05-07-2019
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 8/5/2019 tarihinde, Mehmet Ali Gündoğdu ve Mustafa Demirsoy (B. No: 2015/8147) başvurusunda Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
Başvuruculardan biri “Adressiz Sorgular” isimli sinema eserinin prodüktörü ve yönetmeni diğeri ise birinci başvurucunun iş ortağıdır. Başvuruya konu filmde başka bazı mesajların yanında yönetmenin "Kürt sorunu" olarak nitelendirdiği bir dizi siyasal ve toplumsal konu ele alınmaktadır.
Başvurucular eserin sinema filmi olarak kaydı ve tescili talebiyle Bakanlığa başvurmuş ancak Bakanlıktan “Eserin, kamu düzenine ve Anayasa'daki diğer ilkelere uymadığı ve insan onuru ile bağdaşmadığı” gerekçesiyle ret yanıtı almıştır. Başvurucular, kararın iptali, eserin sinema filmi olarak kaydı ve tescili talebiyle İdare Mahkemesinde dava açmışlardır.
Bilirkişi incelemesine konu olan filmin ticari dolaşıma ve gösterime sunulmasının uygun bulunmadığı sonucuna ulaşılmış ve İdare Mahkemesi, davanın reddine karar vermiştir. Temyiz üzerine karar Danıştay tarafından onanarak kesinleşmiştir.
İddialar
Başvurucular, eserin sinema filmi niteliğinde olduğunu belirterek kayıt ve tescil talebinin reddedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvuruya konu eserde, yönetmenin bakış açısıyla "Kürt sorunu" bağlamında, sık sık "gerilla", "özgürlük savaşçıları" gibi terör örgütü üyelerine sempati duyulduğu izlenimi uyandıran ifadelere ve işkence sahnelerine yer verildiği görülmüştür.
Eserde, çatışmalar nedeniyle yaşanan sorunların bölgedeki etkileri anlatılmış, faili meçhul cinayetler işlenmiş, Kürt kökenli insanların her şeyi dillerini ve kültürlerini kurtarmak için yaptıkları vurgusu ile barışa duyulan özlem ifadeleri yansıtılmıştır. Başvurunun değerlendirilmesine; PKK terör örgütüne ilişkin ifadeler, eserin bir film olması, çekilme zamanı, amacı, hitap ettiği toplumsal kesim ve coğrafya, muhtemel etkileri bir bütün olarak ele alınmıştır.
Terör ya da yönetmenin bakış açısıyla "Kürt sorunu" ülkemizde yıllardır acılara neden olmuş bir sorundur. Anayasa Mahkemesi bu konuya ilişkin hassasiyetlerin farkındadır. Ancak adı geçen eserde işlenen konunun ülkenin belli bir bölgesinde yaşanan sorunlara dikkat çektiğinin de gözönüne alınması gerekir.
Eser bir bütün olarak değerlendirildiğinde; herhangi bir terör örgütünü öven, şiddeti romantikleştiren, teşvik eden ve meşru gösteren bir unsurun olmadığı, terör sorununa farklı bir perspektiften bakış açısı getirilmeye çalışıldığı anlaşılmıştır. Bu anlatım biçiminde, devletin o coğrafyadaki insanlara ön yargılı davrandığı iddialarına yer verilmesi, eserde terör örgütü propagandası yapıldığı anlamına gelmez. Terör olaylarından duyulan rahatsızlık ve çatışmalar nedeniyle yaşanan acıların iki taraf için de eşit olduğu birçok diyalog ve sahnede işlenmiştir.
Diğer yandan, eserde yer yer barışa duyulan özlem, Türklerin ve Kürtlerin yüzyıllardır aynı topraklarda birlik içinde yaşadığı ancak devlet politikalarıyla bu huzurun bozulduğuna ilişkin vurgular yapıldığı da görülmüştür.
Eserde geçen diyaloglar sanatsal ifade biçiminin bir gereği olarak terör örgütü propagandası olarak değil, yaşanan acı olayların kimi zaman trajik kimi zaman ironik bir anlatımı olarak değerlendirilmiştir.
Eserin kayıt ve tescil talebinin reddedilmek suretiyle tamamen yasaklanması ön sansür şeklinde yapılan en ağır müdahaledir. Kamusal otoritelerin, eserin içeriğini sakıncalı bulmaları durumunda, bir sınıflandırma yaparak +18 yaş sınırı koyma, aile ile izlenme ya da kimi sahnelerin senaryodan çıkartılması şeklinde daha sınırlı müdahale yetkisi olmasına rağmen, eser tümden yasaklanmıştır.
İlk derece mahkemesi, başvurucuların ifade özgürlüğü karşısında kamu düzeni ve anayasal ilkelere ilişkin üstün yararı gösterememiş, eseri bir bütün olarak değerlendirmemiş, anlatım tarzını, kullanılan ifade ve sahneleri tartışmamıştır.
Eserin bağlamından ve ifadelerin bütünlüğünden kopartılarak ele alınması suretiyle ortaya konan gerekçenin ilgili ve yeterli olmadığı görülmüş ve tamamen yasaklanmasının demokratik toplumda gerekli olduğu sonucuna ulaşılmamıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.