ONUNCU MADDE (BAŞKANLIK DİVANIYLA İLGİLİ ANAYASANIN 94. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK)
Yasama döneminin ikinci yılının sonunda Meclis Başkanlık Divanı’na seçilenlerin görev sürelerinin üç yıl olarak değil de ilgili yasama döneminin sonu olarak belirlenmesi için Anayasanın 94. maddesinde değişiklik (Halkoyuna sunulan 5982 sayılı kanunun onuncu maddesi)
5982 Sayılı Kanunun Onuncu Maddenin Halkoyuna Sunulan Metni
MADDE 10*- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.”
Not(*): Teklif edilen, siyasi partilerle ilgili 8. madde referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Madde 11” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Madde 10” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.
_____________________________________________________________________________________________
1 Onuncu Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması ( Komisyonda Teklif Değişmemiştir.)
1.2 Onuncu Maddenin Madde Gerekçesi
1.3 Onuncu Madde Hakkında Komisyonunda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti
2 Onuncu Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar
2.1 Onuncu Madde Hakkında MHP Grubu Adına S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
2.2 Onuncu Madde Hakkında CHP Grubu Adına Nesrin Baytok (Ankara)
2.3 Onuncu Madde Hakkında AKP Grubu Adına H. Hasan Sönmez (Giresun)
3.1 Onuncu Madde İçin Birinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir–22 Nisan 2010)
3.2 Onuncu Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu
3.3 Onuncu Madde İçin İkinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 3Mayıs 2010)
1.1 Onuncu Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması ( Fark Yok)
Komisyonun değişiklik yapmadığı teklif metni:
MADDE 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.”
1.2 Onuncu Maddenin Madde Gerekçesi
Madde 11- Bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin beş yılda bir yapılmasını emreden Anayasanın 77 nci maddesinin birinci fıkrası, 21/10/2007 tarihli ve 5678 sayılı Kanunla değiştirilmiş ve milletvekili seçimlerin her dört yılda bir yapılması hükme bağlanmıştır.
Bu düzenlemenin bir sonucu olarak, Anayasanın 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılmaktadır. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı seçimlerinin her yasama döneminde iki kez yapılması ve ilk seçilenlerin görev süresinin iki yıl olması, ikinci devre için seçilenlerin görev süresinin ise o yasama döneminin sonuna kadar devam etmesi öngörülmektedir.
1.3 Onuncu Madde Hakkında Komisyonunda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti
“Teklifin Anayasanın … TBMM Başkanlık Divanının görev süresini düzenleyen bu amaçla 94 üncü Maddesinde değişiklik içeren çerçeve 11 inci Maddeleri Komisyonumuzca kabul edilmiştir.”
___________________________________________________________________________
2 Onuncu Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar
2.1 Onuncu Madde Hakkında MHP Grubu Adına S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin Anayasa değişikliği metnindeki 11’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
“AKP’nin anayasası” tabirini özellikle kullanıyorum.
HALUK İPEK (Ankara) – AK PARTİ…
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulmak için yola çıktığını söyleyenler…
HALUK İPEK (Ankara) – “AKP” diye bir parti var mı?
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri… Lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – …ortaklaşa yapılacak bir anayasa metninin yine uzlaşarak Meclisten geçirilmesi yerine sayısal güçlerine güvenmişler, “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla dayatma yöntemini tercih etmişlerdir. Böyle bir anayasa, doğaldır ki, milletin anayasası değil, AKP’nin anayasası olacaktır.
Değerli milletvekilleri, demokratik toplumlarda anayasaların toplumsal sözleşme olduğuna dair bir genel kabul bulunur. Bu kabullenme insanların huzur içerisinde, bir arada ve özgürce yaşadığı, fikirlerini açıkça söylediği ve bireysel yaşamını ona göre tanzim ettiği demokratik, çoğulcu bir hayatın olmazsa olmazıdır. Bu önemi dolayısıyla toplumsal sözleşme olan anayasalar yasaların en tepesinde yer alır ve diğer düzenlemelerin de Anayasa’ya uyumlu olması gerekir. Bütün kurumaların ve bireylerin anayasal sisteme saygılı davranması beklenir. Çağdaş toplumun çerçevesini çizen bu hükümler kolayca değiştirilmesin diye özel değişiklik yöntemleri getirilmiştir.
Bu tespiti yaptıktan sonra şu gerçekliği de zikretmeliyiz ki: Zaman akmaktadır, toplumlar ve içinde yaşadıkları şartlar değişmekte, ihtiyaçlar çeşitlenmektedir. Anayasaların, bu zaman yolculuğunda bazı gelişmeler karşısında tamamen ya da kısmen değiştirilebilmesi realitesi de yine bugünün çağdaş kabulleri arasındadır.
Bir anayasanın içeriği kadar yasalaşma usulü de millî birlikteliğin devamı açısından hayati önem taşımaktadır. Bu metinler, sosyal kesimlerin bir masa etrafında bir araya gelip ortaklaşa hazırladığı, bu kesimlerin düşünce ve inançlarını yansıttığı, böylece benimsediği ve netice itibarıyla da millet iradesinin nitelikli çoğunluğu ile kabul edildiği düzenlemelerdir. Yani kıymetli milletvekilleri, “anayasa” derken toplumsal uzlaşma ile hazırlanmış ve millî irade tarafından benimsenmiş metinlerden bahsettiğimizi unutmayalım.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi anayasaların ilahî metinler olmadığını, ülkenin demokratikleşmesi ve sivilleşmesi açısından kısmi değişiklikler olabileceği gibi tamamen yeni bir anayasa da yapılabileceğini hem siyasi programlarında hem de kamuoyu ile paylaştığı görüşlerinde ifade edegelmektedir. Milliyetçi Hareket Partisinin bu görüşleri sadece ifade seviyesinde kalmamış, ortağı olduğu 57’nci Hükûmet döneminde 80 darbesinin ürünü olan Anayasa’nın getirdiği, siyaset alanını daraltan yasakları ve engelleri kaldırmak adına en kapsamlı değişikliklerin yapılması için liderlik yapmış ve çok önemli katkılarda bulunmuştur. Bölgesinde asırlık Parlamento ve Anayasa deneyimine sahip ülkemiz 1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982 yıllarında yaptığı anayasalarında en yüksek toplumsal mutabakatı sağlama gayreti içinde olmuştur. Askerî darbeler sonrasında yapılan anayasalarda bile askerî yönetimler toplumsal mutabakat üzerinden meşruiyetlerini ifade etme kaygısı taşımışlardır. 1982 Anayasası’nda yapılan değişiklikler de en yüksek mutabakatlarla yapılmıştır. 1987 yılında gerçekleştirilen ilk değişiklik Mecliste sağlanan yüzde 78’lik bir uzlaşma oranıyla yapılmıştır. Yine, 1993 yılındaki televizyon yayıncılığında devlet tekelinin kaldırılması değişikliği yüzde 69,5, 1995’teki Anayasa’dan antidemokratik maddelerin ayıklanmasını içeren değişiklik yüzde 80, 1999’daki devlet güvenlik mahkemelerinin sivilleşmesi değişikliği yüzde 78, 2001’deki sivil ve demokratik toplum yaratma adına getirilen değişiklikler de yüzde 86 gibi yüksek bir uzlaşma oranıyla gerçekleştirilmiştir.
Dönemin güçlü hükûmetleri dahi bugün AKP’nin yaptığı gibi “Anayasa’yı tek başına değiştiririm, muhalefet kabul ederse eder.” tarzında demokratik kültür ve nezakete uymayan bir dayatma sergilememişlerdir. Bu, demokratik rejim açısından kaygı vericidir, üzücüdür, AKP’nin demokrasimize karşı işlediği bir suçtur. Eminim, seçmenlerine de sorsanız “Evet, AKP’ye oy verdim ancak burnunun doğrultusuna göre değil muhalefeti de dikkate alarak ülkeyi yönetsinler diye düşünerek oy verdim.” diyecektir çünkü milletimiz gerginlik istemiyor, milletimiz dayatma istemiyor. İstediği ne? Meclisinin uzlaşma içerisinde hep birlikte yaptığı Anayasa ile asırlık anayasa tartışmalarının sona ermesi. Milletimiz artık böyle bir sorunla uğraşmak istemiyor, geleceğe bakmak istiyor.
Milliyetçilik ve demokrasiyi birbirinin ayrılmaz ikiz kardeşi olarak gören Milliyetçi Hareket Partisi bugün de aynı katkı ve katılıma hazır olduğunu, Anayasa’daki değişikliklerin aziz milletinin bir arada ve huzur içerisinde yaşama arzusunun şekillendirdiği uzlaşma içerisinde yapılması gerektiğini söylemektedir. En geniş boyutta sağlanacak toplumsal uzlaşma ve mutabakat ile Türkiye’nin büyük hedeflere yönelmesini, bütün imkân ve kabiliyetleriyle “Lider ülke Türkiye” hedefinin gerçekleştirmesini istemektedir. Bu uzlaşma sosyal, siyasal, ekonomik alanda olmalı ve toplum millî hedeflerde mutabık kalmalıdır. Mümkün olduğunca geniş bir halk katılımı sağlanmalıdır. Anayasa değişikliği bir kişi ya da partinin isteği şeklinde değil, toplumsal gelişmeye hizmet etme amacıyla milletin tamamının isteği doğrultusunda yapılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi bu ilke ve kabulleriyle uzlaşmayı benimseyen herkes ile iş birliğine hazır olduğunu ilan etmiştir ve bunu da göstermiştir. Devletin bölünmez bütünlüğü, milletin birliği ve cumhuriyetin temel değerlerini aziz milletinin ortak paydası olarak tanımlamış ve bu hedefler doğrultusunda Anayasa ve yasaları milletinin huzur ve mutluluğu için bir amaç değil, bir araç, bir vasıta olarak görmüştür.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz 11’inci madde Başkanlık Divanının süresini mevcut duruma, hâlihazır duruma uyduruyor. Getirdiği hiçbir yenilik yok aslında, herkesin bildiğini söylüyor; meclisin görev süresi dört yıl, Divanın görev süresi de ikişer yıl olarak belirlenmiş. Ne olacaktı? Yani sizin “Ülkemize eski Anayasa dar geliyordu, bu bakımdan sivil ve demokratik bir anayasa yapmamız gerekiyordu”dan muradınız bu mu? Sayın İyimaya, kurucu iradeden bunu mu kastediyordunuz?
