ONBİRİNCİ MADDE (YARGI YOLUYLA İLGİLİ ANAYASANIN 125. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK)
Yüksek Askeri Şura’nın terfi işlemleriyle kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolunun açılması; ve yargının, idarenin eylem ve işlemleri üzerinde yerindelik denetiminde bulunamaması için Anayasanın 125. maddesinde değişiklik. (Halkoyuna sunulan 5982 sayılı kanunun onbirinci maddesi)
5982 Sayılı Kanunun Onbirinci Maddesinin Halkoyuna Sunulan Metni
MADDE 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin ikinci fıkrasına “Ancak, Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.” şeklindeki cümle eklenmiş ve dördüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.”
Not(*): Teklif edilen, siyasi partilerle ilgili 8. madde referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Madde 12” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Madde 11” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.
___________________________________________________________________________
1 Onbirinci Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Değişmiştir.)
1.2 Onbirinci Maddenin Madde gerekçesi
1.3 Onbirinci Madde Hakkında Komisyonunda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti
2 Onbirinci Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar
2.1 Onbirinci Madde Hakkında MHP Grubu Adına Rıdvan Yalçın (Ordu)
2.2 Onbirinci Madde Hakkında CHP Grubu Adına Şahin Mengü (Manisa)
2.3 Onbirinci Madde Hakkında BDP Grubu Adına Hasip Kaplan (Şırnak)
2.4 Onbirinci Madde Hakkında AKP Grubu Adına Eyüp Fatsa (Ordu)
3.1 Onbirinci Madde İçin Birinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir –24 Nisan 2010)
3.2 Onbirinci Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu
3.3 Onbirinci Madde İçin İkinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 3 Mayıs 2010)
1 Onbirinci Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması ( Komisyonda Teklif Değişmemiştir.)
1.1 Onbirinci Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması
Komisyona gelen teklif metni;
MADDE 12- Türkiye Cumhuriyeti Anaya-sasının 125 inci maddesinin ikinci fıkrasına “Ancak,Yüksek Askeri Şuranın Silahlı Kuvvetlerden her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.” cümlesi eklenmiş, dördüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.”
Komisyonda Bu madde de verilen bir önergenin kabulü ile Yüksek Askerî Şuranın “ terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç” her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolunun açılması öngörülmüştür.
1.2 Onbirinci Maddenin Madde Gerekçesi
Madde 12- Anayasanın 125 inci maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tâbi olduğu genel ilke olarak belirlenmiş, ancak bazı istisnalar öngörülmüştür. Bunlardan birincisi, Cumhurbaşkanın tek başına yapacağı işlemler, ikincisi ise, Yüksek Askerî Şûra kararlarıdır. Yüksek Askerî Şûranın silahlı kuvvetlerden ilişik kesme kararları kamuoyunda çok tartışılmış ve değişik eleştirilere konu olmuştur. Diğer askerî merciler (kuvvet komutanlıkları) tarafından verilen
Silahlı Kuvvetlerden ilişik kesme kararları Askerî Yüksek İdare Mahkemesi tarafından yargı denetimine tabi tutulurken, Yüksek Askerî Şûra tarafından verilen ilişik kesme kararlarının yargı denetimine tabi olmaması, Anayasanın 10 uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır. Bu eşitsizliğin giderilmesi amacıyla, mukayeseli hukuk uygulamaları ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak, maddeyle, Yüksek Askerî Şûranın Silahlı Kuvvetlerden ilişik kesme niteliğindeki kararları yargı denetimine açılmakta ve bu sayede hukuk devleti ilkesinin daha da güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Öte yandan, 125 inci maddenin dördüncü fıkrasında, yargı yetkisinin, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu; yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemeyeceği hükme bağlanmış ve maddenin gerekçesinde “…yargı organının idarî işlemin yerindeliğini denetlemeyeceği…” belirtilmiş olmasına rağmen,
uygulamada bu hükme uymayacak şekilde yargı kararlarının verildiği görüldüğünden, bu tür uygulamaların önüne geçilmesi amacıyla, fıkrada yargı yetkisinin, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamayacağı açıkça vurgulanmıştır. Bu ilkenin Anayasada yer almasının yargı pratiğimizden kaynaklandığı ve önleyici işlevi olacağı açıktır. Yerindelik denetimi, yürütme iktidarının negatif kullanımı anlamına gelir.
1.3 Onbirinci Madde Hakkında Komisyonunda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti
Teklifin çerçeve 12 nci maddesi Anayasanın yargı yolunu düzenleyen 125 inci maddesinde değişiklik öngörmektedir. Bu madde de verilen bir önergenin kabulü ile Yüksek Askerî Şuranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolunun açılması öngörülmüştür. Bu şekilde Silahlı Kuvvetlerin idaresinde bazı sorunların doğması önlenmek istenmiştir. Maddede ayrıca yargı yetkisinin hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamayacağı yer almaktadır. Madde, Komisyonumuzca benimsenen önerge çerçevesinde kabul edilmiştir.
___________________________________________________________________________
2 Onbirinci Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar
2.1 Onbirinci Madde Hakkında MHP Grubu Adına Rıdvan Yalçın (Ordu)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin çerçeve 12’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğum madde Yüksek Askerî Şûra kararlarına karşı yargı denetiminin açılmasını öngörmektedir. Genelkurmay Başkanımızın asimetrik psikolojik savaşa maruz kaldıklarını ifade ettiği, ordumuzu yıpratma ve kamuoyunda itibarını azaltma çabalarının sistemli olarak sürdürüldüğü bir ortamdayız. Silahlı Kuvvetlerin hiyerarşik emir-komuta zinciri dışındaki odaklardan emir alacak personelin doğuracağı mahzurlar her zamankinden daha yüksek bir tehdit olarak bulunmakta iken, bu değişikliğin bir kez daha düşünülmesi kanaatindeyiz.
Değerli milletvekilleri, gönül arzu ederdi ki burada, devletimizi daha çağdaş hâle getirecek, milletimizi mutlu kılacak, özgürlük eksenli gerçek bir sivil anayasayı samimi bir mutabakat ikliminde görüşüyor olsaydık; bütün toplum kesimlerinin ortak kabulüne mazhar olmuş, toplum kesimlerini temsil eden örgütlü yapıların desteğini kazanmış, bütün siyasi partilerin tasvibiyle tam bir uzlaşma metnine dönmüş bir anayasa üzerinde devlet-millet kaynaşmasının, uzlaşma kültürünün en güzel örneklerini verebilseydik.
Gönül isterdi ki millet iradesini iktidardan ibaret sayan, muhalefet milletvekillerini millî iradenin bir parçası olarak görmeyi içine sindiremeyen, aldığı yüzde 34 ya da yüzde 47 oyu, yüzde 100 hükmetme hakkı olarak kabul eden bir anlayış yerine, bağımsız seçilenlerin de, yüzde 15’le, yüzde 18’le seçilenlerin de millet iradesinin doğrudan ve ayrılmaz temsilcileri olduğunu kabul etme olgunluğu içerisinde olabilseydik.
Gönül isterdi ki bu görüşmeleri, anayasal kurumların varlık ve yetkilerine hürmet edilen, kurumları milletimize hizmet edebilme ülküsünde birleşmiş, güvenin, saygının, tahammülün en üst seviyede olduğu bir iklimde yapabilseydik.
Değerli milletvekilleri, gönül isterdi ki demokrasi, insan hakları, sivilleşme, çağdaşlaşma, millet iradesinin hâkim kılınması gibi ortak kabul gören sempatik kavramların arkasına gizlenmiş öfkenin, hırsın, rövanş ve intikam duygularının yerine toleransın, empatinin, hoşgörünün, hukuka saygının hâkim olduğu, milletimizin umudunu yeşertecek samimiyet içerisinde olabilseydik.
Gönül isterdi ki Sayın Başbakanın, 23 Nisanda yerine oturan çocuğa kendi ruh dünyasını yansıtan “Başbakansan istediğini asarsın, istediğini kesersin.” öğüdü yerine, hukuka bağlı olmayı tavsiye edebildiği anlamlı örneklerin huzuruyla bu görüşmeleri yapabilseydik. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, yukarıda belirtilen güzel örnekler temenniden öteye geçememiştir. Üzülerek belirtiyorum ki Anayasa değişikliği için ne zaman uygundur ne ortam ne de iklim uygundur. Kafalar karışıktır, kaygılar had safhadadır. Gerilim, sükûneti esir almıştır. İşsizlik rekor kırmaktadır. Ücretli evini geçindiremez olmuştur, esnaf çaresizdir, çiftçi umutsuzdur. Ekonomik sebeplerle cinnet intiharları sıradan olaylar hâline gelmişken, milletimiz küçük çocuklara cinsel istismar haberleriyle sarsılmaktadır.
AKP’nin terörle mücadele yerine müzakere tercihinin, birbirimize bile söylemekten kaçındığımız ağır neticelerini yaşamaktayız. Bütün uyarılara rağmen sürdürülen yıkım projesinin, yıkıcı, ayrıştırıcı, kamplaştırıcı etkilerinin tahammül edilemez örneklerine şahit olmaktayız. Siyasetçilere fiziki saldırının ürkütücü örneklerini görmekteyiz. Siyasal, etnik, mezhepsel ve bölgesel cepheleşmelere yol açan AKP politikaları sonucunda bin yıllık kardeşliğimizin sarsıldığı, toplumsal cinnet hâlinin hâkim olduğu bu atmosfer anayasa yapmak için uygun değildir sayın milletvekilleri.
Sayın milletvekilleri, bu tablonun sorumlusu elbette yedi buçuk yıldır iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisidir. İktidar, başka alanlarda da örneklerini gördüğümüz üzere, kendi ideolojik kulvarında olmayan ya da kendilerine koşulsuz biat etmeyen resmî, yarı resmî ya da özel kişi ve kurumlarla âdeta savaş içerisindedir. FİSKOBİRLİK’ten Futbol Federasyonuna, YÖK’ten esnaf kuruluşlarına, Odalar Birliğinden Eczacılar Odasına, Tabipler Odasından medya kuruluşlarına kadar yöntem hep aynı olmaktadır. Bu kişi ve kurumların söylediklerini anlamaya çalışmak ve saygı göstermek yerine önce yıpratmak, yandaş medyada karalamak, adli ve idari makamlar eliyle sindirmek, bütün bu yollarla olmuyorsa yasal düzenlemelerle kendilere bağlı kuruluş hâline getirmek şeklindedir. İktidar partisi bu sindirme, yok etme ya da kendine tabi hâle getirme sürecinde millet iradesini, yalnızca ve bütünüyle kendisi temsil ediyormuş gibi, kendisi dışındaki bütün siyasi partileri ve kurumsal yapıları millet iradesine karşı olmakla suçlamakta ve milletimizle karşı karşıya getirmeye çalışmaktadır. Bu işleyişin sayısız örnekleri bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP anlayışında oluşturulan gerilim ortamının uzlaşmaz tarafı hep karşı taraf olarak gösterilmektedir. Görüştüğümüz teklifte de süreç bu şekilde işletilmiştir. Bir önceki Meclis Başkanının Anayasa ve İç Tüzük hazırlanması için oluşturduğu komisyona üye vererek ilk destek Sayın Genel Başkanımız tarafından sağlanmıştır. Sayın Genel Başkanımız her fırsatta yeni bir Anayasa ihtiyacını belirtmiş ancak uzlaşma içerisinde yapılması gerektiğini de özellikle vurgulamıştır.
