata geçirenler eğer tarafgir davranıyorlarsa o yasalar hiçbir anlam ifade etmez. Son dönemlerde Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu sekiz yıllık süre içerisinde yaşanan seçimlerde daha seçimin yaşandığı gün çöplüklerden, çöp kutularından oy pusulaları toplanmakta. Allah aşkına, henüz seçimler sürüyorken, sayımlar devam ediyorken ve muhtemelen itirazların da olabileceği sandıkların oy pusulalarının çöplüklerde ne işi var? İşte bunlar beraberinde birtakım şaibeleri getiriyor.

Yine, Ankara’da yaşadığımız birçok olay bize seçimlere hile karıştırıldığını net bir şekilde göstermiştir. Görevli olmayan araçlarda oy pusulalarının ve sandıkların yakalandığı görülmüş, hiç alakası olmayan, sokaklarda sadece oy kullanılan okulların elektrikleri dahi kesilebilmiştir. Bütün bunlar eğer iktidarın, seçim yasası çıkarmasına rağmen, anlayışı partizanca bir anlayışsa onu uygulayanlar bu seçim yasasını ihlal edeceklerdir ve yine partizanca seçimler yaşanacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 7. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 7- 298 Sayılı Kanunun 58 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 58- Propaganda için kullanılan el ilanları ve diğer her türlü matbuatlar üzerinde Türk Bayrağı, dini ibareler bulundurulması yasaktır. Radyo ve televizyonlarda yapılacak propaganda yayınlarında, diğer seçim propagandalarında Türkçenin yanı sıra farklı dil ve lehçeler de kullanılabilir."

                                                                                        Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının çerçeve 7’nci maddesine ilişkin verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede yapılan bir değişiklik var, 298 sayılı Yasa’nın 58’inci maddesine ilave edilen bir bölüm var: “Radyo ve televizyonlarda yapılacak propaganda ve yayınlarda, diğer seçim propagandalarında Türkçenin kullanılması esastır.” deniliyor. Buna ek bir madde olarak, paragraf olarak: “Ancak siyasi partiler ve adaylar seçim döneminde, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olmamak şartıyla, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları yerel dil ve lehçelerde de sözlü propaganda yapabilirler.”

Propaganda bir düşünce ürünüdür. Düşünce ile dil arasında çok yakın, doğrudan bir bağlantı vardır. Düşünce özgürlüğünü eğer savunacaksak, düşüncenin her şekilde ifadesini de savunmamız lazım. Düşünce özgürlüğünü kısıtlamak, düşüncenin özgürlüğünü… Dili yasaklayarak düşünce özgürlüğünü savunamayız. Yani insanlar kendi düşüncelerini ifade etme özgürlüğüne sahip olmalıdırlar, sözlü, yazılı ve görsel biçimde bu düşüncelerini ifade etme özgürlüğüne sahip olmalıdırlar.

Bu tasarıda sadece sözlü propagandaya olanak tanınıyor, üstelik sadece seçim döneminde. Seçim dönemi dediğimiz, seçim propagandalarının açıkça yapıldığı son on güne ilişkin bir süredir. Yani, Türkçe dışında propaganda yapmak isteyen siyasetçiler sadece on gün ve sözlü olarak bu dili kullanabilecekler. Bu, dilin özgürce kullanımı anlamına gelmez. Üstelik bir engel daha var. Siyasi Partiler Yasası’nın 81’inci maddesi “Türk dilinden ve kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar.” demektedir. Yani, bu sözlü propaganda döneminde Kürtçe konuşmak veya Türkçe dışında başka bir dil konuşmanın, ülkenin bütünlüğü aleyhinde propaganda maddesine sokularak doğrudan engellenmesi mümkündür.

Nitekim hepimizin, özellikle partimiz grubuna mensup arkadaşlarımızın aleyhine açılan davalar ve Meclise gönderilen fezlekeler Türkçe dışında Kürtçe yaptığımız konuşmalarla ilgilidir. 20 milletvekili için getirilen 600 -yaklaşık- fezleke vardır. Yani, kişi başına 30 fezleke gelmiştir. Bunların hemen hemen tamamı Kürtçe konuşma yaptığımız içindir. Şimdi, böyle bir engel var iken bunu rahatlattık, bunun yolunu açtık demek mümkün değil.

Yazılı pankart, CD, DVD ve başka malzemelerin kullanılması da yine yasaklanıyor. Siyasi Partiler Yasası’nda bu maddeler duruyor. Bu madde cunta Anayasası’nın, darbe Anayasası’nın getirdiği antidemokratik hükümlere dayanmakta idi ve dünyada ilk kez bir anayasaya kanunla yasaklanmış dil kavramı getirilmişti. Kanunla yasaklanmış dil kavramı rahmetli Turgut Özal döneminde kaldırıldı ama bu Anayasa’ya bağlı olarak hazırlanan yasalardaki engeller hâlâ duruyor, Siyasi Partiler Yasası’nda ve diğer yasalarda. Bu Seçim Yasası’nda yapılacak değişiklik sorunu çözmüyor, bu nedenle yeterli görmüyoruz.

Biz Kürtçe konuşmaya devam edeceğiz. Bugüne kadar yaptığımız konuşmaların yanında bundan sonra da yazılı olarak da kendimizi ifade edeceğiz, Kürtçe ifade etmeye devam edeceğiz. 30 fezlekemize bir 30 fezleke daha gelse, 600 yıl cezanın yanına bir 600 yıl ceza daha gelse biz kendi ana dilimizi konuşmaya devam edeceğiz.

Zoraki birlik, beraberlik sağlanamaz; birlik, beraberlik gönüllü birlik ve beraberliğe dayalıdır. “Farklılıklarımız zenginliğimizdir.” demek yeterli değil, farklılıklarımızı korumak, geliştirmek ve saygılı olma durumunda birlik ve beraberliği sağlayabiliriz. Farklılıkları inkâr ederek, farklılıkları yok etmeye çalışarak, asimile etmeye çalışarak birlik, bütünlük sağlanamadı bugüne kadar, bundan sonra da sağlanamaz. Karşılıklı saygı ve sevginin esası birbirine saygılı olmaktır, bunu geliştirmek için gerekli yasal düzenlemeleri yapmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Otuz yıldır süren çatışmanın önüne geçmek de bununla mümkündür. Anayasalar değiştirilmezmiş, anayasaların bazı maddeleri değiştirilmezmiş. Hayır, bütün hukuk metinleri değiştirilebilir; toplumsal gerçeklik, tarihsel gerçeklik, sosyolojik gerçeklik neyi gerektiriyorsa yasalar ona uymak zorundadır, hukuk ve yargı sistemi ona uymak zorundadır. Yapay yargı sistemiyle, yapay hukuk sistemiyle birlik ve bütünlüğü, beraberliği sağlamak mümkün değildir. Bu nedenle Kürtçenin ve diğer dillerin propagandada serbestçe, özgürce, Türkçede ne kadar kullanılabiliyorsa o kadar kullanılmasına olanak sağlamak lazım. Ortak dilimiz olan Türkçenin yasaklanması sizleri ne kadar rahatsız ediyorsa, edecekse, Kürtçenin yasaklanmasının da bizi bu kadar rahatsız ettiğinin bilinmesi lazım. Ben Türkçenin yasaklanmasına karşı çıkarım dünyanın her yerinde, Türkiye’de de. Ama benim dilimin de yasaklanmasına tepki koymaya devam ederim. Bunun cezası idam bile olsa ben ana dilimi koruyacak ve kullanmaya devam edeceğim.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin Çerçeve 7 nci maddesi ile düzenlenen 298 sayılı Kanunun 58 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

“Madde 58- Propaganda için kullanılan el ilanları ve diğer her türlü matbuat üzerinde Türk Bayrağı ve dini ibareler bulundurulması yasaktır.

Siyasi partiler ve adayların yapacakları propagandalarda Türkçe kullanılması esastır.”

                                                                                           Suat Kılıç (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Teklif’in çerçeve 7’nci maddesini değiştirecek olan bir önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu ifade edeyim ki, ülkemize olan hizmet aşkımızdan dolayı gecenin bu saatlerine kadar hep birlikte çalışıyoruz. Hayırlı ve güzel bir kanunu çıkartmak adına bu gayretleri sürdürüyoruz ve bu emeği veren herkese de ben teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu değişiklik önergesinde hem mevcut Yasa’da hem de teklifte öngörülen birinci fıkra aynı şekilde muhafaza ediliyor. Propaganda için kullanılan el ilanları ve diğer her türlü matbuat üzerinde Türk Bayrağı, dinî ibareler bulundurulması yasaktır. Ayrıca bu yasağın ihlalini düzenleyen yine 298 sayılı Yasa’nın 151’inci  maddesinde de bu yasak devam edecek ve bu yasağı çiğneyenlerle ilgili olarak da altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilecek.

Yine önergemizde ikinci paragraf olarak -az önce Sayın Şandır da ifade etti, “Ben yasaklara karşıyım aslında.” dedi- “Siyasi partiler ve adayların yapacakları propagandalarda Türkçe kullanılması esastır.” Yani Türkçe dışında başka bir dil kullanması yasaktır değil, asıl olan Türkçe, “Türkçe kullanmak esastır.” deniyor.

Yine, bizim -inşallah yarın görüşeceğiz- 151’inci maddesini değiştirmek üzere vermiş olduğumuz bir başka önergede de 58’inci maddenin birinci paragrafının yasak kapsamında devamı noktasında. Kaldı ki devamı noktasında önergemiz. Onun dışında ikinci paragrafla ilgili olarak da yasağı kaldıran bir önergemiz olacak, yani esas olan eğer Türkçeyse bu esas olmakla birlikte vatandaşlarla iletişimin gerekli kıldığı, gerekli gördüğü hâllerde başka bir dil kullanılması da serbest hâle gelecek. Bu hem demokrasinin bir gereği hem de bence insani bir husustur, bunu bu şekilde algılamak lazım.

