YİRMİÜÇÜNCÜ MADDE (PLANLAMAYLA İLGİLİ ANAYASANIN 124. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK)

Ekonomik ve Sosyal Konsey kurumunun anayasal hükme bağlanması için Anayasanın 166. maddesinde değişiklik (Halkoyuna sunulan 5982 sayılı kanunun yirmiüçüncü maddesi)

Yirmiüçüncü Maddenin Halkoyuna Sunulan Metni  

 

MADDE 24- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesinin kenar başlığı “I. Planlama; Ekonomik ve Sosyal Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

 

“Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”

___________________________________________________________________________

Yirmiüçüncü  Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Metni Değişmemiştir)

 

1.1  Yirmiüçüncü Maddenin komisyona Gelen Teklif Metni ve Bu Metinle Komisyonun TBMM Gen>el Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması

 

Komisyonun değişiklik yapmadığı teklif metni:

 

“MADDE 24- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesinin kenar başlığı “I. Planlama; Ekonomik ve Sosyal Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

 

“Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”

1.2 Yirmiüçüncü Maddenin Madde Gerekçesi

 

MADDE 24- Maddeyle, Ekonomik ve Sosyal Konsey uygulaması anayasal dayanağa kavuşturulmaktadır. Demokratik sistem içinde ve uluslararası uygulamalarda; ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında, sivil toplum kuruluşlarının daha fazla görüş ve katkılarının alınması önem taşımaktadır.

 

Yapılan yeni düzenlemeyle; Ekonomik ve Sosyal Konseye, geniş bir yelpazede, toplumun çeşitli kesimlerinin temsilcilerinin katılımıyla, ekonomik ve sosyal sorunlar ile bunlara ilişkin çözüm yolları hakkında görüş üreten fonksiyonel bir kurumsal yapı kazandırılması hedeflenmektedir.

 

Avrupa Komisyonu ilerleme raporlarında, Türkiye’nin, ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesinde, iyi işleyen ve fonksiyonel bir yapıya kavuşturulmamış olması eleştiri konusu yapılmaktadır. Söz konusu eleştiriler de dikkate alınmak suretiyle anayasal dayanağı oluşturulan yeni Konsey yapılanması içinde; sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve hükümet temsilcileri bir araya gelerek, istişari nitelikte görüş bildirme fonksiyonu ifa edecektir.

 

Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenecektir.

 

1.3 Yirmiüçüncü Madde Hakkında Komisyonda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti

 

Teklifin çerçeve 24 üncü maddesi ile Anayasanın 166 ncı maddesinin kenar başlığına “Ekonomik ve Sosyal Konsey” eklenerek; Konseye Anayasal dayanak getirilmektedir. Madde Komisyonumuzca kabul edilmiştir.”

___________________________________________________________________________

2 Birinci Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar

 

2.1 Yirmiüçüncü  Madde Hakkında MHP Grubu Adına Oktay Vural (İzmir)

 

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 166’ncı maddesinde vaki bir düzenlemeyle ilgili partimizin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım.

 

Bugün burada millet adına, Türk milleti adına açıkçası hem devletin, devlet dediğimiz kamu gücünün yetkilerini, sınırlarını belirleyen bir anayasayı nasıl yapmamız gerektiğine ilişkin bir değişikliği tartışıyoruz; diğer taraftan da bu Anayasa çerçevesinde vatandaşlarımızın hakları, yetkileri nelerdir, sorumlulukları nelerdir, bununla ilgili bir düzenleme yapıyoruz.

 

Esasen burada sormamız gereken husus şudur: Bu değişikliğin sağladığı toplumsal yarar nedir? Biz bugün burada hangi toplumsal yarar için toplandık? Türk milleti adına milletimizin hangi menfaatlerini, hangi haklarını ve hangi beklentilerini karşılıyoruz? Bu sorunun cevabını her milletvekilinin sorması gerekir. Burada haklar ve sorumluluklar mı vardır, yoksa birtakım çıkar kaygıları, gelecek kaygılarıyla ilgili hususlarla ilgili normatif bir düzenleme mi yapıyoruz?

 

Bugün geldiğimiz bu noktada bütün bu tartışmalar ortaya koymuştur ki aslında demokratikleşme kılıfı, adı altında yapılmak istenen, yargıya yürütmenin müdahil olması, yürütme gücünün yetki alanını daha fazla genişletmektir. Dolayısıyla burada bir demokratikleşme değil, açıkçası, gücün daha fazla güç kazanması sağlanmaktadır, ki burada milletimizin menfaati olmadığı da son derece açıktır.

 

Bir diğer konu da özgürlükler. Kime, ne özgürlük veriyoruz? Bu özgürlük beklentilerini karşılayan hangi konuları getiriyoruz? Acaba hangi özgürlüklerin altyapısı hazırlanmaktadır bu Anayasa’da? Yine görülmüştür ki burada normatif bir düzenlemeden ziyade bürokratik bir oligarşi vasıtasıyla özgürlükleri, açıkçası, Anayasa’mızın belirlediği ulus devlet ve üniter yapı dışında özgürlük alanını genişletmek ve böylelikle “millet” tanımıyla ayrışmaya yol açacak bir özgürlük tanımı oluşturmaktır.

 

Şimdi, burada tartıştığımız bu Anayasa değişikliğinde toplumun hangi beklentisi vardır? Ve toplumun hangi sorunlarına, bu iradeyi ortaya koyanların bir bakış açısı vardır, nasıl bakıyorlar? Bu sorunları nasıl görüyorlar? Bütün bunları dikkate aldığımız zaman, esas itibarıyla bu değişiklikte, bir zümre ve parti menfaati korunmuştur, kişi menfaati korunmuştur. Toplumsal yarardan uzak bir Anayasa değişikliği yapıyoruz. Oysa, anayasaları millet için yapmamız lazım. Anayasaları, sizlerin, açıkçası Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ya da Anayasa Mahkemesine bürokratik atama mekanizması oluşturmak için yapmamak gerekiyor. Bugün, bu Anayasa, doğrudan doğruya atamaları yapan bir Anayasa değişikliği, tayin, terfi… Burada çıkar maksimizasyonu, bireysel, parti ya da siyasal bir çıkar maksimizasyonu varken toplumsal fayda maksimizasyonu yoktur.

 

Bu Anayasa değişikliğinde, bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlarla ilgili ne vardır? Hiçbir şey. Türkiye’de ekonomik sıkıntılar yoktur, Türkiye’de işsizlik yoktur. Yoksullarla ilgili var mı bir şey? Hayır, yok. Peki, yürütmenin gücüyle sürgüne gönderilen memurların sürgüne gönderilmesini engelleyen bir şey var mı? Yok. Peki, ailelerin bölünmesini önleyecek girişimler var mı, hususlar var mı? Yok. Bütün bunlara baktığımız zaman, gerçekten burada, doğrudan doğruya Türkiye'nin ve milletimizin içinde bulunduğu sorunlarla, ekonomik mahiyette hiçbir şey yok. Ne var? Memurlarla ilgili “toplu görüşme” lafı “toplu sözleşme”, “Uzlaştırma kurulu kararları kesindir…” Yani doğrusu, Bakanlar Kurulu… Kanun çıkartırsınız “Uzlaştırma kurulu kararları kesindir.” dersiniz, olur biter. Dolayısıyla, burada, bakıldığı zaman, ekonomik ve sosyal kesimlerin menfaatleri söz konusu değildir. Açıkçası, çok dar bir çevrenin menfaati ve maksimizasyonu, fayda maksimizasyonu için bir Anayasa maalesef yapmaktayız. Hızlı adalet var mı? Milletimiz adaletin gecikmesinden şikâyetçi. Yok. Geciken adaletle ilgili tedbir var mı? Yok. Peki, adaletle vatandaş arasına giren mekanizmaları önleyecek bir şey var mı? Yok. Peki, burada bu gücü elinde tutanların politik yozlaşmayla bu gücü kendi menfaatlerine kullanmasını engelleyen bir şey var mı? Yok. “Şu partiye oy verdin, sana hizmet götürmeyeceğim. Eğer siz bana oy vermezseniz yardımlar gelmez, hizmetler gelmez.” Bunu engelleyen bir husus var mı? Yok. İşte, burada, bakıldığı zaman, burada asıl amaç, doğrudan doğruya vatandaşın menfaatlerini maksimize etmek isteyen bir düşünce yoktur, doğrudan doğruya yürütmenin kendi gücünü daha fazla artırmak için bunları kullandığı açıktır. Bütün bunlarla ilgili politik yozlaşmayı engelleyecek hiçbir hüküm yok.

 

Dokunulmazlıklar var mı? Yok. Millî denetim sistemi var mı? Yok. Yolsuzlukla mücadele… Türkiye’de yolsuzluk diye bir sorun yok mudur? Bakın, bu konuda yaptığımız açıklamalarda siyasi partilerin finansmanıyla ilgili bir norm getirmeniz gerekmiyor muydu? Gerekiyordu ama getirmediniz. Denetim etkinliği… Türkiye denetim kurulunun kurulması, getirmediniz. Belediyelerin denetimi, getirmediniz. Bunlarla ilgili, yürütmenin gücünü sınırlayacak hiçbir hususla ilgili atılmış bir adım yok ve geldiğimiz bu noktada gerçekten bu değişiklik hayati bir değişikliktir. Zaten diğerlerinden vazgeçerler ama bundan vazgeçmezler. Çok önemli bir değişiklik olduğunu itiraf etmek istiyorum. Neymiş? Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulurmuş istişari mahiyette. Ya, elinizi tutan mı var? Burada diyor: “Kalkınma planlarının hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” Yani, şimdi, bu kadar milletvekiliyle, bu kadar gizli oylarla yaptığınız iş ve işlem nedir? Bu Ekonomik ve Sosyal Konseyin üyeleri kim olacak? Belirsiz. Sınırları nedir? Belirsiz, iştişari mahiyette. Yani seçilecek belli değil, yapılacak belli değil, ekonomik ve sosyal… Sizin yaptığınız iş, bununla… Ekonomik ve Sosyal Konsey kurmak için Anayasa değişikliği yapıyorsunuz. Var Ekonomik ve Sosyal Konsey, var. Bakın, burada, sayın milletvekilleri, Türk milleti, Anayasa’mızda “Ekonomik hükümler. Planlama” başlığı altında düzenlenir ve buna “Ekonomik ve Sosyal Konsey” koyuyorlar.

 

Şimdi, bakıldığı zaman, Ekonomik ve Sosyal Konsey kurma çok önemli bir adımmış gibi gerçekten buraya getirilmesi çok fuzuli işgal. Yani böyle bir konuda Anayasa değişikliği yapmayı, gerçekten, millî iradeye saygısızlık olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.

 

“Planda millî tasarrufu artıracaksınız.” diyor. AKP döneminde tasarruf düştü. Burada diyor ki: “Yatırımlarda toplum yararlarını ve gereklerini gözeteceksiniz.” AKP döneminde portföy yatırımları arttı, işsizliği önleyecek, teknoloji geliştirecek yatırımlar azaldı. Bütün bunlara baktığımız zaman, dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı tedbirler alması lazım. Buna da uymamışsınız.

 

Şimdi, böyle bakıldığı zaman, AKP’nin ekonomi politikasının kimin tarafında olduğuna ilişkin, hangi kamusal tercihi temsil ettiğine ilişkin hiçbir unsur yok. Bugün geldiğimiz bu noktada, maalesef, ekonomiyle ilgili getirdiğiniz tek şey Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulmasıdır.

 

Bakın, 21’inci Dönemde, değerli milletvekilleri “Ücrette adalet” başlığı altında çalışanların geçim şartlarını, mali imkânların dışında, bunları ekledik. Çok önemli. Sosyal ve ekonomik hakların sınırında ekonomik istikrarın korunması hükmünü getirdik ve politik yozlaşmayla ilgili yasama dokunulmazlığıyla ilgili düzenlemeyi getirdik, Meclis soruşturmalarında aklama ve paklama vasıtası olmasın diye gizli oy esasını getirdik.

 

Şimdi, bütün bunlara bakıldığı zaman, gerçekten, bu Anayasa değişikliğinin özü, açıkçası, son derece açık ve bellidir. Biz burada bir atama operasyonu yapıyoruz aslında yani burada toplanıp atama operasyonu, bürokratik oligarşiyi oluşturan hâkimiyet…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Vural, ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

 

OKTAY VURAL (Devamla) – “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” diyoruz. Biz bugün milletin iradesinin daha hür olması için, milletin iradesinin güçler arasında ezilmemesi için… Hak güçlünün değil, hak haklının olmalıdır. “Ben kalkıp devlete karşı hakkımı savunabilirim.” diyecek bir insan oluşturmak yerine, bugün, bu güçlerin arasında ezilen, ezdirilen, yok sayılan bir toplum modeli, bu Anayasa değişikliğinin özüdür. Amacı da budur değerli arkadaşlarım.