Bütün bunlara rağmen, iktidar partisi, parti tüzüğü hazırlama yöntemiyle hazırladıkları bu teklifi esastan ve usulden reddedişimizi bir uzlaşmazlık ve 12 Eylül Anayasası’nı savunmak olarak yansıtmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu itham haksızdır, gerçeklere aykırıdır ve iftiradır. Siyasi tarihimiz uzlaşma örnekleriyle doludur. 1987 yılında yapılan siyasi yasaklarla ilgili değişikliğin Meclis desteği yüzde 78 oranındadır. 1993’te, o zamanki Refah Partisinin ahlaka aykırı yayınların önünü açacağı gerekçesiyle karşı çıktığı özel medya kuruluşlarının açılmasına ilişkin değişikliğin Meclis desteği yüzde 69,5 oranındadır. 1995 yılında yapılan memura sendikal haklar, öğretim üyelerinin ve sendikacıların siyasi haklarının verildiği, kadın ve gençlik kollarının açılmasına imkân veren, seçmen yaşını 18’e, milletvekili sayısını 550’ye çıkaran, özetle 1982 Anayasası’nın yasaklarını kaldıran bu pakete ise, yine o zamanki Refah Partisi hariç Meclisin yüzde 80’i destek vermiştir. 1999’da DGM’lerden askerî üyelerin çıkarılması da Mecliste yüzde 78 destekle kabul edilmiştir. Darbe anayasasını savunmakla suçladığınız Milliyetçi Hareket Partisinin ortağı olduğu 57’nci Hükûmetin 2001 yılında gerçekleştirdiği otuz üç maddelik değişiklik ise, burada gerçeğe aykırı yaptığınız konuşmalara rağmen, bugüne kadar 82 Anayasası üzerinde yapılmış en kapsamlı değişiklik olarak bulunmaktadır.
Bireysel hakların, kültürel hakların, ifade özgürlüğünün engellerinin kaldırılması, Millî Güvenlik Kurulunda sivil üyelerin sayısının arttırılması ve MGK kararlarının tavsiye niteliğinde olduğunun vurgulanması gibi gerçek bir reformun yer aldığı paket, üçlü koalisyon desteği yanında, muhalefetin de desteğiyle 476 oy ve yüzde 86 destekle kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, gerçekler bunlardır. Görülmektedir ki, Anayasa değişiklikleri her zaman önemli oranda bir uzlaşma ve mutabakatla yapılmıştır. Bugün uzlaşma sağlanamıyorsa, bu, iktidar partisinin “Mademki ben iktidarım, ne yasa tanırım ne gelenek bilirim ne muhalefeti dinlerim ne yargıyı önemserim, millet iradesinin tek temsilcisi benim.” anlayışının sonucudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yalçın, size iki dakika ek süre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisini bu gerçeklere rağmen uzlaşmazlıkla suçlamak ne siyasi ahlaka sığar ne vicdana sığar.
Değerli milletvekilleri, bir kez daha iktidarı samimiyetle uyarıyoruz: Gittiğiniz yolun sonu çıkmaz sokaktır. Yalnızca kişisel kaderiniz söz konusu olsa elbette söyleyecek lafımız olmaz ancak söz konusu olan milletimizin kaderidir. Biliniz ki, rüzgâr ekiyorsunuz, fırtına biçeceksiniz.
Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.
2.2 Onbirinci Madde Hakkında CHP Grubu Adına Şahin Mengü (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin, Çerçeve 12’nci maddesinde, yani Anayasa’mızın 125’inci maddesinde yapılmak istenen değişikliklerle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini arz etmeye geldim. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
125’inci maddede, hazırlanan teklifte, iki değişiklik öngörülüyor. Bunlardan bir tanesi Yüksek Askerî Şûra kararları içinde meslekten ihraç kararlarının yargı denetimine açılması, diğeri de idarenin her türlü eylem ve işlemini yargı denetimine alan 125’inci maddesinde, bunu hukuka uygunluk denetimiyle sınırlayan maddenin sonuna, cümlenin sonuna, siyasal iktidar, sanki yerindelik denetimi varmış gibi bir algılamayla veya böyle algılamak istedikleri için yeni bir ilaveyle yerindelik denetiminin hiçbir şekilde yapılamayacağını söylemektedirler.
Değerli arkadaşlarım, Yüksek Askerî Şûranın ilişik kesme kararlarına karşı yargı yoluna başvurma gerekçesi olarak da, böyle bir işlemin, yani yargı yoluna başvurulamamasının Anayasa’nın eşitlik ilkesini düzenleyen 10’uncu maddesine aykırı olacağını, gene çok sevdiği tabirlerle arkadaşlarımızın “mukayeseli hukuktaki hükümler”, “Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardaki imzaları” ve sonuna da hiç bugüne kadar yapılanlara pek benzemeyen “hukukun üstünlüğünü tesis etmek” olduğunu söylüyorlar.
Peki, aklıma çok basit bir şey geliyor. Sayın Cumhurbaşkanı sizin çekirdek kadronuzdan olduğu için mi onun tek başına yaptığı işlemleri yargı denetiminin dışında bırakıyorsunuz? Onun tek başına yaptığı işlemler Anayasa’nın eşitlik ilkesini düzenleyen 10’uncu maddesine aykırı olmuyor mu? Yani bir tarafta yargının tümünü elinize geçirmeye çalışacaksınız, bunu askerî anayasayı, darbe anayasalarını yok edeceğiz diye yapacaksınız… Bakın, size bir şey örnek vereyim, darbe anayasaları nasıl sivil anayasa hâline getirilir: Yeni, üç gün evvel basında vardı, Pakistan’da darbe anayasasını ortadan kaldırmak üzere yeniden bir düzenleme yaptılar. Pakistan’da da aynen bizim gibi, yüksek hâkimlerin atanmasında, Anayasa Mahkemesi üyelerinin atanmasında, Cumhurbaşkanına, her askerî darbenin, her darbe anayasasının ruhunda yatan yetkiler verilmişti. Pakistan, Cumhurbaşkanının bütün bu yetkilerini kaldırdı, hâkim atamalarının tamamını yüksek bir hâkimler kuruluna bıraktı.
Hukukun üstünlüğü böyle sağlanır. Hukukun üstünlüğü, Cumhurbaşkanı benden olduğu zaman bütün işlemleri onun arzu ettiği gibi, onun dizayn edebileceği bir şekilde bir yargı modeli kurmaktan geçmez. O bakımdan “Hukukun üstünlüğünü tesis etmek için bunları yapıyoruz.” söyleminiz hiç inandırıcı değil.
125’inci maddenin dördüncü fıkrasında “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.” diyor. Sanki yerindelik denetimi yapılabilirmişçesine bu cümlenin yanına “Hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.” şeklinde bir ibare getiriyorsunuz. Şimdi, siz bunu yapınca benim aklıma bir Amerikan Yüksek Mahkemesi kararı geliyor. Diyor ki Yüksek Mahkeme: “Şeytan bile insanın kafasından geçeni bilemez.”
Bakın, değerli arkadaşlarım, gerek Anayasa’nın şu andaki hâliyle, 125’inci maddeyi okuduğunuz zaman yerindelik denetimi yapılamayacağını her hukukçu bilir. Eğer bu bir hukuki bilgisizlikten, cehaletten kaynaklanmıyorsa bir kötü niyetten kaynaklanıyordur.
Bakın, madde şu kadar açık: “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.” Burada hiç yerindelik denetiminden bahsediyor mu? Hiç bahsetmiyor. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesini açıyorsunuz, aynı hükmü orada da görüyorsunuz. Neyi getiriyorsunuz? Amerikan Yüksek Mahkemesinin söylediği gibi aslında sebep ve amaç yönünden iptal edilen işlemlerinizden rahatsızsınız. Nedir bu işlemler? Bakın, çok basit örnekleri var.
Şimdi, 4046 sayılı özelleştirme uygulamaları hakkında bir kanun var, diyor ki: “Özelleştirilecek kurumlar ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak için yapılır.”
Gelin, size bir Danıştay kararı okuyalım, sizi çok kızdıran, rahatsız eden. Ne diyor burada? PETKİM’le ilgili karar. PETKİM 1987 yılında özelleştirme kapsamına alınmış. Bu süreçte satılmamış, 1990’dan sonra da bu ülke 430 milyon dolarlık yatırım yapmış. Neye yatırım yapmış? Teknoloji yenileşmesi yapmış. Yani PETKİM kâr eden bir müessese hâline gelmeye başlamış. PETKİM’in ürettiği mamullerin piyasadaki payı yüzde 20 ile yüzde 50 arasında oranlanmaya başlamış. Peki, 2000 yıllarına geldiğimiz zaman bu anlamdayız, artı PETKİM satıldığı zaman elden çıkacak PETKİM’in Aliağa Limanı dünyanın en önemli limanlarından biridir, bu konudaki bir ihracat için. Avrupa’nın bu tip üretimden vazgeçtiği bir dönemde en önemli limandır. Bu da elden çıkacaktır.
Diyor ki Danıştay, işte o amaç ve sebep yönünden yasayı iptal ederlerken, yani rahatsız oldukları kararı okuyorum: “4046 sayılı Kanun, özelleştirme uygulamalarında ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalmayı sağlamayı amaçladığına göre, petrokimya ürünlerine olan talebin sürekli arttığı ülkemizde, yapılan yatırımlarla üretim kapasitesi artan ve kâr eden büyük bir petrokimya kompleksi olan PETKİM’in yüzde 1 oranındaki kamu hissesinin özelleştirilmesinde üstün kamu yararı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” İdari eylem ve işlemlerin temelinde kamu yararı yatar. Kamu yararını çiğnediğiniz zaman Danıştay bunu iptal eder. O zaman idari yargıya hiçbir şekilde kızmayacaksınız.
Sayın Cemil Çiçek’in 2004 yılında bir demeci vardı, basında çıkan. Diyor ki çok haklı olarak: “Yasama hata yaparsa Anayasa Mahkemesine gidersin, idare hata yaparsan Danıştaya gidersin.” Dün öyle söylüyorsunuz, bugün Danıştayı yok etmenin, Danıştayı devre dışı bırakmanın, Danıştayı da, Şûrayı Devlet mantığıyla Osmanlı’nın, sadece görüş veren bir kurum hâline getirmek ve onu dışlamak için bunu yapıyorsunuz ve bunu yaparken de hukukun üstünlüğünden bahsediyorsunuz. Kamu yararının gözetilmediği bir toplumda yargı buna müdahale edecektir.
Bakın, arkadaşlar, çok karar var elimizde. Örneğin, Sayın Başbakanın çok kızdığı, bu, meşhur Arap arkadaşlarımıza sattığımız bina vardı ya, arazi, Dubai Şeyhi El Maktum’a; bu Dubai Holding gelip İstanbul’da Tekel arazisi üstünde “towers”lar yapacaktı ya...
OKTAY VURAL (İzmir) – Borçlarını ödeyemeyen.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Borçlarını ödeyemeyen, o ayrı. Borçlarını öder, ödemez de, bunu, Danıştay, buradaki değişikliği, bu satışı kamu yararına uygun bulmamış.