Değerli arkadaşlar, tabii ki düşünce ve ifade hürriyeti, Anayasa’mız, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Paris Şartı’nda ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir.

Siyasi partilerin kuruluş ve çalışmalarını özgürlük içinde yapması esastır. Yine, demokratik sistem içinde herkese eşit, herkes için özgür ve herkese açık siyasal katılımla ancak demokratik  sistemi gerçekleştirebiliriz. Eğer siz çoğulculuğu sağlayamazsanız demokrasiyi de sağlayamazsınız.

Yine, değerli arkadaşlar, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin vermiş olduğu bir karar var. Bu kararda Kürtçe el bildirisi dağıtmak suretiyle Seçim Kanunu’na muhalefet etmek suçundan dava açılmış ve bu davada yerel mahkeme -az önce ifade ettim- 151/2’ye göre mahkûmiyet kararı vermiş, ancak konu Yargıtaya gittiği zaman, Yargıtay Savcılığı tebliğnamesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü maddeleri çerçevesinde azınlık oluşturma kastı olmadıkça Kürtçe konuşulmasının suç olmadığı Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası’ndaki Türkçeden başka dille konuşma yasağı ve propaganda yasağı ve çatışması nedeniyle uluslararası sözleşmelerin üstün tutulacağı ve mutlak bir Kürtçe yasağından söz edilemeyeceği belirtilmektedir. Yani, burada, sadece sözlü propagandayı değil, yazılı propagandanın dahi suç olmadığını Yargıtayımız ifade ediyor. Yargıtay 8. Ceza Dairesi 11/10/2006 tarih 2005/753 esas, 2006/7496 karar sayılı Kararı. Sonuçta da yerel mahkeme, kararı, usul ve yasaya aykırı bularak mahkûmiyet kararının bozulmasına karar veriyor.

Değerli arkadaşlar, yine, Anayasa Mahkemesi, önüne giden bir dava nedeniyle vermiş olduğu bir kararda şöyle diyor: Anayasa’nın 3’üncü maddesinde Türkiye devletinin dilinin Türkçe olduğu belirtilmiş, Anayasa’nın “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti” başlıklı 26’ncı ve “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddelerinde 3/10/2001 günlü 4709 sayılı Yasa’yla değişiklik yapılarak düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilin kullanılamayacağı ve bu dilde yayın yapılamayacağı şeklindeki düzenlemeler Anayasa metninden çıkartılmak suretiyle düşünce ve anlatım özgürlüğünün sınırları genişletilip vatandaşların günlük yaşamlarında farklı dil ve lehçeleri kullanmaları ve yayım yapmalarına olanak tanınmıştır. Bu, Anayasa Mahkememizin vermiş olduğu bir karar.

Yine, değerli arkadaşlar, bütün uluslararası ve ulusal mevzuata baktığımızda, siyasi partilerin serbestçe faaliyette bulunması, programlarını ve görüşlerini serbestçe vatandaşa anlatabilmeleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AHMET AYDIN (Devamla) – …özgürlükçü, demokratik bir düzenin gereğidir, insan olmanın da, insan olarak iletişim kurmanın da aynı şekilde bence bir gereğidir. Bugüne kadarki çağdaş normlara baktığımızda ve gelişen demokrasi anlayışına baktığımızda, özgürlüklerin de genişleten bir yaklaşımla yorumlandığı nazara alındığında ve yine özellikle ülkemizde yerel dil ve lehçelerle kurslar açılabildiği, üniversitelerde enstitülerin kurulabildiği, TRT Şeş’in yayın yapabildiği, özel radyo ve televizyonlarda yayın serbestisinin olduğu, Anayasa ve yasalardaki değişikliklerle uluslararası mevzuata baktığımızda yerel dil ve lehçelerle de propaganda yapmanın mümkün olması gerektiği, hatta kendini ifade edebilecek tarzda insanların bir başka insanla, seçmeniyle propaganda yapmasının normal karşılanması gerektiği düşüncesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde iki önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa tasarısının 8. maddesinin 3. paragrafındaki “miting alanı çevresindeki güzergahlarda” ifadesinin “tüm güzergahlarda” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ensar Öğüt

Atila Emek

 

Malatya

Ardahan

Antalya

 

Hüsnü Çöllü

Turgut Dibek

Rahmi Güner

 

Antalya

Kırklareli

Ordu

 

 

Halil Ünlütepe

 

 

 

Afyonkarahisar

 

BAŞKAN – Son önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 8’inci Maddesi ile değiştirilen 60’ıncı madde başlığı “İlan ve reklam yerleri” ifadesinin “İlan ve reklam yerlerine ilişkin usuller” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Özdal Üçer

Sebahat Tuncel

 

Batman

Van

İstanbul

 

Pervin Buldan

Akın Birdal

 

 

Iğdır

Diyarbakır

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uras.

Sizin imzanız yok Sayın Uras, gelin atın, usule uygun yapalım.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; galiba, Fransız Devrimi’nde sokak hareketleri olurken, iki aristokrat kahvede oturuyor, diyor ki: “Biz kazanacağız.” Biz kimiz? “Onu yarın öğreniriz.” diyor. Yani hep kazanandan, güçlü olandan yana olmak, haklı olduğumuz anlamına gelmiyor. Ahlaklı olmak, mağdur olanı anlamak ve ondan yana olmaktır.

İktidarıyla ve muhalefetiyle, maalesef bu yüzde 10 barajı konusundaki eleştirilerimiz hep duvara tosladı. Hâlbuki siyaset derslerinde öğrencilerimizden bir tanesi çıksa, dese ki: “Yüzde 10 barajını savunuyorum çünkü koalisyonları önlüyor, istikrarı sağlıyor.” Biz sınıfı geçirmeyiz çünkü demek ki bilmiyor, AK PARTİ öncesi yüzde 10 barajı olmasına rağmen bir koalisyon olduğunu deriz ya da demek ki öğrencimiz bilmiyor, 1965 seçimlerinde nispî temsil millî bakiye vardı ama Adalet Partisi tek başına iktidara geldi diye. Yani 12 Eylül rejiminin yasaklarından beslenerek biz demokrasiyi nasıl inşa edeceğiz?

İşte, bugün mesela, Dışişleri Komisyonunda Moldova heyetiyle beraberdik. Bize anlattılar, resmî dilin yanında Gagavuzların kendi dilini ve kültürünü ifade etmelerini bir zaaf olarak değil, bir zenginlik olarak gördüklerini. Hepimiz çok mutlu olduk ama bu demokrasi bu Misakımillî sınırının içine geldiği zaman tedirgin olmaya başlıyoruz. Bulgaristan’da Todor Jivkov soydaşlarımıza yaptığı muameleye tepki gösteriyoruz ama Türkiye’ye geliyoruz, yerli Todor Jivkov’lardan geçilmiyor. Dolayısıyla dünyanın her yerinde demokrasi ve özgürlüğün standartlarına uzaktan bakmanın anlamı yok. “Uzaktan bakılarak usta olsaydı kediler kasap olurdu.” lafı bu durumlar için söylenmiş. Christoph Colomb Amerika’ya gidiyor, diyor ki: “Altı tane yerliyi aldım, dil bilmiyorlar, onlara İspanyolca öğretmem lazım.” Yani İspanyolca bilmiyorsa dil bilmiyor anlamına geliyor. Bu Batılıların, egemenlerin, hâkimlerin gözüyle dünyaya bakmaktan vazgeçmenin faydası vardır.

Padişahlara yol gösterici metinlere eskiden “siyasetname” denirdi. Bizim siyasetnamemizin de bugün temelinde mutlaka herkes için demokrasi, özgürlük, eşitlik olmalı. Herkes dinini, dilini, inancını özgürce ifade etmeli ve hakikaten bir seçme ve seçilme özgürlüğü olmalı. Vehbi Koç’a soruyorlar: “Sandıktan kim çıkacak?” “Ben” diyor. “Nasıl yani?” diyor gazeteciler. “Kim çıkarsa bana çalışacak.” diyor. Üniversiteye hazırlık sınavlarında çocuklara soruyorsunuz “Nasılsın?” diye “Seçenekleri, şıkları söyle.” diyor. Yani çoktan seçmeli önümüzde şıklar var, hangisini seçersen seç yüzde 10 barajı devam ediyor, 12 Eylül rejiminin yasakları devam ediyor. Dolayısıyla bizim, bir şekilde yarışı, tek atın katıldığı bir yarış ve sonucun da baştan belli olduğu bir yapılanmayı sorgulamamız gerekiyor.

Şimdi burada seçim zarfının ebadını falan konuşuyoruz ama zihinsel ebatlarımızın aynı kalmasında problem var. Yani zihinsel ebatlarımızı, standartlarımızı ne zaman evrensel standartlara kavuşturacağız diye bir problemimizin olması gerekiyor. Şimdi, size ait olmayan bir şeyi çaldığınızda bunun adı gasptır, hırsızlıktır ama size ait olmayan oylar alındığı zaman buna sessiz kalabiliyoruz. Fikrî rekabetten, politik rekabetten kaçınmak bir öz güven sorunudur ve hakikaten temsilde adalete karşı çıkan bir iktidar ve muhalefet ile biz demokrasiyi nasıl derinleştireceğiz? Barış ve Demokrasi Partisinin, beş bölgede birinci parti olan bir partinin baraj sorununun kalkması önerisi birçok demokratik ülkede uygulanıyor, işte Almanya’ya falan bakıyoruz… Bu “Pazarlık yapmam.” lafları da tuhaf. Burada yaptığımız iş de pazarlık değil, bir müzakere. Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu bu tür müzakereler. Nasıl Almanya’da PDS, sol parti bu imkânlardan yararlandı, Türkiye’de de pekâlâ demokrasinin derinleşmesi açısından Avrupa’daki sistemden yararlanabilmemiz mümkün. İşte, bir Avrupalılaşma fırsatı önümüzde.