 

Onun için, aslında fazla söze gerek yok. Bunlarla ilgili ikinci tur oylama yapılacak. Bütün bunları söylememizin sebebi, elbette atacağınız her bir pulun gelecekle ilgili etkilerinin olacağını hepimizin bilmesidir. Sorumluluk bireyseldir. Bu bireysel sorumluluğu hissetmemiz gerekiyor. O bakımdan bu gidişatı engelleyecek, sadece çoğunluk partisinin milletvekillerinin kullanacağı oya bağlı olduğunu ve böyle bir sorumluluk altında olduğunuzu ifade etmek istiyorum.

 

Evet, yapmamız gereken şey şu değerli arkadaşlar: Biz asılmak, kesilmek istemiyoruz; milletimizin asılmasını, kesilmesini, horlanmasını, yok edilmesini istemiyoruz. Milletimizin birinci sınıf vatandaş gibi devletin karşısına geldiği zaman, gücün karşısına geldiği zaman hakkını savunmasını istiyoruz. Ama asıp ve kesenler, “Asarım, keserim.” diyenler –aslında “Asarsın, kesersin.” diyenler- asanlar ve kesenler, bugün, bu taslakla, bu teklifle aslında “Asarım, keserim, hesap da vermem.” Ve son cümlesi budur. Hep, asanın da kesenin de bu millete vereceği hesap olmalıdır. Bu hesap mutlaka kesilecektir, ne yapılırsa yapılsın.

 

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ederim.

2.2 Yirmiüçüncü  Madde Hakkında CHP Grubu Adına Faik Öztrak (Tekirdağ)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin çerçeve 24’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz aldım. Şahsım ve grubum adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle Ekonomik ve Sosyal Konseye anayasal dayanak sağlanmaktadır. Birçok ülkede mevcut olan ekonomik ve sosyal konseylerin amacı ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında devlet ve toplumsal kesimlerin arasında uzlaşı ve işbirliğini sağlamaktır. Ülkemizde de Ekonomik ve Sosyal Konsey ilk defa 1995 yılında bir Başbakanlık genelgesiyle kurulmuştur. 11 Nisan 2001 tarihinde 4641 sayılı Yasa’yla da Konsey yasal dayanağa kavuşturulmuştur. Yani on beş yıldır bu ülkede Ekonomik ve Sosyal Konsey mevcuttur. Ancak iktidarda olduğu 2005-2007 döneminde Konseyi bir defa bile toplantıya çağırmayan, kriz yılları olan 2008-2009 döneminde ise sadece iki toplantı yapan, Avrupa Birliğinin tavsiyelerine rağmen Konseyde kamu kurumlarının ağırlığını azaltmaktan ve Başbakanı Konsey Başkanlığından almaktan kaçınan bir Hükûmetin şimdi bu Konseyi anayasal bir kurum hâline getirmesinin ne kadar samimi olduğunu takdirlerinize sunuyorum.

 

Diğer taraftan yasal güvenceye sahip olan bu kuruma anayasal güvence kazandırılması mutlaka yapılması gereken olmazsa olmaz bir konu, genel kabul görmüş bir uluslararası standart da değildir. Kaldı ki ekonomide ve sosyal alanda başarısızlıklarının sorumluluğunu sosyal tarafların üzerine yıkmayı alışkanlık hâline getirmiş, iş birliğine en fazla ihtiyaç duyulan günlerde dahi Konseydeki en önemli paydaşları olan TOBB’la, Türk-İş’le kavga etmekten çekinmeyen bir iktidar, bu kurumu çalıştırmakta ne kadar samimi olabilir?

 

Politikalarının başarısızlığını gördükçe sinirlenen, uzlaşarak yanlıştan dönmek yerine ekonomiyi âdeta bir kumanda ekonomisine çeviren, işsizliğin, et fiyatlarının, gübre fiyatlarının talimatla düşeceğini sanan bir Başbakan, uzlaşı kurumlarını çalıştırmakta ne kadar samimi olabilir? Her türlü uzlaşmadan kaçarak, parti tüzüğü yapar gibi Anayasa değişikliği yapmaya çalışan, 23 Nisanda Başbakanlık koltuğuna oturttuğu küçücük bir kız çocuğuna “Başbakan sensin, ister astar ister kesersin.” diyebilen bir zihniyet, toplumsal uzlaşı aramakta gerçekten samimi olabilir mi?

 

Değerli milletvekilleri, hiç şüphe yoktur ki bu düzenleme, millete yutturulmak istenen Anayasa değişikliği hapının dışındaki şeker kaplamadır. İçinde “ekonomi” sözcüğü geçmesine rağmen bu düzenlemenin ülkemizdeki 6 milyon işsize, siftah etmeden dükkânını kapatan esnafa, icra kapılarına düşen çiftçilere, geçim sıkıntısı içindeki memura, emekliye, borç batağındaki 1 milyonu aşkın vatandaşımıza, kilosu 30 liraya çıkan kıymayı kasap vitrininde seyretmek zorunda kalan milyonlarca yurttaşımıza getireceği hiçbir şey yoktur. Tam aksine, bu Anayasa değişikliği projesi, tümü itibarıyla toplumsal bir mutabakata dayanmadığı için ülkede huzursuzluğu ve belirsizliği artıracak, karar alıcıların ufkunu karartacak, ülkenin enerjisinin boşa harcanmasına neden olacaktır.

 

Diğer taraftan, bu proje kapsamında genel seçimden bir yıl önce referanduma gidilirse referandumun sonucu ne olursa olsun seçim süreci erken başlayacak ve bu andan sonra Meclis ve Hükûmet, ekonomik sorunların çözümüne eğilmeyecektir. Seçim nedeniyle popülizmin zirveye ulaştığı bir ortamda zaten bozulmuş olan ekonomik dengeler toparlanamayacak, tüm dünyada kriz sonrası çıkış stratejileri uygulanırken bizde seçim stratejileri gündeme gelecektir. Sonuç, hızla bozulan borç dinamikleri, daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk olacaktır.

 

Sayın milletvekilleri, bir iktidar partisi dayatması olarak önümüze gelen bu projenin arkasında masum bir demokratikleşme amacının olmadığı açıktır. Ancak, bu projenin arkasındaki önemli nedenlerden birinin ülkenin gerçek gündemi olan ekonomik sorunları, işsizliği, yoksulluğu bir defa daha unutturmak, ekonomide son dönemdeki beceriksizliğin üzerine anayasa şalını örtmek ve hesap vermekten kaçmak olduğu da açıktır.

 

Değerli milletvekilleri, bu projenin arkasında, AKP iktidara geldiğinde G20 ekonomileri arasında en hızlı büyüyen 3’üncü ülke olan Türkiye'nin 2008-2009 yıllarında nasıl en hızlı daralan 5’inci ülke hâline geldiğinin; 2002 yılında, gelişmekte olan 150 ekonomi arasında en hızlı büyüyen 31’inci ülke olan ülkemizin 2008-2009 döneminde nasıl en hızlı daralan 16’ncı ülke durumuna sokulduğunun üzerini örtme çabası vardır.

 

Bu projenin arkasında, demokratik rejime geçildikten sonra 1950 yılından 2002 yılına kadar yılda ortalama yüzde 4,8 oranında büyüyen bir ekonominin gelişme hızının AKP döneminde, dünyadaki son derece elverişli konjonktüre rağmen neden yüzde 4,3’e düştüğünü gizleme çabası vardır.

 

Bunun arkasında, 2008-2009 yılları arasında bankacılık krizi yaşamayan ülkemizin küresel krizin merkezinde yer alan ve ciddi bankacılık sorunları yaşayan dört ülkeden sonra işsizliği en fazla artan 5’inci ülke olduğunu, 30 OECD ülkesi arasında İspanya’dan sonra en yüksek işsizliğe sahip 2’nci ülke olduğumuzu saklama çabası vardır.

 

Bunun arkasında, 2007-2009 arasında işsizler ordusuna katılan 1 milyon 212 bin kişiyi, 6 milyona yaklaşan işsiz sayısını, yüzde 10’dan yüzde 14’e sıçrayan işsizlik oranını, 1 milyonu aşan genç işsiz sayısını, çalışmak isteyen her 4 gençten 1’inin iş bulamadığını, geçtiğimiz yıl sanayide işten çıkarılan 311 bin insanımızı gözlerden kaçırma çabası vardır.

 

Bunun arkasında, son bir yılda motorin fiyatları yüzde 25, gübre fiyatları yüzde 30-40 artarken, 1 kilo buğday fiyatının 61 kuruştan 54 kuruşa, ayçiçeği fiyatının 89 kuruştan 77 kuruşa, arpa fiyatının 49 kuruştan 41 kuruşa düşmesine göz yumulmasının, üstüne üstlük tarıma verilen devlet desteklerinin üç yıl önceki seviyesinin de altına düşürülmesinin çiftçiyi icralık hâle getirmesinin ayıbının üstünü örtme çabası vardır.

 

Bunun altında, geçtiğimiz yıl 2006 yılının dahi gerisine düşen ve hâlen de 2007 seviyesini yakalamayan sanayi üretimindeki çöküşü gizleme çabası vardır.

 

Bunun arkasında, tüm dünya krizle mücadelede kamu istihdamını artırırken, 12 bin Tekel işçisini kapıya koyma çabasını gizleme telaşı vardır.

 

Bunun altında, hesapsız kitapsız açılan alışveriş merkezlerine göz yumarak, zaten durgunluk nedeniyle bunalmış esnafın batmasına neden olmanın ayıbını saklama çabası vardır.

 

Bunun arkasında, 2009’da sayısı 2 milyona yaklaşan karşılıksız çekleri, kredi kartı ve ferdî kredi borçlarını ödeyemeyen 1 milyona aşkın vatandaşımızı yok sayma çabası vardır.

 

Bunun arkasında, bankaların krizde aşırı ihtiyatlı davranması sonucunda hiçbir kusuru olmamasına rağmen krediye ulaşamaz hâle gelen KOBİ’lerin ve esnafın sorununu çözmek için aylarca beklerken, yandaş medya yaratmak amacıyla bir gecede iki kamu bankasından damadın çalıştığı şirkete 750 milyon dolar aktarmanın üzerini örtme telaşı vardır.

 

Bunun ardında, devlet yönetimine hâkim olan ahbap çavuş ilişkilerini, kendi zenginini yaratma faaliyetlerini gözlerden kaçırma çabası vardır.

 

Değerli milletvekilleri, özet olarak, bu Anayasa projesinin ardında AKP döneminde uygulanan, istihdam yaratmayan, ekonomide yerli kaynak kullanmayı caydıran, ithalatı teşvik eden, dış açığı kader hâline getirerek dış finansmanla ayakta durabilen ve hatalı olduğu artık tüm dünyada kabul edildiği hâlde Türkiye’de hâlâ uygulanmaya çalışılan neoliberal iktisat politikalarının yol açtığı yıkımı ve ahbap çavuş ekonomisini saklama çabası vardır.

 

Değerli milletvekilleri, gerçek gündem olan işsizlik ve yoksulluğu Anayasa değişikliğinin ipoteği altına alarak vatandaşa unutturma çabası başarılı olmayacaktır. Hükûmet de bu kaçınılmaz gidişi görmüş ve iktidarının sona ermesi hâlinde hesap vermekten kaçabilmek amacıyla Anayasa değişikliğine kendi için bazı güvenceler koymuştur. Bu Anayasa değişikliğiyle Sayın Başbakan mahkemeleri ele geçirmeye uğraşmaktadır. Bugün Başbakanın veya Hükûmetin gazabına uğrayan ya da haksızlık, yolsuzluk yapıldığını düşünen bir vatandaş bu Anayasa değişikliği gerçekleşirse hakkını aramak için mahkemeye gittiğinde hem savcı hem de hâkim kürsüsünde Sayın Erdoğan’ın oturduğunu görecektir. Ana muhalefet Anayasa Mahkemesine gittiğinde de kürsüde Sayın Erdoğan oturacaktır.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztrak, size ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

 

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, dün Anayasa Mahkemesine bazı düzenlemeleri götürmememiz hâlinde Hükûmet, partimizle uzlaşmaya hazır olduğunu söylemiştir, yani Hükûmet de bu düzenlemelerin mahkemeden döneceğini, Anayasa’ya aykırı olduğunu bilmektedir. Anayasa’ya uygun olmayan düzenlemeleri Anayasa Mahkemesine götürme yetkisi milletvekillerine Anayasa’yla verilmiştir, milletvekili olma görevini ise bizlere halkımız vermiştir. Bu yetkiyi kullanmamak açıkça görevi ihmaldir, halkın iradesine uymamaktır.