Şimdi, o zaman akla bir şey geliyor. Nedir bu yapılan? Nereden çıkıyor yerindelik denetimi? Yerindelik denetimi nedir, biliyor musunuz? Danıştay bir işlemi iptal eder, şunu şöyle yapacaksın derse bu bir yerindelik denetimi olur. Örnek vereyim: Bu, üniversitenin, YÖK’ün işte o puanlama sistemiyle ilgili iptal ettiği zaman işlemi deseydi ki ”yüzde 3 ile yüzde 10 olmaz, bunu iptal ettim, sen bunu yüzde 3 ile yüzde 7 yapacaksın” derse bu bir yerindelik denetimi olur. Yani idarenin yerine geçip bir tasarrufta bulunmaya kalkarsa yerindelik denetimi olur. Bu olmaz, yerindelik denetimi yapılamaz. Ama eğer bir şey, bir işlem maksat yönünden inceleniyorsa ona da müdahale edemezsiniz. Çünkü maksat yönünden incelerken kamu yararını, üstün kamu yararını görmek mecburiyetindesiniz.
Değerli arkadaşlarım, siyasal iktidarlar yargıdan çekinmeyecekler. Yargıdan çekindiğiniz zaman, ileride, bunun hepimiz için, hepiniz için telafisi mümkün olmayan olaylar olacağını hepimiz biliriz. Türkiye’nin yakın tarihine bakın, yargıyı yok saydığınız zaman bu ülkenin nerelere geldiğini hep beraber yaşayarak gördük. Bir Pakistan’da eğer yüksek yargı organına bütün seçilen hâkimleri cumhurbaşkanının yetkisinden alan ve bunu tamamıyla bir hukukçular kurumuna veren bir düzen dünyada var ise buna bir göz atmak lazım. Her dakika söylenen bir şey var: Fransa’da işte, efendim, hâkimleri cumhurbaşkanı atıyor, şurası atıyor. Bunu bilin, 2011 yılında Fransa’da yürürlüğe girecek olan kanunla hâkimlerin atanması da tümü hukukçulara bırakılıyor. Artık gerçekleri saklamadan, kitabımızda ne yazıyorsak burada gelip onu söyleyerek, 2003’te, 2004’te, 2006’da yüce Meclisin önünde, tutanaklarda sabit olan, ne söylüyorsanız, gelin 2010’da da onları yapalım. 2007’de, 2006’da, 2004’te “Cumhurbaşkanlığına verilen yetkiler çoktur.” dedikten sonra...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Mengü, sizin de süreniz doldu ama ilave süre veriyorum iki dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Buraya gelip bugün tam aksini söylüyorsanız, insana sorarlar “O gün mü doğru söylüyordun, bugün mü doğru söylüyorsun?” diye. Yani, bir saygıdeğer ilim adamı, Sayın Burhan Kuzu, filiz gibi doçentken başka şey söylemiş. Onu hep inkâr ediyor ama bu sefer elimde Mecliste söylediği var. Orada çok açık bir şekilde -örnek veriyorum- Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan görevinden rahatsız olduğunu, bunun bir ceza işlemi olduğunu, bunun Yargıtaya verilmesi gerektiğini söylüyor. Şimdi, hangisi doğru? 2003’te söylediğiniz mi doğru, bugün hazırladığınız tasarıdaki mi doğru? Artık…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – O gün, bugün, ne fark eder?
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – “Ne fark eder?” değil, çok şey fark eder. O gün bir şey söylüyorsan bugün de arkasında duracaksın Sayın Kuzu. Yani, insanlar gelişerek değişebilir ama gelişerek değişirken, söylediği laflar arasında bu kadar taban tabana zıt bir mantık hatası olmaz. O gün diyorsunuz ki: ”Ceza hâkimi işidir.” Burada ceza hâkimi yok. Bugün kurduğunuz Anayasa yapısında ceza hâkimi çok mu? Bugün kurduğunuz Anayasa Mahkemesi yapısında, kurmaya çalıştığınız Anayasa Mahkemesinde hukukçu sayısı çok mu? Yoo. Hayatında mahkemede tahliye davası görmemiş bir ilim adamını getireceksiniz, Anayasa Mahkemesinde bu ülkenin Başbakanını yargılatacaksınız! Olur mu böyle bir mantık? Özellikle diğerleri siyasidir, onların söylediğini çok önemsemiyorum; siz ilim adamısınız, siz üniversitede ders veriyorsunuz ya çocuklara doğrusunu söyleyeceksiniz, çocuklara doğrusunu söylüyorsanız burada da gelip aynı şeyi söyleyeceksiniz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Mengü, teşekkür ederim.
Şimdi, 12’nci madde üzerinde üçüncü söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’a aittir.
2.3 Onbirinci Madde Hakkında BDP Grubu Adına Hasip Kaplan (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüştüğümüz bu Anayasa değişikliği, kamuoyunda “YAŞ kararları.” olarak bilinen bir konuya, ki önceki düzenlemede kesin olduğu için yargı yolunu kapatan düzenlemeye kısmi bir açıklık getiren bir düzenlemeyi içeriyor.
Şunu kabul etmek gerekir ki ordular, silahlı kuvvetler askerliğin gerektirdiği görev nedeniyle belli bir hiyerarşi ve disipline tabidirler. Bu disiplin nedeniyle de bazı kurallarının olması ve diğer idari birimlerden ayrılması doğaldır. Ancak, bu konudaki bu özelliği getirip YAŞ kararları gibi kesin karar durumuna sokan bir mevzuata geldiğimiz zaman -ki, 12 Eylül düzenlemelerindin biridir bu- o zaman kuruyla beraber yaş da yanıyor arkadaşlar, mesele bu! Kuruyla beraber yaş da yanıyor!
Bunu biraz anımsatmak istiyorum: Elimde birçok done var. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde biri solcu, biri sağcı olduğu için iki subayın davasına, duruşmasına Strasbourg’da girdim ve o dosya içinde gördüklerim gerçekten beni ürkütmüştür bir avukat olarak. Eğer Türkiye’de bir subay eşi baş örtüsü takıyor diye ordudan atılıyorsa, bu son derece vahim, insan hakları hukukunu ilgilendiren bir konudur. Eğer yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’de bir subay namaz kılıyor olması nedeniyle ordudan atılıyorsa, bu da son derece vahim bir konudur ve inanç özgürlüğü çerçevesinde, ordu disiplinine aykırı olmamak kaydıyla, inançsal özgürlüklerini yaşamasından daha doğal bir şey olamaz.
Ancak, yakın tarihimize baktığımız zaman, ordudan atılmaların, YAŞ kararlarının şöyle kısa bir şeceresini görmek gerekiyor: Elimde bir kitap var, “Rugan Ayakkabılı Teğmen”i okuyorum bu aralar. Mesleğinde pırıl pırıl ve çevresinde çok sevilen bir teğmene, çok sevdiği komutanına gelen bir emrin, 12 Eylülün hemen akabinde resen emeklilik kararının tebliği. Üstelik de resmî bir yazışmayla değil, usulüne uydurulmuş bir şekilde, direkt telefonla Genelkurmaydan, komutandan oraya… Bu teğmenin merak saikiyle “Ben ne yaptım da, ben ordudan atılıyorum?” araştırmasının altından çok trajikomik bir durum çıkıyor. Nedir? Araştırıyor, zorluyor, komutanıyla konuşuyor ve diyor ki, “Evet, önce komünist subaylar atılmaya başladı, solcu subaylar…” Ordudan toplu atılmaların tarihine bakın, 68 kuşağına bakın, yakın tarihimizde önce komünist subayların -solcu olan herkes komünistti zaten, anlayış oydu- solcu olanların atılmasıyla başlayan toplu atılmalar var. Biliyorsunuz, işte, Harp Okulundan topluca atılan, ilişkisi kesilen binlerce öğrenci, görevde olanlar ve… Ne yazık ki, 12 Eylül döneminde girdiğim sıkıyönetim davalarında 85’in üzerinde havacı, karacı, denizci subay ve astsubayın davasında da çok trajikomik gerekçelerle bunların görevden alındığını gördüm. Evet, orduda atılmalar komünistlerle başladı. O zaman dünyada, Türkiye'de komünizm heyulası dolaşıyordu. Sonra “muhtemel tehlike içeren unsurlar” tabiri getirildi! Muhtemel tehlike içeren unsurlar!
Daha sonra, bu teğmen niye atıldığını merak ediyor ve cevabını buluyor. Bu teğmenin dedesi Dersim isyanına katılmış. Dersim isyanından sonra babası, çocukken gelmiş, batıda bir ilimize yerleşmiş, kendisi de orada doğmuş ve parlak bir öğrencilikten sonra başarılı bir görev sürdürmüş ve sonradan tespit etmişler ki bu teğmen Alevi’dir, dedesi de Dersim isyanına katılmış.
Bunun biraz daha ötesine gidelim. Benim girdiğim davada, Şanlıurfalı olduğu için binbaşı ve ailesi Kürtçe konuştuğu için ordudan atılmıştı. Benim yine Strazburg’da davasına girdiğim Bursa’dan bir subay, dinî inançlarından, istikrarlı namaz kıldığından dolayı ordudan atılmıştı. Bakın, bunlar yakın tespitler.
Bugüne gelmeden -son YAŞ kararlarına- daha önce atılanların neden atıldığına bir göz atmak istiyorum. Atatürkçülükten sapanlar kadar, sapma ihtimali bulunanların da temizlenmesi emredildi diyor. Elde bir terazi mi var kim Atatürkçü, kimin sapma ihtimali var? İhtimal arkadaşlar, ihtimal! Sonra, yıkıcı faaliyetler bünyesinde olanlar ve en son, son on, on beş yılda, irticai faaliyetlere katılan subaylar peyderpey, her YAŞ kararlarında atılıyor.
Şimdi, burada, bunun ölçüsü ne? Bölücülükten çok fazla subay atılmadı arkadaşlar; atılmadı çünkü Doğu, Güneydoğu’dan harp okullarına Kürt olduğu için öğrenci alınmıyor. Kaç tane general sayabilirsiniz? Kaç tane albay sayabilirsiniz? Kaç tane subay sayabilirsiniz? Bana, Türk Silahlı Kuvvetlerinde albay rütbesinde veya general rütbesinde kaç tane Kürt sayabilirsiniz? “Kürt kökenli” diye… Bu bir anlayış. Şimdi, 72 milyon bu söylediklerimi… Belki birilerinin hoşuna gitmeyecek ama inanın son on beş senede irtica ile atılanların dışında Kürt olan subaylar olsaydı önce onların hepsi atılırdı, sonra irtica noktasına gelinirdi.
Meşhur Alman faşizminin İkinci Dünya Harbi’nde papazın hikâyesidir. Önce komünistleri, sonra sosyal demokratları… Papaza sıra geldiği zaman da kimse kalmamıştı! Şimdi, inançları nedeniyle “dinci” demiyorlar, irticai faaliyette bulunanlar görevden alınıyor.
Şimdi, tabii ki bazen kızan arkadaşlarımız var ama bu sorunun cevabını Millî Savunma Bakanlığına da kaç kez sordum: “Kaç tane Kürt general geldi?”, “260 civarında general var, bunun kaç tanesi Kürt general?” 1-2, doktorluktan gelen var, biliyorum, burada milletvekilliği yapan hemşehrim de var, onu da biliyorum, ama istisna bu.