Hazine yardımı gündeme geliyor. Yurttaşlarımızın ödediği vergilerle bizim seçmenlerimizin ödediği vergilerin karşılığını alıyorsunuz ama yine biz hazine yardımıyla ilgili ciddi problemlerle karşı karşıya kalıyoruz. Peki bunun adı “siyasi otlakçılık” olmuyor mu? Siyasette bence bir yolun sonuna geldik. Ağır kamyon şoförleri derler ki: “Yolun sonuna geldiyseniz dönemece gelmişsinizdir.” Bu dönemeci, demokrasiyi, özgürlükleri, eşitlikleri derinleştirerek gerçekleştirmemiz gerek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Jim Morrison diye bir şarkıcı var “Otoriteyi kabul eden onun bir parçası olur.” diyor. 12 Eylül rejiminin yasaklarına yaslanarak demokrasiyi inşa etmemiz kolay gözükmüyor. Demokrasiyi inşa etmemizin de yolu toplumsal muhalefet örgütlerine, emekçilere, kadınlara siyasetin önünü açmaktan geçiyor. Siyaseti kim yapıyor? Boş zamanı olanlar. Kimin boş zamanları var? Tuzu kuru olanların. Emeğiyle geçinenlerin, kadınların daha fazla siyasete dâhil olması çok önemli.

Bakın, teker teker partilerimizde kadın oranları yüzde 8, BDP’de kadın oranı yüzde 35. Hep Batı’dan örnekler verilir, Bahreyn’de yüzde 25’i kadın, Tanzanya’da 75 kadın milletvekili var. 109 ülke içinde kadın haklarında Birleşmiş Milletler insani yaşam endeksinde 101’inci sıradayız.

Daha çok kadın arkadaşımızın, daha çok gencin, daha çok emekçinin katıldığı bir seçimle Türkiye’nin daha güzelleşeceğine inanıyorum. Kolaylıklar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa tasarısının 8. maddesinin 3. paragrafındaki “miting alanı çevresindeki güzergahlarda” ifadesinin “tüm güzergahlarda” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                           Ensar Öğüt (Ardahan) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 490 sıra sayılı kanunun 8’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, 8’inci maddede şöyle bir şey diyor: “Şehir dışında karayolları kenarında bulunan sabit ilan ve reklam yerlerini de aynı usulle belirlemeye ve tahsis etmeye il seçim kurulu yetkilidir. Ancak il seçim kurulu bu yetkisini, yetkili ilçe seçim kuruluna devredebilir.” Şimdi, burada il seçim kurulu yetkiyi alıyor, isterse devredebilir.

Benim düşüncem ve bizim teklifimiz şudur: İl ve ilçe seçim kurulları yetkilidir dersek, uygun olur. Şimdi, düşünün, Van’ın Erciş ilçesi Van’a 100 kilometre mesafede. Kara yolları güzergâhına afiş asmak için Erciş’ten Van’a gelecek 100 kilometre, gidecek 100 kilometre, izin alacak ve ondan sonra tabela asacak. Bu doğru değil. Yani sağ elimizle sol kulağımızı gösteriyoruz. O anlamda hem il hem ilçeye yetki verirsek o zaman daha uygun olur, daha kolay olur diye düşünüyorum.

İkinci bir şey değerli arkadaşlar, bizim derdimiz seçimi doğru dürüst yapmak. Bir kere rakımı yüksek olan yerlerde -ki benim bölgem Doğu Anadolu’da, hatta Güneydoğu’da da var, rakım yüksek olduğu için kışı çok ağır geçiyor- kışın yani kasım ayında seçim yapılmasın. Yapılacaksa ekimi geçmesin. Bu çok önemli. Yazın da haziran, temmuz, ağustos değil.

Bakın, temmuz ayında bir seçim geçirdik değerli arkadaşlar, batıdaki insanlar yazlığa gitti, doğudaki insanlar yaylaya çıktı. Yaylaya sandık koyamadığınız için ne oldu bu defa? Yayladan insanları taşımaya kalktık. Hepiniz biliyorsunuz. Ama ne oluyor? Yaylanın yolunu devlet yapmıyor. Niye yapmıyorsun? Diyor ki: “Böyle bir yasa yok kardeşim. Ben ancak KÖYDES’le köy yollarını yaparım, BELDES’le de belediye yollarını yaparım.” Yaylanın yolunu niye yapmıyorsun kardeşim? “Ben yapmam.” Nasıl olacak? “Dozeri veririm ama mazot yok.” diyor. Seçmen geliyor, diyor ki: “Yaylanın yolunu yapacağız. Dozer al ama mazotu da sen koy.” Mazot kaç para? 15 milyar, 10 milyar, 7 milyar, 8 milyar.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben bölgemde -biliyorsunuz, diğer arkadaşlar da biliyor- yayla yollarını yaptırmak için, yemin ediyorum, dünya kadar cebimizden para harcadık. Yol da doğru dürüst yapılmadı. Yoldan bir traktör geçiyor, yolu yine bozuyor. Bu anlamda, ben istirham ediyorum. Yani tabii ki batıda insanlar tatile gidiyor, bilmem ne yapıyor, zengin gider gelir, oyunu verir, ayrı bir konu; beş yıldızlı, yedi yıldızlı otellerde kalıyor, o da ayrı bir konu ama Doğu Anadolu’da insanlar perişan oluyor. Sizden istirham ediyorum. Yani temmuz ayında –hani “zamanında yapılsın” diyor ya Sayın Başbakan- seçim inanın bir işkencedir. Onun için, yani eğer seçim yapılacaksa temmuzda değil, mayısta yapılsın...

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Ekimde yapılsın.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Hayır, erkene alınsın kardeşim, ekimde yapılsın, ayrı bir konu. Karar alın. Çünkü, yani inanın, bu konuda biz Doğu Anadolu’da perişan oluyoruz. Bakın, 3 Kasım 2002’de bir seçim yapıldı. Ben dağ köylerine gidemedim. Yani 3 Kasım 2002’de. Ekimin 15’inden sonra bizim orada kar yağmaya başlıyor. Dün yine televizyon gösterdi, kar yağdı. Neredeyiz? Nisan ayındayız. Şimdi, burada, Ankara’da herkes oturuyor, rahat, kırmızı koltukta, kararı böyle alalım diyor. Ama git Doğu Anadolu’ya kardeşim, politika yap bakayım; gör bakayım, dağa çık da oy iste vatandaştan. Adamın gidip elini sıkmasan, hâlini hatırını sormasan, onu insan yerine koymasan hem oy vermiyor hem de devlete küsüyor. Bırakın bana, kime oy verirse versin.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Ensar Ağabey, seçimden seçime değil, önce gideceksin.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, seçimden seçime değil, işte her zaman gidebilmek için, onun için dağ köylerinde de mutlak suretle gidebilmemiz için vatandaşa ulaşmamız lazım. Hangi partiden, hangi milletvekili olursa olsun hiç önemli değil. O insan kendisine bir değer verildiğini görüyor, devlet ayağıma geldi diyor. Yolunu yapsın, yapmasın ayrı bir konu ama zaten şu anda, inanın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – KÖYDES’le ilgili şu anda yollar yapılıyor. İnanın dünya kadar para harcanıyor, yüzde 70’i de bozuluyor. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Stabilize yollar. Yayla yollarını niye yapmıyorlar? Ben kanun teklifi verdim, hâlen de İç Tüzük 37’ye göre Genel Kurula getiremedim. Yani bu yayla yollarının yapılması lazım değerli arkadaşlar. Hayvancılığı, tarımı geliştirmek istiyorsanız… İnsanlar yazın yaylaya çıkıp orada bir şeyler yapmak istiyor, hayvanını orada otlatmak istiyor, çünkü ova sıcak. O anlamda, yayla yollarının mutlak surette yapılması lazım.

Yazın değil, kışın da değil, sonbahar ve ilkbaharda seçimlerin olmasının Türkiye’nin hayrına olacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde üç önerge vardır, ilk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa tasarısının 9. maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ali Rıza Öztürk

Kamer Genç

 

Malatya

Mersin

Tunceli

 

Ali Oksal

             M. Ali Susam

 

 

  Mersin

                  İzmir

 

“Denetim sonunda yasalara aykırı olarak belirlenen işlemler için gerekli suç duyurusunda bulunulur.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 9’uncu maddesi ile değiştirilen 61’inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…ve masrafları ilgilisinden tahsil edilir.” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Özdal Üçer

Sebahat Tuncel

 

Batman

Van

İstanbul

 

Sevahir Bayındır

Pervin Buldan

Akın Birdal

 

Şırnak

Iğdır

Diyarbakır

BAŞKAN – Şimdi, en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı kanun teklifinin 9. maddesinin 2. fıkrasına “… Seçimin başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar; şehir içi veya şehir dışında, toplu taşıma amacıyla kamu hizmetlerinde kullanılan hava, kara, deniz ve raylı sistem taşıtlarında yer alan reklam yerleri ve araçlarında siyasi propaganda içeren yayın yapılamaz” hükmünden sonra gelmek üzere aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ahmet Orhan

Kemalettin Nalcı

Süleyman L. Yunusoğlu

 

Manisa

Tekirdağ

Trabzon

 

Hakan Coşkun

Akif Akkuş

 

 

Osmaniye

Mersin

 

“Seçimin başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar hava, kara, deniz ve raylı sistem araçlarında tek bir televizyon kanalından yayın yapılamaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yunusoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Seçim kanunları usul kanunlarıdır ve demokrasinin namusu olan kanunlardır. Seçim kanunları seçimlerin anayasasıdır. Seçim kanunları seçmen tercihlerinin sağlıklı bir şekilde sandığa yansımasının usulünü belirler.