Değerli arkadaşlar, insanlarla dalga geçmeyin. Sıkıntıların arasında inim inim inleyen insanlarımızın hangi sorununu çözüyor bu değişiklik? Samimiyetle söyleyin, “Bizim ilgilendiğimiz parti kapatma ve yargıyla ilgili maddeler” diye “onları kamufle etmek için bu maddelere ihtiyacımız vardı, vatandaşın gündemini de bunun için meşgul ettik…”
Sayın İyimaya, kendinize öyle büyük güçler falan da vehmetmeyin. Ben bunu kurucu değil de yorucu irade olarak tanımlıyorum.
Sorarım sizlere kıymetli arkadaşlar, gerçekten toplumun ihtiyaçlarını içeren ve toplumca benimsenen bir Anayasanın yapılması yolu bu mudur? Yani AKP’nin yaptığı gibi ortalığı tozu dumana katmak, gerginleştirmek, kutuplaştırmak mı yoksa yüzde 47 oyun getirdiği tevazu içerisinde herkesi kucaklayan, herkesle istişare eden bir özgüvenle, siyasi nezaketten ayrılmadan ortak çalışma zemini yaratmak mı?
Bu Anayasa ilk kez değişmiyor. Bir koalisyon olan 57’nci Hükûmet, AKP’nin tahayyül bile edemeyeceği Anayasa değişikliklerini yapmıştır; toplumu karmaşaya, kaosa itmeden, gürültü patırtı çıkarmadan. Teşbihte hata olmaz, boşuna dememişler: “Aslanlar aslan doğurur, ancak tavuğun bir yumurta yaparken çıkardığı patırtı, gürültüyü de yapmazlar.” Allah aşkına nedir bu toz duman? Milletvekili gergin, Meclis gergin, toplum gergin. Nedir bu stres, bu bölünmüşlük? Sanırsınız ki ülkeye demokrasiyi AKP yeni getiriyor! AKP hariç Meclisteki tüm partiler, buna direnen demokrasi düşmanları. AKP’nin niyeti belli. Bu niyet Anayasa’yı değiştirmek falan değil; yine istismar, yeni istismar.
Saygıdeğer milletvekilleri, Anayasa metni, AKP tarafından, toplumun üzerinde uzlaştığı toplumsal sözleşme şeklinde algılansaydı yani taraflar arasında mutabakat şartları temin edilmiş olsaydı bugün bu kürsüde farklı şeyleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, normal süreniz doldu.
Size iki dakika ilave süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
...bugün bu kürsüde farklı şeyleri konuşuyor, ülkenin geleceğine umutla bakılmasını sağlayacak bir metni müzakere ediyor olurduk. Ama bu AKP için zor olanı. Nedir kolayı? Ağlamak, sızlamak, mağduru oynamak ve millî iradeyi istismar etmek.
AKP, ülkeyi sekiz yıldır, belki de hiçbir iktidara nasip olmayacak bir oy desteğiyle yönetiyor. Diyor ya Sayın Cemil Çiçek Beyefendi, yirmi sekiz yıldız uzlaşamamışız diye. Bu yirmi sekiz yılın tamamında Bakan, Başbakan yardımcısı, parti yöneticisi olarak siz, son sekiz yılında da Hükûmetiniz AKP var. Kimi, kime şikâyet ediyorsunuz? Bugün de partiniz yüzde 47 oy almıştır, Meclisten her türlü yasayı geçirecek gücü vardır, yandaş medyası ile her türlü iş birliğinde sakınca görmediği uluslararası güç odaklarıyla, meşruiyeti ve helallik ölçüsü tartışılan sonradan yarattığı sermaye sınıfı ile zihinlere ambargo koymayı, Allah’ın yarattığı insanın hür iradesini teslim almayı hak gören birtakım cemiyetlerle her türlü desteği vardır. Uzlaşma için yola çıktınız da elinizi tutan mı oldu?
Milletin beklediği nedir? Millet bu kadar oyu AKP’ye neden vermiştir? Memuru, emeklisi, işçisi, çiftçisi, esnafı, iş dünyasıyla her kesimin sorunları vardır. Açlık, işsizlik, ödeme güçlüğü gibi sıkıntılar içerisindedir. İşte bu sorunları çözmeniz, millete rahat bir nefes aldırmanız için bu millet size oy vermiştir. AKP, bırakın bu sorunları çözmeyi, daha da ağırlaştırmış, içinden çıkılmaz bir hâle getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet, istismar işlerinden yıllardır ilgilenmeye fırsat bulamadığı iş, aş, güvenlik probleminin, az gelişmişliğin, adaletsizliğin sorumlusunu şükürler olsun ki bugün itibarıyla bulmuş ve “evreka, evreka” diye çığlıklar atarak Anayasa’yı işaret etmiştir. Kısaca, AKP’ye göre, ekonomide batağa saplanmamızın müsebbibi Anayasa’dır, işsizliğin, açlığın nedeni Anayasa’dır, dış politikada neredeyse her gün yaşadığımız rezaletlerin müsebbibi Anayasa’dır. Hatta Türkmenlerin Irak’ta katledilmesi, Ermenilerin bütün dünyada Türkiye’ye yönelik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kormaz, ek süreniz de doldu.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Selamlamak istiyorum efendim.
BAŞKAN – Sadece selamlama için tekrar mikrofonunuzu açıyorum, lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Kısaca, bütün sorumluluklar Anayasa’ya yüklenmiştir. Yani kısaca şunu demek istiyorum: Sayın Erdoğan ve ekibi memleketi yükselteceklermiş de eteklerinden Anayasa tutmuş gibi.
Bu gerekçelerle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, AKP’nin yazdığı senaryonun oyuncusu olmayacağımızı, maksadın üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu söylüyor, bundan dolayı da AKP anayasası projesine destek olmayacağımızı beyan ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
2.2 Onuncu Madde Hakkında CHP Grubu Adına Nesrin Baytok (Ankara)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarihe geçen bir Anayasa değişikliği maratonunu sürdürüyoruz. Sayın milletvekilleri, gece yarısı millet uykudayken, milletvekilleri, bakanlar da uykudayken bir Anayasa değişikliği yapıyoruz. Türkiye’nin bin bir derdi var, bir de AKP derdi var. Millet sizden çözüm bekliyor, çözemedikçe, köşeye sıkıştıkça suçlayacak bir şeyler arıyorsunuz. Şimdi bula bula Anayasa’yı buldunuz.
OSMAN KILIÇ (Sivas) – Hayret bir şey ya!
NESRİN BAYTOK (Devamla) – İktidarınız boyunca başınız sıkıştıkça şikâyet ettiniz; onu, bunu, muhalefeti, bir zamanlar YÖK’ü, bir zamanlar medyayı, şimdilerde köşe yazarlarını, en son bazı hâkimler ve savcıları, hatta Anayasa’yı. Şikâyet, şikâyet, şikâyet… Millet şikâyetini kime yapacak? Oynayamayan kız “Yerim dar.” demiş; yer göstermişler, “Yenim dar.” demiş. Türkiye’yi yönetemeyip şikâyet üstüne şikâyet edecekseniz niye bu göreve talip oldunuz?
İşsizlik sorunu Anayasa değişince çözülecek mi? Elbette hayır. Bu Anayasa’da işsizler yok ki değişiklikler çözüm olsun. Çiftçiler de yok, iş yerini kapatmak zorunda kalan esnaf da yok, öğrenci de yok, genç de yok. Bu Anayasa’da millet yok, sadece AKP’nin yöneticilerine çözüm var. Yarın iktidar bitince Yüce Divanda yargılanırken kendi adamlarımız bizi yargılayıp beraat ettirsin arayışı var. Bundan sonra Anayasa’nın adı değişiyor arkadaşlar, 12 Eylül Anayasası değil, Recep Tayyip Erdoğan anayasası oluyor.
Öylesine külüstür bir şekilde getiriliyor ki daha gelirken doğru dürüst imzalanamadan geliyor, tarafsız olması beklenen, oy kullanamayan Meclis Başkanının imzasıyla geliyor.
Şu anda üzerinde görüştüğümüz madde de 2007’de gerçekleştirilmiş bir önceki külüstür Anayasa değişikliğinin eksikliğini gidermek üzere konulmuş bir madde. Hani şu seçimlerin dört yılda bir yapılmasını düzenleyen değişiklikten bahsediyorum. Değişiklik üç yıl önce öylesine apar topar ve düşünülmeden yapılmış ki üç yıl sonra bugün bakıyorlar, Anayasa’ya göre bugünkü Meclis Başkanlık Divanının görev süresi üç yıl. Yani, Meclis Başkanı, seçimlerden sonra “Ben üç yıllığına seçildim arkadaş, Anayasa’da öyle yazıyor, hiç anlamam, görevime devam ederim.” dese, yeni seçilmiş milletvekilleri arasından yeni başkan seçemeyecek, kaos olacak Mecliste.
İşin şakası bir yana, bu durumda pratik çözüm olarak Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a öneriyorum: Meclis Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’i milletvekili listelerine yazmaz ve o da, Genel Kurul salonuna giremeyeceği için, yeni TBMM, Meclis Başkanlığı sorununu fiilen çözer.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Ne kadar da kibarsınız!
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Tabii, Sayın Mehmet Ali Şahin’e Meclis Başkanlığı odasına nasıl boşalttırırlar bilemem. Bir zamanlar Sayın Erbakan’ın yaptığını yaparsa iş biraz zor. İşte, şimdi bu madde onu düzenliyor.