Şimdi, burada şunu ifade etmek istiyorum: Bu bir hukuksuzluk, bu bir adaletsizlik, bu bir eşitsizlik ve ne yazık ki YAŞ kararı nedeniyle binbaşı olmuş, yarbay olmuş, senelerce görev almış ve son bir yazı, bir tebligat geliyor. O tebligat iki satır arkadaşlar: “Emekliye resen sevk edildiniz.” Sonra apoletlerini söküyorsun, sonra itibarını alıyorsun; sonra çocuğunu, torunlarını, eşini cezalandırıyorsun, orduevine girişini yasaklıyorsun ve toplum nezdinde büyük bir suç işlemiş birisi olarak açığa çıkarıyorsunuz.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Mahkeme kararı yok.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Olmaz, kesin karar olur.
Şimdi, yakın zamanda Balıkesir’de bir davaya girmiştim. Çok yetenekli bir astsubay…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, size de ek süre veriyorum. Konuşmanızı tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Balıkesir’de, astsubay okulunu kazanıp tayin emri çıkan, pırıl pırıl, okul birincisi -ilk on sırada olan- genç bir öğrenci resen emekliye ayrılıyor ve hemen atılıyor. Soruyorlar “Nedir?” Deniliyor ki:”12 Eylülden önce, baban TSİP’e üç ay üye olmuş.” Arkadaşlar, burada YAŞ kararlarıyla ilgili 1612 sayılı Yasa var, bu değiştirilebilirdi, buradan da kanun yolu, yargı yolu açılabilirdi ama Anayasa’da, Hükûmet önceki teklifini oradan da kısırlaştırmış, sınırlandırarak getirdi buraya. Deniliyor ki: “Sadece ilişik kesme kararlarına yargı yolu açılır.” Değil arkadaşlar. Artık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, başlangıçta reddettiği bu tür YAŞ kararlarını, 2007 yılından sonra büyük dairenin aldığı bir içtihatla -ki Finlandiya’dan 5 polisin başvurusuyla alınan büyük bir içtihat kararı- bundan böyle… Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları da kesin biliyorsunuz, oradan verilen savcıların atılma -Şemdinli Savcısı gibi- ve YAŞ kararıyla atılanlarla ilgili mutlak surette iç hukukta, ulusal hukukta bir yargı yolunun açılması gerekiyor. Bu düzenleme yeterli mi? Değil arkadaşlar. İnanın, sadece mağduriyet, ilişik kesme değildir, başka cezalar da vardır ve kışlada da hukuk olmalıdır. Kışla hukuksuzluk demek değildir. Bu konuda hukuk devleti olmanın gereğini yerine getirmek yüce Meclise yakışan tavırdır.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederim.
2.4 On birinci Madde Hakkında AKP Grubu Adına Eyüp Fatsa (Ordu)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Anayasa Değişikliği Teklifi’nin çerçeve 12’nci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Başkanlık makamını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, çerçeve 12’nci madde, Anayasa’mızın 125’inci maddesinin ikinci fıkrasını düzenliyor. 125’inci maddenin ikinci fıkrasında, YAŞ kararlarının -Yüksek Askerî Şûra kararlarının- yargı denetimine kapalı olduğu yazıyor. Aynı maddenin birinci fıkrasında da diyor ki: “İdarenin her türlü işlem ve eylemi yargı denetimine tabidir.” Yine Anayasa’mızın 36, 37, 38’inci maddelerinde de bunu teyit eden, bunu doğrulayan hükümler vardır.
Söz konusu idarenin eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu bir Anayasa zorunluluğu olmasına rağmen Yüksek Askerî Şûra kararlarının yargı denetimine kapalı olmasını bir hukuk mantığıyla, evrensel hukuk ilkeleriyle, hukukun üstünlüğüyle, yargılanma hakkıyla ve savunma hakkının kutsallığıyla izah etmek mümkün değildir. Hiçbir sağduyulu yargıç, hiçbir sağduyulu hukukçunun bunun doğru olduğunu, hakkaniyet içerdiğini ifade etmesi söz konusu olamaz eğer gerçekten hukukun üstünlüğüne inanıyorsa.
Değerli arkadaşlar, savunma, kutsal bir haktır. Nasıl yargılıyorsak, yargıladığımız insanlara savunma hakkını, kendini ifade etme hakkını da vermek bir hukuki zorunluluktur. Dolayısıyla uygulamaya baktığımız zaman, Anayasa’nın açık hükümleri ortadayken, Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla özellikle 1982’den sonra yaklaşık 1.700 subay ve astsubay ama daha öncekileri de biraz önce Sayın Hasip Kaplan’ın başlattığı tarihten başlatırsak, bu rakamın 3 binin üzerinde olduğu görülmektedir.
Yüksek Askerî Şûra’nın bu kararları belki Şûra’nın kendi mantığı açısından izah edilebilir, haklı gerekçelere dayanabilir ama hukuk mantığı açısından ve kamu vicdanı açısından baktığımız zaman, hiçbir zaman kabul görmemiş ve kamu vicdanını da rahatsız etmiştir. Toplum, kamuoyu bunu sürekli sorgulamıştır. Kaldı ki, Yüksek Askerî Şûra kararlarının yargı denetimine kapalı olması 1982 Anayasası’yla beraber, şimdi üzerinde tartışma yaptığımız Anayasa’yla beraber Anayasa’da yerini bulmuştur. Sadece bu gerekçeyle bile bu Anayasa’nın değiştirilmesinin ne kadar önemli, ne kadar temel insan hak ve hürriyetlerine dayalı bir uygulama, çalışma olduğunu, herhâlde bunu kabul etmeyecek sağduyulu bir insan yoktur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, 1982’ye kadar bu kararlar yargı denetimine açıkmış. Ancak bir olay oluyor -aslında birçok olay oluyor, yaşanan olay var- eski Deniz Kuvvetleri komutanlarından Sayın Vural Bayazıt bir gazeteciyle bir mülakat yapıyor, bu, Yüksek Askerî Şûra kararlarının neden yargı denetimine kapalı olduğuna dair. Diyor ki: “Özellikle terfilerde yaşanan sıkıntılardan dolayı ordunun üst kademelerinde kadro sıkıntısı yaşıyorduk. Dolayısıyla 1982’ye kadar da bu yargı denetimine açıktı, herkes yargıya gidiyor, idari yargıda bunu durduruyor idi. Dolayısıyla -yüksek- ordunun üst kademelerinde de ciddi manada bir hiyerarşik yapıyı zorlayan durum ortaya çıkıyordu.” diyor. Onun için, değerli arkadaşlar, kadrosuzluk sebebiyle veya terfi sebebiyle ordudan ilişiği kesilenlerin YAŞ kararına tabi tutulması ve YAŞ kararının da yargı denetimine kapalı olması hükmünü bunun için talep ettik, bunun için Anayasa’da uygulanmasını istedik diyor. Tabii, kadrosuzluk sebebiyle veya terfi sebebiyle ordudan ilişiği kesilenler, bu vesileyle, bu sebepten dolayı da yargıya gidemiyorlar, önleri kapanmış oluyor. Daha önceki uygulamalarda da “Danıştay paşaları” diye herkesin hafızasında kalacak, yargı yoluyla geriye görevine dönmüş paşalar ve uygulamalar da vardı.
Ancak burada bir şeyin göz ardı edildiği görülüyor. Özellikle bu disiplinsizlik sebebiyle ordudan ilişiği kesilenler, onlar yargıya açık kalıyor uygulamada, 82 Anayasası’nın uygulamasında yargıya açık kalıyor. Bu sefer onlar idari yargıya gitmek suretiyle haklarında alınan kararları bozdurmaya başlayınca, 83 yılında 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasası’nın 50 ve 94’üncü maddelerinde değişiklik yapılmak suretiyle disiplinsizlik nedeniyle de ordudan ilişiği kesilenlerin yargıya başvuruları, yargıya müracaatlarının önü kesilmiş oluyor. O günden beri de zaten gündemde, Türk kamuoyunun gündeminde, ülkemizin, milletimizin gündeminde sıkça tartışılan bir konu olarak da yerini muhafaza etmektedir.
Değerli arkadaşlar, bakın, burada, “Niye insanlar suçlanıyor, niye ordudan ilişiği kesiliyor?” değil tartışılan konu. Tartışılan konu, en temel hak olan savunma hakkının kullandırılmamasıdır. Belki gerçekten, iddia edildiği gibi, bu insanların hepsi suç işlemiş de olabilir. Kaldı ki en azılı suçlulara bile avukat hakkı veriyoruz, savunma hakkı veriyoruz, yetmiyor mahkeme karar verdikten sonra temyiz hakkı veriyoruz. Niye? Ola ki, bu süreçte göz ardı edilmiş bir eksiklik veya delilde bir noksanlık olabilir endişesiyle. Adaletin tecelli etmesi için her türlü imkân verilirken adi suçlulara bile, Türk Silahlı Kuvvetlerine uzun yıllar hizmet etmiş, üniformasını onuruyla, şerefiyle taşımış insanların sadece disiplinsizlik gerekçesiyle, hiçbir gerekçe göstermeden Silahlı Kuvvetlerden ilişiğinin kesilmesini kabul etmek doğrusunu istersen mümkün değildir. Mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar… Ha yargılanır, kendisini savunur, haklarındaki iddiaları görür, mahkemeye gider, mahkeme yoluyla da cezalanmasının veya ilişiğinin kesilmesinin doğru olduğu ortaya çıkabilir ama biz bunu bile yapmıyoruz. Boğazına idam ilmeği geçirilmiş insana bile son arzusu sorulurken, bu insanlara suçlarının ne olduğu bile söylenmemiştir. Hatta…
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Fatsa, itiraz eden yok.
EYÜP FATSA (Devamla) – Edebilirsiniz, kürsü açık.
ATİLLA KART (Konya) – İtiraz eden yok, sekiz yıldır niye yapmadınız?
EYÜP FATSA (Devamla) – Kürsü açıktır.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Karşılıklı konuşmayalım değerli arkadaşlarım.
ATİLLA KART (Konya) – İtiraz eden yok.
EYÜP FATSA (Devamla) – Kürsü açıktır, siz de itiraz edebilirsiniz.
ATİLLA KART (Konya) – İtiraz etmiyoruz, katılıyoruz görüşünüze. Sekiz yıldır niye yapmadınız?
EYÜP FATSA (Devamla) – Siz de itiraz edebilirsiniz.
BAŞKAN – Sayın Fatsa, lütfen siz Genel Kurula hitap edin efendim, lütfen.
ATİLLA KART (Konya) – Sekiz yıldır niye yapmadınız?
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım Sayın Kart.
EYÜP FATSA (Devamla) – Demek ki yapıyoruz işte, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Sekiz yıldır niye yapmadınız?
EYÜP FATSA (Devamla) – Ama, 1982’den beri de yapılmadığını düşünürsek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Konya) – Onu, yapmayanlara sorun.
BAŞKAN – Sayın Fatsa, on dakikalık süreniz doldu. Size de ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
EYÜP FATSA (Devamla) – ...o süre içerisinde de bunun niye yapılmadığını sorgulayabiliriz.
ATİLLA KART (Konya) – Tabii, haklısınız tabii.
EYÜP FATSA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben sözlerimi burada bitirirken bir iki hususu sizlerle beraber paylaşmak istiyorum, hem bu Anayasa değişikliği gerekçesiyle hem de bu üzerinde konuşmuş olduğum konu gerekçesiyle.
Bütün tecrübeler göstermiştir ki korku bir yönetme kültürüdür.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Doğru.