Bizim seçim usulümüzü belirleyen 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun 2 Mayıs 1961 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 1961 yılından bugüne kadar otuz sekiz defa bu Kanun’da değişiklik yapan kanun ve kanun hükmünde kararname çıkartılmıştır. Bu görüşmekte olduğumuz otuz dokuzuncu değişikliktir. Seçim kanunları üzerinde bu kadar oynamak millet iradesine de demokrasiye de müdahale etmektir.

Seçim kanunları muhalefetin öneri ve uyarılarını dikkate alarak büyük bir uzlaşmayla yasalaşmalıdır. Yoksa, daha seçim süreci başlamadan, oylar sayılmadan şaibe iddiaları ortaya çıkar. İktidar diğer kanunları çıkarırken izlediği baskıcı, dayatmacı, uzlaşmaz tavrını seçim kanunları görüşülürken kesinlikle göstermemelidir. Millî iradeye şaibe bulaşmasının demokratik düzenimizin meşruiyetini tartışılır hâle getireceğini kimse unutmamalıdır. Seçimlerde seçmenlerimiz oylarını gönül rahatlığıyla kullanmalı ve oylarının hangi partinin hanesinde olduğu konusunda en ufak bir şüpheye düşmemelidir. Öyle bir seçim kanunu yapmalıyız ki, iktidar  gücünü elinde bulunduranların millet iradesine yön verme, vatandaşın oyunun yönünü değiştirme girişimlerine asla izin vermemeliyiz.

Değerli milletvekilleri, 1961 yılındaki mülki idare amirleri, bugünkü İktidarın emrindeki mülki idare amirlerine benzemedikleri için, o zamanki kanun koyucu, seçimlerin yönetiminde mülki amirlere geniş yetkiler vermiştir. Bu kanun teklifi bu geniş yetkileri muhafaza etmekte, devam ettirmektedir. Biz Yüksek Seçim Kurulu kararlarına ve açıklamalarına rağmen Başbakanın arkasında durduğu beyaz eşyacı valilere mi güveneceğiz, yoksa kömür kamyonunun direksiyonuna geçen valilere mi?

Kanun teklifinin 9’uncu maddesinde ilan ve reklam yerleri ile ilgili yasaklar hükme bağlanmaktadır. Bu yasaklarla ilgili işlem yapma yetkisinin, seçimin başlangıç tarihinden, oy verme gününden önceki otuzuncu güne kadar mülki makamlara, son otuz gün içinde ilçe seçim kurullarına ait olduğu düzenlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, kısa adı İDO olan İstanbul Deniz Otobüsleri, bir televizyon kanalıyla anlaşarak, yolculara sadece o televizyon kanalını izletmektedir. Biz o televizyon kanalının nasıl bir yayın politikası yaptığını iyi biliyoruz. O televizyon kanalı Hükûmetin propagandasını yapan yayınlar yapmaktadır. Bu önergeyle toplu taşıma araçlarında bu yayınların önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. İDO sadece bir örnektir. Parti devleti anlayışı içinde kamunun imkânları ve kamunun kaynakları kullanılarak seçmen davranışları etkilenmek istenmektedir. Bugün İDO, yarın başka şehirlerdeki toplu taşıma alanlarında bu tür televizyon kanallarıyla anlaşma yapılarak seçmenin iradesine baskı uygulanmak istenebilir. Tek kanal yayınının demokratik olmadığı da açıktır. Bu sebeple bu önergemize destek vereceğinize inanıyor, yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 02.43
SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 02.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

490 sıra sayılı Teklif’in 9’uncu maddesi üzerinde verilen Trabzon Milletvekili Sayın Süleyman Latif Yunusoğlu ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 9’uncu maddesi ile değiştirilen 61’inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…ve masrafları ilgilisinden tahsil edilir.” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan madde üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu burada muhalefetin ne kadar rolü var bilemiyorum -Komisyon katılmıyor, Hükûmet katılmıyor- biz sadece sözlerimizi söylemeye çalışıyoruz. Tabii burada bu Seçim Kanunu’nu değerlendirirken sonuçta bunu bir bütün olarak ele almak gerekiyor, sadece bir seçim yasası olarak değerlendirmek dar kalacaktır diye düşünüyoruz. Özellikle Türkiye’de çok geniş kesimlerin, toplumsal kesimlerin artık bu darbe Anayasası’yla devam edilemeyeceği, mutlaka bu Anayasa’nın değişmesi gerektiği üzerinde bu kadar geniş mutabakatının olduğu bir dönemde, bunu tartışmak, bunu geliştirmek yerine ya da bu Seçim Kanunu’nu yeni anayasaya göre ya da yeni zihniyete göre düzenlemek yerine, eskiye göre uyarlamaya çalışıyoruz. Bu da ilginç bir durum, sanırım bir tek Türkiye’de böyle bir durum vardır. Herkes, muhalefetiyle, iktidarıyla bu Anayasa’nın değişmesi gerektiğini söyleyecek ama bu Anayasa’nın değişmemesi için de bu kadar yoğun çaba harcayacak! Sanırım bu ilginç bir durum, başka yerlerde örnekleri var mı, çok zannetmiyorum.

Sayın milletvekilleri, bu Anayasa tartışmaları gündeme geldiğinden bugüne, çok çeşitli kesimler bu Anayasa’nın değişmesi gerektiği ve bu Anayasa’nın değişmesi konusundaki görüş ve önerilerini sunuyorlar. Ne yazık ki İktidar, Anayasa’yı kökten değiştirme yerine, bir paketle karşımıza geldi. Bu konuda da yine çok geniş bir kesim aslında bu pakette neler olması gerektiği üzerinden de görüş ve önerilerini sundu, partimiz de dâhil olmak üzere, ama ne yazık ki İktidar bunu da ifade etmedi. Biz, Anayasa’nın ilk üç maddesi de dâhil, ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğini söyleyen 4’üncü maddesi de dâhil, bütün hepsinin değiştirilmesi, çağdaş, demokratik bir anayasa olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu görüşte olan bir de Anayasa Kadın Platformu var. Biliyorsunuz, bu Parlamentoda, belki de Türkiye’de en temel sorun, kadınların karar ve uygulama mekanizmalarında yer almaması, bu Parlamentoda yer almaması. Hep yurdumuzun Anadolu olmasından övünüyoruz. Yurdumuz Anadolu ama maalesef, Meclisimiz baba dolu! Bu kaderi değiştirebilmek ancak kadınların karar ve uygulama mekanizmalarında yer alması… Seçim Kanunu tartışılırken de aslında kotanın bir şekilde siyasi partilerde zorunlu hâle getirilmesi gerekiyor, şu an insafa kalmış durumda, sadece partimizde yüzde 40 oranında ama birçok parti uygulamıyor, sadece niyette bir kadın temsilini ifade ediyor ama kadınlar yaşamın her alanına ilişkin kendi görüş ve önerilerini sunmaya devam ediyor çünkü biz bu toplumun yarısını oluşturuyoruz, biz de yaşıyoruz ve hem Anayasa değişikliğinde hem yasal değişikliklerde sözümüzü söylemenin önemli olduğunu düşünüyoruz.

Birkaç başlık ifade edeceğim, Anayasa Kadın Platformunun önerilerine ilişkin. Anayasa Kadın Platformunun bir tespiti var, bu önemlidir. Türkiye’de aslında gittikçe kutuplaşan bir yapı olduğunu, dolayısıyla bu kutuplaşmanın Türkiye’yi hiç de iyi bir yere götürmediğini, dolayısıyla bunun iktidarıyla muhalefetiyle iyi değerlendirilmesi gerektiğini, farklılıkların bir birlik anlamında, farklılıkları yok sayarak değil, farklılıklarımızla birlik projesinin mutlaka geliştirilmesi gerektiği üzerinden kaygılarını ifade ediyorlar ve birkaç önerileri var, sizlerle paylaşmak istiyorum:

İfade ve örgütlenme özgürlüğünü engelleyen antidemokratik anayasal ve yasal engellerin kaldırılmasını talep ediyor Anayasa Kadın Platformu ki, bu Platformda seksene yakın kurum var.

Yine “Anayasa ve Seçim Yasası’nda değişiklik yaparak seçim barajı kaldırılmalıdır.” diyor çünkü bu baraj en çok da kadınları vuruyor. Yani baraj olduğu sürece kadınlar Parlamentoda daha az temsil ediliyor ne yazık ki.

Yine Anayasa’nın 10’uncu maddesine “Devlet, kadın-erkek arasındaki fiilî eşitliği sağlamakla yükümlüdür.” hükmünün açıkça yazılmasını istiyor.

Yine Anayasa Kadın Platformu, 10’uncu maddeye, cinsiyet yönelimi ve cinsiyet kimliği nedeniyle ayrımcılık yapılmamasını ve bunun 10’uncu maddede güvence altına alınmasını, medeni hâl, yaş ve engellilik konularının yazılmasını istiyor.