Sayın milletvekilleri, devlet yönetimi gayriciddiliği kaldırmaz, milletin huzurunda böyle ciddiyetsiz işler yapılmaz. Hem ciddiyetsiz hem de keyfî bir anlayış, AKP yönetimine hâkim. Her uygulamada bunu görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bir de tabii bu Anayasa değişikliklerinin referanduma sunulmasıyla ilgili AKP yönetiminin yaklaşımı çok dikkat çekici. Sayın Başbakan “Hap gibi yapıyoruz.” diyor. Millete hapı yutturacağız demenin bir itirafı. Millete güvenmiyorsunuz, millete hapı yutturmayı planlamadan önce milleti referandumda özgür bırakın. Paketi ayırarak oylamaya sunun. Hani şu dilinizden düşmeyen “demokrasi” var ya, işte onun gereği buralarda ortaya çıkar.
Sayın milletvekilleri, buna ek olarak, gerçekleri çarpıtmak, hatta tam aksini iddia etmek de var, üzülerek söylüyorum, yalana başvurmak da var. Neymiş? Bu anayasa değişikliğiyle demokratikleşecekmişiz! Bir demokrasi söylemidir gidiyor. AKP sözcülerinin dilinden “demokrasi” lafı düşmüyor. Bu Anayasa değişikliğiyle getirilen üç konu hariç, kalanı üzerinde zaten pek bir ihtilaf da yok. O üç konu ise, demokrasiyi tamamen ortadan kaldıracak sürecin kapısını açıyor: Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili maddeler ve parti kapatmayı fiilen ortadan kaldıracak düzenlemeler, demokrasiyi de rafa kaldıran düzenlemelerdir.
Sayın milletvekilleri, yargı bağımsız olmazsa, hukuk devleti ortadan kalkarsa, orada demokrasi kalır mı? Daha bu değişiklikler olmadan ülkede demokrasi askıya alınmış, özgürlükler kısıtlanmış, bir de bu olursa, artık, Türkiye Cumhuriyeti hukuksuzluklar cumhuriyeti hâline gelecek.
Demokrasi hava gibidir, havadaki oksijen gibidir, varlığını göremezsiniz sayın milletvekilleri, sadece hissedersiniz. Biz, Türkiye'de, her geçen gün demokrasimizin eksildiğini hissediyoruz. Nefes alırken eksilen oksijen gibi demokrasi de eksiliyor. Bir korku imparatorluğu yaratıldı, sabaha karşı kapısı çalınan aydınımız kapıyı korkarak açıyor. Gazeteciler her sabah, birimiz alınırsa bilelim diye birbirilerini telefonla yokluyor, bazıları o yoklama sırasında arkadaşlarının evlerinin aranmakta olduğu öğrendiler, Mustafa Balbay’ın arkadaşları gibi. Türkiye'de insanlar birbirleriyle telefonla konuşmaya korkar oldular, e-mail göndermeye de mesaj atmaya da korkuyorlar. Şu Mecliste, milletvekili sıralarında oturan siz değerli milletvekili arkadaşlarım -ister muhalefet ister iktidar partisine mensup olsun- sorarım size, aklınızdan “Bizi de dinliyorlardır.” diye geçiyor mu, geçmiyor mu? Türkiye'de köşe yazarları, Başbakan Erdoğan’ın hışmına uğramaktan korkuyor. Medya sahipleri, AKP niye, yine neye hiddetlenecek acaba diye yeni vergi cezaları yemekten korkuyor. İş adamları, Başbakanı kızdırmaktan korkuyor, şikâyet edemiyor. İnsanlar kendilerini sansürlüyorlar.
Sayın milletvekilleri, Milliyet gazetesinden Sayın Melih Aşık’ın geçen hafta yazdığı yazıdan bir bölüm okuyacağım size, bakın ne yazmış: “William Shirer’in Nazi İmparatorluğu adlı kitabının 348 ve izleyen sayfalarını okuyoruz. Adalet Müşaviri Doktor Hans Frank yargıçlara sesleniyor: Nasyonal sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi?”
Okumaya devam ediyorum:
“Bazı yargıçlar yine de hukuktan tamamen vazgeçmemiş. Mesela 1934 Mart’ında Reichstag yangınının dört komünist sanığından üçünü Reichsgericht yani Alman Yüksek Mahkemesi beraat ettirmiş. Bu olay Hitler ve Goering’i o kadar öfkelendirmiş ki... Vatana ihanet davaları yüksek mahkemeden alınmış, Volksgerichtshof yani ‘halk mahkemesi’ adı verilen yeni bir mahkemeye verilmiş. Okuyoruz:
‘Yeni mahkeme kısa sürede ülkenin en korkunç mahkemesi oldu. Mahkemede meslekten gelme dört yargıç vardı; öteki beş yargıç partilerden, S.S’lerden ve ordudan seçilmişlerdi. Böylece çoğunluk meslekten gelmeyen yargıçlardan oluşuyordu.’ Devam ediyor:
‘Bu korkunç halk mahkemesinden bir süre önce kurulmuş olan bir başka mahkeme daha vardı; Sondergericht yani Özel Mahkeme... Siyasi davalara bu mahkemeler bakardı. Özel mahkemelerin amacı, 21 Mart 1933 tarihli kuruluş kanununa göre hükümete karşı girişilen gizli saldırı olaylarına bakmaktı. Özel mahkemelerde üç yargıç vardı ve bu yargıçlar her zaman güvenilir parti üyelerinden seçilirdi...’
Mahkemeleri partiye bağlamak... Çoğunluğu yargıçlardan oluşmayan mahkemeler kurmak... Siyasi çıkarları hukuk diye yutturmak... Bugün bazı kafalar hâlâ o sistemlerin peşinde...” diyor Sayın Melih Aşık.
Sayın milletvekilleri, AKP yönetimi sizce neyin peşinde? Özellikle de iyi niyetli, vicdanlı AKP milletvekillerine soruyorum: Neyin peşinde?
İLKNUR İNCEÖZ (Ankara) – Hepimiz iyi niyetliyiz.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz, oy.
BAŞKAN – Lütfen…
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bunun yanı sıra, Türkiye’de artık intiharlar yaşanmaya başladı. İki tür intihar var: Birisi demokrasinin ortadan kalkması sonucu, onuru için, diğeri de ekonominin rayından çıkması sonucu, umutsuzlukla. Keyfî, ciddiyetsiz, başarısız, kötü yönetimin sonuçları bunlar. Suçsuz insanların hapse atılması, yargılanmasının yıllar boyunca sürmesi, hüküm giymeden, iki yıl, üç yıl -şimdilik tabii, dava ne zaman bitecek bilemiyoruz- hapiste tutulması nasıl olur da vicdanlarınızı rahatsız etmez? Vicdanlarınızı da mı aldırdınız? Değer mi arkadaşlar? Değer mi? Ne uğrunda bunlara seyirci kalınıyor? Bugün varız, yarın yokuz. Arkanızda kötü miras bırakmak niye? Bugün yaptıklarınız yıllar boyunca sizi izleyecek. Yazık değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Baytok, süreniz doldu, size ek süre veriyorum.
Buyurun efendim, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AHMET YENİ (Samsun) – Hâkimlere güvenmiyor musunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Güvenmiyorsunuz, Anayasa’yı değiştiriyorsunuz.
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Deniz Gezmişleri astıran hâkim geçenlerde öldü de arkasından neler konuşuldu.
Sayın milletvekilleri, bakın, içinizden değerli bir arkadaşınız dayanamayıp istifa etti ve sonra da “Keşke bu kadar oy almasaydık.” dedi. Ankara Milletvekili Sayın Zekai Özcan’ı buradan, Meclis kürsüsünden selamlıyorum, vicdanının olduğunu gösteren bu anlamlı açıklama için kutluyorum. Vatan gazetesine verdiği o açıklamada Sayın Özcan “Mazlumu, dindarı istismar ettiler.” diyor, arkasından ekliyor: “Parti içi demokrasi işlemiyor. Söylüyorsun, duvara çarpmış gibi geri dönüyor. Keşke yüzde 47 oy almasaydık, sadece iktidara gelinebilecek oy alınsaydı, daha özenli davranılırdı.” Bu sözler, sağduyunun sesi, vicdanın sesi.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz, oy.
BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın milletvekilleri “Elim kırılsaydı.” diyen seçmeni çok duymuş ve görmüştük ama “Keşke bu kadar oy almasaydık.” diye partisine içi kan ağlayarak kahreden milletvekilini ilk kez görüyoruz. İşte, gerçek AKP İktidarı budur, insanların gözünü boyayarak, kandırarak, medyayı ele geçirip karartma yaparak bir süre oy alınabilir ancak, o dönem bitti.
Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar, bir kez daha soruyorum: Değer mi?
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Değer.
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Bir an için düşünün: Ülke için ciddi bir yük hâline gelmiş olan, vatandaşlarının da, ülkenin de sıkıntılarını artıran, yetmezmiş gibi kişisel sorunlarını çözmek için sizleri kullanan, sizlerin bazılarınızın iyi niyetli olarak verdiği desteği çok kötü kullanan bu anlayıştan kurtulmak istemez misiniz? Bu anlayıştaki parti yönetiminize, Sayın Özcan’ın yaptığı gibi “Artık yeter, buraya kadar.” demek istemez misiniz? Bir süre sonra, iktidar bitip birer eski milletvekili olduğunuzda, bugünleri vicdanınız rahat olarak hatırlamak istemez misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Baytok, ek süreniz de doldu efendim.
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın Başkanım, selamlama hakkım yok mu? Son iki cümle.
BAŞKAN – Sadece selamlama için sizin de mikrofonunuzu açıyorum. Lütfen, sadece Genel Kurulu selamlıyorsunuz.
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Başı dik olarak “Ben görevimi yaptım, partime inandığım sürece destek verdim, yanlışını gördüğümde de yanlışa ortak olmadım.” demek istemez misiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz aynı düşüncede değil misiniz?
