ANAYASA MAHKEMESİ: 6745 Sayılı Kanun’un Bazı Kurallarının İptali Hakkında Basın Duyurusu

10-04-2019

 

 

Anayasa Mahkemesi 20/12/2018 tarihinde E.2016/181 numaralı dosyada 20/8/2016 tarihli ve 6745 sayılı Kanun’un 12. Maddesiyle 775 Sayılı Kanun’a Eklenen Geçici 10. Maddenin ve 33. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’a Eklenen Ek 1. Maddenin Birinci Fıkrası Haricindeki bölümünün iptaline karar vermiştir.

 

A. Kanun’un 12. Maddesiyle 775 Sayılı Kanun’a Eklenen Geçici 10. Madde

Dava Konusu Kural

Dava konusu kuralda, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce Gaziantep Şahinbey ilçesi sınırları içinde idarelerce yapılan arsa veya konut tahsis işleminin gerçekleştirilememesi hâlinde arsa veya konut tahsisi için ödenen bedellerin hak sahiplerine verileceği, hak sahiplerinin bunun dışında ilgili idareden herhangi bir hak, bedel ve tazminat talebinde bulunamayacakları belirtilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında ise kuralın yürürlüğe girdiği tarihten önce hak sahipleri tarafından, ilgili idarelerce yapılan arsa veya konut tahsis işleminin gerçekleştirilememesi nedenleriyle arsa veya konutların adlarına tescili, bedel veya tazminat ve benzeri taleplerle açılan ve henüz kesinleşmeyen her türlü davada da uygulanacağı öngörülmüştür.

İptal Talebinin Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle; Şahinbey Belediyesince dar gelirli yurttaşlara arsa tahsis işlemlerinin tek taraflı kararla yerine getirilmediği, hak sahiplerince arsalara veya konutlara ilişkin tescil, bedel, tazminat ve benzeri taleplerle açılan ve henüz kesinleşmeyen davalara müdahale edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 6., 7., 8., 9., 10., 36. ve 176. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Belediye, borcunu ifa etmemesi nedeniyle kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmediği sürece adlarına tahsis işlemi yapılan alacaklıların zararlarını gidermekle yükümlüdür.

İptali istenen madde yürürlüğe girmeden önce açılan tazminat davalarında, arsa tahsis sözleşmelerinin gereğinin yerine getirilmesi ilgili belediyenin kendi kusuruyla imkânsız hâle geldiğinden hak sahiplerinin gerçek ve güncel zararlarının karşılanması gerekir.

İlgili belediyenin tahsis işlemlerine konu olan bölgenin imar planını değiştirmesiyle arsa devirlerinin imkânsız hâle gelmesi üzerine açılan tazminat davaları ile icrası mümkün bir alacağı elde etme konusundaki davacıların beklentisi meşru beklenti niteliğine dönüşmüştür. Taşınmazların mülkiyetleri kazanılmamış olsa da davacılar alacakları yönünden Anayasa’da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilecektir.

Madde gerekçesinde; kuralın yürürlüğe girdiği tarihten önce adlarına arsa tahsisi yapılanlar tarafından, ilgili idarelerce yapılan arsa veya konut tahsis işleminin gerçekleştirilememesi nedeniyle açılan ve henüz kesinleşmeyen davalarda uygulanmasına yönelik geçiş hükümlerinin düzenlendiği belirtilmiştir. Böylece mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilen tazminat talepleri ile ilgili ödemelere ve hak sahiplerinin ileri sürebilecekleri taleplerin kapsamına ilişkin düzenlemeyle mülkiyet hakkının ve hak arama hürriyetinin sınırlandırılması söz konusudur.

Kural ile hak sahiplerinin hakların çoğundan mahrum bırakıldığı görülmüştür. Bu durum hak sahiplerine orantısız ve öngörülemez bir külfet getirerek araç ile amaç arasında bulunması gereken makul dengeyi idare lehine bozmuş ve mülkiyet hakkı ile hak arama özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahaleye neden olmuştur.

Açıklanan gerekçelerle kural Anayasa’ya aykırı bulunarak iptaline karar verilmiştir.

B. Kanun’un 33. Maddesiyle 2942 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek Madde

Dava Konusu Kural

Dava konusu kuralın birinci fıkrasının birinci cümlesi ile uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında beş yıllık süre içerisinde imar uygulamalarının yapılacağı öngörülmüş, kalan bölümünde ise ilgili idarelerin bu beş yıllık sürede belirtilen işlemleri yapmamaları hâlinde izlenecek süreç düzenlenmiştir.