Diğer taraftan, halkımız bu gidişe dur diyebilmek ve Hükûmetten hesap sormak için askerdeki oğlunu bekler gibi sandığı beklemektedir. Hiç şüphesiz sandık önüne geldiğinde geçmişte kendine söylenen sözleri de hatırlayacak ve Başbakana “Al Anayasa’nı da git.” diyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

 

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

 

BAŞKAN – Sayın Öztrak, teşekkür ederim.

2.3  Yirmiüçüncü Madde Hakkında BDP Grubu Adına Şerafettin Halis (Tunceli)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaç gündür burada sabahlara kadar, daha önce herkesin adlandırdığı gibi yamalı bohçaya döndürülmüş bir Anayasa’yı paket hâlinde kısmi olarak düzenlemeye çalışıyoruz ancak “yamalı bohça” deyiminden ziyade bugüne kadar 16 sefer değiştirilmiş, 17’nci sefer değiştirilmek istenmekle beraber “bir kevgire dönmüş Anayasa” demek daha doğru olur.

 

Şu ana kadar buraya gelen bütün konuşmacılar 12 Eylül Anayasası’ndan, darbe Anayasası’ndan dem vurdular, 12 Eylül Anayasası’nın ruhundan, karakterinden, felsefesinden dem vurdular ama bu Anayasa’nın felsefesi, hedefi, ruhu nedir, bu konuda bir şey söylemediler. Tabii, eğer, 12 Eylül Anayasası’nın ruhuna bakmak, bu ruhun ne olduğunu bilmek gerekirse bu Anayasa’nın hangi koşullarda, hangi olanaklarla, kimler tarafından, hangi emrivakiyle hazırlandığına bakmakta yarar görüyorum ben.

 

12 Eylülde başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, bu Mecliste bulunanların büyük çoğunluğunun nasibini aldığını biliyorum ancak 12 Eylülden nasibini almış olmakla beraber, 12 Eylülün kurumsal kalıntılarını ortadan kaldırmak için çok ciddi bir girişimin olmadığını da biliyorum.

 

Ne olmuştu 12 Eylülde? Parlamento ve hükûmet feshedilmişti, partiler kapatılmış, mal varlıklarına el konmuştu, daha doğrusu, hukuk, toptan askıya alınmıştı ve yaşama dair ne varsa 5 generalin ve bölgelerde sıkıyönetim komutanlarının iki dudağı arasındaki bir söz yeterli olmuştu ve hayata dair ne varsa belirlemeye yetmişti. Sıkıyönetim komutanlarının kutsal bir dokunulmazlığı vardı. Sıkıyönetim komutanları ve darbeciler eleştirilemezdi, değerlendirilemezdi. Yasama, yürütme, yargı tek elde toplanmıştı ve bu toplanan tek el de darbecilerden başkası değildi. Kırk günlük gözaltı sürelerinde 650 bin gözaltı yaşanmıştı. Yine, gözaltlarında 121 kişi işkenceden ölmüştü, 30 bin kişi işten atılmıştı, 300 gazeteci saldırıya uğramış, 3’ü yaşamını yitirmişti, 6.530 kişiye idam cezası istenmişti. Bunlardan 1.468 kişiye idam cezası verildi ancak 50 kişi idam edildi.

 

Şimdi, ilginçtir, idam edilenler sağcısıyla, solcusuyla bu ülkede yaşayan yurttaşlarımıza mensup gençlerimizdi ve öyle ki on yedi yaşındaki Erdal Eren kısa süre içinde yaşı büyütülüp on sekiz yapılarak idam edilmişti ama bu zihniyet yıllar önce de Dersim kıyım yıllarında yetmiş altı yaşındaki Seyit Rıza’nın bir gecede yaşını küçülterek yine dar ağaçlarına çekmişti. Ve yine, bu 12  Eylül günlerinde 210 bin dava açılmıştı. Mahkeme kararı olmadan tonlarca gazete, dergi ve kitap yakılmıştı, ki bunun sadece 132 bini Bilim ve Sosyalizm Yayınlarına aitti. Yani deyim yerindeyse yaşamın her alanı zapturapt altına alınmıştı. İşte, bu zapturapt günlerinde 5 paşanın emriyle dizayn edilmiş, kurulmuş Danışma Meclisine 5 paşanın isteğiyle bir Anayasa yapılmıştı.

 

Şimdi, işte, anayasalar ruhunu, felsefesini hedeflerinden ve doğmuş oldukları ortamlardan alırlar. Yani nedir burada? Bu Anayasa madem darbe anayasasıysa askerî vesayetin altındaki despotik bir anayasadır. Despotik anayasalar kime karşı kurulurlar? Halka karşı. Kimi korurlar? İktidarı. Kimden korurlar? Halktan. Nasıl? Temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayarak, temel hak ve özgürlüklerini alarak ve öyle de oldu. Ne yazık ki 12 Eylülün bu hak gaspları kurumsallaşmış hâliyle günümüze kadar da geldi.

 

Tabii, bugün istenen demokratik bir anayasaysa bu Anayasa’nın toptan değiştirilmesi gerekiyordu ama değişmedi çünkü demokratik bir anayasanın hedefi iktidarlara, ceberut iktidara karşı yurttaşın hakkını ve hukukunu korumaktır. İşte, bizim aradığımız anayasa bu, ama ne yazık ki herkes 12 Eylül Anayasası’ndan, 12 Eylül Anayasası’nın despotik yanından bahsetmekle beraber, ister bugünkü iktidar ister bu iktidardan daha önce iktidar olmuş olanlar Anayasa’yı toptan değiştirme gereği duymadılar. Buna baktığımızda, Türkiye siyasetinin karakterinde aramak gerekiyor bunu. Nedir? Her şeyden önce siyasetin karakterinde demokrasiyi isteme isteksizliği var, iştahsızlığı var. Her ne kadar demokrasiden dem vuruluyorsa da demokrasiyi yaratma, ikame etme, yaşatma gibi bir isteksizlik var.

 

Yine toplumun çıkarlarına değil seçime endekslenmiş siyaset yapılıyor, böyle olunca da her seçim öncesi daha fazla ne kadar oy alırız hesapları üzerinde duruluyor.

 

Yine, Türkiye siyasetinde iktidardayken başka, muhalefetteyken başka türlü olma hâli var ki bu deyim yerindeyse bir nevi hafıza kaybına yol açıyor muhalefette söylenenler iktidara gelindiğinde.

 

Örneğin, 12 Eylül darbesinin bir kurumu olan YÖK, muhalefette olan bugünkü AKP tarafından şiddetle eleştiriliyordu. Ne oldu? İktidara geldiler, herkes onların YÖK’ü kaldırmasını beklerken, YÖK’ün sadece Başkanı değişti, yetmedi bu belki nitelik değişmeye kendilerince, Başkanın arabası değişti ve YÖK böylece demokratize edilmiş olarak yerinde kaldı.

 

Yine, AKP muhalefetteyken 12 Eylül Anayasası’nın mutlak ve mutlak değiştirilmesi gerektiğini söylüyordu. 2001 yılındaki tutanaklardan çok net ve bariz anlaşılıyor “Yamalı bohçaya döndürülmüş bir Anayasa’nın yeniden yamalanmasına gerek yok.” deniliyordu, ama bugün iktidardalar, geçmiş söyledikleri unutuldu ve bugün yamalı bohçaya birkaç yama daha vurmaya çalışıyorlar.

 

Yine, muhalefetteyken Sayın Başbakan, meydan mitinglerinde “Bu ülkede bir tek işsiz kalmayacak üniversite öğrencisi olarak, özellikle ve özellikle öğretmen adayı işsizler iş bulacak ve bir tek öğretmen adayımız işsiz kalmayacak.” demişti. Ama bugün, hepimizin gözü aydın olsun, toplumsal bir soruna dönmüş hâlde sadece öğretmen adayı olarak atanmayı bekleyen 250 binin üzerinde üniversite mezunu var, bu gidişle, on yıl içinde 1 milyonun üzerine çıkma gibi de bir tehlike var, tehlike arz ediyor.

 

Yine Türkiye’de siyasetin karakterine baktığımızda, toplumsal çıkarlar esası üzerinde bir uzlaşma kültüründen yoksunluğu görüyoruz. Örneğin, bu Anayasa paketi bile hazırlanırken böyle bir uzlaşma arayışı ciddi ve samimi bir şekilde yapılmamış, AKP’nin hazırlamış olduğu paket sadece, siyasi partilere dayatılarak “Yersen de budur yemezsen de budur, başka da sunacağımız bir şey yoktur.” deme noktasındaki ilişkilenmeler oldu. Şimdi, eğer herkesin “Anayasa metni bir uzlaşma metnidir.” demesinin yanında, bunun akabinde bir uzlaşma arayışı samimi bir şekilde yaratılmıyorsa o zaman demokrasi aramıyoruz, herkesin kendi çıkarları açısından bir demokrasi aradığının resmi karşımıza çıkmış oluyor.

Değerli milletvekilleri, tabii AKP, Türkiye siyaset tarihinde çok az görülen bir güçle geldi. Demokrat Partiden sonra Özal hükûmetleri ve Özal hükûmetlerinden sonra AKP. Ama ne yazık ki, AKP Türkiye'nin kangrenleşmiş sorunlarına bütün olgunlaşmış olanaklara rağmen, bütün doğmuş fırsatlara rağmen çözüm bulmak istemedi, çözmek istemedi. Biz isterdik ki, AKP Türkiye'nin sorunlarının çözümü için gerekli olan tek arenanın, tek yerin Meclis olduğu ve Türkiye'nin başta Kürt sorunu olmak üzere çözüm bekleyen temel sorunlarının çözüm yerinin burası olmakla beraber çözüm gücünün anayasal bir güç olduğudur. Ama ne yazık ki, bunu yapmak yerine Sayın Erdoğan “Seçimden sonra Anayasa’yı topyekûn değiştiririz…”

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Halis, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

 

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) - 336 milletvekiline sahip bir Başbakan ne hikmetse seçimden sonraya bırakıyor Anayasa değişikliğini. Yani 336 ile değiştirmek istemeyenin 136 milletvekiliyle nasıl değiştireceğini merak ediyorum doğrusu. Öyle zannediyorum ki, Sayın Başbakanın bir öngörüsüdür. İktidarda başka, muhalefette başka. Nasıl olsa ileride 136’lara düşeceğiz. Bu sefer Anayasa’yı toptan değiştirme istemi bizim olacaktır, zorda kalan iktidar olsun hesabı.

 

Tabii, gerçekten demokrasi isteniyorsa, her şeyden önce sivil, demokratik bir anayasanın kurulması, yapılması gerekiyorsa, siyasetin demokrasiden, demokrasinin hukuktan ve yargıdan ayrı düşünülmeyeceğini herkesin bilmesidir. Bu anlamda demokratik bir anayasanın yapılması için mutlaka nitelikli, toplumcu bir siyasetin, nitelikli, toplumcu karakterli bir siyasetin Türkiye’ye hâkim olması esasıdır.

 

1982 Anayasası bu parçalı değişikliklerle bugüne kadar 12 Eylül’ün darbe ruhundan arındırılmamıştır. Yapılacak parçalı iyileştirmeler hiçbir zaman Anayasa’nın bizim bahsettiğimiz darbeci ruhundan ve darbeci karakterinden uzaklaştırmayacaktır. Askerî vesayetin altında kaldıkça bir anayasanın Türkiye’nin demokrasisine hizmet edemeyeceğini de bilmenizi istiyorum.

 

Bu duygularla sizleri saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halis.

2.4 Yirmiüçüncü Madde Hakkında AKP Grubu Adına Yusuf Ziya Erbeç (Antalya)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konseye anayasal dayanak kazandırılmasına ilişkin, Anayasa’nın çerçeve 24’üncü maddesiyle ilgili, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

 

Sivil toplum kuruluşlarının ekonomik karar sürecindeki etkinliği, ülkemizde katılımcı demokrasi anlayışının geliştirilmesi açısından oldukça önemlidir. “Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir. Akıl ve ahlak ile çalışıp bizi geçen de bizdendir.” diyen Ahilik anlayışını, Türk milleti, kendi iktisadi tarihinin akışı sürecinde ekonomik hayatın vazgeçilmez bir unsuru olarak görmüştür. Ayrıca, bu millet, demokrasi ve rekabet anlayışını çok medeni bir seviyede ele alarak barış ve kardeşliğin olmazsa olmaz ön şartını kavgada değil, sevgide aramıştır. Bu, sosyal hayatta da ekonomik hayatta da böyledir. Gelişmiş ülkelerde sivil toplum kuruluşları, ekonomik gelişmeye ve demokratik değerlerin toplumda yerleşmesine çok büyük katkı sağlamışlardır. Türkiye’de, hükûmetlerin katılımcı yönetimi temin edecek şekilde sistemin içinde bulunması ve sivil toplum görüşlerinin oluşmasına imkân verecek bir tarzda organizasyonun yapılması katılımcı ve demokratik bir yaklaşım olarak ele alınmalıdır.