EYÜP FATSA (Devamla) – İnsanları önce korkuturlar, sonra bu korkuya inandırırlar, sonra bu korkuyla yaşatırlar, sonra da bu korkuyla yönetirler. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından “aynen” sesleri, alkışlar(!)]
ATİLLA KART (Konya) – Aynen yaşıyoruz. Her türünü yaşıyoruz.
EYÜP FATSA (Devamla) – Peki, buna kim başvurur?
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Fatsa, uyguladığın yöntemi söylüyorsun.
EYÜP FATSA (Devamla) – Kendinden emin olmayan yönetimler…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Tayyip Erdoğan’ın yöntemini anlatıyorsun.
ŞENOL BAL (İzmir) – Kendinizi anlatıyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Allahtan korkarız elbette, ne demek?
EYÜP FATSA (Devamla) – …halkıyla paylaşabileceği veya halkına her şeyi alenen yapma noktasında, ifade etme noktasında çekinceleri olan yönetimler bunlara başvurabilir. Tarih boyunca da buna çok başvurulmuştur.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Yaptığınızı anlatıyorsun. Allah söyletiyor, yaptıklarınızı anlatıyorsun.
ATİLLA KART (Konya) – Kendinizi anlatıyorsun.
EYÜP FATSA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, buyurun, biz bu korkularla yaşadık, bu millet yaşamıştır.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Hâlâ yaşıyor.
EYÜP FATSA (Devamla) – Bu millet tabutluklarla korkutulmuştur, bu millet komünizm tehlikesiyle korkutulmuştur…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Onu da sen korkuttun.
EYÜP FATSA (Devamla) – …bu millet bölücülük tehlikesiyle korkutulmuştur, bu millet irtica tehlikesiyle korkutulmuştur, bu millet İran tehlikesiyle, en son Malezya tehlikesiyle korkutulmuştur ama bu korkuların hiç birisinin gerçek olmadığını da görmüştür.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Komünizmle Mücadele Derneği…
OKTAY VURAL (İzmir) – Millî Mücadeleyi niye yaptın sen?
EYÜP FATSA (Devamla) – Şimdi, milletçe biz bir şey yaşıyoruz, artık demokratik standartlarımız yükseldikçe…
OKTAY VURAL (İzmir) – Mehmet Akif o şiiri niye yazdı acaba? Akif’in şiirini okuyordun sen.
EYÜP FATSA (Devamla) – …demokrasimizin çıtası yükseldikçe, temel hak ve hürriyetlerimizi kullanmaya başladıkça korkularımızı da yenmeyi öğrendik. Şimdi, sorgulanamayanları sorguluyor, konuşulamayanları konuşur hâle getiriyoruz.
ATİLLA KART (Konya) – Aranızda Sayın Başkan, o derneklerin mücahitleri aranızda. Onları kuran da sizsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Komünizmle Mücadele Derneği yöneticisi Abdullah Gül.
BAŞKAN – Ek süreniz de doldu. Genel Kurulu selamlayınız.
Sadece selamlama için açıyorum efendim, sadece selamlama için.
EYÜP FATSA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, insanlık tarihi iki şeyin mücadelesinden ibarettir. Değişimi isteyenler ve değişime direnenlerin mücadelesidir insanlık tarihî. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Ama bütün tarih boyunca baktığınız zaman, baktığımızda gördüğümüz gerçek şudur: Değişime direnenler sadece süreci yavaşlatabilmiştir ama süreci sonuçsuz kılamamış ve değişimi talep edenler hep galip gelmiştir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ŞENOL BAL (İzmir) – Sizin gibi teslimiyetçiler söylemesin bunu.
EYÜP FATSA (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67, Yasama Yılı 4, Birleşim 93
___________________________________________________________________________
3 TBMM’ Genel Kurulu’nda Onbirinci Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü
3.1 Onbirinci Madde İçin Birinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir –24 Nisan 2010)
1.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 12 nci maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin 2 nci fıkrasına eklenen cümlede geçen “terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
2.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 12 nci maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin 2 nci fıkrasına eklenen cümlede geçen “terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
3.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 12 nci maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin 2 nci fıkrasına eklenen cümlede geçen “terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Ahmet Aydın
Adıyaman
4.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 12 nci maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin 2 nci fıkrasına eklenen cümlede geçen “terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
İkram Dinçer
Van
Gerekçe (4.Önerge) :
Hukuk devleti ilkesine daha uygun düşecektir.
Oylamanın Sonucu ( 1,2,3 ve 4. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR
5.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesi ile değiştirilen Anayasanın 125. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök (Mersin)
Onur Öymen (Bursa)
“Yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.”
ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 12’nci maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge hakkında görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu konuda gerekçemizde de ifade ettiğimiz gibi “yerindelik” lafının, sözünün metinde yer almamasının daha uygun olacağını düşünüyoruz. Aynı metinde aynı zamanda Cumhurbaşkanının bireysel olarak aldığı kararların yargı denetiminin dışında tutulmasıyla Yüksek Askerî Şûranın kararlarının yargı denetimi dışında tutulması sözlerinin aynı ifadenin içinde yer almasının sakıncalı olduğunu düşünüyoruz. Birincisi tek başına yargı denetimi dışında. Şimdi öyle anlaşılıyor ki yapılan değişiklikle Yüksek Askerî Şûranın kararlarının bir bölümü yargı denetiminin dışında, bir bölümü değil. Bunun gözden geçirilmesini tavsiye ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu 12’nci maddeyle ilgili olarak şunları da söylemek istiyorum: Bütün konuşmalarda Komisyon sözcüleri, iktidar sözcüleri sürekli olarak Avrupa Birliğinin normlarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına atıfta bulundular. Şimdi 12’nci maddeyle ilgili olarak bakalım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne demiş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu YAŞ kararlarıyla ilgili olarak kendisine yapılan yüz yedi müracaat hakkında karar almış. Bu yüz yedi müracaatın hepsi “Bizim yargı yoluna müracaat yolumuz tıkalıdır, onun aleyhine dava açıyoruz.” diye müracaat etmişler. Bu yüz yedi davanın kaç tanesini kabul etmiş? Hiçbirini kabul etmemiş. Son derece ilginçtir. Biraz önce arkadaşım dedi ki: “Kendi savunma hakkını insanlara tanımamak hukuka aykırıdır. Hiçbir hukukçu böyle bir şeyi tasavvur bile edemez.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki insanlar, yargıçlar hukukçu değil mi acaba?
Şimdi bir de bakıyoruz ki Meclise getirdiğiniz metinle Komisyondan çıkan metin farklı. Sayın Başbakan, Sayın Millî Savunma Bakanı bütün YAŞ kararlarına şimdiye kadar şerh koydular. Acaba niye koydular? Bu defa, bakıyoruz, terfiler ve tayinlerle ilgili, emeklilikle ilgili hususları gene yargı denetiminin dışında bırakıyorlar. Demek ki onları rahatsız etmiyormuş, demek ki şerh koymalarının sebebi emeklilik kararları veya efendim terfi kararları değilmiş. Peki neymiş? Sakın irtica kararları, disiplinsizlik kararları olmasın! Şimdi öyle anlaşılıyor ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi irticai konularla ilgili olarak yargıya başvurma imkânının bulunmamasını İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulmuyor ama Hükûmeti rahatsız ediyor bu. Demek ki, Hükûmet farklı bir yaklaşım içinde. Şimdi, buraya bir nokta koyuyoruz.
Günlerden beri, değerli arkadaşlarım, Almanya örnek veriliyor. Yani Almanya örneğini çok iyi bilmek lazım. Ne yazık ki, yanlış veriliyor bu örnek. Almanya’da sanki, partilerin kapatılması konusu bizim dikkate almamız gereken bir husus. Almanya’da partilerin kapatılması değil, kapatılmaması sorun yarattı. Keşke Weimar Anayasası’nda partilerin kapatılmasıyla ilgili hüküm olsaydı. Keşke o zaman Almanya’da anayasa mahkemesi olsaydı da, Nazi Partisi bütün Almanya’yı ve dünyayı bir felakete sürüklemeseydi. O zaman anayasa mahkemesi yok, Anayasa’da hüküm yok, parti kapatılamıyor, milis teşkilatı kuruluyor ve bu nedenle dünya felakete sürükleniyor.
Değerli arkadaşlarım, Alman Anayasası’yla ilgili olarak bir hususu daha dikkatinize getirmek istiyorum, burada söyleniyor ama Alman Anayasası’nın 21’inci maddesinin ikinci fıkrasını okuyunuz: Demokrasiye karşı partilerin kapatılmasından bahsediyor. “Şiddet kullanma” lafı yoktur orada. Burada öyle bir laf ediliyor ki, öyle sözler söyleniyor ki, sanki şiddete başvuran, sadece şiddete başvuran partiler kapatılabilirmiş gibi. Alman Anayasası öyle demiyor “Demokrasiye zarar verecek partiler…” diyor. Bu konuda dikkatinizi çekerim.
“Efendim” diyorlar, örnek olarak, “Meclisin denetim fonksiyonuyla ilgili olarak, yani Meclis izin vermezse parti kapatma davası açılamayacak; örnek, Almanya.” Yanlış… Yanlış örnek. Almanya’da Meclisin de senato konumundaki Bundesrat’ın da partinin kapatılması için mahkemeye başvurma hakkı var, bu başka bir iş. Bu, suç duyurusunda bulunma hakkıdır. Aynı hak Alman Hükûmetinin de var, eyalet hükûmetlerinin de var bazı durumlarda. Bu, suç duyurusunda bulunma hakkıdır ama mahkemeye müracaatı denetleme hakkı değildir.
Ben Sayın Kuzu’ya soruyorum: Bana bir tek ülke gösteriniz, bir partiyi kapatma kararı aleyhinde meclis bir denetleme fonksiyonu görsün, bir filtre fonksiyonu görsün. Dünyada örneği yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öymen, ilave süre veriyorum efendim, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, dünyada örneği yok bunun. Şu Meclise sunulan metnin yani Büyük Millet Meclisine başsavcının dava açma yetkisini sınırlama, engelleme yetkisinin dünyada hiçbir örneği yoktur, Alman Anayasası’nda da yoktur. Bunu herkes çok iyi bilsin.
Değerli arkadaşlarım, “Avrupa’da parti kapatılmıyor…” Avrupa’da parti kapatılıyor. Daha iki ay önce Çek Cumhuriyeti’nde bir parti kapatıldı haberiniz var mı? Aşırı sağcı İşçi Partisi kapatıldı. Şiddetle alakası yok. Daha çok anlatacak şeyler var ama size şunu da söyleyeyim: “Avrupalıların önerisine uyuyoruz.” diyorsunuz. Avrupalılar size diyor ki: “Milletvekili dokunulmazlığını kaldırın.” Uyuyor musunuz? Uymuyorsunuz. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulundan Adalet Bakanını, müsteşarını çıkarın. Uyuyor musunuz? Uymuyorsunuz. Ondan sonra Venedik Komisyonu… “Birbirine bağlantılı olmayan konuları birlikte referanduma sunamazsınız.” diyorlar. Sunuyor musunuz? Önerinize göre sunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu gidiş çok tehlikeli bir gidiştir. Biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak bu çağ dışı gidişi durdurmak için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öymen, ek süreniz de doldu, lütfen Genel Kurulu selamlayınız. Onun için mikrofonunuzu son kez açıyorum.