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Bu ülke hepimizin. Ülkenin kaderini bu kadar etkileyecek bir oylamada bin kez daha düşünmek gerekir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
2.3 Onuncu Madde Hakkında AKP Grubu Adına H. Hasan Sönmez (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 1924 Anayasası’nın 13’üncü ve 1961 Anayasasım’nın 69’uncu maddesinde, milletvekili genel seçimlerinin dört yılda bir yapılması kuralı vardı. 1982 Anayasası’nın 77’nci maddesi ile seçimlerin beş yılda bir yapılması esası benimsenmişti. Ancak, 1982 Anayasası’nın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana 7 kez yapılan milletvekili genel seçimlerinin hiçbirinde bu hükme uyulamamıştır. 1982 Anayasası’na göre, ilk milletvekili genel seçimi 6 Kasım 1983 yılında yapılmıştır. Bu tarihten sonra yapılan milletvekili genel seçimlerinde, muhtelif nedenlerle, seçimler, muhtelif oranlarda ileri, öne alınarak yapılabilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bazı ülkelerdeki seçimlerin yapılış dönemlerine baktığımızda, Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, Hollanda, Portekiz ve İspanya’da milletvekili genel seçimlerinin dört yılda bir, Fransa, İtalya, İngiltere’de ise beş yılda bir yapıldığını görmekteyiz.
Bilindiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin dört yılda mı yoksa beş yılda mı yapılması konusunda yıllardan beri süregelen tartışmalar bulunmaktaydı. Türkiye'nin içinde bulunduğu zor koşullar, yılların biriktirdiği çetin sorunlar dikkate alınarak seçimlerin dört yılda bir yapılması ve millet iradesinin yenilenmesi savunulan bir görüştü. Birçok parti ve sivil toplum örgütü de seçimlerin dört yılda bir yapılmasını savunmaktaydı.
İşte, bu toplumsal talepleri, siyasi saikleri ve çağdaş demokratik ülkelerdeki uygulamaları dikkate alan partimiz, seçimlerin dört yılda bir yapılması için Anayasa değişikliğini 2007 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin beş yılda bir yapılmasını emreden Anayasa’nın 77’nci maddesini değiştirerek mevcut durumu yani seçimlerin beş yılda bir yapılması yerine dört yılda bir yapılması kuralını getirmiştir. Ancak yapılan bu değişiklik sırasında Anayasa’nın “Başkanlık Divanı” başlıklı 94’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında buna paralel bir düzenleme yapılması gerekirken o yapılamamıştı.
Görüşülmekte olan -şu anda görüştüğümüz- Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı seçimlerinin her yasama döneminde iki kez yapılması ve ilk seçilenlerin görev süresinin iki yıl, ikinci devre için seçilenlerin görev süresinin ise yasama döneminin sonuna kadar devam etmesi öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’da değişiklik yapılmasına dair teklifimizin görüşülmesi sırasında muhalefet partilerimizin ileri sürdüğü bazı konulara da kısaca temas etmek istiyorum. Muhalefet, halkımızın gündeminde farklı konular olduğu hâlde partimizin Anayasa değişikliğiyle ilgilendiğini, halkın gündemiyle ilgilenmediğini iddia ederek partimizi eleştirmektedir.
Değerli milletvekilleri, halkın bütün sorunları giderildikten sonra mı Anayasa değişikliği yapılacak? Bugüne kadar böyle mi Anayasa değişiklikleri yapılmıştır? Yapılan değişiklikler, bütün sorunlar giderildikten sonra mı yapılmıştır? Anayasa değişikliği bizatihi halkın sorunlarını çözmek için yapılmıyor mu?
Değerli milletvekilleri, 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan, yarın 90’ıncı kuruluş yıl dönümünü kutlayacağımız Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kurulduğu sırada bir yandan Kurtuluş Savaşı’nı yönetirken ve halkın bütün sorunlarıyla ilgilenirken bu Meclisin, 20 Ocak 1921 tarihinde 85 no.lu Karar’la Teşkilatı Esasiye Kanunu’nu çıkarak, yani 1921 Anayasası’nı kabul ederek yürürlüğe koyduğunu ne tez unuttuk? Top sesleri Polatlı’dan işitilirken Meclis, bir yandan ekonomiyle ilgilenip bir yandan kendi çalışmalarına devam etmemiş midir? Bunları ne tez unutuyoruz?
Değerli milletvekilleri, milletvekili genel seçimlerine kısa bir süre kaldı. Dolayısıyla, Anayasa değişikliğinin seçimden sonra yeni oluşacak Parlamentoya bırakılması gerektiği savunulmaktadır. Sürekli bu ifade kullanılmaktadır. Parlamento tarihimizden bazı örnekler vermek istiyorum.
Bakınız değerli milletvekilleri, 5/12/1934 tarihli 2599 sayılı Kanun’la seçimlere iki ay kala Anayasa değişikliği yapılmıştır. Yine, 29/11/1937 tarihli 3272 sayılı Kanun’la seçimlere bir yıl dört ay kala Anayasa değişikliği yapılmıştır. 15/3/1973 günlü 1699 sayılı Kanun’la seçimlere yedi ay kala Anayasa değişikliği yapılmıştır. 17/5/1987 tarihli 3361 sayılı Kanun’la seçimlere beş ay kala Anayasa değişikliği yapılmıştır. Bunları çoğaltmak mümkündür. Ayrıca, seçimden sonra oluşacak yeni Parlamentoya ne yapması gerektiğini şimdiden söylemek onların iradelerine ipotek koymak değil de nedir?
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de öyle diyorsunuz zaten.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Görüldüğü gibi, “Anayasa değişikliğini seçimden sonra oluşacak Parlamento yapsın.” şeklindeki tezin hukuki ve mantıki hiçbir izahı yoktur.
Değerli milletvekilleri, yapılmakta olan Anayasa değişiklikleriyle ülkemizde bir yandan temel hak ve özgürlükler genişletilip teminat altına alınırken diğer yandan demokrasinin standartları yükseltilmektedir. Hâl böyleyken bazı muhalefet partilerinin oylamaları boykot etmesi, vatandaşlarımız tarafından yakından ve ibretle izlenmektedir.
Yirmi sekiz yıldan beri, başta siyasi partiler olmak üzere hemen her kesim tarafından eleştirilen, 1982 Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi’miz Anayasa Komisyonunda görüşülmeye başlandığı andan itibaren muhalefet partilerince teklifin yasalaşmaması için her türlü engelleme yapılmaktadır. Öyle ki Komisyonda bir yandan teklifin maddelerindeki eksiklik ya da aksaklıklar ifade edilmekte, düzeltilmesi için önerilerde bulunulmakta ve hatta bu talepler dikkate alınarak, örneğin 10’uncu maddede teklifin 1’inci maddesiyle yapılan düzeltmeler muhalefetle birlikte yapılmakta ama oylamaya gelince muhalefet kendi düzeltme talepleriyle ilgili düzeltilen maddeye dahi oy vermemekte, Genel Kurulda ise oylamaya bazı partilerimiz hiç katılmamaktadır. Bir yandan tenkit ediliyor, diğer yandan oylamaya katılarak fikirler oylarla izhar edilmiyor, açıklanmıyor. Oylamaya katılın “evet” deyin, “hayır” deyin ya da çekimser kalın. Sizi engelleyen nedir?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hazırlığın gayriciddiliği bizi engelleyen.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Milletimiz ve gelecek nesiller, sizin iradenizi kullanacağınız oyların renginden öğrenecektir. Bundan neden imtina ediyorsunuz?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle bu Anayasa Değişiklik Teklifi’nin görüşülmesi sırasında gerçekten anlam veremediğimiz hareketler görüyoruz. Şöyle ki: Genel Kurulda 500 dolayında milletvekili bulunduğu hâlde, hepimiz bunu gözlemlediğimiz hâlde, herkes tarafından bu tablo görüldüğü hâlde Genel Kurulda 184 milletvekili olup olmadığını tespit için yoklama talep ediliyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Salonda mı?
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Evet, Genel Kurulda, evet.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hepsi kuliste uyuyorlar…
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Hayır, hayır.
BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayın.
Sayın Sönmez, lütfen Genel Kurula hitap edin.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri…
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Buradaki koltuklar niye boş?
BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Belki girmezler, ne biliyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Var mı burada 184 kişi?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Hani, koltuklarda kim var?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şunu arz etmek istiyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Say bakayım var mı 184?
BAŞKAN – Sayın Sönmez, lütfen…
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Genel Kurulda…
Bakınız, isterseniz geçmiş günler çalışmalarını alalım, görüntüleri izleyelim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hiç girme o işlere, o işlere girersen zararlı çıkarsın.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Genel Kurulda tabii ki yeterli sayı olmadığında karar yeter sayısı istemek veya toplantı yeter sayısı istemek İç Tüzük’e göre en doğal haktır, ancak bizatihi gözlemlediğimiz 500 dolayında milletvekilinin bulunduğu sırada milletvekillerinin…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bak yahu var mı 184 kişi?
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Şimdi değil efendim, geçmiş çalışmaları kastediyorum. Bunu istemek…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bana işimi öğretme! Bana işimi öğretme!
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu, olsa olsa bir hakkı kullanmak değildir, bir hakkı suistimal etmektir. Bir hakkın… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ben milletvekilliği yaparken sen kısa pantolonla geziyordun.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, hepimiz biliriz, hukukçular çok daha iyi bilir; bir hakkın suistimalini kanun himaye etmez.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Madde üzerinde konuş.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz milleti suistimal ediyorsunuz ya!
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Ancak unutmayalım ki, Parlamentoda bir hakkın kullanımının suistimalini seçimde millet hiç affetmez, özellikle belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yanlışa oy vermek en büyük günah, sen yanlış oy kullandın.
BAŞKAN – Sayın Sönmez, normal süreniz doldu, size de iki dakika süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bu milletin derdi sizi mi gerdi arkadaşlar?
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bazı hatip arkadaşlar konuşurken partimizin demokrasi düşmanlığından bahsetti, gerçekten son derece üzüldüm. Partimiz kurulduğu günden beri bu ülkede demokrasiyi bütün kurumlarıyla, kurallarıyla işletmek için gece gündüz çalışmaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Parmak demokrasisi!
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Bugüne kadar partimizin yaptığı çalışmalardan hangi çalışma demokrasinin daraltılmasına, ülkede insan hak ve özgürlüklerinin, demokrasinin işlemesinin, daraltılmasına neden olmuştur?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Vekilim, bu Anayasa sizin grubunuzda tartışıldı mı?
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – 11 bini aşkın hâkim ve savcının…(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Lütfen arkadaşlar, ben sizi sabırla dinledim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Uzlaşmadan korkmayın, korkmayın, cesaret gerekir.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Size sordular mı buraya getirirken?