 

Bu değişiklik ile Türkiye’de sivil toplum örgütleri, karar verme sürecine anayasal güvence altında daha etkin bir şekilde katılabileceklerdir. Bu sayede, toplumun çeşitli kesimlerinin katılımıyla geniş yelpazede, ekonomik ve sosyal problemlere dair çözümler fonksiyonel ve kurumsal yapıyla buluşmuş olacaktır.

 

Bu yeni Konsey yapılanması ile sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve hükûmet temsilcileri bir araya gelerek, istişari nitelikte görüş oluşturma fonksiyonunun daha demokratik bir şekilde ele alınmasını sağlayacaklardır.

 

Ayrıca, bu anayasal değişiklik ile Avrupa Komisyonu ilerleme raporları tarafından birçok defa gündeme getirilmiş olan, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal politikalarının belirlenmesinde sistemin fonksiyonel bir yapıya tam olarak kavuşturulmamış olduğu eleştirisi de işlevsiz hâle gelmiş olacaktır. Böylece, Avrupa Birliğiyle yürütülmekte olan müzakere sürecinde konuyla ilgili yapılabilecek değerlendirmeler açısından Türkiye’nin eli güçlenmiş olacaktır.

 

Sosyal diyalog günümüz dünyasında ekonomik ve sosyal alandaki politikaların oluşturulmasında en temel araç hâline gelmiştir. Örnek olarak Avrupa Birliği bünyesinde Ekonomik ve Sosyal Konseye paralel bir yapılanma oluşturulmuştur. Bu yapılanma Ekonomik ve Sosyal Komite adı altında çalışmalarını yürütmektedir. Amaçları arasında Avrupa Parlamentosuna tavsiyelerde bulunmak, sivil toplumun Avrupa Birliği içinde daha katılımcı ve daha demokratik bir toplum gerçekleştirilmesine katkı sağlamak, üye olmayan ülkelerdeki sivil toplum kurumlarıyla da ilişkiye girerek bir danışma mekanizmasını oluşturmak gibi öncelikleri vardır.

 

Avrupa Birliği Konseyinde, Parlamento ve Komisyonda birçok karar alınmadan önce görüşleri için Komiteye başvurulur. Merkezi Brüksel’de bulunan Komitenin üyeleri, üye hükûmetler tarafından nüfus oranlarına göre dört yıllık dönemler için seçilirler ve çalışmalarını tamamen bağımsız olarak yürütürler.

 

Türkiye açısından bakar isek Ekonomik ve Sosyal Konseyin ülkemizin kaynaklarını verimli ve etkin kullanmak açısından oynayacağı rol önemlidir. Çünkü, bu Konseyin kamu yararı gözetilerek hazırlanan kalkınma planlarına sağlayacağı katkı daha dinamik ve etkin hâle gelecektir. Bu anlamda sadece demokratik bir devlet olmanın değil, aynı zamanda sosyal devlet olmanın da bir gereği olarak Ekonomik ve Sosyal Konseyin önemi ön plana çıkmaktadır.

 

Ekonomik ve Sosyal Konsey, kazanacağı anayasal temel ile iktidara ışık tutan bir işlevi yerine getirirken, iktidar ile toplumdaki sosyal kurumlar ve ekonomik güçler arasındaki iş birliği ve dayanışmayı da geliştirecektir. Bu bakımdan, ekonomik istikrarın tesisi, ekonomik büyümenin hızlandırılması, ülkemizin rekabet gücünün artırılması, istihdamın geliştirilmesi, işsizlik oranının düşürülmesi ve gelir dağılımındaki dengesizliklerin iyileştirilmesi gibi sosyoekonomik meselelerin çözümünde de iktidara bilgi verici ve yol gösterici bir işlevi ifa edecektir. Böylece, sistem daha demokratik olacaktır, geniş temsile imkân sağlayacaktır, Avrupa Birliği ile uyumlu olmanın yanı sıra, etkin ve devamlı çalışacaktır.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konsey, birçok gelişmiş ülkede anayasal düzenlemeyle kurulmuştur. Örnek olarak Fransa Anayasası’nda yerini bulan ve danışma konseyi niteliğinde olan Ekonomik ve Sosyal Konsey ülkemizde de 11/4/2001 tarihli ve 4641 sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun ile düzenlenmiştir. İlgili yönetmelikler ise aynı yıl 8/8/2001 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

 

Bununla birlikte, diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de demokratik sistem ve sosyal devlet ilkesi göz önünde tutularak, Ekonomik ve Sosyal Konseyin anayasal bir nitelik kazanması gerekmektedir. Bu aynı zamanda ülkemizin 1993 yılında onayladığı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 144 sayılı Üçlü Danışma Sözleşmesi’nin de bir gereğidir. Zira, bahsi geçen sözleşmede Uluslararası Çalışma Örgütünün faaliyetlerine ilişkin “Hükûmet, işveren ve işçi temsilcileri arasında etkin danışmayı gerçekleştirmeyi sağlayacak usulleri işletmeyi taahhüt eder.” ifadesiyle iktidar  ve sivil toplum arasındaki iş birliği gereğine işaret edilmekte olup, bunun uluslararası uygulamalar açısından önemine vurgu yapılmaktadır.

 

Hollanda, Belçika, İspanya, Almanya, Avusturya, İtalya, Fransa, İngiltere, Portekiz ve Danimarka gibi birçok Avrupa ülkesinde aynı ya da benzer adlarla bulunan Ekonomik ve Sosyal Konsey, sosyal taraflar arasındaki diyalogun geliştirilmesine önem atfetmiş, Şubat 1992 tarihli Maastricht Anlaşması’yla da sosyal taraflar arasındaki dayanışma, iş birliği ve istişare konularına dikkat çekilmiştir. Ülke içi ve uluslararası uygulamalar da bu sayede öne çıkmıştır.

En geniş katılımıyla öne çıkan Fransa’daki Ekonomik ve Sosyal Konsey ise hükûmet temsilcileri, işçi kesimi, işveren kesimi, kooperatifler ve aile birlikleri ile toplam 231 üyeden meydana gelmektedir. Yapılan yasal düzenlemelerle, Belçika, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde hükûmetlerin Ekonomik ve Sosyal Konseye danışma zorunluluğu varken adı geçen diğer Avrupa ülkelerinde Konsey, bağlayıcılığı olmayan, salt istişari bir yapıdır.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 1961 ve 1982 anayasalarında hazırlık aşamasına gelinmesine karşın hayata geçirilemeyen Ekonomik ve Sosyal Konsey, yapılacak söz konusu değişiklik ile anayasal bir niteliği haiz olacak, toplumun sosyal ve ekonomik meselelerinin çözümünde daha fonksiyonel bir yapı ortaya çıkmış olacaktır. Böylece, oluşacak olan etkin ve fonksiyonel bir yapı ile toplumsal uzlaşma ve iş birliği, daha kalıcı ve diyaloğa açık bir ortam sağlanarak gerçekleştirilmiş olacaktır. Ekonomik ve Sosyal Konsey, aynı zamanda, ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesi ve uygulanması amacıyla yapılan her çeşit iş birliğiyle uzlaşma girişimine katkı sağlayacaktır. Ekonomik ve sosyal içerikli çözüm çabaları, sistematik olarak sosyal diyaloğun geliştirilmesine de katkı sağlayacaktır. Böylece, toplumun çeşitli kesimleri kendilerini etkileyecek ekonomik ve sosyal kararlara katılarak Türkiye’de demokrasinin işleyişini daha da güçlendirmiş olacaktır.

 

Anayasa görüşmeleri sebebiyle karşılıklı eleştirilerin uçuştuğu bir ortamda, Yavuz Sultan Selim Han’ın cihanşümul devleti yönetirken yazdığı meşhur dörtlüğün Türk milletinin birlik ve kardeşlik felsefesine katkı sağlayacağı ümidiyle sözlerime son vermek istiyorum. Yavuz Sultan Selim Han şöyle diyor: “Sanma şahım herkesi sen sadıkane yar olur./ Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur./ Sadıkane belki ol bu âlemde dildar olur./ Yar olur ağyar olur dildar olur serdar olur.”

 

Bu duygu ve düşüncelerle, görüşülmekte olan Anayasa değişikliklerinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Sayın İrbeç, teşekkür ederim.

 

KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67, Yasama Yılı 4, Birleşim 96

­­­­­­­­­­­­­­­­­­___________________________________________________________________________

3 TBMM Genel Kurulu’nda Birinci Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Teklif Metniyle Aynı Olan ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü

3.1 Yirmiüçüncü  Madde için Birinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir.– 27 Nisan 2010)

1.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                          İkram Dinçer

                                                                                                 Van

2.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                       Azize Sibel Gönül

                                                                                               Kocaeli

 

3.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                          Ahmet Aydın

                                                                                            Adıyaman

4.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                            Ali Öztürk

                                                                                                Konya

Gerekçe (1,2,3 ve 4. Önergeler):

 

Konseyin hükümete olabilecek katkılarının sınırlandırılmaması amaçlanmıştır.

 

Oylamanın Sonucu (1,2,3 ve 4. Önergeler) : Aynı olduğundan birlikjte oylanmış ve kabul edilmemiştir.

 

5.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24. maddesi ile Anayasanın 166. maddesine eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

                            İsa Gök       Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                            Mersin                               Malatya

 

                          

“Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında ve uygulanmasında hükümete istişare nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe:

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tabii, bu Anayasa paketi görüşmeleri başladığında bazı kelimeleri çok duyduk, “halk iradesi”, “dayatma”, bu tür kelimeler hep kullanıldı.

 

Sayın Bakan, biraz önce de söylediniz: “Halkın iradesi…” Yüzde 46’lık halk iradeniz var ama yüzde 54 de burada. 54’lük iradeye saygı göstermeniz lazım. 54’lük iradenin görüş ve düşüncelerini almadan bu konuda yaptığınız çalışmaya… 46’lık iradeye biz saygı gösteririz ama sizin de 54’lük iradeye saygı göstermeniz lazım. Halkın yüzde 54’ünün iradesine saygı göstermiyorsanız, bizim de bu Anayasa paketinde söyleyecek sözlerimizi dikkate almanız sizin de görevinizdir Sayın Bakan.

 

Değerli arkadaşlar, yine, hep duyduk bunları ama öncelikle “halk iradesi.” dedik. Halk tertemiz bir Meclis ister, tertemiz bir toplum ister. Halkın iradesi bu değil mi arkadaşlar? En büyük irade halk iradesi, hepimiz buna saygı duyuyoruz ama halk iradesi, pırıl pırıl bir Meclis ister, pırıl pırıl bir Meclis grubu ister.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir başkasının kişisel ve siyasi kaygısını ve çıkarını korumak adına, bir başka milletvekilinin bağırmasına rağmen, “Benim dokunulmazlığımı kaldırın.” demesine rağmen eğer bunu yapmıyorsanız, bu, milletvekilinin kişilik haklarına, özgür iradesine saygısızlıktır.

 

Değerli arkadaşlarım, herkes suçlu değildir. Yani, ta ki, Türkiye’de -hukuk devleti- hukuk kurumunun suçlu ilan etmesine kadar hiç kimse suçlu değildir. Ancak, özgür iradesiyle gidip hesap vermek isteyen, gidip mahkemede “Ben suçsuzum veya suçluysam cezamı çekeyim.” diyen insanların özgür iradesine bu Meclis saygı göstermiyor!

 

Değerli arkadaşlarım, dokunulmazlık dedik. En azından, fezlekesi olan bir milletvekilimiz “Ben fezlekemdeki suçumdan dolayı yargıya gitmek istiyorum, gidip hesap vermek istiyorum, gidip mahkemede hesap vermek istiyorum.” diyorsa, bu milletvekilinin özgür iradesine karşı çıkmak, o milletvekiline hakikaten yapılan en büyük haksızlıktır. Herkes gitmeyebilir, herkes yüce yargıya gitmeye cesaret etmeyebilir ama yüce yargıya gitme cesaretini gösteren ve bir şekilde “Suçsuzum.” diyen, suçlu olmadığını, halkın içinde alnı ak, net bir şekilde gezmek isteyen milletvekiline niye engel oluyorsunuz arkadaşlar? Niye engel oluyorsunuz? Kaldırın dokunulmazlığını o insanın. Size gelip bas bas bağırıyor, “Benim dokunulmazlığımı kaldırın.” diyor, “Ben yargıya hesap vermek istiyorum.” diyor ama bazı kişilerin siyasi ve diğer kişisel çıkarları düşünülerek o milletvekillerimize izin verilmiyor. Bu, bırakın milletvekilini, kişinin kişisel hakkına yapılan bir saygısızlıktır arkadaşlar.