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz bu çağ dışı gidişi durdurmak için bütün gücümüzle çalışacağız. Cumhuriyet Halk Partililer olarak Türkiye’de demokrasiyi ve özgürlükleri karanlıklara sürüklemek isteyenlere izin vermeyeceğiz. Demokrasiyi bir durakta binilip bir durakta inilecek bir tramvay gibi görenlere şunu söylüyorum buradan ve sizi selamlıyorum değerli arkadaşlarım: Önümüzdeki durağın adı Yüce Divandır.
AHMET YENİ (Samsun) – Millet karar verecek ona, millet. Darbe anayasası yapmıyoruz biz, darbe anayasasını değiştiriyoruz.
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN’IN KONUYLA İLGİLİ AÇIKLAMASI:
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Hatip beni kastederek YAŞ kararlarıyla ilgili “Hepsi reddedildi.” dedi. Yanlış bir anlama var herhâlde. Reddedildi ama sonunda 2007’de de yeni bir karar var, içtihat…
BAŞKAN – Yerinizden kısa bir açıklama yapın efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yerimden yapabilsem.
BAŞKAN – Sadece açıklama efendim değil mi? Yanlış anlaşıldığını ileri sürüyorsunuz.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, sözlerini yanlış yorumladığına ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Hatibin bahsettiği gibi daha önceleri YAŞ kararları, doğrudur, hepsi reddedilmişti çünkü bu konuda Fransız Pellegrin davası vardı; emniyet, yargı, ordu mensuplarıyla ilgili ülkelerin devletin egemenlik etkisi olarak görülüyordu. Sonra bu içtihat 2007 yılında Büyük Dairede değiştirildi ve bu içtihada göre bundan sonra YAŞ kararları, HSYK kararları dâhil ulusal hukukta mutlaka bunlara karşı bir yargı yoluna gidilmesi içtihadı oluşturuldu. Bu açıdan, bunu hatırlatma gereğini duydum. Belki 2007’deki Büyük Daire içtihadından haberi olmayabilir. Onun adı da “Eskelinen davası”, Finlandiyalı 5 polisin açtığı dava.
Teşekkür ederim.
6.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 12 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız (Batman)
Hamit Geylani (Hakkari)
Osman Özçelik (Siirt)
M. Nezir Karabaş (Bitlis)
Sırrı Sakık (Muş)
Hasip Kaplan (Şırnak)
Madde 12
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin ikinci fıkrasına “Ancak, Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.” şeklindeki cümle eklenmiş ve dördüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.
Gerekçe (6.Önerge):
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim verdiğimiz önergede -Hükûmet son dakikada, ne hikmetse, nereden kaynaklandı, bilmiyorum- YAŞ kararlarına birazcık yolu açıyorduk, o yolu tek gidişli bir köprüye çevirdi, daralttı ve “…yerindelik denetimi yargı yapamaz.” Yargının ne yapacağına siz Anayasa’da kural koyarsanız, o zaman bağımsız yargıdan bahsedemezsiniz arkadaşlar, adil yargıdan bahsedemezsiniz.
Yerindelik denetimi zaten yargı yapmıyor ki. Olmayan bir hükmü niye koyuyorsunuz Anayasa’ya? Yani gerçekten şaşırtıyor. Yani şimdi, YAŞ kararlarına diyoruz ki: “Evrensel ölçütler ışığında yargı yolu açılsın.” ama “açılsın” derken… Anayasa’mızda zaten hüküm var, savunma hakkı var. Ne diyor? “Herkes savunma hakkına sahiptir. Suçu sabit olana kadar herkes masumdur.” deniliyor. Var mı? Var. 2001’deki değişiklikte adil yargılanma hakkı Anayasa’ya konuldu mu? Konuldu. Peki, yakın zamanda imzaladığımız Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde de bağımsız yargı, savunma hakkı, adil yargılanma yok mu? Var. O zaman, eğer bu yolu açacaksanız, böyle duble yol gibi açacaksınız, böyle tam açacaksınız. Böyle, ince bir patika yol açarsanız, bu patika yolu da çok rahatlıkla kapatırlar. Onun için, bizim verdiğimiz önerge hep bu mahzuru gidermeye yönelik. Zaten “İdarenin her türlü işlemi yargıya tabidir.” denirken, YAŞ kararlarına karşı hazır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesinin içtihadı da varken, böyle bir durum da varken Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uyarınca adil yargılanma konusunda kendi ulusal yargımıza artık güvenmemiz gerekiyor. Yani güvenmeliyiz ki burada sorunları çözelim. Zaten bunu çözemezsek arkasından bu konuda bireysel başvuru hakkı da getirilecek ve bu açıdan da bu yol açılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika daha ek süre veriyorum efendim, lütfen tamamlayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Fakat ben bir şeyi söylemek istiyorum. Yani tamam, bunları görüşüyoruz, iki gün sonra ara verilecek ve bu ara verme sonrası ikinci tura geçeceğiz. Şunu düşündü mü arkadaşlarımız acaba: Buradan, farzımuhal, 330-337’le geçti ve referanduma gidiyoruz. Referanduma gidersek ne olur? Meclis bir ay çalışamaz; ümitsiz, umutsuz, çaresiz toplumda gelişen gerginlik artar; 50 trilyon lira para harcarsınız, zaman harcarsınız, emek harcarsınız; Meclis durur bir ay boyunca; sonra da seçime bir yıl kala şimdiden başlamış olursunuz seçim propagandasına ve Türkiye’ye faydası ne olur bunun arkadaşlar? Sonuç: Türkiye kaybeder. O zaman, kırk sekiz saat ara var iki tur arasında, iki kritik madde geliyor, Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılanması bir de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. Gerçekten bunun bağımsız olmasını hepimiz istemiyor muyuz? Peki, sorun ne? Niye konuşamıyoruz bunu? Niye gruplar bir uzlaşma kurulu kurup bu iki madde üzerinde -yargıçların tayini, yargıçların seçilmesi konusunda- bir mutabakat aramıyorlar? Bunu aramak zorundayız, bir çözüm bulmak zorundayız. Türkiye’yi bu atmosferlerde, bu sıkıntılarda, bu gerilimde referanduma götürmek Türkiye’ye haksızlıktır arkadaşlar. Bunu gerilimsiz bitirme imkânı var. İki madde üzerinde tartışmalar sürüyor. Zaman zaman CHP’nin söylediği bir şey var burada “konuşalım” diye, konuşulsun, tartışılsın, uzlaşılsın. Uzlaşılamıyorsa eğer iki madde çıkarılır mı çıkarılmaz mı, sonraki bir çare olarak o da konuşulsun. Ama Meclisteki temel yasalarda ve önümüzdeki dönem çalışmalarında bir randıman sağlanması isteniyorsa buna ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Bu konuda, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Sayın Öymen, konuşacak mısınız efendim?
Oylamanın Sonucu (5 ve 6.Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR
7.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 12. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya)
Oktay Vural (İzmir)
Mehmet Şandır (Mersin)
Behiç Çelik (Mersin)
S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
Ali Uzunırmak (Aydın)
Gerekçe (7.Önerge):
Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den iş beklemektedir, aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, 8 yıllık iktidarında devlet değerleri ile millet değerlerini çatıştırmıştır.
AKP, bu çatışma ile toplumu kutuplaştırmıştır.
AKP, bu kutuplaşmayı halka hesap vermekten kaçmak, siyasi rant elde etmek için kullanmıştır.
AKP yargıyı siyasallaştırmış, yandaş yargıç yaratmıştır.
AKP, şimdi yandaş yargı kurumu yaratmak istemektedir.
AKP, gizlemediği başkanlık sistemi hevesi ile, dikta yönetimi istemektedir.
AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.
Oylamanın Sonucu (7.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR:
3.2 Dördüncü Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin gizli oylama sunucunun açıklıyorum:
Oy Sayısı: 408; Kabul: 336; Ret: 70; Çekimser: 1; Boş: -; Geçersiz:
Katip Üye Murat Özkan (Giresun)
Katip Üye Yusuf Coşkun (Bingöl)”
3.3 Dördüncü Madde İçin İkinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 3 Mayıs 2010)
1.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 12 nci maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin 2 nci fıkrasına eklenen cümlede geçen "terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Osman Pepe Azize Sibel Gönül
Kocaeli Kocaeli
Gerekçe (1.Önerge):
OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumartesi ve pazar günleri şahsımla ve ailemle alakalı olarak bir ulusal gazetede baştan aşağı yalan ve yanlışlarla dolu, tutar hiçbir tarafı olmayan haberler manşet yapıldı.
Cumhuriyet Halk Partisi bu yalan ve yanlışların üzerine kurulu muhalefetinin gereği olarak, dün Sayın Koç, bugün Sayın Kart “240 milyon, 100 milyon” gibi rakamları telaffuz ederek, aslı astarı olmayan şeylerle şahsımıza yönelik, partimize yönelik muhalefet yapmaya, kara çalmaya çalışıyorlar.
Kendilerine şunu hatırlatıyorum: 22 Temmuz seçimleri öncesiydi. İstanbul İl Başkanı veyahut da İstanbul milletvekillerinden birisi Sayın Genel Başkanları Baykal’a “650 dairesi olan bir Bakan var. Bakan çocukları var.” diye bir söz söylettiler. Sonra çıktık meydanlarda “Sayın Baykal, elinizde belgeniz, bilginiz varsa lütfen açıklayın. 650 değil, 65 değil, 6 tane dairenin çocuklarımıza ait olduğunu ispat edin, bu daireleri bağışlayacağız.” dedik. Ama tık yok.
Tabii, siyasetçi son derece savunmasız, basın son derece hoyrat. Önce, kara çal, mahallenin başında bir yalan uydur, öteki başında uydurduğun yalana inan!
Peki, biz ne yapalım siyasetçiler olarak? Yargıya gideceğiz. Hakkımızı nerede arayacağız? Önce, basına tekzip gönderiyoruz; aslı yoktur, astarı yoktur, esası yoktur. Basındaki patronların, beyefendilerin keyfi gelirse tekzibi yayınlar, keyfi gelmezse yayınlamaz.
Peki, ne yaparız arkasından? Mahkemeye gideriz. Mahkemedeki hâkim efendi der ki: “Siyasetçi ağır eleştiriye tahammül edecek.”Bu nasıl iş? Bu nasıl siyaset anlayışı? Bu nasıl hukuk anlayışı? İşte Türkiye'de tuzun koktuğunu, insanların hakkını, hukukunu aramak için müracaat edecekleri merciler olan mahkemelerin ne kadar tarafgirane karar verdiklerini, nasıl siyasi taraf olduklarını onlarca dava ile ortaya koymak mümkündür.
Buradan elbette ki üzüntü duyuyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Silivri’den mi bahsediyorsun?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz alıştırdınız, sizi örnek alıyorlar.
OSMAN PEPE (Devamla) – Ben bu cumartesi ve pazar günü şahsımla, ailemle alakalı olarak çıkan haberlerle alakalı tekzip gönderdim, yayınlamadılar; noterden gönder, yayınlamıyor; mahkemeye gidiyorsun… İnşallah, temenni ediyorum, hak yerini bulacak. Hukukun bağımsız olması önemlidir ama hukukun, Türkiye'deki yargının esas sorunu tarafsız da olmasıdır. Maalesef Türkiye yargısının böyle bir hastalığı var. Bakıyor, kimin hakkında, hangi siyasi görüşten, ona göre kararını ön yargılı olarak veriyor.