İptal Talebinin Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle, kuralın kamu yararı gözetmediği, hak sahiplerinin yargı kararı ile elde edebileceği hakların bertaraf edilmesini amaçladığı belirtilerek Anayasa’nın 2., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 35., 36., 46., 90., 125., 138., 142. ve 176. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa’nın 46. maddesine göre kamulaştırmanın ögelerinden biri gerçek karşılık olup, kamulaştırılan taşınmazın bedeline dair düzenlemelerin buna uygun olması gerekir.

Taşınmazın değerinin tespitinde esas alınan niteliklerin dava tarihi itibarıyla değişmesi mümkündür. Taşınmazın hâlihazır nitelikleri yerine hukuken tasarrufunun kısıtlandığı veya taşınmaza fiilen el konulduğu nitelikleri gözetilerek dava açma tarihi itibarıyla değerinin belirlenmesi taşınmazın bedelinin gerçek karşılığa ulaşması bakımından elverişli değildir.

Maddenin üçüncü fıkrasında, davaların açıldığı tarihlere ve kesinleşme durumlarına göre uygulanacak hükümler gösterilmektedir. Buna göre, bu maddenin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda geçici 6. maddenin bazı hükümleri uygulanacaktır. İptali istenen maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan ancak henüz karara bağlanmayan veya kararı kesinleşmeyen davalara da bu madde hükümleri, kesinleşen ancak henüz ödemesi yapılmayan kararlarda da geçici 6. maddenin üçüncü, sekizinci ve on birinci fıkra hükümleri uygulanacaktır. Bu hükümler 9/10/1956 ile 4/11/1983 tarihleri arasında meydana gelen kamulaştırmasız el atmalara dayalı tazminat talepleri için geçmişe yönelik bazı mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla çıkarılan ve istisnai nitelik taşıyan hükümlerdir.

Sadece belirli bir dönem için öngörülmüş olan ve bu nedenle istisnai nitelik taşıyan hükümlere genel nitelik kazandırılarak bu hükümlerin, ilişkin olduğu dönemle sınırlı olmaksızın başka olaylara da uygulanacağının öngörülmesi Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan güvencelerle bağdaşmaz.

Kural ile taşınmazların değeri olarak hükmedilen bedelin ödenmesi için bütçeden belli bir pay ayrılması, ödemelerin taksitlendirilmesi ve bu ödemelerde kanuni faizin uygulanması kamulaştırmada anayasal ilkeler olarak ifade edilen nakden ve peşin olarak ödeme ile kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanmasına aykırılık teşkil etmektedir. Anılan ilkeler uyarınca idarenin kamulaştırma kararı alabilmesi, kamulaştırma bedelini ödeyecek yeterli ödeneğinin bulunmasına bağlıdır. Diğer taraftan iptali istenilen düzenlemeler Anayasa’nın 46. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan taksitle ödemenin öngörülebileceği istisnai durumlar kapsamına da girmemektedir. Taksitlendirme hâlinde 3095 sayılı Kanun'a göre ödenecek olan kanuni faiz oranı da kamulaştırmada uygulanacak olan kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranından daha düşüktür.

Dava konusu maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi dışında kalan kısmında yer alan düzenlemeler gereği süresinde kamulaştırma yapılmaması hâlinde taşınmaz malikleri ilgili idare aleyhine dava açma hakkını elde etmekle birlikte, Kanun’un geçici 6. maddesindeki malik aleyhine olan hükümlerin sürekli nitelikte uygulanması Anayasa’da öngörülen güvenceleri etkisiz bırakacaktır.

İdareler kural ile kamulaştırma yapmak yerine kamulaştırma için Anayasa’da belirtilen ilkelere aykırı olarak taşınmazları elde edebilme imkânına sahip olabilecektir. Böyle bir durumda devletin hukuka bağlılığı ilkesi zedeleneceği gibi bireyler açısından hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik de ortadan kalkacaktır. Bir hukuk devletinde kanunların hukuka aykırı uygulamaları teşvik etmesi kabul edilemez.

Açıklanan gerekçelerle maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi dışında kalan bölümü, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptaline karar verilmiştir.

KAYNAK: ANAYASA MAHKEMESİ RESMİ SİTESİ

KARARIN TAM METNİ İÇİN TIKLAYINIZ.