 

Bu Meclis, bu yüce Meclis en azından… Halk iradesi diyoruz, halk iradesi lekeli milletvekili istemiyor, halk iradesi tertemiz bir milletvekili istiyor, halk iradesi, gidip mahkemede hesap veren bir milletvekili istiyor. Niye halk iradesine saygı göstermiyorsunuz?

 

Değerli arkadaşlarım, benim bir milletvekili kardeşim beş yıldır mücadele veriyor, beş yıldır… İnsan Hakları Mahkemesine kadar gitti. “Ya kardeşim, hesap vermek istiyorum, ben bu hesabı vermek istiyorum.” diyor, “Ben alnı açık bir milletvekili olmak istiyorum.” diyor. Yine söylüyorum. Herkes…

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oy vermek isteyen de aynı hakka sahip mi?

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, isteyenleri kaldırın kardeşim.

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oy vermek isteyen de aynı hakka sahip mi?

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – İsteyenleri kaldırın kardeşim. Biz bunu istiyoruz.

 

AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsun.

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Biz bunu istiyoruz. Fezlekesi olan milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasını istemek en tabii hakkıdır.

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oylamaya katılmak da hakkı değil mi?

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Madem getiriyorsunuz bu Anayasa’yı, neden bunu getirmiyorsunuz?

 

AHMET YENİ (Samsun) – Oy kullanmaya gel.

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oylamaya katılmak…

 

BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım.

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Neden getirmiyorsunuz?

 

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Hatibe lütfen müdahale etmeyelim. Lütfen…

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bu, o milletvekillerinin kişisel haklarına bir saldırıdır. Bunun açıkça ifadesi budur.

 

AHMET YENİ (Samsun) – Oy kullanmaya gel.

 

BAŞKAN – Lütfen…

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Suçlu olmayabilir insanlar. Ben hiçbir arkadaşımı suçlamak istemiyorum ama bu Mecliste bir gerçek vardır “Şu kadar fezleke var.” deniliyor. Kamuoyu, halk bunu büyük bir suç olarak addediyor. Çoğu arkadaşım belki suçsuz, bir şey demiyorum ama iradeyle…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Benim dokunulmazlığımı kaldırın.”

 

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı tamamlayın, ek süre veriyorum.

Buyurun.

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Ben gidip yargıya hesap vermek istiyorum.” diyen insana da saygı göstermek bu Meclisin görevidir.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

 

Oylamanın Sonucu: KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

6.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bengi Yıldız     Hamit Geylani            M. Nezir Karabaş    Osman Özçelik   Akın Birdal

Batman           Hakkâri           Bitlis                           Siirt                     Diyarbakır

 

                   

Madde 24- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesinin kenar başlığı “I. Planlama; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

 

“Ekonomik sosyal ve kültürel politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey kurulur. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe:

 

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 24’üncü maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli milletvekilleri, anayasalar, toplumun ihtiyaçları… Anayasa’da yer alan bir madde, toplumun yaşamını, özgürlükleri ve ona denk yasal düzenlemeleri engellediği zaman metinden çıkarılır. Toplumun beklentilerini karşılaması gereken ancak anayasada bulunmayan, anayasada olmadığı zaman düzenleme yapılmayan konularda da anayasaya madde eklenir.

 

Şimdi, Türkiye'de bu Ekonomik, Sosyal Konsey… Eğer Anayasa’mızın 166’ncı maddesine “Planlama”dan sonra gelmek üzere “Ekonomik ve Sosyal Konsey” cümlesini eklemeseydik -böyle bir konseyi kurmak, çalıştırmak- sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının hükûmetle birlikte çalışmak ve hükûmete öneri sunmaları konusunda nasıl bir engel vardı?

 

Şimdi, önemli olan, Anayasa hükmü olan “Planlama”ya bırakılan, devletin ve devlet adına faaliyet yürüten Hükûmetin yapması gereken ekonomiyle ilgili düzenlemeler ne kadar gerçekleşmiş, buna bakmamız gerekiyor. 166’ncı maddede şunu söylüyor: “Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.” Zaten bu amaç doğrultusunda gerekli teşkilatı hükûmetler rahatlıkla kurabiliyor ama burada devletin görevi olan ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeyi, sanayiyi ve tarımı ülkenin her tarafına dengeli dağıtmayı ne kadar gerçekleştirdik? Bu yıl 90’ıncı yılını kutladığımız cumhuriyet tarihi boyunca mevcut hükûmetler, iktidarlar ve şu anda da Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, Hükûmeti, bu dengeli dağılımı, bölgeler arasındaki dengesizliği ne kadar kaldırdı? Eğer siz bunu gerçekleştirmemişsiniz, bu anayasal bir görev olarak da Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve o devleti yönetmek üzere gelmiş olan hükûmetlerin görevi ise, Anayasa bu görevi vermişse, siz, bunları, ekonomide, ekonominin işleyişinde ve bunun vatandaşa yansımasında görevinizi yerine getirmemişken, bazı sözcükler ekleyip bazı yeni kurumsal yapıları anayasal kurum hâline getirmenin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Tabii, Hükûmet, Sayın Başbakan, ekonomi Bakanından tutun Tarım Bakanına, diğer bakanlara, Sanayi Bakanına kadar, Türkiye'nin bu gerçekliğini de kabul etmiyor. Sayın Başbakan “Edirne’de, İzmir’de, Ankara’da ne varsa Hakkâri’de, Bitlis’te, Rize’de, Şırnak’ta aynı şey var.” diyor ama biz biliyoruz ki Türkiye'nin bazı bölgeleri, gelişmiş, sanayileşmiş, tarımı modernleşmiş bölgeleri ile başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere Karadeniz ve İç Anadolu’nun bazı yerlerinde mevcut ekonomik durum, yatırımlar, kişi başına düşen gelirde onlarca kat fark var. Bırakın sermayeyle, sermaye kesimiyle, en çok gelire sahip olanla en düşük gelire sahip olan arasındaki farkı, bölgeler arasında çağdaş dünyanın…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Karabaş, ek süre veriyorum bir dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

 

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

 

Bırakın bu farkları… Avrupa’nın kesinlikle kabul etmeyeceği bölgeler arasındaki bu dengesizlik eğer devam ederse, bırakın Avrupa Birliğine girmeyi, Avrupa Birliğinin kıyısına bile Türkiye'nin yanaşamayacağı... Bu konuda Hükûmet şimdiye kadar bir yatırım, bir düzenleme yapmamış, yıllardır bu vaatlerle gelmesine rağmen… GAP, DAP, süslü söylenen, böyle şifreli sözcüklerle, güzel sözcüklerle söylenen ama sonuçta insanların yaşamında hiçbir değişiklik yapmayan söylemlerle Türkiye'nin sorunlarını çözemezsiniz. Eğer Bitlis’in, eğer Şırnak’ın, eğer Hakkâri’nin nüfusunun yarısı verdiğiniz makarna ve kömüre muhtaçsa, burada bu lafların, kurduğunuz Konseyin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

 

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

Oylamanın Sonucu : KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

7.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 24. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz

 

Faruk Bal        Oktay Vural    Mehmet Şandır      Behiç Çelik          S. Nevzat Korkmaz      Ümit Şafak

 

Konya                İzmir                     Mersin              Mersin  Isparta                             İstanbul

 

Beytullah Asil Prof. Dr. Tunca Toskay

 

Eskişehir               Antalya

                   

Gerekçe:

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

İki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

 

• 21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

 

• Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

 

• Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin, tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

 

 MHP bu sebeple;

 

• "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

 

• Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

 

• Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

 

• Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

 

• Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

 

MHP; bu kapsamda,

 

• Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

 

• Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

 

• Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

 

• Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

 

• Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

 

• Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

 

• Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

 

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

 

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

 

AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

 

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

 

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

 

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

 

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

 

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

 

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

 

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

 

Millet, AKP'den İş beklemektedir. Aş beklemektedir.

 

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

 

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

 

AKP, 8 yıllık iktidarında devlet değerleri ile millet değerlerini çatıştırmıştır.

 

AKP, bu çatışma ile toplumu kutuplaştırmıştır.

 

AKP, bu kutuplaşmayı halka hesap vermekten kaçmak, siyasi rant elde etmek için kullanmıştır.

 

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır.

 

AKP, tarım ve hayvancılık sektörünü çökertmiş, köylüyü fakirleştirmiş, borca batırmıştır.

 

AKP, esnafı, tüccarı iflasa sürüklemiştir.

 

AKP, KOBİ'leri sanayiciyi batırmıştır.

 

AKP, işsizler ordusu yaratmış, işini kaybedenleri intihara sürüklemiş, yeni iş arayan gençlerin gelecekten ümidini kesmiştir.

 

AKP, ekonomik ve sosyal hayatta yaşanan bu çöküntünün hesabını halka vermekten kaçmak ve suçu Anayasa üzerine atmak için bu teklifi vermiştir.

 

Oylamanın Sonucu: KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3.2 Yirmiüçüncü  Maddeye İlişkin Birinci Tur  Gizli Oylama Sonucu

 

“Oy sayısı        : 409

 

Kabul   : 340

 

Ret                  :   69

 

Çekimser        :     -

 

Boş                  :     -

 

Geçersiz          :     - “

 

3.3 Yirmiüçüncü  Madde için İkinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir.– 2 Mayıs 2010)

 

1.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Ahmet Yeni                                                 Azize Sibel Gönül

                 Samsun                                                            Kocaeli

 

Gerekçe:

Konseyin Hükümete olabilecek katkılarının sınırlandırılmaması amaçlanmıştır.

 

Oylamanın Sonucu : KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

2.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24. maddesi ile Anayasanın 166. maddesine eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ahmet Küçük           Gökhan Durgun           Engin Altay

Çanakkale                  Hatay                         Sinop

 

“Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında ve uygulanmasında hükümete istişare nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe:

 

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkürler Sayın Başkan.

 

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

Aslında normalde bugün söz almayacaktım ancak dün akşam Sayın Canikli’nin, öyle ne derler “Sazan gibi atlaması.” mı derler, mal bulmuş bilmem ne gibi, bu kürsüye gelip “Önemli iddianın netleştirilmesi gerekiyor.” diye başlayıp benim buradaki iddiamı yalancılıkla, kuyruklu yalanla suçlayıp benim onuruma laf etmesi canımı sıktı. “Çıkıp Başbakandan özür dilesin.” dedi, “Ne zaman onurlu davranacaksınız?” dedi, kendisine aynen iade ediyorum, “Gerçek dışı iftirada bulundunuz.” dedi.

 

Sayın milletvekilleri, bu kürsü hükûmete alkış ve övgü düzme kürsüsü değildir.

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yalan söyleme kürsüsü de değildir.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Tabii değildir, tabii yalan söyleme kürsüsü hiç değildir.

 

Bu kürsünün iki önemli işlevi vardır: Birinci işlevi, hükûmetin gelip bu kürsüden yüce milletimiz adına biz milletvekillerine hesap vermesidir. İkinci işlevi de bu kürsüden bizlerin, sizin ve bizim, iktidar milletvekilleri ve muhalefet milletvekilleri, hepimizin buraya gelip hükûmeti eleştirmesi, hükûmete hesap sorma kürsüsüdür bu kürsü, başka bir işlevi yoktur.

 

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben özür dilemeyeceğim ama bir düzeltme de yapmam gerekir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri…

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bakın, bir şey söyleyeyim ben size: Peşinen söylüyorum, dün akşamki iddiamın aynen arkasındayım, aynen. Şimdi, evde gazete okursunuz sabah çıkmadan ama İnternet’ten ama basılı medyadan gazeteyi okursunuz. Gelirsiniz büronuza, arkadaşınızla paylaşırsınız: Ya şöyle bir haber okudum, olay olmuş? Nerede okudun, Hürriyet’te mi, Milliyet’te mi? Hürriyet’te okuduğunuzu Milliyet’te, Milliyet’te okuduğunuzu Vatan’da, Vatan’da okuduğunuzu Akşam’da okudum dediğiniz olmadı mı? Olur, olur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

Şimdi, efendim, sayın milletvekilleri, lütfen, lütfen… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olun.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, bizim bu çerçevede… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir dakika… Ben belge göstereceğim. Belge göstereceğim, bir takım da Sayın Canikli için hazırladım burada.