Beş sene bakanlık yaptık, bu beş sene bakanlık esnasında, evet, tüyü bitmemiş yetimin hakkına, hukukuna el uzatmadık, el uzattırmadık ama bazılarının menfaatlerine, evet, engel olduk; bazılarının ayaklarına bastık.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Kim onlar?
OSMAN PEPE (Devamla) – Onlar da, şimdi sıra kendilerine gelmiş, rövanş almaya çalışıyorlar. Ama şunu söyleyeyim: Güneş balçıkla sıvanmaz.
Cumhuriyet Halk Partisinin değerli sözcülerinden şunu istirham ediyorum: Lütfen ama lütfen, başkalarının yalanları ve yanlışlarıyla bu kürsüden milleti ve sayın milletvekillerini meşgul etmeyin. Başka bildiğiniz doğrular, gerçekler varsa siyaseti doğrular üzerine inşa edin. Burada eğer bunu yapabilecek gücünüz, cesaretiniz varsa sizi millet ayakta alkışlar. Ama yalanlarınızla baş başa kalırsınız ve mahkûm olursunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Pepe, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim, ek süre veriyorum.
Buyurun.
OSMAN PEPE (Devamla) – Ben, Sayın Başkana müsamahasından dolayı ve siz değerli milletvekili arkadaşlarıma…
Bu konuda eminim ki pek çoğunuzun çeşitli sıkıntıları olmuştur, benzer sıkıntıları olmuştur. Türkiye’de hakkın, hukukun, yansız ve tarafsız işlediği günleri canıgönülden arzu ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 12 nci maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin 2 nci fıkrasına eklenen cümlede geçen "terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Fahrettin Poyraz Ahmet Yeni
Bilecik Samsun
Hukuk devleti ilkesine daha uygun düşecektir.
3.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 12 nci maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin 2 nci fıkrasına eklenen cümlede geçen "terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
İkram Dinçer Van
Gerekçe (3.Önerge):
Hukuk devleti ilkesine daha uygun düşecektir.
Oylamanın Sonucu (1,2 ve 3.Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLEŞTİRİLEREK OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR
4.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497’ye 1’inci ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 12 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hamit Geylani (Hakkari)
Osman Özçelik (Siirt)
Sırrı Sakık (Muş)
Ufuk Uras (İstanbul)
Madde 12:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin ikinci fıkrasına "Ancak, Yüksek Askerî Şuranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme ve disiplin kararlarına karşı yargı yolu açıktır." şeklindeki cümle eklenmiş ve dördüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.”
Gerekçe (4.Önerge):
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anılan değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Anayasa’nın 2’nci maddesinde, sözde, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğu yazılıdır. Peki, gerçekten de Türkiye bir hukuk devleti mi yoksa antidemokratik bir kanunlar devleti midir? Hukuk devleti öncelikle kendi koymuş olduğu kurallara uymasıyla hukukileşir, hukuk devleti sadece hukuku olan ya da yasası olan devlet anlamında değildir. Bununla birlikte hukuk devleti sadece modern yasa metinlerinin çıkarılmasıyla da hukuki olmaz. Onun için tüm yasaların adaletin sağlanmasına hizmet edecek şekilde evrensel hukuk normları, insan hakları gibi değerlere uygun olarak çıkarılmaları ve yine, bu değerlere hizmet eder şekilde uygulanmaları ve yorumlanmaları gerekmektedir. Devletin istisnasız tüm organlarınca yapılan işlemlerin yargı denetimine tabi olması ve bu denetimi sağlayacak olan yargı erkinin de kendisinin de evrensel hukuk değerleri, insan hakları, adalet ve hakkaniyet gibi kriterlere bağlı olması kaçınılmazdır. Demokratik hukuk devletinde idarenin bütün iş ve eylemleri yasamanın, yasama faaliyetleri yargı denetimine tabidir.
Değerli arkadaşlar, ancak yürürlükteki 82 darbe Anayasası’na göre bazı işlemler yargı denetimi dışındadır: Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler, Yüksek Askerî Şûra kararları, olağanüstü hâl, sıkıyönetim ve savaş hâllerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları, ayrıca Anayasa’nın geçici 15’inci maddesiyle de birçok tasarruf yargı dışında tutulmuştur.
Bilindiği gibi, Anayasa’nın istisna getirdiği bu işlemler ve ortaya çıkan sonuçları, yıllardır Türkiye'nin en önemli kaotik gündem maddelerini oluşturmaktadır. Şimdi, bu teklifle YAŞ kararlarının yargı denetimine açıldığı iddia edilmektedir. Oysa maddenin bu hâliyle kabul edilmesi durumunda değişen çok fazla bir şey olmayacaktır çünkü evrensel hukuk kriterlerine uygun olmayan yargı sistemlerinde keyfî istemlere göre boşluklar doldurularak dolanma hileleri yaşanmaktadır.
Bu durumda, YAŞ kararları öncesinde hukuki olmayan ama yasalitenin tamamladığı noktada uygunluk yönünde kararlar oluşturulacaktır. Örneğin, TSK bir personelini resen emekli etmek istediği zaman, buna uydurulan evraklar hazırlandığı sürece yargının bunu denetlemesi ve yapılanın uygunsuz olduğu yönünde karar vermesi oldukça zor olacaktır. Bunun için bir şekilde sicil amirlerinin kanaatine güvenmek ve sürecin doğru çalıştığına inanmak zorunda kalınacağı için, sonuçta sadece evrak incelemesi yaparak ve bulunan kanıtlar üzerinden karar verilmesi de kaçınılmaz olacaktır.
Değerli arkadaşlar, YAŞ kararları, yargıya, adil karar alabilmeyi ve netice verecek şekilde düzenlenmelidir. Sadece “Kanuna uygun mu?” şeklinde yapılacak bir düzenleme adil sonuç vermeyecek, personeli sistem dışına çıkartmak isteyen art niyetlilerin gerekçelerini güçlendirecektir.
Maddenin bu hâliyle kabul edilmesi durumunda, boşluk oluşmaması bakımından askerî mevzuatta da değişikliğe gidilerek düzenleme yapılması yeniden kaçınılmaz duruma gelecektir. Bu maddenin adil yargılama ve sonuçlandırmaya yetkili olacak şekilde düzeltilerek kanunlaştırılmasının mağduriyetlerin önlenmesi bakımından daha isabetli olacağı kanısındayız.
Bu nedenle, 12’nci maddenin tekrar gözden geçirilmesi, YAŞ kararlarının tam yargıya açılması ve sınırlandırmanın değişiklik tasarısından çıkarılarak düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (4.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR
5.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesi ile değiştirilen Anayasanın 125. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Koçal Şevket Köse
Zonguldak Adıyaman
“Yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır."
Gerekçe (5.Önerge):
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, AKP, ülkemizin işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk problemlerini yok sayıp iki aydır Anayasa’yı kendi önceliklerine göre değiştirmek için ülke gündemini işgal etmektedir. Cumhuriyet Halk Partisinin bu Anayasa Değişiklik Teklifi’ne ilişkin temel bazı itirazları bulunmaktadır. Bu değişiklik teklifi, her şeyden önce, yöntemi bakımından yanlıştır. Hemen herkesin bildiği gibi, anayasalar, birer toplumsal uzlaşma metnidir. Bu teklif hazırlanırken uzlaşma aranmamış, muhalefetin eleştirilerine kulak asılmamış ve sivil toplumun talepleri görmezden gelinmiştir, yapısı değiştirilmek istenilen kurumların görüşleri bile sorulmamıştır. Neticede, bu teklif, AKP mutfağında hazırlanıp Meclise getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu değişiklik teklifinde hedeflenen, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmak, yargıyı denetim yapamayacak duruma getirmektir. Bu teklifle yapılmak istenen, yargıyı kuşatmak ve kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmaktır. Esas amacı ise Sayın Erdoğan’ı Yüce Divandan kurtarmaktır. Bu yapılırken hiçbir yerde rastlanmayacak bir biçimde temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümler de bu pakete dâhil edilmemiştir. Antidemokratik maddeleri değiştirmek konusunda samimi olan bir iktidar “Paketin tamamı referandumuna gitmeli.” diye dayatamaz. Samimi bir iktidar vatandaşın önüne birbiriyle ilgisi ve aralarında bir bağ olmayan konuları bir araya getirip “Ya hep ya hiç.” demez. Çünkü bu konu Venedik Komisyonu kararlarına da demokrasinin özüne de aykırıdır.
Değerli arkadaşlar, bu pakette dokunulmazlıklara ilişkin hükümlere yer verilmemiştir; bu pakette YÖK’e ilişkin bir tek madde yoktur; basın özgürlüğüne, işçi haklarına, RTÜK’e, yoksulluğa ilişkin bir tek madde yoktur. Peki, bunlar halkın talepleri değil midir sayın milletvekilleri? Hangi maddelerin bu pakete dâhil edileceğini kimseye sormadınız. Paketi önlerine koyup “Bir haftanız var; destekliyor musunuz, desteklemiyor musunuz?” dediniz. Desteklemeyenleri, yetersiz bulanları, eksiğini gösterenleri darbe Anayasası’nı savunmakla suçladınız. İstediniz ki yargıya ilişkin kuşatma planınızı herkes desteklesin ama yalnız kaldınız. Çünkü yaptığınız demokratik değildir, çağdaş değildir. İnsanları “Ya hep ya hiç.” mantığına zorlayamazsınız, zorlarsanız boyunuzun ölçüsünü alırsınız.
Sayın milletvekilleri, daha dün Cumhurbaşkanının yetkilerini aşırı bulan siz değil miydiniz? Şimdi Anayasa Mahkemesinin neredeyse tamamını seçme yetkisini Cumhurbaşkanının inisiyatifine bırakıyorsunuz. Daha dün “Şeffaf demokrasi için dokunulmazlıklar kalksın.” diyen siz değil miydiniz? Bu pakette lafı bile edilmiyor. Daha dün YÖK’ten yakınmıyor muydunuz? Hani nerede YÖK’e ilişkin maddeler? Sorarım size: Bunlar tutarsızlık değil midir? Ama tek amacınız bağımsız yargıyı ortadan kaldırmak olunca bunları görmezden geliverdiniz. Unutmayın, gün gelir bağımsız yargı herkese lazım olur.
Sayın milletvekilleri, 12 Eylül darbesi elbette yargılanmalıdır, darbecilerden hesap sorulmalıdır. Elbette kadın ve çocuklara pozitif ayrımcılık yapılmalıdır. Anayasa’daki antidemokratik hükümler elbette değiştirilmelidir.
12 Eylül Anayasası’na karşısınız ama Adalet Bakanının HSYK’ya da başkanlık yapmasına da karşı değilsiniz. Peki, sorarım ben size: Bu hüküm oraya 12 Eylül generallerince konulmadı mı? Bu nasıl samimiyetsizliktir?
Değerli arkadaşlar, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz her türlü vesayete karşıyız, hem askerî vesayete karşıyız hem tek kişilik sivil diktatörlük kurmak isteyen kişilerin vesayetine de karşıyız.
Değerli arkadaşlar, sözlerime bir Alman öyküsüyle son vermek istiyorum. Buraya çok dikkat etmenizi rica ediyorum: Alman Kralı Büyük Friedrich sarayını yaptırırken, bahçesinde duran değirmeni sahibinden almak ister, değirmenci vermez. Kral bedeli artırır fakat değirmenci yine direnir. Öfkelenen Friedrich “Ben Kralım, zorla alırım.” diye haber gönderince değirmenci son sözünü söyler: “Alamazsın, Berlin’de hâkimler var.” Bu sözü tam iki yüz yıl önce söylemiştir.