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – 11 bini aşkın hâkim ve savcının temsil edileceği Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda 5 kişiyle değil de 22 hâkim ve savcıyla temsil edilmesi, aralarından tabanı genişleterek temsil edilmesi mi demokrasiyi daraltmak? Demokrasi düşmanlığı buysa, biz bu düşmanlığı işliyoruz arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, diğer bir eleştiri de, teklifin kamuoyuna sunulması hâlinde tümüyle oylanmasına yönelik; sürekli bu söyleniyor.
Arkadaşlar, bugüne kadar yapılan Anayasa değişiklikleriyle ilgili bütün düzenlemeler elimizdedir ve birden fazla madde olan bütün düzenlemelerde Anayasa değişiklik tekliflerinde kullanılan cümle bugünkünün aynısıdır. Sizlerin zamanında çıkardığınız Anayasa değişiklik tekliflerindeki de aynıdır. Neden siz yaptığınız zaman bir şey doğru dürüst oluyor da biz yaptığımız zaman tenkide maruz kalıyor?
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Biz Anayasa değişikliği yapmadık, sen tarih bilmiyorsun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz uzlaşarak yaptık.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Lütfen yaptıklarımıza, Parlamento tarihi uygulamalarımıza bir bakalım.
Değerli milletvekilleri, kısa bir şey daha hatırlatmak istiyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Anlaşma oranlarını biraz evvel verdim, yüzde 80, 2001’de.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyelim.
Özellikle arkadaşlar, bakınız, bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Şu Parlamentoda daha önce bürokrat olarak çalıştım, şu anda üç yıla yakın milletvekili olarak çalışıyoruz. Arkadaşlar, bizim partimizin adı nedir? Adalet ve Kalkınma Partisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – AKP yahu!
OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, bu adalet ve kalkınmanın “AK”la ne ilgisi var? Sulandırma değil mi?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Adaletten kaçanlar partisi…
BAŞKAN – Sayın Sönmez, iki dakika süreniz de doldu. Sadece selamlama yapabilmeniz için mikrofonu açıyorum. Lütfen Genel Kurulu selamlayınız ve konuşmanızı bitiriniz.
Buyurun.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, bizim Tüzük’ümüzde yazılan ad “AK PARTİ”dir, bunun dışında bir adla anmak bile sizin mevzuata ne kadar yakınlık gösterdiğinizin açık bir delilidir.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67, Yasama Yılı 4, Birleşim 91
___________________________________________________________________________
3 TBMM’ Genel Kurulu’nda Onuncu Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü
3.1 Onuncu Madde İçin Birinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir –22 Nisan 2010)
1.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
2.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Ahmet Aydın
Adıyaman
3.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Azize Sibel Gönül
Kocaeli
4.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Ali Öztürk (Konya)
Gerekçe (3.Önerge):
Verilen önergeyle kelime tahsisi yapılarak anlam bütünlüğünün sağlanması amaçlanmıştır.
Oylamanın Sonucu (1,2,3 ve 4.Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR
5.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Zekeriya Akıncı
Mersin Ankara
“MADDE 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi “İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.” şeklinde değiştirilmiş ve 5. fıkrasının sonuna “Gerektiğinde Genel Kurul Danışma Kurulunun teklifi üzerine kâtip üyelerin veya idare amirlerinin sayısını artırabilir.” cümlesi eklenmiştir.
Gerekçe (5.Önerge):
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve değişikliğiyle büyük önem arz eden, o nedenle de televizyonlarının başında bu maddenin değiştirilmesini merakla bekleyen, Başkanlık Kurulu üyelerinin hâli acep nice olacak diye sabırsızlıkla bizleri izleyen yurttaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin bunca önemli, yakıcı ve öncelikli çözüm bekleyen sorunu varken özü itibarıyla toplumun büyük bir kesimini değil de Başbakanı ve AKP üst yönetimini yakından ilgilendiren, geleceğe dönük bir Yüce Divan korkusuyla hazırlanmış Anayasa değişikliği teklifini tartışıyoruz. Bir süredir devam eden bu tartışmalar içerisinde, bazı kavramlar, özellikle tanımlar öne çıktı: Uzlaşma, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, Şark kurnazlığı gibi. Tabii, bu konuları değerlendirirken hepimizin göz önünde tutması gereken bir gerçeklik var. Sadece bu değişiklik teklifinde değil, AKP’nin yasa yapma taktiklerinde sürekli yakından tanık olduğumuz bir yöntem kullanılmaktadır. Eğer iktidar sözcüleri bir düzenlemede bazı şeyleri çok sıkı savunuyor, sahipleniyor gibi görünüyorlarsa biliniz ki onun tam tersini yapacaklardır ve aslında bunu gizleme gayreti içindedirler. Nitekim, bu teklifte de böyle olmuştur. Uzlaşma denilmiştir, tam bir dayatma yapılmıştır; demokratikleşme denilmiştir, tek adam, tek parti yönetimi hedeflenmiştir; hukukun üstünlüğü denilmiş, tam aksine, siyasetin emrine girmiş bir hukuk isteği açıkça ortaya konulmuştur; değişim ve ilerleme denilmiş ama cumhuriyetin kuruluş felsefesinin temel direkleri yok sayılmıştır. Bütün bunlar da şu anda görüştüğümüz maddede olduğu gibi, kimi mütevazı değişikliklerle, süslerle, soslarla gizlenmeye çalışılmıştır. Kötü olan bir yanı da bütün bunların üstüne üstlük, Ana Muhalefet Liderinin, bu aşure teklifin hiç olmazsa iki adet paket olarak oylama yöntemine dönük en haklı, en masumane önerileri bile “Şark kurnazlığı” diye değerlendirilerek reddedilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu tür yaklaşımlara, aslında Hükûmetin her türlü açılım gayretinde, her türlü projesinde tanık oluyoruz. Başlangıçta büyük iddialar, büyük hedefler konuluyor, sonuçta Hükûmet her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunuyor. İşte, o zaman da Sayın Başbakan, dönüyor, çaylı, müzikli, yemekli, sanatçılı, çeşit çeşit moral toplantılarında sızlanmaya başlıyor, her şeyden ve herkesten dert yanıyor, şikâyetçi oluyor. Amaç, hiç kuşkusuz, kendi beceriksizliğini örtmeye çalışmaktır. Bakarsınız, Sayın Başbakan, bu tür toplantılarda, bazen, o güne kadar hiç tanık olmadığınız değerlendirmeler yapar, düşünceler sergiler. Kimi zaman da toplantıların büyüsüne öylesine kapılır ki, o kadar ileri giderler ki konuşmakta olan Başbakan millî görüşçü müdür, muhafazakâr demokrat mıdır, yoksa gizliden gizliye sosyalistlere sempati duymaya mı başlamıştır, yoksa hepsi bir yana her şeyi kullanarak amacına ulaşmayı mübah sayan bir makyavelist midir, şaşırırsınız. Tabii biz şaşırmıyoruz da… (CHP sıralarından alkışlar)
Bakarsınız, bir toplantıda, on yıllarca iş, ekmek ve özgürlük şiarıyla mücadele etmiş Yılmaz Güney’in mesajlarına niye kulak vermediler diye geçmiş yöneticiler suçlanır, bir başka toplantıda, “hasretinden prangalar eskiten” Ahmet Ariflere göndermeler yapılır. Başka bir günse teslim alamadığı meslek örgütü yöneticilerinin burnunu sürtme adına, güya emek sömürüsüne karşı çıkan bir başbakan rolünde görürsünüz Tayyip Bey’i.
Hepsi tamam da, peki kardeşim, o zaman size sormazlar mı: Sen ki emeğin sömürüsüne karşısın, sen ki Yılmaz Güney’in filmlerindeki, Ahmet Arif’in şiirlerindeki mesajları bu kadar beğeniyor ve bu kadar önemsiyorsun, o zaman Kızılay Meydanı’nda, o zor koşullarda, sadece ekmek için, hak ve hukukları için aylarca feryat eden Tekel işçilerinin taleplerine nasıl oluyor bu kadar duyarsız kalıyorsun, onlara saldırıyor, eziyor, gaz sıkıyor ve emek sömürüsünün zirve yaptığı 4/C zulmünü sürdürmeye devam ediyorsun? Şair, yazar, gazeteci, sanatçı, siyasetçi, kimi masum insanlara geçmişte haksız yere vurulan prangalar eğer seni çok üzüyorsa, o zaman, çeşitli isimler taşıyan davalarda neyle suçlandıklarını bile anlamadan yıllardır kelepçeye, prangaya vurulmuş gazeteciler, bilim adamları, rektörler…
BAŞKAN – Sayın Akıncı, süreniz bitti. Bir dakika ilave süre veriyorum, lütfen toparlayın efendim.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – …cezaevlerinde ölenler, onur intiharlarına başvuranlar hiç mi uykularınızı kaçırmaz sizin? Onca gencimiz işsiz, onca insanımız yoksul, sefil ve çaresizken o gemicikler, o villalar, o pırlanta mağazaları, o gazeteler, televizyonlar ve daha niceleri hâlâ gözünüzü doyurmamışsa sizin emeğin sömürüsünden söz etmeye hakkınız olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)
En büyük bayram olan 1 Mayısın 1977 kutlamalarında emeğin hunharca ezildiği, onlarca emekçinin katledildiği olayların daha dün araştırılmasını bile kabul edemiyorsanız sizin dilinizdeki “emek sömürüsü” lafı boştur, boş! (CHP sıralarından alkışlar)
Bütün bu yaşananlardan sonra, Umut’u, Ağıt’ı, Baba’yı, Arkadaş’ı, Yol’u ve daha nice eşsiz filmleri çeviren Yılmaz Güney’le, Adiloş Bebek’i, Otuz Üç Kurşun’u, Anadolu’yu, Leylim Ley’i ve nice ölümsüz dizeleri yazan ve hasretinden gerçekten prangalar eskiten Ahmet Arif’le sizin en küçük bir noktanız kalmış olabilir mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akıncı, ek süre de bitti efendim.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Başkanım, tamamlıyorum.
BAŞKAN – Ek süreniz de bitti. Lütfen selamlayın Genel Kurulu.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Selamlayayım, bitireceğim.
