ANAYASA MAHKEMESİ: Soma Maden Kazasına İlişkin Kamu Görevlileri Hakkında Soruşturma İzni Verilmemesi Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edilmesi Hakkında Basın Duyurusu

09-03-2020

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 29/1/2020 tarihinde, Abdülkadir Yılmaz ve Diğerleri (B. No: 2016/13649) başvurusunda Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Soma’da özel bir şirketin işlettiği maden ocağında 2014 yılında meydana gelen patlamada başvurucuların yakınlarının da aralarında olduğu birçok kişi ölmüş ve yaralanmıştır. Olayla ilgili hazırlanan bilirkişi raporuna göre kaza pek çok ihmal ve kusur sonucu meydana gelmiştir.

Cumhuriyet Başsavcılığı görevlerini ihmal ettikleri yönünde şüphe oluştuğu gerekçesiyle maden ocağının denetimini yapanlar ve Çalışma Bakanlığı görevlileri hakkında ilgili bakanlıktan soruşturma izni istemiştir.

Çalışma Bakanlığı, aleyhlerinde ön inceleme yürüttüğü görevliler hakkında soruşturma izni verilmemesine karar vermiştir. Danıştay eksik inceleme yapıldığı gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesine dair kararın kaldırılmasına karar vermiştir. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığında görevli müfettişlerce hazırlanan ön inceleme raporunda; yeni bir bilirkişi heyetinin maden kazasını incelemek üzere görevlendirilmesinin uygun olacağı ifade edilmiştir.

Çalışma Bakanı, Teftiş Kurulu görevlilerince hazırlanan ön inceleme raporunu esas alarak görevliler hakkında soruşturma izni verilmemesine karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz, haklarında ön inceleme yapılanların eylemleri ile maden kazasının meydana gelmesi arasında doğrudan bir illiyet bağı kurulamadığı gerekçesiyle Danıştay tarafından reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucular, bir yer altı maden ocağında meydana gelen, birçok kişinin ölümü ve pek çok kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olaya ilişkin kamu görevlisi olan bazı şüpheliler hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucuların yakınlarının ölümü ile sonuçlanan olaya ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporunda, olayın meydana geldiği maden ocağında iş sağlığı ve güvenliği konusunda ne gibi eksiklikler bulunduğu ve sözü edilen hususların olayın vuku bulmasına katkısı teknik yönden ortaya konmuştur. Yine aynı raporda, 2010 yılından olay tarihine kadar olayın meydana geldiği maden ocağını denetleyen, eksiklik ve aksaklıkları ortaya koymayan Çalışma Bakanlığı iş müfettişlerinin de olaydan sorumlu olduğu belirtilmiştir.

Cumhuriyet Başsavcılığının Çalışma Bakanlığı görevlileri hakkında soruşturma izni istemesi üzerine Teftiş Kurulunun hazırladığı ön inceleme raporunda uzman kişilerden oluşan yeni bir bilirkişi heyetinin maden kazasını incelemek üzere görevlendirilmesinin uygun olacağı ifade edilmiş, buna istinaden de Çalışma Bakanı soruşturma izni vermemiştir.

Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan bilirkişi raporu konusunda uzman kişilerce hazırlanmıştır. Ön incelemeyi yapan kişilerin görevlerinin esası ise kamu görevlilerinin gereksiz ithamlarla karşılaşmamaları ve kamu görevlerinin aksamaması için ceza soruşturması yürütülmesini gerekli kılacak bir durum bulunup bulunmadığının tespitinden ibarettir. Bu nedenle ön incelemeyi yapan kişilerin bilirkişi incelemesine neden ihtiyaç duydukları ve olay hakkında teknik değerlendirme yapabilecek donanıma sahip olmadıkları dikkate alındığında bilirkişi raporundaki tespitlerin genel ve hukuki yönden mesnetsiz olduğuna nasıl kanaat getirdikleri anlaşılamamıştır.

Cumhuriyet Başsavcılığının ve başvurucuların soruşturma izni verilmemesi kararına yaptıkları itirazlar reddedilmiş, böylece haklarında soruşturma izni istenen kamu görevlileri yönünden adli süreç sona ermiştir. Oysa Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan bilirkişi raporunda, 2010 yılından itibaren maden ocağında iş sağlığı ve güvenliği konusunda ne gibi eksiklikler bulunduğu açıklanarak sözü edilen hususların denetimler sırasında ortaya çıkarılmamasının da başvuruya konu olayın meydana gelmesine etki ettiği belirtilmiştir. Ayrıca, Danıştay illiyet bağı ile ilgili değerlendirmede bulunsa da ceza hukuku anlamında eylem ile sonuç arasında bir illiyet bağı bulunup bulunmadığını tespit edecek makam soruşturma makamlarıdır.

Bu sebeple kamu görevlilerinin bilirkişi raporları ile tespit edilen ihmallerin ceza hukuku sorumluluğu doğurup doğurmadığı, bu ihmaller ile ortaya çıkan netice arasında ceza hukuku anlamında bir illiyet bağı bulunup bulunmadığı konusundaki değerlendirmelerin soruşturma makamlarınca yapılmasına müsaade edilmeden adli sürecin sona erdirilmesi etkili soruşturma ilkeleriyle bağdaşmamıştır. Bireylerin hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşama hakkının ihlaline neden olabilir.

Olayda etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerektiğine yönelik bu tespit, bilirkişi raporunda kusurlu oldukları yönünde tespit bulunan kişiler hakkında yürütülecek adli sürecin mutlaka bir dava açılması ya da açılan davanın belli bir hükümle sonuçlanması gerektiği anlamına gelmeyip sorumluların tespit edilmesini ve hesap vermelerini sağlayacak uygun araçların etkili şekilde kullanılması gerekliliğine işaret etmektedir.

Ayrıca, başvuruya konu edilen soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporunda iş müfettişleri dışında kalan Çalışma Bakanlığı çalışanları hakkında herhangi bir değerlendirme bulunmadığından Anayasa Mahkemesince verilen kararın iş müfettişleri dışındaki kişiler yönünden olumlu veya olumsuz bir etki doğurmadığı unutulmamalıdır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

KAYNAK: ANAYASA MAHKEMESİ RESMİ WEB SİTESİ 

KARARIN TAM METNİ İÇİN TIKLAYINIZ.