 

Bizim şimdi bu çerçevede “Wikipedia”dır, “The Economist”, “Forbes”, İnternet’te çok çeşitli uluslararası bilgi portalları var. Böyle bir yanlış kaynak göstermem benim verdiğim bilginin yanlış olduğu anlamına hiç gelmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Çok yanlış…

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi ispat… Sayın milletvekilleri, lütfen… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Kaynak yanlışsa belge de yanlıştır.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Efendim, başka kaynak… Bakın, bakın… Başbakanlık Basın Merkezinden kaynak gösteriyorum elimde belgeyle.

 

Şimdi, sayın milletvekilleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

Bir dakika, başka kaynaklar da var, merak etmeyin. Çok net, çok sarih, Sayın Başbakanın 1 Mart 2010 itibarıyla 2 milyon 366 bin lira -yeni parayla- parası, nakdi var, 500 bin lira da alacağı var. Yani 2 trilyon 866 milyar parası var Başbakanın. Kendi beyanı yahu!

 

SUAT KILIÇ (Samsun) – Milyon, milyon… Doğru konuş.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdiki parayla milyon, benim anladığım dilde -benim kafam eski Suat- 3 trilyon. Bu doğru mu? Bu doğru mu?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğru.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Doğru.

Şimdi, bakın, benim size söylediğim şudur: Üç tane şey var, birinci liste, burada 28’inci ancak benim için geçerli…

 

Gülme Sayın Canikli, gülme. Şimdi, bak, bak…

 

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kaç tane var toplam?

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir dakika… Üç tane, vereceğim sana.

Bakın, değerli arkadaşlar, Recep Tayyip Erdoğan’ın 1,8 milyon dolar görünüyor. Doğru mu? Şununla örtüşüyor mu? Yani 3 trilyon; 1,8 milyon dolar eder mi? Eder, eder…

 

Şimdi, bak, ben dün dedim ki… “Başbakan dünyanın en zengin 8’inci lideri.” demedim. Ben dedim ki: “Başbakan dünyanın en zengin 8’inci başbakanı.” dedim.

 

Şimdi, bu listenin başında, 28’den ön tarafta, ki buradan başbakanları işaretledim çünkü burada krallar var, kraliçeler var, emirler var, Arap emirleri var, sultanlar var, prensesler var. Kralları, kraliçeleri, sultanları düş, bu listeyi… (AK PARTİ sıralarından “Yalan!” sesleri) Ya, doğru, Başbakanın beyanı burada, burada bu. Milyar dolar demiyorum ben, 1,8 milyon dolar diyorum.

 

Şimdi, kralları, emirleri düşünce Sayın Başbakan 8 ya da 9’uncu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Allah daha çok versin. Allah daha çok versin de bak bak, şimdi, diyor ki, bakın kendisi Medeniyetler İttifakı’nda konuşma yapıyor. Kendisinin çok yoksul bir ailede büyüdüğünü, özel otomobillerinin olmadığını söyleyen…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

SUAT KILIÇ (Samsun) – Kaynağını söyle, kaynağını.

 

BAŞKAN – Sayın Altay, ek süre veriyorum bir dakika. Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

 

SUAT KILIÇ (Samsun) – O 2’nci gösterdiğin belgenin kaynağını söyle.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – …Erdoğan şöyle konuştu: “Küçük Tayyip okula yaya giderdi. Okula giderken annem elimden tutamazdı. Ayakkabılarım delik deşikti. Yağmurda, kışta, sıcakta ayaklarımın kızardığını bilirim.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Evet, evet.

 

Biz de diyoruz ki: CHP Grubu, Başbakanın, bakanların ve onların çocuklarının mal varlığını araştırmak için bir Meclis araştırma önergesi getirecek Meclisin açıldığı gün. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Alın teriyle kazandı.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Eğer, burada, benim onurumu sorgulayanlarda birazcık onur varsa bu araştırma önergesine “Evet.” dersiniz, hak ortaya çıkar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, sakin olun.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, onurlu olmanın…

 

SUAT KILIÇ (Samsun) – Özür dile Engin Altay, özür dile, özür.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – …yolu millete hesap vermekten geçer. Millete hesap veremeyenin onurundan şüphe ederim.

 

Saygılar… (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

3.Önerge:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24. maddesi ile Anayasanın 166. maddesine eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                      Osman Çoşkunoğlu

                 Malatya                                                              Uşak

“Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında ve uygulanmasında hükümete istişare nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe:

 

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliği kanunu tasarısının, teklif olarak gelen tasarının 24’üncü maddesi Ekonomik Sosyal Konsey ile ilgili. Ne yapıyor bu madde Ekonomik Sosyal Konsey ile? Güzel bir madde gibi görünüyor, güzel bir amaç için kurulmuş gibi görünüyor fakat ne gereği var, ne anlamı var hiç düşündünüz mü? Ekonomik Sosyal Konsey tıkır tıkır çalışıyor da veya tıkır tıkır çalışmak istiyor da anayasal temeli olmadığı için mi bunu yapamıyor? Bir, bu soruyu samimiyetle kendi kendinize lütfen cevaplandırın. İki, bakın, bunun gerekçesinde söylenen de yanlış. Gerekçesinde bu yasanın: “Avrupa Komisyonu ilerleme raporlarında Türkiye’nin, ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesinde, iyi işleyen ve fonksiyonel bir yapıya kavuşturulmamış olması eleştiri konusu” diyor.

 

Şimdi, Anayasa’ya koyarak mı bunu iyi işler duruma getireceğiz? Ayrıca, Avrupa Birliği ilerleme raporundan alıntı… Alıntı yok, yorumlama da yanlış. Avrupa Birliği ilerleme raporunda şöyle deniyor, bu alıntı yani doğrudan okuyorum: “Ekonomik ve Sosyal Konsey de sosyal taraflara danışılması işlevini iyileştirmek amacıyla, hükûmet temsilcilerinin ağırlıklı rolünün azaltılması da dâhil olmak üzere, bazı yapısal reformlar uygulamaya konulmalıdır.” Bakın, Avrupa Birliği ilerleme raporu bunu diyor.

 

Şimdi bir kere bu çarpıtılmış yorumda, gerekçede ve bunun bir anayasal temele kavuşturulmasının Ekonomik Sosyal Konseyin daha iyi çalışmasıyla yakından uzaktan ilgisi yok.

 

Peki, neden böyle bir Anayasa değişikliğiyle karşı karşıyayız? Neden 2’nci maddeye…. Birkaç neden sorayım da ondan sonra benim cevabımı vereyim. Sizler de kendiniz lütfen vicdanlarınızda bu cevabı verin. Neden 2’nci madde? Örneğin kişisel verilerin korunmasına ilişkin 2’nci madde… Anayasa’ya böyle bir madde konuyor. Neden böyle bir madde var?

 

Şimdi, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı, 22 Nisan 2008’de Sayın Başbakanın imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. İki senedir bekliyor kanun. O kanun bekleyip dururken, Anayasa’ya… Ve biz de o kanunun görüşülmesini istiyoruz. Yani çok çabuk, bir günde geçebilecek bir kanun durup dururken Anayasa değişikliği yapmanın amacı ne olabilir? Lütfen samimi cevap verin.

 

Bakın, madde 4, zamanım olmadığı için bir tane de bunu söyleyeceğim ama lütfen düşünün, madde 4’te ne deniyor? “Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” diye Anayasa’ya bir fıkra ekliyoruz madde 4 gereğince.

 

Değerli arkadaşlar, benim seçim bölgem Uşak’ın Eşme ilçesinde sadece bu yıl içerisinde ve sadece bir yatılı okulda on üç yaşındaki 2 kız cinsel tecavüze uğradı ve on yaşındaki bir oğlan kayboldu, günlerce arandı, daha sonra okulun bahçesinde çok çirkin bir ortamda, maalesef, bulundu ölü olarak.

 

Siirt’ten gelen haberleri biliyorsunuz. Şimdi de lütfen, sekiz yıldır büyük bir çoğunlukla ülkeyi yöneten bir partinin saygıdeğer milletvekilleri olarak, Anayasa’ya “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” diye bir madde koyarken bu olanları önlemenin yolu sanki buradan mı geçiyor? Yapılacak dünya kadar şey varken -bunları somut önerilerle Sayın Bakana da sundum, kendileri de ilgileniyor, o bakımdan teşekkür de ederim- çok gecikmiş, ihmal edilmiş, çocuklarımızın… Siirt’te olanları gazetelerden üzülerek sizler de okumuyor musunuz?

 

Şimdi, peki, neden bu maddeler konuluyor Anayasa’ya?

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

 

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Şimdi, tabii, zamanım olmadığı için söyleyemeyebilirim. Neden bu maddeler var? Hiçbir gereği yok gibi. Ha güzel görünüyor, neden? Ben buna kendi tahminimi söyleyeyim, sizler de lütfen bu konuda düşünün. Sayın Başbakanın yaptığı benzetmeyi yapacağım, bir hap. “Halka yutturulmak üzere bir hap hazırlanıyor.” dedi Sayın Başbakan. O “yutturulmak” demedi de “hap” dedi. Şimdi, madde madde giderseniz, maddelerin birçoğunun bu hapın dışındaki yutmayı kolaylaştıran şeker olduğunu göreceksiniz. Ama bazı maddeler de hapın içindeki hasta edici -tedavi edici değil, hasta edici- ilacı olduğunu… Yani bu şekerlemeler onu koruyor gibi! Değerli milletvekillerim, lütfen… Bu çok tartışıldı ama bir şey söyleyerek sizlerin düşüncenize umarım bir katkıda bulunurum.

 

Bakın, Anayasa Mahkemesinin oluşturulması konusunda Batı demokrasilerinden bazı örnekler verildi değil mi? Parlamento seçiyor. Şimdi orada iki hata yapılıyor.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, ek süreniz de doldu efendim.

 

Genel Kurulu selamlayabilmeniz için mikrofonu bir kez daha açıyorum. Lütfen…

 

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – İki hata yapılıyor. Birincisi: Oradaki anayasa mahkemeleri aynı zamanda Yüce Divan değil.

 

İkincisi, çok önemli: O parlamentolarda, düşünebiliyor musunuz, bir başbakan gelecek o parlamentoların birine, Fransa’ya, Belçika’ya ve saygıdeğer başkanımıza dönerek, milletvekillerini göstererek “Bunları sen mi susturacaksın, ben mi susturayım?” diyebilir mi oradaki bir başbakan? Ha işte onun için bu farkları göz önüne alarak lütfen -Sayın Başbakana saygı duyabilirsiniz, destekleyebilirsiniz- bu noktada bir ince ayar çekmek üzere sizlerin onurlu vicdanına burada hitap ediyorum, başvuruyorum. Hepinizi bu sorumlulukla baş başa bırakıyor, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu (2 ve 3. Önergeler) : AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

4.Önerge:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 497’ye 1. ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Akın Birdal                          Fatma Kurtulan                Sebahat Tuncel                Şerafettin Halis

Diyarbakır                             Van                                   İstanbul                              Tunceli

 

 

Madde: Madde 24- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesinin kenar başlığı “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

 

“Ekonomik sosyal ve kültürel politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey kurulur, kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe:

 

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişikliğini öngören yasa teklifinin 24’üncü maddesindeki değişiklik üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

 

Ben de tam otuz sekiz yıl önce, hemen 7-8 kilometre uzakta Ulucanlar’da antifaşist, antiemperyalist, antişovenist mücadele yolunda, devrim yolunda, özgürlük yolunda ve insanlığın soylu yolunda mücadelesi sonucunda asılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı saygıyla anıyorum ve onları unutmayacağız. Onları unutmamak demek, onların uğruna öldüğü, mücadele ettiği değerleri yolunda inatla ve kararla mücadele etmek demektir ve Can Yücel onlar için şunu diyor:

 

“En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de devrim,

O, onun en güzel yüz metresini koştu,

En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak,

En hızlısıydı hepimizin,

En önce göğüsledi ipi.”

 

İşte bazen böyle oluyor, ilk, duvara “barış” yazanın vurulduğu gibi!

 

Şimdi, burada tartıştığımız konular… Dün genel ve ilkesel yaklaşımımızı burada ifade etmeye çalıştım. Örneğin, burada Ekonomik ve Sosyal Konsey de insan hakları evrimi sürecinde ekonomik, sosyal, kültürel haklarla doğrudan ilişkili bir konu. Örneğin, Ekonomik ve Sosyal Konsey -az önce de belirttiğim gibi- kaç kez toplanmıştır, Sayın Başbakan kimleri çağırmıştır, gündemi nasıl belirlenmiştir ve ne kararlar alınmıştır ve çağırılanların önerileri doğrultusunda ekonomik, politik kararlar oluşturulmuş mu, bunları görmek mümkün değil.