BAŞKAN – Lütfen…
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, meselenin özü ortadadır. AKP bu değişiklik teklifinde de aynı anlayıştadır. “Rabbena, hep bana.” mantığı burada da vardır. YÖK bana, üniversiteler bana, sivil toplum bana, sendikalar bana, Sayıştay bana, her şey bana, şimdi de Anayasa Mahkemesi, HSYK bana. Ama inanıyorum ki halkımız hem kendisine hem çatısı altında yaşadığı cumhuriyetin temel felsefesine kurulan bu tuzaklara düşmeyecektir, size hak ettiğiniz cevabı ve cezayı ilk fırsatta verecektir.
Bu duygularla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, önergemize desteğinizi bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (5.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR
6.önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 11 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık (Muş)
Hasip Kaplan (Şırnak)
Akın Birdal (Diyarbakır)
Hamit Geylani (Hakkâri)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
Madde 11:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci dönem için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.”
Gerekçe (6.Önerge):
İlk seçilen yerine “Seçilenler”, “devre” yerine “dönem” kavramlarının konulması uygun görülmüştür.
Oylamanın Sonucu: KABUL EDİLMEMİŞTİR
7.önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 11. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya)
Oktay Vural (İzmir)
Mehmet Şandır (Mersin)
Şenol Bal (İzmir)
S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
Osman Çakır (Samsun)
Gerekçe (7.Önerge):
Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.
Bu madde de gayriciddidir. Değişikliğin esas amacını saklamaya yöneliktir.
Oylamanın Sonucu (7.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR
3.2 Onuncu Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Oy Sayısı: 409; Kabul: 338; Ret: 70; Çekimser: -; Boş: -; Geçersiz:1
Kâtip Üye Kâtip Üye
Murat Özkan Gülşen Orhan
Giresun Van”
3.3 Onuncu Madde İçin İkinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 3Mayıs 2010)
1.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen "devre için" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Mevlüt Akgün
Karaman
2.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen "devre için" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Öznur Çalık
Malatya
3.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen "devre için" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Aşkın Asan Ahmet Yeni
Ankara Samsun
Gerekçe (3.Önerge):
Verilen önergeyle kelime sınırlaması yapılarak anlam bütünlüğünün sağlanması amaçlanmıştır.
Oylamanın Sonucu (1,2 ve 3.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR
4.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497’e 1. ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 11 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık (Muş)
Hamit Geylani (Hakkâri)
Ufuk Uras (İstanbul)
Osman Özçelik (Siirt)
Madde: 11
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci dönem için seçilenlerin görev süresi yasama döneminin sonuna kadar devam eder."
Gerekçe (4.Önerge)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bu tartışmalarda, bu oylamalarda, olup bitenlerde bizim diğer siyasi partiler gibi bunu coşkuyla kutlamak gibi bir anlayışımız yok. Bizim…
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Diğer partilerden farkınız yok! Hiç farkınız yok!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bizi dinleyeceksiniz… Bizi dinleyeceksiniz...
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen yerinizden söz atmayın arkadaşlar.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bizim kötülük kuyularından…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Hiç farkınız yok!
BAŞKAN – Sayın Göktaş, lütfen…
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Yanında durmak istemediğiniz insanlardan neden oy istiyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bizim kalbimiz kötülük kuyularından su çekmez. Ama bunu kendinize soracaksınız. Niye bu noktada olduğunuzu kendinize soracaksınız? Bizimle oturup konuşup tartıştınız mı? Bizimle birlikte buraya sundunuz mu bir şey? Bütün çabamıza rağmen niye bizi ötekileştirdiniz? Niye bizi yok saydınız?
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Burada yazıyor.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Hayır…
Şimdi bakın sevgili arkadaşlar, kim kiminle beraberdir, buna, birkaç gün önce ilk oylamada 5 arkadaşımız geldi burada sembolik olarak katıldı, beş oy verdi ve sizin temsilcileriniz çıktı aynen şunu söyledi -bütün Türkiye kamuoyu bunu bilmeli- “Arkadaşlarınız geldi, boş oy kullandılar.” Bizimle yan yana gözükmemek için elinizden ne geliyorsa onu yaptınız. Yine bir sözcünüz çıktı dedi ki: “Bunlar Ergenekon’la birlikte hareket ettiler.” (AK PARTİ sıralarından “aynen öyle, aynen öyle” sesleri)
Şimdi bakın, sevgili kardeşim… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, arkadaşlar dinlerlerse…
BENGİ YILDIZ (Batman) – Dinlemesinler… Dinlemesinler…
BAŞKAN – Evet, lütfen Hatibi dinleyelim değerli milletvekilleri.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Dinlemedikleri için bu noktadalar.
SIRRI SAKIK (Devamla) – İşte, aslında niye anlaşmadığımızın göstergesidir. Siz, bizim beynimizin, bedenimizin efendisi olmak istiyorsunuz. Oysaki beynimizin, bedenimizin efendisi biz olmak istiyoruz. Sizin temsilciniz çıkıp şunu söylüyor, diyor ki: “Ergenekon’la yan yana...” Biraz insan vicdanlı olur. Ergenekon, bizim katilimizdir. Hiçbir dönem katil ve mağdur yan yana olmaz. Ergenekon’la kimlerin yan yana olduğunu siz çok iyi bilirsiniz. (BDP sıralarından alkışlar) 29 Mart seçimlerinde kimlerin yan yana durarak bize karşı cephe açtıklarını da biliyoruz. Ama işinize geldi mi “Ergenekon” diyeceksiniz! Biz, Ergenekon’un mağduruyuz. Biz, bu sistemin mağduruyuz. Onun için katillerimizle yan yana olmayız.
Sevgili arkadaşlarımız, bakın, şunu iyi biliniz: Biz, küçücük maddelerle, efendim, çocuğa bir hediye vererek kandıracak şekilde bir siyaset yapmıyoruz. Yine bu kürsüde size seslendik, 1994’lerden örnekler verdik. Bakın, bizi alıp apar topar götürdüler, cezaevindeydik, bize Meclis Başkanı elçiler gönderdi “Şu dilekçeyi imzalarsanız milletvekilliğiniz düşmez, siz özgürlüğünüze kavuşursunuz.” dediler ama biz bir bütün olarak -içeride olan arkadaşlar- şunu söyledik: “Biz, özgürlük için bedel ödemeye hazırız. Siz özgürsünüz. Biz kapalı kapılar ardında demir ve beton yığınları arasındayız. Biz, özgürlükler için buradayız. Biz burada milletvekilliğimizi kurtarmak veyahut da partimizin kapatılmasını kurtarmak değil, biz Türkiye’yi özgürleştirmek istiyoruz. Biz, özgürlükler için bedel ödüyoruz.” Onun için, sizin gibi çıkarcı bakmıyoruz. Aramızdaki fark da budur. Size diyalog dedik, diyaloğu yok saydınız; uzlaşı dedik, uzlaşıyı yok saydınız.
Şimdi, Japonların çok hoş bir sözü var: “Güneşe tapanlar, ısı kanunlarını tartışamaz.” Sistemden korkanlar, ürkenler, bu ülkede demokrasiyi, özgürlükleri inşa edemez. Onun için, dönün kendinize. Kendi vekillerinizi ikna edemiyorsanız Barış ve Demokrasi Partisine dönüp bir tek kelime söyleme hakkınız yok. Sorun varsa sizin içinizdedir. İlk önce iç işinizi alıp o dizaynı yapmış olsaydınız belki bugün bu sitemleriniz bize olmazdı. Eğer sitemleriniz varsa, diyalog kapısını Barış ve Demokrasi Partisi size kapalı mı tuttu? Ne yaptı? Hayır, size taslak sunmadı mı? “Gelin, görüşelim.” demediler mi? Ama siz korktunuz. Şimdi korkuyorsanız, dönüp bizi günah keçisi ilan etmeyin.
Buradan bütün Türkiye halkına sesleniyorum: Biz diyalog için varız, diyalog için kapıları sonuna dek zorladık ama AKP’nin kadroları bu konuda kapılarını kapattılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen konuşmanızı tamamlayın, ek süre verdim bir dakika.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Evet, biz sürekli diyalog ve uzlaşıdan bahsettik, siz sürekli kapılarınızı kapattınız ve sürekli döndünüz, biz gelip burada oy kullanalım ama asla aramızda bir diyalog olmasın…
Biz bunları daha önce de konuştuk ve tartıştık. Bunların hiç kimseye bir yarar getirmeyeceğini hep de söyledik. Onun için biz gerçekten Anayasa’nın kökten değişmesi gerektiğini de vurguladık. Eğer bir anayasa başlangıçtan itibaren ret ve inkâr politikası üzerine inşa oluyorsa, o anayasadan özgürlük çıkmaz, uzlaşı çıkmaz, barış çıkmaz. Bizim kapımız sürekli, eğer gerçekten özgürlükleri inşa edecekseniz kapılarımız sonuna dek açıktır. Eğer yüreğiniz varsa bütün konularda görüşmeye hazırız ama yürek yoksa o da sizin sorununuzdur.
İyi akşamlar. (BDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Oylamanın Sonucu (4.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR
5.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Akif Ekici Ergün Aydoğan
Gaziantep Balıkesir
“Madde 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi “İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.” şeklinde değiştirilmiş ve 5. fıkrasının sonuna “Gerektiğinde Genel kurul Danışma Kurulunun teklifi üzerine kâtip üyelerin veya idare amirlerinin sayısını artırabilir.” cümlesi eklenmiştir.
Gerekçe (5.Önerge):
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 11’inci maddesi üzerine verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; görüşmelerin başladığı günden bugüne kadarki sürede toplumsal uzlaşı ve mutabakat metni olması gereken Anayasa’nın bazı maddelerinin değiştirilmesini mi yoksa AKP tüzüğünü mü görüştük? AKP İktidarı, uzlaşı aramadan, muhalefeti yok sayarak tek başına hazırladığı Anayasa değişikliğini dayatmaktadır. Muhalefetin tüm uzlaşı önerilerini gözü kapalı yok saymaktadır ve sürekli muhalefeti suçlamaktadır ve şu ana kadar da muhalefetin bu konudaki hiçbir önerisini kabul etmemiştir.