Yine kamu denetçiliği mekanizmasının yanı sıra, kadın-erkek eşitliği kamu denetçiliği, toplumsal cinsiyet eşitliği kurumu, eşitlik kurumu, ayrımcılıkla mücadele kurulu, ulusal insan hakları kurumu, işkenceye karşı ulusal önleme mekanizması ile kolluk şikâyet mekanizması gibi, hak ihlallerini izleme ve önleme kurullarının bağımsız, özerk ve sivil kurullar olarak STÖ’lerle birlikte oluşturulmasını öneriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Partilerin hazine yardımından yararlanmasını ve bunun mutlaka şeffaf olmasını, bu hazine yardımının önemli bir kısmının partinin kadın çalışmalarına tahsis edilmesini, partilerin ve adayların seçim harcamalarının sınırlarının belirlenmesini, bunun için bağımsız bir kurum oluşturulmasını öneriyorlar.

Yine, milletvekilliği dokunulmazlığının kürsü dokunulmazlığıyla sınırlı kalmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde siyasi etik yasasının çıkartılmasını; yine, okullarda zorunlu din dersinin ve nüfus cüzdanındaki din hanesinin kaldırılmasını, ailenin korunması ve çocuk haklarına ilişkin düzenlemede “Devlet, çocuk istismarı ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler alır.” demelidir diyor ve Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde Türkiye'nin koyduğu çekincelerin de kaldırılmasını istiyor.

Bu vesileyle, Anayasa Kadın Platformunun taleplerini iletmek istiyorum. İyi akşamlar. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa tasarısının 9. maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

“Denetim sonunda yasalara aykırı olarak belirlenen işlemler için gerekli suç duyurusunda bulunulur.”

                                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yasalara aykırı olan işlemlerin cezalandırılması amacıyla.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddede üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin Çerçeve 10. maddesi ile 298 sayılı Kanunun 68. maddesine eklenen 3. fıkrada geçen “boyu 150” ibaresinin “boyu 120” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Haluk İpek

Ahmet Yeni

 

Kayseri

Ankara

Samsun

 

Enver Yılmaz

Ahmet Aydın

İsmail Göksel

 

Ordu

Adıyaman

Niğde

                                                                       

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 10’uncu Maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…zorunlu hallerde…” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Özdal Üçer

Sebahat Tuncel

 

Batman

Van

İstanbul

 

Sevahir Bayındır

Pervin Buldan

Akın Birdal

 

Şırnak

Iğdır

Diyarbakır

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 10. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

S. Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

Beytullah Asil

 

Isparta

İzmir

Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 10’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılması için vermiş olduğumuz değişiklik önergesinin gerekçesini izah için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, teklif metninin 10’uncu maddesinde “Oy sandıkları, eni 40, boyu 55, yüksekliği 50 cm, şeffaf, ısıya ve kırılmaya dayanıklı sert plastikten mamûl, kapağı iple bağlanıp mühürlenmeye elverişli ve kapağının üzerinde zarfların atılmasına uygun, boyu 25, eni 1 cm ebatlarında bir açıklık olacak şekilde yaptırılır. Seçimlerde kullanılacak oy verme kabinleri, eni 120, boyu 150, yüksekliği 180 cm, portatif, hafif metal profil üzerinde…” diyerek devam edip gidiyor. Profilin hafif olması bile kanun metnine yazılmış.

Değerli arkadaşlarım, Yüksek Seçim Kurulu oy sandıklarının ve oy verme kabinlerinin  standartlarını belirlemeye yetkili olduğuna göre, sanki bir ihale şartnamesi düzenler gibi, kanun metninin bu şekilde yazılmış olması kanun tekniğine de aykırılık içerdiğinden, ayrıca mevcut ve kullanılabilir seçim malzemelerinin kullanılamaması sonucunu da doğuracak bir hüküm olması itibarıyla israfa yönelik bir madde olarak düzenlendiği için teklif metninden bütünüyle çıkarılmasını teklif ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığının 18/3/2010 tarihli görüş yazısında da “Başkanlığımız bünyesinde hâlen toplam 752.491 adet seçim sandığı bulunmakta olup tahminî bir hesaplamayla bunların bugünkü değeri 25 milyon TL’dir. Teklifte öngörülen sandıkların tahminî bedeli 55-60 milyon lira civarındadır. Getireceği mali yük göz önüne alındığında, sandıkların tamamının değişimi yerine, ilave değişikliklerle, peyderpey değişimini öngören düzenlemenin yapılması uygun olacaktır.” denilmektedir.

Şimdi, bütün bu nedenlerle, Yüksek Seçim Kurulu bu oy sandıklarının ve oy verme kabinlerinin standartlarını da belirlemeye yetkili olduğuna göre, bu düzenlemenin kanun metninden çıkarılmasını ve bu şekilde yasalaşması noktasında teklifimizin kabulünü yüce heyetinize arz ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 10’uncu Maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…zorunlu hallerde…” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Söz konusu madde metninde yer alan ifadenin hangi durumları içerdiğinin belirtilmemesi nedeniyle yasanın kapsamını belirsizleştireceği için tasarıdan çıkarılması uygun görülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin Çerçeve 10. maddesi ile 298 sayılı Kanunun 68. maddesine eklenen 3. fıkrada geçen “boyu 150” ibaresinin “boyu 120” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Oy kabinlerinin rahat kullanılabilmesi ve seçimden sonra  depolanması için kabinlerin boyu 30 santim kısaltılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi bu arada herkesin “gerekçe okunsun” demeye başladığı andan itibaren ben de her seferinde on beş dakika, on beş dakika ara verirsem ne olur? (Gülüşmeler)

11’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa teklifinin 11. maddesiyle değiştirilen 298 sayılı kanunun 78. maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.

Cümle: Bağımsız adayların ad ve soyadları oy pusulasında siyasi parti isimleri büyüklüğündeki harflerle yazılır.

                                                                                                            Kamer Genç

                                                                                                                 Tunceli

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 11. Maddesi ile düzenlenen 298 sayılı Kanunun 78. maddesinin ikinci fıkrasının teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

S. Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

Mustafa Enöz

 

Isparta

İzmir

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Enöz…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)

Ben, on beş dakikaları işletmeye başlayayım, hazır uykumuz da kaçtıktan sonra…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 490 sıra sayılı Seçim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, seçim, esas anlamını demokratik sistemlerde bulan bir kavramdır. Bundan dolayı da demokrasilerin var olduğu ve yaşandığı yerler seçimin de anlamlı olduğu yerlerdir. Bununla beraber, demokrasi, sadece yönetenlerin seçimle işbaşına gelmelerini sağlamaz, aynı zamanda daha önce seçilenlerin seçimle görevden uzaklaştırılmalarına da neden olur. Çünkü demokrasilerde vatandaşlar, kendilerini yönetecek olan temsilcilerini genel katılımla seçebilme ve böylece öncekileri değiştirebilme imkânına sahiptirler.

Demokratik sistemlerde esas olan, milletin yönetim yetkisinin kaynağı olmasıdır, yani bütün vatandaşların hepsinin katılacağı bir seçim demokrasinin varlığını bize hissettirebilir. Demokrasilerin en büyük göstergelerinden biri olan seçim, sistemi iktidarlar tarafından sürekli değiştirilip dönüştürüldüğünde, seçim, halkın görüşünü parlamentoya yansıtmaya değil, yararlı hiçbir faaliyette bulunamayan bir temsilci grubu oluşturmaya yarayan bir araç hâline gelebilir. Oysaki bu durum, ülkenin hem politik hem ekonomik hem de toplumsal hayatı için oldukça riskli bir durumdur.

Sayın milletvekilleri, vermiş olduğumuz önerge ile görüşmekte olduğumuz yasanın 11’inci maddesi ile düzenlenen 298 sayılı Kanun’un 78’inci maddesinin ikinci fıkrasının teklif metninden çıkarılmasını talep etmekteyiz; çünkü, Yüksek Seçim Kurulunun birleşik oy pusulası ve zarfların standartlarını düzenleme yetkisi vardır. Birtakım özelliklerin ve gereksiz detayların kanun metnine ilave edilmesi, yapılacak ihalede firma tanımını çağrıştırmaktadır. Mevcut basılı malzemenin kullanılmaması da israfa neden olacaktır. Esasen YSK’nın bu konudaki yetkisi teklifin son cümlesine yazılmak suretiyle benimsendiğine göre, ilgili teklif metni anlamsızdır.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerek Anayasa değişikliğinde gerekse bu özellikleri itibarıyla seçim mevzuatının değiştirilmesine ilişkin tasarı ve tekliflerde uzlaşma yöntemiyle bu değişikliklerin gerçekleştirilmesine inanmaktayız. Görüştüğümüz kanun teklifi, maalesef, uzlaşmaktan uzak dayatmacı bir tekliftir. Devlet yetkilerini iktidarın emrine vererek seçmen iradesini iktidar istekleri doğrultusunda gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Zaten teklif Genel Kurula gelmeden, başta Yüksek Seçim Kurulu olmak üzere devletin ilgili kurum ve kuruluşlarının bilgisinden ve onların bu çalışma hakkında katkılarından gerektiği kadar yararlanılmamıştır.

Bu teklif komisyonda da alelacele görüşülmüş, komisyonda hükûmet teklifi tek yanlı olarak değerlendirilmiş, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz, seçmen iradesini yansıtacak, sandığa giren oyların iradeye dönüşmesini sağlayacak tedbirler maalesef hiç dikkate alınmamıştır.