 

Şimdi, tabii, Sayın Başbakanın ve AKP’nin hükûmet, iktidar anlayışı besbelli. İşte 23 Nisanda çocukları koltuğa oturtturdu Sayın Başbakan, “Şimdi yetki sende, istersen asarsın istersen kesersin.” Ne demek bu?

 

CELAL ERBAY (Düzce) – Çok bayatladı.

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bayat değil, hayır. Bir anlayışı ve kültürü burada sorgulamak durumundayız.

Şimdi, dün örneğin… Biz, ekonomik, sosyal kararları burada sürekli yine eleştireceğiz ama örneğin, daha dün burada 12 Eylül darbesine karşı bir Anayasa değişikliği önerisi getiriyorsunuz ama 6’ncı maddede, örneğin, toplu sözleşme konusunda grev hakkını getirmiyorsunuz çalışanlara.

 

SUAT KILIÇ (Samsun) – Parti kapatmayla ilgili…

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Parti kapatmayla ilgili değil. Yani, siz orada kendinizi…

 

SUAT KILIÇ (Samsun) – Anayasa Mahkemesinin demokratikleşmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Şimdi, sizin, örneğin, dün yine burada konuşurken, orada grup başkan vekiliniz bana sataşıyor. Şimdi diyor ki örneğin: “Biz Meclis araştırma önergeleri getirdik ve kabul etmediniz. İşte getirdik ya!” diyor. İşte getirdiniz, tamam. İşte muhalefetin zaten rolü burada: Size ne yapılması gerektiği konusunda yol göstermek ve itici güç olmak.

 

Yoksa, örneğin tabanımız diyor ki… Nurettin Canikli, Sayın Grup Başkan Vekili “Tabanınız bunun hesabını sizden soracak ve anketler bunu gösteriyor.” ve “Sen tabanının yüzüne nasıl bakacaksın?” diyor.

 

Arkadaşlar, şu alışkanlıktan vazgeçin. Burada her konuşanı AKP milletvekili sanıyorsunuz! Bizim, başka muhalefet partilerinden olduğumuzu ve başka iradeyi temsil ettiğimizi ve neden burada olduğumuzu unutuyorsunuz.

 

Bakın, ben size o tabanımızın ne istediğini söyleyeyim: Geçtiğimiz günlerde, Diyarbakır il kongresinde divan başkanı olarak bütün delegelerimize ve gelen üyelere sordum: “Bakın, hemen yanı başımızda on dakikada bir Diyarbakır’dan savaş uçakları kalkıyor operasyonlar için. Bu operasyonlar devam ederken siz bu Anayasa değişikliğine ‘evet’ mi diyeceksiniz, ‘hayır’ mı?” dedim.

 

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – E tabii.

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Ve ağız birliğiyle, oy birliğiyle “hayır” dediler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

“Şimdi, elinde taş izi olan çocuklarımız, 2 bine yakın çocuğumuz cezaevindeyken, siz bu Anayasa değişikliğine ‘evet’ diyecek misiniz?” dedim.

 

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Aynı kafa!

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – “Siz, yüzde 50-60’ı aşkın oyla bu halk, bu kentin sahibi olan insanlar cezaevindeyken, bu Anayasa değişikliğine ‘evet’ diyecek misiniz?” dedim. Ve “Sizi işsizliğe, açlığa, yoksulluğa terk eden AKP’nin bu neoliberal politikaları sürerken bu Anayasa değişikliğine ‘evet’ diyecek misiniz?” dedim. Ve siz; bu vergilerle, yoksul halkın, sizin vergilerinizle oluşturulan hazine yardımı üç partiye dağıtılırken bizim bundan yoksun bırakılışımızı kabul edecek misiniz?” ve de “Siz, demokrasi adına, temsilde adaleti engelleyen, ezilen emekçi halkların iradesini engelleyen…”

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

(AK PARTİ sıralarından “Battınız, battınız” sesi)

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Göreceğiz, göreceğiz.

 

BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen konuşmanızı tamamlayın. Bir dakika süreniz var efendim.

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – “…bunun, bu iradenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde yüzde 10 barajla engellenmesine ‘evet’ diyecek misiniz ve ‘Biz yaptık, oldu.’ anlayışını kabul edecek misiniz?” dedim.

 

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Maskeniz düştü.

 

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri… Lütfen…

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – O da sizin maskeniz. Bakın, aynaya bakın, gerçeğinizi göreceksiniz.

 

Diyarbakır’da herkes buna “hayır” dedi. İşte, bizi gönderen iradenin, bizim ne yapacağımızı… Asıl yol gösterici odur. O da ezilen emekçi Kürt halkı ve Türkiye devrimci demokratlarıdır, sosyalistleridir, muhalifleridir; emekçi, ezilen halkımızdır. Yoksa bugün Ekonomik Konsey, Dünya Bankasının, Dünya Ticaret Örgütünün ve IMF’nin ekonomik politikalarını, “Ekonomik, Sosyal Konsey” adı altında onların dayatmalarını bize getirip de… Sonuçları görüyoruz. Özelleştirmeden, taşeronlaştırmadan, kamu mallarını satmaktan, işsizliğe ve yoksulluğa yol açmaktan başka ne yapıyorsunuz? O nedenle, bence, bu yaptığınızın adını doğru koyun, herkes o yolda gitsin. Bizim adımız belli, yaptığımız belli, yapmak istediğimiz belli.

                       

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Biz bir şey yapmayız, biz hiçbir şey yapmayız.

 

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Biz bir şey yapmıyoruz.

 

BAŞKAN – Sayın Birdal, ek süreniz de doldu efendim. Lütfen…

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bu umutla, bu Anayasa değişikliği sizlere hayırlı olsun.

 

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu: KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

5.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Çetin Soysal                                                    Turgut Dibek

                 İstanbul                                                          Kırklareli

 

Gerekçe:

 

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Yine, “darağacında üç fidan”ın idam edilişinin yıl dönümünde, 6 Mayısta, Deniz’i, Hüseyin’i, Yusuf’u saygıyla anıyorum.

 

Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda yeni bir tartışma başladı. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin 50’li yıllarına kadar olan süresi içinde yaşananlara bir soysuzluk suçlaması, iftirası, karalamasıyla karşı karşıya kalındı.

 

Bakın, 1929, ekonomik bunalımın dünyada yaşandığı o süreçte, 1939 ve 1945 yıllarında yaşanan İkinci Dünya Harbi’ne rağmen ve bir tek kişinin burnunun kanamadığı o süreçlerde savaştan çıkmış, bağımsızlığını ilan etmiş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Cumhuriyet Halk Partisinin Birinci Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk ve İkinci Genel Başkanı İsmet İnönü’nün yaptıklarına baktığımız zaman: 1923’te Cumhuriyet Halk Partisi kuruldu, birinci Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’tü. Ankara başkent ilan edildi, Lozan Anlaşması yapıldı, Devlet Demiryolları kuruldu, Türkiye İş Bankası kuruldu, Türkiye Tütüncüler Bankası kuruldu, Türkiye Hava Kurumu kuruldu, Osmanlıda köylülerden alınan aşar vergisi kaldırıldı, Sanayi ve Maden Bankası kuruldu; Ticaret odaları, sanayi odaları kuruldu, Eskişehir’de demir yollarıyla ilgili malzeme atölyeleri kuruldu, Adana Mensucat Fabrikası kuruldu, şeker fabrikaları kuruldu, demir çelik sanayisi kuruldu, Türkiye Medeni Kanunu yürürlüğe girdi, Türk Telsiz Telekom Şirketi kuruldu, Eskişehir uçak sanayisi kuruldu, ilk şeker fabrikası olan Alpullu Şeker Fabrikası işletmeye açıldı. Tarım satış kooperatif birlikleri kuruldu, Kayseri Uçak Motor Fabrikası açıldı, Uşak Şeker Fabrikası işletmeye açıldı, Emlak Bankası kuruldu. İstanbul Radyosu yayınlara başladı, Samsun-Havza- Amasya demir yolları açıldı. Eskişehir Bankası kuruldu. Anadolu Demiryolu yabancı şirketlerden satın alındı. Haydarpaşa, Eskişehir-Konya-Yenice- Mersin demir yolları yabancılardan satın alındı.

Değerli arkadaşlarım, burada sanayiye dönük yapılan önemli atılımlar var. Cumhuriyetin önemli kazanımları buralarda gerçekleşti. Paşabahçe fabrikaları kuruldu, Haydarpaşa limanları kuruldu ve bunun yanı sıra Sümerbank kuruldu, Diyarbakır Tekel Fabrikası kuruldu, Tekel Genel Müdürlüğü kuruldu ve önemli atılımlar yapıldı. Şimdi, “O dönemde çivi bile çakmadı.” diyenler… Burada sayamadığım daha yüzlerce önemli atılım cumhuriyetin 1950’li yıllarına kadar yapıldı, üstelik bir tek dış borç alınmadan ve Osmanlının var olan borçlarını ödeyerek yapıldı ve “Bu dönemde çivi çakılmadı.” diyenlerin, aslında bu süreçte çaktıkları çiviyi insan etine çaktıklarını görmeleri gerekir.

 

Bakın, burada cumhuriyetin ilk yıllarında yapılanlara karşı AKP neler yapmış:

 

Değerli arkadaşlarım, siz Tekeli sattınız, siz SEKA’yı sattınız, siz cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan sanayi değerlerini ortadan kaldırdınız ve bugün de çıkıp Mustafa Kemal’e, İsmet İnönü’ye, cumhuriyetin 1950’li yıllarına kadar olan sürece laf atıyorsunuz ve burada soysuzlukla itham ediyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisini.

 

Değerli arkadaşlarım, bizim soyumuz bellidir; bizim soyumuz, Cumhuriyet Halk Partisinin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’tür; bizim soyumuz, ikinci Genel Başkanımız İsmet İnönü’dür ama kimilerinin soyu Sevr’in altına imza atan Damat Ferit Paşalar olabilir.

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıptır be!

 

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Biz Sevr’in altına imza atanlara karşı, Damat Ferit Paşalara karşı, Mustafa Kemal’in, partimizin kurucu üyesi olmasından, birinci Genel Başkanı olmasından onur duyarız, iftihar duyarız; yine aynı şekilde, İsmet İnönü’nün ikinci Genel Başkanı olmasından ötürü gurur duyarız, onur duyarız. Ve bugün sizin yaptıklarınıza baktığımız zaman, “Aç bırakarak ağlatan, cahil bırakarak yalvartan.” anlayışına karşılık, gerçekten, Türkiye’de aydınlanma hareketini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Soysal, ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

 

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – …başlatan Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişte şerefli, onurlu ülke yönetim anlayışı vardır, sanayide de yapmıştır, Türkiye’de dış politikamıza da yapmıştır, bir tek kuruş dış borç almadan hayata geçmiş. Siz ne yaptınız? Sadece 51 milyar dolarlık özelleştirme varlık satışı ortada. Tarihinin en büyük dış borçlanmasını yaptınız, dış borcumuzu ve iç borcumuzu ikiye katladınız. İşte bu anlayış Damat Ferit Paşa anlayışıdır ve yine, bunun yanı sıra, Mussolini benzetmesi gibi çirkin yaklaşımlar içerisinde bulunanlara birileri çıkar da, sizinle ilgili “Grivas” der ise ne yaparsınız? Grivas kim mi? Grivas, Alman faşizminin işgal ettiği Yunanistan’da yurtseverleri gammazlayan kişidir. Onun için, bu tür çirkin iftiralardan, bu tür hakaretlerden vazgeçin.

 

SUAT KILIÇ (Samsun) – Tahrikleri bırak! Yeterince tahrik ettin.

 

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Bu doğru bir yaklaşım değildir.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

SUAT KILIÇ (Samsun) – Tahrikleri bırak.

 

BAŞKAN – Sayın Soysal, ek süreniz de doldu efendim. Genel Kurulu selamlayın lütfen.

 

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

 

SUAT KILIÇ (Samsun) – Tahrikleri bırak! Tahrikleri bırak!

 

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sen Grivas’a bak!

 

6.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 24. Maddesi'nin teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.

