30-01-2020
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 26/12/2019 tarihinde, Rasul Kocatürk (B. No: 2016/8080) başvurusunda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
Ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucu ve kardeşi, babalarının vefatı üzerine cenaze törenine katılmak ve taziyeleri kabul etmek için Cumhuriyet Başsavcılığından (Başsavcılık) izin talep etmişlerdir. Başsavcılık cenaze defin işleminin gerçekleştiğini ayrıca personel yetersizliği nedeniyle güvenlik zafiyeti oluşabileceğini gerekçe göstererek talebin reddine karar vermiştir.
İddialar
Başvurucu taziye kabulüne ilişkin talebinin dikkate alınmadığını belirterek, aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucu, Başsavcılığın ret kararına karşı İnfaz Hâkimliğine şikâyet hakkına sahiptir. Ancak cenazenin, kararın başvurucuya tebliğ edildiği tarihten önce defnedildiği gözetildiğinde İnfaz Hâkimliğine başvurmanın cenaze törenine katılımı sağlamayacağı açıktır. Ayrıca İnfaz Hâkimliğinin tazminata hükmetme yetkisinin bulunmadığı da dikkate alındığında bu şikâyetin başvurucu yönünden etkili bir sonuç doğurmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Başvuru yollarının tüketilmesi, çok katı olarak uygulanması gereken mutlak bir kural değildir. Mevcut bir başvuru yolunun tüketilmesinin somut olayın koşullarında başvurucuya aşırı külfet yüklemesi hâlinde bu yolun tüketilmesinin gerekli olmadığına karar verilebilir. Somut olayın şartlarında taziye kabulüne katılma yönünden de İnfaz Hâkimliğine şikâyet yolunun tüketilmesinin zorunlu olmadığı değerlendirilmiştir.
Başvurucunun 470 kilometre uzaklıkta öğle vakti yapılacak cenaze törenine katılma talebini aynı günün sabahında idareye bildirdiği dikkate alındığında kamu makamlarının başvurucunun cenazeye yetişmesi için gerekli zamana sahip olmadığı açıktır. Dolayısıyla cenaze törenine başvurucunun katılamaması olayın koşullarından ve kamu makamlarına yüklenemeyecek nitelikteki zaman darlığından kaynaklanmıştır.
Öte yandan, ölenin aile bireylerine taziye ziyaretinde bulunulması, aile bireylerinin de taziyeleri kabulü kültürümüzde önemli bir yer tutmaktadır. Kanun koyucu bu insani düşünce ve kültürel olgulardan hareketle 5275 sayılı Kanun'da yakınlarının ölümü hâlinde hükümlüye mazeret izni verilmesini düzenlemiştir. Kanun'daki izin süreleri gözetildiğinde, iznin kapsamının sadece defin işlemi ile sınırlı tutulmadığı, definden sonra yapılan taziye ziyaretlerinin kabul edilmesinin ve aile bireylerinin bir arada kalarak birbirlerine destek olmalarına imkân tanınmasının da amaçladığı kabul edilmelidir. Bu nedenle cenazeye katılma talebi taziye kabulüyle birlikte ele alınmıştır.
Ülkemiz geleneklerinde cenazenin bekletilmeden defnedildiği, akabinde birkaç gün süreyle taziye kabulü yapıldığı bilinen bir olgudur. Bu nedenle yakını ölen hükümlünün izin talebinin, kamu makamlarınca süratle harekete geçilerek mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılması önem arz etmektedir. Ayrıca talebin karşılanmasında kamu makamlarının kendilerinden beklenen özeni göstermeleri gerekmektedir. Şayet talebin karşılanması imkân dâhilinde görülmezse bu duruma ilişkin zorunluluk hâllerinin ve güvenlik risklerinin, somut olgu ve olaylara dayalı olarak açıklanması gerekir.
Somut olayda Başsavcılık, başvurucunun talebini üç gün sonra yanıtlamıştır. Defin işleminin yapılmış olması, babasını kaybetmenin acısını yaşayan başvurucunun talebinin geç karşılanması bakımından haklı bir gerekçe olarak kabul edilemez. Diğer taraftan Başsavcılık, başvurucunun taziyeye katılabilmesi için durumun gerektirdiği özeni gösterdiğini, ilgili personelin görevlendirilmesi için alternatif yollara başvurduğunu ortaya koyabilmiş değildir. Gerekçe olarak sunulan hasta sevk yoğunluğu da somut olgu ve olaylara dayandırılmamıştır. Dolayısıyla Başsavcılık kararından, başvurucunun hassas ve acil nitelikteki izin talebine kısa süre içinde cevap verilmemesinin sebebi anlaşılamamaktadır.
Bu durumda, başvurucunun taziye kabulüne katılma ve ailesine destek olma imkânından yoksun kalmasında kamu makamlarının zamanında karar almaması ve gerekli organizasyonu oluşturamamasının etkili olduğu, başvurucuya geç cevap verilmesi ve nihayetinde talebin reddedilmesi şeklindeki müdahalenin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.