Yine komisyonda, Seçim Kanunu’nu uygulayan başta Yüksek Seçim Kurulu olmak üzere, Nüfus İdaresi ve diğer kurum ve kuruluşların görüşlerine itibar edilmemiştir. Dolayısıyla üzerinde fazla çalışılmadan ve bir mutabakat sağlanmadan Genel Kurula indirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, konuşmamın başında da belirttiğim üzere demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler demokratik usul ve esaslara göre yarışmak zorundadırlar. Onun için seçim demokrasinin vazgeçilmez temel unsurlarındandır. Vatandaşlarımız seçim kanunlarıyla seçmen eğilimlerini millî iradeye dönüştürmektedirler. Seçme ve seçilme hakkı evrensel bir insanlık hakkıdır. Bu yüzden seçme ve seçilme hakkı kullanılırken son derece hakkaniyetli olunmalı ve evrensel hukuk kurallarına uyulması temel hedef olmalıdır. Bir ülkenin demokratik bir ülke olabilmesi o ülkenin seçim kanunlarının demokratik olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Yani bir ülkenin seçim kanunları demokratik hükümler içermiyorsa o ülkede demokrasiden söz etmek mümkün olmayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle önergemizin kabulü yönünde oy kullanmanızı bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı yasa teklifinin 11. maddesiyle değiştirilen 298 sayılı kanunun 78. maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.

Cümle: Bağımsız adayların ad ve soyadları oy pusulasında siyasi parti isimleri büyüklüğündeki harflerle yazılır.

                                                                                                            Kamer Genç

                                                                                                                 Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Oy pusulasında bağımsız adayların isimlerinin rahatlıkla okunacak biçimde yazılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 12. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

S. Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

 

 

Isparta

İzmir

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni bir gündeyiz. İnşallah, yeni günün güzelliğiyle Seçim Kanunu’muzdaki bu maddeyle ilgili düşüncelerimiz yüce kurul tarafından sağlıklı bir şekilde değerlendirilir.

Bu madde, Türk seçim hukukunda yıllardır uygulanan “sandık alanı” denilen, seçimin en önemli usul işlemlerinin gerçekleştirildiği alanda bir değişiklik yapmaktadır ve 100 metre yarıçaplı daireyi ikiye bölmektedir. Birincisi, 100 metre yarıçaplı daire olduğu yerde durmaktadır ancak olduğu yerde duran bu daire çok farklı bir hizmete tahsis edilmektedir. Bunun içerisinde 15 metre yarıçaplı bir daire daha ihdas edilmekte. Bu dairenin adı “sandık çevresi” olarak adlandırılmakta. Burada sandık kurulu başkanının, sandık kurulu üyelerinin ve sandık kurulunun görev ve yetkileri tanımlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 100 metre yarıçaplı sandık alanının sandık çevresi dışındaki 85 metre yarıçaplı dairesi ise emniyet güçlerine tahsis edilmektedir. “Bunda ne vardır?” diyeceksiniz. Bunda pek çok şey var. Türkiye’de seçimler tabii ki ciddi birtakım güvenlik tedbirlerine ihtiyaç duymaktadır, bunda hemfikiriz fakat güvenlik tedbirlerinin alınmasına ilişkin bu yasada, bu teklifte ortaya konulan ilkeler ya da ilke benzeri düşünceler ve bunları uygulayacak olan makamlarla birlikte değerlendirdiğimiz zaman, seçmenin o çevre içerisinde iradesini değiştirebilecek temel faktörler karşımıza çıkmaktadır.

Sandık alanının 85 metre yarıçaplı alanına, bu teklife göre, müteakip maddelerde izleyeceğimiz gibi, çağrı üzerine güvenlik güçleri davet edilmektedir. Güvenlik güçlerini kimler davet edecektir? Biraz önce gösterdim. Güvenlik güçlerini elbette ki sandık kurulu başkan ve üyeleri davet edecektir ama güvenlik güçleri mülki idare amirlerinin emir ve komutasındadır. Bazı mülki idare amirleri vardır ki… Eşit davrananları, adil davrananları, devletin mülki idaresinin amiri olanları bu sözlerimden ayırıyorum, ama şu fotoğrafta gördüğünüz mülki idare amirinin emrindeki emniyet güçleri orada nasıl bir muamele yapacaktır? Bu fotoğrafta gördüğünüz mülki idare amiri, bir pazar günü, AKP il danışma kurulu toplantısına gelen bir genel başkan yardımcısını -pazar günü olmak üzere- bütün daire amirleri yanında, jandarma komutanını, emniyet amiri sanıyorum üniformalısı, bunları bir müfreze gibi topluyor, esas duruşa geçiriyor ve AKP’nin il danışma kurulu toplantısına gelen genel başkan yardımcısını karşılattırıyor. Bu mülki idare amirinin emrindeki emniyet güçleri, zabıta güçleri yarın aynı niyetle hareket ederse sandığa giden seçmene nasıl muamele edecektir? Bu adil midir? Bu…

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Biraz önce de söylemiştiniz aynı şeyi.

FARUK BAL (Devamla) – Efendim? Hanımefendi, bana eğer konuşuyorsanız duyayım sesinizi, cevabınızı vereyim.

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Biraz önce de söylemiştiniz aynı şeyi.

FARUK BAL (Devamla) – Tekrar söylüyorum, tekrar tekrar söylemekte fayda var çünkü bu fotoğraf Türkiye’de AKP’nin ne kadar demokrat olduğunu, ne kadar adil olduğunu ortaya koyan bir fotoğraftır. Bu fotoğraftan sizin ders almanız lazım, hepinizin ders alması lazım, hepimizin ders alması lazım. Şimdi, bu fotoğrafın gerçekleşeceği bir alanı sandık kurulunun içerisine bu kanunla yerleştirirseniz, sizin, Sayın Suat Bey’in ifade ettiği gibi -bugün de tekrarlayacağım- mahkemei kübranız nasıl karşılayacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Evet, değerli arkadaşlar, Suat Bey hatırlattı bana, “Bugün mahkemei kübradan bahsetmediniz.” diye, bahsedeyim. Mahkemei kübra iki tanedir, birincisi Cenabı Zülcelal’in mahkemei kübrası, o öbür tarafta yapılacak iş, yattığı yerde yatamayacakların işidir, bir de bizim mahkemei kübramız var, o vicdanımızdır. İşte o vicdanın en önemli görev yeri ülkesi için, geleceği için, çocuklarının geleceği için yönetim şeklini belirleyecek, iktidarı belirleyecek olan seçim anı ortaya çıkacaktır. O seçim anında mahkemei kübraya devletin gücünü koyar AKP lehine tarttırmaya çalışır iseniz bu eşit olur mu, bu adil olur mu?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Vicdan var ya, vicdan!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle bir şey olmaz, rahat olun.

FARUK BAL (Devamla) – Evet, vicdan bu, vicdan bu. Bu vicdana uygun davranmak gerekir diyor, önergemizi yine sizin mahkemei kübranıza havale ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Biz iki mahkemei kübrada da rahatız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde iki önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 13. maddesi ile değiştirilen 298 sayılı Yasanın 82. maddesinin 8. fıkrasının ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

İsa Gök

 

Manisa

Konya

Mersin

 

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

 

 

Zonguldak

Ordu

 

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 13. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

S. Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

 

 

Isparta

İzmir

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki maddede belirlenen sandık alanı ve sandık çevresiyle ilgili düşüncelerimizi arz etmiştik. Burada ortaya çıkacak rahatsızlıkların bir sonraki maddede ne derecede vahim sonuçlara sebep olacağını da ifade etmiştik. Bu ifademizi de sizlerin mahkemei kübranıza, vicdanınıza havale etmiştik. Mahkemei kübra, kuyumcu hassasiyetiyle, başta kul hakkı olmak üzere seçmen hakkını da tartan çok hassas bir terazidir. Ama sizin terazinizin bu hassasiyeti taşımadığını gördük. İnşallah 13’üncü maddede tekrar tartıya çıkarız, bu defa da pancar kantarına dönmez!

Değerli arkadaşlarım, 13’üncü maddede, seçim zamanında görev yapacak olan sandık çevresinin düzeninin sağlanması düzenlenmiştir. “Sandık çevresinin düzeninin sağlanması sandık kurulu başkanına aittir.” diyor, doğrudur. Ancak, ilerleyen fıkralarda gerektiğinde bu sadece başkana, gerektiğinde sadece sandık kurulu üyelerinden birine terk edilebilmektedir. Bunun anlamı kaostur.

Diğer taraftan, sandık çevresi içerisinde bulunabilecek kişiler sayılmaktadır. Bunların içerisinde medya mensuplarının da bulunabileceği ifade edilmektedir. Bu, özel bir maddedir. Bu özel madde 2007 seçimlerinde Türkiye’de bütün sandıklarda bir medya grubunun ya da bir ajansın muhabirlerinin görevlendirilmesiyle ilgili olarak Türk seçim hayatında çok sıkıntılı, seçimlerin sonucunu etkileyen, mikrofonu seçmene tutarak onun kanaatini değiştiren ve AKP’ye oy toplayan bir uygulamaya dönüşmüştür. O dönemde Milliyetçi Hareket Partisi bunu gerek Yüksek Seçim Kuruluna gerekse o ajansın yöneticilerine iletmiştir. Ajansın yöneticileri bir saat içerisinde durumu düzelteceklerini ifade etmişlerdir, birtakım yerlerde düzelmiştir, ama Türkiye’nin genelinde bu ajans -yani “medya” diye buraya sıkıştırılan ifadeyle- gibi AKP lehine görev yapmaya hazır olan bazı medya gruplarına imkân sağlayan bir maddedir.

Değerli arkadaşlarım, bu, bugün size veya önümüzdeki seçimde size fayda sağlayacağını düşündüğünüz bir tedbir olabilir. Ancak bu tedbir sizin vicdanınızda seçmenin gelecekle ilgili kanaatini değiştirecek bir noktaya dönüştüğünde “mahkemei kübra” dediğimiz yerde tartıya muhtaç olan bir eşitsizliğe sebep olan bir tedbirdir. Bu tedbir AKP’ye belki üç oy, beş oy, on oy, elli oy, yüz oy veya daha fazla bir fayda sağlayabilir, ama AKP İktidarının böyle hak etmediği bir desteği, hak etmediği bir şekilde, hak etmediği bir kaynaktan alarak milletin iradesini yanıltmasında vicdanlarınızda ileride ciddi sıkıntılara ve yaralara yol açacaktır.