            M. Akif Paksoy                                                 Yılmaz Tankut

          Kahramanmaraş                                                      Adana

 

Gerekçe:

 

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Bu Anayasa paketi hepimizin bildiği üç madde için yüce Meclise getirildi. Diğer maddelerin, paketi halka şirin göstermek için elma şekeri olarak pakete eklendiği kanaatindeyim. Ekonomik ve Sosyal Konsey de elma şekeri maddelerinden bir tanesi. Bu konseyler birçok ülkede var, amacı da, ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında kamu ile toplumsal kesimler arasında uzlaşı ve iş birliğini sağlamaktır.

 

Ekonomik ve Sosyal Konsey, 1995 yılında, bir Başbakanlık genelgesiyle kuruldu. 2001 tarihinde de 4641 sayılı Kanun’la yasal dayanağa kavuşturuldu. Yani, Ekonomik ve Sosyal Konseyin Türkiye’de zaten on beş yıllık bir geçmişi var.

 

Peki, iktidarda olduğunuz sekiz yıl boyunca siz bu Konseyi kaç defa toplamayı akıl ettiniz? Belki hatırlamazsınız ama ben söyleyeyim: 2005-2007 döneminde hiç toplamadınız, 2008-2009 döneminde ise ekonomik krizin etkisiyle sadece 2 defa topladınız. Öte yandan, Avrupa Birliğinin tavsiyelerine rağmen, Konseyde kamu kurumlarının ağırlığını azalttınız mı? Hayır. Ya Başbakanı Konsey Başkanlığından çıkarttınız mı? O da hayır. Çıkartmayı düşünüyor musunuz? O da hayır. Konseye, istişari mahiyette görüş bildirmekten öte bir görev veriyor musunuz? O da hayır. Aslında amacınız gayet açık: “AB Uyum Mevzuatı” adı altında, size bağlı olmayan yargıyı ve sivil toplumu kendinize bağlamaya çalışıyorsunuz. Uyguladığı politikaların başarısız olduğunu görünce hiddetlenen, işsizliğin çözümünü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği üyelerinin birer kişi istihdam etmesine bağlayan, fiyat artışlarının talimatla, olmazsa ithalatla düşeceğini sanan bir Başbakanın, Ekonomik ve Sosyal Konseyi anayasal bir kurum hâline getirmesini biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir şekilde inandırıcı bulmuyoruz, halkımız da bulmuyor.

 

Bu konuda samimi olmadığınız şuradan anlaşılıyor: Bir taraftan Ekonomik ve Sosyal Konseyi anayasal bir kurum hâline getirirken, diğer bir taraftan, Sayın Başbakanın istihdam talimatını uygulanabilir bulmayan Türkiye Odalar Borsalar Birliğine tarihinde ilk defa 16 müfettiş birden gönderiyorsunuz! Yani sizin talimatınızı yerine getirmeyene aba altından sopa gösteriyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her 4 gençten 1’inin işsiz olduğu, çalışanların yarısından fazlasının, emeklilerin yüzde 75’inin açlık sınırının altında hayatını devam ettirdiği, 72 milyon nüfusun aktifi ve pasifiyle 15 milyonunun yeşil kartlı, tahmin edilen 22 milyon istihdamın yarısının kayıt dışı olduğu, 576,57 TL’lik asgari ücretin yüksek bulunup daha aşağıya çekecek esnek istihdamın tartışıldığı, tarım ürünlerinden sonra et ithal edildiği bir ülkede yaşıyoruz.

 

Bakın kıymetli arkadaşlar, sekiz yıllık İktidarınız döneminde kadınlara yönelik şiddeti mi azalttınız, çocuk istismarını, çocukların kaçırılmasını mı önlediniz, her gün çığ gibi büyüyen ve sayısız ocakların sönmesine sebep olan kredi kartı mağdurlarının sorunlarını mı çözdünüz, işsizliği mi azalttınız, kayıt dışını mı önlediniz, söz verdiğiniz hâlde tarımsal üretimde kullanılan mazot ve elektrik üzerindeki ÖTV’yi mi kaldırdınız, gübrede KDV oranını yüzde 1’e mi çektiniz? Bunların hiçbirini yapmadınız.

 

Bakın, mantar gibi çoğalan büyük alışveriş merkezleriyle ilgili olarak bakkallara ne diyor Sayın Başbakan: “Bizim buradan geri dönmemiz mümkün değil. Bakkallar kendi aralarında birleşsinler. Bakkallıktan vazgeçsinler, onlar da büyük marketler kursun.”

 

Sayın Başbakan, bakkal evine ekmek götürmekten âciz duruma düşmüş, vergisini ödeyemiyor, nerede o sermaye büyük market kuracak? Siz eğer samimiyseniz, hiçbir Batı ülkesinde örneği görülmeyen alışveriş merkezleriyle ilgili tasarıyı getirin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine, yasalaştıralım. Türkiye’yi vahşi kapitalizmin “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” talanından hep birlikte kurtaralım. Ancak, bunları yapmazsınız, yapamazsınız. Sizin asıl amacınız, gerçek gündemi manipüle ederek iktidara dayalı olarak kurduğunuz saadet devrinin devamını sağlamaktır.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Paksoy, lütfen konuşmanızı tamamlayın, size de ek süre veriyorum.

 

Buyurun.

 

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Halkın gerçek gündemi olan eko-nomik sorunları, işsizliği, yoksulluğu, yolsuzluğu, yandaşlara çekilen kıyakları unutturmak, ekonomideki beceriksizliğinizin üzerini örtmek. Bu düzenleme, dostlar alışverişte görsen babından bir düzenlemedir ve kabulünden sonra bir daha hatırlanmayacaktır.

 

Bu Hükûmet artık yolun sonuna gelmiştir. Sekiz yıllık iktidarı döneminde uzlaşmadan kaçan, sürekli olarak gerilim ve sorun üreten, ürettiği bu sorun ve gerilimleri iktidarının devamı için vazgeçilmez kabul eden bir siyasi anlayışın bu ülkeye vereceği bir hizmet kalmamıştır. Değil sekiz yıl, seksen yıl da iktidarda kalsanız bu gerilim ve mağdur edebiyatından vazgeçeceğinizi de zannetmiyorum.

 

Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

7.Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 24. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

 

Mithat Melen              Faruk Bal               Oktay Vural              Mehmet Şandır          S. Nevzat Korkmaz

İstanbul                        Konya                      İzmir                       Mersin                              Isparta

Behiç Çelik

Mersin

 

Gerekçe (7. Önerge):

MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişiklik önergesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

 

Değerli milletvekilleri, bu “Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur.” sözüyle bakın 166’ncı maddesi Anayasa’mızın nasıl çelişiyor. “Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.”

 

Şimdi, bir tarafta devlet görevi... Zaten dikkat buyurursanız Anayasa’mızın mali ve ekonomik hükümlerle ilgili 161 ve 173’üncü maddeleri genelde devlete görev vermiş. Burada hükûmete istişari mahiyette bir danışma hakkı sağlamış. Bir kere, dünyadaki son ekonomik gelişmelerle, özellikle altmış yıl önce, elli yıl önceki dünyadaki gelişmeler birbirinden çok farklı şeyler. Yani Anayasa’mızın ekonomik hükümleri ve mali hükümleri bugünkü çağdaş düzeyi yansıtacak biçimde değil ve birçok madde buradaki, zaten kanunla düzenlenebilecek maddeler, bütçe buna dâhil, Ekonomik Sosyal Konsey de öyle. Kanunla düzenlenmesi gerekirken yıllardan beri bunu biz ne kanunla düzenleyebildik ne de hakikaten kanunla ilgili gerekli yaptırımları yapabildik. Yani Ekonomik Sosyal Konsey gerçekten seçimle gelmesi icap ediyor, dünyada da seçimle geliyor. Başta Avrupa Birliği modelidir bu. Bu seçimle gelen yapı, Türkiye’de seçimle gelen değil, zaten tayinle geliyor. Bugün hakemlerin, düşünün, futbolcuların, bugün çok önemli konu, temsil edilmediği bir yapı mesela veyahut da bizlerin temsil edilmediği bir yapı, akademisyenlerin temsil edilmediği bir yapı. Resmen tayinle kurduğunuz bir model. Bu tayinle kurduğunuz modeli bir de Anayasa’ya ekliyorsunuz ve Anayasa’nın öyle bir maddesine ekliyorsunuz ki planlama var orada.

 

Şimdi, serbest piyasa ekonomisiyle planlamanın çelişmediğini biliyoruz ama planlamanın nasıl, kime hesap vermesi konusunda bir çelişki var ortada ciddi biçimde. Yani yürütme organının hükûmet olması gerekirken, burada devlete görev vermiş devamlı olarak. Bir sonraki maddeye de bakarsanız, yine, devletten bahsediyor. Mesela Anayasa’nın 167’nci maddesinde “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlar.” diyor. O zaman, sıkıya geldiği zaman “Devlet yok mu?” diyoruz, sıkıya geldiği zaman “Devlet benim.” diyoruz ama devlete görev verince hükûmet bir şey yapmıyor demektir. Yani icra makamına görev vermemek, yürütme organına görev vermemek burada çok önemli bir şey ve özellikle bu maddenin planlamayla ilgili bölüm içinde yer alması bence çok Anayasa’nın ruhuna uygun değil çünkü, bakın, Anayasa’nın 166’ncı maddesinin birinci bölümünü “Planlama; Ekonomik ve Sosyal Konsey” olarak da değiştiriyorsunuz. “Planlama; Ekonomik ve Sosyal Konsey” olarak değiştirdiğiniz zaman, yani bir taraftan planlama; kim yapacak? Devlet. Öbür taraftan Ekonomik Sosyal Konsey, yani sivil yapı, sivil örgüt ki hep bunu ısrarla söylüyoruz, programa getirmeye çalışıyoruz ki dünyadaki yeni yapılanma sivil örgüt yapılanması. Parlamento da bence en büyük sivil örgütün ta kendisi, milleti, halkı temsil ettiği için. Ama Ekonomik ve Sosyal Konseyin temsilinde de ciddi sorunlar var. Seçimle gelmeyen bir Ekonomik Sosyal Konseyin olmaması lazım.

 

Bir de dikkate almak gereken bir şey var. Gerçekten, bu Avrupa Birliği modeli, özellikle son gelişmelerden sonra da yine sıkıntıya düştü. Niye sıkıntıya düştü? Çünkü devlet daha fazla devreye girmeye başladı Avrupa’da da. Yani gayrisafi millî hasılanın yüzde 50’sine kadar devlete hâkim olmaya başladı. Şimdi, biz de gelecekte -tabii hiç ummuyoruz ama- Türkiye’de herhangi bir sıkıntı, ekonomik sıkıntı olduğu zaman devletin daha ağırlığını göreceğiz, daha ağırlığını görmek zorunda kalacağız. Bunun için şimdiden bu önlemleri çok dikkatle almak lazım. 2000 yıllarından sonra dünya bir rahatlama içindeydi belki, ekonomik rahatlama ama 2010’dan sonra da özellikle Avrupa bu ekonomik rahatlamanın içinde olmayacak ve bu maddeler...

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Melen, bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

 

MİTHAT MELEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

 

Bu maddeler önem kazanacak. Yani böyle bir fırsat varken, gerçekten Anayasa’yı değiştirirken hiç ekonomiyle ilgilenmeden, ekonomi yokmuş gibi farz ederek bu 161 ve 173’üncü maddeler üzerinde hiçbir değişiklik yapmayı düşünmedik. Ama çok yakında, çok yakında ekonomi öyle bir ciddi Türkiye’nin gündemine girecek ki -çünkü dünyanın gündemine ve Avrupa’nın gündemine girdi- bazı değişiklikler yapmak zorunda kalırız. Çünkü dünya değişiyor, Türkiye’nin buna ayak uydurması lazım. Bu Ekonomik Sosyal Konsey mantığı, zaten geç kalmış bir mantık, doğru dürüst işlemeyen bir mantık. Şimdi, bunu Anayasa’ya koyunca mı işleyecek? Ardından da “Kanunla düzenlenir.” diyoruz. Bu kadar yıldır bu kanunu çıkaramadıysak şimdi nasıl çıkaracağız?

 

Bu duygu ve düşüncelerle, bu maddenin çıkarılması konusundaki görüşlerimizi tekrar eder, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen.

 

Oylamanın Sonucu( 5,6 ve 7. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3.4 Yirmiüçüncü Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metninin Aynı Kabul Edilmiştir)

 

“Oy Sayısı       :    407

Kabul              :    336

Ret                  :      71

Çekimser        :        -

Boş                 :        -

Geçersiz         :        -“

      

 


Copyright © 2009 Kanunum.com bir Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi servisidir.
Gösterilen marka, Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi’nin tescilli markasıdır. Tüm hakları saklıdır.
Bu internet sitesinin kullanıcıları Kanunum.com Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası’nı okumuş ve kabul etmiş sayılırlar.