Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü (B. No: 2018/35788) sayılı dosyada, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

16-12-2021

 Tam Yargı Davasının Süre Aşımı Gerekçesiyle Reddedilmesi Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edilmesi

Olaylar  

Başvurucular halk plajında bulunan kale direğinin başına düşmesi sonucu hayatını kaybeden M.F.nin annesi ile kardeşidir. Olayla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda kale direğinin konulmasından sorumlu yetkili hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucular kovuşturmasızlık kararının kendilerine tebliğ edilmediğini belirterek Belediyeden maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmiştir. Talebin zımnen reddedilmesi üzerine başvurucular İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır. İdare Mahkemesi davanın süre aşımından reddine hükmetmiştir. İstinaf talebi üzerine Bölge İdare Mahkemesi ret kararı vermiştir. 

İddialar

Başvurucular, kamu makamları tarafından gerekli önlemlerin alınmaması sonucu meydana gelen ölüm olayına ilişkin olarak açılan tam yargı davasının süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 

Mahkemenin Değerlendirmesi 

Danıştayın ilgili içtihadında idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmasının gerekliliği belirtilmektedir. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken bazen de çok sonra değişik araştırma, inceleme hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir. Bu çerçevede eylemin idariliğinin yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir.

İdare Mahkemesi ise başvurucuların "tazminat istemlerine dayanak olan ölüm olayını ve olaya sebebiyet veren olguları olay tarihi olan 25.09.2015 günü itibari ile öğrendikleri, ... davacıların hak ihlaline yol açtığını öne sürdükleri ölüm olayını öğrendikleri 25.09.2015 günün itibaren 1 yıl içinde idareye başvurarak zararlarının tazminini istemeleri bu başvurunun tamamen ve kısmen reddi üzerine 60 gün içinde davalarını açmaları gerekirken olayın üzerinden 2 yıla yakın bir süre geçtikten sonra şikayetçi dahi olmadıkları savcılık dosyasından fotokopi talep edilmesi [üzerine]dava açtıkları gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

Başvurucular bireysel başvuruya konu yargılama sürecinin her aşamasında, Hayat Abdulbari'nin 7/6/2017 tarihinde Türkçe ve Arapça bilen bir arkadaşıyla Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçeyle başvurarak soruşturma dosyasının örneğini temin etmesi ve arkadaşı tarafından kovuşturmasızlık kararının kendisine tercüme edilmesi sonrasında oğlunun başına düşen kale direklerinin Belediyeye ait olduğunu ve garaj amiri tarafından plaja getirildiğini, dolayısıyla bu aşamadan sonra olayda Belediyenin hizmet kusuru olabileceğini, hakları ile mağduriyetini öğrendiğini ifade etmiştir.

Dosyanın incelenmesi neticesinde başvurucuların soruşturma sürecine katıldıklarına, soruşturmanın akıbetinden 7/6/2017 tarihinden önce haberdar olduklarına ya da kovuşturmasızlık kararının beyanı alınan Hayat Abdulbari'ye tebliğ edildiğine dair herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanmamıştır. Oysa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 172. maddesinin birinci fıkrası uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın suçtan zarar görene tebliği gerekmektedir.

Her ne kadar olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldığından beyanı alınmak suretiyle haberi olan başvurucu Hayat Abdulbari'nin soruşturmanın akıbetini öğrenmek için 1 yıl 8 ay boyunca beklemiş olması kişilerin dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülükleri bakımından bir özensizlik olarak değerlendirilebilecek olsa da dava açma süresi tespit edilirken başvurucuların Suriye uyruklu olmalarının, Türkçe bilmediklerinin, yürütülen soruşturma sürecinde avukat yardımından faydalanmamış olmalarının dikkate alınması gerektiği değerlendirilmiştir.

Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın tebliğ edilmemesinin eylemin idariliğininbaşvurucular tarafından öğrenilmesinin gecikmesine neden olması da tüm hususlarla bir bütün olarak değerlendirildiğinde İdare Mahkemesi tarafından ölüm tarihi esas alınarak dava açma süresinin belirlenmesine ilişkin yorumun başvurucuların dava açmalarını aşırı derecede zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bahse konu yorumla davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

KAYNAK: ANAYASA MAHKEMESİ RESMİ WEB SİTESİ

KARARIN TAM METNİ İÇİN TIKLAYINIZ