Aynı şekilde, seçim sandık seçmen çevresinin dışında kalan emniyet güçlerinin suistimal edebileceği ve seçmen iradesinin mülki amirlerin -bazı adaletsiz davranan mülki amirlerin- denetiminde -yine bu fotoğrafta görüldüğü gibi- emir komutayla hareket edecek olan zabıta güçlerinin seçmen iradesini AKP lehine değiştireceğine dair kanaatler sizlere saydığım örneklerle ifade edilmiştir. Bunların içerisinde… Zabıta güçlerimizin, emniyet güçlerimizin tamamının böyle olduğunu iddia etmiyorum. Bunlar içerisinde, elbette vicdanlarıyla hareket edecek dürüst insanlar vardır. Ama Adana seçimlerinde olduğu gibi, bir partinin -ki Milliyetçi Hareket Partisidir- mensubunun -ki benim- televizyonda yaptığı bir konuşmada “Tarafsız yayın yapıyor.” diye tutanak tutup bu tutanağı adliyeye kadar gönderebilecek haysiyetsiz bir uygulamayı seçen zabıta memurlarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

…yapacağı hile, yapacağı tehdit, yapacağı baskı seçimler için sizi hiçbir zaman abat etmeyecektir. Hilenin, baskının, tehdidin sonu afettir, abat değildir. Bunu, hem afet açısından hem abat açısından mahkemei kübranızın birer kefesine koyarak değerlendirmenizi ve ülkeniz için, seçmeniniz için doğru karar vermenizi temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 13. maddesi ile değiştirilen 298 sayılı Yasanın 82. maddesinin 8. fıkrasının ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Şahin Mengü (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sabahın bu saatinde demokrasi oynuyoruz, demokrasiyi yapmıyoruz. Önergem üzerinde konuşmadan evvel bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Daima Parlamentoda bir uyumsuzluktan, bir iş birliği olmadığından bahsediliyor. Şu yasanın maddelerine geçildiği andan itibaren herhâlde muhalefetin verdiği asgari kırk tane önerge var. Bu kırk önergeden -bütün iyi niyetimle söylüyorum- en az iki üç tanesi tesadüfen iyidir arkadaşlar, tesadüfen. Şimdi böyle bir mantık olur mu? Yani kırk tane önerge veriliyor. Mesela biraz evvel bir olay yaşadık. Ondan evvel Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerinin verdiği dille ilgili önergeler vardı, reddettiniz. Arkasından, dolanarak, nasıl yaptınız, bir maddeyi ikiye böldünüz ve bir önerge verdiniz, aynı şeyi kabul ettiniz. “Uzlaşma” diyorsunuz, uzlaşmanın temel mantığı yok. Ben şimdi burada bir şeyler söyleyeceğim de nasıl olsa reddedeceksiniz. Allah razı olsun, Komisyon Başkanı oturduğundan beri hiç “Katılıyoruz.” demedi muhalefete, hep prensip olarak “Hayır” diyor.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – “Katılıyoruz.” diyemez ki.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Niye?

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Çoğunluk yok ortada.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Sizinkinde nasıl söylüyorsa aynısını söyler. “Olumlu mütalaayla takdire bırakıyorum.” der, öyle söyler. Senin kadar ben de biliyorum İç Tüzük’ü.

Şimdi, değerli arkadaşlar, getirilen ve çıkartılmasını istediğimiz madde, hakikaten kontrolü mümkün olmayan bir madde. Cep telefonuyla sandık kurulu üyelerinin konuşması… Görevleri icabı konuşuyorsa nasıl ayıracağız, kim ayıracak, hangi konuşma görevi gereği, hangisi değil? Şimdi bunu anlamak da mümkün değil. Bir yasa tekniği içinde bir şeyleri koyarken bir anlamı olması lazım, bir müeyyide uygulanabilmesi lazım. Kim tespit edecek? Tespit ettiniz. Kime, ne şikâyet edeceksiniz? Çünkü o çevrenin amiri o. Böyle bir maddenin yasaya konulması yanlış. Bakın, bir yasayı hazırlarken biraz daha dikkatli, özenli davranmak lazım. Anayasa tartışmalarında da gelecek. Bir fıkrayı kaldırdığınızı söylüyorsunuz, değiştirdiğinizi söylüyorsunuz; altındaki fıkra aynen duruyor! Yanlış yazmışsınız. “Üçüncü fıkra” diyorsunuz, dördüncü fıkra duruyor. Hâlbuki değiştirmek istediğiniz belki de dördüncü fıkra! Yani yasa yaparken biraz daha ciddi olmak lazım. Bu yasaları yarın birileri alıp… Sadece biz konuşmayacağız, yarın bunun uygulayıcıları da bu işi tartışacaklar. Nasıl bir yasadır, tabii kimse bilmez sabaha karşı saat 5’te, 3’te geçtiğini, emir komuta zinciri içinde geçtiğini. Burada kimse bugün sağlıklı bir tartışma yapmıyor. Böyle bir ortamda sağlıklı tartışma da olmaz ama kendimizi kandırıyoruz.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mengü.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 14. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 14- 298 sayılı Kanunun 83 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Sandık Alanında Suç İşlenmesi:

Madde 83- Sandık alanında bir suç işlenmesi halinde, sandık kurulu, durumu tutanağa geçirir ve sanığı zabıtaya teslim eder.

Sandık kurulunun görev yaptığı yerde cep telefonu ile görüşme yapmak yasaktır. Ancak sandık kurulu başkan ve üyelerinin, görevleri gereği yapacağı görüşmeler bu hükmün dışındadır. Bu hükme aykırı davranan kimseler kurul başkanı tarafından uyarılır. Bu uyarıya rağmen görüşmesini sürdüren kimse, derhal oradan çıkarılır.

Basın mensuplarının sandık alanında, sandık başı işlemlerine engel olmamak ve seçmen eğilimini etkilememek şartıyla, haber amacıyla görüntü ve bilgi elde etmeleri serbesttir.

2. ve 3. fıkraya aykırı haller 1. fıkra hükmüne tabidir.”

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

S. Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

Hasan Özdemir

 

Isparta

İzmir

Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sandık alanı uygulaması seçim hukukumuzda yerini almış ve uygulama ile bir tecrübe zenginliği oluşturmuştur. Sandık alanının içinde 15 metre yarıçaplı bir bölümün sandık çevresi olarak tanımlanmasının hiçbir gerektirici sebebi bulunmamaktadır.

Müteakip maddelerden sandık alanı olarak tanımlanan bölüme güvenlik güçlerinin yerleştirileceği ve  bunlara aynı sandıkta oy kullanma hakkı tanınacağı anlaşılmaktadır

Yürütmenin emir ve komutasındaki güvenlik güçlerinin sandık alanı içine girmesi seçimlerin bağımsız yargı gözetiminde yapılmasını gerektiren Anayasa hükmüne aykırıdır.

Bu durum seçimlerin dürüstlüğü, açıklığı ve seçmen iradesine müdahale edilmemesi ilkesi ile bağdaşmaz.

Teklif kötü niyet taşımamakta ise maddenin metinden çıkarılması gerekir.

Sandık alanında cep telefonu kullanılmak suretiyle seçmen iradesi ifsat edilmekte, istenilen oyun verilmiş olduğu telefon kullanılarak teyit edildikten sonra ahlak ve hukuk dışı ilişki tesis edilmektedir.

Sandık alanı içine giren bazı kişiler basın mensubu görüntüsü altında, basının kullandığı mikrofon ve kamera gibi araçları da kullanarak seçmen iradesini değiştirmek ve belli bir parti lehine oy verme günü propaganda yapmaktadır.

Bazı hallerde basın mensubu kişiler de aynı yasak propaganda suçunu sandık alanı içinde de işlemektedir. Teklif bu durumun önlenmesi amacı ile verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 15. maddesi ile değiştirilen 298 sayılı yasanın 86. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

İsa Gök

 

Manisa

Konya

Mersin

 

Ensar Öğüt

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

 

Ardahan

Zonguldak

Ordu

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 15’inci maddeye ilişkin itirazımızı sunuyorum.

Şimdi, arkadaşlar bu kanunda sandık seçmen listesinde kayıtlı olma yeter, tek, olmazsa olmaz koşulumuz. Sandık seçmen listesinde kaydı olmayan seçmen oy kullanamaz. Şimdi, muhtarlık bölgesinde askıya çıkarttınız, muhtarlık bölgesinde askıda kesinleştirdiniz. İtiraz mı var? İtirazı aldınız, ilçe seçim kuruluna getirdiniz, burada netleştirdiniz; ilçe seçim kurulu bunu çoğalttı, sandık kurullarına verdi sandık seçmen listelerini.