Burada her gün bir bakanımız farklı bir görüş bildirerek, dayattığınız Anayasa değişiminin her derde deva olduğunu anlattığını görüyoruz. Bakanlarımızdan biri, bu dayatma Anayasa’nın ekonomik zenginleşme sağlayacağını bu kürsüden ifade etti. Soruyorum, bu dayatma Anayasa’sı hangi sorunları çözüyor, teğet geçen krizi mi, iç, dış borcu mu, işsizliği mi yoksa her gün yüreğimizi yakan terörü mü? Soruyorum, hangisini çözecek bu dayatma Anayasa’sı?
Değerli arkadaşlar, son günlerde sıkça gördüğümüz ve üzüldüğümüz çocuk tacizcileri ve tecavüzcülerinin üzerini kapatıp RTÜK tarafından yasaklatılarak halkın duymasının engellendiğini görüyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Ne güzel” sesi)
Evet, “güzel” diyor Değerli Milletvekili.
Sayın Başbakan, dün sabah diyor ki: “Milletimiz yaptıklarımızı biliyor.” Evet, hep birlikte görüyoruz: Dün, kimliğini, inancını merak etmeden dost ve kardeşlik içinde yaşarken, bugün birbirlerine kuşkuyla bakıyor. Dün, vatanıyla, milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunurken, bugün ayrışmayı düşünüyor. Dün, vatanı için şehit düşenleri konuşurken, bugün, sayısını unuttuğumuz açılımları konuşuyoruz. Dün, dinî ve millî bayramları ortak duygular içinde kutlarken, bugün sayenizde tartışır hâle geldik. Şeker Bayramı’nı, 30 Ağustos Bayramı’nı tartışır hâle geldik.
AYHAN YILMAZ (Ordu) – 1 Mayısta neyi tartışıyoruz? Taksim’deydi. Ayıp ya!
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Oraya da geleceğim Değerli Milletvekili.
Dün, kendi kendine yeten tarım ülkesiyken, bugün, tarım ürünlerini ithal eden bir ülke hâline geldik.
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Yıllarca o hükûmetlerin yapmadığını bu Hükûmet yaptı.
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Onu da söyleyeceğim.
Dün, hayvan ihracı yapan bir ülkeyken, maalesef, bugün, hayvan ithalatı yapan bir ülke hâline geldik. Dün millî eğitim kurumu iken, sayenizde gayrieğitim kurumu hâline geldi. Yapboz tahtası hâline geldi, her yıl eğitim sisteminde değişiklikler yaptığınızı görüyoruz. Çocuklarımızın psikolojisi değişti.
Dün, her kesimden olanlar bir bütündü; bugün, öğretmenleri, memurları, sanatçıları, yazarları, basını, medyayı birbirinden ayrıştırdınız. Millî birlik ve kardeşlik vardı, bugün yok ettiniz. Ortak uzlaşı ve mutabakat metni olması gereken Anayasa’mızı, bugün, AKP Anayasası hâline getirdiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi kahramanlığı yapıyorsunuz. Evet, iki gün önce 1 Mayıstı. 1 Mayısı meydanlarda coşkuyla kutladık. İki yıl önce de 1 Mayısın bayram ilan edilmesi teklif edildiğinde, sizler, Sayın Başbakan bir günlük tatilin 2 katrilyon olduğunu söyledi. Bugün ne oldu da sekiz yıldır izin vermediğiniz Taksim’de bayramı kutluyoruz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İşçi sınıfının haklarını onlar vermedi.
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Size sormak lazım.
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, demokrasiden bahsediyorsunuz. Bakın, dün TOBB’un on altı şirketine ilk defa Sanayi Bakanlığı denetim elemanı gönderdi. Bu mu demokrasi anlayışınız? Bu mudur demokrasiden anladığınız? İlk defa, TOBB’un şirketlerine, on altı şirketine denetim gönderiyorsunuz.
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Gönderilmesin mi?
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Yani TOBB sizin talimatlarınıza uymadığı, 1 milyon 300 bin işçi almadığı için mi TOBB’a denetim elemanı gönderdiniz?
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Denetlemekten ne zarar gelir? Denetlemenin ne zararı var?
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Acaba sizlere yakın şirketlere de denetim elemanları gönderiyor musunuz? Soruyoruz.
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Denetlemiyoruz, “Denetlemiyorsunuz.” diyorsunuz; denetliyoruz, “Denetliyorsunuz.” diyorsunuz.
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, Başbakanın zaman zaman frenlerinin tutmadığı, Gönen’de –Balıkesir’de- Sayın Çelik’in ifadesi. Evet, maalesef tutmadığını üzüntüyle dün gördük. Sayın Başbakan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularından ve millî kahramanlarımızdan rahmetli İnönü’yle ilgili mesnetsiz ve düzeysiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, süreniz doldu. Size ek süre veriyorum, konuşmanızı lütfen tamamlayınız.
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
…mesnetsiz ve düzeysiz ifadeler kullanmakta. Sayın Başbakan, şunu unutmasın ki bugünlere gelmesini sağlayan kahramanlarımız olmasaydı Sayın Başbakan bugün bu koltukta oturamıyor olacaktı.
Bugün bu koltukta oturmasını sağlayan millî kahramanlara saygılı olalım, millî kahramanlarımızı hep birlikte saygıyla analım, millî kahramanlarımızı günlük politikalara alet etmeyelim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yani, burada günlerden beri konuştuğumuz Anayasa görüşmelerinde AKP, sizler demokratsınız, muhalefet statükocu. Hadi canım sen de!
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
6.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
“Madde 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi “İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.” şeklinde değiştirilmiş ve 5. fıkrasının sonuna “Gerektiğinde Genel kurul Danışma Kurulunun teklifi üzerine kâtip üyelerin veya idare amirlerinin sayısını artırabilir.” cümlesi eklenmiştir.
Gerekçe (6.Önerge):
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Başbakanın ve AKP yöneticilerinin çok istediği bir Anayasa değişikliğini yapabilmek için verilmiş olan teklifin ikinci tur görüşmelerini yapıyoruz. İnancım odur ki hem birinci tur hem de bu turdaki tartışmalar içerisinde bu teklifin bir anlamda röntgeni çekilmiş ve asıl niyet herkes tarafından daha iyi görülür ve anlaşılır olmuştur.
Ben bu kısa konuşma süremde bu yalın gerçeklerin bazılarını dikkatinize sunmak istiyorum:
Bir: Bu teklifte aslında birbiriyle hiç ilgisi olmayan maddeler harman edilmiştir. Özü üç maddede gizli olan ve aslında yargıyı denetim altına almayı amaçlayan kimi maddeler, kimsenin pek de itiraz etmediği kenar süsü niteliğinde başka maddelerle gizlenmeye çalışılmıştır. Örneğin, benim üzerinde konuşma yaptığım maddeyle -elinizi vicdanınıza koyunuz Allah aşkına- Divanda görev yapacak değerli arkadaşlarımızın görev süresiyle Anayasa Mahkemesinin seçiminin uzaktan yakından bir alakası var mı ki aynı soruyu sorup benzer cevap isteyeceğiz sizlerden ya da yurttaşlarımızdan?
İki: O nedenle, muhalefet partisinin teklifin iki ayrı paket olarak görüşülmesi ve oylanması önerisi bile ne yazık ki -korkudan biraz- dikkate alınmamıştır.
Şunu anlatmaya çalışıyorum değerli arkadaşlarım, iktidar partimiz iyi kötü bir demokrasi pilavı yapmaya çalışıyor ama biz baştan beri diyoruz ki: “Değerli AKP’li milletvekilleri, bu pilavın içinde, yediğinde milletin dişini kıracak üç tane iri taş var. Gelin, bu taşları ayıklayalım. Sağ olsun, duyarlı arkadaşlarımızın katkısıyla, milletin dişini kıracak taşlardan bir tanesini ayıkladık, geride kaldı iki tane. “Gelin, yine, sizlerin iyi niyetli destekleriyle diğer taşları da ayıklayalım da şu demokrasi pilavı dediğiniz pilavı milletimiz ağız tadıyla bir yiyebilsin.” Bizim istediğimiz budur, sizden beklediğimiz budur, başka hiçbir talebimiz yoktur.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Niye oy vermeye gelmiyorsunuz?
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Üç: Bu kadar içtenlikli ve iyi niyetli çabamıza karşın, İktidar, bu değişiklik teklifi üzerinde hiçbir ciddi ve içtenlikli uzlaşma arayışında olmamış; tam aksine, bir dayatmayla amacına mutlaka ulaşacağı niyetini sergilemiştir. Bu dayatmanın altında yatan, hiç kuşkusuz, son güçlü kaleleri de ele geçirip tek adam, tek parti iktidarına ulaşma hedefidir.
İlginçtir, tam bu tartışmalar yapılırken, bu yalın gerçek biraz daha belirgin bir biçimde ortaya çıkarken, Sayın Başbakan, hepimizi üzen, hiç hak edilmediği hâlde bir polemiğe konu edilen ve aslında bize göre de gündemde olan şehit cenazelerini ve ulusumuzun yaşadığı acıyı gizlemeye çalışan bir tartışma açtı yeni baştan. İkinci Genel Başkanımız, büyük kahraman, güçlü siyaset adamı, devlet adamı İnönü üzerine açılmış olan bu tartışma ne yazık ki hepimizi çok üzmüştür, hele onun benzetilmiş ve eşleştirilmiş olduğu siyaset adamı ve yöneticiyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığını bilenler için daha çok ıstırap verici olmuştur; çünkü:
1) İnönü, 1910-1922 yılları arasında postallarını hiç çıkarmamıştır ama Hitler gibi yayılmacı politikalar için değil; tam aksine, daima bir ulusal kurtuluş savaşının içerisinde vatan toprağını savunma iddiası ve mücadelesiyle savaşmıştır.
2) İnönü, başka ülkelerin sınırlarına göz dikmemiş; tam aksine, Lozan’da büyük bir diplomasi örneği sergileyerek ulusal sınırlarının çizilmesinde birinci derecede rol oynamıştır.