Şimdi, bu yargıyı kuşatmak için vatandaşları birbirine düşüren bir iktidarın ihtirasına engel olmaya çalışıyoruz. Değerli milletvekilleri, evet, ben de diyorum “Ankara’da hâkimler var.” Umarız, AKP İktidarı mahkemeye düşmeden doğru yolu bulur.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
6.önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesi ile değiştirilen Anayasanın 125. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Atila Emek
Malatya Antalya
“Yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.”
Gerekçe (6.Önerge):
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesiyle ilgili vermiş bulunduğumuz önerge üzerine söz aldım. Konuşmama başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değişiklik önergemizde “Yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.” şeklinde düzenleme yapılmasını içermektedir. Ülkemizde yargı yerindelik denetimi yapmamaktadır. Teklifte, uygulamada olmayan bir durum Anayasa hükmü hâline getirilmekte, yargı işlevini usulî incelemeye indirgemekte, bu durum da hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Bu açıdan somut, işlevi olmayacak değişikliğin teklif metninden çıkarılması yerinde olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişiklik paketinin görüşüldüğü bugünlerde, ülkemizin içinde bulunduğu durumu sizlerle paylaşmak isterim.
Son günlerde terör saldırılarının artarak devam ettiği, Anadolu’nun yiğit evlatları bu vatan için canlarını verirken, anaların kınalı kuzuları gencecik yaşta bu ülke uğruna şehit olurken, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarında şehitlerimizin yaşıtı bakan, Başbakan, hatta Cumhurbaşkanı çocukları, damatları, babalarının ve iktidarın sayesinde iş adamı oluverdiler, köşeyi döndüler, servetlerine servet kattılar. Sayın milletvekilleri, hak, adalet, hukuk, vicdan bunun neresinde?
Değerli arkadaşlarım, tüm bunlar yetmezmiş gibi, şimdi görüştüğümüz bu Anayasa Değişiklik Teklifi’yle devletin temeli olan hukukla, yargıyla oynuyor, hukuku, yargıyı AKP’lileştirmek, devleti temellerinden sarsıp AKP devletine dönüştürmek istiyorsunuz. Bu teklifle cumhuriyetin anayasası yerine AKP anayasasını yapmak istiyorsunuz. Bu teklifin, yapmak istediklerinizin özü, özeti budur.
Sayın milletvekilleri, Anayasa Değişiklik Teklifi, ülkenin ve milletin ihtiyaçlarından değil AKP üst yönetiminin ihtiyaçlarından doğan bu değişiklik milletin gündemiyle ilgili değildir. Millet yolsuzluğun sonucu olan yoksullukla canından bezmiş, çaresizlik içinde iş, aş, ekmek mücadelesi vermektedir. İktidar çevreleri iktidar gücü ve desteğiyle bir elleri yağda, bir elleri baldadır. Ozanın dediği gibi:
“Milletin sırtından doyan doyana,
Bunu gören yürek nasıl dayana,
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?”
Hayvan üreticileri bugün Konya’dan, Sakarya’dan feryat ediyordu, bunu duydunuz mu?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz Cumhuriyet Halk Partililerin siyasi anlayış ve terbiyesinde “Beytülmale el uzatılmaz.” kuralı geçerlidir. Bu söz kimindir biliyor musunuz? Bu söz Millî Mücadele Kahramanı, 2’nci Cumhurbaşkanımız, 2’nci Genel Başkanımız, Büyük Devlet Adamı İsmet İnönü’nün sözüdür. Beytülmal, milletin malıdır. Milletin malına el uzatanlar, milletin sırtından servetlerine servet katanlar, gencecik çocuklarını iş adamı yapanlar, bunların hesabını bir gün, mizan günü mahkemeyi kübrada vereceklerdir. Böylece, ilahî adalet yerini bulacaktır. Burada olduğu gibi, sayınız ne olursa olsun, bu kuralı değiştirmeye de gücünüz yetmeyecektir.
Sayın milletvekilleri, hukukçu kimliğim ve hukuka olan inancımla millet malına el uzatanların yargı önünde hesaplarını vereceği gün gelecektir. Bu hesap, Yüce Divanda, bağımsız yargıda elbette görülecektir. İşte, sizin bütün çabanız, Yüce Divanda ve yargıda hesap verme günü geldiğinde, kendinizi güvenceye alacağınız ortamı hazırlamak için yargıyı siyasi iktidarın güdümüne almaya çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Emek, süreniz doldu. Bir dakika ek süre veriyorum.
ATİLA EMEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hukuk devletini, erkler ayrılığını ortadan kaldırıyorsunuz; yandaş medya gibi, yandaş yargıyı da yaratmaya çalışıyorsunuz ancak bunu başaramayacaksınız ve hesap vermekten de maalesef kurtulamayacaksınız.
Bu duygularla, önergemizin kabul edilmesi dileğiyle yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (5 ve 6. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR
7.önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 12. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya)
Oktay Vural (İzmir)
Mehmet Şandır (Mersin)
Behiç Çelik (Mersin)
Mehmet Ekici (Yozgat)
Gerekçe (7.Önerge):
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa değişikliğinin 12’nci maddesi Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla ilgilidir. Yapılan değişiklikte, terfi, atama gibi Yüksek Askerî Şûra kararları, hâlen olduğu gibi yargıya kapalı tutulurken, ordudan atılanlara yargı yolu açılmaktadır. İktidar döneminde Başbakan ve Millî Savunma Bakanımızın her Yüksek Askerî Şûra toplantısı sonrasında Şûra kararlarıyla ordudan atılan askerî personel için sergiledikleri şerh koyma alışkanlıkları Anayasa değişikliği hâline getirilmektedir. Buna “AKP’nin şerh koyma değişikliği” de diyebiliriz.
Son birkaç günde, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü uğruna toprağa düşen yiğitler, maalesef, bu açılımın bedelini ödemekteler. Anayasa değişiklik görüşmeleri başlayalı 10 Mehmetçik ve 1 polisimiz şehit düştü. Bir kısmı ağır yaralı olarak yaşam savaşı veren 11 asker ve 2 polisimiz ise yaralı.
Şerh koyma alışkanlığı keşke açılım projesini hazırlayan ABD’ye karşı yerine getirilebilseydi. Bu şerhler keşke PKK’nın taleplerine, İmralı’nın tavsiyelerine ve yakında törenle karşılama hazırlıkları yapılan aşiret reislerinin küstahlıklarına karşı koyulabilseydi. Keşke, terörle mücadele önce müzakere, sonra Habur’da mütarekeye çevrilirken şerh konulabilseydi.
Görüşülen değişikliklerde askerî yargıyla ilgili hükümler mevcuttur. Askerî yargı konusunda, maalesef, kısmen art niyet, kısmen bilgisizlikten kaynaklanan yanlış kanaatler gündeme getirilmiştir. Çok eski ve köklü bir geleneğe sahip askerî yargıyı komutanların emirleri doğrultusunda karar veren bir anlayışta görmek yanlı bir zihniyetin ürünüdür. Dünyanın birçok ordusunda mevcut askerî yargıyı eleştirirken Lüksemburg, hatta Senegal gibi örnekler verilmesi ciddiyetten uzaktır. Askerî yargı olmayan Almanya ise 90’lı yıllara kadar İkinci Dünya Harbi işgal ordularının konuşlandığı, Nazi sonrası kısıtlamaların olduğu bir ülkeydi. Alman ordusunun 1950'li yıllarda işgal güçleri gözetiminde kurulduğunu hatırlatırım.
Hâlen muvazzaf veya emekli askerlerle ilgili olarak sivil yargıda devam eden birçok dava vardır malumlarınız. Bunların birçoğunda, Anayasa’nın 145’inci maddesi esas alındığında, askerî mahalde cereyan etmeleri, askerî şahısları ilgilendirmeleri, askerlik hizmet ve görevleriyle ilişkileri nedeniyle askerî yargının da müdahil olması gerekirdi. Bu takdirde de Anayasa’nın 158’inci maddesi uyarınca olumlu uyuşmazlık şartının meydana gelmesi nedeniyle uyuşmazlık mahkemesinin devreye girmesi gerekirdi. Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu gibi yasalarda yapılan değişiklikler aksi iddia olarak ortaya sürülebilir ancak bırakalım da bunun gerekçesini ve hangi yargının sorumlu olduğunu bizler yerine uyuşmazlık mahkemeleri açıklasın ve hukuk doğru yürüsün. Bu konuda bir teşebbüs oldu mu olmadı mı bilmiyoruz ve Sayın Bakanımızdan bunun cevabını bekliyoruz.
Aslolan hukuka müdahale değil, hukukun doğru işlemesi. Kimse darbe de istemiyor, darbeci de. Suç ve suçlu varsa “Korunsun.” da denmiyor.
Bu ülke darbe ve müdahaleler yaşadı ve hepsi de güya yapıldıkları sebeplerden çok daha beterini miras olarak bıraktılar. Kaldı ki bu darbe ve müdahalelerde kimler mağdur oldu, kimler mamul oldu burada yeterince konuşuldu. Ancak darbe yargıları darbe sonuçları haklı olarak tenkit edilirken, o bahaneyle daha beter bir yargı anlayışının ortaya konmasını yandaş yargı yaratılıp Yüce Divandan kaçınan bir anlayışın “demokratik anayasa” diye maskelenmesini de kimse istemiyor. ABD’nin parçalama bölme senaryolarının “açılım” ile kapısını açan bir anayasa hiç istenmiyor.
19’uncu yüzyıl vahşi batı kanunu olan “Önce asalım, sonra yargılarız.” anlayışının “Önce tutuklayalım, sonra yargılarız.” şeklinde uygulanmasını da kimse istemiyor. Dört köşeli çarpık yargı anlayışını bu ülkede kimse istemiyor. Nedir o dört köşe? Birinci köşede, kerameti kendinden menkul gizli tanıklar. İkinci köşede, güya emekli müstafi teröristler yani itirafçılar! Üçüncü köşede, konuşma röntgenciliği yani telefon dinlemeleri! Dördüncü köşede ise ne idüğü belirlilerin ihbar mektupları. İsterseniz bu ucubeye, Habur'da çadıra sokulup “Sen mutlaka pişmansındır.” komedisini, katiller rahatsız olmasın diye odalardaki Atatürk resmi ve Türk bayraklarının indirilmesini de ekleyebilirsiniz. Böylece çarpık yargı anlayışına beşinci köşeyi de ilave edebilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sipahi, ek süre veriyorum bir dakika içinde lütfen konuşmanızı tamamlayın.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Teşekkür ederim, bitiriyorum efendim.
Son olarak, sayın milletvekilleri, bu gidiş gidiş değildir. Bu çarpıklıklar düzelmeli, yeni çarpıklıklar ülkeyi karabasana götürmemelidir. Sorumluluk sadece vicdani değil tarihîdir. Ben bu vicdani ve tarihî sorumluluğu duyanlara ve yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (7.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR
3.4 Onbirinci Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metninin Komisyon Tarafından Değiştirilmiş Hali)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7.11.1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Oy Sayısı: 409; Kabul: 338; Ret: 66; Çekimser:0 ; Boş:2; Geçersiz:
Katip Üye Harun Tüfekçi (Konya)
Katip Üye Bayram Özçelik (Burdur)”