Şimdi arkadaşlar, SEÇSİS sistemini uyguluyoruz kaç yıldır, 2007’de uyguladık bunu, Bilgisayar Destekli Merkezî Seçmen Kütüğü Sistemi. Bu maddede -alt komisyonda da itiraz ettim, daha sonra itiraz ettim- anlaşılmaz bir şey var, o da şu: Seçmen listesi ilçe seçim kurulunda kesinlik kazanıyor, burada çoğaltılıyor, sandık kurullarına gönderiliyor. Bu madde bir istisna koyuyor. Seçim kurulunda çoğaltılıp sandık kurullarına gönderilen listede bir şahıs olacak, bu şahıs ilçe seçim kurulundaki listede adı olacak ama çoğaltılıp muhtarlığa gönderilen listede adı olmayacak. Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz. Çünkü ilçe seçim kurulundaki liste çoğaltılıyor, sandık kuruluna bu liste gönderiliyor. Şimdi, burada bir istisna tanınıyor, deniyor ki: “İlçe seçim kurulu başkanı eğer sandık kurulundaki listede şahsın adı yok ama seçim kurulundaki listede adı varsa bir belge verecek, o belgeyle şahıs bu sandık kurulunda oy kullanacak.” Bu işin mantığı yok. Bu iş, mümkün olmayan bir şey. Siz buna izin verdiğinizde seçim kurulundaki listeye o zaman daha sonra ilave yapılma ihtimalini doğuruyorsunuz, seçim kurulu başkanı da sandık kuruluna kesinleşmiş seçim kurulundaki listenin sureti olan sandık kuruluna ilaveten seçmen kaydetme imkânı tanıyorsunuz. Bunun denetimi nasıl olacak? Bunun denetimi olamaz. Bir de üstelik sandık kurulunda o seçmen listesi bilgisayar destekli merkezî seçmen kütüğü sistemine tabi liste. Yani sandık kurulu başkanı bu bilgisayar destekli listeye göre oy kullandıracak ama ilçe seçim kurulu başkanı bir belgeyle “Git sandıkta oy kullan.” diyecek. Mahallî seçimler var. Bir seçimde bir oyla belediye başkanlığı değişiyor. Seçim kurulundaki listede ilk başta kesinleşen ve sandık kuruluna gönderilen listenin aynı olma zorunluluğu muhakkak. Böyle bir istisnayı niye koydunuz? Bu istisnayla yarın kimler zarar görecek?

Arkadaşlar, bu işin mantığı yok. Bu işin SEÇSİS sisteminde mantığı yok. Sandık kurulu başkanına eziyet, seçime ciddi bir şüphe; seçim kurulu başkanı üzerinden seçim kurulundaki listede giriş yaptırma imkânı tanıyarak sandık kurullarına ilave seçmen kaydırma, seçmen yaratma çalışmasının önünü açar. O yüzden diyoruz ki: 86’ncı maddede, yani çerçeve 15’inci maddede yapılan değişiklikte ilk satır kalmalı, yani: “Bu Kanunda sayılan istisnalar dışında, sandık seçmen listesinde kaydı olmayanların oy kullanmalarına izin verilmez.” Burada kesilmeli. SEÇSİS sistemi bunu amirdir. Bundan sonraki cümle çıkartılmalı ki böyle bir kötü niyet, böyle bir suistimal engellensin. İlçedeki liste üzerinden oyun oynanılarak sandık kurullarına ilave seçmen gönderilme imkânı kapatılsın.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedildi.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edildi.

16’ncı madde üzerinde bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 16. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

Recep Taner

 

Isparta

İzmir

Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 16’ncı madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

16’ncı madde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası olmayan seçmenin oy kullanabilmesine imkân tanıyan bir düzenlemeyi içeriyor. Burada, tabii kimlik numarası olmayan bir kişinin kimlik no.su olmadan seçmen bilgi kâğıdını ibraz ederek ya da Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilan edilen bir belgeyi ibraz etmesi suretiyle oy kullanabilmesine imkân tanıyor. Burada, bizim önergemizde belirttiğimiz husus, bu maddenin tamamen teklif metninden çıkarılmasına ilişkin. Çünkü söz konusu madde, bizatihi 298 sayılı Yasa’nın 44’üncü maddesinin ikinci fıkrasına aykırılık teşkil etmektedir. İkinci fıkra şunu söylüyor: “Seçmen bilgi kâğıdı hiçbir surette kimlik belirlemesinde belge olarak kullanılmaz. Bu husus kâğıdın üzerine yazılır.” diyor. Buna aykırı. Yine Nüfus Kanunu’nun 47’nci maddesine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Çünkü adrese dayalı nüfus kayıt sistemi bu hususu düzenlemektedir. Bu itibarla söz konusu önergemizin dikkate alınmasının önemini heyetinize, dikkatinize sunarak teklif ediyorum ve teklif metninden söz konusu hükmün çıkarılmasını öneriyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 03.50


DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 03.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

490 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

17’nci madde üzerinde iki önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Teklifinin 17. maddesi ile değiştirilen Madde-92’nin 1. paragrafında geçen “makul bir süre verilerek” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Prof. Dr. Akif Akkuş

Ahmet Orhan

Hakan Coşkun

 

Mersin

Manisa

Osmaniye

 

Alim Işık

Süleyman Yunusoğlu

Kemalettin Nalcı

 

Kütahya

Trabzon

Tekirdağ

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 17. maddesi ile değiştirilen 298 sayılı yasanın 92. maddesinin ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

İsa Gök

 

Manisa

Konya

Mersin

 

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

 

 

Zonguldak

Ordu

 

“Aksine davrananlar hakkında 298 Sayılı Kanunun 134. maddesinde düzenlenen seçim suçları ve cezaları hükümleri uygulanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Hükûmet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Gök.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, herkesin ortak amacını, kapalı oy verme yerinde seçmenin uyması gereken kurallar… Ne istiyoruz? Kapalı oy verme yerine seçmen girdiğinde cep telefonu, fotoğraf veya film makinesi gibi görüntü kaydedici veya haberleşme sağlayıcı cihazlarla kapalı oy verme yerine girilmesini istemiyoruz. Neden? Çünkü bu, suistimal edildi. “İçeri gir, oyunu kullan, görüntüyü al, dışarı gel; gelmezsen müeyyidesi var.” Ha kimisi para teklif etti, kimisi “Ya canın ya malın.” dedi. Bunlar yaşandı Türkiye’de. Şimdi, bunu önlemek istiyoruz. Arkadaşlar, çerçeve 17’nci maddeyle 298 sayılı Kanun’un 92’nci maddesine bu satırları yazdık. Güzel, ne dedik buraya? “Seçmenin cep telefonu, fotoğraf veya film makinesi gibi görüntü kaydedici veya haberleşme sağlayıcı cihazlarla kapalı oy verme yerine girmesi yasaktır.” Tamam. “Bu tür cihazlar kapalı oy verme yerine girmeden önce kapatılarak sandık kurulu başkanına teslim edilir ve oy kullanma işlemi bittikten sonra seçmene iade edilir.” Güzel. Arkadaşlar, verilmedi; arayabilir mi üstünü sandık kurulu başkanı? Arayamaz, çünkü ceza hâkiminin kararı lazım, anayasal engel var. Peki ne olacak? Dedi ki şahsa “Telefonunu ver.” Vermedi.  “Fotoğraf makinesini şuraya bırak.” Bırakmadı, içeri girdi, görüntü alacak. Ne yapacak sandık kurulu başkanı? Var mı bunun bir müeyyidesi? Maddede yok. Diyoruz ki bunu uygulamak istiyorsak, bakın, kapalı oy verme yerine gelen seçmen dışarı çıktığında hem o şahsın can güvenliği -her ne derseniz deyin- hem onun güvenliği hem de seçimin salimen… Milletin sandığa hür iradesini yansıtmasını istiyorsak o zaman sandık kurulu başkanının elini kuvvetlendirmeniz lazım. Ne diyoruz? Bu cümlenin sonuna “Aksine davrananlar hakkında 298 sayılı Kanun’un 134’üncü maddesinde düzenlenen seçim suçları ve cezaları hükümleri uygulanır.” Ne bu madde arkadaşlar? Bu madde şu: Kurulların tedbirlerine riayetsizlik yani seçim işlerinin cereyanı sırasında, seçimin düzenli yürütülmesini sağlamak maksadıyla, bu kanunda yazılı kurullar -sandık kurulu bunlardan birisidir- veyahut kurul başkanları tarafından alınan karar ve tedbirlere, ihtara rağmen riayet etmeyen kişilere 200 Türk lirası idari para cezası verilir. Bu, sembolik bir ceza. Burada yapmaya çalıştığımız şey, kapalı oy verme yerine gelen insanların dışarı çıkarken görüntü, haberleşme, fotoğraf çıkartmamalarını temin. Müeyyide koymazsanız, buraya koyduğunuz kuralı nasıl uygulayacaksınız? Uygulayamazsınız.

Bizim size önerimiz, mademki hepimizin düşüncesi bir, kapalı oy verme yerinden çıkan seçmenin dışarıya rahat, gönül rahatlığıyla çıkmasını istiyoruz, birilerinin dışarıda zorlamasını istemiyoruz -sorunlardan siz bahsettiniz- o zaman buraya idari para cezası, sembolik bir ceza dahi olsa bunu koyarsanız seçim güvenliğini sağlarsınız. İkinci, üçüncü fıkra yani herhangi bir şekilde alınan karar ve tedbirlerin uygulamasını… Bir kamu görevlisi yaparsa cezalar artıyor ama burada asıl uygulanacak olan şey, bu seçim güvenliğidir ve tüm grupların da ortak arzusu bu fotoğraf makinesi, bu cep telefonu, görüntü alma belasından kurtulmak. Buyurun, size yöntemini söylüyoruz, anlayana!

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Teklifinin 17. maddesi ile değiştirilen Madde-92’nin 1. paragrafında geçen “makul bir süre verilerek” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                              Prof. Dr. Akif Akkuş (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Bu düzenleme ile “makul süre” kavramındaki belirsizliğin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 7 Nisan 2010 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 04.01


Copyright © 2009 Kanunum.com bir Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi servisidir.
Gösterilen marka, Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi’nin tescilli markasıdır. Tüm hakları saklıdır.
Bu internet sitesinin kullanıcıları Kanunum.com Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası’nı okumuş ve kabul etmiş sayılırlar.