3) İkinci Dünya Savaşı’nda ülkemizi büyük tehlikelerden korumuştur, Hitler gibi milyonlarca insanın ölümüne sebep olmamıştır; tam aksine, bir çocuğun “Ekmeksiz kaldım.” feryadına “Olabilir ama babasız bırakmadım.” diyerek, bir çocuğun babasının ölümüne bile izin vermeyecek derecede duyarlı ve insancıl davranmıştır.
4) Hitler gibi, milletten aldığı güçle ve oyla iktidarını kurduktan sonra faşist bir otoriter yönetim kurmak yerine, silahla ve süngüyle ulusal Kurtuluş Savaşı’nda kazandıkları, bu ülkede, tam bir olgunlukla, günü geldiğinde muhalefete iktidarı terk edebilecek kadar da olgun siyasi tavır sergilemiş bir devlet adamıdır. Birbirine 180 derece zıt iki insanın hangi amaçla ve niye birbirine benzetilmiş olduğunu bir kez daha Sayın Başbakanın düşünmesini öneriyorum.
Dört: Bu değişiklik talebinde İktidar yalnız kalmıştır. Esasında üç konuda saklı olan bu teklifte talep edilenler, ne işsiz gençlerin ne sahipsiz çiftçilerin ne boynu bükük emeklilerin ve emekçilerin ne geleceğe kaygıyla bakan ticaret erbabının ve sanayicinin ne de bizim, muhalefet olarak talebimiz değildir. Çok açıktır, bu talep…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akıncı, ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Bu talep, çok açıktır, ki Sayın Başbakanın talebidir.
Bakınız sevgili arkadaşlarım, AKP adına konuşma yapan arkadaşlarım da 1 Mayıs kutlamalarına göndermede bulundular. Biz de Taksim’de ve Türkiye'nin dört bir yanında 1 Mayısın coşkuyla, bir bayram havasında kutlanmış olmasından mutluluk duyduk ama aynı zamanda o büyük, güçlü kitlesel gösterilerde hiç dikkatinizi çekti mi: Ben Ankara mitingine katıldım. Kuşkusuz katılan arkadaşlar var, katılmayanlar var. Pankartlar vardır, sloganlar vardır. Yurttaşlar, yüz binlerce insan, emekçiler ve emeğin dostları pankartlarıyla ve sloganlarıyla taleplerini haykırırlar. Şimdi sormak istiyorum: O mitinglerde bir tane “HSYK’nın yapısını değiştirin”, “Anayasa’nın yapısını değiştirin” diye pankart ya da slogan gördünüz mü? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Ne alakası var?
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Ben görmedim, görmedim. Halkın sesine kulak verin. Orada hangi sloganlar yeri göğü inletti biliyor musunuz? “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek!” O sloganlar yükseldi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Onun için, iktidar partisi olarak size önerimiz, 1 Mayısın şölen havasında kutlanmış olduğundan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akıncı, ek süreniz de doldu efendim.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - …dolayı mutluluğumuzu paylaşın ama lütfen, oradan yükselen taleplere…
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN - Selamlama için açayım ama sadece selamlama için Genel Kurulu. Lütfen…
Sayın Akıncı, lütfen…
AHMET AYDIN (Batman) – Halktan kaçmayın, referanduma gidin.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Oradan yükselen -bizim içtenlikli önerimizdir- taleplere de kulak veriniz, yükselen seslere kulak veriniz. O nedenle de AKP yöneticilerinin içindeki bu hesap sorma korkusuna dayalı ama bir gün geldiğinde Türk milleti adına hesap soracak Anayasa Mahkemesinin özünü ve yapısını değiştirme çabalarından vazgeçiniz. Biraz önce söylediğim gibi, gelin şu pilavın içindeki taşları ayıklayalım. Eğer bir demokrasi pilavı yaptıysanız, halkımız bunu ağız tadıyla yiyebilsin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bu doğrultuda verilmiş olan önergeme de desteğinizi bekliyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
7.önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 11. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Şandır Behiç Çelik S. Nevzat Korkmaz
Konya İzmir Mersin Mersin Isparta
Gerekçe (7.Önerge):
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişiklik metninin 11’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yüce milletimiz, Meclisinin, kendi sorunları dışında başka mevzularla meşgul olmasını ibretle seyretmektedir. Verilen kırk sekiz saatlik arada Isparta’da hemşehrilerim ile bir araya gelme imkânı buldum. Meclise, AKP tarafından dayatılan Anayasa değişikliğiyle ne kadar ilgilendiklerini sordum.
Değerli milletvekilleri, şunu belirtmeliyim ki vatandaş son derece öfkeli, bir kısmı da müstehzi bir ifade takınmış, diyorlar ki: “Sayın Vekil, şu söylediklerimizi kürsüden dile getirin. Yarınından kaygılı olan insanın Anayasa gibi bir derdi olabilir mi?” diye soruyorlar. Çiftçimiz tükenmiş durumda. Yaz sonunda kaldıracağı hasat da derdine derman olmayacak. “Allah yardımcımız olsun” diyor endişeyle. Esnaf ve Sanatkâr Odaları Birliğinin Isparta’daki seçimlerine iştirak ettim. Orada dile getirilen sıkıntıları bir duysanız, hepsi içten, yürekten konuşuyor. Isparta’da 28 bin olan esnaf sayısı 11 binlere düşmüş. Bunlar dükkânlarını kapamışlar, işlerini terk etmişler. Terk etmişler de ne yapmışlar? Devlette memur mu olmuşlar yahut fabrikalar kurulmuş da oralara işçi olarak mı girmişler? Hayır. Bir kısmı borçlarından dolayı hapse düşmüş, 500 kişilik Isparta Cezaevinde -Esnaf Odası Başkanının tabiriyle- yaklaşık bin kişi kalıyor, yarısı yerlere serilmiş yataklarda yatıyor, hepsi de zor durumda; bir kısmı da dükkânını kapatmış, sanki ayıplı vatandaşlarmış gibi evlerinden dışarı çıkmıyor, çıkamıyor, kara kara düşünüyorlar, yarın evladının önüne koyacağı bir tas çorba için.
Kıymetli milletvekilleri, esnafın sesine kulak verin, esnaf dertlidir, işler iyi gitmiyor. Memur sıkıntıda. Önce iş tatminsizliği vardı. Artık bunlardan dahi vazgeçmiş, açlık derdine düşmüş. Hayatını kredi kartlarıyla idame ettirmeye çalışıyor. Isparta’da bankaların takibine düşmüş kredi kartı borcu miktarı 14 trilyon lirayı bulmuş kıymetli arkadaşlarım. Emekli “İnanın bana, ne çalışırken hayallerime ulaştım ne de emekliliğimde. Önceden de sıkıntılarım vardı ama artık altından kalkamaz durumdayım. Son nefesimde hayatımı adadığım ülkeme hakkımı helal etmek istiyorum. Duyun sesimi.” diyor ve insanca bir yaşamı kendisine temin edecek emekli aylığı istiyor.
Dün bu kürsüye çıkanlar İşçi Bayramı’nı kutlamışlardır ama işçi, 1 Mayısı, maalesef içinde bulunduğu sıkıntılar dolayısıyla bayram olarak kutlayamamıştır. Taksim’e dolan binlerce işçi, aslında, konuşmalarının içeriğine bakarsanız, hep şikâyet etmiştir, hep yönetenlere sitemde bulunmuştur. Bu kadar vurdumduymaz olmayın. Onlara sanki lütfedilmiş gibi “Bayram hediye ettik.” diye övüneceğinize sıkıntılarına eğilin. Kaldı ki 1 Mayıs, 23’üncü Dönem Meclisinde, oy birliği ile işçilerin hak arama günü olarak kabul edilmiştir. Geçen sene birlikte yaptığımız, bütün Meclisin birlikte yaptığı şunun için bile muhalefete teşekkür edemeyecek durumdasınız.
İş dünyası, Mecliste piyasaları yeniden tanzim etmek üzere bekleyen Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu gibi düzenlemelerin yasalaşmasını bekliyor. Ki bu kriz ortamında işçisini kapının önüne koymamak için direnen iş dünyasına Meclis bu kadar da mı destek olmayacak?
AKP, toplumun tamamını oluşturan bu kesimleri görmemezlikten gelip “Sorun var.” diyenlere, “Ekmek bulamıyorsan pasta ye.” deme umursamazlığını göstermektedir. Bütün meseleler hallolmuştur, herkes huzur ve refaha ulaşmıştır da bir tek Anayasa kalmıştır eksik olan.
Değerli milletvekilleri, suçlu bulunmuştur. Suçlu, AKP’ye göre Anayasa’dır. Ekonomide batağa saplanmamızın müsebbibi Anayasa’dır; ekonomik kriz ve geçim derdiyle yıkılan ailelerin, sönen ocakların müsebbibi Anayasa’dır; dış politikada neredeyse her gün yaşadığımız rezaletin müsebbibi Anayasa’dır; Irak’ta Türkmenlerin katledilmesinin, Ermenilerin, Rumların Türk devleti ve milleti karşısında mevzi kazanmasının, hatta canından vatanı için vazgeçen şehitlerimizin, intihar eden öğrencilerin sorumlusu Anayasa’dır. Yani, Sayın Başbakan ve arkadaşları Anayasa gibi sihirli bir reçete bulmuşlar, memleketi bununla kurtaracaklarmış da muhalefet buna engel oluyormuş gibi istismar politikası devreye sokulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, süreniz doldu, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın konuşmanızı.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Hülasa, sekiz yıllık yönetim başarısızlığına, zafiyetine kılıf bulmak, mazeret üretmektir bunun özeti.
Milletin sorunlarını çözmek yerine, oyalama ve gündem değiştirme yolunu seçen AKP’ye millet bunun hesabını sormak üzere sandıklarda bekliyor diyor, önerimizin kabulü dileklerimle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (7.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR
3.4 Onuncu Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metni ilk Haliyle Kabul Edilmiştir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7.11.1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Oy Sayısı: 408; Kabul: 336; Ret: 70; Çekimser: ; Boş: 1-; Geçersiz:1
Katip Üye Harun Tüfekçi (Konya)
Katip Üye Bayram Özçelik (Burdur)”