Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 30/5/2019 tarihinde, İbrahim Özden Kaboğlu (B. No: 2015/18503) başvurusunda Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

25-07-2019

Kitap ve Makalede Geçen İfadelerin Kişilik Haklarını Zedelediği İddiasıyla Açılan Davanın Reddedilmesi Nedeniyle Şeref ve İtibar Hakkının İhlal Edilmesi

Olaylar

İnsan hakları hukukçusu, anayasa hukuku profesörü ve yazar olan başvurucu, ayrıca bazı sivil toplum kuruluşlarında kurucu üyelik ve yöneticilik yapmıştır.

Başvurucu, bir kitap ve kimi makalelerde kendisi hakkında kullanılan bazı ifadelerin kişilik haklarını zedelediği iddiasıyla tazminat davası açmıştır.

Asliye Hukuk Mahkemesi davanın kısmen kabulüne karar vermiş, temyiz üzerine Yargıtay bu kararı bozmuştur. Yeniden yargılama sonunda, başvurucu için kullanılan ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Başvurucunun temyiz talebi Yargıtay tarafından reddedilmiş ve karar onanmıştır.

İddialar

Başvurucu, söz konusu kitap ve makalelerde yer alan ifadelerle hedef hâline getirildiğini, toplum nezdindeki saygınlığının ve mesleki itibarının zedelendiğini belirterek tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Başvurucu hakkında kullanılan mübalağalı ifadelerin bazı kişilerce rahatlıkla doğrudan veya dolaylı şiddet çağrısı olarak algılanma ihtimalinin bulunduğu değerlendirilmiştir. Söz konusu ifadelerde başvurucunun açıkça adına yer verilmesinin başlı başına kişilerin şiddete maruz kalma tehlikesini artırabileceği görülmüştür.

Makalenin yayımlanmış olduğu dönemde başvurucunun tehdit edildiği ve polis korumasında olduğu da dikkate alındığında başvurucunun maruz kalması muhtemel şiddet riskinin daha da fazla olacağı anlaşılmıştır.

Kendisine yönelik eleştirilere ve şiddetli itirazlara katlanma eşiğinin belirlenmesinde, başvurucunun toplumsal konumundaki ayırt edici özelliklerinin belirleyici olduğu düşünülmüştür. Başvurucu Türkiye'de üniversitelerde öğretim üyeliği ve sivil toplum kuruluşlarında da görev yapmış bir anayasa hukuku profesörüdür.

Başvurucu, Başbakanlık tarafından akademisyen kimliği dikkate alınarak Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı olarak görevlendirilmiştir. Başvurucunun itibarına yönelik saldırının, Başbakanlık Danışma Kurulunun bünyesinde bulunan ve kendisinin de üyesi olduğu Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu tarafından hazırlanan akademik raporda açıklanan düşünceleri ile doğrudan bağlantılı olduğu görülmüştür.

Mevcut başvurunun koşullarında söz konusu saldırıların, yaşamına veya fiziksel bütünlüğüne yönelik tehditlerin ve aşağılamaların başvurucunun entelektüel kişiliği üzerinde baskı oluşturacağı, onun ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yaratacağı kabul edilmelidir. Üstelik açıkladığı düşünceleri nedeniyle saldırıya uğrayan başvurucunun şeref ve itibarına yönelik müdahalelere karşı uygun ve ölçülü yargısal tepki verilmemesi hâlinde bundan sonra da benzer saldırılara uğrama ihtimali artacaktır.     

İlk derece mahkemesi takdirini başvuru konusu ifadelerin katlanılabilir eleştiri düzeyinde kaldığı yönünde kullanılmıştır. Bununla beraber Anayasa Mahkemesinin açıklamaları ışığında ilk derece mahkemesinin başka hiçbir değerlendirme yapmadığı da gözönüne alındığında kararındaki gerekçenin ilgili ve yeterli olduğu kabul edilmemiştir. 

Tüm bu değerlendirmeler ışığında yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir paylarını Anayasa'da yer alan pozitif yükümlülüklere uygun kullanmadıkları sonucuna varılmıştır.         

 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

KAYNAK: ANAYASA MAHKEMESİ RESMİ WEB SİTESİ

KARARIN TAM METNİ İÇİN TIKLAYINIZ.